HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

29 Mayıs 2014 Perşembe

 Paralel örgütten Türkiye’ye büyük ihanet   
 

Paralel örgütten Türkiye’ye büyük ihanet
Mayıs 29, 2014
Türkiye’yi sarsan, TİB’deki ‘casusluk’ incelemesinde ortaya çıkan dinleme listesinde, milli projeler üzerinde çalışan kurum yetkililerinin isimleri dikkati çekiyor. Bu da milli savunma sanayiinin hedef alındığını ortaya koyuyor. 2009′da askeri anlaşmaların büyük çoğunluğunun iptal edildiği İsrail’e ilişkin şüpheleri de artırdı.
Ankara Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TİB’deki ‘casusluk’ incelemesi sonucu elde edilen ve Yeni Şafak’ın gündeme getirdiği 64 kişilik listede hedefin kritik kurumlar ve kişiler olması dikkati çekti.
HAVELSAN, TUSAŞ, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, TÜBİTAK gibi kurumlarda yerli savunma sanayii üretiminde çalışan kişiler dinlendi. Dışa bağımlı savunma sanayiinden kurtulmak için önemli projeler üzerinde çalışan kurumların yetkililerinin dinlenmesi, milli savunma sanayinin hedef alındığını gösteriyor. 28 Şubat darbecilerinin darbeyi makul göstermek için büyük ihaleler verdiği İsrail’in de milli savunma sanayi hamlesinden rahatsız olduğu biliniyor. Başbakan Erdoğan’ın 2009 yılı Ocak ayında Davos’ta ‘One Minute’ çıkışı ile İsrail’le yapılan anlaşmaların büyük çoğunluğunun iptal edilmesi de dinlemelerde İsrail’in rolüne ilişkin şüpheleri daha da artırdı.
DİNLEME TALEBİ AKYÜREK’TEN
Paralel çetenin dinleme kararlarının büyük çoğunluğunun, etkili olduğu Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden alınması dikkati çekti. Dinlemelerin ağırlıklı olarak yapıldığı 2008-2009 yıllarında dinleme talep eden Emniyet İstihbarat Dairesi’nin başında ise paralel yapıyla yakınlığı sicilinde bile yer alan Ramazan Akyürek vardı. Geçtiğimiz aylarda silahına ve polis kimliğine el konulan Akyürek’in birçok ismin dinlenmesi için kararlar çıkarttığı belirtiliyor.
İSRAİL PARMAĞI MI?
Türkiye’nin geçmişte en fazla silah aldığı ülke olan İsrail ile olan ilişkileri 28 Şubat sürecinde tarihindeki en üst seviyeye geldi. AK Parti’nin 2004 yılında özellikle tank, İHA ve helikopter ihalesini iptal ederek, yerli üretime ibreyi çevirmesi de kafalarda ‘bu dinlemelerde İsrail ile işbirliği mi var’ sorusu oluştu. Türkiye, İsrail ile 183 milyon dolara 10 adet insansız hava aracı (İHA) HERON alımı için 2005 yılında bir anlaşma yaptı. İsrail’den ilk partide gelen HERON’ların Türkiye’nin taleplerine cevap vermediği ortaya çıktı.
HERON YERİNE PREDETOR KIZDIRDI
HERON’lardan isteği verimi alamayan Türkiye, ABD’den 4 Predetor MQ1A ve 2 Reaper RQ-9 insansız hava aracı alımı sürecini başlattı. Araçların hükümetten hükümete satış (FMS) kredisi yoluyla alınması planlandı. Her iki insansız hava aracı tipi de HERON’lardan farklı olarak hem gözetleme hem de lazer güdümlü bomba taşıma yeteneğine sahip bulunuyor.
ANKA SORUMLUSUNA DERİN TAKİP
Paralel yapının dinlediği Uçak Mühendisi Sedat İlhan Güldoğan, Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyor. Güldoğan, 2005-2011 yılları arasında Hava Araçları Daire Başkanlığı görevinde bulunmuş ve bu görevinde Helikopter, Uçak, İnsansız Hava Aracı ve Modernizasyon ve Entegrasyon altında gruplandırılmış 40′dan fazla projenin yönetilmesinden sorumlu oldu. Bu projelerden bazıları; Atak Helikopteri, ANKA İnsansız Hava Aracı, F-16 Uçağı, A400M Uçağı, JSF, AWACS, C-130 ve T-38 Uçakları Modernizasyonu olduğu biliniyor.
İHA PROJE MÜDÜRÜ DE LİSTEDE
TSK’nın keşif, gözetleme ve istihbarat ihtiyacının karşılanması için başta TAİ, Vestel gibi ulusal firmalar tarafından insansız hava araçları (İHA) geliştirilmeye başlandı. Dünyada İHA üreten ilk 5 ülke arasında yer alacak olan Türkiye’ye bu önemli sistemi geliştiren ekibin proje müdürü Mehmet Demir Çiğdemoğlu’nun da dinlendiği ortaya çıktı. Çiğdemoğlu aynı zamanda 2009-2016 Savunma Sanayi Sektörel Stratejisini hazırlayan ekibin de içinde yer aldı.
Savunma liginde sınıf atlayacağız
Türk savunma sanayii, son yıllarda yaptığı büyük atılımla birçok alanda başarılı projeleri hayata geçirdi. Türkiye’yi savunma liginde sınıf atlatacak milli tank, milli uçak, milli uydu, milli gemi, milli helikopter gibi büyük projeler, kararlıkla devam ediyor. Türkiye’nin bölgesinde liderlik iddiasını artıracak ve terörle mücadelede ordunun gücünü katlayacak projelerinin de tamamlanma tarihleri netleşti. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın yeni hazırladığı stratejik plana göre milli tank Altay’ın ilk prototipi 2015 yılı sonunda tamamlanacak. Muharip gemi MİLGEM-S projesi kapsamındaki ilk gemi 2016, ATAK helikopteri 2013, insansız hava aracı ANKA 2014 yılı sonuna kadar envantere alınacak. İsmini Kurtuluş Savaşı’nda 5. Süvari Kolordusu’nu komuta eden Fahrettin Altay’dan alan ve projesine 2007 yılında başlanan üçüncü nesil ana muharebe tankı Altay’ın 1 adet prototipi, 2015 yılı sonuna kadar üretilmiş olacak. TUSAŞ tarafından tasarlanan eğitim uçağı Hürkuş, 2015 yılı sonuna kadar envantere alınacak.
Gizli projelere yakın markaj
Dinlenenler arasında elektrik-elektronik mühendisi Ahmet Lütfi Varoğlu, Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uluslararası İşbirliği Daire Başkanı görevini yürütüyordu. 1991 yılından beri SSM’nin birçok projesinde mühendis ve program yöneticisi olarak görev aldı. 2000 yılından itibaren Elektronik Harp, Radar, Komuta Kontrol, Haberleşme ve Bilgi Yönetim Sistemleri Projeleri sorumluluğunu yürüten Varoğlu, ‘Askeri Casusluk’ davası kapsamında da gözaltına alınmıştı. Dinlenen bir diğer isim ise SSM AR-Ge Daire Başkanlığı görevini yürüten Zübeyde Çağlayan. TSK’nın ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik Ar-Ge projelerinin yürütülmesi; bu doğrultuda ana sistem projelerinin gereksinim duyduğu alt sistem/bileşen/teknoloji alt yapısının yol haritası bazlı oluşturulması ve bu kapsamda belirlenen öncelikli Ar-Ge projelerinin tanımlanması ve desteklenmesi faaliyetini yürüten ekibin başındaki isim olan Çağlayan’ın dinlenmesi birçok gizli projenin de açığa çıkmasına neden de olabilir.
Aselsan mühendisleri de dinlendi mi?
Stratejik öneme sahip Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Aselsan, TÜBİTAK ve Havelsan gibi kurumların üst düzey yöneticileri ve kritik noktalardaki görevlilerinin paralel yapı tarafından dinlendiğinin ortaya çıkması, Aselsan mühendislerinin şüpheli ölümlerini gündeme getirdi.
Ortaya çıkan skandal dinleme olayı ile paralel çetenin, Savunma Sanayi alanında önemli projeler yapan kurumları, 2008 ile 2010 yılları arasında usulsüz dinleme ile markaja aldığı ortaya çıktı. Aselsan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet İhsan Ongun’un da ‘organize suç’ şüphesiyle dinlenmesi 5 mühendisin ölümünü yeniden akla getirdi.
17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerinden sonra TİB’e yapılan operasyon sonucunda yapılan incelemede geriye dönük çok sayıda dinleme kaydı olduğu ortaya çıkmıştı. Ölümleri bir türlü aydınlatılamayan ve intihar ettikleri kanısına varılan mühendislerin de dinleme yöntemi ile takip altına alınmış olabileceği şüphesi oluştu. TİB’de geriye dönük yapılacak incelemede, mühendislerin hayattayken kullandıkları telefon numaralarının dinlenenler arasında olup olmadığı merak ediliyor. Mühendis Hüseyin Başbilen, Ankara Pusraklar’da arabasının içinde bilekleri ve boynu kesilmiş halde, 7 ay sonra ise Alim Ünsem Ünal, Gölbaşında kafasına kurşun sıkılmış halde bulundu. Ondan bir hafta sonra Evrim Yançeken evinin balkonun düşerek hayatını kaybetti. Her 3 ölüm de kayıtlara intihar olarak geçti. Bu olayları bilgisayar ve yazılım mühendisi Burhanettin Volkan’ın 9 Ekim 2007 tarihindeki intiharı ve elektrik mühendisi Zafer Oluk’un 6 Mayıs 2008′de askerde şüpheli ölümü izledi.
HAVELSAN da takibe alınmış
TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü Teknik Müdür Yardımcısı Ahmet Ceyhan Gören de önemli projelerde görev aldı. Doç. Dr. Gören, akaryakıt kaçakçılığını önlemek için geliştirilen ‘Ulusal Marker Uygulamasını’ yürütmüştü. Gören’in başında bulunduğu Enstitü ‘Metroloji’ ölçme bilimi olarak tanımlanıyor. Bütün ölçme sistemlerinin temeli olan birimleri tanımlayarak, bilim ve teknolojinin kullanımına sunmak ve yapılan bütün ölçümlerin güvenilirliğini ve doğruluğunu sağlamaktır. Türkiye’nin önemli stratejik kurumlarının başında yer alan eski HAVELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Yarman’ın da uzun süre dinlendiği ortaya çıktı. Elektronik ve Haberleşme Mühendisi olan Yarman, 7. ve 8. Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, ‘Askeri Elektronik ve Nükleer Enerji Özel İhtisas komisyonlarında’ görev yaptı. Deniz Savaş Sistemleri, Hava Savunma Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Anayurt Güvenlik Sistemleri ve Enerji Yönetim Sistemleri alanlarında projeler yürüten HAVELSAN aynı zamanda e-devlet uygulamasını da yürütüyor. (YENİ ŞAFAK)

İstihbarat raporlarına göre şok GÜlen örgütü gerçekleri


İstihbarat raporlarına göre şok GÜLEN örgütü gerçekleri
 
 
Mayıs 29, 2014
17 Aralık darbe girişimi kapsamında paralel yapıya yönelik soruşturmaya, Fethullah Gülen için 1989′dan bugüne kadar beraat ve takipsizlikle sonuçlanan dosyalar da dahil edildi.
 
17 Aralık operasyonunun ardından ülke genelinde paralel yapılanmaya yönelik açılan soruşturmalar devam ederken Ankara Anayasal Suçlar Bürosu tarafından Fethullah Gülen’le ilgili yürütülen “Darbe, Örgüt Kurmak ve Yönetmek, Anayasal Düzeni Bozma, Casusluk” soruşturmasında önemli gelişmeler yaşanıyor. Paralel yapılanmaya yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında örgütün lideri Fethullah Gülen için “Darbe” kapsamında açılan soruşturmada düğmeye basıldı. Ankara Anayasal Suçlar Bürosu savcısı Serdar Coşkun tarafından yürütülen soruşturmada Gülen hakkında daha önce açılan ancak beraat ve takipsizlikle sonuçlanan dava ve soruşturma dosyaları da incelemeye alınıp soruşturmaya dahil edildi. Savcı daha önceki iddiaları da bir bir incelemeye aldı.

70 BİN KİŞİ İNCELEME ALTINDASavcılığın ‘darbeye’ yönelik soruşturmada 17 Aralık operasyonu öncesi ve sonrası istihbarat birimlerinin hazırladıkları raporlarla ilgili de talepte bulunacağı öğrenildi. Ülke genelinde özellikle emniyet ve kamu kurumlarında çalışan 62 bini emniyet mensubu olmak üzere yaklaşık 70 bin görevlinin Paralel Devlet Yapılanması ile birlikte hareket ettiğine ilişkin iddialar da inceleniyor. Bu kişilere yönelik kurum içi soruşturmaların ilerleyen dönemlerde değerlendirileceği öğrenildi. Öncelik lider kadrolara verilecek. Darbe kapsamında Paralel Devlet Yapılanması’na yönelik soruşturmada 1989′dan bugüne kadar olan tüm illegal çalışmaların ele alınacağı öğrenildi. Soruşturma kapsamında lider olarak Fethullah Gülen, alt kadroda ise Danışma kadrosu, Şehir İmamları, Esnafı organize eden imamlar, Semtlerden sorumlu imamlar, basın sorumluları, ev düzeyinde görevli imamlar, bireyleri kontrol eden imamlar ve öğrenci eğitim evleri alanlarıyla ilgili ayrı ayrı incelemeler yapılacak. Yurt içi ve yurt dışı faaliyetleriyle ilgili ayrı bir çalışma da yürütülecek.

FİNANS KAYNAKLARI TESPİT EDİLİYOR
Paralel Devlet Yapılanması’nın finans kaynaklarına yönelik de ayrı bir çalışma yürütülecek. Bu yapılanmaya destek veren şirket ve işadamları bir bir tespit edilerek haklarında “Örgüte yardım ve yataklıktan” soruşturma yürütülebilecek. Özellikle yurtdışı finans kaynakları üzerinde durulacak. İddialar arasında yer alan yurt dışından yapılan destekler doğrultusunda “casusluk” iddiaları araştırılacak. Operasyonların dalga dalga yapılacağı ve farklı illerde yapılan suç duyurularının Ankara’da birleştirileceği de belirtiliyor. (SABAH)

http://www.medyagundem.com/istihbarat-raporlarina-gore-sok-gulen-orgutu-gercekleri/
Taliban’ın ruh ikizi: Gülenizm

Gülenizm: Taliban’ın ruh ikizi

 
 
Mayıs 29, 2014
Gerektiğinde namaz kılmaktan feragat edilebileceğini, alkol alınabileceğini, başörtüsünün çıkarılabileceğini ve hatta dinini gizleyebileceğini telkin eden bir yapı belirlemiş olduğu kimi hedefler için kendi içinde tutarlı olabilir. Ancak bu durumu kendisi gibi olmayanlar için de ontolojik bir zorunluluk haline getirirse işte o zaman büyük bir zulüm ve baskı doğar.

PROF. DR. MAZHAR BAGLI – YILDIRIM BEYAZIT ÜNİ. SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
Skolastizm, esas olarak var olan belli bir bilgi türünün diğer tüm bilgilerin güvenilirlik ve geçerlilik kriteri haline getiren düşünsel yaklaşımdır. Ki bu aynı zamanda faşizmin de kaynağını oluşturan zihniyete işaret eder. ‘Benim ideolojim bütün doğruların en doğrusu ya da ‘ben’ en doğruyu bulabilecek istidada sahibim’ iddiası malum şeytani bir ruh haline işaret eder.

Şeytan kendisi ile Hz. Âdem arasında ‘özsel’ bir ilişki kurarak kendisini farklı konumlandırdı. Bunu sadece bir ideoloji (iddia edilen bir tez) olarak benimsemedi. Aynı zamanda bu düşüncenin gereğini de yerine getirip pratiğe de aktardı. Âdem’e secde etmedi. Hz Süleyman’ın da Karun’un da hikayeleri bu iki tarihsel tavrın tipik örnekleridir. Hz. Süleyman ‘Oku ben atmadım, Rabbim beni imtihan ediyor’ demişti. Karun ise ‘Bütün servetimi kendi müktesebatımla ben kazandım’ demişti.

Elbette herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır ve onun doğruluğunu savunur. Kendi söylemini bir başkasının iddiasından üstün de görür. En doğru yolda olduğunu da söyleyebilir ve söylemesi de gerekir. Bu konuda çok çeşitli tartışmalara da girer. Özcü bir düşünceyi de benimseyip kendisini en doğru olarak da görebilir. Bütün bunlar kişinin hakikat ile kurduğu ilişki üzerinden ancak test edilebilir.

Ancak ne zaman ki diğer doğruları ve iddiaları düşünce ile değil pratikler ile özsel gerekçelerle aşağılamaya başlarsa işte orada terminatör (yok edici) bir nihilizmin o özle bütünleşip tanrısal bir enaniyete eşlik etmeye başladığı görülür. Bu durum aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla bir körlüğe de neden olur. Halk arasında ‘kör şeytan’ denilmesinin nedenlerinden birisi de budur. Çünkü kendi iddiasından başkasının iddiasını görmemeyi tercih etmiş ve aynı zamanda lanetlenmiştir.

GÜLEN ÇETESİ NELER YAPIYOR?
Lütfen Gülen Çetesi’nin de öncü aktörlerini dikkatlice dinleyin, her şeyi ben bilirim ve her sorunun cevabı vardır bende. ‘Hoca efendi bir doktor kadar tıp bilimlerini bilir’ sözünü binlerce kez işitmişsiniz. Her şeyi ben bilirim ve her sorunun cevabı bende vardır psikolojisi hem cehalete hem faşizme hem de şeytani hilelere işaret eder. Ki yaşanan süreç, tüm bunları somut olarak örneklendirmemize imkan tanıyan onlarca örnek olay üzerinden yürütülmektedir. Faşizmse faşizm, şeytanlıksa şeytanlık, hileyse hilelerin en alçağı mevcuttur.

Evrendeki tek ‘doğru’ benimkidir tavrı, zımnen bir ilahlık iddiasıdır ki her önüne gelene Gülen’in avukatının dava açmasını da bu bağlamda değerlendirdiğimi daha önce yazmıştım.

Bugün kendi çıkarları dışında hiçbir değer tanımayan, kimi ne ile suçluyorsa o günahı kat be kat işleyip hiçbir şey olmamış gibi pişkin bir şekilde karşımızda duran bu Gülen Çetesi’nin anılan şeytani zihniyetin bir yansıması olduğu görülmüştür artık. Gerçi pek çok kişi 17 Aralık darbe girişiminden önce de durumun böyle olduğunun farkındaydı ama esas olarak mekanizmayı deşifre eden bir süreç yaşandı. Pahalı ama sağlam bir bilgi elde etti bu ülke insanları.

FANTEZİ DÜNYALARI
Mesela bu çetenin sahip olduğu bütün medya organlarının sermayesi halktan himmet, burs, kurban, adak ve şantaj yoluyla toplanan paraların aktarıldığı bir havuzdan sağlandığını dünya alem bilir. Onların deyimi ile ‘milyona yaklaşan tirajı’ olan gazetenin asıl sahibinin gazetede yazıldığı gibi Malatya’da ya da Anadolu’nun küçük bir kasabasında bulunan mütevazı bir esnaf olmadığını hepimizin bildiği gibi. İşte bu defolarını kapatmak için rakip olarak gördükleri medya için ‘havuz medyası’ ifadesini tedavüle sokmak için hemen bir operasyon gerçekleştirdiler. Montaj, kayıt ve yalan üzerinden oluşturdukları algı ile asıl kendilerinde olan defolu etiketi bir başkasına yapıştırarak kendini temize çıkarmak için envai çeşit yalan ve takiyeye başvurdular.

Benim çevreme telkin ettiğim çok esaslı bir Gülen Çetesi tanıma formülü vardır: Çok basit, kimi ne ile suçluyorlarsa bilesiniz ki o fiili, o günahı son derece profesyonelce bizzat kendileri
işlemektedirler. Mesela birilerini şantaj ile suçluyorlarsa bilesiniz ki o işi tekelleştirmek istiyorlar.

Muta’dan bahsediyorlarsa bu konuya dair ya bir planları ya da Yasin Aktay’ın deyimi ile fanteziler kuruyorlar. Kendileri o ayıpla suçlanmasınlar diye hemen birilerine bu etiketi yapıştırmaktadırlar. Eğer birisini hırsızlıkla suçluyorlarsa bilesiniz ki çok yakında büyük bir hırsızlık yapmışlardır. Eğer havuz medyası diye bir kavram tedavüle koymuşlarsa bilesiniz ki havuz medyası olma durumlarını gizlemek istiyorlar. Şia’yı suçluyorlarsa bilesiniz ki Şii gelenekle paralel bir takım inanç formlarını avanelerine benimsetmek istiyorlar. Bu formülü geçmişten bugüne kadar tanıdığınız bu örgüt elemanlarına uygulayın. Göreceksiniz ne kadar işlevsel olduğunu.

Mesela bir başka ülkeyle irtibatlı bir casusluk ve terör örgütünden bahsediyorlarsa bilesiniz ki örgütsel bir çok iş ve eylem gerçekleştirmişler ve bunu saklama telaşındalar.

Şimdi tekrar başta söylediğim skolastizme geri dönelim. Malum Orta Çağ Avrupa’sının en etkin felsefi akımlarından birisi idi. Ancak skolastizm bir okul olmanın ötesinde bilginin güvenilirlik ve geçerliliğine ilişkin bir tavra dönüştü. Orta Çağ’da Hristiyanlık eksenli bir skolastizm vardı bugün bilimsel bilgi skolastizmi vardır denilebilir. Fakat her hâlükârda skolastik tavır alış gayri insani durumların yaşanmasına neden oldu, olmaktadır.

Orta Çağ’da pek çok acının yaşanmasına neden oldu. İnsanların nesnel gerçeklerin doğal varlığından ya da işleyişinden bahsetmelerine bile izin verilmedi. 1610′larda Galileo astronomi üzerine söylediklerinden ve teorilerinden kilise ve mahkemenin ölüm tehdidi ile vazgeçirildi. Engizisyon mahkemeleri farklı düşünenleri diri diri yaktı, aç aslanların önüne attı. Çünkü Kilise gizli bir din sahibi idi. Kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği, temel kuralları bilinmeyen bir din. Somut olarak üzerinde tartışılabilecek ilkelerin olmadığı bir din egemen olmaya başlamıştı. Özünden şeriatın (yani temel dinsel pratiklerin) çıkarıldığı, ya da maslahat için baskı unsurlarının yorumuna açık hale getirilmiş olan bir din, o din adına operasyon yapmak isteyenlerin elinde tam anlamıyla kan dökücü bir canavara dönüşür. Taliban bunun tipik bir örneğidir. Bu anlamda Gülenizm, Taliban rejiminin ruh ikizidir. O da kendisi gibi olmayan herkesi yok etmeyi düşünüyor bu da. Birisi görünür enstrümanlarla yok edici bir yol izliyor diğeri görünmeyen. Sizce hangisi daha çok tehlikelidir?

RİTÜELLER, KURALLAR, AHLAK
Gerektiğinde namaz kılmaktan feragat edilebileceğini, alkol alınabileceğini, başörtüsünün çıkarılabileceğini ve hatta dinini gizleyebileceğini telkin eden bir yapı belirlemiş olduğu kimi hedefler için kendi içinde tutarlı olabilir. Ancak bu durumu kendisi gibi olmayanlar için de ontolojik bir zorunluluk haline getirirse işte o zaman büyük bir zulüm ve baskı doğar. Ki kendisi ile paralel olmayan her bir mahlukatı yok etmekten başka bir amacı olmayan birileri var karşımızda.

İslam dinini evrensel kılan en önemli özelliklerinden birisi de sahip olduğu temel pratiklerin özden kopmamış/koparılamamış olmasıdır. Bugün diğer semavi dinlere baktığımızda neredeyse onbeş-onaltıncı yüzyıldaki hallerinden bile çok farklı bir konumdadırlar. Çünkü ‘şeriatlarını’ kaybettiler. Şeriatını kaybeden bir din, mistik bir eğilim olmanın ötesinde bir anlam ifade etmez. Yukarıda da değindiğim gibi burada şeriattan kastım o dinin sahip olduğu temel ritüeller, kurallar ve ahlaktır.
Son olarak bu çetenin en önemli hedefi kazanmaktır. Kazanma ve başarma üzerine kurulu bir akaitleri var. Oysa her ilahiyatçının ve felsefecinin bildiği çok basit bir ifade vardır: Tek amacı kazanmak olan birisinin ahlak diye bir derdi olmaz. Ahlaksız bir yapının toplumu nereye sürükleyebileceğini en iyi bilen bu coğrafyanın insanlarıdır. Değersizliğin nasıl acılar yaşattığını bizden başka bilen yoktur dense yeridir.

Gülen Çetesi’nin bir konvansiyonu olan ve esas olarak yalan söyleme makinesi gibi çalışan twitter fenomeni fuatavni karakterinin bu çetenin tüm üyeleri tarafından büyük bir hayranlıkla takip edildiğini biliyoruz. Her mesajının sonuna eklediği ‘kaybedenlerdensin’ sözü bütün bir mekanizmayı özetlemektedir. Adamların tek bir hedefi var, kazanmak. Bunun için verilmeyecek taviz, çevrilmeyecek tezgah, söylenmeyecek yalan ve başvurulmayacak yol yoktur. Gerisi furuattır.

(YENİ ŞAFAK)

http://www.medyagundem.com/talibanin-ruh-ikizi-gulenizm/
HANİ BEDDUA DEĞİLDİ
 
Gülen’i bizzat kendi yazdıkları yalancı çıkardı!
 
Gülen’i bizzat kendi yazdıkları yalancı çıkardı!

 Mayıs 29, 2014    
 
17 Aralık darbe girişiminin ardından devletin, operasyonu yürüten paralel yapı elemanlarına yönelik önlemleri Fetullah Gülen’in tepkisini çekmişti. 22 Aralık’ta kamera önünde Gülen’in yaptığı beddualar kamuoyunda büyük tepki çekince bunun aslında karşılıklı lanetleşme anlamında mülaane olduğu iddia edilmişti. Fakat Gülen’in kendi yazdıkları gerçeği ortaya çıkardı.
Fetullah Gülen 22 Aralık’taki vaazında AK Parti ve çevresine karşı dakikalarca beddua etmiş, kamuoyundan gelen tepki nedeniyle Gülen medyası yazarları tarafından bunun mülaane ya da mübahale olduğu iddia edilmişti.

Ancak Fetullah Gülen 2011 yılında yayınlanan “Ümit Burcu” isimli kitabında bunun çok açık bir beddua olduğunu itiraf ediyor.

İşte o kitabın 297. sayfasında Fethullah Gülen’in yaptığı beddua ve kendi kaleminden bunun beddua olduğunun itirafı:

“Lisanımı BEDDUA’YA alıştırmadığım için ifade etmekte zorlanacağım ama meselâ ben “Eğer teşvikçisi olduğum şu hizmetlerde dünyevî bir hedefim varsa; Allah beni yerin dibine geçirsin” diyeyim ve 70 milyon Türk insanı da buna “âmin” desin. Yok onlar iddialarında yanılıyorlar ve o isnatları kasıtlı olarak dile getiriyorlarsa -şimdi kimseye beddua etmek istemiyorum ama eğer çocukluk hâlim olsaydı belki şöyle diyebilirdim- “Allah onların yuvalarını başlarına yıksın, evlerine ateş salsın, düzenlerini başlarına geçirsin, yer parça parça olsun da yerin dibine batsınlar” diyeyim. Ben demesem de, bu BEDDUALARI üslûbuma ve kulluk anlayışıma ters bulsam da, Anadolu’da bunu diyen bir sürü masum ve muztar insan vardır şu anda.”

gulen-kitap

http://www.medyagundem.com/guleni-bizzat-kendi-yazdiklari-yalanci-cikardi/

27 Mayıs 2014 Salı

PAPA EL ETEK ÖPTÜ

KÜFÜR TEK MİLLET!


Papa’nın Siyonizm Aşkı


                                        

Papa’nın Siyonizm Aşkı
Papa İsrail’de el etek öptü.. Katil İsrail’e saygılarını sundu. İşte o kareler:
Papa’nın Siyonizm Aşkı
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Katoliklerin ruhani lideri, kritik Ortadoğu ziyaretinin finalini tam da kendisinden beklenen şekilde insanlığın baş belası Siyonizmi kutsayarak noktaladı.

Hıristiyan dünyanın dini lideri Papa, İsrail’de haham eli öptü.
Terör devletinin Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le samimi pozlar veren Papa, Siyonizmin Kurucusu Herzl’in mezarı ve sözde Soykırım Müzesi’ni ziyaret etti, ağlama duvarında ağladı.

 Papa’nın, ziyaretinin son gününde İsrail’in baskıları sonucu, “Filistin terörizm kurbanları anıtı” adını taktıkları mekanı ziyaret etmesi ülkeyi sevince boğdu… Papa’nın burada üzüntüden gözyaşı döktüğü sırada , İsrailliler sevinç gözyaşlarına hâkim olamıyordu…  Ve Siyonist ağızlardan, “Bu topraklardaki köklerimizin varlığı teyit edildi” nidaları dökülüyordu..
“Papa üzüntüden, İsrail sevinçten gözyaşı döktü”

Papa Franciscus, dün “Ortadoğu turu”nun amacını açık edecek ve İsrail hükümetinin de büyük önem verdiği ziyaretleri gerçekleştirdi. Dünyanın baş belası Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’nin mezarını ve “Yad Vaşem” soykırım müzesini ziyaret eden Papa Franciscus’un burada “gözyaşı dökmesi” İsrail tarafından “sevinç gözyaşları”yla karşılandı. “Papa Franciscus, Başbakan Netanyahu’nun talebi üzerine, “Filistin terörizminin kurbanları” adını taktıkları anıtı da ziyaret etmesi ülkede sevinçle karşılandı. Soykırım anıtına çelenk bırakan Franciscus, soykırımdan kurtulan 6 kişiyle tokalaşıp ellerini öptü.

Siyonistlerde Sevinç çığlıkları: “Köklerimizi sağlamlaştırdı”
İsrail Kanal 1 televizyonu, Franciscus’un bu kritik ziyaretleriyle Yahudi İsrail Devleti tarihini tanıdığını gösterdiğini, bu ziyaret “Daha önce benzeri görülmemiş önemli bir duruş ve İsrail Devleti’nin bu topraklardaki köklerinin varlığını teyit” şeklinde değerlendirildi. İsrail Başbakanlık sözcüsü Ofer Gendelman ise sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinde yaptığı açıklamada, “Papa Franciscus, Başbakan Netanyahu’nun talebi üzerine, Filistin terörizminin kurbanlarını anmak için anıtı ziyaret etti” ifadelerini kullandı. Gendelman, Netanya’nun Papa Franciscus’a anıtı ziyaret ederek talebini yerine getirmesinden dolayı teşekkürlerini sunduğunu belirtti.

Küfür tek millettir!

Siyonist İsrail, emperyalist Avrupa ve ABD’nin sonsuz desteğini arkasına alarak Filistin’de ve Ortadoğu ülkelerinde yıllardır Müslümanları öldürürken Kudüs’te bir araya gelen Papa Franciscus ve Fener Rum Patriği I. Bartholomeos bölgedeki Hıristiyanların durumundan ‘derin endişe’ duyduklarını belirttiler. Papa, sözde barışçıl tavrının ardında İsrail’in insan hakları ihlallerine göz yummaya devam edecekleri mesajını verdi.

Papa Franciscus, Mescid-i Aksa avlusunda yer alan Kubbet-üs Sahra’yı ziyaret etti. Doğu Kudüs’e ulaşır ulaşmaz Mescid-i Aksa’nın avlusunda yer alan Kubbet-üs Sahra’yı ziyaret eden Papa Franciscus, burada Kral Abdullah’ın yardımcısı Prens Gazi bin Muhammed, Filistin Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin ve önde gelen Filistinliler tarafından karşılandı. Papa bu ziyaretin ardından Burak Duvarı’nı ziyaret etti. Papa Franciscus, Mescid-i Aksa’nın avlusunda yer alan Kubbet-üs Sahra’yı ziyaretinin ardından, Mescid-i Aksa avlusunun batısına bitişik olan Burak Duvarı’nı ziyaret etti. Papa Franciscus, Yahudi ulusal hareketi ve Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’nin mezarını ve “Yad Vaşem” soykırım müzesini de ziyaret etti. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından karşılanan Papa Franciscus, Kudüs’teki Herzl dağında Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’in mezarına çelenk bıraktı. Papa ayrıca II. Dünya savaşı sırasında soykırımda hayatını kaybeden Yahudilerin anısına kurulan Herzl dağındaki “Yad Vaşem” soykırım müzesini ziyaret etti.

Zavallı hıristiyanlar!

Papa Franciscus, Patrik I. Bartholomeos ile Kudüs’teki Papalık Elçiliği’nde (Vatikan’ın Kudüs’teki temsilciliği) bir araya geldi. İkili, yaptıkları görüşmenin ardından ortak yazılı açıklama yayımladı. Papa Franciscus ve Patrik I. Bartholomeos’un, Ortadoğu’daki Hristiyanların durumundan derin endişe duyduklarını vurguladıkları açıklamada, “Barışın elde edilmesi için gereken tek aracın silah değil affetme, uzlaşı ve diyalog olduğuna kanaat getirdik. Tüm Hristiyanları, Müslümanlar, Yahudiler ve diğer dini inançlara sahip kişilerle diyaloğu güçlendirmeye çağırıyoruz” ifadelerine yer verdi.
İsrail’in ‘var olma’ hakkını tanımak, işgale evet demektir

Papa Franciscus, sözde barışçıl tavrının ardında İsrail’in insan hakları ihlallerine göz yummaya devam edecekleri mesajını verdi. Filistin topraklarını işgal ederek yasadışı bir işgal birliği kurarak adına İsrail devleti diyen Siyonistlerin de Filistinliler gibi ‘var olma’ hakkına sahip olduğunu belirtirken, Papa aslında Hıristiyan dünyasının bakış açısını gözler önüne serdi. Papa, “İsrail’in var olma ve uluslararası olarak sınırlarının tanınma hakkı olduğu gibi Filistin halkının da tanınmış ve özgürce yaşayacağı bir vatana sahip olma hakkı var” dedi.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i, Vatikan’da birlikte barış için dua etmeye çağıran Papa Franciscus, “Filistin ve İsrail’in liderlerini iki devletli çözüm için uzlaşı ve diyaloğu esas almaya davet etti.
pp1.jpg
Başında kipasıyla İsrailli bir din adamını andıran şahsın İsrail devletinin önemli bir görevlisi de olabileceği belirtiliyor.
Papa Francis, terör devletinin Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Başbakan Netanyahu ile de samimi pozlar verdi.
p2.jpg

http://www.habervaktim.com/haber/372412/papanin-siyonizm-aski.html

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Okmeydanı provokatörleri bakın kim çıktı

 24 Mayıs 2014    
Okmeydanı'nda Alevi-Sünni çatışması çıkartmak için harekete geçen örgütün, dört önemli provokatörünün kimlikleri belli oldu.


İllegal örgütlerin etkili olduğu Okmeydanı yine gündemde. Polise göre Okmeydanı'ndaki olayların fitilini ateşleyenler örgütün 'Kare As'ı diye bilinen Bekir, Elif, Eyüp ve Anıl. Sabah gazetesine konuşan Okmeydanı esnafı ve mahalleli ise bıkmış: "Her gün gaz yemekten bıktık. Taşınmak istiyoruz"

İŞTE O ROPÖRTAJ:
Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu ve son olarak Uğur Kurt'un boğazına saplanan kör kurşunla vurulmasıyla gözler yine Okmeydanı'na çevrildi. Yasa dışı örgütlerin kullandığı ölümler, halk ve polisi karşı karşıya getiren gösterilere de neden oldu. İstanbul'a 1970'lerden itibaren başlayan hızlı göç, gettoların oluşmasına neden oldu. Buralar zamanla illegal örgütlerin merkezi haline geldi. Oyun çağında elinde top, bebek, misket olması gereken çocuklar örgütlerin kucağına itildi. İstanbul'da Gazi Mahallesi, Kâğıthane Nurtepe, Küçükarmutlu, Ataşehir 1 Mayıs Mahallesi, Okmeydanı örgütlerin etkili oldukları yerler. Bunların birçoğunda eskisi kadar eylem yok. Ancak örgütlerin etkinliğini kaybetmediği Okmeydanı son dönemde ön plana çıktı. İşte bu bölgede yaşanan sorunları, örgütlerin niye burayı tercih ettiğini, halkın bakış açısını, mahalleli ve esnafın neler düşündüğünü, çözüm için neler yapılması gerektiğini, Okmeydanı'nnı geleceğini araştırdık...

Yasa dışı örgütlerin polisle çatıştığı olaylar acaba hangi noktadan başlıyor? Niye Okmeydanı sürekli karıştırılmak isteniyor? İllegal örgütler niye Okmeydanı'nda kümeleniyor? Okmeydanı'nı kimler karıştırıyor? Sorulara yanıt bulmak için kamuoyunda herkesin yakından bildiği 'Şark Kahvesi' denilen yere gidiyoruz. Esnaf birbirini tanıyor. Tanımadıkları kişilere sordukları ilk soru "Buyurun kardeşim ne aramıştınız?" Fotoğraf makinesini görünce ikinci soruyla muhatap oluyoruz: "Sakın izin almadan çekim yapıp, başımızı da derde sokmayın." Yaşanan olaylarla ilgili halkın ne düşündüğünü öğrenmek için geldiğimizi söyleyince "Kimse konuşmaz burada" diye kestirip atıyorlar. Kahvehanenin önündeki oturaklarda çaylarını yudumlayan müşterilere, "Olaylar hangi noktada başlıyor?" diye soruyoruz. Yanıt: "Piyalepaşa Caddesi, trafik ışıklarının orası." Polise göre Okmeydanı'nda olaylarınn başlamasında kıvılcımı çakan dört örgüt üyesi var. Eylemlerde sıkça görmeye alıştığımız yüzü fularlı, ellerinde molotof kokteyli bulunan bu dörtlü, ateşi yakıyor ve arkalarındaki yüzlerce gösterici başlıyor polise taş, sopa, sapanla saldırmaya. Ortalık bir anda savaş alanına dönüyor.

KIVILCIMI ÇAKANLAR
TOMA'lar göstericilerin üstüne tazyikli su sıkıyor. Olaylarla ilgisi olmayan, esnaf ve mahalleli de gazdan, taş, sopa ve havai fişeklerden nasibini alıyor. Bazen 8-10 saat süren eylemlerin bilançosu ağır. Kırılan camlar, dükkânlara sinen gaz kokusu, yakılan banklar, sökülen taşlar ve yaralananlar. Polis kayıtlarına giren dört ele başı; Bekir T., Elif K.,Eyüp İ. ve Anıl Ş.'den oluşuyor. Son 1 Mayıs'ta da bu dörtlü, en aktif görevi üstlendi. 'Şark Kahvesi-Kuzey Sokak' örgüt için kurtarılmış bölge. Bir hücre evine geçen yıl düzenlenen baskında örgüt yöneticilerinden birisi yakalanırken, Mart 2013'te de illegal örgütün gençlik koluna düzenlenen baskında polis tam 11 kapıdan geçerek girilebilen 'kozmik oda'yı deşifre etmişti. Piyalepaşa tarafında bir çok örgüt evi bulunuyor.

VATANDAŞLAR TAŞINMAK İSTİYOR
Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu ve son olarak Uğur Kurt'un hayatını kaybetmesi. Birileri, gizli bir el... Sanki Okmeydanı üzerinde başka hesapların yapıldığını ortaya koyuyor. Acaba amaç burada yaşayanları yerlerinden yurtlarından edip İstanbul'un en değerli yerine sahip olmak mı? Bilemiyoruz ama bazı esnaf olaylar son bulmazsa buradan göç etmeyi düşünüyor. Öyle camlarda, binalarda ya da emlakçıda 'satılık' yazısına da pek rastlanmıyor. Esnaf dertli. Berber K.B., "Her gün gaz yemekten bıktık. Halk destek vermeyecek. Bu işi hükümet çözecek. Duvarlarımıza, kapılarımıza yazılar yazılmasından bıktık. Kimse mahallesinin yakılmasını istemez. Üç gündür gazdan içeri giremiyoruz" diyor. Nalbur C.K. da, "Buradan taşınmak istiyorum. Can güvenliğimiz yok. Kepengimizi yakmışlar. Kim yapıyor o da belli değil. Buranın halkı değil. Dışarıdan geliyorlar" diye konuşuyor. Kasap D.L.'den de aynı yanıtı alıyoruz: "Cam kırık işte görüyorsunuz. Olaylarda tanıdık birini göremedim. 75'ten beri buradayım. Artık gitmeyi düşünüyorum. Üç defa dükkân değiştirdim. 1 Mayıs'ta tabelamız yandı. Son yıllarda tanımadık, ekonomik durumu düşük olanlar geldi. Olan mahalleliye oluyor." Okmeydanı'nda bir dolap dönüyor ama kimse bilmiyor. Sadece hayatını kaybedenlerin isimleri değişiyor. D-100 karayolunun kenarındaki yeşil alan hariç bir park da bulunmuyor. Eski adı Fatma Girik, yeni adı Sibel Yalçın Parkı örgütün eylem alanı olmuş. Girişinde 'Umudun çocuğuna bin selam olsun. CEPHE' yazılı ve Berkin Elvan'ın fotoğrafının olduğu bir afiş asılı.

http://www.timeturk.com/tr/2014/05/24/okmeydani-provokatorleri-bakin-kim-cikti.html#.U4EJIcFrPDd

12 Mayıs 2014 Pazartesi

İşte Borsa İstanbul’daki haşhaşiler gerçeği

İşte Borsa İstanbul’daki haşhaşiler gerçeği Mayıs 12, 2014    
Finans uzmanı Ömer Özbay borsadaki Paralel Yapı hakkında çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Borsa İstanbul Genel Müdürü İbrahim Turan’ın 331 Cemaat üyesini borsada işe aldığını söyledi.
Araştırmacı ve finans uzmanı Ömer Özbay A Haber’de yayınlanan Yaz Boz programında Paralel Yapı’nın Borsa’daki etkisi üzerine dair çarpıcı bilgiler açıkladı. Ömer Özbay ‘İbrahim Turan’ın Cemaat’ten 331 kişiyi borsaya aldırdığını söyledi. Özbay Merkez Bankası’nı Cemaat’in kuluçka makinesi olduğunu söylerken yazılımcı genç mühendislerin peş peşe şehit edildiğine bunu intihar kisvesi altında gösterildiğini iddia etti.
Ömer Özbay Borsa İstanbul Genel Müdürü İbrahim Turan, Yardımcıları Ali Çöplü ve Mustafa Baltacı’nın Pensilvanya’da Fethullah Gülen’le bir görüşme yaptığını ziyaret sonrasında ise Borsaya bir çok Cemaat mensunu mühendisin alındığını ve Amerikan yazılım şirketi NAZDAQ ile ortaklık anlaşması yapıldığı söyledi.
İşte Ömer Özbay’ın yaptığı çarpıcı açıklamaların satırbaşları…
BORSADA GÖREVDEN ALINAN KİŞİLER İÇİN PARALEL YAPININ ELAMANI DENDİ
Başkan yardımcılığı görevi yapan iki kişi görevden alındı yada görevi bırakmak zorunda kaldılar. Paralel Yapı’nın elamanı oldukları söylendi.Bir çok kurumda olduğu gibi borsada da paralele yapıdan bahsedebiliriz. Bu iki arkadaş genel müdür muavini olarak görev yapıyor biri bilgi işleme bakıyor, diğeri de dış ilişkilere bakıyor. En önemli iki nokta. Paralel Yapı dendiğinde bu iki isim göze çarpmış. Görevden alınmış yada istifaları istenmiş detayını bilmiyorum
NAZDAQ nedir?
2012 yılında bir altyapı eksikliğinden bahsedildi. Borsanın alt yapısı eksik diye bir ortak arayışına gidildi. Yapılan çalışmalar sonunda NAZDAQ’ın en iyi stratejik ortak olduğuna karar verildi. Borsaya en iyi alt yapı yazılımı verecekti . NAZDAQ Amerika’nın önemli borsa şirketi. Ama kürsel çapta 26 borsası olan muhtelif miktarda saklama merkezi olan, 70 borsaya yazdığı programı satan bir borsa şirketi. Bir Amerikan şirketine borsanın alt yapısına yaptırdık . Kaldı ki borsanın bilgi işlem bölümünde bu yazılımı yazacak kapasitede.
GENEL MÜDÜR VE İKİ YARDIMCISI PENSİLVANYA’YI ZİYARET ETTİ
Borsa İstanbul Genel Müdürü İbrahim Turan, Yardımcıları Ali Çöplü ve Mustafa Baltacı Pensilvanya’da hocayı ziyaret ziyaret ediyor. Borsa İstanbul Genel Müdürü İbrahim Turan, Yardımcıları Ali Çöplü ve Mustafa Baltacı Pensilvanya’da hocayı ziyaret ziyaret ediyor. Ziyaret sonrasında dönüşte sürpriz paketler geliyorlar. Biri bu NAZDAQ paketi biri de Cemaat referanslı mühendislerin borsaya alınması oldu.
İbrahim bey göreve geldiğinde ilk üç ay ne borsanın alt yapısının yetersizliğinden ne de stratejik ortaktan bahsetti.
BORSADA RİSK VAR
Ben bir kaç kaç program izledim konuşmacılar diyordu ki Borsanın kablosunu Amerika’ya bağladılar neden milli bir yazılım şirketi bunu üretemez miydi diyorlar uzmanlar borsanın kablosu Amerika bağlandı diyorlar. Bizim borsamızda 20 yıl önce bir yazılım programı almıştı bugüne kadar gelmişti. Gayet yeterli gelmişti 700 bin dolara alınmıştı bugün satın alınan borsa yazılım programı 250 milyon dolara alındı diye yazılar çıkmıştı Yaman Törüner bu yönde yazı yazmıştı. Başkan bunları görmezden geldi.
İBRAHİM TURAN BORSANIN YÜZDE 41 HİSSESİNİ SATMA GAYRETİNDE
İbrahim Turan kendilerine verilen yüzde 41 hissesini tamamını satma gayretinde. Bu yüzde 41 satılmazsa 2015 yılında bu hazineye devredilecek. Şimdi bu yüzde beşin üstünü satma gayreti içinde NAZDAQ ile yapılan stratejik anlaşma 1300 sayfa. Yapılan bu anlaşma beni ürkütüyor, içinde neler olduğu kimse tam olarak bilmiyor.
NAZDAQ NE YAPABİLİR?
Milli borsa kürsel sermayenin kontrolünde demektir. Borsada yerli yatırımcı kalmadı. Doğru düzgün hesabı olan iki yüz bin kişi var. Yerli sanayici işlem görmüyor. Borsamız sadece yabancı fonlara hizmet eder durumda. Yazılım programımız yerli olmamasının sıkıntılar getirir.
YAZILIM PROGRAMI YAPAN GENÇ YAZILIMICLAR İNTİHAR ETTİ KİSVESİYLE ÖLDÜRÜLDÜ
Yine ilgi çekimi çeken bir şey var. Yazılım programı yapan genç yazılımcılar intihar etti kisvesiyle öldürüldü. Şehit edildi. Niye şehit ettiler. Milli yazılım programı yapan bu çocuklar bu genç çocuklar neden arka arkada öldürüldü. Demek ki bunu yaparsanız dışarının işine gelmiyor. Programı kendiniz yazmaya kalkarsınız sizin ellerinizi keserler. 250 milyon dolar verip yazılım programı alıyoruz. Kuşku duyduğum durumlar ortaya çıkıyor bu 1300 sayfada ne yazıyor? Yüzde beş pay veriyoruz diyorsunuz bin üç yüz sayfalık anlaşma yapıyorsunuz.
İBRAHİM TURHAN CEMAAT MENSUBU 331 KİŞİYİ İŞE ALDIM DİYOR
İbrahim bey kendisi diyor Cemaat’ten 331 kişiyi borsaya aldım diyor. İbrahim Turan 331 kişiyi almakla övünüyor. Şimdi bu adamlardan kurulu sistem halka arz danışmanlığı yapacak. Yedi yılda yüzde iki bin beş yüz büyüyen Cemaat şirketi var. Yedi yıl önce değeri 20 milyon dolarken şimdi değeri beş yüz milyon dolar olmuş. Borsa paralel yapılanırsa bu tür sonuçlar ortaya çıkar. Cemaat şirketiyseniz büyürsünüz.
İBRAHİM TURHAN EKİBİ NEREDEN GELDİ?
İbrahim Turhan geldiği günden beri borsa adına neler yaptı? Alt yapı adına çalışıyorlar diğer ekibi ilgisiz alanlardan geldiler. Cemaat’in kuluçka makinesinden geldiler. Merkez Bankası’ndan geldi. Merkez Bankası Cemaat’in kuluçka makinesidir. Nerede bir eleman eksikliği olursa oradan geliyor. Borsada ne olup bittiği Ankara’da pek izlenemez, bilinmez. Borsa dilini kullanarak sizi en müşkül durumda ikna edebilir.Bizim borsamız tipik bir kumarhane.
17 ARALIKTAN SONRA BU YAPI BANK ASYA’YA 66 MİLYON DOLAR YATIRDI
Takas Bank’ın parası oradaydı. Saklama hizmeti veren bir kurum, sahibi de İbrahim bey. Takas Bank borsanın iştirakidır. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Turhan’dır. Yönetim Kurulu Üyesi de Ali Çöplü’dür. Ciddi karlı, sermayesi güçlü, kasasında ciddi nakdi olan bir kurum. 17 Aralık’tan sonra bu yapının Bank Asya’ya 66 milyon dolar para yatırıldığı söyleniyor.
Borsaya beş milyon dolar değer biçilirken neden bir milyar dolara düştü. Amerikalı şirketten sonra bu rakam bir milyar dolara düştü. Şu anki kullanılan kampüsün değeri bir milyar dolardan fazla.
(STAR)
http://www.medyagundem.com/iste-borsa-istanbuldaki-hashasiler-gercegi/
Feyzioğlu testereli cinayetin avukatı çıktı!

Feyzioğlu testereli cinayetin avukatı çıktı! Mayıs 12, 2014    
Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü töreninde Başbakan’a ve hükümete yalan ve iftiralarla saldıran ve Berkin Elvan adlı çocuğun acımasızca öldürüldüğünü söyleyen Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, testere ile doğranılarak öldürülen Münevver Karabulut davasında, sanık avukatlığı yapması, “yüreği taşlaşan olsa olsa Feyzioğlu’dur” yorumuna sebeb oldu.
Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, “Varsın yürekleri taşlaşmış olanlar yine kızsın söylediklerimize..” diyen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun gerçek yüzünü deşifre ediyoruz.
Danıştay’daki konuşmasında, Gezi eylemlerinde ölen ve cebinden 11 adet maytap çıkan Berkin Elvan’ı savunan Metin Feyzioğlu’nun, Münevver Karabulut’u başını testere ile keserek vahşice öldüren Cem Garipoğlu’nun babası Nida Garipoğlu’nun avukatlığını yaptığı öğrenildi.
FEYZİOĞLU, TOPLUMUN YÜZKARASI
Gazetemize konuşan Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut, Metin Feyzioğlu’nun toplumun yüzkarası olduğunu söyledi.
Süreyya Karabulut, Metin Feyzioğlu’nun avukatlığını yaptığı Cem Garipoğlu’nun babası Nida Garipoğlu’nun “cinayete iştirak etmek”ten ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılandığını hatırlatarak, “Nida Garipoğlu’nun iki gömleğinde rahmetli kızımın kanları vardı. Kızımın kanları gömleğine sıçramış. Gömleklerdeki kanlar incelemeye dahi alınmadı” dedi.
METİN FEYZİOĞLU GELİP BANA BAŞSAĞLIĞI DİLEYEMEDİ
“Metin Feyzioğlu gerçekten adalet sahibi bir insan olsaydı, Cem Garipoğlu’nun ailesinin avukatlığını yapmazdı” diyen Süreyya Karabulut, “Garipoğlu ailesinin avukatlığını yapmış olsa dahi, bize başsağlığı dilerdi. Cem Garipoğlu’nun avukatlığını yapan Aytekin Kaya, bana başsağlığı dileyebildi. Metin Feyzioğlu gelip bana başsağlığı dileyemedi. Metin Feyzioğlu, bu toplumun yüzkarasıdır” diye konuştu.
ADALET TECELLİ ETMEDİ
Süreyya Karabulut, Nida Garipoğlu’nun cezaevinde bir yıl kaldığını hatırlatarak, “Adaletin tecelli ettiği iddia ediliyor; maalesef benim adaletim tecelli etmedi. Metin Feyzioğlu’nun avukatlığını yaptığı Nida Garipoğlu, kızımın cinayetinde delilleri yok etme, kızımın kanlarının temizlenmesi, evin temizliği, oğlunun kaçmasını sağladı. Türkiye Barolar Birliği, Ankara Barosu, İstanbul Barosu bize avukat bile göndermedi” şeklinde konuştu.
GARİPOĞLU’NUN AİLESİNİN DE HUKUK DANIŞMANI
Süreyya Karabulut, Metin Feyzioğlu’nun Garipoğlu’nun ailesinin de hukuk danışmanı olduğunu açıkladı ve “Acı ama gerçek” dedi.
Kızının katledilmesi davasına bakan Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mevlüt Bayraktaroğlu’nun, 20 yıl önce sanıklardan Hayyam Garipoğlu’nun “hileli iflas” nedeniyle yargılanmış olduğu kamu davasında beraatine karar veren mahkemenin başkanı olduğunu hatırlatan Süreyya Karabulut, “Mahkeme Başkanı, bu gerekçeyle davadan çekildi. Mahkeme Başkanı, Garipoğlu’nun aile dostları” ifadelerini kullandı.
DÂVÂYA GİRDİĞİ İÇİN GARİPOĞLU’NDAN 1 MİLYON DOLAR ALDI   
Süreyya Karabulut, şunları söyledi:
“Metin Feyzioğlu, Karabulut ailesinin yanında yer almadı da, Garipoğlu ailesinin yanında yer aldı.  Mademki haksızlığın karşısında, adaletli, dürüst ve şerefli ve haysiyetli insandı, Karabulut ailesine başsağlığı dilemedi, Garipoğlu ailesini savundu. Garipoğlu’nda para var. Davaya girdiği için Garipoğlu’ndan 1 milyon dolar aldı.”
VAY BU ÜLKENİN HALİNE
Süreyya Karabulut, Metin Feyzioğlu’nun Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilmesinin düşünüldüğünü hatırlatarak, “Vay bu ülkenin haline. Bu ülkeye acırım. Metin Feyzioğlu’ndan bu toplumun soyutlanması gerekir. Metin Feyzioğlu, 70 milyonu kucaklasaydı, bize başsağlığı dilerdi, Karabulut ailesini karşısına almazdı. Mazlum, mağdurun yanında olsaydı, Garipoğlu’nun değil bizim yanımızda olurdu. Kızımı katleden oğlunun suçuna iştirak eden babanın avukatlığını yapan Metin Feyzioğlu’na, kadınlar oy mu verir?” diye sordu.
BAŞBAKAN, CEM GARİPOĞLU’NUN YAKALANMASI İÇİN ÖZEL ÇABA GÖSTERDİ
Süreyya Karabulut, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın davasıyla ilgilendiğini söyledi ve “Erdoğan olmasaydı, Cem Garipoğlu yakalanmazdı. Başbakan olaya el attı, Cem Garipoğlu’nu yakalattı. Başbakan, Cem Garipoğlu’nun yakalanması için özel çaba gösterdi ve bize destek verdi. Başka iktidarlar olmuş olsaydı, kızımın cinayeti kapatılırdı. Başbakan helal süt emmiş biri” ifadelerini kullandı.
“ADAMSA ADALETE TESLİM ETSİN”
Yargıtay’ın, Cem Garipoğlu’nın amcası Hayyam Garipoğlu’nun ‘suçluyu kayırmak’tan, anne Tülay Garipoğlu’na da ‘suç delillerini gizlemek, yok etmek’ suçlarından verilen 3’er yıl hapis cezasını onadığını ve Hayyam Garipoğlu hakkında yakalama kararı çıkarıldığını hatırlatan Süreyya Karabulut, “Metin Feyzioğlu adam gibi adamsa Hayyam Garipoğlu’nu getirsin ve adalete teslim etsin. Cem Garipoğlu’nu kaçırmak, yardım ve yataklıktan ceza aldı. Hayyam Garipoğlu hâlâ firarda” dedi.
Berkin Elvan için ağıtlar yakan Metin Feyzioğlu, Münevver Karabulut’u testere ile kesip çöpe atanların avukatlığını yapmaktan geri de durmadı.
CİNAYETİ OĞLU CEM GARİPOĞLU İLE BİRLİKTE İŞLEDİ
Münevver Karabulut’un katledilmesine yönelik hazırlanan iddianamede, Nida Garipoğlu’nun, cinayeti oğlu Cem Garipoğlu ile birlikte işlediğine dikkat çekilmiş, Nida Garipoğlu’nun, “tasarlayarak, çocuğu veya beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak kişiyi, canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçuna iştirak etmek”ten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istenmişti.
Nida Garipoğlu, maktül Münevver Karabulut’un öldürülmesi sonrasında delilleri karartma amacıyla evdeki kan lekelerini silmekle de suçlandı ancak Metin Feyzioğlu’nun savunduğu Nida Garipoğlu beraat etti. Yargıtay ise, Nida Garipoğlu’nun beraat kararını da bozdu. Nida Garipoğlu, hüküm giydiği Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılanıyor. (AKİT)
http://www.medyagundem.com/feyzioglu-testereli-cinayetin-avukati-cikti/

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Cemaatten Ayasofya Açıklaması



GYV Başkanı Mustafa Yeşil, Fethullah Gülen'in İadesi ve Ayasofya iddiaları ile ilgili açıklama yaptı.
Cemaatten Ayasofya Açıklaması
07 Mayıs 2014
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Cemaat'e yönelik linç kampanyası yürütüldüğünü iddia ettiği açıklamasında, Fethullah Gülen'in iadesine ilişkin tartışmalara da değindi.
"İADESİNİ GEREKTİRECEK DELİL VE BELGE YOK"
"Hocaefendi daha önce benzer iddialarla yargılandı ve beraat etti. İadesini gerektirecek delil ve belge yoktur. Camianın günah keçisi haline getirilmesi kabul edilemez. Delilsiz iddialarla yürütülen linç kampanyaları kabul edilemez. Başbakan'ın kaset iddiaları yeni bir şantaj algısı oluşturmaktadır. Hizmet camiası çirkin iftiralarla karalanmak istenmektedir. Dinlemeleri ortaya çıkarmak ve sorumluları cezalandırmak Hükümetin namus borcudur. Hizmet müsbet yaşamdan asla taviz vermemiştir. Hizmet hareketi toplumsul huzur için kendi üzerine düşen sağduyulu davranışını devam ettirecektir. Kimsenin ötekileştirilmediği bir Türkiye arzusu ile kamuoyuna arz ederiz. "
AYASOFYA'NIN İBADETE AÇILMASI
Ayasofya'nın açılması ile ilgili sosyal medyada bir hareketlenme var. Herkesin kendi şahsına özel bir düşüncesi olabilir. Özellikle de muhafazakar kesimin özlemi olabilir. Hizmetin bu anlamda külli manada bir kampanya yapması mümkün değildir. Biz Ayasofya'nın açılmasının iktidarla ilgili mesele olduğu, uluslararası hassasiyete sahip olduğu düşüncesindeyiz. Hizmetin bu anlamda kampanya yaparak ısrar algısını tasvip etmiyoruz. İlgi duyanlar varsa onların şahsi duygularıdır.