HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

25 Şubat 2014 Salı

 
 UN
  BM
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 

Cemaat medyasından bir skandal daha! Erdoğan'ın sözlerini öyle bir çarpıttılar ki... haberi - Medya - Star Gazete

Cemaat medyasından bir skandal daha! Erdoğan'ın sözlerini öyle bir çarpıttılar ki... haberi - Medya - Star Gazete

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Dinlemede sorun yok! Ama çarpıtmayın!

25 Şubat 2014
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

“Şu kadar kişiyi dinlemişler.. Bu kadar kişinin telefonlarını izlemişler..”
Dinlesinler.. İzlesinler.. 
Ne var bunda?
Ne olur ki dinlemekten..
Hatırlatılsa, “Ama seni de dinlemişler. Gazeteni de..”
Cevabım değişmez..
Beni de dinlesinler..
Gazetemi de dinlesinler..
Yine itirazım yok, yine gocunmam yok..
Hatta şahsım için söyleyeyim..Mahkeme kararına falan da gerek yok, beni direkt dinleyebilirler.. 
Savcıya bile sormasınlar..
Tek şartım var: Dinledikleri/izledikleri telefon kayıtlarını kullanmaları gerekirse.. Birinci saniyeden, son saniyeye kadar, kırpmadan, montajlamadan versinler..
İzledikleri telefon kayıtlarını, çarpıtmadan kullansınlar..
Daha dün başıma gelen bir konu..
Hiç bilmediğim. Hiç tanımadığım bir numara, arıyor..
Ben daha numarayı okurken.. Arama kesiliyor..
Şimdi bu numaranın sahibi, bir hırsız ise, bir katil ise, bir terörist ise, bir ...
Bu numarayı alıp, “Ali bey, şu numaradan terörist bilmem kim ile ne görüştü?” diye sızdırma haber yapılırsa..
İtibarsızlaştırma operasyonu düzenlenirse..
“İspat etmeyen şerefsizdir” ile başlayan..
Devamında da, ağzımı bozacağım her türlü ifade benden çıkabilir..
Somut olayda..
Evet, o meçhul kişi beni aramış..
Bu doğru..
Ama benim o meçhul kişi ile bir konuşmam yok..
En önemlisi, tanışıklığım yok..
Buna rağmen, “Ne konuştular” denilirse..
İşte o zaman, mahkeme kararı ile dinleseler..
En büyük ahlaksızlığı yapmış olurlar..
Şunu da unutmayalım..
Savcılar dinlemese.. Polis dinlemese..
Zaten dinleniyoruz, ve de izleniyoruz..
Ahirette her şeyin hesabını vereceğiz.
İmanımızın gereği bu..
Varsın, birileri fazladan dinlesinler.. İzlesinler..
Niye şikâyetçi olalım ki.. 
Çarpıtma olmadıktan sonra!
Dinleme ile ilgili bilgiler tartışılırken..
Fetullah Gülen’in avukatı, kendilerinin bu olayla bir ilgisi olmadığını açıkladı..
Ardından ilgili savcılar, bazı kişilerle ilgili mahkemeden karar alınmış ise de, olayın çapının bu kadar büyük olmadığını, Başbakan’ın çevresi ile ilgisinin olmadığını açıkladılar..
Yakında, dinlemeyi bizzat yapan kim ise.. 
Tutanakların altında imzası olanlar bile..
“Bizim bu kadar tutanakta imzamızın olması mümkün değil” derlerse şaşırmayın..
En başta, söylediğimiz gibi..
Bu iş, Gülen ekibinin işi değil.
Bu iş, o savcının bu savcının işi değil..
Bu iş; Gülen ekibini de, o savcıları da kullanan, derin bir yapının işi..
Üç kişiyi dinlemek için savcıdan talepte bulunup.. Mahkemeden dinletme yaptırıp.. Ardına yüzlerce kişiyi ekleten.. Derin bir yapı ile karşılaşırsak..
Hiç şaşırmayalım..
Savcıları suçsuz göstermek için..
Gülen’in kusursuz olduğunu savunmak için değil, bu söylediklerim.. 
Ama şunu da kabul edelim..
Oyun çok büyük..
O polisleri de, o savcıları da, topyekûn Gülen grubunu da aşan bir yapı ile karşı karşıyayız..
Onun içindir ki, “suçta küçük katkıları olanları” gözümüzde büyütmeyelim..
Tek sorumlu gibi görmeyelim..
Esas “yapı”yı deşifre etmeye çalışalım..
Önce 7 bin kişinin dinlendiğine ilişkin haberler. Sonrasında, suçlanan iki savcının da içinde olduğu kişiler tarafından yapılan açıklamalar..
Gizemli bir konuyu tartışıyoruz gibi, havanda su dövüyoruz..
Nedir bu kadar kısır tartışmanın sebebi..
Olan olmuş..
Çıkartırsınız dinleme kayıtlarını..
İzleme raporlarını..
7 bin kişi midir, 7 kişi midir kamuoyuna gösterirsiniz..
Savcıların da, “Bizim haberimiz yok” şeklinde komik duruma düşülecek açıklamalar yapmasına gerek kalmaz..
Ya çıkarlar, “Bizi de kandırmışlar” derler..
Ya da..
“Yaptık bir yanlış.. Ceremesini çekmeye hazırız” derler.. 
Hatırlarsanız, Fetullah Gülen bedduasında, kendilerini tanımadığı emniyetçiler için, “yanlış yapmışlarsa” şartı ile evlerine ateş düşmesini istemişti..
Şimdi, 7 bin kişiye varan bir dinleme, Fetullah Gülen tarafından “yanlış” mı kabul ediliyor, yoksa “doğru” mu, bilmek isteriz.. 
Dolayısı ile, “Evlerine ateş düşsün” bedduası, artık şarta bağlı olmaktan çıktı mı, kendisinden öğrenmek istiyoruz.
Avukatı, “Bizimle ilgisi yok” dedi ama..
Fetullah Gülen’le görüşüp, bu açıklamayı yaptığını sanmıyorum..
Fetullah Gülen ABD’de olduğuna göre.. Gazetelerdeki haber çıktıktan sonra, hemen öğle vakti avukatımız açıklama yaptığına göre.
O saatlerde de ABD’de henüz geceyarısı olduğuna göre..
Gülen ile görüşmeksizin, o açıklama yapılmış olmalı..
Dolayısı ile, Gülen ile görüşerek yeni ve somut bir açıklamaya ihtiyaç var..
Not: Lütfen, “Gülen teheccüde kalktığında konuşmuş olabilirler” türünden, bana cevap yetiştirmeyiniz! Zira, her şeyin bir adabı olmalı, düşüncesindeyim.. 

Heyy avukat bey!.. Biz suçluyuz, kendimizi ihbar ediyoruz!

25 Şubat 2014

Dün de yazdığım gibi; 
Fetullah Gülen’in avukatları, “Akit hakkında 60 dâvâ açmakla” yetinmemişler, bir de bizleri “TCG ve İllegal Basın Konseyi”ne şikâyet etmişlerdi...
Biz de zannediyorduk ki;
“Avukatlar, kafayı bize taktı!”
Meğer, “Fetullah Gülen’i eleştiren” yazıların çıktığı “internet siteleri”ne ve “twitter hesapları” için de “suç duyurusu”nda bulunmuşlar.
Kendimi saymıyorum... Çünkü, hemen her yazıma dâvâ açıyorlar.
O GENÇ KIZA NE OLDU?
Biliyorum, bu yazıma da dâvâ açacaklar... Madem açacaklar, bari şu “konu”yu da yazayım ki, tam olsun...
Efendim, yer Konya...
Selçuk Üniversitesi’nde okuyan bir kız öğrenci, “Abla yurtları”ndan birinde kalıyor... Her ay düzenli olarak “yurt ücreti”ni ödüyor.
Gelin, görün ki;
Kız öğrencinin annesi ve babası “boşanıyor”lar... Dolayısıyla da, çocuklarına “para” göndermiyorlar.
Kız öğrenci, “Abla”lara ricada bulunuyor: “Durum böyleyken böyle... Elimden tutacak bir babaannem var, o da para gönderecek durumda değil... Ne olur, beni bir süre idare edin!”
“Abla”lar, “Hayır” diyor; “Ya parayı ödersin, ya yurdu terk edersin!”
Kız öğrenci, adeta yalvarıyor;
“Ne olur beni yurttan atmayın!.. Gidecek bir yerim yok... Eğer beni buradan kovarsanız, Allah korusun, kötü yola düşerim!”
“Abla”ların son sözü:
“Çık, git!”
Genç kız çıkıp gidiyor...
Ama;
“Akıbeti belli değil!”
“Fakirlere, yoksullara, darda kalanlara yardım ediyorlar” ha!..
Gelsinler de;
Bunu pabucuma anlatsınlar!..
TWİTTER’A SUÇ DUYURUSU
Dedim ya, madem “dâvâ” açacaklar, buna da dâvâ açsınlar da, “tanık”ların ağzından dinlesinler olayı...
Her neyse... 
Biz gelelim, “twitter hesapları”na yaptıkları “suç duyuruları”na!..
Kim yapmış suç duyurusunu?..
Daha birkaç gün önce “AKP, twitter’da sansür yapacak!” diyenlerin avukatı!..
Sait Dündar demiş ki;
“Maşallah uzun uzun yazmışlar ve isnat etmedikleri suç bırakmamışlar!”
Ama “eksik” bırakmışlar.
“Örgüt” demişler, onu demişler, bunu demişler ama “eksik” bırakmışlar!..
Peki, “eksik” ne?..
Sait Dündar diyor ki;
* “Biz salya-sümük ağlayarak, Allah, din, iman diyerek para topluyor, sonra banka kuruyoruz, eksik bırakmışsınız... Bu suçumuzu niye yazmadınız!”
* Hani “örgüt” diyorsunuz ya; “nasıl örgütlendik” biliyor musunuz?.. Bazı soruları “çaldık”, bazı soruları da “Hocaefendi’nin rüyası”ndan öğrendik... İşte, çaldığımız bu sorularla “devlet içinde örgütlendik” ve “paralel bir yapı” oluşturduk!
“Suç duyurusu”nda demişsin ki;
“Bu bilgileri nereden alıyorlar?”
Nereden olacak;
Bizim, devletin bütün kademelerinde “imam”larımız var... 
Her türlü “bilgi”yi de, “talimat”ı da, işte bu “imam”lardan alıyoruz!..
Mesela, ben bir “imam”ım... Ben ne emir verirsem, devlet dairelerindeki elemanlarım “amir”ini değil, “beni” dinler!.. İsterse dinlemesin, anında atarım dışarı!..
* “Son bir ayda, bu ülkenin ekonomisini 100 milyar Dolar’ın üzerinde zarara uğratıp, hâlâ yolsuzluk ve rüşvetten dem vuran  biziz!”
RAFİNERİ... ANANAS... TESBİH!
* Ama biz “çok güçlü”yüz!..
Çok “banka”mız var!..
Uganda’da rafinerilerimiz, elmas değerinde “Ananas bahçeleri”miz var!..
 
Meclis’te “tuzluk”larımız,
Dolabımızda “buzluk”larımız var!..
Bu kadar güçlü ve bu kadar zengin iken, söyle be avukat efendi;
Gerekirse hakim ve savcı satın alabilir miyiz acaba?.. Bu milletin oylarıyla seçilmiş Başbakan’ına; “Boşbakan, Diktatör, Firavun, Karun” diyebilir ve üstüne üstlük “Beddua”lar yağdırabilir miyiz?..”
* Bize “örgütlü yapı” demişsiniz ya; meselâ devlet içinde örgütlenen Paralel Yapı mı demek istediniz?.. Madem biz örgütlü bir yapıyız, o halde “soruları çalıp elemanlarımıza dağıttığımızı” da yazsanız ya!
Meselâ “2010 KPSS soruları”nı çaldık ve elemanlarımıza dağıttık, onun için de suç duyurusunda bulunsanız ya!..
 
İŞTE İTİRAF EDİYORUZ!
* Haa sahi, biz aynı zamanda Uganda’da “Ananas Tüccarı”yız!.. Olgunlaşan Ananas’ları toplar, bize adresleri verilen “işadamları”nın adreslerine göndeririz!..
* Biz aynı zamanda Rafineri İhaleleri alır, kendimize ısındırmak için çeşitli işadamlarına pazarlarız!.
* Madem Suç Duyurusu’nda bulunuyorsunuz, o halde Başbakan’ın Konutu’na “böcek” yerleştirdiğimizi de unutmayın!.. Gerçi, o böceği yerleştiren arkadaşlarımız yurtdışına kaçtılar ama, biz suçu üstleniyoruz, bizim hakkımızda da suç duyurusu yapın!
 
* Madem “itiraf”ta bulunmaya başladık, şu TIR meselesini de itiraf edelim... Biliyor musunuz, Adana’da “MİT’in TIR’ları”nı durdurup; dünyaya, “Türkiye’nin terörist bir devlet olduğu” imajını vermek isteyen de biziz!.. Biz suçluyuz!.. Zaten o yüzden Amerika’ya kaçtık, Türkiye’ye dönemiyoruz!
* Haa, şunu eklemeyi de unutmayın avukat efendiler... Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Hükümet’e, Millî İrade’ye, TSK’ya, MİT’e ve bütün devlet kurumlarına “düşmanlık” yapıp, “yıpratmaya” çalışan da bizden başkası değil!..
Bunu, hemen dosyanıza ekleyin!..
FEM’İN ÖNÜNDE CHP BAYRAKLARI!
Meselâ, demişsiniz ki;
 
“Nasıl karar alıyorlar?”
Nasıl olacak?..
Bir arkadaşımız Pensilvanya’ya telefon açıp, dakikalarca, noktasına-virgülüne kadar “karar metni”ni okuyor, sonra da “münasip midir?” diye soruyor...
“Örgüt lideri”miz münasip görürse, o kararı; “bildiri” dağıtır gibi kapılara, posta kutularına dağıtıyoruz... Sonra “toplantılar” yapıyor, “telefonlar” açıyor ve diyoruz ki; “Kim ne derse desin, biz Amerika’ya lâf etmeyelim... Mevcut iktidara da, zinhar oy vermeyelim!.. Oyumuz İstanbul’da Sarıgül’e, Ankara’da Mansur Yavaş’a!..”
* Haa, unutmadan söyleyeyim;
 
Belki haberiniz yoktur avukat bey... Söyleyeyim de, haberin olsun... “Gaziantep’te bir cadde” düşünün ki, hiçbir “parti bayrağı” yok ama cadde üstünde, “Cemaat’in FEM Dershanesi” var ve binanın önü “CHP bayrakları” ile donatılmış, iyi mi?..
Peki, bir “eğitim yuvası”nın önünü “CHP bayrakları” ile kim donattı, biliyor musunuz?..
Nereden bileceksiniz?..
Biz, bir “örgüt”üz ya, işte o bayrakları da “biz” astık, haberin ola!..
Hadi, durma;
Bir “suç duyurusu” daha yap!..
 
PARANIN KAYNAĞI NE?
Sormuşsun;
“Parayı nereden buluyorlar?”
Dedik ya;
Arkamız sağlam... Arkamızda “koç gibi” işadamları var!.. Biz onlara Uganda’da Rafineri, Ananas ve Tesbih veriyoruz, o da bize para veriyor...
Anlayacağın, çok zenginiz çook!..
Bir de topladığımız “Makbuzsuz Bağış”lar, “Peygamber Kurbanları”ndan edindiğimiz paralar var ki, haddi-hesabı yok!..
Kork bizden Avukat efendi!..
Hem de çok kork!..
BİZ “KÖTÜ” MÜYÜZ?
Gayet iyi biliyorsun ki, bizim örgütümüzü “ifşa” eden Emniyet Müdürü’nü “terörist” ilân edip, içeri attırdık!..
Bir “örgüt lideri” olarak, kendimi “twitter”da “Mesih” olarak tanıtıyorum!.. “Mesih”im ya, ne dersem yapıyorlar!.. “İsrail’i otorite” kabul etmeyenlere, “beddua” yağdırıyorum: “Evlerine ateşler salınsın, yuvaları dağılsın!”
Bizi, öyle “kötü” tasvir etmişsin ki, aşk olsun avukat bey!..
Halbuki biz “hoşgörü” ve “diyalog”tan yanayız!.. O kadar “hoşgörülü”yüz ki; Vatikan’a gidip, “Papa hazretleri”nin elini bile öptük, “biz de hizmetlerinizin bir parçasıyız, emirlerinize amadeyiz” dedik!..
Daha ne yapalım?..
O halde niye öfkelendin?..
Yoksa; 
Önce “Dinî bir cemaatiz”, sonra da “Dinî bir cemaat değiliz, Camia’yız”, en sonunda da “Hizmet”iz dedik diye mi?..
Sahi, bize niye öfkelendin?..
Hâlâ anlayamadık!..
BİZ “KİM” MİYİZ? 
Merak mı ediyorsun,
Biz “kim” miyiz?..
Biz “millet”iz... “Cumhurbaşkanı”yız, “Başbakan”ız, “Genelkurmay Başkanı”yız, “MİT”iz!.. “Nur talebesi”yiz, “Kadiri”yiz, “Nakşi”yiz...
İstersen, al kimliğimi bak...
Ben Mısır’da doğdum, Gazze’de büyüdüm, Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Pakistan’da Myanmar’da yaşadım...
Atalarım ise,
Mekkeli’dir, Türkmen’dir, Kürt’tür, Laz’dır, Arap’tır, Çerkez’dir, Arnavut’tur!..
Kısaca;
Biz, Yahudi’yi “otorite” olarak kabul etmeyen, “Batı’ya köle” olmayan “Anadolu halkı”yız!..
“Ümmet-i Muhammed”in hizmetkârlarıyız.
Anladın mı avukat bey?..
Hadi, bir suç duyurusu daha!..
Alıştık nasıl olsa!..
*************************************************
Nedir örgüt adı?.. PİT midir, FİT mi?
İşte ortaya çıktı... Tam “7 bin kişi”yi dinlemişler... Tamam, “dinlemişler” dinlemesine de; dinledikleri “konuşma”ları, aldıkları “bilgi”leri ne yaptılar, ya da ne yapacaklar.
Herhalde turşusunu kuracak değiller... Ya bir yerlere “servis” edecekler, ya da “şantaj” amaçlı kullanacaklar... Belki de kullandılar!.. “Servis” ettilerse, acaba kime ettiler?.. MOSSAD’a mı, CIA’ya mı?..
Daha düne kadar ve hatta halen diyorlar ki; “Hükümet, MİT Yasası’nı çıkartarak bir istihbarat devleti kurmak istiyor... Herkesi dinleyecekler, insanları telefonla konuşamaz hâle getirecekler!”
Herkesi “kendileri gibi” bildikleri için, MİT’in de aynı şeyi yapacağını iddia ediyorlar... Ama, kimin “İstihbarat Devleti” kurduğu çıktı ortaya... “Paralel Devlet” kurmaya çalıştıkları gibi, “Paralel İstihbarat Örgütü” de kurmuşlar... Hadi, MİT’in adı belli... Peki, bunların kurduğu örgütün adı nedir?..
PİT midir, FİT mi?..
CİT midir, GİT mi?..
Adı nedir bilmem ama, bu dinlemeler “maske”lerini düşürdü.
İyi de oldu!.. 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Kambersiz düğün olur mu?

25 Şubat 2014 Salı 09:44

Dinlenenler listesine baktım adım yok. Hasan Karakaya var mı diye baktım, o da yok.. Kambersiz düğün olur mu ya hu! Eğer gerçekten bizi dinlememişlerse, bu işi yapanları bu ihmallerinden dolayı cezalandırmak gerek!
 
Garip değil mi? Herkesi dinle, beni dinleme! Bu işte bir yanlışlık olmalı.. Bu durumda geriye tek açıklama kalıyor, daha ele geçmeyen bir başka liste daha var.. Yani, dinlenenlerin sayısı 7000 ile sınırlı değil..
 
Dinleyip dinlememeleri umurumda değil! Dinlendiğimi de biliyorum.. Dinleme cihazlarını ithal eden, bakımını yapan kişileri de tanıyorum.. Nasıl dinleme yapıldığını da..
 
MİT ve Emniyetten beni dinleyenlerden emekli olan bazılarının gelip benden helallik istediklerini, hatta bu şekilde hem beni tanıdıklarını ve giderek bu dinlemeler sayesinde dünya görüşlerinin değiştiğini de  söylemişti bazıları..
 
Beni izleyen asker ve Amerikalı monitörümle de tanıştım.
Hepsi tamam da, benim asıl derdim kiramen katibinle ilgili.. Onlar her şeyi izliyorlar, fişliyorlar, kayıt altına alıyorlar ve bir gün her ne yaptımsa eksiği ve fazlası olmayan bir şekilde önüme konulacak olması..
 
Her dinleme konusu gündeme geldiğinde hep o günü düşünürüm..
Dinleme kayıtlarını değil de, 43 yıllık “gezici vaiz” gibi il il, ilçe ilçe yaptığım seyahatlerle ilgili, MİT ve polisin hakkımda tuttuğu kayıtları merak etmiyor değilim.. Hatıratımı yazayım diye MİT’e dilekçe verdik ve gizlilik derecesi olmayan bilgilerin kopyalarının tarafıma verilmesini istedim, “hakkınızda bir kayda rastlanmamıştır” diye cevap verdiler..
 
Yok ya! O zaman çalışmıyorsunuz.. İster beni korumak için, ister bana karşı başkalarını korumak için mutlaka beni takibe almış olmanız gerekmez mi? Eğer bu tür fişler varsa, “şu sebeble vermiyorum” diyebilirsin, ama yok diyemezsin. Çünki meşru bir talep karşısında vatandaşına yalan beyanda bulunma hakkın yok. Bu suç!
 
7000 kişilik dinleme listesi bana komik geldi.. 7000 kişiyi gözünüze çok yaklaştırınca arkasında bir ormanı gizleyebilirsiniz..
 
Hem tek dinleyen kurum yok, hem de dinlenenlerin sayısı binlerce değil, onbinlerce olmalı..
Telefonlar değil sadece, e-mailleriniz, MSN, Twitter, Facebook gibi sosyal mediadaki yazdıklarınız da takip ediliyordur.. Dahası seçilmiş hedeflerin sosyal davranış modelleri çıkartılıp, eğitimleriniz, zaaflarınız, davranış modelleriniz çıkartılıyor..
 
Daha önce de yazdım, yine bir kez daha yazayım, dinleniyorsunuz, dinleniyorlar.. Dinleniyordunuz, dinleniyorsunuz ve dinleneceksiniz..
 
Tek bir kurum dinlese iyi, askeri, polisi, MİT’i, paralel yapısı yetmez, kişiler, kurumlar, yabancı ülke istihbarat örgütleri hepsi..
 
GSM şirketleri, internet servis sağlayıcılar, sosyal ağlar, arama motorları, hatta firewall programları bir dinleme ve izleme aygıtına dönüştürülebilir.. Trojanlarını saymıyorum bile..
 
Sadece telefon ve internet üzerinden dinlenmiyorsunuz. Lazer dinleme, uzaktan dinleme teknikleri, böcek sistemleri vs..
 
GIS tabanlı dinleme ve izleme programı sizin saniye saniye nerede olduğunuzu, deniz seviyesinden yüksekliğinizi, kuzey güney koordinatlarında konumunuzu belirliyor ve geriye dönük olarak sorgulayabiliyor..
 
Role istasyonları üzerinden cep telefonuna bağlı GPS kaydınız alınabiliyor..
Siz dinlenmeseniz bile konuştuğunuz kişi dinleniyorsa, siz yine dinlemeye takılıyorsunuz..
Güvenlik kameraları size izliyor, OGS benzeri sistemler de sizi izliyor.. Kredi kartınız sadece bir ödeme sistemi değil, kartınız aynı zamanda sizi fişliyor, bankamatikler de öyle.
Parmak iziniz, göz temasınız her şey kayıt altında..
 
Onun için dinlenmeyi kafanıza takmayın. Dinlendiğinizi bilin ve ona göre hareket edin..
Dinlenme olacak.. Fişleme bulut teknolojisi ve spetial veri tabanı üzerinden çekilen mediaya dönüştürülerek hiçbir şekilde başkaları tarafından anlaşılmayacak şekilde bir sunuma dönüştürülebilir..
 
Bundan sonra daha da çok dinleneceksiniz.. Bundan kaçış yok..
Birileri bu dinlemeleri hukuk dışı yollardan yapıp size karşı kullandığı ortaya çıkarsa ve size bir zarar verdiği anlaşılırsa, o zaman dava konusu yapabilirsiniz.. Onun için hem caydırıcılık açısından hem de suç oluştuğunda suçluyu cezalandırmak açısından bir yasaya gerek var.. Ama o kadar.. Dinlenenler ve dinlemeler çoğu zaman kimse tarafından hiçbir zaman bilinemeyecek. Belki sadece sosyal metric system içinde sadece bir analiz için veri kaydı olarak sayısal olarak, risk ve eğilim bilgisi olarak bir dosya içinde, tek bir yekun içinde sayısal bir değer olarak kaydedilecektir..
 
Cemaat insanları izliyormuş. Bu kadar plan yapan uluslararası bağlantıları olan bir örgütün dinlemesi bundan ibaretse çok yetersiz, dinleme yapmamış olması ihtimal bile değil..
Ama şunu unutmayın Orwel’ın büyük gözaltısı gerçekleşti ve bundan geri dönüş yok..
 
Büyük Birader sizi izliyor..
 
Selâm ve dua ile..
Telekulak skandalı! Türkiye ayakta
25 Şubat 2014

STAR’ın ortaya çıkardığı tarihi dinleme skandalı Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Gün boyu, siyaset, medya ve iş dünyası devlet içinde yapılanan çetenin, kendisini nasıl dinlediğini tartıştı.
Telekulak skandalı! Türkiye ayakta

ŞİMDİ DAHA İYİ ANLAŞILIYOR
STAR ve Yenişafak Gazetesi’nde 7 bin kişinin dinlendiği haberleri büyük yankı bulurken, dinleme listesinde adı geçen siyasetçi, gazeteci ve Sivil toplum örgütü temsilcileri, paralel yapıya sert tepki gösterdi.  AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz, “Bir yandan sahibi olduğun medya kuruluşları aracılığıyla hukuk devleti, temel hak ve hürriyetler diyeceksin, öte yandan herkesi alçakça dinleyip, şantaj aracı olarak kullanan ‘paralel çeteyi’ savunacaksın” dedi. AK Parti’li Kapusuz Twitter hesabından açıklamalarda bulunurken, “Şimdi anlaşıldı mı bu paralel medyanın niçin internet yasasına karşı çıktığı? Dinlemeleri yayabilme imkanları gitmesin diye uğraştılar. Şimdi anlaşıldı mı bu Paralel Medya’nın niçin HSYK Yasasına karşı çıktığı? Çünkü bu dinlemeler, bu hukuksuzluklar devam etsin istediler” dedi. Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan ise “Dinleme listelerine bakınca paralelcilerin muhaberat devleti kurma yolunda önemli mesafe aldığı anlaşılıyor. Bu kadar habis bir yapı işte. Ağlak ağlak konuşan paralelci gazetecilerin yüzleri, giderek canavarlaşan bu hastalıklı yapının melanetlerini görünce hiç mi kızarmıyor?” ifadelerini takipçileriyle paylaştı.

-KEMAL KILIÇDAROĞLU CHP Genel Başkanı: “Benim merak ettiğim, bu kadar kişi dinlenirken hükümet neredeydi? Bu ülkede hükümet var mı, yok mu?

-DEVLET BAHÇELİ MHP Genel Başkanı: “MHP Genel Merkezi’nin dinlenildiğini biliyoruz. Bunu, medya aracılığıyla düşüncelerimizi aktaramadığımız kesimlere, bu dinleme vasıtasıyla aktarıldığını kabul ettiğimiz için, hoşgörüyle karşılıyoruz.”

-Ahmet Faruk Ünsal Mazlum-Der Genel Başkanı: “İnsanların özel telefonları dinlenmişse bu Anayasa’ya göre suç. Bunu yapanlar Müslüman ise İslam’a ve Kur-an’ın temel düşüncelerine aykırı bir davranış. Bir insanlık suçu. Bunu yapanlar Müslüman ise İslam’a ve Kur’an’ın temel düşüncelerine aykırı bir davranış.”

-YAŞAR TAŞKIN KOÇ Gazeteci: “Türkiye’de gazetecilik yapınca özellikle de gençken diyorsunuz ‘devlet dinlemiştir’, biraz daha orta yaşlarda ‘derin devlet’ diye bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Bugün de ‘paralel devlet’ diye bir şey çıkmış dinlemiş.”

-MUSTAFA İSLAMOĞLU Yazar: “Hem dinleme emrini hem de dinlemeyi yapan polisleri mahkemeye vereceğim. Bu bir suç çünkü. Aynı zamanda bu bir günah, haram. Dinlemeleri yapanlara, peygamberi konsere getirmeyi öğretinceye kadar biraz Kur’an okumaya öğretselerdi.”

-İSMAİL KÜÇÜKKAYA Gazeteci: “Telefonlarımın dinlendiğine şaşırmadım. Ama üzüldüm. Olup biteni kişisel değil devlet meselesi gibi görüyorum. Dinlemenin yasal olup olmadığından emin değilim ama hukuki olmadığından adım kadar eminim.”

-SEBAHAT TUNCEL HDP Genel Başkanı: “Bu ciddi bir sorun. Artık buna bir nokta koymak gerekiyor. Bu çok hukuksuz, kabul edilebilir bir durum değil. 7 bin kişinin dinlendiği yer alıyor bu listede. Bu bir liste, acaba kaç liste var?”

-AKİF HAMZAÇEBİ CHP Grup Başkanvekili: “Eğer böyle bir dinleme yapılmışsa derhal bu soruşturulmalı, bunun üzerine gidilmelidir.”

-SADIK YALSIZUÇANLAR Yazar: “Dinlendiğimi yeni öğrendim. İnsanlarda bir paranoya oluşmuştu. TRT’de çalıştığım son 3 - 4 yılda dinlendiğimi, güvendiğim dostlar söylüyordu. Hem de ‘sen de bende dinleniyoruz’ diye geyik yapılıyordu. Vatandaşlık hukuku ve güvenliği açısındançirkin ve yanlış bir noktaya doğru gidiyordu.”

-PROF. MAZHAR BAĞLI AK Parti MKYK üyesi: “Paralel yapı aktörlerinin hem sosyal medya ve köşelerinde ‘bizim bu konularla ilgimiz yok’ diyerek bu kadar pişkin davranacaklarını hayal bile edemiyorduk. 7 bin kişiden bahsediliyor, bu sayı 300 400 bine varabilir. Kendi ideolojilerinin sorunlarını çözecek bir formül olduğuna inanıyorlar. Diğerlerini hem mahkum etmek hem de meşrunun dışına almak istiyorlar.”

SADIK YAKUT: 'HUKUK HAREKETEGEÇMELİ'
TBMM Başkanvekili: “Hukuk dışında yapılan herşey yanlıştır. Delil olarak hiçbir yerde değerlendirilemez. Dinlenen her kimse hukuk dışı yapılmışsa dinleyen kişiler hakkında hem cezai hem de tazminat anlamında dava açarlar ve kazanırlar da.

Hüseyin Çelik: 'Yapılan ahlaksızlık'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı: “İnsanların eşiyle, çocuklarıyla, yakınlarıyla konuşmasını bile illegal şekilde dinlerseniz bunu hiç kimseye izah edemezsiniz ve bu çok büyük bir ahlaksızlıktır, hukukta, örfte yeri yoktur. 7 bin kişilik bir orduyu dinlemek hangi maslahat gereğidir.

MEHMET METİNER: 'BUNUN İÇİN KARŞI ÇIKIYORLAR'
AK Parti Adıyaman Milletvekili: “Zaten İnternet Yasası’nda yapmış olduğumuz düzenlemelere, dinlemeler ve teknik takiple ilgili yasal düzenlemelere bu kadar çok karşı çıkmalarının sebebi de bu. Herhalde biriktirdikleri gayri ahlaki delilleri kullanamayacakları telaşına kapıldılar.

Av. Gülden Sönmez: 'YAPANLARCEZALANDIRILMALI'
İHH Hukuk Kurulu Başkanı: “Her kim böyle bir hukuksuzluğa yeltenmişse mutlaka cezalandırılmalı. Net bir şekilde deşifre oldu ki mevzuata uyun gösterilen işlemlerle hukuk, yargı, bürokrasi ve bütün işleyiş bir cendereye sokulmuş durumda.”

Yusuf Ziya Cömert: 'DEVAMI GELECEĞİ ANLAŞILIYOR'
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni: “Bu büyük skandal, yani bir dosya bulmuşlar o dosyaya dinlemek istediklerinin adını koymuşlar. Binlerce kişiyi dinlemişler. Bu dosya kapsamında yaklaşık 7 bin kişiyi dinlemişler. Bu 7 bin kişinin yaklaşık 3 binini açıkladık. Muhtemelen devamı da gelecek. Bu yargı ve emniyetteki paralel örgütlenmenin çalışma tarzını ortaya çıkartıyor. Birtakım sonuçlara ulaşmak için bir kısmı şantaj amaçlı yani bir takım görüşme kayıtlarını ortaya çıkarıp daha sonra siyasi veya başka maksat için kullanma amacı taşıyor. Bunun dışında başka paketler var. 3-4 tane pakette bu dinleme sayısının 20 bine ulaşacağı tahmin ediliyor.”

Prof. Dr. Mithat Sancar: 'KİŞİSEL KAYGI ÖTESİ BİR TEHDİT'
A.Ü Öğretim Üyesi: “Bu sadece bir dinleme olayı değildir. Dinleme üzerinden kapsamlı bir planın adım adım yürütülmesidir. Bu kişisel bir mesele değil. Kişisel bir kaygım yok. Vahim bir tablo. Bu kişisel kaygıların çok ötesine taşan bir tablo.”

Fermani Altun: 'BU YAPININ AYIKLANMASI ŞART'
Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı: “Gafiller hedeflerine ulaşamadan suçüstü yakalanmışlardır. Türkiye’ye geçmiş olsun, bunun peşini bırakmayacağız bu dinlemeler darbeden daha tehlikeli. O bakımdan biz zaman zaman tehditler de alıyorduk, 28 Şubat’ta oyunlar, tuzaklar gördük. Hükumetin bu oyunun üzerine sonuna kadar gitmeli ve bunun ayıklanmasını istiyoruz.”

TAMAMEN KANUNSUZ DİNLEMİŞLER
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 7 bin kişinin dinlemesiyle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. İşte Arınç’ın Bakanlar Kurulu sonrası yaptığı açıklamalar:

SAVCI HAKİM BİRLİKTELİĞİ Selam Terör Örgütü adı altında dinlemeler yapmışlar. Hayali ihbar üzerine soruşturma başlatılmış. Tamamen hukuksuz, kanunsuz savcı ve hakim birlikteliğiyle dinlemişler. 107 klasör ve 2280 kişinin dinlendiği anlaşılıyor. İnceleme bittiğinde kimin, niçin bunu yaptığını belki daha geniş bir şekilde açıklayabileceğiz.

SAYIN BAŞBAKAN HAKLI Bazı konularda üslup farklılığımız olabilir. Hükümetimizi savunmak durumundayım. Bu olaylar Sayın başbakanımızın bu konularda ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. HSYK Kanunu’ndaki değişikliğin, ortaya çıkan bu gelişmeler karşısında ne kadar acil, ne kadar önemli ve ne kadar haklı olduğunu bir kere daha ortaya çıkmıştır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA CEVAP Sayın kılıçdaroğlu açısından söylüyorum, çok mükemmel bir açıklama yapmış. ‘Bunlar dinlenirken, hükümet neredeydi?’ diye. Biz buradayız, ama bu dinlemeyi talep eden savcı, dinleme kararını veren hakime, bizim herhangi bir etki yapmamız mümkün değildir. Her yerde savunuyorsunuz ki, yasama-yürütme-yargı birbirlerinden bağımsız hareket eder. Yürütmenin herhangi bir sözünün bile, yargıya müdahale olduğunu söyleyerek hükümeti eleştiriyorsunuz.  ‘BÖCEK’ZANLISI A.T. 6 Ocak 2014 tarihinde meslekten çıkarılmış. Suç örgütü tarafından kendisine Kıbrıs’ta otel rezervasyonu yaptırıldığı, dolayısıyla suç örgütü mensuplarından menfaat sağladığı” için görevi kötüye kullanmak ve suç örgütüne yardım ettiği için meslekten çıkarılmış. Hakkında açılan dava sürüyor. Son iki yılda 233 gün yurt içi 275 gün yurt dışı olmak üzere 508 gün rapor kullanmış. Son 3 yılda 23 kez yurt dışına çıkmış.

http://haber.stargazete.com/guncel/telekulak-skandali-turkiye-ayakta/haber-848050
Paralel yapının X'li eskort tuzağı
25 Şubat 2014
7
 bin kişiden 815 ismi x koduyla dinlediği ortaya çıkan paralel yapının siyasetçilere ve işadamlarına santaj planladığı iddia edildi. Masaj salonları, eskort kızlar ve mankenler de dinlenenler arasında.
Paralel yapının X'li eskort tuzağı

Paralel örgütün aralarında Başbakan ’ın yakın çevresi, AK Parti, CHP ve MHP’nin merkez santralleri, işadamları, sanatçıların da bulunduğu 7 bin kişi ve kuruluşu dinlemesinin yanısıra 815 ismi de ‘x’ koduyla dinlediği ortaya çıktı. Şifrelenmiş isimleri inceleyen kaynaklar ise x’ler üzerinden işadamlarına, siyasetçilere şantaj planlandığını öne sürdü. Çoğunluğu masaj salonu, eskort kızlar, travestiler ve mankenlerin oluşturduğu tapeler büyük tedirginlik yarattı.
Her kesimden isim var
Bu isimlerin dışında yine şifrelendirilmiş olarak Ulusal Kanal’ın reji masası, Türkiye İş Bankası’nın santrali, Halkbankası Merkezefendi Şubesi, Alevi Derneği, Yabancılar Şube, Özel Kreş ve Gündüz Bakımevi, Hatay katliamının elebaşı Mihraç Ural’la irtibatlı isimler, Başbakan’ın basın danışmanı Lütfullah Göktaş, Başbakan Koruma Müdürü ve gazetecilerin dinlendiği görüldü.
125 klasör, tek soruşturma
Sağcısından, solcusuna, ülkücüsünden alevisine, şarkıcıdan mankenine kadar 7 bin kişinin 3 yıl boyunca dinlendiği ve tek bir dosyada birleştirilen soruşturmada 125 klasörün olduğu öğrenildi. 3 bin 64 kişiden sadece 7 isim 2010/1074 sayılı soruşturma dosyası kapsamında dinlendi. Diğer isim ve kurumlar ise ayrı ayrı 26 soruşturma kapsamında dinlendi ve Selam terör örgütü soruşturması adı altında birleştirildi.
‘20 bin kişi dinlendi’ iddiası
7 bin kişinin yasadışı dinlendiği haberi Türkiye’yi ayağa kaldırırken, El Kaide ve KCK soruşturması adı altında açılan dosyalarda 20 bin kişinin daha dinlendiği öne sürüldü.
X KODUYLA DİNLENEN 815 KİŞİDEN 221’İNİN İSMİ






 































http://haber.stargazete.com/politika/paralel-yapinin-xli-eskort-tuzagi/haber-848054

Bahçeli sonunda itiraf etti - Önderimiz Öcalan

 

Kılıçdaroğlu'na özel montaj kaset - ''Helal olsun Başbakan'a'' [YENİ]


Paralel yapının medya ayağı panikledi!
25 Şubat 2014

Paralel yapının siyasetçilerden gazetecilere, iş adamlarından sanatçılara kadar binlerce kişiyi dinlediğinin ortaya çıkması paralel yapının medya ayağında paniğe neden oldu.

Star Gazetesi'nin ortaya çıkardığı Türkiye tarihinin en büyük telekulak skandalına cevap, benzer haberlerde olduğu gibi yine Zaman Gazetesi'nden geldi. Olayın merkezindeki savcılar bile basın önüne çıkarak veya imzalı açıklamayla kendilerini savunamazken Zaman telaşla ortalığa atıldı. Savcıların altına imza atamadığı iftiralara gazete imza attı.

 Star Gazetesi dünkü manşetiyle devlet içinde çöreklenen paralel devletin, TMK savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen’in ‘Selam Terör Örgütü’ soruşturması kisvesi altında mahkemelerden aldığı izinlerle yedi binden fazla kişiyi dinlediğini ortaya çıkarmıştı. Dinleme listesinde bulunan 3 bin kişinin ismi yayınlanmıştı. Paralel yapının şantaj amaçlı binlerce kişiyi dinlemesi kamuoyunda büyük infial uyandırdı ve her kesimden büyük tepki yağdı.  'Paralel yapı'nın yayın organı gibi hareket eden
Zaman Gazetesi ise bugün manşetten yayınladığı haberiyle büyük skandalı karartma telaşına düştü.

Skandalın vehameti hakkında bir şey söylemeyen gazete, soruşturma kisvesi altında binlerce kişiyi dinleyen savcıların yalanlama açıklamalarını öne çıkararak Türkiye'yi ayağa kaldıran skandalı örtbas etme gayretine girişti. Skandalı karartmak için elle tutulur gerekçe sunamayan Zaman gazetesi, Star'ın haberinde dinlemelerin 3 yıldır yapıldığının belirtilmesine rağmen dinlenen isimlerden birinin (ODATV davası kapsamında tutuklanan Barış Terkoğlu) bu sürenin bir bölümünde cezaevinde bulunmasını öne çıkararak dinlenmesinin mümkün olmadığını ileri sürdü.

 'Bu kadar kişinin dinlenmesi mümkün mü' diye soran paralel yapının savunucusu gazete, hukuk tekniğine göre bu kadar kişinin dinlenmesinin mümkün olmadığın öne sürerek haberin gerçekliğini sorguladı ancak tam da Türkiye'yi dehşete düşürenin hukuku hiçe sayanların ileride kullanılmak üzere birbiriyle hiç ilgisi olmayan kişilerin aynı dosyada bir araya getirerek dinlenmesinin olduğunu bilinçli olarak göz ardı etti.

 Zaman Gazetesi'nin Star'ın haberini yalanlamak için öne sürdüğü bu argüman Star Gazetesi'nin söylediği hukuka aykırı telekulak skandalının derinliğini doğruluyor. Evet hukuk çerçevesinde bu kadar insan bir dosya içerisinde dinlenemez, bu bir telekulak skandalıdır. Ancak, kendisini devletin yerine koyan bir yapının cesaret edebileceği büyüklükte bir skandaldır. Zaman Gazetesi'nin çaresizce yaptığı bu haber aslında paralel yapının ne kadar panik içerisinde olduğunu gözler önüne seriyor. 
http://www.haber10.com/haber/480035/#.Uwz0xVo5nDc
Bu haber 7,701 kez okundu.

Haber 10 - Başbakan'a Montaj Tuzağı Dinlemeye Takıldı!

Haber 10 - Başbakan'a Montaj Tuzağı Dinlemeye Takıldı!
Yüzyılın telekulak skandalı!
24 Şubat 2014
Devlet içinde çöreklenen paralel devletin, aralarında Haber10 Genel Yayın Yönetmeni Hikmet Gök'ün de bulunduğu 7.000 kişiyi hayali bir örgütle bağdaştırarak dinlediği ortaya çıktı. İşte tam liste...
 

TIKLA, ÖĞREN
Paralel Yapı, Ertuğrul Özkök'ten Yusuf Ziya Cömert'e, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dan İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya kadar bir çok ismi terör örgütü üyesi diye dinlemeye almış.

PARALEL YAPI 'SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ' KİSVESİ ALTINDA 7 BİNDEN FAZLA KİŞİYİ İZLEDİ
Tarihin en büyük telekulak skandalını ortaya çıktı. Dosya numarası 2011/762 olan belge ile 17 Aralık darbe girişimine kalkışan paralel yapının 'Selam Terör Örgütü' iddiasıyla gazeteci Ertuğrul Özkök, TRT Haber Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör, Yeni Şafak Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, CHP?Genel Merkezi, gazeteci Hüsnü Mahalli, MİT Basın Müşaviri Nuh Yılmaz, oyuncu-spiker Defne Samyeli, Star yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, Başbakan'ın Başdanışmanı AK Partili vekil Yalçın Akdoğan, Vakıfbank Genel Müdürü Halil Aydoğan Başbakan'ın kardeşi Mustafa Erdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın da aralarında olduğu yedi binden fazla kişinin dinlediği tespit edildi.

7 BİN KİŞİ 3 YILDIR İZLENİYOR'
Star gazetesinin belgelerine ulaştığı dev telekulakta TMK savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen, Selam Terör Örgütü soruşturması kapsamında mahkeme kararları alarak gazeteci, siyasetçi, hukukçu, aktivistlerden oluşan binlerce kişi dinlendi.

Savcılar Adem Özcan ve Adnan Çimen'in başlattığı dinlemelerin yaklaşık 3 yıldır yapıldığı iddia edildi. Savcı Adnan Çimen, geçtiğimiz günlerde HSYK kararnamesiyle özel yetkili TMK savcılığı görevinden alınarak Büyükçekmece Adliyesi'ne atanmıştı.

KCK soruşturmalarını yürüten Çimen, Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu gibi isimlerin tutuklanmasını istemişti. Çimen en son Gezi Parkı gösterileri sırasında işlenen memur suçlarını soruşturuyordu. Savcı Adem Özcan ise, 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağırılmasının ardından dosyadan alınan savcı Sadrettin Sarıkaya'nın yerine atanmıştı.

Bu dosya daha sonra Başsavcılık tarafından Özcan'dan alınarak dönemin Başsavcıvekili Oktay Erdoğan'a verilmişti. Son olarak adliyede yaşanan değişikliklerle savcı Adem Özcan, soruşturma savcılığından alınarak sadece duruşma savcısı olarak görev yapmasına karar verildi.

PARALEL YAPI'NIN KOCAKULAK'I HERKESİ DİNLEMİŞ!
Paralel Yapı'nın koca kulağının takibe aldığı 7 bini aşkın kişinin yürütülen "Selam Terör Örgütü" soruşturması kapsamında alınan yasadışı dinlenmesine dair listenin bir kısmını yayınlıyoruz.
Listede ünlü isimlerin yanı sıra binlerce kişi sadece isimle dinlenirken, binlerce kişi de "X" şahıs olarak dinlenmiş. Milletvekillerinin makam odalarındaki telefonlardan, parti genel merkezlerinden haber ajanslarına kadar birçok kurum da dinlenmiş.

HABER10 GYY'Sİ HİKMET GÖK'TE DİNLENİYOR
Star Gazetesi'nin açıkladığı listede Haber10 Genel Yayın Yönetmeni Hikmet Gök'ün de bulunması dikkat çekti.
HABER10'U DA DİNLEMİŞLER!
HÜKÜMETTEN DİNLEME SKANDALINA İLK TEPKİ!
PARALEL ÖRGÜTÜN DİNLEDİĞİ İŞ ADAMLARI VE STK'LAR
PARALEL ÖRGÜTÜN DİNLEDİĞİ GAZETECİLER!
PARALEL ÖRGÜTÜN DİNLEDİĞİ BÜROKRATLAR!
PARALEL ÖRGÜTÜN DİNLEDİĞİ AKADEMİSYENLER!
'SELAM ÖRGÜTÜ'NÜ UYDURAN SAVCILAR!

Bu haber 15,228 kez okundu.
http://www.medyaakademisi.com.tr
http://www.haber10.com/haber/478731#.UwzwE1o5nDc

Haber 10 - Gülen Grubu Medyasından Şok Tweetler!

Haber 10 - Gülen Grubu Medyasından Şok Tweetler!
Kasetle gelen, tape’yle gider!
25 Şubat 2014
Star Gazetesi yazarı Hikmet Genç bugünkü yazısında kimin gizli bir görüntüsü, ses kaydı yayınlansa, önce cemaatten ses çıktığına dikkat çekerek, Pensilvanya'nın Kılıçdaroğlu için bir umut olduğunu belirtti ve ekledi: "Kılıçdaroğlu, sakın ola ki karıştırma!...Yalnız cemaatin yolları çıkar Pensilvanya’ya..."

İşte Hikmet Genç'in o yazısı:
Baykal’ın gizli çekilmiş görüntüleri ortaya dökülüyor...
Bu komplo yüzünden istifa eden Baykal; ‘Pensilvanya yapmadı, onu biliyorum!..’ diyor... Halbuki, kimse ona ‘kim yapmadı?!..’ diye sormuyor!...
***
MHP’li vekillerin kasetleri ortalığa saçılıyor, cemaatin polis eskisi istihbaratçılarının isimleri geçiyor...
***
Cemaatin sözcüsü ‘Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ aylar önce uyarıyor; ‘Özel hayatın mahremiyetini ihlal edici (kaset, tape..vs,) ahlak dışı girişimler denenebilir... (Önceden haber veriyorlar. Bak olursa, bizden bilmeyin ha!..)
***
Ülkede binlerce insanın uydurma gerekçelerle telefonları dinleniyor... Belgeleriyle ortaya çıkıyor... Cemaat medyası, ‘yok öyle şey’ deyip devletin içine sızan imamlarını korumaya alıyor...
***
Tarihin en büyük telekulak skandalını gündemden düşürmek için aynı gün Erdoğan’ın, mizanseni hazırlanmış, montajlı ses kaydı düşüyor internete... Cemaat medyası hemen ona sarılıyor...
***
Kimin gizli bir görüntüsü, ses kaydı yayınlansa, önce cemaatten ses çıkıyor... Ardından, hangi görüntü hangi işe yarar, hangi ses kaydı ülkede neyin olduğunu gösterir anlatıp duruyor cemaat medyası...
***
Hocaları zaten allame!...
O kadar ki.., ünlü bir adamın geceyarısı alüftenin biriyle buluşacağını, muhtemelen kaset komplosuna kurban gideceğini okyanus ötesinden haber alıyor ve komployu engelleyebiliyor ! ( Belki de rüyasında görüyordur, bilemiyoruz!..)
***
Velhasıl..,
“Kaset..,
Görüntü..,
Telekulak..,
Kayıt..,
Şantaj..,
Montaj..,
Kolaj..” vs, dediğin zaman..,
Hep aynı yerden ses geliyor...
Nereden gidersen git, aynı kapıya çıkıyor...
Ne taraftan bakarsan bakarsan bak, aynı şey görünüyor...
Hangi yoldan gidersen git, aynı noktaya ulaşıyor...
Hangi ipi çekersen çek, aynı yer sökülüyor...
Bütün yollar Roma’ya değil, Pensilvanya’ya çıkıyor!...
...
Kılıçdaroğlu için de bir umut oldu Pensilvanya...
Kaset komplosuyla, başkanlık koltuğuna oturdu ya..,
‘Montajlı tape’yle başbakan olurum sevdasında...
O yüzden bol bol kaset izletiyor grup toplantısında!...
Kılıçdaroğlu, sakın ola ki karıştırma!...
Yalnız cemaatin yolları çıkar Pensilvanya’ya...
Lakin halkın bildiği tek merkez var.., o da Ankara..
Kasetle gelen, tape’yle gider demesinler sonra!...
Aman ha!...

Bu haber 2,909 kez okundu.
http://www.medyaakademisi.com.tr
Bakın paralelciler neler yapmışlar!
25 Şubat 2014
Sabah Gazetesi yazarı Sevilay Yükselir, Gülen grubunun son günlerdeki faaliyetlerini eleştirerek, Fethullah Gülen'i de bir konuda uyardı.

İşte Yükselir'in yazısı:
Kararttıkları hayatlar bir değil, bin değil! Saymaya kalksam inanın sonu gelmez.
Her yerden ayrı bir hikâye akıyor posta kutuma. Hangisini yazıp, hangisini anlatacağımı bilemiyorum. Çok acımasız ve gaddarlar!
Bu adamların, uyarlarına gelmeyenlere, kendilerine biat etmeyenlere yaptıkları zulüm gerçekten insanlık dışı.

Bakın yazıyorum buraya; Allah var ve bütün bunların hesabını da elbet bir gün soracak onlara! Ben diyeyim 'cemaatçi' diye geçinen çete, siz deyin 'paralel çete'... Her neyse ne ama bilin ki eni sonu sırf biat etmedikleri için zavallı masum insanlara yaptıklarının hesabını verecek bu kahrolası adamlar! Hem de öteki dünyaya kalmadan...

Biliyorsunuz geçen hafta Ankara'daydım. Epey verimli oldu benim için bu seyahat. HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'la yaptığım görüşmenin özetini yazdım pazar yazımda. Bugün de yine Ankara'daki başka bir görüşmemden bahsedeceğim.
İbrahim Okur'un tek derdi kendisinin cemaatçi olmadığına beni, bizleri ikna etmekti.
Ama bugün aktaracağım öyküdeki insan Okur kadar şanslı değil. Çünkü onun derdi, sıkıntısı da cemaatçi olmamak!

Hikâyesini daha evvel bizim Abdurrahman'dan (Şimşek) dinlemiştim az biraz. Ama Eski Emniyet Müdürü Mustafa Aral'la bir araya geldiğimizde...

Ve yaşadıklarını kendi ağzından duyduğumda çok fena oldum.

Ama çok fena... Aç kalmış adam ya! Aç bırakmışlar! Resmen aç!
Aral, 14 yaşında girmiş Polis Koleji'ne. Dört yıl kolej, dört yıl akademi derken, 22 yaşında Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde göreve başlamış. Kısa süre içinde başarıyı yakalamış ve önce Oto Hırsızlık Masası'nda, sonra Cinayet Masası'nda yaptığı çalışmalarla amirlerinin dikkatini çekmiş. İran sınırından ülkemize uyuşturucu maddelerin giriş noktalarından biri olan Başkale'deki başarılı çalışmaları, 2002'de KOM Daire Başkanlığı Narkotik Şube'ye atanması ile taçlanmış.

En verimli dönemi ise Hanefi Avcı ile birlikte çalıştığı dönem. Avcı 2005'te KOM Daire Başkanlığı'ndan alınınca, sonradan yerine gelen Ahmet Pek tarafından Avcı'nın ekibi olarak gösterilmiş ve Kastamonu'ya sürülmüş. Sonrası ise tam bir rezillik! Mahkeme kararı ile geri dönmüş Aral ama Sayın Pek peşini bırakmamış ve Aral'ı Ankara'da Deniz Limanları Şube Müdürü olarak atamış (Bu arada biliyorsunuz Ankara'da deniz de yok, liman da!) Neyse... Bu bile kesmemiş Pek'i ve Aral'ın Narkotik Şube'de çalıştığı dönemde görevi icabı irtibatı olan muhbir H.K. isimli bir şahısla telefon görüşmelerini sebep göstererek, o dönem Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olan Emin Arslan yine Emniyetçi Murat Nemutlu ile birlikte kamuoyunun yakından tanıdığı Balyoz ve Şike davalarının iddianamesini yazan Savcı Mehmet Berk tarafından ifadeye çağrılmış. Önce serbest bırakılmış Aral, fakat 9 gün sonra Berk'in itirazı ile tutuklanmış.

Ve tam 8 ay Paşakapısı'nda tutuklu kalmış.
Tabii yaşanan bu gelişmelere istinaden hakkında idari soruşturma başlatılıp meslekten ihraç edilmiş. Hem de savunması dahi alınmadan. Bundan sonra işte kendisi ve eşi için zulüm denilecek günler başlamış.

Anlatmayayım detaylarını ama tek geçim kaynağı olan maaşı kesilince Aral, bebeğine süt ve eşine ekmek götürmek adına her işe baş koymuş. Şimdi göreve iade edilmeyi bekliyor.

Hakkındaki ipe sapa gelmez bütün iddiaları ve onun mahkemelerdeki savunmalarının belgelerini gördüm. Danıştay tarafından idari soruşturması esastan bozulup göreve dönme kararına rağmen, maalesef paralel yapının bu güne kadar kontrolünde olan EGM hukuk müşavirliği tarafından bir türlü göreve başlatılmamış.

Bu arada Aral'ın yaşadıklarını sadece ondan değil, sürece bizzat şahit olan emniyetçiler Orhan Özdemir ile Ömer Zeren'den de dinledim. Ve hakikaten anladım ki bunlar çok ama çok alçaklar! Bunların insafı da yok, vicdanı da!

Bilmiyorum bu yazdıklarımı okuyor ve dikkate alıyor mu Pensilvanya'da yaşayan Fethullah Gülen ama bilmeli ki bizzat onun tarafından yönetilen, yönlendirilen adamları çok fena, çok acımasız hikâyelere imza atmışlar. Hem de öyle böyle değil!

Bu haber 5,141 kez okundu.
http://www.medyaakademisi.com.tr
Kayahan Uygur'dan bomba Fethullah Gülen iddiası
25 Şubat 2014

Fethullah Gülen hakkında araştırmalar yapan hukukçu Uygur, cemaatin paralel bir yapı oluşturmasını ABD ile İsrail’in desteğine bağladı

GÜLEN Cemaati’ni derinlemesine araştıran hukukçu Kayahan Uygur, Akşam gazetesine şok tespitlerde bulundu. Brüksel’de yaşayan Uygur, cemaatin mali bir imparatorluğa hakim olmasını, istihbaratın, kamu yönetiminin içine sızıp paralel yapı oluşturmasını, ABD ile İsrail’in dış politikalarında destekçi olmalarına bağladı. Cemaati dünyadaki değer çarpık tarikatlara benzeten Uygur, Fethullah Gülen’in köleci, aristokrasi devleti ve putperest fikrini savunduğunu belirtti. “Gülen Cemaati ABD’deki Moon tarikatına benzer bir yapılanmaya sahip” diyen Uygur’dan son derece çarpıcı tespitler:

‘ABD VE İSRAİL DESTEKÇİSİ’
Cemaat, ABD’deki Moon tarikatı ya da Scientology gibi çarpık tarikatlara benziyor. Cemaat, mali imparatorluğa hakim, istihbarat faaliyetlerinin içinde, ceza davaları, yöneticilerinin belirli olmaması ve şeffaf bir yapısı bulunmamasıyla dikkat çekiyor. Ayrıca, genç insan kaynaklarına ve medya gücüne sahip, ABD ve İsrail’in dış politikalarında destekçi olmaları ve kamu yönetimine sızıp paralel devlet oluşturmaya cesaret etmesi de çarpık tarikatlarla aynı özellikler…

‘FİKREN BATI’YA ANGAJE’
Gülen’in bir başka çarpıklığı ise din anlayışında. Gülen kendisini tüm İslam dünyasının sözcüsüymüş gibi görüp Papa’yla da bu sıfatla görüşebiliyor. Papalık da sadece onu dinliyor. 11 Eylül sonrası Batı dünyasında hortlayan İslam düşmanlığına Avrupalı liberal ve demokratlar bile tepki verirken Gülen bu nefretin sebebi olarak Müslümanları göstermiş ve ABD ila İsrail’i hiç eleştirmemişti. Yani fikren Batı’ya angaje olmuş durumda.

GÜLEN'DE KÖLE ANLAYIŞI
Hıristiyanlığın yükselişe geçtiği dönemde eski putperestler kendi düşüncelerini gizlemek için Yeni Eflatuncular adıyla bir düşünce grubu kurdular. Eflatun’a göre dünyayı filozoflar yani aklen seçkin insanlar yönetmelidir. Sıradan insanlar köle gibidir. Fethullah Gülen ne diyor: ‘Benim avama ve havasa söylediğim farklıdır’ diyor. Bu düşüncede toplumu elitler yönetir. Gençler bu yönde eğitilmeli ve okullar açılarak yeni nesiller yaratılmalıdır.

GÜLEN, BAĞIMSIZ TÜRKİYE İLE KAVGALI
ABD’de 12 Eylül’den bu yana Gülen’i sonuna kadar destekledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye yeni vizyon, yükselen ekonomi ve bölgesel güç pozisyonu getirdi. Bu güçlenme ise elbette kapitalizmin merkezi ABD’nin çıkarlarına tersti ve Gülen bu amaçla kullanılmaya başlandı. 12 Eylül’ü yaratan sermayenin Türkiye’de ulusalcı ve Fethullahçı medya oluşturduğunu da gördük. Atatürkçülerle, mütedeyyin insanlar arasında yapay bir savaş başlattı. Ama ne zaman ABD, İran ile anlaşma yoluna girdi Gülen , 17 Aralık’ta erken bir savaş başlattı.

HERKÜL, CIA'NIN ÖZEL OPERASYON UÇAĞI!
Kayahan Uygur, Fethullah Gülen’in yazılarında ve cemaat mensuplarının Gülen için yazdıkları yazılarda sıklıkla antik Yunan mitolojisinde bir put olan Herkül ve Herkül’ün çocukları için kullanılan Heraklit kelimelerinin sıklıkla kullanıldığının altını çiziyor. Kayahan Uygur’a göre ‘Herkül’ CIA’nın özel operasyonlarda işkence amacıyla kullandığı özel uçakların da adı aynı zamanda. Uygur, Bu uçaklarda özellikle terörist sıfatıyla gözaltına alınan Müslümanlara işkence edilmiş olmasının da ayrıca önemli olduğunu ifade ediyor.

Bu haber 23,185 kez okundu.
http://www.medyaakademisi.com.tr
Gülen grubu Nurcu mudur?
24 Şubat 2014

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, dünkü yazısında Said Nursi ile Fethullah Gülen'i karşılaştırırken, bugün de 'Gülen grubu Nurcu mudur?' sorusunu açıkladı.

İşte Kaplan'ın yazısı:
Dünkü yazımızda, Said Nursî ile Fethullah Gülen'in otorite karşısındaki tavırları üzerinden nasıl farklılaştıklarını tarihsel bazı örneklerle açıklamaya çalışmıştık. Bu yazıda da, sömürgecilik karşıtlığı ve emperyal güçlerle ilişki bağlamında Said Nursî ve Fethullah Gülen'in duruşları arasında tesbit ettiğimiz bazı farklılıkları izah etmeye gayret edeceğiz.
Geçen yazıda da belirttiğimiz üzere, iki şahsiyetin duruşuna ilişkin bir 'ahlâkî doğru' ibraz etmekten ziyade, aralarındaki sarih ve temel farklılıklara işaret etmek istiyorum. Gerisine ve başlıktaki soruya dair takdir, Nur talebeleri başta olmak üzere okuyucunundur.
***
Bediüzzaman'ın, sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı duruşunun en belirgenleştiği zaman dilimi şüphesiz Millî Mücadele dönemidir. O karanlık günlerde bazı âlimler işgalci kuvvetlere direnmeye karşı pek çok fetva yayınlamış, hatta işin boyutu Millî Mücadele'yi yürüten kuvvetleri 'dinsiz' ilan etmeye kadar uzanmıştı. İşte bu kritik vakitlerde Nursî, 'Hutuvat-ı Sitte' adlı bildiride Millî Mücadele'yi İslâm'ın hizmetindeki bir cihad hareketi olarak tanımlayıp, mevzubahis fetvanın ilmen geçersiz olduğunu belirtmekten geri durmamıştır:
'Burada hâkim olan kuvvet, ecnebiye lehinde olmayan her bir hareketi boğuyor. Hareket edenleri gördük. Mukaddes camilerde gâvurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevazı katline fetva verdirildi. Şimdi bazı gerçekler çarpıtılmaktadır. Zıt kavramlar yer değiştirmişlerdir. Zulme adalet, cihada isyan, esareteyse hürriyet adı veriliyor.'

Millî Mücadele dönemi öncesinde, İttihat ve Terakki'nin ülkenin felakete sürüklenmesinden sorumlu olduğunu düşünen ve bu minvalde pek çok eleştiride bulunmuş olan Nursî, emperyalist güçler denkleme dahil olduğu andan itibaren eski defterlere sünger çekmiştir. Şu tarihî sözü, bu duruşu özetler mahiyettedir:
'Ben tokadımı Antarik'e patlatırken Enver'e, Venizelos'a yapıştırırken de Said Halim'e vurmam! Nazarımda vuran da sefildir!'

Ayrıca Nursî'nin, Rus desteğiyle Doğu'da işgal ve intikam hareketlerine girişen Ermeni çetelerle savaşan milislere komutanlık edenlerden birisi olduğunu da not etmek gerekir. Tabii ki hep vurguladığı prensibinden savaş zamanı da vazgeçmeyerek: 'Kadın ve çocuklara dokunmak caiz değildir...'
***
Günümüzde, o zor zamanlarda olduğuna benzer süreçlerden diğer İslâm ülkeleri geçiyor. Afganistan ve Irak'ın işgalinden hatırlayacağımız üzere, günümüzde işgalci tutumunu gizlemeden sürdüren ülkelerin başında ABD ve bu zihniyetin politik alandaki taşıyıcısı olarak neo-conlar geliyor.
Gülen ise ABD'de ikâmet ediyor. Sekiz yıldır dönmesi hilâfına herhangi bir hukukî engel olmamasına rağmen geçici olarak bile olsa ülkesini ziyarete gelmiyor.

Kendisinin ABD'de kalmasına olanak sağlayan 'yeşil kart statüsü'ne referans olanlara baktığımızda ise Graham Fuller gibi CIA ajanlarını veya Abramowitz gibi neo-conların ünlü isimlerini görüyoruz.
Wall Street Journal gibi neo-conların 'amiral gemisi' mertebesindeki yayınlara düzenli aralıklarla röportaj veriyor. Ki bunların içinde en kolay hatırlayacaklarınız üç yıl önce Mavi Marmara aktivistlerini eleştirdiği ve işgalci İsrail'i 'otorite' olarak tanımladığı mülakatıyla, en son Ak Parti hükümetini hedefe koyduğu röportajı olsa gerek. Gülen'in, Ak Parti'den önce hiçbir Türk hükümeti aleyhinde bu denli çetin bir muhalefet sergilemediğini de sanırım eklemek gerekir.

Ayrıca şu söyleşideki görüşleri de kayda değerdir:
'Amerika, hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır (...)Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Rusya destekleyebilir bir işi, fakat Amerika ile iyi geçinmezseniz, işinizi bozarlar. Çünkü Amerika kendi işlerinin ahenk içinde gitmesini ister, Amerika düzeninin bozulmamasını ister.' http://tr.fgulen.com/content/view/7877/15/
Bu mukayese yazısına son noktayı, hâlen Gülen'in resmî sitesinde bulunan bir yazıdan iktibasla koyalım:

'Bazıları Fethullah Gülen'i Said Nursî'nin müridi olmakla nitelendiriyorlar. Buna cevabımız ilerde gelecektir. Fakat, şu kadarını ifade edelim ki, Said Nursî'yi bir defa olsun bile görmemiş olan Fethullah Gülen, pek çokları gibi Said Nursî'yi okumuş olabilir. Fakat, bir insanı okuma, onun her düşüncesini tasvip etme manâsına gelmez. Kaldı ki, Said Nursî'yi okuyan sadece Fethullah Gülen olmadığı gibi, bir insanın bir yazar, fikir adamı veya sanatçıdan istifade etmesi gayet normaldir. Fethullah Gülen, Said Nursî'yi okuduğu gibi, daha başka pek çok yazarı, meselâ Shakespeare'i, meselâ Tolstoy'u da okumuştur.

(Tam metin: http://tr.fgulen.com/content/view/3200/127/ )


Bu haber 2,417 kez okundu.
http://www.medyaakademisi.com.tr
Peygamber’in araçsallaştırılması ve dinlerarası diyalog
Prof. Mustafa Öztürk

Gülen Cemaati’nin istek ve arzuyla katkı verdiği Dinlerarası Diyalog Projesi, ılımlı İslam adına genetik kodlarıyla oynanmış bir Müslümanlık ihdas etmeye müncer görünmektedir. Her ne kadar cemaat namına fikir beyan etme ehliyetini haiz bazı zevat, “dinlerarası diyalog farklı dinleri birleştirme veya bir potada eritip yeni bir din üretme teşebbüsü değildir.

Bu diyalog tüm farklılıkları koruyarak herhangi bir zorlamaya girmeden, hoşgörü ve anlayış içinde ortak meseleleri konuşma, müzakere etme ve işbirliği yolları arama gayretidir” dese de bu proje aslında II. Vatikan Konsili’nde (1962-1965) hedef ve çerçevesi belirlenen yeni evrensel misyonun en önemli başlıklarından birisidir. Nitekim Papa II. John Paul, “Redemptoris Missio” adlı bildirgede tam da bu misyonla ilgili olarak, “Dinlerarası diyalog Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Diyalog süreci ‘Kurtuluşun tabi yolu Kilise’dir’ inancıyla işletilmeli ve bu minvalde tamamına erdirilmelidir” gibi ifadelere yer vermiştir.

Öte yandan aynı konsilde diğer dinlerle ilişkilere dair “NostraAetate” adlı özel bir doküman hazırlanmış, “Lumen Gentium” ve “Ad Gentes” gibi dokümanlarda ise Hıristiyanlık dışındaki dinlere mensup insanların evrensel kurtuluş planındaki yeriyle ilgili olarak şu tür açıklamalar yapılmıştır: Bugüne değin İncil’in mesajını kabul etmemiş olanlar bir şekilde Tanrı’nın halkı (anonim Hıristiyan) sayılır. İlahi kurtuluş planı yaratıcıyı kabul edenleri de kapsar. Bunların başında Müslümanlar gelir. Çünkü Müslümanlar İbrahim’in imanını paylaşırlar. Onlar tek, kâdir-i mutlak ve bütün kainatın yaratıcısı olan Tanrı’ya ibadet ederler. Yine onlar İsa’ya peygamber olarak saygı gösterir, annesi Meryem’i de hürmet ve samimiyetle yad ederler.

Adı geçen dokümanlarda ortaya konulan kapsayıcı (inclusivist) yaklaşımda Müslümanların Tanrısal kurtuluş planına dâhil edilmesi, onların kendi İslamî inançları içinde kalarak kurtulabilecekleri anlamına gelmemekte, bilakis Müslümanlar Hıristiyanlık inancına çağrılarak kurtarılması gereken insanlar kategorisine dâhil edilmektedir. Nitekim 1980 ve 1990’lı yıllarda yayımlanan bazı bildirgelerde misyonerlik açısından diğer dinlerle ilgili resmî tutum belirlenirken, bir yandan kapsayıcı yaklaşım çerçevesinde Hıristiyanlık dışı dinler birer manevi zenginlik olarak tanınmış, ama öbür yandan da bu dinlerdeki eksikliklerin Hıristiyan mesajıyla giderilmesi gerektiği özellikle vurgulamıştır. Buna bağlı olarak Kilise’nin misyon anlayışında da önemli değişiklikler vuku bulmuştur. Yeni misyon gereğince Katolik kilisesi, diğer dinlerin mensuplarıyla diyaloga girmelidir. Çünkü Kilise bütün insanlık, diyalog da bütün insanları kurtuluşa ulaştırmak içindir. Kilise dinlerarası diyalogu Hıristiyanlaştırma misyonunun bir aygıtı/aleti olarak kullandığını kimi zaman sarih biçimde dile getirmekten de imtina etmemiştir. Katolik dünyasındaki yakın geçmişi ve temel hedefi hakkında az çok fikir verecek ölçüde bilgi aktardığımız dinlerarası diyalog projesinde Gülen hareketinin yeri ve işlevi, kelimenin tam manasıyla gönüllü hizmetkarlıktır.

Gülen’in 9 Şubat 1998’de Papa’ya ilettiği mektuptaki, “Papa VI. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik” ifadeleri bu konuda yeterli kanıttır. Gülen’in mezkur ifadelerini, “Biz hizmetle maruf/meşhur bir cemaatiz. Tabiatıyla kilisenizin deruhte ettiği misyona hizmet için de emre amadeyiz” şeklinde özetlemek de mümkündür.

Kilise’ye hizmet, Papa’ya muavenet hususunda çok açık bir irade beyanında bulunan Gülen bu konuda Kur’an’dan delil gösterme ihtiyacı duymuş ve Âl-i İmrân suresi 64. ayetle istidlalde bulunmuştur. Ancak ne ilginçtir ki bu ayet, Hz. İsa’ya ulûhiyet isnadında ısrar eden bir grup Necranlı Hıristiyan’la mübahele (lanetleşme) -ki bu kavram cemaatçilerin te’viline göre Gülen’in tüyler ürperten bedduasıyla müradiftir- ayetiyle aynı pasajda yer alır. Genelde Ehl-i Kitaba, özelde Hıristiyanlara hitapla başlayan ayette, “Sizinle bizim aramızda doğru düzgün bir kelimeye/ilkeye gelin” çağrısı yapılır. Bu kelimeden/ilkeden maksat, tevhid inancıdır. Ancak Gülenci yoruma göre söz konusu ayet Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında zaten mevcut ve müşterek olan bir ilkeye gönderme yapmaktadır. Dahası Hıristiyanlar her ne kadar teslis gibi görünse de aslında bir tek elmasın üç yüzlü/yanaklı olmasını anımsatır biçimde tevhide inanırlar. Böyle bir te’vile, “Mademki Hıristiyanlar bir şekilde tevhide inanır, o halde söz konusu ayet niçin böyle bir davette bulunmakta ve niçin diğer bazı ayetlerde Hıristiyanlara atfen, “Allah üç uknumdan oluşan bir bütündür” diye inanmanın düpedüz kafirlik olduğu vurgulanmaktadır?” gibi sorularla mukabelede bulunmak gerekir.

Müşterek ilkeye davet
Âl-i İmran 64. ayetteki “teâlev ilâ kelimetinsevâinbeynenâ ve beyneküm” ifadesi, “Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir ilkeye gelin” değil, “öteden beri tüm peygamberlerce tebliğ edilen tevhid ilkesine iman edin” demektir. Üstelik bu ilahi çağrının ilk ve doğrudan muhatapları, kadim pagan kültürüne ait birçok unsuru Hz. İsa’nın tevhid mesajına dahil etmek suretiyle bir anlamda yeni bir şirk dini üreten Batı Hıristiyanları değil, inanç sistemleri görece daha az karmaşık olan veya az çok insaf, iz’an gibi vasıfları bulunan Doğu Hıristiyanlarıdır. Oysa Gülen’in gönüllü hizmetkarlık için irade beyanında bulunduğu Hıristiyanlık, Doğu Hıristiyanlığı değil, modern Batı Hıristiyanlığıdır. Bu mesele bir yana, Hıristiyanları tevhide Allah davet ettiğine, bu ilahi davet de Hz. Peygamber tarafından tebliğ edildiğine göre, “Ben Müslümanım” diyen hiç kimsenin diyalog adına kelime-i tevhidden Hz. Peygamber’in risaletiyle ilgili ibareyi hazfetmesi mümkün değildir. Yüzlerce ayette Hz. Peygamber ve risaleti yok saymak düpedüz küfür ve tekzip olarak kategorize edilmiştir. Hâl böyleyken Gülen çeşitli eserlerinde kelime-i tevhidden “Muhammedünrasûlullah” ibaresini hazfetmekte sakınca olmadığını dile getirmiştir. Bizzat Gülen’in ifadelerine göre Kur’an Ehl-i Kitaba çağrıda bulunurken, “Ey kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir kelimeye gelin” diyor. Nedir o kelime? “Allah’tan başkasına ibadet yapmayalım” Allah’a kul olan başkasına kul olmaktan kurtulur. İşte gelin, sizinle bu mevzu üzerinde birleşip bütünleşelim. Kur’an devamla, “Allah’ı bırakıp da bazılarımız bazılarımızı Rab edinmesin” diyor. Dikkat edin, bu mesajda MuhammedünRasûlullah yok...

Bu fikirlerin sahibine, “Cemaat bu ülkede Hz. Peygamber’i görmeden, ondan işaret almadan neredeyse bir tek adım bile atmazken, dizi filmden kermese, Türkçe Olimpiyatından tweetlerin kesretine kadar hemen her faaliyette peygambersiz yapamazken, ülke sınırlarının dışına çıkıldığında nasıl oluyor da Hz. Peygamber’in ismi ve risalet ifadesi sırf diyalog adına kelime-i tevhidden bile bir çırpıda hazfedilebiliyor?” diye sormak gerekir. Özellikle ilahiyat akademyasında hiçbir yeni görüşe sıcak bakmamayı ve geleneksel Sünnî anlayışa sadakatten ayrılmamayı Müslümanlığın kıvam ölçütü saymakla temayüz eden isimlerin diyalog adına biz Müslümanları Hz. Muhammed’in değil de Hz. İsa’nın arkasında saf tutmaya çağırması acaba nasıl izah edilebilir? Yoksa Kur’an vahyi ve Hz. Peygamber’in risaleti insanlığın kurtuluşuna kâfi değil midir? Öte yandan, imana müteallik konularda diyalog veya başka bir sebeple pazarlık yapmak caiz midir? Yoksa içeride Hz. Muhammedli, dışarıda Hz. Muhammedsiz kelime-i tevhid önermek, çift pasaportluluk gibi bir şey midir?

‘İdrake yansıyanlar’
Gülen bir yandan diyalog adına Hz. Peygamber’i kelime-i tevhidden hazfederken, diğer yandan diyalogu perçinlemek, bunun için de İslam ve Müslümanlık arasında izdivaç tesis etmek adına, “Meryem [sırf ibadetle meşguliyet için] kendini ailesinden ve diğer insanlardan tecrit etmişti. Biz ona ruhumuzu (vahiy meleğimizi) gönderdik. Ruh ona eli yüzü düzgün bir erkek kılığında göründü” mealindeki Meryem suresi 17. ayeti şöyle yorumlamıştır: “Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoğunluğu itibariyle bütün tefsirler, ayeti kerimede, “... Ruhumuzu gönderdik...” diye belirtilen ruhun Cebrail olduğunu ifade etmektedirler.

Ne var ki burada Kur’an “ruh” tabirini kullanıyor; ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aşkındır; hatta Efendimizin ruhunu içine alacak kadar da geniştir. Evet, bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine başka bir hayal girmemişti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helal olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi; zira o bir münasebetle Hz. Meryem’in kendisiyle nikâhlandığına işaret buyuruyordu. Bu açıdan da “Ruh”un Efendimizin ruhu olabileceği de ihtimal dâhilindedir.” (“Kuran’dan İdrake Yansıyanlar” Fethullah Gülen)
Dinlerarası Diyalog Projesinde Gülen Cemaati’nin ifa ettiği hizmet, Hıristiyanlık lehine gönüllü enkültürasyon hizmetidir. Katolik kilisesinin yeni misyon anlayışına J. Masson tarafından dahil edilen ve 1979’da Papa II. Jean Paul’ün “Catechasi Tradendae” adlı bildirgesinde yer alması neticesinde teolojik mahiyete de bürünen enkültürasyon, İncil’in mesajını dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan halkların sahip olduğu kültürlere uygun hale getirmeyi ifade eder. Enkültürasyon Kilise’nin sevk ve idaresinde farklı inanç sistemleri arasında diyalog ve uzlaşı sağlama metodu anlamına da gelir.

 Bu metot ilk defa ll. Vatikan Konsili’nde gündeme gelmiştir. “Ad Gentes” adlı dokümanda “Mahalli kiliseler çeşitli halkların sahip olduğu bütün zenginlikleri tespit etmek ve bunlara sahip çıkmak durumundadır. Çünkü bu zenginlikler Hıristiyan olmayan halklara Tanrı tarafından ödünç verilmiştir” gibi ifadelere yer verilmiş, “Redemptoris Missio” bildirgesinde ise “Farklı kültürel değerleri Hıristiyanlıkla bütünleştirmek suretiyle asli bir değişime uğratmak ve Hıristiyanlığı çeşitli kültürlere sokmak” diye tarif edilmiştir.

Enkültürasyon uygulamasında bir Cizvit rahip Hindistan’da Hindu Sannyasin gibi yaşayıp misyonerlik yapabildiği gibi, Latin Amerika’da bir elinde İncil, diğer elinde silah taşıyan sosyalist gerilla rahipler de peyda olabilir. Keza, Gülen cemaatinde şahit olunduğu gibi, kendi kültür ikliminde dizi filmden Türkçe olimpiyatına, Işık evleri ziyaretinden sanal medyada tweet sayısını iki katına çıkarmaya kadar hemen her faaliyette Hz. Peygamber’den istimdatta bulunma ihtiyacı hissetmek, küresel ölçekte ise kelime-i tevhidden bir çırpıda Hz. Peygamber’i hazfetmekte hiçbir beis görmemek gibi çifte standartçı bir Müslümanlıkla kaim enkültürasyon hizmetleri de yapılabilir.

Ancak ne garip paradokstur ki teorik ve teolojik zeminde adeta metatrona (baş melek) dönüşmüş bir peygamber imajı çizilirken pratikte bu kutsi imaj cemaatin “paralel eylemlerini” ibra ve tezkiye uğruna tam bir istismar aracı olarak kullanılmaktadır. (Star/Açık Görüş)

mustafaozturk65@outlook.com
http://www.haber10.com/makale/38697/#.UwzrN1o5nDd