HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

30 Mart 2014 Pazar

Karşı’dan seçim günü çok konuşulacak manşet


30.03.2014
Seçim günü tüm gazeteler, yayın yasağından dolayı titiz davranırlar.
Karşı Gazetesi de öyle yaptı…
Bugün zekice bir manşetle okurunun karşısına çıktı.
“Bir gün değil; her gün kapat, haydi Türkiye” manşetini atan Karşı, görselde de bir ampul kullandı.
Haberin spotunda ise şu satırlar yer alıyor:
“Çevre kirliliği, iklim değişikliği, aşırı tüketim, orman yangınları, ağaç katliamları, giderek kirlenen dünya…
Gelecek için endişelenenler buna dur dedi. 
150 ülke temiz bir gelecek için 1 saat ışıklarını kapattı. 
Eyleme Türkiye’den de destek geldi. 
Sevgi dolu bir dünya için ampuller 1 saat yanmadı.”


İŞTE KARŞI’NIN BUGÜNKÜ 1. SAYFASI


Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=karsidan-secim-gunu-cok-konusulacak-manset--3003141200
Seçim sonuçlarına Gülen'den ilk tepki geldi!

Seçim sonuçları netleşirken Gülen’in resmi twitter hesabından oldukça manidar paylaşımlar yapıldı

Seçim sonuçlarına Gülen'den ilk tepki geldi!30-03-2014
Seçim sonuçlarının belli olduğu anlarda Fethullah Gülen'in Twitter hesabından ilginç paylaşımlar yapıldı.
Gülen’in resmi twitter hesabından oldukça manidar paylaşımlar yapıldı. “@FGulencomTR” adlı adresten yapılan paylaşımlarda; dünyanın dört bir yanından Cemaatçilerin “ben örgüt üyesi, virüs, ajan değilim” mesajları yayınlandı.


screen-shot-2014-03-30-at-11.13.06-pm.png
http://www.internethaber.com/secim-sonuclarina-gulenden-ilk-tepki-geldi-655256h.htm
Başbakanlık Başmüşaviri Varank'tan Zaman Gazetesi Muhabirine Şok!
 
 
Başbakanlık Başmüşaviri Varank'tan Zaman Gazetesi Muhabirine Şok!
Başbakanlık Başmüşaviri Varank, izinsiz fotoğraflarını çekip, gizlice konuşmalarını dinlediğini iddia ettiği Zaman Gazetesi muhabirinden şikayetçi oldu
Başbakanlık Başmüşaviri Mustafa Varank, AK Parti'nin Sarıyer'de gerçekleştirdiği mitingde, bir konuya ilişkin tablet bilgisayardan yaptıkları inceleme sırasında izinsiz fotoğraflarını çekip, arkadan gizlice konuşmalarını dinlediğini iddia ettiği Zaman Gazetesi muhabiri Derviş Genç'ten şikayetçi oldu.
   
İstinye Şehit Mustafa Bodur Polis Merkezi Amirliği'nde, "müşteki" sıfatıyla ifade veren Varank, mitingde, Başbakanlık Müşaviri Ahmet Necati Karışman ile yanlarında bulunan tablet bilgisayarda bir konuya ilişkin inceleme yaptıklarını anlattı.
     
Bu sırada yanlarına gelen arkadaşları Melih Özyardımcı'nın, "bir şahsın, incelemeleri sırada fotoğraflarını çektiğini ve arkalarına geçip konuşmalarını dinlediğini" söylediğini aktaran Varank, bunun üzerine, arkasına baktığında Zaman Gazetesi muhabiri Derviş Genç'i gördüğünü belirtti.
     
Genç'in göz göze geldiklerinde panikle gazetecilerin bulunduğu bölüme geçtiğini ifade eden Varank, şunları kaydetti:
 
"Bizim bulunduğumuz yerde gazetecilerin bulunması yasak olmasına rağmen, şahıs izni olmadığı halde orada bulunmuştur. Ayrıca şahsın giymiş olduğu kıyafetin ön kısmının kapalı olmasından dolayı gazeteci olduğunu ibraz edecek kartı da görünmüyordu. Konu ile alakalı olarak, özel hayatımın gizliliğini ihlal eden Derviş Genç isimli şahıstan davacı ve şikayetçiyim. Kendisiyle uzlaşmak istemiyorum."
     
Mustafa Varank, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şunları dedi:
 
"Söz konusu kişi, gazetecilerin girmesinin yasak olduğu bir yer de buluyor, gizli ses kaydı yapıp, arkadan gizlice beni dinliyor ve fotoğrafımı çekiyor. Şimdi bu bir gazetecilik faaliyeti midir? Özel yaşamın gizliliği diye kanunlarımızda teminat altına alınan bir hak var. Bir gazetecinin bu tür yöntemlerle özel yaşamın gizliliğini ihlal etmesi kabul edilemez. Bunun bir gözaltı diye yansıtılmasını da yavuz hırsız misaline benzetiyorum. Şikayetçi oldum ve kanuni haklarımı sonuna kadar kullanacağım."
Fatih Tezcan 30 MART Seçim Günü ve Akşamı Yaşanacak Fitneleri Yazdı!
 
 
Fatih Tezcan 30 MART Seçim Günü ve Akşamı Yaşanacak Fitneleri Yazdı!30.03.2014
30 Mart'ta, Paralel Örgütün seçimi sabote etme ve toplumun nabzını yükseltmeye çalışarak kitleleri sokağa çekme çabalarına şahit olacaksınız...


  Fatih TEZCAN kaleme aldı... 



30 Mart Yerel Seçimi Fitneleri


“Yazayım mı” diye çok düşündüm…
Şimdiye yani seçime az bir süre kalana kadar hala kararsızdım…
Halen de isteksiz yazıyorum ama bir konuyu atlayamazdım…
Ben bunları aktarmazsam ve Fitne Grubu planlarını uygularsa, sonrasında “Söylemiştim” veya “Biliyordum” dememin bir geçerliği olamazdı…
Adama “”Biliyordun da neden yazmadın?” demezler miydi…
 
Ben de bana gelen bilgileri adeta bu yazıya boca etmeye karar verdim…
 
Oy pusulası hırsızlığı
 
Bir oy pusulası operasyonu var…
 
Önceden görüşülen kişilerle geçen görüşme mealen şu şekilde:
 
“Bu sana verdiğimiz zarfı cebine koyacaksın. Oy kabininde açacaksın. Zarfın içindeki kağıdı kabindeki zarfa koyacak, oradaki mühürlü pusulayı cebine atacak ve hemen bize getireceksin. Nasılsa kapalı zarfı şeffaf sandığa atacağın için ve binlerce zarf olacağı için kimse anlamaz. Bize getireceğin mühürlü oy pusulası karşılığında 500 liranı alacaksın. Sakın aklına bir soru işareti takılmasın! Unutma! Bizim her işimiz fetva ile! Yoksa kafamızdan yapmıyoruz bunları! Savaşta her hile mübahtır!”
 
Evet, operasyon bu…

Bana gelen istihbarattaki bilgi Avcılar, Küçükçekmece ve Beylikdüzü mıntıkaları ve 500 lira ile sınırlı ama başka nerelerde ve kaç paraya aynı operasyon yapılacak, bilemiyorum.
 
Amaca biraz kafa yorduğumuzda, karşımıza korkunç bir fitne çıkıyor.
 
Düşünsenize, tanesi 500 liradan elde edilmiş belki binlerce oy pusulası ve üzerlerinde hırsızların CHP veya MHP’ye vurdukları EVET mühürleri…
 
Bambaşka kişilerden gelen diğer operasyon haberinde, DHA/CİHAN muhabirleri-CHP/MHP sandık müşahidleri/yandaşları ve Cemaat Polisleri elele veriyorlar…
 
Müşahidler veya yandaşlar oy pusulaları buluyor, hemen orada bitiveren DHA/CİHAN muhabirleri veya kendini CİHAN’cı olarak tanıtan cemaat üyeleri görüntülüyor ve Cemaat Polisleri de tutanakları tutuyor…
 
Üstteki senaryoya göre oy pusulası bulmak zaten sudan ucuz, 500 lira…
 
“Hocaefendinin 1 tebessümü için bütün mal varlığımı harcarım” diyen Gülenci Para Babaları varken, 1000’lerce pusula için himmet toplamak zor olabilir mi?
 
Sorusu bile saçma…
 
“Bana birşey sormayın, gereği neyse yapın, fitnenin büyüğünü def etmek için küçüğüne mecbur kalmakta beis olmaz” diyen bir sahtekarı ‘din alimi’ sananlar varken, kime neyi anlatabilirsiniz?
 
Bir diğer operasyon, kavga çıkarmak…
 
Ama öyle alenen saldırarak değil…
 
Oy verme merkezlerinin yolunda, yakınında, önünde veya koridorlarda ‘’Hırsızlara Oy Verilir mi? Hırsıza oy veren de hırsızdır! Kur’an’a hakaret edeni destekleyen de mel’undur” gibi ahlaksız iftiralarla, tacizlerle, tahriklerle ortalığı karıştırmak…
 
Bir diğer operasyon sosyal medyada: SEÇSİS'te yani seçim sisteminde hile var iftirası.
 
Malum, ilçe seçim kurulları şehir merkezlerinde olduğu için buradaki oylar daha önce sayılır ve ajanslara haber olarak geçilir.
 
Varoş da tabir edilen kırsal bölgelerdeki oylar daha geç gelir ve bu oylar şehre göre nispeten ve daima daha muhafazakar partileredir.
 
İşte sosyal medyada bu kullanılacak.
 
Senelerdir hep aynı şekilde yaşanan bu süreç, sanki oylara daha sonra müdahale edilmiş gibi dillendirilecek…
 
Peki amaç ne?
 
Öncelikle söylemem gerekiyor ki, bunlar sadece bize gelen istihbaratlar…
Mutlaka bunların fazlası da hazırlanmıştır.
Neden bu derece kötümser olduğuma gelince,
bunları hazırlayanların ciğerlerini biliyorum da ondan…
 
Bu ülkede Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘diktatör’ gibi göstermek için kirli bir ‘algı operasyonu’ düzenlendiği hepimizin malumu…
 
Twitter Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni it köpek yerine koymazken buna dur diyerek vatandaşlarının hakkını gözeten ve icabında Twitter’ı kapatmak zorunda kalan dik duruşa karşılık #TwitterblockedinTurkey veya #DictatorErdogan gibi vatan hainliklerini WTT yani Dünya Twitter Gündemi’ne sokanların; 
 
Devletin zirvesi dinlenirken ve alenen en mahrem görüşme yayınlanırken hala Youtube’un kapanmasını dert edinenlerin ve yine #YoutubeBlockedinTurkey #DictatorErdogan hashtagleri hazırlayanların;
 
Başbakan Erdoğan’ın binlerce güler yüzlü resmi ve binlerce halkın tamamını kucaklayıcı konuşması varken en sert resminin yanına İngilizce iftiralarla caps hazırlayıp Batı medyasına gönderenlerin ve daha birçok vatan hainliğini tezgahlayanların tek amacı var:
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, Türkiye’nın Muhammed Mursi’si yapmak için, Suriye’nin Beşar Esed’i ile kıyaslatmak…
 
“Başkan Esed seçimlere girmiş ve kazanmıştır!” diyerek seçimden önce nüfus kağıtlarının toplandığı tiyatroyu Suriye Halkı’nın milli iradesi gibi kakalamaya çalışanların, 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri için hazırladıkları fitne operasyonlarının amacı, “Erdoğan da seçime girdi ama bu ancak bir Diktatör’ün yönettiği seçimdir. Zaten seçimin teknolojik alt yapısını oluşturan SEÇSİS de onun dilediği gibi ayarlanmıştır. Bu seçim devlet baskısıyla, oy hırsızlığıyla olmuştur, zaten hırsızdılar, oyları da çaldılar” gibi Millet İradesi’ni hiçe sayacak ahlaksız iftiraların, sosyal medyada bekleyen akbabalar, siyasetteki hoparlörler ve medyadaki misyonerler vesilesiyle halka pompalanmasıdır.
 
Bitmedi… Bunun da bir amacı var…
 
Gezi Olayları’nda bu milletin seçilmiş başbakanının ölmüş anasından yaşayan larısına kızına kadar etmedikleri bir küfür kalmamıştı ama başaramadılar, halkı sokağa çekemediler.
 
“Zulüm 1453’te Başladı” dediler olmadı, sokaklara O.Ç Erdoğan yazdılar olmadı, Allahsız Türkiye Esrar Serbest Elbette sloganları attılar olmadı, 100’lerce polis aracı yaktılar, olmadı, Burakcan Karamanoğlu’na 47 mermi sıktılar, olmadı, olmadı da olmadı…
 
Gülen’in 8 Haziran 2013 günü “1 haftadır Ciceda (Sikeyda) isimli Ağustosböcekleri çıkmış, sesleri ne kadar gür çıkıyor, bize de mutlaka birşey söylüyorlar, dinleyelim onları, İlahi Rahmetin tecellisi onlar” diyerek 1 haftadır Türkiye’yi felç eden Geziciler’e karşı kendisine bağlı birimlere talimat mesajı gönderdiğini bir canlı yayında açıklamıştım, biliyorsunuz. 
 
Emre Uslu’nun “Dilesek Gezi’yi 1 günde bitirirdik, burnu sürtülsün istedik” dediğini de aktarmıştım…
 
Ama yine de olmadı… Planlar tutmadı…
Ne Erdoğan’ın burnu sürtüldü ne halk sokağa davrandı…
 
Türkiye Düşmanları’nın çok zamanı kalmadı.
 
Anti-Türkiye Çetesi için tek avantaj seçim fikstürüydü.
Mart 2014 yerel, Haziran 2014 Cumhurbaşkanlığı ve Haziran 2015 Genel Seçim…
Tüm stratejileri bu fikstüre göre dizayn edildi.
Sarıgül’den ses kayıtlarına kadar herşeyin tek amacı var:
 
Sokak çatışmaları çıkararak Türkiye’yi BM Müdahalesi’ne dahi açık hale getirmek!
 
“Eğer Erdoğan’ın gitmesi için birz kayıp vereceksek ve hatta barış güçleri ülkemizde biraz turlayacaksa, biz bu günaha razıyız, yeter ki böyle bu ülke böyle bir diktatörden kurtulsun” diyen ağabeyler, ne demek istediğimi en iyi anlayanlardır…
 
30 Mart Yerel Seçimi’nin öncesinde ve sonrasındaki tek amaçları bu…
Roboski’ye sahip çıkar gibi yapan Zaman’ın münafıklığı da bunun için, Şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nun resmini profil resmi yapıp kendini Alperen gibi tanıtan ve bir yandan CIA kucağından kalkamayan Fethullah Gülen’i pohpohlayan tweetler atan hokkabazların faaliyeti de bunun için…   
 
“Her şerefsizliğinize tamam ama oyumuzu da tanımayacaksınız sizin dilinizden konuşmasını da biliriz, sizin kökünüzü kazımanızı da biliriz!” diyerek soğaka inecek vatan evlatları, bu fitnecilerin tek umudu ve bu umudun sabırla, sükunetle, vakar ile boşa çıkarılması farzlar üstü farz…

Unutmamalı:

Yenemeyeceklerini anladıkları Milleti, kendilerine benzetmeye çalışıyorlar…

Başbakan Erdoğan'ın 'güzel adamdı' dediği rahmetli Pakistanlı şair ve düşünür Muhammed İkbal,
Din Mafyası'nın baronlarını kastederek ne güzel söylemişti:

"Mollanın işi, Allah rızası için fine çıkarmaktır!"


Fatih Tezcan


Analizmerkezi.com
twitter.com/fatihtezcan
facebook.com/tezcanfatih
Servisten önce 4 gazeteciye montaj brifingi 29 MART 2014Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun makam odasındaki güvenlik zirvesini dinleyen paralel örgütün kayıtları 14 Mart'ta 7 üst düzey paralel emniyet şefine, 16-19 Mart tarihleri arasında da kendilerine yakın 4 gazeteciye dinlettiği belirlendi. Bakan Davutoğlu, 13 Mart'ta makam odasında Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile 'üst düzey gizlilikle' Suriye gündemli bir güvenlik zirvesi gerçekleştirdi.  KAYIT 14 MART'TA ABİLERE VERİLDİParalel örgüt, Suriye'de terör örgütü IŞİD'in Türk toprağı Süleymanşah Türbesi'ne yönelik tehditlerinin konuşulduğu bu zirveden bakan- lıktaki elemanları vasıtasıyla 31 dakikalık kayıt aldı. İstihbarat birimleri, örgüt elemanlarının ortam dinlemesi yoluyla aldıkları kayıtları 14 Mart'ta örgütteki üstlerine teslim ettiklerini tespit etti. 7 GÜVENLİKÇİDEN SERVİS KARARIParalel örgütün 16 Mart ile 19 Mart tarihleri arasında da kayıtlar konusunda örgüte yakın 4 gazeteciyi bilgilendirdiği istihbarat raporlarına yansıdı. Gazetecilere yapılan bilgilendirme görüşmelerinin bir arada değil farklı mekanlarda yapıldığı öğrenildi. Paralel yapıya bağlı 7 üst düzey güvenlikçi isminin ise 21 Mart günü Ankara'nın Gölbaşı ilçesi Gökçehüyük mahallesinde bir villada buluştukları ve kaydın montajlanmış haliyle servis edilmesi kararını verdikleri belirlendi. PENSİLVANYA'YA RAPOR VERİLDİGölbaşı'daki toplantıda montaj kaydın yayınlanması durumunda örgüte nasıl sonuçlar yaratacağının tartışıldığı ve kaydın bir değerlendirme raporu ile birlikte FTP adresi üzerinden Pensilvanya'ya gönderdiği belirlendi. Örgütte abi konumundaki iki ismin de CHP içinde diyalogda oldukları bir genel başkan yardımcısı ile Ankara Oran'da bir araya gelerek, 'tahrif edilmiş' kayıtları teslim ettikleri ifade edildi.
http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/servisten-once-4-gazeteciye-montaj-brifingi-29.03.2014-630667

İsrail ve ABD sağı güçlü Türkiye'den rahatsız oluyor

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Koni, Gezi olaylarında uluslarası komplonun seçeneklerden sadece biri olabileceğini söyledi. Batı'nın Türkiye'nin bölgesinde yükselmesinden rahatsız olduğunu da ifade eden Koni; 'İsrail ve ABD sağı, onların Amerika içindeki lobileri, neo-con ekip Türkiye'ye güvenmiyor ve rahatsızlar' dedi.
   FOTOĞRAF: SEDAT ÖZKÖMEÇ16 HAZİRAN 2013Gezi Parkı'nda ortaya çıkan tablo pekçok yoruma sahne oldu. Ağaç hassasiyetinden uluslararası komploya kadar pekçok senaryo konuşuluyor. Gerçeğin ne olduğu zaman içinde ortaya çıkaracak. Konuyu uluslararası ilişkiler açısından uzman isimlerden biriyle Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni'yle konuştuk. Köni, 'Eylem, süresi uzadıkça komploya ve provokasyona açık hale gelir' dedi. Gezi Parkı eylemleri uluslararası ilişkiler açısından nereye oturur?Şuradan başlayayım ben hem siyaset bilimci hem analizci olarak böyle bir olayı tahmin edemedim. Kimsenin de edebildiğini sanmıyorum. Benim beklentim çözüm sürecine paralel olarak Kasım ayında bir gerilimin çıkması idi. Yani çözüm sürecindeki yasal, anayasal değişiklikler konusu gündeme geldiğinde bir gerilim olabileceğini düşünüyordum ama bu kadar büyük bir şey olabileceğini asla tahmin etmedim. Çünkü herkes çözüm süreci ve Suriye'deki gelişmelere odaklanmıştı. Çözüm süreci ilerliyor, Suriye'de ise belirsiz bir bekleyiş sürüyordu. Sanırım bu protestoları kimse de tahmin etmedi. Olaylar sonrasının analizleri zayıf. Peki uluslararası komplo…Bakın uluslararası ilişkiler hocası olarak baktığımızda ilişkilerin esası çıkar üzerine kuruludur. Her ülke kendine rakip gördüğü ülkedeki zayıflıkları kullanmak ister. Gezi Parkı'nda uzayan protestolar bazı ülkelerin işin içine girmesinin yolunu açmıştır. O yüzden kısa sürede bitirilmeli idi ama olmadı. Bu açıdan komplo çok uzak bir ihtimal değildir. Bunlara dönük bilgilerin devlette olduğunu düşünüyorum. Biz sıradan insanlar olarak bu komployu sezemeyebiliriz ama devletin sahip olduğu istihbari bilgilere güvenmek gerektiğini düşünüyorum. Hatta şunu söyleyeyim… POLİSE EMRİ KİM VERDİBuyrun…Herkes polisin protestoculara ilk günlerde uyguladığı şiddetinin sokakların hareketlenmesinde etkili olduğunu söylüyor. Peki polise bu müdahale emrini kimler verdi buna bakmak lazım. Aradan 15 gün geçince başlayan uzlaşma arayışı neden ilk günlerde aranmadı. Ben bunun çok siyasi inat olduğunu düşünmüyorum. Yani komplo çok uzağımızda olmaya da bilir. Kim olabilir bu komplonun parçaları?Bu aşamada İran, Rusya gibi ülkelerin bu işin arkasında olabileceğini düşünmüyorum. Türkiye'de bu kadar geniş bir psikolojik harekâtı yapabilecek olan ülke ya da ülkeler bizim müttefik olduklarımız arasındadır. Yani pekçok uluslararası platformda birlikte hareket ediyoruzdur. GÜÇLÜ TÜRKİYE RAHATSIZ EDİYORNesinden rahatsızlar Türkiye'nin?Bir kere ifade edildiği Türkiye'nin ekonomik açıdan güçlenmesinden rahatsız değiller. Çünkü Türkiye ekonomik olarak tam başarı hikayesi yazabilmiş değil. Evet IMF'ye borç bitmiş olabilir ama Türkiye'ye yapılan yatırımlarda Batılı müttefiklerimizin payı var. Bugün Türkiye'ye yapılan yatırımlar genel olarak Arap ülkelerinden geliyor. Onlar da ABD'ye bağlı. Bugün Türkiye inşaat sektöründe büyüyor ama dünyada emlak piyasasından batan pekçok ülke var. Burada ekonomi ve Türkiye'ye yapılan yatırımlar bize karşı yapılan komplonun önemli bir aracı olabilir, nedeni değil. Peki Türkiye'nin bölgesel güç olmasından rahatsız olabilirler mi?En büyük neden bu olabilir. Batı'nın derdi güçlü Türkiye değil yönetebileceği bir ülke. Evet Türkiye'nin bölgede bağımsız hareket etmesinden, Rusya ile doğal gaz anlaşması yapmasında, hatta nükleer santral yapımından, Kuzey Irak Yönetimi ile sıkı ilişki kurmasından rahatsız olabilirler. Ben Gezi Parkı sonrası gelişmelere baktığımda sanki bir uyarı var gibi görüyorum. Ama bakın şunu da ifade edelim; bunun için bu ülkeleri suçlamak yerine, bu ülkelere bu fırsatı vermemek daha önemlidir. Batı bize ve gelişmekte olan bütün ülkelere bu konuda iki yüzlü davranıyor. BATI İKİ YÜZLÜ DAVRANIYORNe gibi?Dünyada yeni bir ticari işbirliği modeli doğuyor. Bunun nedeni dünyada ekonomik güç merkezinin Batı'dan Doğu'ya kayıyor oluşu. O yüzden ABD geçtiğimiz aylarda hem AB, hem de Çin ile Serbest Ticaret Anlaşması imzaladı. İnsan sormadan edemiyor; Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) varken böyle iki ayrı ticari anlaşma yapılması neden? Bu anlaşmalar ile mal ve hizmetler daha geniş bir alanda daha kolay dolaşım sağlayacak. Ben, son ABD ziyaretinde en çok Türkiye'nin bu anlaşmaya dâhil edilip edilmediğini merak ettim. Edilmemiş. Bu bence Suriye'den vs. daha önemli. Neden?Batı'dan Doğu'ya kayan ticari eksenden pay almak ve gerçekten reel ekonomiye dayalı bir büyüme için. Şu anda Türkiye ekonomisinin önemli bir kaynağı Batı'nın desteği ile gelen paralar. Bunlar çekildiği zaman alın size komplo. Yani bu yatırımlar Gezi bahanesi ile tamamen çıksa idi ne olacak? Oysa Türkiye ekonomisini kalıcı ve sürdürülebilir bir büyümeye oturtmak durumundayız. Yurt dışından gelen paraları reel ekonomiye katamadığımız sürece potansiyel sorunumuz devam ediyor demektir. Bu yüzden Doğu ile ilişkilerimizi geliştirmemiz önemli. Bakın burada ilginç bulduğum bir şeyi daha paylaşıyım. Buyrun…Biz Doğu ile Ortadoğu ile Afrika ile ilişkimizi geliştirdiğimiz için bizi 'ekseninizi kaydı' diye suçlayanlar; daha büyük ticari anlaşmalar imzalıyor. Burada bir gariplik var. CHP eylemleri anlayamazMuhalefetin performansı?Bir kere Gezi Türkiye'deki ortalama seçmen profilinin dışında bir grup çıktı. Bambaşka bir dünya ve politika tasavvurları var. Bunlar 'asker göreve' demediler. CHP'yi istemediler. MHP ile mesafeliler. Zaten CHP içinde olduğu zihinsel tıkanıklık yüzünden bu eylemeleri anlamaktan çok uzak. 1945-1960 model CHP, bu protestoları ancak kendini yenileyebilirse anlayabilir. Mevcut hali ile hiç yaklaşabilmiş değil meydana. Meydandakiler AK Parti'ye oy vermeyecek, ancak zannederim Anadolu içindeki oy potansiyeli artacak. Öte yandan CHP'ye verilenler de alternatif olmadığı için verilmiş oylar olacak. Gezi sokağa çıkmak için bahane olduNeden bu kadar büyük oldu tepki?Birincisi başta gençler olmak üzere herkesin gündelik hayatlarına ilişkin biriktirdikleri öfkelerin, memnuniyetsizliklerin patlama anı oldu Gezi. Tunus'taki devrim seyyar satıcının kendisini yakması ile başlamadı. Belki uzun süredir biriken toplumsal memnuniyetsizlikler, seyyar satıcının kendisini yakması ile ateş aldı. Türkiye'de Gezi Parkı'nda ağaçlara müdahale edenlere polisin uyguladığı şiddet, Tunus'taki seyyar satıcının kendini yakması ile aynı etkiyi yarattı. Gündelik hayatında rahatsızlık duyan, sorunlar yaşayan pekçok insan sokağa döküldü. Demek ki, sokağa çıkan bu insanların gündelik hayatlarında biriktirdikleri sorunlar var. Ağaçlar bahane oldu. Burada ilk söyleyeceğim, AK Parti hükümetinin bu talepleri, talep sahiplerinden dinleyerek bunları dikkate alması. Sadece eylemi bitirmek için değil. Yaşadıkları sorunları anlamak ve çözmek için de diyalog kurmalı. Protestocuların çoğu genç…Evet. Ben onu şuna bağlıyorum. Son yıllarda çok üniversite açıldı. 4 yıllık okulu bitiren herkes haliyle iyi bir iş istiyor. Bulamayınca isyan ediyor. Uluslararası ilişkiler mezunu ancak bankada veznede iş bulabiliyor. İyi bir işe girmesi 4-5 yılını alıyor. Her yıl yurt dışında dünyanın en iyi okullarından mezun olanlar gelip en iyi işleri buluyor. Bu bir patlama nedeni. İkincisi gençler özgürlüklerine daha düşkün. Özgürlük alanlarına müdahale onları sokağa dökmek için yeterli. Çünkü bu gençlerin çoğu ailesinden özgürlüğü öğrenmiş. O yaşam biçimi benimsemiş. Ona bir müdahale olunca savunmaya geçiyor. Gezi Parkı fırsat oldu...Evet ve sokağa çıktı. Ama polis şiddeti de olunca gençler dışında farklı sosyal sınıftan katılımcılar meydanları doldurdu. Ama asıl tehlike bu meydanı provoke edecek grupların meydanlara çıkması ve şiddet uygulaması oldu. İşin rengi o zaman değişti. Diyalog taviz değildirBatı Gezi'deki eylemlere neden çok hassas?Türkiye sistem olarak Batı'nın içinde yer alıyor. Eğer bu konuda başka bir tercihte bulunmayacaksa; Batı'nın bu hassasiyetini normal karşılamalı. Batı kendi sistemi içinde yer alan ülkelerin aynen kendi sosyal ve entelektüel yapısında olması için yoğuruyor. Kopenhag kriterlerine niçin uyduk? AB'ye katılan bütün ülkeler bu tür zorlanmalardan geçtiler. Bir defa daha ifade edeyim; Batı kaybedeceği değil ama yönlendirebileceği bir Türkiye istiyor. Gezi'den ne dersi çıkarmalıyız?İyi bir siyasal sistem ortaya çıkan sorunları emebilme kapasitesine sahip olmalıdır.Temel ders; çözümün yolu da diyalogdan geçiyor. Bu diyaloglar asla taviz olarak görülmemeli. Bir taraf kazanmış sayılmamalıdır. Başta reddettiğin diyalog eğer sonunda kabul ettiğin seçenek oluyorsa daha çok kaybetmiş oluyorsun. O yüzden sorun ne olursa olsun ilk adım anlamak için konuşmak ve ikna etmek.  Telaviv'le ilişkiler eskisi gibi olmayacakBu olaylarda İsrail'in rolü var mıdır?Türkiye–İsrail ilişkileri asla eskisi gibi olmayacak.İsrail ve ABD sağı ve onların Amerika içindeki lobileri, neo-con ekip Türkiye'ye güvenmiyor ve rahatsızlar. İlişkiler Amerika'nın arada olmasıyla süregeliyor.Güvensizliği artarsa lobileri vasıtasıyla türlü politik, psikolojik ve ekonomik oyunlar oynama kabiliyetine sahip olurlar. Dün gazetemizde Şubat ayında bu kesimlerin bir toplatı yaptığı haberi vardı. Ne dersiniz?Yukarıda ifade ettim. Bu grupların, düşünce kuruluşlarının bu türlü toplantıları olabilir. Neyse ki, devlet dışındalar. Uygun ortam olursa planları hayata geçirebilirler.  Suriye'de ne oluyor?Ortadoğu sorunu Batı'nın istediği biçimde bir çözüme gitmedi. Ortadoğu'da Batı'ya sadık yönetimler yerine Batı'nın hoşuna gitmeyecek halk tabakalarının kültürünü yansıtan yönetimler işbaşına gelmeye başladı. Cenevre Konferansı ile geçici bir çözüm bulunması ve ortaya çıkan muhafazakâr rejimlerin varlığı çok olumlu görülmüyor. Cenevre Konferansı yerine her iki blok taraflarına daha çok silah verecekler ve çatışmalar mezhepler ekseninde yayılacak gibi gözüküyor. Rusya neden vazgeçmedi Suriye'den?Rusya'nın Suriye'deki üssü ona Ortadoğu'yu ve enerji ikmal yolarını denetim imkanı veriyor. Suriye'yi kaybederse İran hattına çekilmek zorunda kalacak ve çoğu enerji ikmal yolları Batı'nın ve Batı'ya dost olan Körfez Arap ülkelerinin eline geçecek. Bunu istemiyor.

http://yenisafak.com.tr/roportaj-haber/israil-ve-abd-sagi-guclu-turkiyeden-rahatsiz-oluyor-30.03.2014-533183

Seçimin ilk kaybedeni Cihan Haber Ajansı

Cihan Haber Ajansı seçim sonuçlarını geç aktararak seçimin ilk kaybedeni oldu. Anadolu Ajansı sandıkların kapanmasının ardından 5 saat sonra yüzde 40 kapanan sandık oranıyla sonuçları aktarırken Cihan Haber Ajansı yüzde 33'te kaldı.
 
30 MART 2014
 
Yerel seçim oylamasının sona ermesinin ardından 19:15'te sonuçların yayınlama yasağı kalktı. Seçim sonuçları bu seçimlere kadar Cihan Haber Ajansı'nın tekelinde yayınlanıyordu. Fakat bu seçim Anadolu Ajansı da anlık bilgi aktardı. Geçmiş seçimlerde sandıklarının kapanmasından yaklaşık 4 saat sonra açılan sandık oranını yüzde 60'larda aktaran Cihan Haber Ajansı bu seçimlerde 5 saat geçmesine rağmen açılan sandıkların yüzde 33'ü üzerinden sonuçları bildiriyor. Anadolu Ajansı ise açılan sandıkların yüzde 41'i üzerinden sonuçları aktarıyor.

http://yenisafak.com.tr/Secim2014-haber/secimin-ilk-kaybedeni-cihan-haber-ajansi-30.03.2014-630853
 Fethullah Gülen, 'paralel örgütü' resmen sahiplendi

Paralel örgütü sahiplendiler

Yeni Şafak'ın '450 ülkücü bir yıl boyunca dinlendi' ve 'Mersin'de masaj salonundan emniyete canlı yayın' haberleri Pensilvanya'da karşılık buldu. Gülen, kendi adı geçmemesine rağmen haberler için suç duyurusunda bulundu. Dilekçede 'paralel örgüt' ifadesiyle Gülen'in kast edildiği savunuldu.
 29 MART 2014Pensilvanya'da bir çiftlikte yaşayan Fethullah Gülen, 'paralel örgütü' resmen sahiplendi.  Gülen, çeşitli manipülasyonlarla hükümeti devirme, MİT gözetiminde insani yardım taşıyan TIR'lara yasalara aykırı olarak operasyon yapma, devlet adına yapılan gizli görüşmeleri casusluk kapsamında dinleyerek ses kayıtlarını yayınlama gibi ağır suçlamalar yöneltilen 'paralel örgüt'ün eylemlerini haberleştirmenin basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini savundu.  Gülen, Ankara'da 'terör örgütü' suçlamasıyla 10 kişi ile başlayan soruşturmada, 450 ülkücünün, 'şüphelinin bir kısım arkadaşları' yazılı mahkeme kararlarıyla bir yıl boyunca dinlendiğini, yine Mersin'de yüzlerce kamu görevlisi ve siyasetçiyi 'terörist' diyerek illegal biçimde dinleyen paralel örgütün şehirdeki 12 masaj salonuna gizli kamera yerleştirerek aylarca izlediğini ortaya çıkaran haberlerimize suç duyurusunda bulundu.  Avukatı Nurullah Albayrak, savcılığa verdiği şikayet dilekçesinde, iki haberin de hiçbir yerinde adı geçmeyen Gülen için, 'Kullanılan ifadeler ve mesnetsiz iddialar nedeniyle açıkça ve insafsızca müvekkilin kişilik haklarına zarar verilmiştir' dedi.  BİZ DEMEDİK, AVUKATI 'DEDİNİZ' DEDİAlbayrak, Gülen'in bu haberlerdeki hangi ifadeler dolayısıyla zarar gördüğünü açıklamak yerine şu iddiaları dile getirdi: 'Paralel devlet denilen illegal bir yapının ne kadar hukuka aykırı iş varsa yaptığı iddia edilmektedir. Bu paralel devletin liderinin de müvekkilim olduğu iddia edilmektedir.' HABER YAPTIK SUÇLANDIK'Casusluk', 'şantaj', 'özel hayatın gizliliğini ihlal', 'hukuksuz delil oluşturma', 'kamu gücünü kötüye kullanma' gibi çoğu ağır cezalık suçlara bulaştığı öne sürülen örgütün eylemlerinin bir kısmını konu alan haberlerimizin ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını savunan Albayrak, 'Yazı vasıtasıyla insanları sınıflara ayırmak suretiyle de halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu işlenmiştir' iddiasında bulundu.  Terör gerekçeli dinlemeGazetemizde '450 MHP'liye kirli takip' başlığıyla verilen haber, kasetlerle MHP'yi dizayn projesi işe yaramayan paralel yapılanmanın, Ankara'da ikinci bir çalışma başlattığı ortaya çıktı. 'Şüphelinin bir kısım arkadaşları' yazılı mahkeme kararlarıyla 450 ülkücüyü terör kapsamında dinleyen örgüt, 1 yıl şantaj malzemesi toplamaya çalıştığını anlatıyor. 'Şantaj salonu' başlıklı haberde ise Mersin'de yüzlerce kamu görevlisi ve siyasetçiyi 'terörist' diyerek illegal biçimde dinleyen paralel çetenin şehirdeki 12 masaj salonu ve saunada gizli kamera sistemi kurup müşterileri aylarca izlediği ortaya çıktığı ortaya kondu.

http://yenisafak.com.tr/politika-haber/paralel-orgutu-sahiplendiler-30.03.2014-630634

Habertürk hedef şaşırtmaya mı çalışıyor?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun önceki yayınlarında da herhangi bir koruma veya görevlinin olağan şüpheli olmadığını açıklamasına rağmen bugün Habertürk gazetesinin manşetinde yayınlanan "Bakan korumasına ajan sorgusu" haberi "Habertürk hedef şaşırtmaya mı çalışıyor?" sorusunu akıllara getirdi.
  30 MART 2014Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bugün Habertürk'te yayınlanan dinlemelerle ilgili Bakan'ın bir konorumasının gözaltına alındığı haberini yalanladı. Davutoğlu, "Bu haberlerin bir kısım yönlendirme, manipülasyon ve belki de muhtemel kaynakları örtebilmek için yapılabilecek saptırma haberlerdir" dedi.Bakan Ahmet Davutoğlu "Bugün haberlere yansıdığı şekliyle koruma ekibinden herhangi bir arkadaşımızın gözaltına alınması ya da şüpheli muamelesi görmesi söz konusu değildir" dedi.
Davutoğlu, "Güvenlik toplantısının illegal dinlenmesiyle ilgili koruma ekibinizden gözaltına alınanların olduğu iddiaları basına yansıdı bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine, dün bu konuda bir açıklama yaptığını anımsattı. Bu açıklamaya rağmen, bazı basın yayın organlarında bugün tekrar spekülatif haberlerin yayınlanmış olmasının üzücü olduğunu ifade eden Bakan Davutoğlu, şunları söyledi:Şunu ifade etmek isterim; bu yürütülen soruşturma ve bütün araştırmalar devlet mahremiyeti içinde yürür. Hiç kimse bizim adımıza bir açıklama yapma yetkisine sahip değildir. Bir açıklama yapılacaksa, bunu Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, müsteşarı ve bakan yardımcısı veya ben yaparım.

Veya ilgili birimlerimiz, güvenlik birimlerimiz yapar. Onun dışında kimsenin Dışişlerinden veya başka birinden bir kaynağa dayalı olarak böyle spekülatif haber yapmaya hakkı da yoktur. Bu doğru da değildir. Bu, ulusal güvenlikle ilgili bir soruşturma ve en titiz bir şekilde yürütülmekte.

 Cuma günü Konya mitingimizden sonra Ankara'ya dönerek, bu çalışmayı yürüten arkadaşlarla toplantılar da gerçekleştirdim. Son derece titiz bir çalışma yürütülüyor. Bugün haberlere yansıdığı şekliyle koruma ekibinden herhangi bir arkadaşımızın gözaltına alınması ya da şüpheli muamelesi görmesi söz konusu değildir.

Bu haberlere karşı, özellikle kamuoyumuzun hassasiyet içinde olmasını rica ederim. Bu haberlerin bir kısım yönlendirme, manipülasyon ve belki de muhtemel kaynakları örtebilmek için yapılabilecek saptırma haberlerdir. Biz konuşana kadar, ilgili birimlerimiz konuşana kadar, hiçbir şekilde bu haberlere itibar edilmemesini rica ediyorum.
http://yenisafak.com.tr/politika-haber/haberturk-hedef-sasirtmaya-mi-calisiyor-30.03.2014-630754

Tutkuları uğruna ülkeyi riske attılar

Türkiye'nin önde gelen ilahiyatçıları, İslam'ın fitne çıkarmaya izin vermediğini belirterek, paralel yapının kendi tutkuları uğruna ülkeyi riske attığını söyledi. İlahiyatçılar, kendini din alimi gibi göstererek kardeşliği ve beraberliği bozanların İslam anlayışıyla bağdaşmadığını belirterek en kısa zamanda bu yanlıştan dönülmesini istediler
  
29 MART 2014Bediüzzaman Said-i Nursi
Dine hizmet adı altında devletle kavga etmenin İslam'la bağdaşmadığını vurgulayan İlahiyat hocaları, özel hayatın ihlali ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundular. Birlik ve baraberliğe vurgu yapan ilahiyat hocaları İslam'ın fitneye izin vermediğini söylediler.SİYASİ KARGAŞA ÇIKARTILIYORDiyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar: 'Bu kavga İslam kökenli yapılmaya çalışılıyor. İslam dairesi içinde hareket ettiğini söylüyorlar bana göre bu yanlıştır. Bu siyasi bir söylemdir bu çıkar çatışmasıdır. Din ile alakası yoktur. Kendini din alimi gibi göstererek siyasi kargaşa çıkarmak, birlik ve beraberliğe kardeşliği bozan bir anlayışa sahip İslam'la, İslam'ı anlayış ile bağdaşmaz. İslamiyete kendi tutkuları ve kendi kavgaları uğruna Türkiye'yi büyük riske atıyorlar. İslam dünyası açısından çok büyük tehlike. Türkiye dünya liderliğine, İslam dünyasi liderliğine oynayan, başarıya yürüyen bir başbakanın önüne kesmek doğru değil.'KURANI KERİM'DE HÜKÜMLER AÇIKMarmara İlahiyat Emekli Öğretim Üyesi Abdurrahman Dodurgalı: 'Kuran-ı Kerim'i bilenler ve onun anlamını okuyanlar özel hayatın ne kadar önemli olduğunu bilir. Türkiye her zaman birlik ve beraberliğe önem verdi. Şu yaşadığımız dönemde birlik çok önemli. Ortadoğu'nun, Afrika'nın sağlam kalesi olan Türkiye'nin birlik ve beraberliğini bozmak isteyenler var. Bu oyuna gelmeyelim. En kısa zamana bu yanlıştan dönülmeli.'CASUSLUK İSLAM'LA BAĞDAŞMAZBayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu: 'Kuranı Kerim'de özel hayatla ilgili hükümler açık. Bu dinlemeleri yapan, özel hayata müdahale edenler bunun yanlış olduğunu kendileri de bilir. Casusluk, dinleme yapmak, bir kişinin ayıbını ortaya çıkarmak dinde uygun olmaz. Bir kurum içine sızarak, devletin gizli belgelerini ortaya çıkarmak İslam'la bağdaşmaz.'İSLAMA UYMAYAN DAVRANIŞLARMarmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlyas Çelebi: 'Müslüman kardeşliktir, dürüstlüktür, ahlaklı davranmaktır. İslam'da fitne'ye izin verilmez. Bu hususları İslam önemli bulur ve dikkat eder.'DİN TOPLUMLA ÇATIŞMAZDiyarbakır Müftüsü Nimetullah Erdoğmuş: 'Tarihte insan oğlu var olduğu müddetçe din ile beraber yaşamış, din ile beraber sosyal hayatta dinin karşılaştığı günlük problemler olmuş. Sürekli din bu sorunlara çözüm üretmiş. Din hiç bir zaman toplum ile çatışma içerisine girmemiş. İnsanoğlunun kendi yorumu kendi yaklaşımdan dolayı bazı alanlara müdahale etmiş. FİTNEYE FIRSAT VERİLMEMELİHatay İl Müftü Yardımcısı Cafer Erol: 'İslam'ın hükümleri açık ve net. Müslüman ayrıştırıcı olmamalı, birleştirici olmalı. Fitne ve fesata fırsat vermemeli.'Üstadın varisi Gülen değilSaid Nursi'nin talebelerinden merhum Mustafa Sungur'un çocukları, 'Güya babamız 'Üstad'ın hizmetinin devamı Gülen cemaatidir' demiş. Bunun aslı olmadığını açıkça belirtmek isteriz' açıklaması yaparak Samanyolu TV'yi yalanladıBediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden merhum Mustafa Sungur'un oğlunun 'Güya babamız 'Üstad'ın hizmetinin devamı Gülen cemaatidir' açıklamasını yaptıran Samanyolu TV'ye, Sungur'un 5 çocuğundan yalanlama geldi. Bu tarz açıklamaları kendi medya organlarında neşrettiklerini söyleyen çocukları 'Bunun aslı olmadığını açıkça belirtmek isteriz' ifadeleriyle çıkan haberleri yalanladı. 'KALBEN BAĞIMI KESİYORUM'Sungur'un çocukları Ahmet, Şerife, Nurullah, Cihan Nur ve Saide Nur Sungur ortak bir açıklama yaparak, son günlerde bazı yayın organlarında babaları hakkında yalan, yanlış haberler yer aldığını belirterek, bu haberlerin gerçekle bağdaşmadığını dile getirdi. Sungur'ın çocukları şu ifadeleri kullandı: 'Üstad'ın devamı Risale-i Nur'dur ve onun mutlak varisleridi. Babamız her zaman Üstad'ın talebeleriyle hareket ederdi. Babamız her ehl-i iman cemaati gibi Gülen grubunu da Risale-i Nur ile muhafazaya çalışırdı. Ta ki nurları 'sadeleştirme' adı altında yaptıkları o azim cinayete kadar. Babamız sadeleştirme ile ilgili şunu dedi: 'Bu olay beni çok yıprattı. Değil şimdi, ta kıyamete kadar buna sebep olanları affetmeyeceğiz. Ben kalben bağımı kesiyorum.'BAŞBAKAN'I ÇOK SEVERDİAçıklamada şu ifadeler kullanıldı: 'Biz şahidiz ki babamız başbakanımızı çok severdi ve bu hükümet için 'azamul hayır' derdi. Başbakanımızın da babamızın cenazesine bizzat iştiraki bizi çok minnettar etmiştir. Allah'tan uzun ve hayırlı ömürler ve muvaffakiyetler temenni ederiz.'(Ahmet Ağırakça)Merhametle yaklaşmadı70li yıllarda Gülen Hareketinin İstanbul faaliyetlerinde görev alan Avrupa İslam Üniversitesi Kurucu Başkanı ve Mardin Artuklu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, 'Cemaatin diğer tarikatlara karşı da çok sert tutumları vardı' dedi. Ağırakça, 'Kendi içlerinde oturdukları zaman bunların aleyhinde alabildiğine eleştirilerde bulunuyor ve reddediyorlardı. Ben de diğer Müslümanlara karşı daha merhametli olunması gerektiğini düşündüğüm için bunları uygun görmedim. Ve 1978'de yolumu ayırdım' diye açıkladı. Cemaate halen görüştüğü ve sevdiği insanların bulunduğunu kaydeden Akça, 'Hala ilişki halinde olduğum insanlar var onlar aşağı tabakadandırlar ve temiz insandırlar. İyi niyetlidirler' diye konuştu. HOCA 'SUSUYORUZ' DEMELİGülen'in bedduasının büyük bir gerginliğe neden olduğunu söyleyen Ağırakça, 'Bu duruma Müslümanlar ve ilahiyatçılar olarak üzülüyoruz. Hoca sıfatıyla çıkıp, 'Artık tamam bu meseleyi kapatıyoruz. Vazgeçtik. Susuyoruz. Lütfen iki tarafta sussun ve bu meseleyi kapatsın' demesi gerekiyor' dedi. 40 yılı aşkın süredir devlet içerisinde sadece kendi çalışmalarını göstermek istediklerini anlatan Ağırakça, Gülen cemaatinin diğer cemaatlerin çalışmalarını insanların gözlerinden kaçırmaya çalıştığını savundu.
http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/tutkulari-ugruna-ulkeyi-riske-attilar-29.03.2014-630642

Siyonistleşme ahlakı üzerine "paralel" bir okuma

  CEMİLE BAYRAKTAR28.03.2014 Kur'an-ı Kerim'de eski kavimlerden, Rasulullah (SAV)'den önceki peygamberlerden, kısmen tarihi olaylardan bahseden pasajlar vardır. "Ulumu'l-Kur'an'dan (Kur'an İlimleri) biri olan "Kısasu'l-Kuran" (Kur'an Kıssaları) başlığında işlenir. Mevcut kıssalardan maksat çoğu kez ibrettir; inananların geçmiş kavimlere bakıp aynı yanlışlara düşmemesi sağlanmaya çalışılır. Kur'an-ı Kerim'de en çok geçen kıssalardan biri Yahudilerle ilgili kıssalardır. Genel olarak bu kıssalarda Allah'ın kendilerini Firavun zulmünden kurtaran İsrailoğlulları'nın imandan sonra küfre, ırkçılığa, taşkınlığa ve hatta Allah ile pazarlığa düştüğünden bahsedilir ve bu durum farklı farklı surelerde defaatle işlenir. Kur'an-ı Kerim'in dilinde daha çok Yahudiler üzerinden dillendirilen çirkin ahlak elbette tüm Yahudiler için değil kötü fiil işleyen Yahudiler üzerinden konu edinilir. Bu çirkin ahlak ve fillerin bugünkü karşılığı hemen hemen Siyonizm denilen ideoloji üzerinden yürümektedir. Bu çirkin hasletlerin başında kavmiyetçilik, ırkçılık, seçkincilik, kendinden emin olma, kendini seçilmiş görme, Allah'ın kendisini seçmiş ve kutsamış olduğu, kendisine dokunanın Allah'a dokunduğu yanılgısı bulunmaktadır. Olası bir antisemitizm diline düşmemek için -zira antisemitizm hakka girmektir ve ahlaki değildir- bu konuyu Siyonizm üzerinden işlemek daha doğru bir dil olabilir. Adına Hristiyanlık yahut Yahudilik denilen dinlerin peygamberlerinin onlara ilk olarak vahiy kaynağıyla getirdiği din aslında İslam'dır. İslam, Allah'a teslim olmak, daha geniş manasıyla Allah'ı var ve bir kabul edip, teslimiyete varmaktır. Hz. İsa'nın getirdiği de budur, Hz. Musa'nın getirdiği de budur. Bu tevhidi inanç sistemleri kendi mensuplarınca tahrif edildiği için bozulmuş kabul edilirler. Oysa o dinin mensupları itikatlarını "tahrif olmuş" saymazlar.  İman ettikten sonra itikadını bozan Yahudilerin Kur'an-ı Kerim'deki bazı halleri: Bir sapkınlık alameti olarak iman ettikten sonra buzağıya tapmaya başlamaları yani dünyevileşme. Bir nankörlük, bir şükürsüzlük söylemi olarak kendilerine bolca nimet verilen Yahudilerin başka nimetleri arzu etmesi yani mevcut iyilikleri görmeyip şöyle iken daha iyiydik, daha iyi oluruz demek. Bir ırkçılık söylemi olarak bekledikleri peygamber kendi içlerinden değil de Araplar içinden çıktığı için Rasulullah (SAV)'e iman etmemeleri yani ümmete dair bir anlayışa değil de ırka vurgu.  Allah'a daha yakın olmak, daha çok ibadet etmek için Allah'tan dilemeleri ama o diledikleri gelince Sebt Günü yasağını Allah'ı kandırmaya meylederek delmeye çalışmaları yani Allah için yaptığını söyleyip ama kendi kazançları için yapmaları. Ve elbette en çirkin olanı: Allah bizi seçti, Allah bizi korudu, bize dokunan yanar! Ve daha da vahim olanı: Bizden değilsen yoksun. En kötüsünün de bahsettiğim bu son iki kötü ahlak olduğunu düşünüyorum zira bu -haşa- Allah adına konuşmaktır. Rasulullah (SAV) dahi "...Ben bana ne olacağını bilmem.." derken, sıradan kulların kendilerinden emin olması, Allah'ın kendilerini kayırdığını, kurtuluşa ermiş olduklarını düşünmeleri kul bilincinden kayıp, sapkın bir anlayışa düşüldüğünün alametidir.  Hele bunu diğer inananlara karşı yapmaları daha fena bir durumdur. Allah bu zilletten ve bu zilletin içinde olduğunun farkında olmamaktan cümlemizi korusun. Zira görüyorum ki, bu zilletin içinde olanlar bu zilletin içinde olduklarından bihaberler. Bu habersizlikten kaynaklı olarak da '… Sen bilsen böyle yapmazsın, sen pişman olacaksın, tek doğru benim din dediğim siyasetimdir.' gibi bir dil seçiyorlar. Cuma Suresi, 6. ayet: "De ki: 'Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!' diyor. Ancak biz görüyoruz ki, yalnızca kendisinin seçilmiş ve yalnız kendisinin Allah dostu olduğunu iddia edenlerin tüm planları bu dünya üzerine, bu dünya üzerine olan tüm planlarını yürütmek için ise buna "Allah rızası için" diyerek kılıf uyduruyorlar. "Paralel" bir okuma dedim zira dün Allah'ın uyarmasına rağmen bugün hala kendini "seçilmiş" hissedenlerin kendilerindeki bu ahlakın yanlış olduğundan haberleri yok, 'paralel' işler görüyorlar.
Siyonizmi, Allah'ın ölçüsü doğrusunda işlemeye çalıştım, bunun ne kötü bir ahlak ve bozuk bir akide olduğunu yine Allah'ın ölçüsüyle izaha çalıştım. Ancak bu seçkinci, ırkçı, kendinden emin, kibir taassubuna düşmüş güruhun bile yapmadığı işleri yapanlar var; daha kötüsünü yapanlar var. Konuyu daha iyi anlamak için bir ihanetin dile getirilişi olarak İsmail Haniye'nin sözlerine kulak verelim: "Siyonistler bizi öldürüyor ama Arap kardeşlerimizin yaptıkları daha da fena..." Bilmem anlatabildim mi?

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/CemileBayraktar/siyonistlesme-ahlaki-uzerine-paralel-bir-okuma/51029

Aşk ile 'Hüloooooğ'

HİLAL KAPLAN30.03.2014 'Onlar ellerini önlerinde kavuşturup başlarını bükenlerin geleneğinden geliyor, biz yumruklarını sıkıp kaldıranların, Onlar sırıtanların çocukları, biz kahkaha atanların,Onlar Recep İvedik, biz Yılmaz Güney,Onlar etek öpmüş, biz 'paçaları aşağıya almışız',Onların çocukları babalarının göbekleriyle övünecek, bizim çocuklar babalarının kalbiyle…Onlar böyleyken, biz böyleyiz işte… Bu kavga bitmez!' Geçen seneki 1 Mayıs olayları ardından döşenen bu satırlar, Ak Parti'nin kutuplaştırıcı söyleminden en çok şikâyet eden, hatta şimdilerde seçimlerden birinci çıkacağına kesin gözüyle bakılan Başbakan'ın nedense bir iç savaş çıkarma peşinde olduğunu savlayan 'sosyalist' bir gazetede çıkmıştı. Daha ortada ne Gezi ne 17 Aralık vardı ama içerik açıktı: 'Onlar, Biz'e karşı… Bu kavga bitmez!'Şimdi bu nefret dolu 'Onlar, Biz'e karşı' yazısının araya sevgi pıtırcığı cümleler serpiştirilmişi Ahmet Hakan referansıyla, Cüneyt Özdemir gibilerce baş köşelerde ağırlanıyor. (Mine Kırıkkanat'ın suçu neydi?) Hikâye, Ak Parti'nin muhaliflerini korkutmadan titreten Yenikapı mitinginde geçiyor. Kendisini 'çapulcu' olarak takdim eden yazar, Ak Parti'nin devasa İstanbul mitingine giderek, derin analizlere imza atmış. Şöyle diyor:'Onlar talimatla bayrak kaldıranlar… İtaat edenler…Onlar beslenemedikleri için boyu benden kısa olanlar… en son Japonya'da metroda böyle hissetmiştim… ama onlarınki genetikti, bizimkisi yetersizlik… Onlar İstanbul'da denizi yılda bir kez görenler...  Onlar birbiri ile konuşmayanlar... Onlar yanlarında bir adet gazete bile getirmeyenler...  Evet hiçbirinin kolunun altında bir gazete yok... Bir adet bile...  Onlar telefona, internete bakmayanlar... Twitter vimitter filan bilmeyenler... 'Selfie' çekmeyenler...' Özet geçelim: Onlar cahil, az beslenmiş, kısa boylu ve koyunlar.  Tabii bir de parayla iradesi satın alınmışlar, 'çapulcumuz' öyle diyor: 'Nerede ise tamamı geldikleri ilçe teşkilatı tarafından sağlanan anlık veya devamlı yardıma muhtaç.' Bir milyonu aşan kalabalık içerisinde birkaç saat geçirerek bu 'nerdeyse tamamı' genellemesine nasıl ulaştığını da, etrafındakilerin yardıma muhtaç olduğu kanısına nasıl vardığını da bilmiyoruz.  Türkiye'deki alt sınıfın önemli bir kısmının Ak Parti döneminde orta sınıfa yükseldiği, bir paket makarnaya muhtaç olan kesimin iki milyona yakın olamayacağı, vb. rasyonel karşı argümanlara girmeye gerek bile yok aslında. Rezil ezberlerini yazmaya gelmiş, adını da izlenim koymuş işte.Yalnız beni en çok 'koyun sürüsü' incelemelerine devam eden 'çapulcumuz'un şu cümleleri eğlendirdi: 'Eğitimsiz kafalar düalistik çalışıyor. Yani basit 'ikilemler' çok etkili...  İyi kötü... Sıcak soğuk gibi...  Tayyip iyi, Kılıçdaroğlu kötü...' Sayfalarca, ballandıra ballandıra 'Biz-Onlar' üzerinden analiz kastıktan sonra bize 'eğitimsiz kafalar'ın nasıl ikili karşıtlıklar üzerinden çalıştığını anlatıyor! Ha bu arada ona ikilem değil, ikili karşıtlık denir, sevgili eğitimli-seçkin-uzun boylu-üst sınıf çapulcu… Bu 'Onlar, Biz'e karşı' yazılarının daha 'gelişmiş' versiyonları da var elbette.  Örneğin başörtülü kadınlara ilk 'araştırma nesnesi' muamelesi yaptığı için hâlâ yere göğe sığdırılamayan, akademik bilinirliğinin önemli kısmını bu 'yatırıma' borçlu bir sosyolog şöyle buyurmuş:  'Dindarlar para ve güç karşısında manevi değerlerden koptular, kendi vicdanlarının sesi yerine liderlerinin sesini dinliyorlar.'  Ne dersiniz, Ertuğrul Özkök'e 'pop sosyolog' demekle haksızlık mı ettik acaba? Gezi olayları sırasında da 'meydan-sokak' ikiliği üzerinden Ak Partili kitleleri aşağılayan sosyoloğumuz, çok derin çıkarımlarla Ak Parti'nin ulusal-uluslararası tüm mühimmat türleri üzerine fırlatılmasına rağmen %40'ların altına çekilemeyen oy oranını Ak Parti kitlesinin 'ahlâksızlığı'na ve dillerinden düşmeyen biat kültürüne bağlayıp işin içinden çıkmış.  Kendileri o kadar ahlaklı, o kadar sofistike ki, 25 Mart'ta çıkacağı söylenen kasedi banyo deliğine gözünü dayamış röntgenci modunda bekleyip, dindarlara temiz siyaset, ahlâk dersi vermeye kalkıyorlar! Geçiniz. Yalnız ne hikmetse kutuplaştık diye ağlayıp, 'Onlar, Biz'e karşı' yazılarıyla elitizmin dibini bulan, Erdoğan'ın her sözünden hakaret ve otoriterleşme devşiren bu seçkinci güruh, bu aralar her yazıyı iç savaş çağrısıyla bitirip, 'onlar'a şiddetle hükmetmeyi normalleştiriyorlar. Misal 'çapulcumuz' yazıyı şöyle bağlıyor: 'Bu kitleden iç savaş çıkarması çok zor... Yumuşak bir kitle... Bizim cesaretimiz, kenetlenmemiz, ortak hedefe yürümemiz çok daha kuvvetli seviyede. Biz ölüyoruz ve daha da ölmeye gidiyoruz.' On yıl sonra kendisini yazdığında kızgınlık bile duyamayacağımız duayen de şöyle buyuruyor: 'Erdoğan, 30 Mart yerel seçimlerinde ne kadar oy alırsa alsın, bir gerçek değişmeyecek: Erdoğan artık Türkiye'yi yönetemez! Üstüne çarpı işareti konmuştur.' O sırada, bir diğer sosyalist görünümlü faşistimiz ise 'Eğer iktidar yüzde 40'ın üzerinde oy alırsa, onunla demokrasi dışı yollarla mücadele edilir' diyor. Memleketi, halkın verdiği oylarla seçilenler değil de, hâlâ kendini halkın ağababası, başöğretmeni sanan bu entel danteller yönetecek, biz de susacağız, öyle mi?
Göbeğini kaşıyan, kıllı bacaklı, az gelişmiş, yetersiz beslenmiş, makarna-kömürcü, kısa boylu, bir türlü aydınlatılamayan, iflah olmayan, bilinçlendirilemeyen, örümcek beyinli bidon kafalılar, birleşin!

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/ask-ile-hulooooog/51060

İsmailağa Cemaati'nden Erdoğan'a dua buluşması

İsmailağa Cemaati'nin önde gelen isimleri Fatih Camii'nde bir araya gelerek Başbakan Erdoğan için dua etti. Çok sayıda hafız ve vatandaşın katıldığı buluşmada Fetih Suresi okunup, namaz kılındı.

29 MART 2014
İsmailağa Cemaati'nin önde gelen hocalarından Kemal Efendi, Hasan Efendi, Mustafa Efendi; Başbakan Erdoğan ve ülkenin içinde bulunduğu durum için sabaha karşı Fatih Camii'nde kalabalık bir grupla dua ettiler.Saat 03.00'da Fatih Camii'nde bir araya gelen İsmailağa Cemaati'nin önde gelen isimleri ile çok sayıda hafız Fetih Suresi'ni okuyup namaz kıldı.
http://yenisafak.com.tr/politika-haber/ismailaga-cemaatinden-erdogana-dua-bulusmasi-29.03.2014-630479
Cemaat Mısır darbesinde rol aldı
Cemaat Mısır darbesinde rol aldı

"Cemaat Mısır darbesinde rol aldı" haberi için lütfen tıklayın...

http://www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/cemaat-misir-darbesinde-rol-aldi

30.03.2014

Skandal 'ZAMAN'ı: Alman Bakan'ı bile alet ettiler...

Zaman gazetesi, Almanya Federal İçişleri Bakanı ile yaptığı röportajda, muhabirin hükümet karşıtı yorumlar içeren sorusunu, sanki Bakan'ın kendi sözleri gibi verdi
Skandal 'ZAMAN'ı: Alman Bakan'ı bile alet ettiler...30 Mart 2014
Zaman gazetesi, Almanya Federal İçişleri Bakanı Thomas De Maiziere ile yaptığı röportajda büyük bir skandala imza attı. Gazete, 22 Mart günkü haberinde Bakan De Maiziere'nin ağzından, "AKP yolsuzluk suçlamalarını örtbas etmek için Gülen Hareketi'ne karşı savaş açtı" ifadelerine yer verdi. Oysa bu satırlar Bakan'a ait değil, Zaman muhabirine aitti. Üstelik Zaman'ı bizzat kendi internet sitesi yalanladı. Sitede yer verilen haberde söz konusu sözler Zaman muhabirinin sorusu olarak verildi. Alman Federal İçişleri Bakanı ile röportaj yapan Zaman gazetesi büyük bir skandala imza attı. AK Parti hükümeti aleyhine Bakan'a bir şeyler söyletmek isteyen gazete, bunu başaramayınca kendi muhabirlerinin sorduğu yorum dolu soruyu sanki Bakan söylemiş gibi okuyucularına sundu. İşte skandalın detayları:

KENDİ SİTESİ ZAMAN'I YALANLADI Zaman gazetesi 22 Mart 2014 günü Almanya Federal İçişleri Bakanı Thomas De Maiziere ile bir röportaj yaptı. Röportaj gazetede zamanonline.de'nin Genel Müdürü Dursun Çelik ve Süleyman Bağ imzası ile yayımlandı. Gazetenin haberine göre Bakan De Maiziere AK Parti hükümetini hedef almış ve şu sözleri sarf etmişti: "Türkiye'de 30 Mart'ta yerel seçimler yapılacak. Seçimler öncesinde bir tartışma yapılıyor ve AKP hükümeti yolsuzluk suçlamalarına karşı savaşıyor. AKP yolsuzluk suçlamalarını örtbas etmek için Gülen Hareketi'ne karşı savaş açtı, Gülen Hareketi'ni Batılı güçlerle ortak hareket etmekle suçluyor ve yolsuzlukların ardında Gülen Hareketi'yle Batılı güçlerin bulunduğunu iddia ediyor." Fakat gazetenin internet sitesinde aynı röportaj yayımlanırken söz konusu bölüm Zaman gazetesi muhabirinin sorusu şeklinde verildi. İnternet sitesinde Zaman muhabirinin "Türkiye'de 30 Mart'ta yerel seçimler yapılacak. Seçimler öncesinde bir tartışma yapılıyor ve AKP hükümeti yolsuzluk suçlamalarına karşı savaşıyor. AKP yolsuzluk suçlamalarını örtbas etmek için Gülen Hareketi'ne karşı savaş açtı, Gülen Hareketi'ni Batılı güçlerle ortak hareket etmekle suçluyor ve yolsuzlukların ardında Gülen Hareketi'yle Batılı güçlerin bulunduğunu iddia ediyor. Bu bağlamda sizin bakanlığınıza Türkiye'den herhangi bir soruşturma başvurusu yapıldı mı?" şeklinde bir soru sorduğu De Maiziere'nin de "Hayır" cevabı verdiği internette aktarıldı.
BAKANLIK SİTESİNDE DE VAR Aynı gün Zaman yazarı Abdullah Aymaz'ın sahibi gözüktüğü Gülen grubuna yakın Deutsch Türkisches Journal isimli sitede de söz konusu söyleşi yayımlandı. Ve bu yayında da bu cümlelerin Alman Bakan'a değil soruyu soran Zaman muhabirine ait olduğu görüldü. Röportaja yer veren Federal İçişleri Bakanlığı'na ait "www.bmi.bund.de" sitesinde de söz konusu satırların, Bakan Maiziere'ye değil Zaman muhabirine ait olduğu görülüyor.
Kaynak: Sabah
http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/30/skandal-zamani-alman-bakani-bile-alet-ettiler
O kampanyayı topa tuttu
30 Mart 2014
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, sosyal medyada başlatılan 'çizik kampanyasını' sert bir dille eleştirdi.
 

Arınç, "Sosyal medyadaki bu sorumsuzluk sadece seçim konusunda değil, başka konularda da maalesef devam ediyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, oyunu Yenimahalle Sofuoğlu İlköğretim Okulu'nda kullandı. Eşi Münevver Arınç ile birlikte oy kullanacağı okula gelen Bülent Arınç, sıraya girerek oy kullanmak için bekledi. Yaklaşık 45 dakika oy kullanmak için eşi ile birlikte sıra bekleyen Arınç, kendisiyle birlikte sıra bekleyen vatandaşlarla sohbet etti.

3069 No'lu sandıkta oyunu kullanan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, oyunu attıktan sonra 'hayırlı olsun' dedi. Oy kullanmasının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Arınç, seçimin devam ettiğini ve saat 17.00'ye kadar oy kullanılacağını anımsattı. Seçimlere büyük bir ilginin olduğunu vurgulayan Arınç, "Zannediyorum katılım böyle giderse yüzde 80'lerin üzerinde olacak. Bu da çok güzel bir şey. Demokraside herkes seçme hakkını kullanmalı. Ben de eşimle birlikte bir 45 dakika kadar sıra bekleyip ondan sonra oyumu kullandım" dedi.

"ÜLKEMİZ ÖNEMLİ BİR SINAVDAN BAŞARIYLA GEÇİYOR"
Arınç, seçimlere kavuşmaktan dolayı mutlu olduklarını belirterek, "Seçimler zannediyorum huzur içerisinde geçiyor. Güven içerisinde geçiyor. Önce beldemizi yönetecek olanları seçtik. Onlara hayırlı hizmetler diliyorum. Yenimahallemiz için söylüyorum. Ankara Büyükşehir Belediyemiz için mahallemiz için yöneticilerimizi birlikte seçtik. Ben seçim bölgede Bursa'daydım. Gece geldim ve oyumu kullandım. Şimdi Bursa'ya döneceğim ve seçimi orada değerlendireceğiz. Ülkemiz önemli bir sınavı bence başarıyla veriyor. Hayırlı olmasını diliyorum" diye konuştu.

"SOSYAL MEDYADAKİ SORUMSUZLUK DEVAM EDİYOR"
Gazetecilerin sorularını cevaplandıran Arınç, bir gazetecinin "Sosyal medyada bir kampanya başlatıldı ve bu kampanya çerçevesinde 'bir partiye oy verin diğerinin üzerini çizin.' Bunu nasıl değerlendireceksiniz" diye sorulması üzerine ise "Bunlar yanlış şeyler ama bunlara kimsenin itibar edeceğini zannetmiyorum. Çok şükür hepimiz aklı başında insanlarız. Ama sosyal medyadaki bu sorumsuzluk sadece seçim konusunda değil başka konularda da maalesef devam ediyor. İnsanların uyanık olmasını, düşünmesini, bunların niçin yapıldığını bilmesi lazım. Onlar nederlerse desinler ben seçmenine güveniyorum. Herkes hangi partiye kullanırsa kullansın bilinçli olarak kullanıyor. Bunlara itibar etmiyor" yanıtını verdi.

"SEÇİMİN GENELİ HAKKINDA OLUMSUZ BİR ŞEY SÖYLEMEK GEREKMEZ"
Hatay'da muhtarlık seçiminde meydana gelen olaylarla ilgili soruya ise Arınç, şunları kaydetti:
"Üzücüdür ama olabilir. Türkiye'de 52 milyon insan sandık başına gidiyor ve yüzbinlerce sandıkta oy kullanıyor. Tartışma olabilir. Belki bazı yerlerde kavgada çıkabilir. Önce ölenlere acımamız lazım. Allah rahmet eylesin. Ama bunlar çok lokal olaylardır. Bundan dolayı seçimin geneli hakkında olumsuz bir şey söylemek gerekmez."
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/30/o-kampanyayi-topa-tuttu.html#.Uzhyr1prPDc

Gülen'e: Cemaatini mahvettin

29 Mart 2014
Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, Gülen Grubu'nun iktidar hırsı uğruna Türkiye Müslümanlarını dünya kamuoyu önünde rezil ettiğini söyledi.

Yaşanan çatışmaların çerçevesini bagajdaki ideolojik tartışmalar nasıl etkiliyor? Her şeyi CHP'lilik ile açıklamak yeterli mi?

Artık kabul edelim. Elimizi vicdanımıza koyalım ve kabul edelim. Ya itikaden ya da kültürel olarak Müslümanız; ya pozitif açıdan ya da negatif açıdan Osmanlıyız. Sünni ve Aleviyiz; moderniz ve otantiktiz; hem pre-moderniz hem de moderniz. Böyleyiz. Böyle olmak da güzel olabilir. CHP'lilik tam da bu apaçık olguların ve hakikatlerin reddidir. CHP'lilik halkçı olduğunu söyler; Marksistler halkçı olduklarını söyler; fakat halk Osmanlının bakiyesidir; Hz. İbrahim'in geleneğine bağlıdır. CHP'lilik bunları reddetmesi ölçüsünde Türkiye'deki fiili halka karşı alınmış bir karşı-tutumun adıdır. Bu yüzden fiili halka oy nedeniyle yeşil ışık yaktığı zamanlarda bile inandırıcı olamıyor. Şu 'rüşvet ve yolsuzluk' tartışmalarına ve eleştirilerine bakın! Bunu AK Parti'ye karşı bir silah olarak kullananlara, Türkiye halkının ezici çoğunluğu neden inanmıyor acaba!

ELİTLER HALKI APTAL SANIYOR

Neden?


Nedeni basit ve anlaşılması hiç de zor değil. Çünkü siz Türkiye'yi en az yetmiş sene yönetmişsiniz. Devletçi bir rejimle, demokrasisiz yönetmişsiniz. Meclis siz olmuşsunuz, yargıç siz olmuşsunuz, basın ve ordu siz olmuşsunuz, patron siz olmuşsunuz, memur siz olmuşsunuz. Hesap sorabilecek kurumların olmadığı bir ortamda Türkiye'yi yıllarca yönetmişsiniz. Rüşvet ve yolsuzluk yapmamış olsanız bile, Türkiye'nin nimetlerini partililerinize dağıtmışsınız. Devletin rantlarını yemişsiniz, yemişsiniz ve yemişsiniz. En az yetmiş sene. Dile kolay. Ve şimdi 'Hırsız var' diye bağırdığınızda kimse size inanmıyor, inanmak istemiyor. Bu düzeni muhalefet ettiğiniz ve suçladığınız partinin seçmenleri kurmadı. Değişmeniz gerekiyor, değişemiyorsunuz. Muhafazakârlar aptal değildir; hiçbir halk aptal değildir; yalnızca aptal elitler halkın veya halkların aptal olduğunu düşünürler.

ÖNCE DEVLET MODERNLEŞTİ

Laiklik eski anlamını koruyabilir mi?


Radikal demokrasi taleplerinin yükseldiği bir dünyada laiklik eski anlamını koruyamazdı. Günümüzde devletin farklı dinlere, farklı cemaatlere karşı eşit mesafede durması olarak anlaşılıyor. Devlet devlettir, din de din. Benzer fikirler muhafazakârlık için de söylenebilir. Muhafazakârlık Batı'da yükselen modern güçlere ve onların ideolojilerine tepkiden doğmuştur. Muhafazakârlık Batı'da egemen güçlerin ideolojisidir. Bunun nedeni modernliğin toplum hiyerarşisinin alt katmanlarından doğmuş olmasıdır. Batı'da muhafazakârlar geçmişin getirdiği egemen politik konumların sahipleri ve savunucularıdır. 1789 Fransız Devrimi Batılı muhafazakârlığın doğuşundaki en önemli olaydır. Muhafazakârlık Devrime tepkiden doğmuştur. Türkiye'de durum farklıdır. Türkiye'de devlet 'devrimci', halk muhafazakârdır. Devlet 'moderni', halk 'muhafazakârlığı' temsil eder. Çünkü Türkiye'de önce devlet modernleşmiştir. Muhafazakârlığımızın doğuşundaki en önemli faktör, imparatorluğun kaybıdır. Türkiye'de muhafazakârlık İmparatorluğun kaybından doğmuştur. Bu kayıp bugün tahayyül etmemiz zor bir travmaya yol açmıştır.

MUHAFAZAKARLIK CHP TEPKİSİNİN ADI
Muhafazakâr olmak Özi Kalesi düştüğünde felç geçirmektir; bu damarıyla muhafazakârlık antiemperyalisttir. Batı muhafazakârlığı doğaldır ki böyle bir damardan yoksundur. Muhafazakârlık İmparatorluğun çöküşünün yol açtığı büyük travmadan doğmuştur. Bir diğer faktör, devlet eliyle yapılmış devrimlerdir. Harf devriminin muhafazakârlığın doğuşundaki rolü neredeyse tartışma götürmezdir. Muhafazakârlık İttihat ve Terakki'ye ve Cumhuriyet döneminde Tek Parti (CHP) yönetimine tepkinin adıdır. Takrir-i Sükûn, Serbest Fırka girişimi, Türkçe ezan ve muhafazakârların kâbusu Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun idamı. Muhafazakârlığı anlamak için Cumhuriyet dönemi eğitim hamlesine ve bu eğitimin içeriğine bakmak bile yeterli olabilir.

MÜSLÜMANLARIN İSLAMCI OLMAYA İHTİYACI YOK

Muhafazakârlık Cumhuriyet Devletine tepki değildir; CHP'nin Cumhuriyetine tepkidir. Ve 28 Şubat ve ve ve... 'İslamcılık' terimi oryantalistik bir terimdir; Müslümanın İslamcı olmaya ihtiyacı yoktur. Bir Soğuk Savaş dönemi yönelimi olarak görülebilir. Muhafazakârlığın sağında durur; tek parti yönetimi ne kadar radikalse o kadar radikaldir. Devlet radikalizmini yitirdiği ölçüde o da radikalizmini yitirmiştir. Allah aşırıları sevmez; radikalizm aşırılıktır. Müslümanlık bir devlet projesi ya da Aydınlanma projesi türünde bir toplum projesi değildir.

Bu kavga iktidar kavgası

Cemaati bu kavganın aktörü haline getiren şey neydi? Dini kaygılar mı?


Son zamanlarda medyadaki patlayan teoloji tartışmaları külliyen abesle iştigaldir; Cemaat-AK Parti çatışması dini bir çatışma değildir; iktidar, politik, ekonomik bir iktidar çatışmasıdır. Etik bir çatışma ve kavga değildir. Keşke öyle olsaydı! Bu dindarları incitmezdi. Fakat bu kavga bir iktidar kavgasıdır. İktidar kavgasının aktörleri her durumda dini aktörler değil iktidar aktörleridir. Tayyip Erdoğan bir politikacıdır; politikacı politik iktidar mücadelesine soyunmuş adamdır; fakat Fethullah Gülen için bu geçerli değildir. Çünkü o bir seçilmiş değildir ve aynı zamanda gözümüzün içine baka baka bize din adamı, mürşit olduğunu söylemektedir. Bu Gülen'in ve onu destekleyenlerin trajedisidir.

Türkiye'nin resmi ideolojisi dönüşme kapasitesini yitirdi mi?

Devlet dev bir kurumdur ve değişmesi çok zordur. Resmi ideoloji askeri ve sivil eğitim sisteminde hala çok etkili. CHP'de hala çok etkili. Resmi ideolojinin kaderi Türkiye solunun ve CHP'nin de kaderidir. CHP misyonunu tamamlamıştır; misyonu Cumhuriyet ve kurumlarını inşa etmekti. CHP'nin bugünkü iflah olmaz sorunları, büyük ölçüde misyonunu yitirmiş olmaktan doğuyor. Türkiye artık bir ideoloji devleti olarak kalamaz. İdeoloji devletlerinin dünyadaki ömrü bitmiştir. Türkiye'nin resmi ideolojisi ölmüştür ve artık ölüdür. Cesetler değişme potansiyelinden yoksundur. Devlete yeni bir resmi ideoloji lazım; demokratik bir resmi ideoloji; zamanın ruhuna uygun, halkını aşağılamayan, bölmeyen, halkının dinini ve geçmişini aşağılamayan bir ideoloji. Bugüne kadarki ideolojisi jakoben bir ideolojiydi. Her tür jakobenizmi reddetmeliyiz.

Müslümanlar resmi ideolojinin günah keçisi

Türkiye'de iktidara ne zaman İslamiyete önem veren bir parti gelse 'sistem krizi' yaşanıyor. Sistemi gerçekte krize sokan nedir?


Türkiye'de 'sistem krizi' daima jakoben bir devletin jakoben krizi olmuştur. Resmi ideoloji bu krizin sorumlusunun Türkiye'nin Müslüman halkı olduğunu ileri sürmüştür. Müslümanlık en az yetmiş yıldır resmi ideolojinin günah keçisidir. Yalnızca jakoben demokrasiler, yalnızca seküler teokrasiler, yalnızca ideokratik rejimler kendi krizlerinden muhatap oldukları halkı sorumlu tutabilirler.

KANLI TASFİYELER VAR

Türkiye'de dindarların, Türkiye'de halkın, yani muhafazakârların tarihi tasfiyelerinin tarihidir. Muhafazakârları, bu tasfiyelerin kilometre taşlarını tespit etmek mümkündür. 1826'dan günümüze devlet muhafazakârları tasfiye etmektedir. Bu modernleşme adına yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde bir ideal seküler toplum yaratma adına devlet kendi halkını tasfiye etmiştir ve bu tasfiyelerin hatırı sayılır bir kısmı kanlıdır.

AK PARTİ'YE TEVECCÜHÜN NEDENİ TARİHİ SÜREÇ

Mustafa Kemal İkinci Meclis'te muhafazakârları tasfiye etmiştir; Takrir-i Sükûn muhafazakârların tasfiyesidir ve kanlıdır. Serbest Fırka girişimi muhafazakârların tasfiyesiyle sonuçlanmıştır. Demokrat Parti'nin darbeyle tasfiyesi kanlıdır ve muhafazakârların tasfiyesidir. Sözün gelişi 1960 darbesinde sadece ordudan yedi bin asker tasfiye edilmiştir. Dönemin Genelkurmay Başkanı buna dâhildir. Unutuyordum, 1933 Üniversite Devrimi muhafazakârların tasfiyesidir: entelektüellerin tasfiyesi. 28 Şubat bir muhafazakârları tasfiye hamlesidir. Kapanan partileri saymadım bile. AK Parti'ye günümüzde halkın teveccühünün arkasında bu uzun tasfiye tarihi vardır. Türkiye'de muhafazakârın AK Parti'yi desteklemesinin, ısrarla desteklemesinin arkasındaki en temel tarihsel faktör bu olabilir. Türk solunun bunu görme ihtimali yok gibidir. AK Parti alternatifsizdir; alternatiflere yer bırakmayacak kadar alternatifsizdir. Sorunuz burada ele alamayacağımız ölçüde derin bir bahis.

İmanı pazara çıkardılar

Türkiye'de dini oluşum ve cemaatler nasıl bir değişim ve dönüşüm geçirdi? Siyasi ve ekonomik gücün ötesinde Hükümet devirme çabası, gizli kayıtlara, ittifaklara cevaz veren bir yapı din ile bağdaşıyor mu? Bu eylemler ile dini yapıların örtüşmesi mümkün mü?

Fethullah Gülen hareketi Türkiye'nin Müslümanlarını dünya kamuoyu önünde iktidar hırsı uğruna rezil etmiştir. Müslümanların imanını politik pazara çıkarmıştır. En az sekiz TV kanalın, gazetelerin, dergilerin, marketlerin, iş adamların, fabrikaların, dershanelerin, yurtların, öğrenci evlerin, marketlerin, politikacıların var. Daha ne istiyorsun, daha ne istiyorsun! Nasıl bu kadar ihtiraslı olunabilir? Daha fazla iktidar talebi şeytanın çağrısıdır, Cebrail'in değil. Kendi cemaatinin gariban tabanını mahvettin, mahvettin. AK Parti'ye karşı uluslararası güçlerle işbirliği yapmak, Türkiye'ye karşı uluslararası güçlerle işbirliği yapmak anlamına gelmez mi?

PENSİLVANYA'YI ALLAH'A HAVALE ETTİLER
Türkiye'nin en az yarısı Amerika ile Türkiye'ye karşı işbirliği yaptığına inanıyor. Kalbine, Allah'ın içindeki evine değil, Pensilvanya'ya kaçtın. Müslüman Allah'a kaçar, Pensilvanya'ya değil. Akif Mısır'a gitmişti, Jöntürkler Paris'e, sen Pensilvanya'ya! Pensilvanya'dan Tayyip Erdoğan'a savaş ilan ediyorsun; bu AK Parti'ye oy verenlere savaş ilan etmek anlamına gelmez mi? Bu kendi halkına savaş ilan etmek anlamına gelmez mi? İktidarla kavganın başına neler getirebileceğini bilemezler; fakat Türkiye'nin muhafazakârları seni Allah'a havale ettiler, Allah'a havale ediyorlar. Ve hep Allaha havale edecekler. Tayyip Erdoğan ve AK Parti'den hesap sorma imkânları var, fakat senden hesap sorma imkanları yok, seni yalnızca Allah'a havale edebilirler ve sadece bunu yapıyorlar!

AYŞE BÖHÜRLER / YENİ ŞAFAK
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/29/cemaatini-mahvettin.html#.Uzhx_VprPDc

CHP ile MHP'nin ittifak yaptığı şehirlerde büyük şok

30 Mart 2014
Antalya, Balıkesir, Uşak, Manisa'da CHP MHP ittifakı işe yaramadı.
UŞAK
AK Parti yüzde 43,30
MHP yüzde 31,45
CHP yüzde 25,01

BALIKESİR
AK Parti yüzde 41,21
MHP yüzde 33,32
CHP yüzde 24,17

MANİSA
AK Parti yüzde 42,62
MHP yüzde 40,73
CHP yüzde 15,03

ANTALYA
AK Parti yüzde 39,28
CHP yüzde 34,52
MHP yüzde 24,48
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/30/chp-ile-mhp-nin-ittifak-yaptigi-sehirlerde-buyuk-sok.html#.Uzhtn1prPDc

Cihan Haber Ajansı 'Fransız' seçimlerini takip ediyor

30 Mart 2014
Sandıkların açılmasının ardından oyların en çok merak edildiği İstanbul'da yarış kızıştı.


Anadolu Ajansı ve Cihan Haber Ajansı'nın geçtiği veriler iki farklı sonucu ortaya koyuyor. 
Cihan, sandıklar açıldığından beri puanları başa baş gösteriyor. 

CİHAN'IN ORANLARI

ANADOLU AJANSI'NIN RAKAMLARI

Abdülkadir Selvi: Twitter ve Pensilvanya Partisi kaybetti - Video

30 Mart 2014
CNN TÜRK yayınına konuk olan Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Aslı Aydıntaşbaş'a esprili bir yanıt verdi.
 
CNN TÜRK yayınına konuk olan Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Aslı Aydıntaşbaş'ın ''Twitter'a karşı mısın?'' sorusuna esprili bir cevap verdi.

''BİR TWİTTER PARTİSİ VE PENSİLVANYA PARTİSİ''CNN TÜRK'te konuk olan Abdülkadir Selvi; ''Seçim oranlarına yakın sonuçlar ortaya çıkıyor. Bir Twitter partisi ve Pensilvanya partisi bu seçimin kaybedenleri olarak görünüyor.'' diye konuştu.

AHMET HAKAN VE ASLI AYDINTAŞBAŞ'IN YÜZÜ ASILDISelvi'nin bu sözlerinin ardından Ahmet Hakan ve Aydıntaşbaş'ın yüzünün asıldığı görüldü.

''TWİTTER'IN NE SUÇU VAR''Bu sözler üzerine gülüşmeler yaşanırken Ahmet Hakan; ''Twitter'in ne suçu var. Twitter'da Ak Partiler de var Abdulkadir yani... Twitterda Ak Partililer çok etkinler. Ak Partililere haksızlık olur bu tespit.'' yorumunda bulundu. Selvi ise ''Ama Ahmet Hakan uzun bir gece olacak ilk başta sizi nasıl tahrik edebilirim bari böyle tahrik ederim işte...'' diye esprisini sürdürdü.

''ASLI AYDINTAŞBAŞ'A KARŞIYIM'' Aslı Aydıntaşbaş'ın ''Twitter'a karşı mısınız?'' sorusu üzerine Selvi, ''Hayır karşı değilim. Aslı Aydıntaşbaş'a karşıyım'' diye cevap verdi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/30/abdulkadir-selvi-twitter-ve-pensilvanya-partisi-kaybetti.html#.UzhsXFprPDc

Sarıgül'den şok seçim taktiği

30 Mart 2014
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, henüz oy sayımı bitmeden basın toplantısı düzenledi.

İstanbul için elindeki oy verilerini açıklayan Salıcı, Mustafa Sarıgül'ün yüzde 39, Kadir Topbaş'ın yüzde 37 oy oranına sahip olduğunu iddia etti. Salıcı, Anadolu Ajansı'yla ellerindeki verilerin farklı olduğunu söyleyerek "AA manipülasyon yapıyor" imasında bulundu.

Bilindiği gibi 2009 yerel seçimlerinde dönemin İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin de basın açıklaması yaparak İstanbul'u kazandıklarını açıklamıştı. Yaşanan bu gelişmeler 2009'un tekrarı olarak yorumlandı.

Muaviye'nin Yezid'e biat alması arasında ne fark var

Mustafa İslamoğlu cemaati çok sert eleştirdi:Cemaatin alnına leke sürdünüz

29 Mart 2014
Mustafa İslamoğlu Akabe Vakfı'nda verdiği Cuma Hutbesinde Gülen Cemaati'ne çok sert eleştirilerde bulundu ve sizin yaptığınızla Muaviye'nin Yezid'e biat alması arasında ne fark var diye sordu.İslamoğlu öğrencilere zorla Kur'an'a el bastırıldığını ifade etti

TIMETURK / Haber Merkezi
Mustafa İslamoğlu'nun verdiği Cuma Hutbesinden satırbaşları:


"Bugün küçük dilimizi tekrar yuttuk. Muhataplarımızın kim olduğunu biliyoruz ve sizi Allah’a şikayet ediyorum.
Şahsıma haksızlık ettiniz.Beni dinlediniz, zulmettiniz sizi adalete şikayet ettim. Beni burada söylemediğim şekilde mağdur ettiniz sizi Allah’a şikayet etmedim.Dişimle tırnağımla emeğim olan Akabe Camiasını mağdur ettiniz.Yardımeli Camiasını mağdur ettiniz, sizi Allah’a şikayet etmedim ama şimdi sizi Allah’a şikayet ediyorum çünkü bu ülkeye kötülük yapıyorsunuz.

Sizi Allah’a şikayet ediyorum bu ümmete kötülük yapıyorsunuz, umutlarımızı kırıyorsunuz. Sizi Allah’a şikayet ediyorum çünkü “Hoca” deyince artık kötü şeyler zikrediliyor…Sizi Allah’a şikayet ediyorum, çünkü cemaat kavramının alnına leke sürdünüz
Bugüne kadar tapenize kulak vermiyordum, bugüne kadar çektiğiniz görüntülere gözümü kirletmemek için bakmıyordum, ama bu ülkenin istihbarat teşkilatının başını, Dış işleri Bakanını, güvenlik kurumunun iki numarasını ve bunlar arasındaki çok özel ve güzel bir konuşma geçiyor…Siz bu ülkeye ihanet eder gibi, ABD ve İsrail’e gammazlar gibi alıyorsunuz o konuşmaları servis ediyorsunuz. Bununla bu ülkeye, bu insanlara, umudunu bu ülkeye bağlayan Yemenli Muhammed’e,Mısır’lı,Malezyalı,Arakanlı insanlara zulüm ediyorsunuz. Ne adına bunu yapıyorsunuz, kendi yumurtanızı pişirmek için memleketi yakıyorsunuz. Ben bu deyimi bir zamanlar bir kesim için daha kullanmıştım şimdi siz onlarla aynı yerdesiniz.

Paralel devlet var biz ondan değiliz demeniz bizi aptal yerine koymanızı kabul etmiyoruz. Talebeleri götürüp Kur’an’a el bastırıyorsunuz falan partiye oy verin diyorsunuz…Bana bir öğrenci telefon açıyor, “Hocam Kur’an’a el bastırdılar şimdi yeminimi tutmazsam ne yapmam gerekiyor” diyor bende diyorum ki o yemini tutarsan bir şey yapman gerekir…

Osmanlıyı yıkanlar yerini neyin alacağını planlamayı unuttular mı? Unutmadıkları için de planladılar. O proje bugüne kadar geldi ve bugün de o projenin devamı isteniyor.Osmanlıyı yıkanlar kimlerse bugün de bu projeyi yapanlar onlar.Hala devam ediyor yıkım. Müslümanlar kendilerini toparlamasın diye uğraşıyorlar. Tüm dertleri bu…Mursi’yi Sisi’ye yedirenler aynı, Suriye’yi Esed’e yedirenler aynı.Yemen’e,Suud’un başına bu zalimleri bela edenler aynı.

Biz bu oyunu görmüştük te böylesini görmemiştik. Kendi elimizle kendi boğazımızın boğdurulacağını görmemiştik.
Şefkatli ve merhametli değilsiniz. Camileri kapatan, ezan okuduğu için götürülen bir siyasiye oy vermek için nasıl insanları Kur’an’a el bastırtırsınız. Kendi yetiştirdiğiniz talebelere güvenmiyorsunuz da Kur’an’a el bastırtıyorsunuz… Sizin yaptığınızla Muaviye’nin ne farkı var, oda mızrakların ucuna Kur’an sayfalarını takmıştı ne farkı var? Sizin yaptığınızla Muaviye’nin Yezid’e biat almasının ne farkı var.



http://www.timeturk.com/tr/2014/03/28/mustafa-islamoglu-cemaati-cok-sert-elestirdi-cemaatin-alnina-leke-surdunuz.html#.UzhrVVprPDc