HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

21 Mart 2014 Cuma

CEMAAT 17 ARALIK DARBESİNİ VE PARALEL OLDUKLARINI İTİRAF ETTİ

21 Mar 2014
 
Zaman gazetesinin haberine göre, Başbakan Tayyip Erdoğan, miting meydanlarında söylediği yalanları katıldığı televizyon programlarında da sürdürüyor. Yerel seçime hazırlanan Başbakan’ın konuşmasının neredeyse tamamı, var olduğunu ileri sürdüğü ‘paralel yapıyla’ ilgiliydi. İşte Erdoğan’ın söylediği yalanlar…
 
 
Yalan 3: Bunlar her şeyi mubah görüyor

Başbakan, “Bunların temel ilkesi, kendi amaçları için her şey meşrudur.” ifadesini kullanıyor. Eğer bu Camia her şeyi meşru görseydi, yapılan milyarlarca Euro yolsuzluğu görmezden gelir ve yolsuzlukların açığa çıkarılması için çabalamazdı. Hem o zaman ‘suç örgütü, vatan haini, haşhaşi, casus, kan emici vampir, sülük ve virüs de olmazdı!
 
17 ARALIK DARBESİSİN İTİRAFI GİBİ CEVAP,ÇABALADIK VE YAPTIK DİYORLAR. 
 
 
 
Yalan 4: TIR’lar Türkmenlere gidiyordu

Başbakan Erdoğan, Adana’da durdurulan TIR’ın Türkmenlere yardım götürdüğünü söyledi. Operasyonu yapan savcının paralel yapının elemanı olduğunu savundu. Öncelikle Suriye Türkmen Meclisi Başkan Yardımcısı Abdullah, “Türkmenlere yardım getiren bir TIR yok.” demişti. İkinci olarak savcının paralel yapının mensubu olduğuna dair bir kanıt var mı? Savcının, ‘paralel yapının’ elemanı olduğunu nereden anlamış Başbakan?
 
BİZ PARALELİZ TIR'I DURDURDUK AMA SAVCI  PARALELİN Mİ,BİZDEN Mİ  BELGESİNİ GÖSTER DİYOR.PARALEL YAPI DİYE BİR ŞEY  UYDURUYORSUN  DENMİYOR.
 
 
Yalan 11: Yasa dışı dinlemeler ‘paralel yapı’nın işi

Mesnetsiz iddialardan biri. Türkiye’de bu tür kapsamlı dinleme yapma kapasitesine sahip tek kurumun MİT olduğunu herkes bilir. Kaldı ki, yasa dışı dinlemelerin tek mağduru Başbakan da değildir. Hocaefendi’ye ait ses kayıtları da internete düşmüştü. Hocaefendi, söz konusu dinlemelerle ilgili, “Ben de mağdurum. Hukuksuz dinleme yapanlar cezalandırılmalı.” demişti.
 
HOCANIN KAYITLARI  MONTAJ DİYEMİYORLAR Kİ HOCADA YALANLAMADI ,BUDA HER ŞEYİ ANLATMAKTA YETERLİ OLUYOR
 
 
DİĞER AÇIKLAMALARIDA SİZ DEĞERLENDİRİN İŞTE SİTE LİNKİ
 
 
 
 
 

iSLAM ANLAYIŞINDAKİ HRİSTİYANLAŞMA VE YAHUDİLEŞME - MEHMET ÇELİK



21.03.2014

1993: Karanlık Yıl / Prof.Dr.Mehmet ÇELİK / SıraDışı Tarih / HD / 15.12....

 
 
1993 KARANLIK YIL
 

 
21.03.2014

Sıradışı Tarih 28-04-2012 CHP ve Din

CHP VE DİN


21.03.2014

Hajj 2013 | Exclusive Kaba Kiswa change 2013-1434 Arafa Day

 
KABE ÖRTÜSÜNÜN DEĞİŞTİRİLMESİ
 




 
 
21.03.2014

عشائية نادرة من شهر شعبان 1415هـ للشيخ محمد السبيل وتبليغ الشيخ فاروق ال...



KABE'DE BİR VAKİT NAMAZ
 

 
21.03.2014

Tahribat

YAŞAR TAŞKIN KOÇ
21.03.2014
 
 
Uzmanlık alanına göre duyarlı davranıyor doktorlar da.Diyabetçiler 'şeker yapar' diyor. Kalp-damarcılar 'yüksek tansiyon'.Artık hangisi yaptıysa yaptı; bir Perşembe sabaha karşı otuz beş yıldır yaşadığı evde, otuz beş yıldır yattığı odayı tanıyamadı kadın.Ama pıhtı attı ama damarları kendiliğinden tıkandı. Birkaç saniye oksijensiz kalmak yetti. Şimdi beynin belki üçte biri tahrip edilmiş durumda.Tarafına göre safını seçti çoktan insanlar.Taraftarları 'hükümete operasyon' diyor, karşıtları 'yolsuzluktur asıl mesele...'Bilmem kaçıncı seçimine hazırlanırken memleket eski adıyla Cemaat tıkıyor bazı damarları, oksijensiz kalıyoruz.Tahrip ne kadar oldu, gün be gün anlıyoruz.

Meselâ, hem yakın hem çok uzak Kırım'da ciddi şeyler oluyor. Gündemimize alamıyoruz.Kırım nedeniyle ABD Rusya'ya Suriye'de mi rövanş teklif edecek, bilmiyoruz.Akla gelen ihtimaller hayata geçirilmeye çalışılırsa neler olacak, onu hiç bilmiyoruz.Beynin bazı damarları tıkandı, tahribat hiç az değil.Bu ihtimaller köşede dururken Ulukışla'da çatışmaya giren Arapça konuşan üç terörist ne anlama geliyordu?Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kanal 24'teki canlı yayında akıl almaz şeyler söylüyor: 'Bir seferinde dış ilişkilerimizin pek iyi de olmadığı bir ülkeyle kriptolu telefonla görüştüm. Benim numaramı bilmemesi gereken bir kaynaktan direk arandım. Anladım ki o telefon bile dinleniyor. Halbuki ağzımdan çıkan sözü kulağımdan bile kıskanırken başkası bunu nasıl dinleyebilir? Artık Başbakan'la bile kritik meseleleri konuşurken rahat konuşamıyoruz. Düşünün durumu...'Düşünün...

Düşünerek altından kalkılacak gibi değil artık durumumuz.Berber arkadaşım özetliyor bir başka açıdan durumu: 'Beş yüz dolar borcum vardı. Operasyon nedeniyle her yüz dolarda kırk lira zarar ettim. Benim durumum bu. Başkaları ne halde bilmem artık.' Yıllarca Zaman gazetesi aboneliğinden, cemaate toplanan yardımlara katılmaktan hiç çekinmemiş bir esnaf diyor bunu.Kendini yok etme pahasına bu saldırıyı düzenleyen bir cemaat ekonomiyi, dış politikayı, istikrarı mı düşünecekti?

Damarlarınızın tıkanması tek mesele değil; hangilerinin tıkandığı da ayrı bir dert.Kadının daha çok bilişsel, zihnî yeteneklerine saldırıya dönüştü tıkanan bölgeler.Meselâ bir elmayı tadı, kokusu, rengi, elinizde hissettirdiği yuvarlaklığıyla bütün olarak algılayıp tanımlıyor ve 'elma' diyorsunuz.Kadının 'duyularıyla hissettiklerini birleştirme, koordinasyon sağlamasında da tahribat var' diyor doktorlar.Cemaat sadece ekonomi, istikrar, dış politika, güvenliğe saldırmadı özetle.Bizi bir arada tutan, birbirimize güveni sağlayan, birbirimizi kötü günde hangi ideoloji, mezhep, görüşten olursak olalım 'biz' diye algılatan şeylerin tümüne saldırdı.İnançlara saldırdı

.Maneviyata saldırdı.Şimdi, 30 Mart akşamını bekliyoruz ki gittikçe yaşaması zor, bunaltıcı, neredeyse temel kabul ettiğimiz her şeyin kılıp döküldüğü bu atmosferden artık çıkalım....Berat Özipek bir yazısında nereden okuduğunu hatırlamadığı şu cümleyi kullanmıştı: 'Bir insanın ölümü, bütün insanlığın ölümü gibidir. Bir anne içinse çocuğunun ölümü holokosttur.'Hiç şüphe yok artık Berkin'in, Burak'ın, polis memuru Ahmet'in anneleri için dünya boş ve karanlık bir kuytuda bitmesini bekledikleri çok acılı nöbet yeri.Bilmem, üç haftadır hastanede çok da şuurlu, bilinçli davranmayan, sadece ara ara nerede olduğunun, kim olduğunun farkında olan bir anne taburcu olup evine girdiğinde birden bire hüngür hüngür ağladığında çocuğu için bunun bir tanımı var mı?Berat'ın yazısında yoktu.Kendimi yokladım, kalbime baktım, aklıma sordum... bende de yoktu.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Yasar_Taskin_Koc/tahribat/50904

'Türkiye' düşerse, insanlığın umutları da suya düşer!

 YUSUF KAPLAN21.03.2014 Bana, 'Ya, Yusuf hoca, sen, ne diye bu işlere girdin; neden fildişi kulenden indin; o zihin açıcı fikir yazılarını neden terkettin ki? Parti-pırtı işleri senin işin mi?' diye serzenişte bulunan okuyucular var hâlâ.BENİM DERDİM HAKİKAT, GERİSİ TEFERRUATNormal şartlarda, haklı gibi görünüyor bu itirazlar.Ama bu tür itirazlarda bulunan okuyucular, normal şartlarda yaşamadığımızı çok biliyor olmalılar.Öncelikle, basit olanından başlayayım: Bendeniz, birilerinin sözcülüğünü ya da gözcülüğünü yapacak biri değilim. Benim derdim, hakikat. Gerisi teferruat. FİKRİN NAMUSU, FİLDİŞİ KULE'DEN KORUNAMAZ!İkincisi ve asıl önemlisi şu: Yaşadığımız felâket, kayıtsız kalamayacağımız, helâket sebebimiz olabilecek kadar tehlikeli, büyük bir felâket. İslâm, protestanlaştırılarak küresel sisteme eklemlenmek, Budizm, Hinduizm, Taoizm gibi hadım edilerek ölü, antropolojik dinlere, 'canlı cenaze'ye dönüştürülmek ve bitirilmek isteniyor. Ortada böylesine varoluşsal bir felâket varken, tuzu kuru, duyarsız bir tavır takınamam ve fildişi kulemde oturamam. Fikrin namusu, ancak böyle zamanlarda onurlu, duyarlı ve haysiyetli bir tavır takınarak korunabilir.Böyle bir felâketin zihin haritalarını çıkarmak, şifrelerini çözmek, bu tür varoluşsal badirelerin nasıl aşılabileceğine dâir umut ve ufuk sunacak geleceğin yol haritalarını çizebilmek fikrin fildişi kuleden inmesiyle mümkün olabilir ancak.SALDIRININ ÜÇ HEDEFİ: 'ERDOĞAN', 'TÜRKİYE' VE İSLÂMYaşadığımız kriz, bir parti ile bir cemaat arasındaki iktidar savaşı değil sadece. Karşımızda, küresel ve çok yönlü bir saldırı var: Saldırının asıl amacının Erdoğan'ı bitirmek olduğunu düşünenler de, saldırının yalnızca bir cemaat tarafından yürütüldüğünü zannedenler de fenâ hâlde yanılıyorlar. Bu küresel saldırının kısa, orta ve uzun vadeli üç hedefi var:Küresel sistem, kısa vadede, Tayyip Erdoğan'ı hedef tahtasına yatırmış durumda. Eğer Erdoğan vurulursa, ikinci hedefe rahat geçileceğini düşünüyor.Orta vadede, gerçekleştirilmesi düşünülen ikinci hedef, İslâm dünyasının istikbalini ipotek altına almak, böylelikle nihâî istiklâl imkânlarını, rüyalarını ve yollarını bitirmek.Küresel sistemin uzun vadedeki asıl hedefi ise, İslâm'ın yeniden tarih yapacak yeni bir medeniyet yürüyüşüne soyunmasını imkânsızlaştırmak. Bunun için de, İslâm'ı dönüştürmek ve bitirmek.İKİ ERDOĞAN: BİRİ FANİ, DİĞERİ 'SEMBOL ADAM'Yakıcı gerçek şu burada: Tek bir Tayyip Erdoğan yok karşımızda: İki Tayyip Erdoğan var.Birincisi, AK Parti'nin başındaki Tayyip Erdoğan. İkincisi de, İslâm dünyasının, mazlum ve masum halkların umudu olan Tayyip Erdoğan.Birinci Erdoğan, herhangi bir partinin başındaki fâni kişidir. Bugün var yarın yoktur.Ama ikinci Erdoğan, Erdoğan'dan daha fazla bir şeydir: Sembol şahsiyettir: Bugün de vardır; yarın da...İşte bu nedenle, saldırı, Ak Parti'nin başındaki fâni Erdoğan'a değil; İslâm dünyasının umudu olarak görülen 'sembol şahsiyet' Erdoğan'a ve bu Erdoğan üzerinden yapılan bir saldırıdır. Neden?Çünkü küresel sistemin lordları ABD'nin, İngiltere'nin ve İsrail'in denizaşırı ahtapotlarının haksızlıklarına meydan okuyan yalnızca o!Çünkü Türkiye'deki vesayet sisteminin lordlarını dize getiren yalnızca o!Çünkü Türkiye'yi Mısır'a, Ukrayna'ya, Venezuela'ya çevirerek diz çöktürmek isteyen küresel sistemin lordlarına direnen yalnızca o!O yüzden, İslâm dünyasında, şu anda, İslâm dünyasının umudu olabilecek ikinci bir sembol şahsiyet yok, 'Erdoğan'dan başka!İNSANLIĞIN UMUDU, NEFES BORUSU VE MEDENİYET KORİDORUUnutmayalım: Küresel sisteme, stratejik zekâyla, iyi kötü iktisadî bağımsızlık hamlesiyle, medeniyet tecrübesinin verdiği tarihî ve irfanî derinlikle meydan okuyabilecek ülke yalnızca ikinci on yıllık Erdoğan Türkiye'sidir!Afrika'da, Asya'da hatta Latin Amerika'da kapitalizmin pençesinde kıvranan masum ve mazlum halkların tek umudu ikinci on yıllık Erdoğan Türkiyesi'dir!İnsanlığın son umudu, nefes borusu ve hakikat medeniyet koridorunun anahtarları, yeniden tarihî derinliğini ve irfanî derinliğini hayata ve harekete geçirecek ikinci on yıllık Erdoğan Türkiyesi'nin elindedir!İSLÂM BİTERSE, İNSANLIK DA BİTER!İslâm'ın protestanlaştırılarak hadım edilmesi ve bitirilmesi, sadece Müslümanları ilgilendiren bir sorun değil, insanlığın geleceğini ilgilendiren varoluşsal bir sorundur.İslâm'ın protestanlaştırılması, paçavraya çevrilmesi ve bitirilmesi demektir. İslâm'ın bitirilmesi ise, insanlığın insanlığını yitirmesi anlamına gelecektir. Unutmayalım: İslâm biterse, insanlık da biter! İslâm, insanlığın sığınabileceği son güvenli ada, demirleyebileceği son emin limandır zira. Bu böyledir ve bu gerçek, birinci sınıf Batılı düşünürlerce de bu şekilde dile getirilmiştir: Daha önceleri de zikrettiğim gibi, Jean Baudrillard, 2008 yılında, ölmeden önce, kendisiyle yapılan son röportajda, İslâm'ın terörle özdeşleştirilerek önünün kesilmesine karşı şöyle isyan etmişti: 'İnsanlığın önündeki tek seçeneği yok ediyoruz!'TÜRKİYE DÜŞERSE...Görüldüğü gibi, Türkiye, dün İslâm'ın kalesiydi. Yarın da, insanlığın insanlığını koruyabilmesinin tek adresi olacak. Mısır düştü... Arap dünyası, İngilizlerin, neoconların ve Yahudilerin elinde oyuncağa dönüştü...Pakistan düştü... Asya'nın iyi kötü parlayan yıldızı daha doğmadan söndürüldü...Ve İran, sahneye sürüldü...O yüzden, küresel seküler-kapitalist sisteme meydan okuyacak yegâne medeniyet hamlesi, Türkiye'den gelecek. Bunu bütün dünya görüyor ama biz göremiyoruz. O yüzden küresel sistem üzerimize üzerimize geliyor. O yüzden karşı karşıya kaldığımız saldırı basit bir saldırı değil, İslâm'ın yeniden parlayan yıldızını söndürmeye dönük büyük bir saldırıdır.O yüzden Türkiye düşerse, insanlığın umutları da suya düşer, diyorum. Nokta.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/turkiye-duserse-insanligin-umutlari-da-suya-duser/50899

Bu örgüt değilse, örgüt nedir?

HİLAL KAPLAN

21.03.2014
Tek bir odaktan yönlendirilmişçesine, tam da dershane tartışmasını takip eden günlerde, kendi polisini ve nöbetçi hakimini ayarlamak suretiyle, seçimlere üç ay kala, amirlerden gizlenerek yürütülen operasyonlar, Emniyet Genel Müdürlüğü POLNET Bilgi Sistemi'ne girilmeden gizli kapaklı işler çeviren polisler,Dosya kayıtlarını Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) ya girmeyen ya da sahte isimlerle giren savcılar,  Soruşturma dosyalarını, birbirinden farklı alanlarda olsa da, zanlılar arasında hiçbir 'eylem birliği' kanıtlanamasa da zoraki biçimde aynı torbaya koyan savcılar,Yıllardır hangi amaçla beklettikleri açık olan, sır gibi sakladıkları dosyaların ayrıntılarını belli medya organlarına sızdıranlar,  Hem coğrafî hem yetki olarak kendi hukukî sınırlarının dışına çıkan savcılar,MİT'in gizli operasyonlarını dünyaya teşhir eden, hatta jandarmayı yanına alarak MİT mensuplarına şiddet uygulatan savcılar, Halkbank gibi global finans düzeninde belirginleşmeye başlayan millî kurumları, THY gibi uluslarası alanda başarısını kanıtlanmış ender yapıları, üçüncü havalimanı gibi ulaşımda ülkemizi markalaştıracak projeleri, İHH gibi insanî yardımda dünyanın önde gelenleri arasında gösterilen yüz akımız STK'ları hedef alanlar, Yolsuzluk adı altında, bugüne kadar kazançları şaibeli İstanbul sermayesi mensuplarını değil de, Gezi sürecinden beri uluslararası bazı mahfillerde rahatsızlık konusu olduğu açık olan projeleri üstlenen 'Anadolu Kaplanları' içinden çıkmış işadamlarını bitirmeye uğraşanlar, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bünyesinde yapılan resmî soruşturma verilerine göre, 2012-2013 yıllarında, içlerinde gazetecilerden sivil toplumculara farklı kesimlerden toplam 509.000 kişinin telefonlarını hukuksuzca dinleyen ve 2012 öncesi verilerini izleri takip edilmesin diye silen 'memurlar', Ayrıca 30 ilde, içlerinde başka polis, hakim ve savcıların da olduğu 147.858 kişiyi hukuksuzca dinleyen 'memurlar', Buna ek olarak, Başbakan Erdoğan'ın, kendisi ve Cumhurbaşkanı Gül'ünki dahil, üst düzey devlet yetkililerinde bulunan kriptolu telefonların hepsinin illegal yollardan dinleyen ve sızdıran, vatan hainliğinde mertebe tanımayanlar, Dijital deliller ve gizli tanıklarla, özellikle 2011'den itibaren toplumu açık bir hapishaneye çevirenler,Özel yaşama ilişkin, 'kamu faydası' gibi bir bahanenin bile ardına sığmayacak, örneğin o gün Gülen'in ayeti kerimeye ayaklarını uzatarak yattığı ortaya çıkınca Ak Partili bir vekilin dindarları rahatsız edecek bir kasedini yayınlayarak asıl amaçlarını belli edenler, Sabah 'muta fitnesi' konferansu düzenleyip, akşamına da ''Muta fitnesi' kasedi yayınlayacağız' diyerek aralarındaki 'koordinasyonu açık eden röntgenciler, KPSS sınavlarından polis okulu sınavlarına kadar pek çok imtihanda usulsüzlük iddialarına imza atanlar... Bir çırpıda aklıma gelenleri yazdım. Hâlen örgüt göremeyenlere, 'ortada kuyu var, yandan geç' yapanlara, 'mavi boncuk kimdeyse' eyyamcılarına soruyorum:
Bu manzaradan çıkan sonuç bir örgüt değilse, örgüt nedir?
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/bu-orgut-degilse-orgut-nedir/50902

Dinlerarası diyalog

HAYRETTİN KARAMAN21.03.2014 Başlıktaki ifade bence bir 'galat-ı meşhur'; yani 'yanlış olduğu halde kullanımı yaygınlaşmış bir ifade'dir. Doğrusu 'Farklı Dinlere Mensup Olanlar Arasında Diyalog' olmalıdır. Son günlerde bu konu yeniden tartışılmaya başlandığı ve benim de 'diyalogculardan olduğum' söylendiği için, eskide kalan tartışmalara katıldığım günlerde yazdığım ve Cemaate bağlı Ufuk Yayınları arasında çıkan bir kitabımdan bazı parçaları okuyucularımla paylaşmak istiyorum ki, benim diyalogla ilgli düşüncem ve yaklaşımım doğru anlaşılsın: 'Benim bu küçük kitapta yer alan konuşmalarım ve yazılarımda hedefim, diyalogun fayda ve muhtemel risklerine dikkat çekmek, müslümanların başta 'tebliğ, temsil ve cazip imaj oluşturma' olmak üzere güzel hedeflerini gerçekleştirmeleri için diyaloga olan ihtiyaçlarının altını çizmek, müslüman gurupların bu konudaki farklı yaklaşımlarına dayanarak birbirlerine öteki muamelesi yapmalarını önlemeye katkıda bulunmak, ötekinden önce kendi aralarında diyalogu teşvik etmektir.' 'Dünyamızda insan ilişkileri baş döndürücü bir hızla değişiyor. Bu değişim rüzgârı önünde sağa sola savrulup dağılmak, hatta manevi varlık bakımından yok olmak da vardır; kökü derinlerde olan, dalları, kırılmamak için sağa sola eğilse de kökü ve gövdesi yerinde kalan çınarlar gibi olmak da vardır. İkinci oluşun en önemli şartlarından biri, 'müşterekleri İslam' olan gurupların kendi aralarında diyaloglar, birlikler, birliktelikler oluşturmak; ortak değeri korumak, güçlendirmek ve nesiller boyu yaşatmak için dayanışmaya ve -gerektiği kadar- ortak faaliyetlere ağırlık vermektir. Kök ve gövde sağlama alındıktan sonra öteki ile diyalogun riskleri asgariye inecek, bu çeşit faaliyetler değişim rüzgârının yönünü belirlemede müslümanların da önemli payları olmasına yol açılacaktır...' (Birinci Baskının Önsözünden). 'Hristiyanlığın vazgeçemeyeceği vazifelerinden biri misyonerlik; yani bütün insanları Hristiyanlaştırmak için çaba göstermektir ve bunu da asırlardan beri yapmaktadır. Buna rağmen Müslümanlar onlarla diyalog içinde olmuşlar, 'Hristiyanları Müslümanlaştırmak' amacı da dahil birçok maksatlarla bir araya gelip görüşmüş, tartışmış, ortak bazı işler tutmuşlardır. Bugün yurt dışında yaşayan dindaşlarımız yoğun bir misyonerlik taarruzu karşısında bulunuyorlar ve oradaki din rehberlerimiz çeşitli maksatlarla Hristiyan ve Yahudi din adamlarıyla biraraya geliyor, diyaloglar yapıyorlar.  'Bu noktada önemli olan; kırmızı çizgilere dikkat etmek, dengeyi bozmamak, kâr zarar hesabını iyi yapmaktır. Eğer bu çeşit diyalog İslam'ın ve Müslümanların menfaatine değil, zararına olursa zinhar ondan uzak durmaktır.  'Müslümanlar, 'Dinler arası Diyalog İçin Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere' diyaloga girmezler, kendi davalarının şuurlu bir 'misyoneri; yani davetçisi, tarafı' olarak diyaloga girerler.'  (Genişletilmiş İkinci Baskı: Diyalog ve Kurtuluş Tartışmaları, Ufuk Yayınları, 2011, s. 12-13.)
Benim 'farklı dinlere ve inançlara bağlı insanlar ile Müslümanların diyalogları' konusundaki düşüncem yukarıda özetlediğim gibidir; herkesin düşüncesi kendine; ama insanlara sahip olmadıkları düşünceyi yüklemek haksızlıktır ve ahlak dışıdır.
Acele eden ecele gider



BÜLENT ERANDAÇ

Acele eden ecele gider



Gözü dönmüş katiller, Ulukışla'da Mehmetçiğimize-polisimize hayâsızca kurşun sıktılar. 3 şehidimiz var.
Türkiye'nin başı sağolsun. Kurtlar dumanlı havayı sever. Yabancı istihbarat servisleri kan kokusundan hoşlanır. Ne yaparlarsa yapsınlar, 30 Mart'ta aziz halkımızın kahredici tokatını yine yiyecekler. Birlik ve beraberliğimizi bozamayacaklar.
Acele etmeye başladılar. Ecele gidiyorlar.
Kader seçimlerine 9 gün kaldı.
Cemaat de acele etmeye başladı. ''Acele giden ecele gider'' atasözümüz tam içinde yaşadığımız günleri anlatıyor. 30 Mart korkusuna kapılan cemaat, acele ederken, kaderini de çiziyor. Aceleyle daha çabuk sonuç alınır sanıyorlar. Daha çabuk sonuç almak amacıyla işi hızlı yapmak isterken, bir kötü sonuçla karşılaşacaklarını akıllarına getirmiyor gibi davranıyorlar.

28 Şubat'ı örnek aldılar

17 Aralık'ta olmayacak bir işe soyundular. Hedeflerinde, ''Başbakan Tayyip Erdoğan'ı panikletmek. AK Parti'den büyük istifaların olmasını sağlamak. Hükümeti düşürmek.
Seçimler öncesi, Yeni hükümetin kontrolünü ele almak''
vardı.
Böyle bir iş için 28 ŞUBAT DARBESİ... ni örnek aldılar.
28 Şubat darbesinde böyle olmuştu.
Ordu-Medya-Büyük sermaye-muhalefet harekete geçmiş, Başbakan Necmettin Erbakan panikleştirilmişti. Hükümet ortağı DYP'nin milletvekillerinin 50'ye yakını, kimi korkuyla kimi menfaatle, kimi Bakanlık hediyesiyle, partiden kopartılmış, ucube Mesut Yılmaz hükümeti kurdurulmuştu. Milletin 300 milyar doları peşkeş çekilmişti. Sonunda, Türkiye 2001 ekonomik batağına sürüklenmişti.
28 Şubat'ta başarılı oldular. Ama bu sefer olmadı. Stratejik aklın planladığı, Küresel koalisyondaki cemaat'in emniyetyargı cuntasının vurucu güç olarak kullanıldığı,17 Aralık operasyonunda başarılı olamadılar. Başbakan'ın dik duruşu, taviz vermeyen tavrı karşısında sarsıldılar. Onları derin operasyona sokan STRATEJİK AKLIN yeni taktiklerine uygulamaktan başka çareleri yoktu.
Yahudi lobilerinin yabancı medya kuruluşları taarruza sokuldu. BBC, CNN, Wall Street Journal, Newyork times, Times yayınları hızlandı. Fethullah Gülen'in sesi bu medya kuruluşlarınca devreye sokuldu.
Ne yaparlarsa yapsınlar olmuyordu.
Başbakan'ın mitinglerine katılanların sayısı her sefer artıyor, meydanlar darbecilere meydan okuyordu. Başbakan Erdoğan'ın oyları yüzde 40 altına inmiyordu. Son şanslarını denemeye başladılar.

Gülen meydana sürüldü

Stratejik akıl, Başbakan Erdoğan'ın karşısına yıldızını sürdü. Cemaat lideri Fethullah Gülen'i meydana sürdüler.
Arkasından, emekliye ayırdıkları eski emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer'i piyasaya sürdüler. Bir taraftan Fethullah Gülen, bir taraftan Ali Fuat Yılmazer operasyonuna geçtiler.
Cemaat'in emniyet-yargı cuntasının yaptıklarını Hükümet'in üzerine yıkmaya matuf psikolojik harekâta başladılar.
Başbakan'ı sıkıştırmak için aceleyle yeni iddiaları devreye soktular. Hükümetle askerin arasını açmak için, İlker Başbuğ iddiasını ortaya attılar. Fenerbahçe'lileri tahrik etmek için Aziz Yıldırım manüplasyonuna soyundular.
Yeter mi? Uzun süredir bahsettikleri 25 Mart kasetiyle yeni bir hamle yapabilirler.
Yeni isimleri devreye sokabilirler.
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz ve Emniyet istihbaratın beyni Ramazan Akyürek üzerinden yeni hamleler olabilir mi?

SONUÇ: KORKUNUN ECELE FAYDASI YOKTUR. ECELİN NE ZAMAN GELECEĞİNİ YÜCE ALLAH BİLİR. SOSYAL-SİYASAL OLAYLARDA DA ECELİN TECELLİSİNDE MİLLET ÖNEMLİ
DİNAMİKTİR. CEMAAT'İN DE ECELİNİ 30 MART'TA AZİZ HALKIMIZ BELİRLEYECEKTİR.


http://www.takvim.com.tr/Siyaset/2014/03/21/acele-eden-ecele-gider
Gülen okullarında küçük beyinler böyle yıkanıyor!

Gülen okullarında küçük beyinler böyle yıkanıyor!

 

Ferkullah Koleji

Ferkullah Koleji

Paralel çete eğitime sızdı! 'Tek bir ceketim var' diyen Gülen'in hayatından 50 soruluk bir test hazırlandı. Cemaatin tüm okullarında sınav yapıldı. 'nde ise Gülen sınavını başarıyla geçen öğrenciler bedava tatil kazandı

Ferkullah Koleji21 Mart 2014


Pensilvanya'daki malikanesinden kendi gazetesine ve müridine açıklama yaptı! "Tek bir ceketim var" deyip kendisini yalnız ve tek başına göstermeye çalıştı. Ancak ceketindeki 50 milyar dolarlık servet Gülen'i tek tek yalanladı. 20'den fazla üniversitesi, 160 ülkede okulu ve Türkiye'de binlerce eğitim kurumu olan 'in hayatından şimdi de sınav yapıldı!
GURBETTEKİ ÖĞRETMEN! Gülen'in "Gurbetteki Öğretmen" adlı kitabında yer alan bilgilerden 50 soruluk bir test hazırlandı. Bu sorularla cemaatin hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki tüm eğitim kurumlarında sınav yapıldı. Amaç, öğrencilere biat etmeyi aşılamaktı. Bunun son örneği ise Kocaeli'nde bulunan Erkul Koleji'nde yaşandı. Okulda okuyan 8. Sınıf öğrencileri 'beyin yıkamak' amacıyla Gülen sınavına alındı. Sınavı kazanana "tatil" hediyesi vardı. Test şeklinde hazırlanan sınavda öğrencilere Gülen'in annesi, babası, dedesi ve babaannesinin adları soruldu. Sınavda; "Peygamber efendimizi rüyasında görerek deprem sarsıntılarının devam etmeyeceğini Hocaefendi'nin dedesine haber veren kimdir?", "Hocaefendi bir gece eve geç gelip de annesi niçin geç kaldığını sorduğunda ne cevap verir?" gibi birbirinden ilginç sorular da yer aldı.

BEYİNLERİ YIKIYORLAR! Küçük yaşta çocuklarda biat kültürünü yerleştirmek ve beyin yıkama amacı taşıyan sınav, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bunların okullarından, dershanelerinden çocuklarınızı alın" sözlerindeki haklılığını da ortaya koydu. Din bilgisi derslerinde bile hiçbir peygamber hakkında bu kadar ayrıntılı sorular sorulmazken, paralel kolejin sınavı farklı bir algı çalışması yarattı. Soruların, çocukların kafasında Fethullah Gülen'in yüce bir kişilik olduğu algısı ve biat kültürü yaratmaya yönelik olduğu görüldü.

İŞTE SINAV SORULARI
HOCAEFENDİ Amerika'ya hangi yılda gitmiştir?

 GURBETTEKİ Öğretmen kitabında Hocaefendiyle birlikte resmi olan efsanevi futbolcu kimdir?

HOCAEFENDİ'NİN dedesinin adı nedir?

HOCAEFENDİ'NİN dedesinin dedesi Korucuk köyüne nereden gelip yerleşmiştir?

HOCAEFENDİ'NİN annesinin adı nedir?

HOCAEFENDİ'NİN babaannesinin adı nedir?

HOCAEFENDİ'NİN babası, hayvanlarını tarlasına götürmek için başka tarlalardan geçerken ağızlarını bağlamasının sebebi nedir?

HOCAEFENDİ'NİN babasının adı nedir?

PEYGAMBER efendimizi rüyasında görerek deprem sarsıntılarının devam etmeyeceğini Hocaefendi'nin dedesine haber veren kimdir?

HOCAEFENDİ kaç yaşında Kur'an-ı Kerim okumayı öğrenmiştir?

HOCAEFENDİ bir gece eve geç gelip de annesi niçin geç kaldığını sorunca ne cevap verir?

HOCAEFENDİ ilk vaazını kaç yaşında verir?

HOCAEFENDİ Edirne'de ilk önce geçici olarak hangi camide görevlendirilir?

HOCAEFENDİ'NİN askerde ilk görev yeri neresidir?

HOCAEFENDİ'NİN bir dönem toprağa saçtığı tohumların çiçek açtığı, ileriki yıllarda bütün dünyaya yayılacak hizmetlerin başlangıcı hangi dönemdedir?

HOCAEFENDİ'NİN 1993 yılında çok büyük üzüntü yaşamasına sebep olan olay hangisidir?

HOCAEFENDİ'NİN ilkokuldaki öğretmeninin adı nedir?

ONUN talebeyle meşgul olmasında tek maksadı vardır: " ........................" (maksadı neydi?) şeklindeki sorunun altında yer alan cevap şıkları ise ilginç: a) Nesle sahip çıkmak. b) Vali yetiştirmek. c) Talebenin iyi bir meslek sahibi olmasını sağlamak. d) Talebeyi ev bark sahibi yapmak.










http://www.takvim.com.tr/Guncel/2014/03/21/ferkullah-koleji

Anafen'in askerleri!

Gülen Örgütü 'Altın Nesil' için tüm imkanlarını seferber etti! Ancak bu planlar K.A. ile ailesini perişan etti.
21 Mart 2014

Anafen'in askerleri!
K.A., geçen yılAnafen'in seviye tespit sınavına girdi. Büyük başarı elde edip yüzde 60 burs kazandı. Ancak dershane abileri, K.A.'nın askeri okulları seçmesini isteyerek baskı yaptı.Aileyi ikna eden örgüt üyeleri, cemaatin askeri okullarla ilgili planını deşifre etmemek için K.A.'yı Birey Dershanesi'ne aldı. Aileye de "2 bin TL'lik ücretin sadece 750 TL'sini ödeyin" dedi. Ancak tek hayali okumak olan çocuk büyük bir mobbingle karşılaştı. Ders yerine K.A. ile diğer öğrencilere Gülen'in icraatları anlatıldı. Fakat K.A. buna dayanamadı. Sınavda askeri okul yerine Bahçelievler Dede Korkut Anadolu Lisesi'ni tercih etti.Bunun üzerine Gülen örgütü, K.A.'yı dershaneden kovdu.

İCRA MEMURLARI KAPIYA DAYANDI Maddi durumu iyi olmayan aileden de dershane ücretiistendi. Ancak aile bu parayı ödeyemeyince evlerine icra gitti. Cemaate öfke kusan aile avukat Mehmin Emin Taşdemir aracılığı ile icraya itiraz etti. Anne S.A., "Evimize gelip 'Oğlunuzu biz okutacağız. Buna karşılık oğlunuz da bizim istediğimiz askeri okulları tercih edecek' dediler. Bu da yetmiyormuş gibi icralık hale geldik" isyan etti.

kaynak: Takvim

Hüseyin Gülerce, AK Parti'ye neden oy vermeyeceklerini açıkladı!

21 Mart 2014
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında cemaatin neden AK Parti'ye oy vermeyeceğini açıkladı...

İşte Hüseyin Gülerci'nin "AK Parti, Cemaat’ten oy istemiyor…" başlıklı o yazısı:
AK Parti kurulduğundan beri Hizmet Hareketi’nin içindeki insanların çoğunluğunun, her seçimde bu partiyi destekledikleri kanaatini taşıyorum.

Bu defa ise tam tersi bir kanaatim var. Çoğunluk, AK Parti’ye oy vermek istemiyor. Bunun sebebi, AK Parti’nin, açık, seçik ve kesin bir dille “Cemaat”ten oy istememesidir. Alenen, milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, “sizin oyunuza ihtiyacımız yok” denmektedir. Hatta iktidar yanlısı kalemlerin, konuyu açarak, “oyunuzu istemiyoruz, çünkü boyunuzun ölçüsünü almak istiyoruz” diye efelenmeleri de var…

AK Parti, “sizin oyunuzu istemiyoruz” ilanını nasıl yaptı? Evet, dershanelerin kapatılması hamlesi, bu ilanın bir parçasıydı ama asıl çıkış bu değildi. Asıl ilan, Ankara’da büyükelçilere, bulundukları ülkelerdeki Türk okullarının aleyhinde çalışma yapmaları talimatının verilmesiydi. Bu, tepe-taban ayrımı yapmadan Hizmet Hareketi’nin içindeki herkese yönelik en ağır hamleydi. Çünkü bu okullar, “dünyanın her yerinde olmayan Türkiye, hak ettiği yerde olamaz” çağrısına sevdalananların eseriydi. Bu okullar “Cemaat” okulu değildi, bütün Türkiye’nin okullarıydı. 160 ülkedeki o okullar, “Gülen okulları” diye değil, “Türk okulları” olarak biliniyordu. Bu okulları gezip de takdir etmeyen tek kişi olmadı. Hatta Cemaat’e soğuk bakan, hatta Hizmet Hareketi’nin felsefesini, fikriyatını tasvip etmeyen insanlar, bu okulları görünce şapka çıkardılar… Bakınız Sayın Cumhurbaşkanı da nihayet dayanamadı, maşeri vicdanın sesini dile getirdi; “Yurtdışındaki Türk okullarını, hükümet-Cemaat meselesinin dışında tutmak lazım.” dedi.

Anadolu insanı, Trakya’nın evlad-ı fatihanları, bu okullar için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Hele o öğretmenler, hele o düğün ertesi bilinmedik diyarların yollarına düşen, o öğretmen, belletmenler, işadamları, hicret sevabı ile bayrağı düşürmemeye and içenler… Çanakkale ruhu, zamana uygun yeni bir destan yazıyor, değerlerimiz gönüllü elçiler vasıtasıyla bütün dünyaya tanıtılıyor, milletimizin asaleti, büyüklüğü eski coğrafyalara hatırlatılırken, yeni coğrafyalara da “biz geldik, farkımızı fark ettirmeye geldik, almaya değil vermeye geldik” deniyordu. Bu okullar, gerçek Türkiye lobileri için tahmin dahi edilemeyen sempati haleleri oluşturuyor, daha da ileri insanlık barışı adına yeni nesillerin gönlünü fethediyordu. Bu daha önce yaşamadığımız, tatmadığımız bir şeydi. Evet, Türkiye kendisinden umulmayan, beklenmeyen şekilde boyundan büyük bir hamle yapıyordu. Bu okulların adeta dışarıya jurnal edilmesi, büyükelçilerden önlerinin kesilmesinin istenmesi, izahı olmayan bir yanlışlıktır ve baltanın taşa vurulduğu yer burasıdır. Bu balta, Hizmet tabanının tam vicdanına, yüreğine, heyecanına indirilmiştir. Yani bu yanlışı ile Sayın Başbakan, doğrudan Hizmet Hareketi’nin tabanını karşısına almıştır.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Fethullah Gülen'in skandal bir ses kaydı daha ortaya çıktı! - Video

21 Mart 2014
Fethullah Gülen'in Hidayet Karaca ile yaptığı bir telefon görüşmesi youtube üzerinden yayınlandı.

Takvim'de yer alan habere göre; Fethullah Gülen'in Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile gerçekleştirdiği bir telefon görüşmesi internete düştü.

Paralel yapının ele başı Fethullah Gülen, Karaca ile arasındaki özel telefon görüşmesi esnasında Başbakan Erdoğan için yakışıksız ifadeler kullanıyor. Gezi olayları sonrasında Beyaz TV'de yayınlanan Büyük Usta programı için Başbakan Erdoğan ile ilgili görüşleri istenen Fethullah Gülen, Başbakan için hain nitelemesinde bulunuyor.

Başbakan Erdoğan'dan "Uzun" diye bahseden Gülen, AK Parti ve Erdoğan'a olan bakış açısını da deşifre ediyor.

 

Ukrayna'daki son olaylar ve Siyonistlerle ilişkileri

21 Mart 2014
Ukrayna'daki gelişmeleri anlamak adına Siyonizm için Ukrayna ve Kırım'ın önemini anlamak gerekiyor...
TIMETURK / Haber Merkezi
 
Ukrayna Yahudileri ile İlgili Bilgiler
Ukrayna’da resmi kayıtlara göre 120.000 Yahudi yaşamaktadır. Ukrayna Hahambaşı David Bleiche bu sayının 400.000 civarında olduğunu belirtmektedir. Parlementoda 12 milletvekili, iş dünyasında ise çok sayıda işadamı Yahudi kökenlidir.
Allah’ın kutsal toprakları kendilerine yasakladığına inanan ve bir bölümü bu bölgeye göç eden Yahudilerin büyük çoğunluğu Kuzeyde bugün Ukrayna’ya ait olan toprakları kendi ana vatanları edinmişlerdir. Böylece Süleyman Mabedi akabinde Yahudiliğin kadim mabetlerinden birisi de bu topraklarda kurulmuştur. Bilinmesi gereken en önemli husus, İsrail’in bugün Filistin’de kurulmuş olmaması durumunda muhtemelen Ukrayna’da kurulmuş olacağıdır. Yahudilerin vaat edilmiş topraklar inancı da ancak kıyamete doğru nasip olacağına inandıkları bir görüş olduğundan Kudüs’te toplanmayı başarmazdan evvel Ukrayna’da toplanmaya da bir dönemler sıcak bakmışlardır.
 
Ukrayna Sokak Hareketindeki Rolleri
Çeşitli haber kaynaklarında çıkan iddialara göre bazı Siyonistler Ukrayna’daki sokak hareketlerine bizzat katılmışlardır. Halkı örgütleyerek gösterilerin devamını sağlayarak hükümeti devirmişlerdir. Özellikle bölgedeki neo-Naziler’e destek veren Siyonistler olaylarda kilit rol oynamaktadırlar. İsrail gazetesi Haaretz ve Times of Israel, 28 Şubat Cuma günü Delta diye adlandırılan bir emekli İsrail askerinin Ukrayna’daki Yanukoviç karşıtı mücadeleye öncülük ettiğini yazmıştır. İsrail gazetesi Ukrayna’da faaliyet yürüten, aralarında birkaç emekli İsrail askerinin de bulunduğu 40 erkek ve kadından oluşan Meydanın Mavi Miğferlileri isimli birimi de tanımladı. Haberler Ukrayna doğumlu eski İsrail askeri Delta’nın sokak savaşlarında kontrolü ele geçirmek için Givati piyade tugayında İsrail’in yürüttüğü Shu’alei Shimshon keşif muharebesi sırasında edindiği deneyimi kullandığını belirtti. Daha önce bazı Arap ülkelerinde değişik muhalefet gruplarıyla beraber görüntülenen Cezayir Yahudisi Bernard Levy gibi fanatik Siyonist yazarların da olaylara büyük destek verdiği biliniyor. Kiev meydanındaki konuşması sırasında kalabalığı coşturan üslubu, kendi ülkesiyle hiçbir ilgisi olmayan bir siyasi krizde neden bu kadar heyecanlandığı yönündeki şüpheleri de ortaya koymuştur.
 
Uluslararası Alanda Yahudi Lobisinin Olaya Bakışı
Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC), Amerika’daki en önemli Yahudi lobisi olarak bilinmektedir. Özellikle Ortadoğu politikasında etkili olan lobi, Obama’nın İran ile sürtüşmeyi azaltma politikasını sert bir dille eleştirmektedir. New York Times’ın analizine göre aylardır ABD Kongresi'nde sürdürdüğü İran karşıtı kampanya ile AIPAC Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti'den toplamda 59 senatörün desteğini alarak Kongre'den yeni yaptırım paketi çıkarmak için çalışmalar yapmış ancak bu çalışmalar Obama'nın kararlı tavrıyla püskürtülmüştür.  AIPAC'in Demokrat senatörlere de baskı yapmayı bıraktığını belirten uzmanlara göre, AIPAC'in "istediğini alamadığı" son büyük olay 1981'de ABD Başkanı Ronald Reagan'ın İsrail'in tüm itirazlarını yok sayarak Suudi Arabistan'a Awacs uçaklarının satışıyla gerçekleşmişti. O tarihten bu yana AIPAC istediği yasaları özellikle Senato'da çoğunlukla her iki partinin desteğini alarak oybirliği ile geçirmeyi başarmıştı. Bu grup en son Chuck Hagel’in savunma bakanı yapılmasını da İran ve Suriye düşünceleri nedeni ile engellemek istemişti.
 
Siyonist Lobinin Olaylara Destek Vermesinin Olası Sebepleri
1-      Amerika’daki Siyonist lobi, Obama’nın ABD gibi bir savaş makinesini pasifize ettiğini düşünmekte ve bu durumdan rahatsız gözükmektedir. Şahin kanadı da yanına alan lobi, Irak’tan çekilme, İran ile anlaşmaların ilerletilmesi, Afganistan politikası gibi konularda başkanla aynı düşünmemekte ve baskı kurmaktadır.
2-      Siyonist yapının Putin’den de rahatsız olduğu bilinmektedir. Orta Asya’da önemli bir nüfusun olması ve küresel kapitalist sistemin buradan istediğini alamaması (sömürememesi) paranın patronu Siyonizm’i düşündürmektedir. Siyonistlerin Moskova’nın Ortadoğu politikasından da rahatsız olduğu açık.
3-      Önümüzdeki günlerde Moskova’da da Kiev benzeri bir kalabalığın toplanması yönünde çalışmalar yapıldığı iddia edilmektedir.
 
SONUÇ:
Siyonist Lobi’nin hedefi öyle görünüyor ki Obama ve Putin’i birbirine düşürmek ve bu kavgadan yeteri kadar pay almaktır. Burada altı çizilmesi gereken nokta istediklerinin Amerika ve Rusya’yı birbirine düşürmek değil, Obama-Putin kavgasıyla neo-con Amerika’yı uyandırmak ve Orta Asya enerjisinden olabildiğince yararlanarak bu bölgeye ithalat ve ihracatı maksimum seviyeye çıkarmaktır. Hem Putin hem de Obama’nın politikalarından rahatsız olan İsrail, Ukrayna krizi ne kadar derinleşirse, antipati duyduğu iki lideri de zora düşürmüş olmasından sevinecektir.
 
 

IŞİD'den Türkiye'ye ağır tehdit

21 Mart 2014
Suriye'de iç savaş devam ederken Şanlıurfa'nın Birecik sınırları yakınlarında bulunan Süleymanşah Türbesi Irak Şam İslam Devleti'nin tehdidi altında.Tehdit 16 Martta video yuklendi


Irak Şam İslam Devleti  dün gece yayınladığı bildiride Süleymanşah Türbesi 3 gün içinde boşaltılıp Türk bayrağı indirilmediği takdirde türbeyi yerle bir edecekleri tehdidinde bulundu.

Örgüt sözcüsü Youtube üzerinden yayınladığı videoda "Süleymanşah türbesinde ki Türk askerleri orayı boşaltması için 3 gün süre veriyoruz. 3 gün içinde türbeyi boşaltıp Türk bayrağını indirmedikleri takdirde türbeyi yerle bir edeceğiz." diye konuştu.Timeturk'un elde ettigi bilgilere gore video 16 mart tarihinde videoya yuklendi ve orgutun verdigi sure ayin ondokuzunda doldugu ifade ediliyor.Turkiye'nin gerekirse Suriye'ye gireriz aciklamasinin altinda ISID'in yaptigi bu aciklamanin etkili olup olmadigi bilinmezken bu tur tehditler karsisinda Turkiye'nin gerekli her turlu omlemi aldigi belirtiliyor
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/21/isid-ten-turkiye-ye-agir-tehdit.html#.UyycjFo5nDc

İstanbul Emniyeti'nde 'kaset' depremi!

21 Mart 2014
Eski Mali Şube Müdürü Saygılı, 'internete ses kaydı sızdırdığı' gerekçesiyle açığa alındı


Habertürk’ten Serhat Alaattinoğlu’nun haberine göre; yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine başlatılan 17 Aralık operasyonunu yürüten eski Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, internete ses kaydı ve tape sızdırdığı gerekçesiyle açığa alındı. Saygılı, 17 Aralık'tan sonra polis okuluna tayin edilmişti.

Tunceli'de şube müdürü de görevden alındı

İstanbul Emniyeti'nde Saygılı'dan başka 9 üst düzey polis müdürünün daha görevden alındığı öğrenildi. Bu polisler arasında, 17 Aralık'tan sonra başka şubelere tayin edilen eski Terörle Mücadele Şube Müdürleri Ömer Köse ve Yurt Atayün de bulunuyor. Saygılı dışındaki diğer polislerin, "log kayıtlarını sildikleri ve yasadışı dinleme yaptıkları" iddiasıyla görevden alındıkları bildirildi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/21/istanbul-emniyeti-nde-kaset-deprem.html#.Uyyb9Fo5nDc
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Hoşgörü Ödülü’nü reddediyorum!

 
 
 
 
 
 
 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit
21 Mart 2014
Duydum ki, Fetullah Gülen’in (Ben adının “Fethullah” olduğunu sanıyordum, resmi kayıtlarda “Fetullah”mış. Savcılığa gönderilen şikayet dilekçesinde bunun böyle olduğunu gördüm, onun için o zata resmi adı ile hitap ediyorum) avukatları aleyhime savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlar.. Davalı olduk yani anlayacağınız..

Eee, bu durumda herhalde onların verdiği ödülü de reddetmem gerek. Ben bu ödülü reddediyorum!
Sadece bu sebeble değil. Gelinen noktada ne “hoşgörü” kaldı ne de “diyalog” arayışı.. Ben Mavi Marmara’da adeta bu kampanyanın sözcülüğünü yaptım. İsrail yandaşlığı uğruna İHH ve Mavi Marmara’yı hedef alanların ödülü benim için ödül değil, artık istenmeyen bir yüke dönüştü..
Ben Kudüs, Filistin ve R4bia platformlarının da sözcülüğünü yaptım, yapıyorum.. “İsrail muhibliği” uğruna bütün bu değerler karşı öfke yüklü bir hareketin bana verdiği bir ödülü daha fazla taşıyamazdım..

Zaten onlar da benden, benim yaptıklarımdan çok da memnun değillerdi.. Benim Toktamış Ateş’le birlikte başlattığımız bir hareket onların vitrininde hoş bir dekor olabilirdi! Açıkçası kullanıldık!.. Zaten bir süre sonra, vakfın tanıtım  kataloglarından benim adımı ve resmimi çıkarttılar.

Bir zamanlar da gazetelerinde leyhte ya da aleyhte adımın geçmesini yasaklamışlardı. Akıllarınca beni “ademe/yokluğa mahkûm” edeceklerdi.. 1989 sanırım; Ulvi Alacakaptan’ın “Çala Daktilo” diye bir kitabı var, eski yazılarından derleme.. O zamanlar Alacakaptan Zaman’da yazıyordu. Orada  da alıntılandığı, Zaman’daki köşesinde benim adımı geçirdiği için, yazısından adımı çıkartması istenmiş, o da çıkartmayınca Zaman’daki yazarlığından olmuştu! Sonra ödül verdiler. Beni tavlamaları gerekiyordu.. Birileri benim de bu yapıda yer almamı istiyordu. Kabul etmeyince ipler tekrar koptu..
Ben bunları 1970’den itibaren tanırım. Daha öncesi de var da, öyle ciddiye aldığım bir şey değildi.. 43 yıllık yazarlık hayatımda, bir şekilde hep bunları bir şekilde izledim..

İtiraf etmeliyim ki, ben her zaman ve herkese karşı “hoşgörülü” biri değilim. Hoş görülmeyecek şeyleri hoş görmek istemem. Hatta birilerini “hoş görmem” aynı zamanda “sen yanlış yapıyorsun, ama ben seni hoşgörüyorum” gibi, karşısındakini küçümseyen bir bakış açısı da var, aslında işin içinde.. Bu düşüncelerimi de ilk kez açıklamıyorum.. “Hoşgörü” yerine “ Hüsnü zan” etmeyi tercih ederim.. “Yaratılına hoş görmek, Yaratan’dan ötürü” çok farklı bir anlayışı ifade eder. Ona bakarsanız Şeytanı da Allah yarattı! “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye mahtaç, bana da sen lazımsın”.. Şeytanın da, domuzun da bir yaratılış hikmeti vardır elbette!

“Diyalog” konusuna gelince, “tearüf etmek”, “bilişmek” bize hep öteden beri öğütlenen şey değil mi? Ben de hep, öteden beri insanlarla konuşmayı “güzel sözle ve hikmetle hakkı söylemeyi” tercih ettim. Hayatım boyunca yazı ve sözle bunu yapmaya çalıştım.. Ama hiçbir zaman “dinler arası” değil, herkesle “Medinetül Fazıla”ya ulaşmak için, “hılful fudul” anlayışı ile yapmaya çalıştım.. Birbirimizi ikna etmesek de yaratılış gayemiz olan “tearüf” (Bilişmek) gereği, en azından kendimi anlatmak ve karşımdakini tanımak için böyle yaptım..

1995’de bize bu hoşgörü ödülünü vermişler.. 19 yıl sonra bugün, bu hoşgörü ödülünü reddediyorum.. Bugün, ne ben onları hoşgörüyorum, ne de onlar beni..

Bugün cuma.. Seçimlere iki haftadan daha az bir zaman kaldı.. Yaşananları, yazılıp-çizilenleri biliyorsunuz.. Ortada ne diyalog ve ne de hoşgörü kaldı.. Bu olaylar bu noktaya gelmeden yaptığım diyalog girişimleri de sonuçsuz kaldı.. Bu işlerin böyle olacağı belli idi.. Ortada bir “Cemaat” filan yok.. Bu iş Erdoğan-Gülen ihtilafı da değil. Ya da AK parti-cemaat hesaplaşması da değil.. Bu Türkiye ile İsrail’in örtülü bir hesaplaşmasından da ibaret değil.. Bu iş uluslararası sistemle İslam ümmeti arasındaki bir hesaplaşma..

Bu hareket görüldüğü kadarı ile bir CIA, MOSSAD, Vatikan’la ortak bir proje.. Dine karşı bir din, paralel bir din arayışının ürünü.. Türkiye üzerinden bu yeni dini İslam coğrafyasına yaymayı gaye edinen bir hareket.. Paralel bir devlet yapılanması ile iktidarı ele geçirmeye, derin devletin içinde söz sahibi kılınmaya çalışılan bir hareket. Ergenekon-Balyoz bu anlamda, derin devleti tasfiye değil, içerideki siyasi ömrünü tamamlayan ulusalcı, kemalist, laikçi kadroların ayıklanıp, yeşil sermaye, ılımlı İslam ve daha doğrusu devleti ele geçirerek toplumu dönüştürmek isteyen, metodik anlamda Kemalist bir öz taşıyan Yeşil Kemalistleri sisteme enjekte ve entegre ederek derin devleti tahkim operasyonu idi..

Hem böyle düşünüp, hem de bu ödülü taşımaya devam etmem elbette bir çelişki oluşturacaktı. Zaten yazı yazdığım gazeteyle de davalı.. Karşılıklı ciddi bir güven krizi sözkonusu.. Onun için bu ödülü reddediyorum.

“Allahım, bize hakkı hak, batılı batıl göster. Hakta toplanmayı nasib et.. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.”

Selâm ve dua ile..
Hasan Karakaya / Yeni Akit

1960’tan, 2014’e... Hep aynı tezgâh, hep aynı alçaklık!

 
 
 
 
 
 
21 Mart 2014



Nedendir bilmem; dün “demokrat” görünen, “liberal” ayaklarına yatan “Aydın-cık”lar, rüzgârın ters estiğini düşünmeye başladığında, hemen “tornistan” edip, başlıyorlar “postal yalamaya!”
Ya arkadaş; daha dün; “Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım” deyip “günah çıkartan” sen değil miydin?.. Darbe dönemlerinde ne “yalanlar” uydurulduğunu ve o yalanlara kanıp, nasıl “kullanıldığını” itiraf eden sen değil miydin?..
Bugün, ne değişti ki; yine “darbe safları”na geçip, “üniforma” giymeye başladın?..
Söyle, ne değişti?..
“Başbakan uçağına almadı” diye bu kadar “kin ve öfke” duyar mı insan?.. “Başbakan sırtını sıvazlamadı” diye askeri göreve çağırmalar, PKK’ya “Sakın silah bırakma” tavsiyesinde bulunmalar, neyin nesi?..
Herkes “Acıların Çocuğu” olur da, sen “Darbelerin Çocuğu” olmaya mecbur musun?.. Hem “demokrat ve liberal” ayaklarına yatıyorsun, hem de “her darbede” varsın!..
Hiç olmazsa, “bir darbenin içinde bari olmasan” olmaz mı?..
Ama, hepsinde varsın!..
Şimdi de, “17 Aralık Darbe girişimi”nin içindesin!..
Diyorsun ki;
“Yok mu aranızda bu tehlikeli gidişe dur diyecek?.. Erdoğan’ın sivil vesayeti!.. Böyle giderse, Erdoğan Türkiye’yi yangın yerine çevirecek!.. Erdoğan’ın cepheleştirme tuzağı... Erdoğan’ın hukuk ve şeffaflık korkusu!.. Erdoğan’ın bitişi!.. Yolsuzluk balçığı ile iktidar sıvanmaz!.. Yeter artık, Cumhurbaşkanı göreve!.. Erdoğan nasıl mı gider, işte cevabı!..”
Yapma be Hasan Cemal,
Yapma be Cengiz Çandar!..
“Erdoğan uçağına almıyor” diye, niye bu kadar kızıyor, niye bu kadar köpürüyor ve “Erdoğan kaale almıyor” diye, niye bu kadar alçalıyorsunuz?..
Sizler ki, “darbe numaraları”nı en iyi bilen insanlarsınız!.. Ne “yalan”lar uydurulduğunu, “darbe”lerin bu “yalan”lar üzerine nasıl inşa edildiğini bile bile bu “darbecilik tutkusu” niye?..
“Gen”lerinizden mi geliyor
Böyle bir “görev”iniz mi var?..

ERDOĞAN NE DEDİ?
Herhalde dikkatinizi çekiyor olmalıdır... Başbakan Tayyip Erdoğan, miting meydanlarında “1960 darbesi esnasında atılan manşetler” ile “17 Aralık’tan sonra atılan manşetler” arasındaki “paralelliğe” dikkat çekip, diyor ki;

• “CHP’nin olduğu yerde yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar var. İşte bu CHP; Menderes’i milletin gözünden düşürmek için tahrikler yaptı. Gazetelerle, manşetlerle Menderes’e hücum ettiler, sokak olaylarını kışkırttılar.
Hiçbiri Menderes’in itibarını zedeleyemedi, sandıkta Menderes’i yenemediler. Onun üzerine 27 Mayıs 1960 tarihinde askeri müdahale ile Menderes’i indirdiler. Ne oldu? Menderes idam edildi. Menderes unutuldu mu? O gönlümüzde. Menderes’i idam edenler sürekli lanetleniyor, lanetle anılıyor.”

•  (...) “Senaryo aynı senaryo, zihniyet aynı zihniyet. Merhum Menderes’i halkına hizmet ettiği için, değer verdiği için o malum çevreler sevmediler... Merhum Menderes’i Türkiye’yi büyüttüğü için, itibarına itibar kattığı için, gücüne güç kattığı için hiç hazedemediler... Milli iradeye sahip çıktığı için rahat bırakmadılar, yaşatmadılar. İşte merhum Menderes’e o gün yapılanlar şimdi bize yapılmak isteniyor. Bizim hayallerimizin de önüne geçmeye çalışıyorlar. O gün merhum Menderes’e ne yaptılarsa, bugün de inanın aynısını yapmaya çalışıyorlar. Ama son manşeti millet atacak!”

Gerçekten de;
“1960” ile “2014”ün gazete manşetlerinin birbirinden hiç farkı yok!..
Tek fark, “renk”lerinde!..
1960’ın gazeteleri “siyah-beyaz”dı!..
Bugünün gazeteleri ise “renkli!”
Başka fark yok!..
“Yeşil”inden “kızıl”ına, “pembe”sinden “mor”una kadar hepsi “darbe çığırtkanlığı” yapıyor!..
Dün de aynısını yapıyorlardı!.
İşin tuhaf tarafı, kullandıkları “malzeme”ler de aynı!..
“Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet!”
Evet, evet;
“1960 İhtilâli”ne giderken de aynı “senaryo”ları, aynı “malzeme”leri ve aynı “çevre”leri kullanmışlar!..
“Asker”i kullanmışlar,
“Muhalefet”i kullanmışlar,
“Gazete”leri kullanmışlar,
“Üniversite”leri kullanmışlar!..

CHP, HEP AYNI CHP!

Ne dersiniz, “Süleyman Kocabaş’ın kitabı”na bir göz atalım mı?..
Süleyman Kocabaş’ın 2012’de piyasaya çıkan “Tarihimizin En Büyük Yalan Furyası ve 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin Çöküş Belgeleri” adlı kitabında, “o günün gazete manşetleri”nden örnekler var..
Ve tabiî, “CHP”den de...
 Meselâ, “darbeci subay”lardan M.Emin Aytekin diyor ki;
“O tarihlerde azametli CHP teşkilâtı, hapishanelerimize suçlular imal eden verimli ve mükemmel bir ihbar mekanizması halinde çalışmakta idi... Öyle ki; bu ihbarlar ve suç duyuruları Milli Birlik Komitesi üyelerinde bile bıkkınlığa yol açtı.”
 Meselâ, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın şu propagandası;
“Öldürülen üniversiteli genç sayısı çok fazla!.. Kamyonlarla taşınan cesetler, çeşitli mezarlıklara gömüldü.”
Ve devamı:
“Öldürülen çok sayıda öğrenci hunharca usûllerle ortadan kaldırıldı... Kimi, Et-Balık Tesisleri’nde kıyma makinalarından geçirildi, kimi hayvan yemi yapıldı, kimi de toz haline getirildi!”
Ve, arkasından;
“Protesto mitingleri!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bugünkü CHP de aynısını yapmıyor mu?.. “Gezi kalkışması” esnasında, “panzerlerin altında kalıp ölen gençler”den bahseden bu CHP’liler değil miydi?..

TIPKISININ AYNISI

“Demokrat Partililer”in “soygun, gasp ve yolsuzlukları” ile mal biriktirdikleri ve “zengin” oldukları da, “Aaa, bugüne ne kadar da benziyor?.. Aynısının tıpkısı” dedirten “propaganda”lardan biriydi!..
 Meselâ, “Celal Bayar’ın, yalnızca bir bankada 103 milyon lirası çıktığı” haberi, gazetelerde manşet oluyor ve İhtilâlin Başı Cemal Gürsel de “Doğrudur” diyordu!..
 Aynı günlerde, Samet Ağaoğlu’nun İstanbul’da oturduğu apartmanın arandığı, “çeşitli silâhlar ve mermiler” bulunduğu, “Emniyet İstihbaratı”ndan bildiriliyor ve “aramaların sıklaştırılacağı” duyuruluyordu!..
 Adnan Menderes’in “makam odası”ndaki gardıropta, “Sıra sıra giysiler” ile “evinde 60 takım kostüm bulunduğu” da manşet manşet yayınlanıyordu!..
 Hasan Polatkan’ın evine “kuyumcular” getiriliyor, “eşinin takıları”na değer biçiliyordu!.. Hatta; “Bir kadının, Polatkan’ın evinden çantayla çıkarken görüntülendiği” bile yazılmıştı!..
Ve “askeri kışkırtan” haberler;
 “İstanbul Taşlıtarla’da parayla tutulmuş adamlara dağıtılan 7 bin silah ve askeri elbise ele geçti!”
 “Menderes’in korkunç tasavvurları meydana çıktı... Uydurma bir halk hareketi hazırlanacak ve birçok kimse insafsızca öldürülecek!.. Ziraat Bankası’nın ambarlarında 2 bin tabanca ve külliyetli miktarda asker elbisesi bulundu!.. Düşüklerin Ankara’da kurdukları Gestapo teşkilatı ortaya çıkarıldı.”

O GÜNÜN MANŞETLERİ

Gelelim; “Aaa, bugünkülerin tıpkısının aynısı” diyeceğiniz “gazete manşetleri”ne:

“Menderes’in ayakkabılarının altında Kur’an bulundu!”

 “Adnan Menderes, Ardahan’ı Ruslara satmak için anlaşma yaptı!”

 “Huduttan kaçmak isteyen 11 mebus yakalandı... Samet Ağaoğlu’nun da hudutta ele geçirildiği rivayetleri var.”

 “Menderes pusulayı şaşırdı... Menderes’in çiftliğine sarfedilen paralar milletin kesesinden gitti!.. Çiftlik için Muğla yolu feda edildi!.. Menderes, bütün masraflarını Hazine’ye ödettirmiş!..

 “Yolsuzluklar serisi... Sâbık bakanlardan Samet Ağaoğlu, Hasan Polatkan ve Nedim Ökmen’in, bütün inşaat kooperatiflerinden büyük menfaatler sağladıkları tesbit edildi... Bayar, Çiftehavuzlar’daki Köşk’ünü dövizle satın almış!”

 “Sâbıkların bankalardaki paralarının 1 milyar TL olduğu açıklandı.”

 “Hırsızlığın girmediği hiçbir iş kalmamış... THY, Londra’daki uçak kazasında ölenlere ve kurtulanlara yarım milyon lira fazla para ödemiş!”

 “DP’liler Vakıflar Bankası’nı da soymuş!.. Yalnız kendileri için değil, hanımları ve akrabaları için de krediler sağlamışlar!”

“Hasan Polatkan’ın dört milyon liralık suistimal yaptığı açıklandı!”

 “Büyük yolsuzluklar ortaya çıkıyor... Menderes, İsviçre’de yaptırdığı Köşk için, 32 milyonluk döviz kaçırmış!.. Menderes, yurt dışına kaçmaya hazırlanıyordu.”

“DUR” DEMEK İÇİN!

Daha nice “manşet”ler,
Nice “yalan”lar!..
Peki, niçin?..
Elbette “DP iktidarı ve Adnan Menderes’ten kurtulmak” için!..
Tamam da, niye?..
Lütfen dikkat...
O günlerde Ulus gazetesinde muhabir olan, bugün Cumhuriyet’te yazan Cüneyt Arcayürek, daha sonraları kaleme aldığı “Sessiz Darbe” adlı kitabında, “Menderes dönemi”ni yargılıyor ve “27 Mayıs Darbesi’nin niye yapıldığını” şöyle anlatıyor:
“1954 seçimlerinde büyük oy çoğunluğu ile yeniden iktidara gelmesinden sonra Menderes’in gem vurulmaz hırsına, tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirasına artık bir yerde ‘dur’ demenin ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu. Basına iş çıkmıştı.”
Ne ilginç değil mi?
Ülkede görülmemiş bir kalkınma seferberliği başlatılmış, Ankara; “Hititler dönemindeki bir köy” olmaktan kurtarılmış, fabrikalar

açılıyor, devasa yatırımlar yapılıyor, işsizlikle mücadele ediliyor...
İşte bu “parlak dönem” için Cüneyt Arcayürek şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Menderes’in, tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirasına artık bir yerde ‘dur’ demenin ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu... Basına iş çıkmıştı!..”

HEP AYNI FİLM!

Gerçekten ilginç!..
Bugün “Tayyip Erdoğan’ı durdurmak” isteyenler de aynısını yapıyor!.. Onlar da; aslında Erdoğan’ı değil, “Türkiye’yi durdurmaya” çalışıyor!..
Basın desen;
“Yine işbaşında!”
Demem o ki;
“Biz bu filmi görmüştük” deyin ve “aynı yalanlar”la Tayyip Erdoğan’ı devirmek isteyenlere fırsat vermeyin!..
Dün, Menderes’i yediler!..
Bugün, Erdoğan’ı yedirtmeyin!..
Aslında, benim bir şey dememe gerek yok... “Dünkü” gazetelerle, “bugünkü” gazeteleri!.. Dünkü “muhalefet”le bugünkü “muhalefet”i!.. Dünkü “iddia”larla, bugünkü “iddia”ları karşılaştırın, yeter!..
Senaryo aynı!..
Taktik aynı!..
Tezgâh aynı!..
Malzemeler aynı!..
Söylemler aynı!..
“Yılanın aynı deliği”nden;
Bir daha sokulacak mıyız?..
Başka sözüm yok!..

********************************************************************
Cemaat Medyası’ndan 2 muhabir istifa etti, duydunuz mu?

Mehmet Altan olsun, Hasan Cemal olsun, Derya Sazak olsun; kendilerinin, “Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kovdurulduğunu” iddia ediyorlar.. Çok iyi biliyorum ki; Mehmet Altan; bir “PKK ajansı”na, hem de “başyazar olduğu Star aleyhinde sözler sarfettiği” için, “Mustafa Karaalioğlu tarafından kovulmuştur!”

Ama Mehmet Altan, “Başbakan tarafından kovulma”nın, kendisi için bir “paye”, bir “onur” olduğunu düşündüğünden, bu “malzeme”yi tepe tepe kullanmayı çok seviyor!..

Hasan Cemal’e gelince... “Hasan Cemal’in kovulması” ile “Başbakan”ın zerrece ilgisi yok!.. Hasan Cemal’i de, Derya Sazak’ı da kovan, adım kadar eminim ki, “kendi patronları”dır!..

Peki, bu arkadaşlar; “Ahmet Taşgetiren ve Prof. Vedat Bilgin’in Bugün’den niye ve niçin ayrılmak zorunda kaldıklarını” hiç düşündüler mi?..

Gelelim “son istifa”lara...

“Cemaat’in siyasi mobingleri”nden bunalıp, önceki gün Cihan Haber Ajansı’ndan istifa eden Kübra Kara’dan sonra, dün de Bugün gazetesinden Zeynep Ceylan istifa etti, haberiniz var mı?..

Onları istifa ettiren “Erdoğan” değil, “Cemaat”in yöneticileri!.. Hadi, onlar için de bir şeyler yazıp, Cemaat’e yüklenin!... Sıkar biraz!..

Çünkü, aynı “Paralel”desiniz!..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Dine saygısızlık ekseninde Bağış-Gülen kıyaslaması!

 
 
 
 
 
 
 
21 Mart 2014
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit


Bize soruyorsanız, daha AK Parti kurulurken söylemiştik: “Köksal Toptan’a da gerek yok.. Murat Başesgioğlu’na da gerek yok... Erkan Mumcu’ya da gerek yok, Ertuğrul Günay’a da..”
Egemen Bağış da, Tayyip Erdoğan ile önceleri aynı yolda yürüyen, birebir aynı fikirleri paylaşan bir isim değil..
Dolayısı ile, partinin fikri yapısını yönlendiren bir kişi değil.
AK Parti’de olsa da olur, olmasa da..
Bizim çizgimiz buydu..
Ama, AK Parti’ye kuruluş aşamasında akıl vermeye kalkışıp, kısmen de başarılı olanlar.. “Dışarıdan isimlerin monte edilmesi gerekir..  Aksi takdirde Milli Görüş çizgisindeki bir partiye izin verilmez” diyerek, bazı isimleri bu partiye monte ettirenler.. Şimdi AK Parti’ye monte edilen isimleri gerekçe gösterip, Tayyip Erdoğan’ı diskalifiye etmeye çalışıyorlar..
Ben de buna, “ahlâksızlık” diyorum..

Peki, AK Parti’yi dışarıya açmaya çalışanların bu ahlâksızlığı.. Birilerinin; dini kavramlara gerekli saygıyı göstermemeleri için mazeret olabilir mi?
Olmaz..

Böyle bir saygısızlık yapılmış mıdır?
Montajlı kasetleri üretenlere sormak gerekir..
Benim tavrım net: “Yapılmış ise, yanlıştır..”

Ama, benzeri yüzlerce tezgahı yaşamış, ders çıkarmış bir gazeteci olarak, tezgaha da gelmem..
“Bu Bakara, iyi makara” diye bir ifade, o montajlı konuşmalarda bile yok!
Böyle bir konuşma olmadığı halde, varmış gibi gösterenlere inanmam.. O müfterilerden her türlü ahlaksızlığı beklerim.

Beni tanıyanlar bilir, gerçekmiş gibi gösterilen o saygısız ifade, montajlı kasette bile yok ise de..
Çok daha hafiflerine bile benim tahammülüm yoktur.
Dini kavramlara saygısızlık olarak yorumlanabilecek ifadeleri, karşısındaki de kullanıyor olsa, Egemen Bağış’ın, “Bu ifadene katılmıyorum, yanlış konuşuyorsun” dememesi, ikazda bulunmaması büyük bir hatadır.
Nokta..

Egemen Bağış, kasette montajlar olduğunu söyleyip, yine de “Özür diliyorum” diyor..
Yeterli mi?
Ben bu konularda biraz katıyımdır. Hoşgörüsüzümdür..
Onun için, benim kanaatimi istismar edecek ahlaksızların yüzlerini deşifre edeyim.
Sonra kanaatimi açıklayayım..

Don-gömlek..
Kızlı-erkekli..
Cami içinde, ayakkabı ile gezenlere..
Haydi kendi ajanslarından geçen “İçki içildi” bilgisini, sonradan çarkettikleri için, varsayalım doğru değil ve o iddiayı yok sayalım..
Ama minbere ayakkabı ile inip inip çıkan..
Mihraba ayakkabı ile bağdaş kurup oturan ve dalga dümen yapan çapulculara..
“Onlara çapulcu demeyin, onların içinden Halid Bin Velid de çıkabilir” diyenlere..
Ben de “Egemen Bağış’a yanlış yaptı demeyin. O yarın Halid Bin Velid olabilir” dersem..
Ben de İslami kavramlara gerekli saygıyı göstermemiş olurum..
Benim kanaatim bu.. Benim islami kavramlara hassasiyetim bu kadar hasis..

Nerede ise Peygamber gibi gördükleri şeyhleri bile, cami mihrabında ayakkabı ile dalga geçenlere “çapulcu demeyin” derken..
O çapulcuların ortada bir özürleri de yok iken.. Camiye hakaret edenlere “Halid Bin Velid olabilirler” türünden ifadelerle, şirinlik gösterenler..
Lütfen samimi olsunlar. Dürüst olsunlar..

Dahası var..
Egemen Bağış, İngilizcesi için.. Yurt dışındaki aktif kişiliği sebebi ile partiye alınmış birisi.. Dolayısıyla AK Parti’yi tek başına temsil edemez..
Üstelik; kendisi değil..
Karşısındaki kişi, dini kavrama saygısızlık içeren bir ifade kullanıyor..
Buna rağmen, Egemen Bağış yanlış yaptı, telefonu yüzüne kapatmalıydı diyorum.
Peki..
Sizin hocanızın dini kavramlara saygısızlığında ne yaptınız?
Ne tepki verdiniz?..
Neyi mi kastediyorum?
Hocanızın “Cebrail gelse, parti kursa, ona bile oy vermem”’ demesini..
Sormuşlar, kafası dumanlı yönetmene, bu soruyu..
Bakın ne cevap vermiş: “Fethullah Gülen’in 1995 yılında Savaş Ay’a verdiği röportajda ‘Cebrail parti kursa desteklemeyeceğim’ sözü... Farz-ı muhal bir cümle. ‘Hiç olmaz ama diyelim ki Cebrail parti kursa, gel particilik yapalım dese de ben parti kurmayacağım.’ demek istiyor.”
Siz imanın altı şartından birisi olan “meleklere iman”ı zedeleyen bu ifadeyi bile böylesine çarpıtıyorsunuz. İslami kavramlara saygısızlık içeren, hocanızın bu sözünü bile te’vil ediyorsunuz. Hocanıza özür diletmiyorsunuz ama..
Bakın; daha çağrıda bulunmadan, Egemen Bağış “özür” diliyor..
Varın şimdi siz, yıllar sonrasında bile, hâlâ “özür” diemeyen hocanızın düştüğü durumu düşünün..
Şevki Yılmaz / Yeni Akit

Hesaplaşma değil, kucaklaşma zamanı!

21 Mart 2014

Bismillahirrahmanirrahim
Allah (c.c) hepimize; üzerimizdeki bela ve musibetleri hissetmede basiret, görmede feraset ve ülkemiz üzerinde oynanmakta olan bu Şeytani oyunları çözmede de hikmet ihsan eylesin!
Parti, Cemaat, Tarikat, Mezhep ve Irkları gaye değil dünya ve ahiret mutluluğu için bir vasıta görenler, Ülke gemisini oylarıyla delerek batırtamayacaklarını anlıyorlar! Ama Particilik, tarikatçılık, cemaatçilik, mezhepçilik ve ırkçılık gibi at gözlüklerini çıkaramayan bazı kardeşlerimiz oylarıyla iktidarı zayıflattıklarında Ülkemize gelebilecek bela ve musibetleri hala göremiyorlar!
Bu sebeple bu seçimlerde;
Aldatılan, derini oyuna getirilen ve yanlış yapan kardeşlerimizi tatlı dille, gönül alıcı sözlerle uyarmalıyız! Ama Ülkemize ihanet eden, hain mason odaklarına oylarımızla asla ama asla yol vermemeliyiz!
Yıllarca terörden nemalandığı için barıştan rahatsızlık duyan esrar, eroin ve silah mafyasının yollarını oylarımızla asla ama asla açmamalıyız! Şehid ve asker polis cenazelerini tekrar görmemek için C.H.P ve yandaşı ikizlere asla ama asla oy vermemeliyiz!
Senelerce Alevi, Sünni, Türk ve Kürt kardeşleri birbirine vurdurtup, binlerce ocağı söndürten analarımızı ağlattıran bu barış ve özgürlük düşmanı denenmiş Partilere asla ama asla oy vermemeliyiz!
Gecelik yüzde bine varan repo faizleriyle alın terlerimize ve Ülkemizin kalkınmasına savaş açan, özel bankaları bilerek batırtıp milyarlarca zararı milletimize ödettiren, bu C.H.P gibi Allah’ın savaş açtığı Tefeci Partilere asla ama asla oy vermemeliyiz!
İslam Medeniyetimizi, Başörtüsü ve diğer İnsan Hak ve Hürriyetlerini yasaklayarak Allah’a savaş açan bu Masonik Partilere asla ama asla oy vermemeliyiz!
İktidarlarında 12 yaşından küçüklere Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’i öğrenmeyi ve öğretmeyi yasaklayan, Kur’an-ı Kerim’i okutan alimlere üç yıl ceza veren, Mukaddes Kitabımızın düşmanı olan C.H.P ve müttefikleri bu Partilere asla ama asla oy vermemeliyiz!
Asırlık ihanet ve zulümleri bir bir kaldıran ve kaldırmaya devam eden iktidara AK oylarımızla sahip çıkmalıyız! Yeni sahip olduğumuz insani ve imani kazanımlarımızı daha da artırmak için oylarımızla AK iktidarının devamını mutlaka sağlamalıyız.
Hatasız ve günahsız kulun olmadığı ne bir parti, ne bir cemaat, ne de bir tarikat ocağı var! Düşmanımız mel’un Şeytan ölünceye kadar da günahsız bir fert, lider, şeyh ve toplum asla olmayacak!
Hz. Mevla’nın “Hatasız dost arayan, dostsuz kalır” dediği gibi; hatasız ve günahsız lider arayan lidersiz, hatasız toplum arayan toplumsuz, hatasız kardeş arayan da kardeşsiz kalır!
Evimiz yanarken veya trafik kazasında canımız acırken nasıl ırk, mezhep ve sarhoş, ayık, kapalı, açık ayırmadan herkesten yardım istiyorsak, Ülke evini yakmak isteyen Neronlara karşıda hep beraber yardımlaşalım. Kardeşçe, el ele nefsi engelleri bir bir aşalım inşallah.
İster Alevi ol, ister Sünni! Türk ol! Kürt ol ne olursan ol, mutlaka ama mutlaka birlik ol! Beraber ol! Çünkü şimdi hesaplaşma değil, kucaklaşma zamanı!
Ve şimdi, Ak oylarımızla Vatan gemisine ve Kaptanı Tayyib Erdoğan kardeşimize sahip çıkma zamanı!.
Allah (cc) daim yar ve yardımcımız olsun.
Selam, sevgi ve dualarımızla.
 
Ziya Müezzinoğlu / Habervaktim

Hadi ordan!

21 Mart 2014
 
 
 
Türkiye’de cemaat tartışmaları 17 Aralık sonrası başlamadı. Cemaat, ortaya çıktığı ilk yıllardan bu yana hep gündemde oldu, hep tartışıldı. Eleştiri ve tartışmalar özellikle Fethullah Gülen’in bazı konulardaki tuhaf yaklaşımları ve cemaat mensuplarının her anlamda içe kapanık bireyler olarak yetiştirilmeleri noktasında yoğunlaştı. Şahsen tüm şüphe ve “acaba”larıma rağmen cemaate ve Gülen’e karşı hüsnü zannımı hep sürdürdüm. ABD ve İsrail gibi emperyalist güçlerle ilişkiler noktasında zaman zaman dillendirilen “ajan”, “Ilımlı İslam konusunda CIA ile birlikte çalışıyor.” gibi söylemlere hep ihtiyatla yaklaştım ancak birçokları gibi bugün gelinen noktada yanıldığıma kanaat getirdim.
Dosta karşı şedid, düşmana karşı müşfik,
Cemaatin öteden beri en keskin, en koyu çizgilerinden biri, İslami hareketlere ya da kendi deyişleriyle İslamcılara karşı takındığı tavır oldu. Bu tavır, yıllar yılı cemaatin uluslararası arenada İslam ülkelerine ve oralarda neşet eden İslami hareketlere mesafeli durmasının ve hatta şaşı bakmasının da nedeni oldu. Bu tavır nedeniyle Hakan Fidan konusunda İsrail’le aynı paralelde düşünüldü. Gezi eylemlerinde hayatını kaybedenler için gecikmeksizin verilen başsağlığı mesajları Mavi Marmara şehitlerinden bu tavır nedeniyle esirgendi. Bu yüzden Mavi Marmara provokasyon ilan edilirken İsrail “otorite” sayıldı. Hz. Peygambere arkasında namaz kıldırıp onu olimpiyatlarda ağırlayan ve rüyalarda tweet talimatları alanlar, dünyanın yüzü suyu hürmetine döndüğü zehabına kapılarak kendilerine ulûhiyetten pay biçenler, aziz şehitlerden şehitlik payesini bu yüzden esirgedi. Bu yüzden 28 Şubat darbecilerine hoşgörü gösterilip destek verilirken Erbakan’a ve arkasındaki milyonlara “Beceremediniz, bırakın!” dendi. Bu yüzden o günlerde “Cebrail parti kursa oy vermem!” diyenler bugün Cebrail’in mevcudiyetiyle problemli güruhlar için seve seve oy dilenciliği yapabiliyor.
 Mağdurum da mağdurum
Cemaat medyası aylardır ağız birliği etmiş, 28 Şubat edebiyatı yapıyor. Neymiş, 17 Aralık sonrası yaşananlar 28 Şubat’tan daha betermiş. 28 Şubat’ta dahi böylesi bir kıyım ve cadı avı olmamış. Enteresan olan şu ki aynı kalemler bir taraftan da 28 Şubat’ta en büyük sıkıntı ve zorluğu cemaatin ve “hocaefendi”nin yaşadığını söylüyor. Ne kadar ilginç değil mi? Bugün yaşananların 28 Şubattan daha beter olduğunu söylerken aslında 28 Şubatta hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını da ortaya koymuş oluyorlar.
Milli görüş düşmanları
Cemaatin kamuoyuna sürekli pompaladığı bir diğer mesele de hükümet kanadının ve başbakan Erdoğan’ın öfke ve nefret söylemi yaydığı. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Ekrem Dumanlı’nın yaptığı röportajda çizilen Gülen portresine “asil duruş, zarif üslup” diye övgüler dizen cemaat yazarları, nedense Gülen’in satır aralarına serpiştirdiği hakaretlerini ve hatta küfür ithamlarını görmezden geliyor. Başbakana ilişkin iftira ve hakaret kelimelerini kullanmadan haber yapamayan ancak kendilerinin zarafet abidesi olduğunu düşünen cemaat medyasının kıyıda köşede kalmış yazarlarının yazdıkları da başbakanın söylediklerine rahmet okutacak cinsten.
Devam edecek…

Tam 110 Hocadan Hükümete Destek

İlahiyat fakültelerinde görevli 110 akademisyen paralel yapının 17 Aralık darbesini kınadı.
Tam 110 Hocadan Hükümete Destek
18 Mart 2014
Yayınlanan bildiride, 'İç ve dış mihraklar, işbirliği yaparak, meşru yönetimi zaafa uğratmayı hedeflemektedirler. Fitneye yol açan her türlü tutum ve davranış asla tasvip edilemez' denildi.
Türkiye'nin farklı üniversitelerinin ilahiyat fakültelerinde görevli 110 akademisyen, ülkede son günlerde yaşanan gelişmlerle ilgili ortak bildiri yayınladı. İstanbul merkezli operasyonun yapıldığı 17 Aralık 2013'ten itibaren ülkede ortaya çıkan olayların millet tarafından kaygı ve endişe ile izlendiği belirtilen bildiride şunlar kaydedildi: 'Her yönetim erki 'adalet, hakkaniyet, emanet, ehliyet ve mesuliyet' prensiplerine bağlı kalmak durumundadır. Bu çerçevede demokratik yollarla halk tarafından seçilmiş olan meşru otoriteye itaat ana ilke olup, fitneye yol açan her türlü tutum ve davranış asla tasvip edilemez.'
DÜRÜSTLÜK TEMEL İLKE
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının esas olduğu vurgulanan bildiride, şu değerlendirmeler yer aldı: 'Özel hayatın mahremiyetini lekeleyecek tarzda tecessüs, insanları karalama ve teşhir etme gibi hareketler, İslam'ın kesinlikle yasakladığı, kınadığı tutum ve davranışların başında gelir. Son olaylarda bu gibi ulvi kuralların gözardı edildiği, pervasız denecek derecede bunlara aykırı hareket edildiği büyük bir üzüntüyle görülmektedir.'
İŞBİRLİĞİ YAPTILAR
'Görüldüğü kadarıyla birtakım iç ve dış mihraklar, işbirliği yaparak, demokratik yollarla halk tarafından seçilmiş olan meşru yönetimi zaafa uğratmayı hedeflemektedirler. Bu hassas devrede, aziz milletimizin ve yurdumuzun zararına neticelenecek her türlü faaliyetten kaçınılmasının çok önemli olduğunu belirterek, telafisi imkansız zararlar doğuracak davranışları şiddetle kınadığımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.'
Bildiride Prof. Bekir Topaloğlu, Prof. Ejder Okumuş, Prof. Kemalettin Özdemir, Prof. Mahmut Kaya, Prof. Necdet Tosun, Prof. Necip Taylan, Prof. Ömer Faruk Harman ve Prof. Vecdi Akyüz gibi isimlerin imzası var.
http://www.habervaktim.com/haber/364692/tam-110-hocadan-hukumete-destek.html

Dernekler de Ak Dedi...

Türkiye'nin en büyük ilçesinde; Keçiören’de son beş yıl içerisinde gösterdiği başarılı çalışmalarla vatandaşların sevgisini kazanan Belediye Başkanı Mustafa Ak’a değişik kesimlerden destek gelmeye devam ediyor.
Dernekler de Ak Dedi...
21 Mart 2014
Türkiye'nin en büyük ilçesinde; Keçiören’de son beş yıl içerisinde gösterdiği başarılı çalışmalarla vatandaşların sevgisini kazanan Belediye Başkanı Mustafa Ak’a değişik kesimlerden destek gelmeye devam ediyor.
AMASYA HAMAMÖZÜ SARAYÖZÜ KÖYÜ YARD. DERNEĞİ MUHSİN KOÇAK
Başkanımızı Mustafa Ak'ı desteklemeye devam ediyoruz. Her zaman yanındayız. Şuna inanıyorum ki başkanımız seçimlerden yine başkan olarak çıkacak. İnsanlar yapılan hizmetleri biliyor kimin ne yaptığını biliyor. 30 Mart günü de sandıkta inşallah AK Parti ve Başkanımız Mustafa Ak, birinci parti olarak çıkacak. Keçiörenli olarak, yapılan hizmetleri gören bir insan olarak başkanımıza sonsuz destek veriyoruz. Allah yardımcısı olsun. Dualarımızla onun yanındayız. Seçimlerin hem Keçiören için hem ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
KARS-ARDAHAN-IĞDIR DERNEĞİ YAVUZ EĞER
Sayın başkanımıza yapmış olduğu hizmetlerinden ve halkımıza vermiş olduğu destekten dolayı tebrik ediyorum. O bizim bir kardeşimiz. Bir hemşehri derneği olarak hiçbir zaman partimiz olmamıştır. Biz doğru insanların, çalışan insanların yanında, halkına elini uzatan siyasetçilerin yanındayız. Bundan dolayı da Başbakanımız başta olmak üzere sayın Mustafa Ak'a da çok teşekkür ediyorum. Başarılarının devamını diliyorum. Vatanımıza ve milletimize güzel siyaset yapacak kirli siyasetten uzak duracak halkı bütünleştirecek büyük üstada destek olacak insanın yanında olan herkese destek olacağız ve o kirli insana destek olan insanlara hiçbir zaman destek olmayacağız. Sayın Başbakanımız başta olmak üzere sayın belediye başkanımızdan da büyük halkımızı kucaklayacak bir hizmet sunmalarını istirham ediyorum. Başkanımızın yanındayız ve her zaman destek olmaya hazırız. Başkanımız hak ettiği yeri yine alacaktır. Seçimlerde Allah başkanımızın yanında olsun.
VAN ERCİŞLİLER DERNEĞİ ZAFER İZGİ
Keçiören Belediyesi'nin ve Mustafa Bey'in her zaman yanındayız. Biliyorsunuz başımızdan bir deprem geçti. En çok sevgiye, desteğe ve yardıma muhtacımız olduğu anlarda hem devletimiz hem de başkanımız bizlerin yanında oldu. Bu acılı günlerimizde bizleri yalnız bırakmayan başkanımızın yaptıklarını, bizlere gösterdikleri yakınlığı bugün unutmuş değiliz. Bizler sadece iyi günlerde yanımızda olan insanlar değil, kötü günlerde yanımızda olan insanlar istiyoruz. Sağolsun Başkan Mustafa Ak'ta bizlere hem belediye olarak desteklerini hem de şahsi olarak manevi desteğini hiçbir zaman eksik etmedi. Halen bile Vanlı kardeşlerimize yardımları sürüyor. O acı günleri Başkan Bey'in destekleri ile atlatmaya çalıştık, unutmaya çalıştık. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Dolayısıyla bu seçimlerde tabiki Başkanımızın yanında olacağız. Keçiören'de yapmış olduğu hizmetleri çok iyi biliyorum. İnşallah başkanımız kazanacak.
KIRIKKALE KARAKEÇİLİLER SOSYAL YARDIM KÜLTÜR DERNEĞİ
MUSTAFA GÜNEY

Başkanımıza inşallah sonuna kadar destekliyoruz. Kişilik olarak baktığımızda da mükemmel bir insan. Başkanımızı yakından bir dost, bir arkadaş olarak çok yakından tanıyoruz, faaliyetlerini yakından takip ediyoruz. Başkanımızı seçimlerde destekliyoruz. Şu anda derneğimizde kayıtlı 500 kişi var. Başkanımıza başarılar diliyorum.
ANKARA KEÇİÖREN ENGELLİ DOSTLARI YARDIMLAŞMA DERNEĞİ
ALİ DURSUN

Başkanımız Mustafa Ak'ın samimiyetini, iyi niyetini, dürüstlüğünü çok beğeniyoruz. Yapmış olduğu hizmetlerden çok memnunuz. Desteklerimizi her zaman vermeye devam edeceğiz. Elimizden ne geliyorsa yapmaya hazırız. Ve şu anda kendi bölgemizde başkanımıza destek açısından her an yanında duracağız. İnşallah seçimlerde başkanımızın tekrar başkan olmasını diliyoruz. Bizim yeni bir dernek olmamıza rağmen Başkan Bey'in bize olan desteklerinden çok memnunuz. Kendisini başkan olarak görmek istiyoruz ve dualarımız onunla.
KARDER ALİ HACIFAZLIOĞLU
Başkanımız çok farklı, dürüst bir insan. Yapılan hizmet davul gibidir gür sesi çıkar, başkanımız mütevazi insan olduğu için yapmış olduğu hizmetleri bile başkaları gibi bağıra bağıra, övüne övüne anlatmadı. Karadenizliler olarak kişiliğinden ve karakterinden memnunuz. Kişilik olarak çok iyi bir insan. Kendisi ve ekibi Keçiören için çok şey yaptı. Ekibinin ve kendisinin seçimleri kazanmasını istiyoruz. Allah yar ve yardımcısı olsun.
KEÇİÖREN ÇORUMLULAR DERNEĞİ SAİT KAYMAZ
Başkanımızı çok seviyoruz. Başkan Mustafa Ak'a destek amaçlı olarak bir gece düzenledik. Burada Başkanımıza desteklerimizi göstermenin yanında başkalarına da birliğimizi ve beraberliğimizi göstermek istedik. Kendileri bizlerin her zaman yanında oldu. Efendiliğiyle, çalışkanlılığıyla, insanlara yakınlılığıyla çok sevdiğimiz bir insan. Keçiören'e ve Keçiörenlilere birçok hizmetleri bulundu. Bunları kimse inkar edemez. Kendisinin seçimlerde birinci parti olarak çıkacağını biliyoruz. Başkanımıza destek için her zaman yanındayız. Başkanımızın yapmış olduğu hizmetlerden çok memnunuz. STK'lara vermiş olduğu değerleri biliyoruz. İnşallah başarılarının devamı dileriz. Allah izin verirse başkanızı yeniden başkan olarak görmeyi temenni ederiz.
TUT ELİMİ DERNEĞİ EMİN AYHAN
AK Parti'nin her yerde sadece Keçiören'de değil tüm Türkiye'de kazanmasın için Allah'a dua ediyorum. Allah yardımcısı olsun. Başkanımızı seviyoruz, Allah'a dua ediyoruz. İnşallah Başkanımız kazanacak.
ANKARA KEÇİÖRENLİLER DERNEĞİ  NESRİN TAŞKIN
Başkanımızın çalışmalarını 17 senedir bir başkan olarak, keyifli ve kaliteli buluyorum. Bir Keçiörenli olarak yapılan hizmetleri, başkalarına anlatmak için kendimi görevli hissediyorum. Başkanımızın çok güzel bir sloganı var. Keçiören ak kalacak ve Keçiören aklandı. Şimdiki dönem başkanımızın çıraklık dönemiydi. Başbakanımızın da dediği gibi ustalık döneminde Başkanımızın yapacakları projeler de bir o kadar büyük olacak. Başkanımızın ne kadar güzel işler yapacağını, Keçiören'e yeni hizmetler vereceğini yakınen bildiğim için Başkanımıza sonsuz destek veriyoruz. 'Keçiören ak kalacak' bunu bütün inancımla söylüyorum. Biz başkanımıza Keçiörenliler Derneği olarak hem kefil olduk, hem de destek olduk. Bende bir zaman Keçiören'de belediye başkanı adayı idim. Sokağa inip Mustafa Bey için mücadele vermem Başkanımızın ne kadar değerli olduğu göstermiyor mu? İnsanlara bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ayrıca Başkanımıza da dua ediyoruz. Çok güzel ve birçok insani hizmetleri var. Cenabı Allah halis niyetli insanların her zaman yanında olmuştur. İnşallah böyle insanlar siyasette var olur.
GÜMÜŞHANELİLER DERNEĞİ HASAN KAZANCI
Başkanımız bizim yüzümüzün akı, soyadı da ak zaten. Başımızın tacı bir başkanımız. Tabiki desteklerimiz devam edecek. Allah, doğru yolundan ayırmasın ve başkanımızı başımızdan eksik etmesin. Başkanımız bizi iyi ve kötü günde yalnız bırakmadı. Cenazemiz olduğunda bile bizleri yalnız bırakmayarak bizlerin acısını paylaştı. Başkanımızdan çok memnunuz. Seçimlerde de başkanımıza büyük destek veriyoruz ve başkanımızın seçimlerde başarılı olacağından hiç şüphemiz yok. İnşallah başkanımız uzun yıllar daha bize başkanlık yapar. 30 Mart'ta inşallah Allah yüzümüze bakar, başkanımızın soyadı gibi seçimlerden de ak bir şekilde çıkar, sonuçta inşallah ak, başkanımızda Mustafa Ak olur.
TRABZON OFLULAR  DERNEĞİ ALİ YILDIZ
Biz Trabzon Oflular Derneği olarak Başkanımızın yanındayız. Kendisini çok iyi tanıyan birisiyim. Ben de siyasetten gelen bir insanım. Biz Mustafa Bey'i çok seviyoruz. Dernek olarak bizlerin her zaman misafiri olur bizde ona misafir oluruz. Bizler her zaman onun yanındayız. Biz her türlü onun yanındayız. Derneğimizde 650 üyemiz var. Bunlardan 150 tanesi öğretmen, 400 tanesi müteahhit. Bu hemşerilerimiz Başkan Bey'i seçimlerde destekliyor. Başkan Bey'e bütün imkanlarımızı seferber ettik. Seçim araçlarını ilçemizde az gördük ve kendisine kendi araçlarımızı tahsis edebileceğimizi söyledik ve bundan da çok mutlu olacağımızı belirttik. 6-7 tane de seçim bürosunu kendi hizmetlerine sunduk. Başımızla gözümüzle Başkanımızın yanındayız. Seçimlerde Başkanımız Mustafa Ak kesinlikle kazanacak.
Kaynak: Habervaktim gazetesi