HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

3 Nisan 2014 Perşembe

Hasan Karakaya / Yeni Akit

Neredeen, nereye... Viskini aç, Samanyolu’nun karşısına geç!

 
 
 
Hasan Karakaya / Yeni Akit
 
03 Nisan 2014
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bir “Hadis-i Şerif”lerinde buyurur ki; “Benim ümmetim yanlışta ittifak etmez.”
“Seçim sonuçları”nı en iyi özetleyen, bu “Hadis-i Şerif”tir...
Gerçekten de;
Bu millet, bütün “yönlendirme”lere, bütün “beddua”lara ve bütün “algı operasyonları”na rağmen, “yanlış”ta ittifak etmemiş ve tercihini “AK Parti”den yana kullanmıştır...
Haa, elbette; CHP’liler, MHP’liler ve BDP’liler de “belediye başkanı” seçildiler... Ama, “istisna”lara değil, “ortak nokta”ya bakmak lâzım...
Ortak tercih, AK Parti’dir!..
YÜZDE 48 MESELESİ
Şimdi de, “AK Parti’ye oy veren insanları aşağılama amaçlı kampanya”lara bir bakalım... Günlerdir diyorlar ki; “AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 48’i ilkokul mezunudur!”
Demek istiyorlar ki;
“AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 48’i cahildir!.. Fazla beslenememekten dolayı boyları kısa kalmıştır... Onlar Twitter filân kullanmazlar... Koltuklarının altında gazete yoktur... Zaten kitap da okumazlar!..
Cahildirler!..


Hiç cahil birinin, ya da dağdaki çobanın oyu ile, bir profesörün oyu eşit olur mu?.. Profesörün oyu 2, hatta 7 sayılmalıdır!”
Açık söyleyeyim;
Bu “tepeden bakmacı” ve “halkı aşağılayan” zihniyet; “Tek Parti Faşizmi”nin bugüne uzanan “hastalıklı kafa yapısı”ndan başka bir şey değildir!..
Bunlar; hiçbir zaman milletle “barışık” olmayan ve milleti sürekli “hakir” gören, “faşist”lerdir!.. Kimi “kızıl faşist”, kimi “kara faşist”, kimi de “yeşil faşist!”
Bunu tespit ettikten sonra, gelelim “AK Parti’ye oy veren seçmenlerin yüzde 48’i’nin “ilkokul mezunu” olması meselesine!..
Farzedelim ki, doğrudur.
Ama, sorarlar adama;
“AK Parti’nin cahil(!) seçmeni, kullandığı oy ile bir profesörü seçiyor... Peki, CHP’nin okumuşları, CHP’nin aydıncıkları, CHP’nin anlı-şanlı profesörleri kimi seçiyor?”
Ben söyleyeyim;
AK Parti’nin “ilkokul mezunu” seçmenleri, oylarıyla “profesör”leri seçerken, CHP’nin anlı-şanlı “profesör”leri, sandığa gidip, “Ecevit’in ilkokul mezunu şoförü”nü seçtiler, iyi mi?..
Olaya “CHP zihniyeti”nin penceresinden bakacak olursak; “AK Parti’nin cahil(!)leri profesörleri, CHP’nin profesörleri de, gittiler cahilleri seçtiler!”
Durum budur!..
Hadi, bunu da yorumlasınlar!
AK PARTİ YÜZDE 46 AMA!
Gelelim, bir başka “iddia”ya:
Seçim sonuçlarını bir türlü “hazmedemeyen” ve “B Plânı”nı devreye sokup, “sokak nümayişleri” ile “kaos” çıkarmak isteyen çevreler, diyorlar ki;
“AK Parti yüzde 46 oy almıştır ama, karşısında yüzde 54 gibi bir çoğunluk” vardır!..
Behey “geri zekâlı”lar,
Behey “aptal”lar;
AK Parti’nin yüzde 46’sı, “blok bir oy”dur, peki geri kalan yüzde 54 blok bir kitle midir?..
Yüzde 54’lük oyun;
Yüzde 28’i CHP’dir!..
Yüzde 15’i MHP’dir!..
Yüzde 6’sı BDP’dir!
Geri kalan “yüzde 6’sı” da SP’dir, BBP’dir, “diğerleri”dir!..
Sen kalkar, “yüzde 46’nın karşısında yüzde 54 var” dersen, ben de sana sorarım;
“Sen kimsin?”
“CHP’li” isen, derim ki;
“Sen yüzde 28’sin!.. Senin karşında yüzde 72’lik kitle var!”
“MHP’li” isen, derim ki;
“Sen yüzde 15’sin!.. Senin karşında yüzde 85’lik bir kitle var!”
Hasılı kelâm;
Kim, nereden bakarsa baksın, ortada bir “Kaybedenler Kulübü” vardır, bu “Kaybedenler Kulübü”nün üyeleri de, “parti” olarak CHP’dir, MHP’dir!..
Ama, en büyük mağlûp;
“Pensilvanya’dır!.. CHP ve MHP oylarını organize etmekle görevli Fetullah Gülen ve onun emrine amade Cemaat mensuplarıdır!”
Açık ve net;
“Fetullah Gülen Cemaati”nin bir “balon” olduğu, toplumda hiçbir karşılıklarının bulunmadığı ortaya çıkmıştır!..
Hani, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Kaybettiğimiz için en çok üzüldüğüm il” dediği Artvin var ya, işte onun “CHP’li Başkan Adayı Emin Özgün” demiş ki;
“Cemaat mensupları bana geldiler, 1000 oylarının olduğunu, benim için çalışacaklarını söylediler... Kabul ettim... Gerçekten benim için çalıştılar ama bu arada sosyal demokrat tabanımızı kaybettik... İşin tuhaf tarafı, Cemaat’in 1000 oyu da yokmuş!.. Kaybettim!.. Tek başıma girseydim kazanırdım, Cemaat’le ittifak yaptım, kaybettim!”
İşte bütün mesele burada;
“AK Parti, Cemaat ile yollarını ayırdı, kazandı... CHP ise Cemaat’e yanaştı, kaybetti!”
VİSKİ VE SAMANYOLU TV!
Tabiî, burada “Cemaat’in ne acınası hallere düştüğünü” de kayıtlara geçirmekte fayda var!..
Cemaat, “Dershane tartışmaları”ndan bu yana AK Parti’ye öyle bir “saldırdı”, öyle “belaltı vuruş”lar yaptı ki; iddia ediyorum, bunu “gavur”  bile yapmazdı.
Özellikle “gavur” diyorum; 
Zira, seçimler öncesinde “AK Parti düşmanlığı” yapan CNN’inden BBC’sine, New York Times’ından Washington Post’una kadar, bilumum “Yahudi medyası” bile, seçimden sonra “AK Parti’nin kararlı, kesin ve büyük zaferi” demek zorunda kalırken, “gazete”leri ve “televizyon”ları ile Cemaat medyası, hâlâ “gerilim ve nefret dili” kullanmaya devam ediyor!..
Açın bakın Samanyolu’nu, Kanaltürk ve Bugün televizyonlarını!.. Açın bakın, Zaman’ı, Bugün’ü ve Cemaat destekli Taraf’ı!..
“İlaçlık” olsun, bir tek “müsbet” haber görürseniz, dişimi kırarım!..
Hâlâ “elektrik kesilmeleri”nden, hâlâ “oyların çalındığından” ve hâlâ “şaibe”den dem vuruyorlar!..
Hepsi bir tarafa da;
Fazıl Say gibi “saygısız” bir adam bile; seçim akşamı yaşadıkları “mağlubiyet”ten dolayı panikleyen, moral çöküntüsü yaşayan “yoldaş ve candaş”larına, yani “Beyaz Türkler”e, yani “Sahilvanya sakinleri”ne, yani “Nişantaşı ve Çiçek Pasajı müdavimleri”ne “moral” vermek için bir “tweet” atıp; “Arkadaşlar, panik yapmayın!.. Viskinizi koyun, Samanyolu TV’yi izleyin” demişse; varın, gerisini siz hesaplayın!..
“Viski” ve “Samanyolu” bir arada!..
Neredeeen, nereye!..
“Cemaat ve CHP’nin yan yana gelmesi” ne kadar “eşyanın tabiatına aykırı” ise, “viski ve Samanyolu’nun birlikte zikredilmesi” de o kadar “absürd” değil midir?..
Şu hâle bakın;
Fazıl Say gibi bir adam bile, “Viskini aç, Samanyolu’nun karşısına geç!” tavsiyesinde bulunuyor!.. Bu, “Cemaat’in iflâsı” değilse, nedir?
Oysa, bir zamanlar; yani Fetullah Gülen’in “Hocaefendi”, Cemaat’in de “Hizmet ehli” olduğu zamanlarda insanlar, “Samanyolu”nun karşısına geçtiklerinde “Kur’an” açar, “el” açar ve “dua” ederlerdi!..
Şimdi ise, ne acıdır ki;
Samanyolu’nun karşısına geçen Fazıl Say’lar “viski” açıyor ve AK Parti’ye küfrediyor!..
Gel de üzülme!..
Heyy Cemaat’in “Abi” ve “Abla”ları;
Bu hâllere mi düşecektiniz?..
Dün, sırf “inancınızdan” dolayı size “söven”ler, bugün sizi “öven”ler safına geçmişse, hâlâ kendinizi sorgulamayacak mısınız?..
Bu, nasıl bir “ittifak”tır ki;
Seçim boyunca CHP’nin “İSKİ’cileri”ni desteklediniz, şimdi de “Beyaz Türkler’in ‘VİSKİ’cileri”nden övgü  alıyorsunuz!..
Sahi, “kim”siniz siz?..
Bu “vebal”le nasıl yaşayacaksınız?
MEĞER BİR “BALON”MUŞ!
Seçimler boyunca, AK Parti’nin ancak yüzde 36.4 oy alabileceğini” yazıp, insanları “manipüle” etmeye, “iradelerini yönlendirmeye” çalıştınız!..
Peki ne oldu?..
Her ne hikmetse, son dönemde “hatırlamaya” başladığınız Said Nursi Hazretleri’nin köyünde bile, “AK Parti, birinci parti” çıktı!..
Ve yine;
Fetullah Gülen’in doğduğu yer olan Erzurum’da, büyük bir “şamar” yediniz!.. Yüzde 58.8 oyla, Erzurum’da da AK Parti kazandı!..
O kadar “destek” verdiğiniz, “gece-gündüz, kapı kapı dolaşıp oy istediğiniz CHP”, Genel Müdür Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli’de bile seçimi kaybedip, Belediye Başkanlığı’nı BDP’ye kaptırdı, haberiniz var mı?..
Gayet açık ve net;
Bir “balon” olduğunuz, açık-seçik ortaya çıktı!.. “Devleti ele geçirmeye” çalıştınız ama, “milleti ele geçiremediğiniz” ayan-beyan ortada!..
Seçimlerin verdiği “en net mesaj” şudur: “Cemaat, sadece kâğıttan bir kaplanmış!”
“Devletin dehlizlerinde var”sınız ama, “milletin gönlünde yok”sunuz!..
Sizde bir “güç” olduğunu sanan CHP de, “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmuştur...” Kılıçdaroğlu; ya “istifa” ederek, ya da “ettirilerek” bunun hesabını verecektir!..
MHP, SP VE BBP!
Sadece Kılıçdaroğlu değil; “Fazıl Say’ların viski açarak izlediği Samanyolu Televizyonu” ekranlarına çıkıp, “Cemaat’e övgüler yağdıran” ve “Paralelcilerle aynı paralelde bir üslûp” kullanan Mustafa Kamalak ve Mustafa Destici de, partilerinin uğradığı “hezimet”in hesabını vermelidir!..
Çünkü SP Kamalak’ı, BBP de Destici’yi haketmiyor... İşin doğrusu; MHP de Devlet Bahçeli’yi haketmiyor!.. Ya akıllarını başlarına toplayıp “milletin mesajı”nı doğru okusunlar, ya da o koltukları “daha ehil birine” bıraksınlar!..
MHP, SP ve BBP, ilk önce “liderlik sorunu”nu halletmelidir, yoksa “yok” olmaya mahkûmdurlar!..
Bu vesileyle; “Cemaat’in amigosu” gibi kampanyalar yürüten Ertuğrul Günay’lara, İdris Naim Şahin’lere, Nazlı Ilıcak’lara ve “Cemaat’in tüm tetikçileri”ne de bir çift sözüm var;
“Bırakın laga-luga etmeyi,
Gidin, kumda oynayın!”
Nasıl olsa, CHP’nin “sahil”leri,
Artık “Sahilvanya” oldu!..
 *****************************************************************************

Ah be Akaydın, keşke daha önce yakaydın!

Yazar Yavuz Saltık’ın, bir süre önce çıkan kitabında; “yeni seçilecek belediye başkanları” için hayati derecede önemli tavsiyeler vardı... Diyordu ki; “Bir önceki yönetimin evrak yakma, yok etme veya evraklarda tahribatta bulunma gibi usûlsüzlüklerine karşı, belediye binası önünde gece-gündüz tedbir alın, gençlik kollarından bir-iki kişiye nöbet tutturun!”
Yavuz Saltık’ın dediği oldu... Antalya’nın CHP’li Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, koltuğu AK Partili Başkan Menderes Türel’e kaptırınca, Belediye’nin tüm “evrak”larını, özellikle “imar”la ilgili evraklarını kamyonlara yükletip, “yaktırmaya” kalkmış!.. Bir kısmını yaktırmış ama sağlam ele geçirilenler de var!..
“5 yıl boyunca saklanması” gereken evrakların “yakılmak” istenmesi, herhalde “yolsuzluk ve usûlsüzlükleri gizlemek” içindir!..
Peki, bunları yakmakta niye bu kadar gecikti?.. Acaba, “bira”yı fazla kaçırıp “sarhoş” mu oldu, yoksa “farketmezler” diye mi düşündü?..
Ah be Mustafa Akaydın, keşke daha önce yakaydın da, şimdi keyfine bakaydın!!!..
Ne olacak şimdi?.. Ya “Amerika’ya kaçacak”sın, ya da “sanık sandalyesi”ne oturacaksın!.. Seni, artık çok sevdiğin “Pensilvanya” da kurtaramaz!.. 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Hoocaaefendi, dinle bu fendi!

 

03 Nisan 2014





Ne oldu şimdi.. Evet, bunlar ciddi ciddi AK Parti’nin %30 oy alacağını düşünüyorlardı. Hatta %30’un altına düşseydi, topyekun saldırıya geçeceklerdi..

Sahi AK Parti bu oyu nereden aldı: Nasıl bir ülkedeyiz; çözülmeyecek.. “Geziciler” vermedi. “Çarşı ve diğer taraftar grupları” vermedi. “Malum cemaat” vermedi. “Twitter cemaati” vermedi. “Tape izleyenler” vermedi. “17 Aralık sazanları” vermedi. “Ulusal güvenlik düşmanları” vermedi. “Birleşen muhalefet” vermedi. “Sağın yetmezcileri” de vermedi. Peki kim verdi bu oyu!

Her şeyi derinlerde arıyoruz ya, “derin millet” verdi herhalde..

Akıl, vicdan sahipleri vermiş olmalı. Yoksa herhalde, melekler, cinler gelip oy kullanmadılar..
Birileri çıkıp bir Tv’de, şecaat arz etmiş ve “kutuplaşma olmasaydı %60 alırlardı” demiş. Yani cemaatin çabası ile AK Parti %45’e gerilemiş. Cemaat olmadan bir şey olmuyor ya bu memlekette!. Onlar kaybeden tarafta olamazlar.. Başarıları görülmüyor. O başarıyı, milletvekili seçimlerinde görecekler.. O zaman da herhalde “Biz olmasak %75 alırlardı” diyecekler! Eğer gerçekten AK Parti %60 oy alacaktı da, bunu %45’e çeken irade sizin iradeniz ise, siz kimsiniz ve ne yapmak istiyorsunuz, bu gücünüzün arkasında kim var? AK Parti’ye zarar veren bir güç, kendi yandaşları için neden, nasıl bu desteği sağlayamıyor?

SP’lilerin bir kısmı cemaate, bir kısmı AK Parti’ye gitti. En azından İstanbul büyükşehirde durum böyle.. 2009’da %4.9 oy alırken şimdi 1.4’e düşmesinin bir açıklaması olması gerek.. MHP de öyle.. MHP’nin oyu belli. MHP cemaatten oy almış; MHP özellikle Ankara’da CHP’ye vermiş. CHP, MHP’li birini aday gösterdi ya!

“Erdali” twitter’da soruyor: “2009’da cemaat desteği ile %38 oy alan AK Parti nasıl oluyor da cemaatsiz %46 oy alıyor?” Bu hesaba göre cemaatin oyu eksi 8 çıkıyor.. Toplayın, çıkartın, bölün, çarpın, bu hesabın içinden çıkamazsınız.. Çünki bu piyasada kim kimdir belli değildi..

Twitter’daki en güzel yorum, F. Say’a aitti: “Arkadaşlar panik yapmayın. Sabır. Viskinizi koyun, Samanyolu Tv izleyin. Biraz avangard bir durum olsa da.”
Samanyolu o gün CHP’lilerin, Sarıgül’ün umut ve teselli kaynağı oldu!

Hocaefendi bu seçimi niçin kaybetti, nerede yanlış yaptı? Bence bunun 40 sebebi var.. Yanlış hesap yaptılar, hayal dünyasında yüzüyorlardı.. Kendi yalanlarına hem kendileri inandı, hem de başkalarını inandırdılar.. Şimdi de diyorlar ki: “İktidar %45 aldı! Evet de karşısında %55 var!”

Doğru. Peki CHP’nin karşısında yüzde kaç var, MHP’nin karşısında yüzde kaç var.. Ya hu AK Parti dışındaki partilerin %1’in altında kaldığı bir sürü il var.. Kendi yenilgilerine, çaresizliklerine bir bahane bulmaları gerek, onun için çabalıyorlar.. Herkes seçimden başarılı çıktığını söylüyor. Peki hepsi kazandı ise, kaybeden kim kardeşim!

1-Önce sen bir “cemaat” misin, camia mı, siyasi bir parti mi, ticari bir işletme mi? Nesin sen!

2-MİT’le derdin ne, hükümetle, polisle ne hesabın var? Dışişlerini niçin, kim adına dinledin?

3-Yolsuzluklardan, kayıtdışı paralardan bu kadar rahatsızsan bugüne kadar neredeydin? O bankanın sermayesini nereden ve nasıl buldun? Kendi çevrende o kadar yolsuzluk varken, cemaat kaynaklarının finansal işlemleri hep kayıtdışı yürütülürken, kendi gözündeki merteği unutup, başkasının gözünde çöp aramanın manası ne?!

4-Neden, herkese hoşgörü, diyalog çağrısı yaparken, diğer İslami grublara, hatta içinden geldiğini iddia ettiğin Risale-i Nur grublarına karşı bu kadar yabancı, diyalogdan uzak durdun..

5-Herkes Türkiye’ye dönerken, sen niye hâlâ Pensilvenya’dasın.. O beddua neyin nesi idi!

6-Dershaneler kapatılmayacaktı, okula dönüştürülecekti, neden gerçekleri çarpıtarak, bu işi iktidara karşı bir meydan savaşına döndürdünüz..

7-Koç’la bu yakınlaşmanın asıl sebebi neydi. Malum sermaye grubları ile bir anda kurulan bu samimi  ilişkinin arkasındaki sebeb neydi?

8-Fetullahizm nasıl bir din? Nasıl bir İslam bu böyle.. Cebrail’le tanışmadan… Haşa Allah (cc)’la görüşmeler. Peygamberin okulları ziyaret etmesi, Türkçe olimpiyatlarına gelmesi.. (Haşa) Hz. Meryem’le ilişkisi.. Ve daha neler neler..

9-Bu İran düşmanlığı nereden geliyor.. İsrail’e, Vatikan’a, ABD’ye, İngiltere’ye, batılı ülkelere laf etmiyorsunuz! Hükümeti İran’la ilişkilendiriyorsunuz.. Yetmiyor, mut’a nikahını dilinize taktınız. Bu iş Sünnilerin klasik nikahı ile olmuyor mu? Ya da mut’a ya da nikaha gerek duymadan bu ahlaksızlığı yapanlar konusunda neden sesiniz çıkmıyor.. Hem İran’a bu kadar karşı olup, hem İran’da birtakım Şiilerin yaygın olarak kullandıkları, esasen hayati tehlike karşısında zalimlere ve kafirlere karşı yapılmasına izin verilen takiyyeyi siz nasıl bu kadar yaygın bir şekilde diğer Müslüman kardeşlerinize karşı yapabiliyorsunuz? Sahi yargıda işiniz ne, savcılıklar, mübaşirler, gardiyanlarla ne işiniz vardı!

10-İHH’ya neden bu kadar düşmansınız.. Mavi Marmara konusunda İsrail’e karşı gösterdiğiniz anlayışı ya da 28 Şubat’ta Çevik Bir’e karşı gösterdiğiniz anlayışı o gün Erbakan’a, bugün Erdoğan hükümetine karşı niçin göstermiyorsunuz? Ecevit’e, Kasım Gülek’e, Koç’a gösterdiğiniz hoşgörüden Erdoğan’a hiç yok mu?

11-Sahi, o üniversite, işe giriş sınavlarının sorularının cevaplarını çalıp kendi adamlarına servis edenler, kendi adamlarına her ay bir sertifika vererek, takdirname verip, önündeki kişilere arkası arkasına düşük sicil vererek kendi adamlarını önlerindekinin önüne geçirenler, teşvikleri ve ihaleleri kendi adamlarına verenler kimlerdi?

12-Derin devlet diye, derin devletin içindeki; paralel yapının derin yapıya entegre edilmesine karşı çıkan unsurlar mı tasfiye edilecekti yoksa! Bu şekilde yeşil sermaye ve ılımlı İslamcıları, paralel yapı üzerinden derin yapıya entegre etmek sureti ile derin devleti yeniden yapılandırarak tahkim etmek isteyenler kimlerdi..

13-Diğer ülkelerdeki okullar bir istihbarat ağı ve yeni bir din algısı, yaşam tarzı için bir misyoner okuluna mı dönüştürülecekti yoksa!
Neyse daha birçok soru sıralanabilir, ama şimdilik bu kadar. Zaten yakında dosyalar savcılığa intikal ettiğinde yüzlerce sorunun cevabını önce savcılar arayacak. Cemaatin hesap sormaya kalktığı konulardan, kendisinin hesap vermesi gereken o kadar çok konu başlığı var ki! Hele şu Halk Bankası olayı!. Yolsuzluklardan hesap soracaksan, Sarıgül’le nasıl iş tutarsın!? Bu ne perhiz, bu nasıl bir lahana turşusu mirim!
http://www.habervaktim.com/yazar/64422/hoocaaefendi-dinle-bu-fendi.html
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Tivitır özgürlüğünü boşver, utanç dolu örtü kararını kaldır sen!

03 Nisan 2014
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit




Tek bir suç olayına karışmamış “Refah Partisi’nin kapatılması kararı” sabıkasını alnında taşıyan..
“Başörtü yasağının kaldırılması talebinde bulundu” diye, Fazilet Partisi’ni kapatan ve o kararı daha geri alamamış olan..
Üniversitelerde başörtü yasağı ile ilgili 1989, 1990 ve parti kapatma davalarındaki gerekçelerini, bugün dahi geri çekmemiş olan..
İnsanların başlarındaki örtüye bile tahammül edemediğini ispatlayan despot kararlarını daha internet sitesinden bile silemeyen Anayasa Mahkemesi..
Dün ABD’nin bir şirketine kıyak geçen karara imza attı.
Aslında kararı verenin “Anayasa Mahkemesi” olduğunu da söylemeye imkan yok..
Niye?
Anayasa Mahkemesi 17 üyeden oluşuyor.
Daha önceki İlker Başbuğ ve benzeri davalarda verdikleri kararlar gibi..
Sömürgen şirket lehine dün verdikleri kararda da, 5 üyenin imzası var..
5 üye karar veriyor..
17 üye karar vermiş gibi, takdim yapılıyor..
17 üye adına, 5 üye karar verecek ise, diğer 12 üyeye niye gerek var?
Kimse kusura bakmasın.. İşbölümü falan ile de izah edilemez bu işler..
Anayasa, bu konuda mahkeme içinde oluşturulacak bir daireyi nihai olarak yetkili kılmış değil..
Anayasa, bu tür şikayetleri incelemeyi, Anayasa Mahkemesi’ne vermiş..
Anayasa’nın yetkili saydığı Anayasa Mahkemesi’nin, nihai noktada 17 üyesinin imzasını taşımayan kararlar, Anayasa Mahkemesi adına verilmiş kabul edilemez..
Bu hukuki gerçeği, şimdilik küçük bir hatırlatma olarak vermiş olalım..
Sonraki günlerde, konunun hukuki altyapısını daha net olarak ortaya koymak üzere, kararın Anayasa’da tanımlanan “Anayasa Mahkemesi kararı” olmadığını belirtip, geçelim..
Varsayalım, Tivitır’ın açılmasına yönelik karar, gerçekten Anayasa Mahkemesi kararı..
İyi de..
Bu kararı veren yüksek yüksek hakimler..
Dış devletlerde kurulu bir şirketin ticari faaliyetini düşündüğü kadar..
Vatandaşların “laklak etmek” için kullandıkları bir platformun özgürlük alanı olduğunu düşünene kadar..
Bir de, “şu bayanın, bu bayanın adına açılan hesaplar”da, ahlaksızca yapılan yayınların nasıl önleneceğini de söylese ya..
“Mahkemenin engelleme kararı, link açısından” imiş. “Tümü ile Tivitır’ı engelleyen mahkeme kararı yok”muş. Dolayısı ile “TİB’in Tivitır’ı tümü ile kapatması yanlış”mış!
Soralım o zaman, bu yüksek yüksek hakimlere..
“Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimlerinin verdiği, engelleme kararı nasıl uygulanacak?”
“Malum sitedeki diğer hesapların çalışması engellenmeden, sadece ahlaksız yayın yapılan hesabın kapatılması, nasıl gerçekleşecek?”
Bunun gerçekleşmesi için, Tivitır denilen o küstah şirketin, TİB ile uyumlu çalışması gerekmiyor mu?..
Sadece belli hesapları kapatabilmek için, TİB’e teknik imkan tanınması gerekmiyor mu?.
Bu imkan verilmiyorsa..
Anayasa Mahkemesi, teknik olarak imkansız olan bir şeyi; yani “Sadece o hesabı kapatmalıydınız” kararını nasıl verebilir?
Somut bir örnek vereyim.. Yıllarca Roj TV’nin kapatılması için, Almanya’ya, Danimarka’ya, Hollanda’ya baskı yapmadık mı?
“Bu TV kanalından, bizim askerlerimize terörist saldırılar tahrik ediliyor, teröristler kahraman gibi gösteriliyor.. Bu yayınlar, Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırıdır” demedik mi?
“Sadece şu şu haberlerde bu tür yayın yapılıyor. Roj TV yayınlarına devam etsin. Sadece terörü öven programları kaldırın” şeklinde bir tasnif yaptık mı?
Yapılmasına gerek var mı?
Hangi programda ne söyleneceği belirsiz ise.. Oturup, teröristlerin dakika dakika takibini mi yapacaktık?!..
Tümü ile Roj TV’nin kapatılmasını istedik.
Haklı idik. Sonunda Roj TV kapatıldı.
Ama başörtü yasağının ahlaksızca bir yasak olduğuna, bugün dahi hâlâ karar verememiş olan Anayasa Mahkemesi, şimdi kalkmış, Tivitır’ı bir özgürlük olarak görüyor..
Kusura bakmayın..
Bu karar, gün gelir sizin yüzünüze tokat olarak geri döner..
Birisi, o yüksek yüksek hakimlerin isimlerine hesap açıp, orada ahlaksızca yayınlar yaparsa..
Önce siz isyan edersiniz, “Kapatın Tivitır’ı. Hatta kapatın interneti” diye..
Benden hatırlatması...
Açıklama:
Önceki gün, Nurcu kardeşlerimizi üzen bir ifademiz olmuş. Gülen grubunu eleştirirken, o grubu Nurculuk hareketi içinde göstermiş olmama, itiraz ettiler..
Gülen’in Nurcu hareket içinde kabul edilemeyeceğini, önceden de bu kanaatte olduklarını, ancak son olayla bunun daha da  netleştiğini  belirttiler..
Dolayısı ile, Gülen’e yönelik siyasi zigzag eleştirilerinin, Nurcu kardeşlerimize genelleme yapılamayacağını hatırlattılar..
Genelleme yapma niyetim yoktu.. Bu vesile ile, Gülen’in sergilediği tavrı, Nurcu kardeşlerimize de, diğer dindar kardeşlerimize de mal edemeyeceğimizi tekraren belirtelim..
http://www.habervaktim.com/yazar/64423/tivitir-ozgurlugunu-bosver-utanc-dolu-ortu-kararini-kaldir-sen.html

Zaman ve Hürriyet Yeni Bir Seçim Hesabı Bulmuş

30 Mart sonrası Zaman ve Hürriyet'in çaresizliğini Mustafa Karaalioğlu çok ilginç bir örnekle anlattı...
Zaman ve Hürriyet Yeni Bir Seçim Hesabı Bulmuş
04 Nisan 2014
24 TV'de Yeni Türkiye programında 30 Mart'ın yansımalarını yorumlayan Mustafa Karaalioğlu, seçim sonuçları üzerinden yapılan bazı tuhaf değerlendirmelere işaret etti, çok ilginç bir örnek verdi.
Karaalioğlu şöyle konuştu:
Saçma sapan istatistikler çıkmaya başladı. Geçen gün bir tanesi yazmış "biz de yüzde 55'iz" diyor. Yüzde 55 dediği; hem MHP, hem CHP, hem SP, hem Haydar Baş'ın partisi. Bu büyük bir savrulma.
AK PARTİ'Yİ YÜZDE 30'UN ALTINA İNDİRMEYE ADANMIŞ BAZI İNSANLARIN ÇARESİZLİĞİ...
Bu savrulma seçim öncesinden geliyor. AK Parti'yi yüzde 30'un altına indireceğine inanmış, bu hayale adanmış insanlar seçimden sonra "ya biz nereden bakabiliriz? Biz yüzde 55'iz, AK Parti'nin oyunu nereden hesaplayalım? Genel seçimden hesaplarsak 5 puan düştü. İyi o zaman oradan hesaplayalım" diyorlar.
ZAMAN VE HÜRRİYET'TEN ÇOK İLGİNÇ SEÇİM HESABI
İki tane gazete, Zaman ve Hürriyet; onların da seçim sonra ittifakında bir sarsılma yok maşallah.
Onlar da bir hesap bulmuşlar. İl genel meclisleriyle büyük şehirlerde ilçe meclislerini toplamışlar. Olmayan bir istatistik üretmişler.
Seçimin sonuçlarını anlamaya kafa yoracaklarına, "seçim sonuçlarından nasıl kaçarım?" diyorlar.

star
http://www.habervaktim.com/haber/366840/zaman-ve-hurriyet-yeni-bir-secim-hesabi-bulmus.html

Levent Kırca Toplam Kaç Oy Aldı?

İstanbul'daki seçimde sandıktan galip çıkan isim AK Partili aday Kadir Topbaş oldu. CHP Adayı Sarıgül İkinci olurken sandık altında ezilen isimlerden biri de İşçi Partili aday Levent Kırca oldu. İşte Kırca'nın aldığı oy oranı?
Levent Kırca Toplam Kaç Oy Aldı?
03 Nisan 2014
İstanbul'da en çok merak edilen iki isim Levent Kırca ve sosyal medyada ilginç vaatleriyle gündeme gelen Şafak Tanrıverdi kaç oy aldı?
İşte sonuçlar...
-LEVENT KIRCA

İşçi Partisi, İstanbul Büyükşehir
14 bin 193 oy ile yüzde 0.17
-ŞAFAK TANRIVERDİ

Bağımsız, İstanbul Büyükşehir
1089 oy
İstanbul'da kim, kaç oy aldı?

Sosyal medyada ilginç vaatleriyle dikkat çeken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Şafak Tanrıverdi, il seçim kurulunun açıkladığı ilk rakamlara göre 1089 oy aldı. Bağımsız aday Tanrıverdi’nin seçim öncesi slogan ve vaatleri şöyleydi:
SLOGANLAR
- Hedef 1963.
- Partilerden siz de mi sıkıldınız kuzum?
- Sandık var dediler geldik.
- İstanbul butikşehir olacak! İstanbul’u küçültmeye geliyorum.
VAATLER
- Beltur’larda uygun fiyatlarla içki servisi olacak.
- Ulaşım öğrencilere ve 50 yaş üzerine ücretsiz, normal tarife de 50 kuruş.
- Bağcılar’a özerklik.
- İstanbul’u 50 yıl geriye götüreceğim.

F tipi paralel yapı Azeri gençleri Suriye’ye gönderiyor..!

 03.04.2014  

Ömür Çelikdönmez


Kimin aklına gelirdi, Caferi/Şii Azeri gençlerinin, Selefi/Vehhabi El Kaide’ye bağlı Irak ve Şam İslam Devleti örgütüne katılıp, hem Türkiye hem Rojava Kürtleri hem de Baas rejimine karşı savaşacakları? Suriye’ye savaşmaya gelen Azerilerden Türkiye kamuoyu birkaç gün önce haberdar oldu. Hatta bende birkaç gündür dikkatleri bu konuya çekmek için ısrarla aynı konuda yazıyorum. Dün neşredilen; “Suriye’de, Ermenileri kim neden öldürüyor?” başlıklı yazımda, “Suriye Ermenilerine yönelik imha hareketinde öldürülen Azerilerin parmağı olabileceği belirtiliyor.

IŞİD saflarında savaşan Azerilerin, Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ bölgesini işgal eden Ermenistan’a karşı intikam amaçlı bu eylemlerde rol üstlenebileceği ihtimal dâhilinde. Hatırlarsanız dünkü yazımda Suriye’de öldürülen Azeri kökenli 12 IŞİD üyesinden söz etmiştim. Caferi/Şii olmaları muhtemel Azerilerin IŞİD gibi Vehhabi/Selefi örgütte yer almaları ve IŞİD’in Sünni Müslümanların mezhep önderlerinden Ebu Hanife türbesine saldırı düzenleyerek bölgede mezhep çatışmasını körüklemeyi planladıklarını kaydetmiş, 12 Azeri savaşçının Rojava’da YPG güçleri ile Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) arasında yaşanan çatışmalarda öldürüldüğünü bildirmiştim.”
Bu bilgileri teyit eden bir başka haber de İran İslam Cumhuriyeti Sesi Radyosu tarafından takipçilerine anons edildi. “Nurcu Hareketi, Azeri gençleri Suriye’ye gönderiyor” başlıklı haberde; Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Lent.Az haber sitesinin, Nurcu Hareketi'nin kandırılmış Azeri gençleri, Suriye'ye gönderdiğini duyurduğu, geçen 2 ayda Azerbaycan Cumhuriyetinden 3 bin gencin Suriye'ye Vehhabi teröristlere destek için gittiğini bildirdiği belirtildi. Lent.Az sitesinin ayrıca, Fetullah Gülen'in başkanlık ettiği Hizmet Hareketi'nin tahriki ve teşvikiyle Azeri gençlerin Hatay'da eğitildikten sonra Suriye'ye gönderildiğini de yazdığı kaydedildi. İki gün önce de Suriye'de Irak Şam İslam Devleti adlı terör örgüt safında savaşan Hasan Azeri ve Abdül-Metin adlı iki Azeri vatandaşının daha öldürüldüğü bildirilmişti.

Gülen hareketi ile Suudilerin ortak paydasının Şii karşıtlığı temelinde İran düşmanlığı olduğu biliniyor. Mit Müsteşarından tutunda devletin en üst kademesinde görevli birçok bürokratı ve hatta bazı bakanları ve hatta bizzat başbakanın kendisini İrancı olmakla suçlayanlar bu hareketin mensupları. Dillerine doladıkları Muta nikâhı yalanıyla, birçok ismi töhmet altında bırakan bu örgüt, Suudi menşeli Şii karşıtlığının gönüllü askerliğini yapmakta beis görmüyor. Ayrıca bu örgütün Suudiler ile yakınlığının bilinenlerin ötesinde bir boyutta olduğu anlaşılıyor.

İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi'nin yatırım danışmanı Muaz Güngören ismi bu konuda dikkat çekmektedir. 27 Aralık 2013 Cuma günü Haber 10'da yer alan habere göre, Başbakan Erdoğan'ı 'hırsızlık' ile suçlayan Muaz Güngören'in Gülen grubunun önde gelen isimlerinden Medine sorumlusu Hüseyin Avni Güngören'in oğlu olduğu öne sürüldü. İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi'nin yatırım danışmanı Muaz Güngören Başbakan Erdoğan’a Arapça attığı tweette harami (hırsız) demişti. Suudi ailesinin haberi olmadan böyle bir şey yapması mümkün mü? Bir düşünün bakalım!


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 4 Nisan tarihinde Azerbaycan’a bir çalışma ziyareti gerçekleştirecek. Muhtemelen bu konuda Türkiyeli ve Azerbaycanlı yetkililer tarafından masaya yatırılacak. Stratejik ortak olan Türkiye ve Azerbaycan, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi TANAP ve Bakü – Tiflis – Kars Demiryolu gibi büyük projelerin hayata geçirilmesi için bölgede yapılan çalışmaları birlikte yürütüyor. 2013 itibariyle Türkiye ile Azerbaycan arasındaki karşılıklı ticaret hacmi, yaklaşık 2 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Şimdi de F tipi örgüt ile Suudiler Suriye’de kol kola, Türkiye’nin başını ağrıtacak eylemlere imza atıyorlar. Hedefleri uluslararası kamuoyunda Türkiye aleyhinde bir havanın oluşması ve Türkiye’nin kıpırdayamaz hale gelmesi. Bu amaçla Azerbaycan’dan ithal F Tipi gençleri, Suriye Ermenilerinin üzerine salıyorlar. Ermeni devleti ve diasporası mesajı almış olmalı ki; Ermenistan, Suriye’nin kuzeybatısında, özellikle de çoğunluğu Ermenilerin oluşturduğu Kessab kenti ile çevresindeki 12 köyde gerginliğin tırmanması nedeniyle tedirginliğini dile getirdi. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a konuya ilişkin mektup gönderdi.

Nalbandyan’ın mektubunda, “Mevcut tüm tanıklıklar ve Kessab’ın coğrafi konumu, son saldırıların hiç şüphesiz Türkiye’den sınırı geçen El-Kaide bağlantılı terörist gruplar tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor” denildi. Bakan, çoğu sivil halka karşı uygulanan şiddet eylemlerinin yerel halkın tehcir edilmesine yol açtığını belirtti. Mektupta, “İnsani krizin devam etmesi nedeniyle derhal Türkiye hükümetinden topraklarının radikal gruplar tarafından kullanılmasını engellemek için acil tedbirler almasını talep etmek çok önemli” diye kaydedildi.

Tepkiler bununla sınırlı kalmadı. Londra ve Avustralya’nın Sydney kentindeki Ermeniler, Suriye'deki Ermeni köylerine yönelik saldırıları bahane ederek Türkiye Başkonsolosluğu önünde protesto düzenledi. Sydney Başkonsolosluğu önünde gösteri yapan Ermeniler, Suriye’deki El Kaide militanlarını Türkiye’nin desteklediğini iddia etti. Ermeni diasporasının son gelişmeleri fırsat bilip, Toronto'da 1915 olayları için başlattığı anıt dikme girişimi belediye meclisinde kabul görmedi. Ermeni protestocuların eylem yaptığı yerlerden biri de Moskova oldu. Ermeni diasporasından bazı temsilciler, Suriye’nin Kesap kentinde Ermenilere yapılan toplu katliamı protesto etmek üzere Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği önünde eylem düzenledi.



Haberi olay yerinden İTAR-TASS muhabiri duyurdu. Yasadışı yollarla silahlandırılan birlikler, Türkiye sınırında bulunan ve Ermenilerin yoğu olarak yaşadığı Suriye’nin Kesap kentinde kısa bir süre önce katliam yaptı. Resmi verilere göre olayda 80 kişi hayatını kaybetti. Ermeni topluluğunun lideri Edgar Grig, “Elde ettiğimiz bilgiye göre, Ermenilere karşı işlenen olayda Türkiye’den gelen militanlar da yer aldı. Toplumun dikkatini söz konusu suça çekmek istiyoruz” dedi.

İsterseniz dünden ödünç aldığım satırlarla devam edelim, “Şimdi yeniden sormanın tam zamanı. Her ülkeden binlerce ajanın cirit attığı Suriye’de, Ermenileri kim neden öldürüyor? Türkiye olmadığı kesin. Türkiye sınırındaki Ermeni köyünde etnik temizlik iddiası birazda Ermenistan ve Fransa kaynaklı. Türkiye’ye çamur atmanın farklı ve kirli bir yolunu deniyorlar. Ben de diyorum ki El Kaide’yi, Irak ve Şam İslam Devleti örgütünü kim destekliyorsa, Suriye Ermenilerini de onlar öldürüyordur. Suudi Arabistan’a resmi ziyarette bulunan ABD Başkanı Obama’ Lütfen Suudi Arabistan Kralı hazretlerine bir zahmet soruversin!”

Twitter:@oc320c39

omurcelikdonmez@hotmail.com

http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/f-tipi-paralel-yapi-azeri-gencleri-suriye-ye-gonderiyor.html#.Uz3ICVprPDc

''Erdoğan gibi 5 liderimiz olsa...''

 03 Nisan 2014   
Suriye'nin tanınmış senaristlerinden Fuad Hımeyra, Nusayrilerin 'rejimle muhalifler arasında kaldığını' savundu. Hımeyra aynı zamanda Erdoğan'ı övdü.


AA muhabirine açıklamalarda bulunan Hımeyra, kendisinin de Nusayri olduğuna değinerek, "Sayıları 4 milyonu bulan Nusayrileri bu çıkmaza sokan, rejim yandaşı 50 bin kişidir. Nusayrilerin imkanı olsaydı, Devlet Başkanı Beşşar Esed'i ayaklarıyla ezerlerdi" dedi.

Nusayrilerin rejim ve muhalifler arasında kaldığını ifade eden ve muhalifleri Nusayrilere "yardım elini uzatmamakla" eleştiren Hımeyra, şunları kaydetti:

"Nusayri subaylar ordudan ayrılmak istediğinde kendilerine yardım edecek kimseyi bulamadılar. Hiç kimse onların devrim kurumlarında temsil edilmesine sıcak bakmadı. Sünniler rejime bağlı güçlerden ayrıldığı zaman kahraman oluyor, Nusayriler ayrıldığında ise çevreleri tarafından 'hain' kabul ediliyor ve haklarında ölüm fermanı imzalanıyor."
"Esed estetik zevkimizi öldürdü"

Rejimin ülkeye verdiği zararlara değinen Hımeyra, genelde tüm Arap dünyasından özelde ise Suriye'den gerçek anlamda sanatçıların çıkmadığını savunarak, "Esed rejiminin Suriyelilere yaptığı en büyük zulüm, girişim ruhunu ve estetik zevki öldürmek oldu" diye konuştu.

Rejimin sanat kapsamındaki her türlü faaliyeti tekeline aldığını belirten Hımeyra, "Devrim öncesinde özel kanal açılması için çok sayıda başvuru yapılmıştı ancak ifade özgürlüğüne ket vurmak isteyen rejim, sadece kendi yandaşlarına olanak tanıdı" şeklinde konuştu.

Hımeyra, gerek ülke gerekse iş adamları bazında devrime destek verenlerin sadece askeri yardımlarla ilgilendiklerini, kültürel ve sanatsal yöne eğilmedikleri eleştirisinde bulundu.

"Erdoğan gibi 5 liderimiz olsa"

İslam'ın "geri kalmışlıkla eşanlamlı" gösterilmeye çalışıldığına dikkati çeken Hımeyra, Türkiye'nin bu konuda iyi bir model olduğunu ve her alanda büyük ilerleme katettiğini vurguladı.

"Türkiye modeli"nin tüm İslam ve Arap dünyasına yayılmasını temenni eden senarist Hımeyra, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi 5 liderimiz olsa bu iş çözülür" dedi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/03/erdogan-gibi-5-liderimiz-olsa.html#.Uz3GCFprPDc

Gazze 30 Mart'tan sonra 'Erdoğan' kokuyor


AK Parti'nin yerel seçimlerdeki başarısı dolayısıyla Gazze'de bir parfümeride yeni üretilen kokuya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın adı verildi.


Başbakan Erdoğan'a duydukları sevgi nedeniyle üretilen parfüm Gazzeliler tarafından büyük ilgi gördü. Parfümeri sahibinin, üzerine Erdoğan'ın fotoğrafını yerleştirdiği kokunun yanı sıra parfümeride bulunan çok sayıda Erdoğan fotoğrafı ve "Erdoğan parfümü bulunur" yazan afiş müşterilerin dikkatini çekiyor.



Gazze'de Recep Tayyip Erdoğan parfümü üretildiGazze'nin güneyindeki Refah kentinde bir parfümerinin sahibi olan Halid Mirac, "Gazze sokaklarında AK Parti'nin başarısından dolayı insanlar sevinç duyarken ve Erdoğan'ın şahsiyeti konuşulurken ben de bir kokuya "Erdoğan" adını vermek istedim. Söz konusu parfüm Erdoğan'ı seven çok sayıda müşteri tarafından ilgi görüyor" dedi.

"Gazzelilerin Erdoğan'ın partisinin başarısı dolayısıyla gösterdikleri olumlu tepkinin, kendisini söz konusu kokuya 'Erdoğan' adını vermeye ittiğini" söyleyen Mirac, "Gazzeliler Erdoğan'ı çok seviyor. Çünkü Erdoğan, Filistin davasıyla ilgileniyor ve 8 senedir devam eden ambargoya karşı bir tutum sergiliyor. Onur sahibi Erdoğan'la herkes iftihar ediyor" diye konuştu.


http://www.timeturk.com/tr/2014/04/03/gazze-30-mart-tan-sonra-erdogan-kokuyor.html#.Uz3E-1prPDc

Gazze'de Recep Tayyip Erdoğan parfümü üretildi

Sayın Başbakanım yazık değil mi bize


Biz sizden adalet istiyoruz....

HÜDAVERDİ ALLAHVERDİ / TİMETÜRK

Sayın Başbakanım,

AK Parti’nin 12 yılında bir dindar olarak en çok ağırımıza gideni söyleyeyim; beş para etmez geçmişi belli şimdi yanınızda gözüken gazetecileri, adam olmaz bürokratları, haram yediğini bildiğiniz eski arkadaşlarınızı getirdiniz ve bunarı başımıza bela ettiniz…

Yetmedi size küfreden kim varsa, rotası şaşmış ne yer varsa hepsini baş tacı ettirdiniz bize…

Bizler askeri vesayetle uğraşırken, bizler sizin için dualar ederken, sizler bizi cahil görenleri uçaklarınıza almaktan çekinmediniz.Daha dünkü çocuk sayılabilecek şarlatanları bize akıl hocası yaptı sizin medyanız…

Ne yüksek yargı sizi işaret ederken, ne Sarıkız, Ayışığı,Yakamoz, Eldiven darbe planları olurken ne de Cumhuriyet Mitinglerinde size küfredenleri yanı başınza koydunuz. Sizi savunmaları için kapı kapı dolaştırdınız…Biz bunu içimize sindiremiyoruz, biz size dua ederken onların gözlerimizin önüne gelmesini istemiyoruz.

Siz ne için iktidardasınız, siz kim için iktidardasınız…Aldığınız gazetelere bakın, sizi destekleyen televizyonlarınıza bakın, niye bir Hürriyet niye bir Sözcü gibi satan bir gazete yapamıyorsunuz hiç düşündünüz mü? Niye sizin gündem belirleyen doğru dürüst bir yayın organınız yok hiç merak ettiniz mi? Çünkü işi gücü size yağ çekmek olanlar aldıkları yüksek maaşlarla, itiraz ettiğimiz plaza gazeteciliği ile halktan uzaklaştılar.Arka sayfa güzelini değiştirerek gazete yaptıklarını sananlara kandınız. Ailenize yayın masasında en ağır hakaret eden adamların bugün gazetelerde yöneticilik yapmasını biz içmize sindiremiyoruz.

Size en çok oyu verenleri sizde hep çantada keklik gördünüz, iyi otobüs verilecek “Beyaz Türkler”den başladınız, kablosuz internet verilecek meydanlarınız Kadıköy’den başladı, Taksim’e uzandı. Bahçelievler, Göngören,Sultanbeyli aklınıza gelmez, neden gelmez hiç düşündünüz mü?

Yanı başınızda ayetle dalga geçeni, haramzadeyi ne zamana kadar tutacaksınız. Biz 30 Mart öncesinde meseleyi İslam Davası gördüğümüz için kelle koltuk mücadele etmekten çekinmedik ama değerlerimizle dalga geçeni koruyacak bir hareketin İslami olabileceğinden şüpheliyiz. Sizi seviyoruz ama bunlar merhametinizi hak etmiyor, bunları lütfen görün…

Kosova’dan, Arakan’dan,Suriye, Mısır ve dünyanın tüm mazlumları size dua ederken siz ne zamandan beri beynamazlarla doğru kıbleyi bulacağınızı zannediyorsunuz. Siz bu Kemalist dindarlarla nereye kadar gideceksiniz…Gençlik teşkilarınız nerede, Gezi’de, 7 Şubat’ta,17 Aralıkta vekilleriniz nerede siz konuşmadan neden kimse konuşmuyor bu yanınızdaki ürkekler ne zaman erkekleşecek

İmanından, adaletinden, bilgisinden emin olduğunuz gençleri, o bayrak astırıp kanı beş para etmez, dava bilnci olmayan adamların önünde ayakta beklettiğiniz, önünde ceket iliklettirdiğiniz gençleri neden doğru dürüst yerlere getirmediniz…Ne zamandan beri bu dindar çocukların geleceğini üç beş yazar takımına, üç beş gazete maymununa teslim etmeyi içinize sindirdiniz.

Sizin gazetelerinizde yazıp, kafayı çektikten sonra “Bunlar çok öküz” diyen, “Bunlar cahil”, “Biz olmasak bunar habı yutar” diyen ne olduğu belirsiz kişileri ne çok sevmeye başladınız…

Biz sizi kurumsal değişiklikleri getiresiniz diye seçtik, biz sizi dilimizi anlarsınız diye sevdik, biz sizi aileden biri gördüğümüz çin destekledik…Siz ne zamandan beri bizi, tepeden bakan, 10 bin dolarlık takım giyen, mlyarlarca liralık saat takmaya başlayanları dava nedir bilmeyen adamlarla muhattap ettirmekten vazgeçeceksiniz. Siz ne zamandan beri ellerimizi sıktıktan sonra kolonyalı mendil ile gözümüzün önünde elelrini silenleri tokatlayacaksınız

Sayın Başbakanım,
Bu AK Parti’nin büyük bir kısmı sermayenizden yiyiyor, bu millet kusura bakmayın ama partiden ziyade size oy veriyor size dua ediyor. Siz gelin yanıbaşınızı, partinizi, teşkilatlarınızı şöyle bir gözden geçirin, yaramazların kulaklarından tutup atın. Partinizin kalkınma kısmında şikayet yok ama adalet kısmı yerlerde sürünüyor, siz o adalet duygusuna bir zahmet bir el atın…

Biz sizin yanlışlara sürüklenmenizden korkuyoruz, adaleti tesis edin. Bizim medeniyetimiz en güçlü olduğu zaman diliminde adaleti tesis ederek varlığını uzun süre sürdürmüştür. Paralel yapı dediğiniz bu yapıyı hukuk karşısına çıkarın ama lütfen herkesi aynı kefe içerisine koymayın. Bir torbanın içerisine her şeyi atmak bize fayda vermiyor siz adaletten yana vazgeçmeyin ki, biz de adaletinize şahitlik edelim

Lütfen bir an önce yasal adımlar atarak, kurumsal değişimi başararak yarınlarımızdan bizi emin eyleyin. Biz dünyanın dört bir yanında bizi bekleyen mazlumlarla buluşmak istiyoruz lütfen kişisel hesabı olanların hesaplarını sizin üzerinden görmelerine imkan vermeyin…

Lütfen önce şu basın dünyasında her gördüğümüzde değerlerimizle dalga geçen bu insanları uzaklaştırarak işe başlayın….Biz sizden önce Adalet istiyoruz, sonra yine Adalet yine adalet istiyoruz...

Reis kusura bakmayın her şeyi size yükledik ama biz Dicle'nin yanındaki kuzunun hakkındayız....Biz sizi seviyoruz ....Halk evin yakılmasına izin vermedi ama evin içinin de temizlenmesini istiyor...Sizi üzdüysek hakkınızı helal ediniz ama bunu biz yazmasak olmazdı...Biz iyiliği emretmekle kötülüğü sakındırmakla yükümlüyüz...

Reisim, kısaca sizden şunu bekliyoruz; AK Parti'nin içine çöreklenen rant çevrelerini, yetim hakkı yiyenleri, tek dertleri para ve çıkar olanları, Kur'an sureleriyle dalga geçecek kadar İslam edep ve ahlakını yitirmiş, dertsiz, davasız adamlar AK Parti teşkilatlarından bir an önce temizleyin, aynı temizliği lütfen önce yandaş basından da başlatın...Bize yeni bir Anayasa yapın....Herkesi bize, bizi de herkese benzetmeye çalışmayın....Adaletin hepimizi kuşattığı bir Türkiye'yi miras bırakın bize
AYM onayladı; montajcılara, şantajcılara, pornoculara gün doğdu!

AYM onayladı; montajcılara, şantajcılara, pornoculara gün doğdu!

 Nisan 02, 2014    
Anayasa Mahkemesi, Twitter’a tebdir amaçlı erişimin engellenmesiyle ilgili yapılan bireysel başvurularda, başvurucuların haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
TİB’in, sosyal paylaşım sitesi Twitter’a tedbir amaçlı erişimin engellenmesi kararı üzerine, 3 kişi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştu.
Başvuruları ele alan Anayasa Mahkemesi, başvurucuların haklarının ihlal edildiğini, erişimin engellenmesinin, ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğine karar verdi.
Yüksek Mahkeme, hak ihlalinin giderilmesi ve gereğinin yapılması için kararı, TİB ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına gönderdi.
Anayasa Mahkemesi’nin Twitter kararı sahte hesaplar ardına gizlenerek mağdur edilmiş vatandaşları çaresiz bıraktı.
Türk mahkemelerini tanımayarak her türlü kanunsuzluğa ev sahipliği yapan Twitter’ı kayıran bir karara imza atan Anayasa Mahkemesi, hakaret, tehdit, şantaj, dolandırıcılık ve sahtekarlık mağduru binlerce vatandaşın hukukunu gözardı etti.
Türkiye’de ofis açmayan, vergi ödemeyen, mahkemeleri tanımayan Twitter’da Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla artık her türlü hukuksuzluk serbest hale geldi.
ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan gibi ülkelere karşı oldukça yapıcı davranan Twitter’ın Türk Devleti’ne uyguladığı çifte standarda Anayasa Mahkemesi de destek verdi.
Sosyal medya mağduru binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı adına Anayasa Mahkemesi’ne soruyoruz:
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, Anayasa Mahkemesi üyelerini ölümle tehdit ederse, suikast için birilerini teşvik ederse sorumluluk kimde olacak?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, bir Türk vatandaşının çok mahrem fotoğraflarını yayınlarsa onun hukukunu kim koruyacak?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, bomba yapımını madde madde anlatsa, terör eğitimi verse güvenlik güçleri eli kolu bağlı izleyecek mi?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, Milli Güvenlik Kurulu’nda tartışılanları teker teker yazsa devletin güvenliği nasıl korunacak?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, gizli görevdeki istihbaratçıların isimlerini yayınlasa devlet, kendine hizmet edenlerin güvenliğini nasıl sağlayacak?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, devlet büyüklerinin evlerinin adreslerini, özel kimlik bilgilerini açıklasa hukuk nasıl işleyecek?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, alenen tehdit ederek şantaj yapsa vatandaşın hukuku nasıl korunacak?
- Eğer sahte hesapların ardına gizlenen birisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını küfür eder, iftira atarsa onun hukukunu hangi ülkenin Anayasa Mahkemesi koruyacak? (sabah.com.tr)
http://www.medyagundem.com/aym-onayladi-montajcilara-santajcilara-pornoculara-gun-dogdu/
Paralel örgütün 12 şirketine gözaltı
Paralel örgütün 12 şirketine gözaltı
 Nisan 03, 2014    
Paralel yapıya yakınlığı ile bilinen Kaynak Holding’e yönelik mali denetim sürerken, Mali Suçları Araştırma Kurulu’na paralel yapının kasası olarak görülen birçok şirkete ilişkin ihbar ve şikâyet geldi. Bilişimden tekstile, turizmden gıdaya kadar birçok şirket mercek altına alınıyor. Gelen ihbarlar dikkate alınarak dört koldan inceleme ve takip başladı. Birincisi şirketlerde kaynağı ticari faaliyetle izah edilemeyen para hareketlerinin izi sürülüyor. İkincisi sahte fatura incelemesi yapılıyor. Delil karartmaya yönelik risklere karşı da özel tedbirler alınıyor.
ARAMALI İNCELEME
Kaynak Holding’in yanı sıra cemaatin kasası olarak görülen 12 şirket hakkında da ihbar gelirken yetkililer mali denetimi gerekli kılan bulgulara ulaşılması durumunda düğmeye basılacağını belirtti. Mahkeme kararları ile yapılan aramalı incelemeler ‘delil karartma’ endişesi ile gerçekleştiriliyor. (TAKVİM)
http://www.medyagundem.com/paralel-orgutun-12-sirketine-gozalti/
İstanbul sermayesi destekli Pensilvanya partisi yolda!

İstanbul sermayesi destekli Pensilvanya partisi yolda! Nisan 03, 2014    
Yerel seçimlerde milletin geçit vermediği AK Parti karşıtı ittifak, Pensilvanya partisi için kolları sıvadı. Hedef, Ecevit’i devirmek için kurulan YTP benzeri bir oluşum.  
30 Mart’ta halktan yediği ağır tokada rağmen paralel yapının siyaseti dizayn etme çabası sürüyor. Şebekenin, yerel seçimlerde ittifak ettiği CHP, MHP ve BBP’den ‘parti içi muhaliflerle’ yeni bir oluşum hazırlığı içinde olduğu ortaya çıktı. 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesi DSP’den ayrılarak yeni parti kurulmasına benzer bir oluşuma özellikle sermaye çevresinin destek verdiği öğrenildi. Paralel çete, öncelikle muhalefet partilerindeki uzantıları vasıtasıyla parti genel başkanlarını istifaya zorlayacak. Bunun için de yerel seçim başarısızlığı, tabanın tepkisi ve diğer argümanlar kullanılacak. Yine genel başkanlar ve parti yöneticileri ile ilgili önceden hazır tutulan montaj kasetler de ayrılıkçı milletvekilleri tarafından şantaj amaçlı kullanılacak.
CHP-MHP İSTİFALAR SONRASI BÖLÜNEBİLİR
Yerel seçimlerin kritiğini yapan paralel yapı ve İstanbul sermayesi, AK Parti karşısında iyi bir muhalefet bulunmadığı gerekçesiyle ‘Vatandaş çaresiz kaldı’ çıkarımında bulunarak ‘yeni parti’ ile ilgili mutabakat sağladı. Bunun üzerine 2002 seçimlerinde uygulanan ve Bülent Ecevit’in partisi DSP’yi bölerek baraj altında bırakan YDP benzeri bir oluşumun kurulmasına karar verildi. Kısa bir süre içinde CHP ve MHP’li bazı vekillerin önce ‘başarısız’ oldukları gerekçesiyle kendi liderlerine baskı yapacağı, geri adım atılmaması halinde istifa ederek yeni kurulacak partinin bayraktarlığını yapacakları iddia edildi.
PARA KAYNAĞI BELLİ: İSTANBUL SERMAYESİ
Yeni oluşumun aktörlerinin oyunu perde arkasından sürekli yönlendireceği belirtiliyor. Bunun için Ecevit’in en yakınında olmasına rağmen partisinden ayrılmayı seçen Hüsamettin Özkan gibi isimler tespit edilecek. Bu isimler genel başkanları ve parti yönetimlerini istifa ettiremezlerse partilerinden koparacakları milletvekilleri ve teşkilatlarla birlikte yeni oluşama katılacak. Bunun yanında, Mustafa Sarıgül’ü paralel yapı ile birlikte CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı yapan İstanbul sermayesi de yeni oluşumun ‘para kaynağı’ olacak. Bunun için sınırsız kredi açılacak ve paralel şebeke destekli yeni parti, genel seçimler için hazırlanacak.
Sokaklarda kaos planı
Paralel yapı ve İstanbul sermayesi, yeni oluşumun insan kaynaklarını da kullanarak sokaklarda hükümet aleyhine gösteriler yaptıracak. 30 Mart yerel seçimlerinin ardından sandığa itirazlarla ısındırılan meydanlar, hükümetin attığı bazı adımlar bahane edilerek ülke geneline yayılacak. Ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar olayların iyice tırmandırılmasının hedeflendiği belirtiliyor. Gezi olaylarıyla test edilen uluslararası medyanın da bu arada yeniden devreye sokulacağı ifade ediliyor. CNN, BBC, Reuters gibi uluslararası yayın ağına sahip kuruluşlara yapılacak görüntü servisleri ile erken seçim için şartlar olgunlaştırılmaya çalışılacak.
(Yeni Şafak)
http://www.medyagundem.com/istanbul-sermayesi-destekli-pensilvanya-partisi-yolda/
Seçimin tartışmasız mağlubu Fetullah Gülen’dir

Seçimin tartışmasız mağlubu Fetullah Gülen’dir Nisan 03, 2014    
Metin Karabaşoğlu, Risale-i Nur hareketi içinde yetişmiş önemli isimlerden biri. Bediüzzaman Said Nursi ve eserleri hakkında birçok önemli çalışmaya imza atmış bir isim olan Metin Karabaşoğlu, dergicilik ve yayıncılık alanlarındaki faaliyetleri ile tanınıyor.
Son yıllarda bütün Nurcu gruplardan bağımsız çalışmalar yürüten Karabaşoğlu, bu hareket içinde Gülen grubuna ilk itiraz eden isim olarak dikkatleri üzerine çekti.
Metin Karabaşoğlu ile Gülen grubu açısından 30 Mart yerel seçimlerini konuştuk.

CEMAATİN SOKAKTA BİR KARŞILIĞI OLMADIĞI ANLAŞILDI

-Metin bey, Türkiye son yılların en gergin seçimlerinden birini atlattı. Gülen grubunun tepe noktası aylardır hareketin tabanı üzerinde, özellikle büyük şehirlerde CHP’ye oy vermesi hatta çalışması yönünde bir baskı oluşturmuştu. Cemaat medyası seçim anketlerinde AK Parti’nin oy oranını %32 civarında gösteriyordu. Ancak aylardır gerçekleştirilen bu propaganda, kaset savaşları, iftiralar, yasadışı dinlemeler, uluslar arası kamuoyunu tahrik etme çabaları sandığa yansımamış gibi görünüyor. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz?
-Bu kara propagandanın sandıkta yankı bulmadığı anlaşılıyor. Daha önceki yıllarda benim de içinde bulunduğum bir grup içinde Doğru Yol Partisi dayatması vardı. Ancak o dönemde taban, tavandan gelen bu propagandaya rağmen kendi aklı ile hareket etti.
Burada iki ihtimal var:
1-Cemaat kendi aklı ile hareket ederek oyunu AK Parti’ye verdi.
2-Cemaatin tahmin edilenin aksine toplumda bir karşılığı yokmuş.
Ben ikinci ihtimali daha güçlü görüyorum. Cemaat olgusu bir PR faaliyetiymiş. Cemaatin bize inandırılan gücü kadrolaşmadan ibaretmiş. Sokakta Gülen hareketinin bir karşılığı yokmuş. Seçim sonuçları bize bunu gösteriyor.
SEÇİMİN MAĞLUBU TARTIŞMASIZ FETHULLAH GÜLEN’DİR!

-Sizce seçimin mağlubu kimdir?
-Bence seçimin mağlubu gönüllülerini CHP’ye oy vermeye zorlayan Gülen Cemaati’nin üst kadrosudur. Tabi bir de seçimin bir numaralı mağlubu var. Seçimin bir numaralı mağlubu tartışılmaz bir şekilde Fethullah Gülen’dir.

-Peki bir özeleştiri bekliyor musunuz?
-Özeleştiri beklemiyorum. Bence Cemaatin tepe noktası bu siyasi duruşunda daha da kemikleşecek. Kendilerini mistik bir pozisyonda gördükleri için “hata ettik” demek zordur.
Keşke hata ettiklerini kabul etseler. Ama bu imkansız gibi görünüyor. Bugün hata ettiklerini kabul ederlerse geçmişteki birçok davranışları da sorgulanır hale gelecek. Dolayısıyla hata ettik demeyecekler.

CEMAAT MEDYASI SEÇİM SONUÇLARINI BİLE ÇARPITTI

-Cemaat medyasının seçimlerden sonraki tavrını nasıl karşılıyorsunuz?
-Cemaat medyasının tavrı da çok farklı değil. Bu kadar ateşli propagandadan sonra seçim sonuçlarını soğukanlı bir şekilde karşılamalarını zaten beklemiyorduk. Cemaat medyasındaki ilk sinyaller de bu yöndeydi. Herkesin gözünün önünde gerçekleşen seçimin sonuçlarını bile çarpıtmaya çalışarak farklı bir algı oluşturma gayreti içine girdiler. Bir yandan iktidara karşı savaşı sürdürürken diğer yandan uzlaşı mesajları verme gayretlerini de şaşkınlıkla izliyorum.
CEMAATLE UZLAŞIRSA AK PARTİ’YE OYUMU HELAL ETMEM

-Cemaat medyasının savaşı sürdürürken bir yandan da uzlaşı sinyalleri vermesini inandırıcı bulmuyor musunuz?
Seçimde CHP örgütü cemaat kadar çalışmadı. Durum bu iken uzlaşma görüntüsü vermek inandırıcı değil. Şimdi uzlaşma sinyalleri vermeleri çok itici. Bu kadar ülkeye kötülük ettikten sonra eğer AK Parti ve Erdoğan cemaatle bu şartlarda uzlaşmaya girerse Erdoğan’a verdiğim oyu helal etmem

-Fethullah Gülen’den bir açıklama bekliyor musunuz?
Fethullah Gülen’den bundan sonra bir çok anlama gelecek yarım ağız şeyler duyabiliriz. Ama kesinlikle “hata ettik” demeyecektir

DEMOKRASİ DIŞI YÖNTEMLERE BAŞVURABİLİRLER

-Bu söylediklerinizde Gülen grubunun seçimden sonra tansiyonu düşürmeyeceği sonucunu çıkarabilir miyiz?
-Her zaman yaptıkları gibi diyalog kapısını kapatmayacaklar, uzlaşı sinyalleri verecekler ama diğer yandan Hükümete karşı faaliyetlerini sürdürecekler. AK Parti’ye sandıkta yenemeyeceklerini anladıklarında Erdoğan’sız AK Parti’yi dizayn etmek için çalışacaklar. Erdoğan Çankaya’ya çıkma kararı alırsa cemaatin bu tavrı daha da sertleşebilir.
Sandıkta alamadıkları sonucu başka yerlerden almaya çalışacaklar. Belki sandık dışı ve demokrasi dışı yöntemlere de başvurucaklar. Bunların tümü daha fazla marjinalleşmelerine neden olacaktır.
CEMAATİN TEPE NOKTASI İLE TABAN ARASINDA MESAFE AÇILACAK

-Cemaatin tepe noktası AK Parti’yi bitirmek üzere adeta bir seçim çalışması yürüttü. Bunu da gizli saklı yapmadılar. Her şey açık açık kamuoyu önünde gerçekleşti. Şu an tabanda bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Tabanın tavrı bundan sonra nasıl olur sizce?
-Süreç içerisinde tabanı kaybedecekler. Kendisini bu kadar siyasetin ortasına koyan bir yapı zamanla meşruiyet zeminini kaybeder. Yanlış yerde durduğunu kabul etmeyip inat ettikçe taban ile tavan arasında mesafe açılacaktır. Taban ise kendisini bu insanlardan ayırmaya devam edecek. 2014 sonra cemaat için her şey güzel olmayacak. Cemaat içinde bundan sonrası bölünmeler bekliyorum.

HAZMEDİLMEZ NOKTAYA GELİNCE BÖLÜNMELER BAŞLAR

-Bölünmeler derken neyi kastediyorsunuz biraz açar mısınız?
- Yapılanlar hazmedilmez noktaya gelindikçe bölünme de kaçınılmaz olacak. Hüsn-ü Zan bittiği, mızrağın çuvala sığmadığını noktada ayrılmalar hızlanır.

-Cemaat tabanında böyle bir havanın olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Cemaat şu an pozitif bir enerji almıyor. Ters enerji ile besleniyorlar. Erdoğan nefreti üzerine bir politika izliyorlar. Varlıklarını Erdoğan’ı yok etmeye bağlamışlar. Bu motivasyon cemaat tabanını uzun süre ayakta tutacak kadar güçlü değil.
CEMAAT TABANI “BİZ BU İŞTE YOKUZ” DİYEBİLMELİ

-Bu noktada Cemaat tabanına ne tavsiye edersiniz?
-Cemaat tabanı, kendi asli sınırlarına çekilmeli. Tepe noktasını da buna zorlamalı. Cemaat içindeki karar verici mekanizme siyasete dizayn etmeye kararlıysa, cemaat tabanı “Biz bu işte yokuz” diyebilmeli, gerekirse yolunu ayırabilecek kararlılığı gösterebilmeli. Ben cemaat tabanındaki rahatsız kitlenin bu suskunluğunu doğru bulmuyorum.

OPERASYON KAPSAMLI VE VİCDANLI OLMALI

-Herkes seçimlerden sonra Gülen hareketine yönelik gerçekleşecek bir operasyonu konuşuyor. Siz böyle bir operasyon bekliyor musunuz? Bekliyorsanız bunun sınırları nasıl olacak?
-Bence devlet içinde devlet olmaya çalışan bütün unsurlar safdışı edilmeli. Bu yapılırken bir örgüt yapısı içinde olanlarla kirli ilişkilere girmeyen gönüllü insanları ayırmak lazım. Ameliyat mutlaka lazım ama özenli ve merhametli olunmasında fayda var. Ben bu operasyonun büyük çaplı olması gerektiğini düşünüyorum. Örgüt ilişkisi içindeki bütün unsurlar mutlaka safdışı bırakılmalı. Büyük çaplı olmazsa kıyıda kenarda kalan örgüt unsurları yeniden güç toplayıp bu ülkenin başına aynı çorabı örebilirler. (SABAH)
Sevilay Yükselir ezber bozdu; Hüseyin Gülerce iyi polis numarası yapıyor yemeyin!

Sevilay Yükselir ezber bozdu; Hüseyin Gülerce iyi polis numarası yapıyor yemeyin! Nisan 03, 2014    
Sabah gazetesi yazarı Sevilay Yükselir bugün yine ezber bozan, cesur ve çarpıcı bir çıkışla, Gülen örgütünden Hüseyin Gülerce’nin “cemaat özeleştirisi” için “numaradır, yemeyin” dedi. Gülerce’nin “iyi polis” numarası yaptığını yazan Yükselir, talimatı da bizzat Gülen’den “Hüseyin çek bir ağlak numarası” şeklinde aldığını iddia etti.
İşte Yükselir’in bomba yazısı:
GÜLERCE’NİN ÇIKIŞI
İnternethaber’den Hadi Özışık’a konuşan Gülen Örgütü’nün ağır toplarından Hüseyin Gülerce demiş ki; “Cemaatimiz yanlış yaptı! Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na savaş açmak büyük hataydı.Siyasallaştık, CHP için kapı kapı dolaşıp oy istedik. Cemaat eski ayarlarına artık dönmeli!” Konuşmasının sonunda da eklemiş; “Başbakan’ın bundan sonra Hizmet Hareketi’ne karşı, şefkatli, merhametli ve demokrat tavırlarla sadece hukukun üstünlüğüne riayet edeceğine inanıyorum!
Gülerce’nin bu ifadeleri aHaber’de pazartesi akşamı yayımlanan moderatörlüğünü yaptığım % 100 Siyaset’te gazeteci Nevzat Çiçek tarafından da getirildi gündeme. Baktım ciddi ciddi okuyor, Gülerce’nin mesajlarının çok önemli olduğunu ve hatta cemaatle yeniden bir barış olabileceğini ima etmeye çalışıyor. Canım partnerim…
DERHAL KONUYU KAPATIN
Bir tanem… Kalbi hem temiz, hem kocaman Kezban Hatemi hocam da destek veriyor; “Çok mühimmm” diyerek. İşte o an anladım ki mesele hâlâ kavranamamış. Hâlâ birileri bunların yaptığının bir HİZMET harekâtı, dini bir Cemaat birlikteliği olduğunu sanıyor ve eski ayarlarına dönmeleri halinde bunlarla birliktelik olabileceğinin tezini tartışıyor. Anında gösterdim tepkimi ve Nevzat’tan konuyu derhal kapatmasını rica ettim. Çünkü o programın saniyeleri bile benim için çok değerli ve o saniyeleri boş konularla harcamam.
MİLLETİ AHMAK SANIP “İYİ POLİS” NUMARALARINA YATAN GÜLERCE
Hele hele Gülerce gibi milleti ahmak sanıp, “iyi polis” numaralarına yatanlar için hiç harcamam!
Ama dün baktım ki başka ekranlarda da bu konu tartışılıyor. Meseleyi net biçimde kavradığını ve bu mücadelede kelle koltukta bir duruş sergilediğini sandığım bazı arkadaşlar bile Gülerce’nin mesajlarının doğru okunmasını savunuyor. Böyle olunca bir iki dakika kendi kendimi sorguladım. “Acaba” dedim “Ben mi yanlışım? ” Düşündüm düşündüm ve sonunda gördüm ki, ben yanlış değilim! Onlar sazan kusura bakmasınlar ama ben değilim!
ORTADA CEMAAT FALAN YOK ÖRGÜT VAR
Hale bakınız lütfen. Cemaat ayarlarına geri dönmeliymişmiş. Başbakan da HİZMET erlerine şefkatli olmalıymış. Ne cemaati, ne ayarı kardeşim? Bir kere herkes kafasına şunu yerleştirsin! Ortada bir cemaat falan yok!
Ortada uluslararası çapta iş gören bir casusluk örgütü var! Siz bunu hâlâ anlamadınız mı?
GÜLERCE’NİN NUMARALARINI NASIL YİYORSUNUZ?
Hizmetmiş… Hizmet erleriymiş… Evet devletin kilit noktalarını ele geçirip, sahip oldukları güçle elde ettikleri bilgi ve belgelerle devlete şantaj yapan, devletin başındakilere tehditler savuran ve ulusal politikaları tehlikeye atan o erler ordusunun ülkeyi ne hale getirdiğini gördük hep beraber. Neyin tartışmasını yapıyorsunuz hâlâ boş boş konuşup anlamıyorum? Nasıl yiyorsunuz Gülerce’nin, “biz ettik aman siz etmeyin” numaralarını? Adam ön alıyor kardeşim ön!.. Görevi onun o zaten o örgüt içinde.
HÜSEYİN ÇEK BİR AĞLAK NUMARASI!
Belli ki Pensilvanya’daki lideri demiş ki “Hüseyin çek bi ağlak numarası!” O da aldığı talimatı yerine getiriyor. Bilmiyor musunuz bunların her şeyi yalan, dolan, takiyye üzerine! Ayrıca Başbakan zaten her konuşmasında cemaate gönül vermiş masum insanları ayırt edip ve onlara sürekli çağrı yapmadı mı? “Gitmeyin Pensilvanya’daki o hainin peşinden” demedi mi? Dönenler döndü vaktinde o çağrılara kulak verip. Sen de döneydin ya Gülerce! Niye dönmedin? Niye 30 Mart’ı bekledin? Her zamanki “iyi polis” elbisesini giyip ortamı bir süreliğine yumuşatmak için mi? Ama söylüyorum. Lütfen not edin bir kenara! Başbakan bile dönse yolundan… Ki asla inanmıyorum böyle bir şey olacağına.
KAHPELİKLERİNİZİN HESABINI VERECEKSİNİZ
Asla! Ben dönmeyeceğim! Ben aylardır yaptığınız kahpeliklerin, alçaklıkların, hainliklerin bedelini hukuk önünde ödemeniz için sizlerden çatır çatır hesap sormaya devam edeceğim!
O nedenle boşuna kıvırma Hüseyin Gülerce! “Yok biz cemaatiz. Yok biz hizmet erleriyiz” falan diyerek terane okuma! Kaçarınız yok artık! Sen de, senin mensubu olduğun o suç örgütü de hem bu dünyada, hem de öteki dünyada er geç hesap verecek!
YÜKSELİR’İN YAZISI İÇİN TIKLAYIN

http://www.medyagundem.com/sevilay-yukselir-ezber-bozdu-huseyin-gulerce-iyi-polis-numarasi-yapiyor-yemeyin/
Gülen’in bir evrakta sahtecilik vakası daha!

Gülen’in bir evrakta sahtecilik vakası daha! Nisan 03, 2014    
Fethullah Gülen’in yeşil pasaport alması için gereken yeterlilik belgesi Diyanet ve Emniyet’te bulunamadı. Diyanet’in, Gülen’in özlük durumunu içeren 7 Kasım 1990 tarihli belgenin içeriğinin değiştirildiği anlaşıldı. Ancak bu bile yeşil pasaport için yeterli değil.
Fethullah Gülen’e evrakta sahtecilik yapılarak verilen yeşil pasaport, Erzurum Valiliği tarafından iptal edildi. Gülen’in yeşil pasaportunu usûlsüz yöntemlerle aldığına dair iddiaları inceleyen müfettişler çarpıcı sonuçlara ulaştı. Edinilen bilgilere göre Gülen, yeşil pasaport almak için 1990 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yazı istedi. Diyanet de 7 Kasım 1990 tarih ve 39548 sayılı bir yazıyla Gülen’e resmi durumunu bildirdi. Ancak Gülen’in Diyanet’ten aldığı bu yazının tarih ve sayısına dokunmadan içeriğini değiştirdiği ortaya çıktı. Bununla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Gülen’e durumunu bildirdiği 7 Kasım 1990 tarih ve 39548 sayılı belgeye ne Diyanet ne de Emniyet arşivinde rastlanamadı. Diyanet’in hazırladığı belgenin giriş-çıkışı yapıldıktan sonra kurum arşivinden yok edildiği belirlendi. Belgenin kim tarafından ne zaman alındığı bilinmezken, ortaya çıkan imha olayı akıllara Diyanet’te kümelenen paralel yapılanmayı getirdi.
SAHTECİLİK BELGELENDİ
Müfettişlerin yaptığı incelemede Diyanet tarafından Emniyet Pasaport Şube’ye gönderilen belgenin Emniyet’te de bulunmadığı tespit edildi. Gülen’in sahte evrakla Erzurum Emniyeti’nden aldığı yeşil pasaporta ilişkin Emniyet arşivinde de arama yapan müfettişler, sözkonusu tarih ve sayı numarasını taşıyan yazı ile Diyanet’in Gülen dosyasındaki yazının uyuşmadığını belirledi. Dolayısıyla Gülen’in yeşil pasaport alabilmek için evrakta sahtecilik yaptığı belgelenmiş oldu.
KADEMESİ YETMEDİ
1990 yılına ait giden evrak kayıt defterinin 682′nci sayfasında yapılan incelemede evrak kayıt, sayı ve tarihinin doğru olduğu ancak ilgi (c) sayılı yazı ile gönderilen evrakın içeriğinin Gülen’in özlük dosyası içeriğine uymadığı ve gerçeği yansıtmadığının anlaşıldı. İçeriği değiştirilen belgede yapılan hesaplamanın da doğru olmadığı belirlendi. Belgeleri inceleyen müfettişler, ‘Çanakkale İl Müftülüğü’nde vaiz olarak görev yapmaktayken 20 Mart 1981′de istifaen görevinden ayrılan Fethullah Gülen’in istifa ettiği tarih itibariyle kadrosunun 6, müktesep derecesinin 6, kademesinin 7 olduğu, emsallerinin ise 11 Nisan 1981′de Resmi Gazete’de yayımlanan 15/04/1989-366 sayılı KHK ile yürürlüğe giren gösterge tablosunda 6. derece 7. kademenin gösterge karşılığı olan 4. derecenin 1. kademesine tekabül ettiğinden ilgilinin o günkü durumunun 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun Ek-4′üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir’ açıklaması yaptı.  (YENİ ŞAFAK)
http://www.medyagundem.com/gulenin-bir-evrakta-sahtecilik-vakasi-daha/
Danıştay suikastinde Gülen izi

Danıştay suikastinde Gülen izi Nisan 03, 2014    
Alparslan Arslan Danıştay cinayetiyle ilgili ifadelerinde Fethullah Gülen’in yeğeni, avukat Kemalettin Gülen’i suçlamış, bazı Ergenekon sanıkları da Gülen-Arslan ilişkisinin, cemaatin bu olaydaki rolünü açığa çıkaracağını öne sürmüştü.

Danıştay 2. Dairesi’ne 17 Mayıs 2006′da düzenlenen, Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in şehit olduğu, 4 üyenin yaralandığı saldırı 8 yıldır aydınlatılamadı. Dava Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından Ergenekon bağlantısı araştırılmadığı gerekçesiyle bozuldu. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, savcı Mehmet Ali Pekgüzel ile cezaevinde Danıştay sanıklarının ifadelerini tanık olarak aldı. Osman Yıldırım’ın ifadesi ise hem sanık, hem tanık hem de gizli tanık olarak alındı. Suikast emrini Veli Küçük’ten, bombaları da Muzaffer Tekin’den aldığını söyleyen Yıldırım’ın ifadeleri üzerine dava Ergenekon davasıyla birleştirildi. Arslan’la beraber, Küçük ve Tekin’e de Danıştay olayının azmettiricisi oldukları gerekçesiyle ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis verildi.

Karanlık kalan noktalardan biri de Arslan’ın Gülen cemaati bağlantısıydı. Işık Evleri’nin sorulması üzerine “Cemaatin evlerinde benim kalmışlığım da var. Gidip gelmişliğim de” diyen Arslan, Fethullah Gülen’in yeğeni Kemalettin Gülen’in Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de arkadaşıydı ve Danıştay üyelerinin resimlerinin bulunduğu gazeteyi kendisine Gülen’in verdiğini söyledi. Bunun üzerine Arslan’ın akli dengesinin yerinde olmadığı yönünde dilekçe veren Kemalettin Gülen ise mağdur sıfatıyla Ergenekon davasına müdahil olmak istedi.

Talebi reddedilen ve tanık olarak dinlenen Gülen, üniversitede kendisinden 3 yıl önde olan Arslan’la çok muhabbeti olmadığını söyledi. Kemalettin Gülen’in ayrıca, Danıştay 2. Dairesi’nin kamu kurumlarında başörtüsünü yasaklayan kararından sonra, Daire Başkanı Mustafa Birden’i evinden telefonla arayıp küfrettiği öne sürüldü. Ayrıca Danıştay saldırısından bir hafta önce Arslan’ın Gülen’in bürosuna gittiği, burada Gülen’in Arslan’a, hâkim Birden’in adresini ve telefon numarasını da verdiği iddia edildi. Ergenekon davasında da bazı sanık ve avukatlar Gülen ile Arslan arasındaki ilişkinin iyi irdelenmesi gerektiğini söyleyip, duruşmada tanık olarak dinlenmesini talep etti.
Sanıklardan avukat Kemal Kerinçsiz, “Arslan’ın silahların bedelini nasıl karşıladığı konusunu çözümlemek için Arslan ile Gülen arasındaki ilişkiyi tespit etmek gerekir. Savcılar nedense iddianamede Gülen soyadına yer vermek istemiyor” dedi. Danıştay olayının Gülen cemaatinin üstüne yıkılmaya çalışıldığını savunan Kemalettin Gülen, telefonda SABAH muhabirine açıklama yapmayacağını söyledi. (SABAH)
http://www.medyagundem.com/danistay-suikastinde-gulen-izi/
Hüseyin Gülerce takiyye yapıyor

Hüseyin Gülerce takiyye yapıyor Nisan 03, 2014    
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin seçim sonrasındaki tavrı için “Açık bir takiye yapıyor” diyen Sevilay Yükselir, “Madem senin cemaatin bu hale gelmiş, 30 Mart’a kadar neredeydin?” dedi.
http://www.medyagundem.com/huseyin-gulerce-takiyye-yapiyor/

Hüseyin Gülerce, AK Parti'ye neden oy vermeyeceklerini açıkladı!
21 Mart 2014
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında cemaatin neden AK Parti'ye oy vermeyeceğini açıkladı...

İşte Hüseyin Gülerci'nin "AK Parti, Cemaat’ten oy istemiyor…" başlıklı o yazısı:
AK Parti kurulduğundan beri Hizmet Hareketi’nin içindeki insanların çoğunluğunun, her seçimde bu partiyi destekledikleri kanaatini taşıyorum.

Bu defa ise tam tersi bir kanaatim var. Çoğunluk, AK Parti’ye oy vermek istemiyor. Bunun sebebi, AK Parti’nin, açık, seçik ve kesin bir dille “Cemaat”ten oy istememesidir. Alenen, milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, “sizin oyunuza ihtiyacımız yok” denmektedir. Hatta iktidar yanlısı kalemlerin, konuyu açarak, “oyunuzu istemiyoruz, çünkü boyunuzun ölçüsünü almak istiyoruz” diye efelenmeleri de var…
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!
 
Cemaat-CHP Görüşmesinin Fotoğrafı

Cemaat-CHP Görüşmesinin Fotoğrafı

‘Cemaat’in önde gelen isimlerinden Hüseyin Gülerce ile CHP Kayseri Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Osman Çilsal’ın 15 Mart günü Yalova’da bir mekanda gizlice görüştükleri ortaya çıktı.
Cemaat-CHP Görüşmesinin Fotoğrafı
17 Mart 2014
Akit’ten Osman Yiğit, ‘Cemaat’in önde gelen isimlerinden Hüseyin Gülerce ile CHP Kayseri Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Osman Çilsal’ın 15 Mart günü Yalova’da Tigem Beyazbahçe Cafe’de gizlice görüştükleri ortaya koyan fotoğraflara ulaştı.
YALOVA’DA 4 KAFADAR
Akit’in ele geçirdiği fotoğraflarda ikiliye, Kılıçtaroğlu’nun danışmanı ve Fenerbahçe eski Denetleme Kurulu üyesi Durmuş Çelen ile Demokrat Parti Yalova eski İl Başkanı Bahattin Sabahçı’nın da eşlik ettikleri görülüyor. Gülerce ve Çilsal’ın başbaşa yaptığı görüşmenin içeriği hakkında taraflar bilgi vermekten kaçındı.
GÜLERCE TAKIYYE Mİ YAPIYOR?
“Bu yangın söndürülebilir mi?” başlıklı bir yazı yazarak AK Parti’ye oy vereceğini söyleyen Gülerce’nin CHP’lilerle gizlice görüşmesi manidar bulunuyor. 25 Aralık 2013 günü Zaman Gazetesi’ndeki yazısında Gülerce şunları kaydetmişti: “Son hükümet-cemaat meselesinden dolayı gönlüm kırık olsa da, ben oyumu, yaşadığım Yalova’ya göre kullanacağım. Kararım şimdiden net. Hüseyin Gülerce olarak bir oyum var. AK Parti adayına oy vermeyi düşünüyorum. Yangın, hâlâ söndürülebilir…”
KILIÇTAROĞLU’NUN DANIŞMANI ARALIK’TA AÇIKLAMIŞ:
“ALMANYA’DAKİ KASETLER YOLDA”
Bu arada görüşmede bulunan isimlerden Dursun Çelen’in bağlantıları dikkat çekiyor. Facebook hesabı üzerinden Berkin istismarı yaptığı görülen Durmuş Çelen eski bir Demirelci. CHP Antalya İl Başkanı’nın 2012’de Süleyman Demirel ile görüşmesine de aracılık ettiği bilinen Çelen, Demokrat Parti’nin (DP) Kadıköy İlçe Başkanlığını da yaptı. Kılıçtaroğlu’nun Genel Başkan olmasıyla CHP’ye katılan Çelen’in Kılıçtaroğlu’na danışmanlık yaptığı söyleniyor. ‘Yükselen Türkiye Platformu’ adında bir oluşumun da başkanlığını yürüten Çelen’le ilgili en çarpıcı bilgi ise 17 Aralık sonrası servis edilen kasetleri önceden haber vermesi oldu. 29 Aralık 2013 günü, henüz kasetler ortaya çıkmadığı bir dönemde Facebook hesabında bir yazı kaleme alan Çelen, “Almanya’da olduğu bilinen kasetler yakın zamanda servis edilecek” bilgisini paylaşmış!…
“TÜRK BURJUVA HAREKETİ BAŞLADI”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun Hukuk Danışmanı eski hakim Mithat Ali Kabaali’nin de beğendiği bu paylaşımda Çelen ayrıca, “Şu
an Türk Burjuva hareketi başlamıştır. Önüne dağ dayanmaz” uyarısında bulunmuş!
ic-005.jpg
KASETLER KILIÇTAROĞLU’NA SERVİS EDİLDİ BİLGİSİ…
Kılıçtaroğlu’nun danışmanı Çelen’in kasetlerin ‘Almanya kaynaklı’ olduğu bilgisini ilk kez vermesi akıllara Deniz Baykal olayını getirdi. MİT’çi Kaşif Kozinoğlu'nun Aydınlık Gazetesi’nce sansürlü olarak yayınlanan mektuplarında, Kılıçtaroğlu’nun Alman istihbaratı ile ilişkili olduğu; Alman istihbaratının Kılıçtaroğlu’na kaset servisi yaptığı belirtilmişti.
KILIÇTAROĞLU – BND İLİŞKİSİ…
Kozinoğlu’nun Aydınlık ekibi tarafından sansürlenen söz konusu mektubunda yer alan şok ifadeler şöyleydi: “Almanya’da; ikamet eden ve birçoğu Alman’a karışmış, Alman vatandaşı olmuş, mal varlıklarının tutarı çok büyük olan Türk asıllı Türk vatandaşı olan yaklaşık 3,5 milyon şahsın, AKP tarafından şu ana kadar hiç olmadık şekilde, AB’ne girişe karşılık bir tehdit oluşturması bağlamında, (AKP tarafından) organize edilebileceğinden çok korkmaktadır. Almanya, bu bağlamda; Deniz Feneri yolsuzluğunu bulmuş. Bu yolsuzluğu “Yüzyılın Yolsuzluğu” ilan etmiş. Birinci davasını açmış/nihayetlendirmiş ve hapis cezası verdiği şahısların sorgularının kendisinin de eksik olan (söz konusu sorgulamayı Alman Dış İstihbarat Servisi görevlisi ve iç servis gerçekleştirmiştir) RTE’ye ve AKP’ye uzanan bilgi ve belgeleri temin etmiştir. (ileride kullanmak üzere.) Almanya anılan belgelerin bir kısmını bizzat Almanya’ya giden CHP lideri olmayan Kemal Kılıçdaroğlu’na iletmiştir. Yani Kılıçdaroğlu Almanya’ya gittiğinde BND mensupları ile görüşmüştür. (BND’nin ağzından bizzat) Alman Gizli Servisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasını desteklemiştir. Ayrıca, Deniz Feneri’nin Türkiye’deki mahkeme safahatını yakın takibe almıştır.”
Akit / Osman Yiğit
 
Hüseyin Gülerce'ye
 

    
13 Mart 2014
“Sayın Başbakan, koskoca bir camiayı seçim meydanlarında hedef tahtası yapıyor. Sanki yargı karar vermiş gibi suçlamalarda bulunuyor. Başbakan Erdoğan “paralel yapı” yaftasıyla, maalesef Hizmet Hareketi’ne ve Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye çok ağır laflar ediyor. Hepimizin başbakanı olarak Sayın Erdoğan’dan üslup güzelliği beklemek hakkımızdır.” 
Bir an için Gülerce’nin haklı olduğu varsayarak soralım:
Hüseyin Bey,
Sayın Başbakan, 17 Aralık’a kadar Gülen hareketine herhangi bir saygısız ifade kullandı mı?
Bize bir tane hakaret-âmiz ifadesini gösterebilir misiniz?
Mesela şu 7 Şubat’taki MİT krizini ele alalım.
Olayların kronolojisine baktığımızda 7 Şubat MİT krizine kadar cemaatle hükümet arasında en ufak bir ihtilaf bile yok.
Siz bu olaya dahil olduğunuzu hep inkâr ettiniz.
Başbakan çağırıp sorduğunda da yemin billâh reddettiniz.
Peki, o dönemde gazeteleriniz ve televizyonlarınız aracılığıyla adeta otomatiğe bağlanmış gibi senkronize şekilde hükümete cephe alışınızı nereye koyalım?
O kadar kendinizden geçmiştiniz ki, ‘yahu biz ne yapıyoruz’ diye şöyle bir dönüp kendinize ve düştüğünüz duruma bakmadınız.
Ağzınızla inkâr ettiğinizi, cesametinizle kabul ettiğinizin farkına bile varmadınız.
O dönemde, özellikle topsakallı elemanlarınızın yazılarına ve mesajlarına baksanız, olayların bu raddeye geleceğini kolaylıkla anlayabilirdiniz.
Meğerse topsakal çetesi cemaatin öncü kuvvetiymiş.
Ve her şey F. Gülen'in bilgisi tahtındaymış.
Bir hocaya asla yakışmayacak malum bedduayı bile kelime oyunlarıyla ‘mülaane’ye çevirdiniz.
Hepsinde suçlu karşınızdakilerdi, siz hep masumdunuz.
Bir şeyi samimiyetle merak ediyorum;
Hüseyin Bey siz F.Gülen’in hiç hata yaptığını, yapacağını veya yapma ihtimali bulunduğunu düşünüyor musunuz?
 
Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizâmât;
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde..
 
Dizeleri sizin için bir şey ifade ediyor mu?
Ya da şu dizeler:
 
Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz;
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde..
 
Ağzınızdan çıkanla yaptıklarınız yüz seksen derece zıt..
Üstelik bunun farkında bile değilsiniz.
Siz hiç kendi medyanızda yazılan çizilenlere bakmıyor musunuz?
Başbakan’ı yargı kararı olmadan cemaati suçlamakla itham ederken, kendi gazete ve televizyonlarınızda çarşaf çarşaf yayınladığınız montaj kasetler, tapeler hakkında yargı kararı var mı?
Bu yaptığınız yasal mı, ahlaki mi, insani mi, İslami mi?
Yoksa siz başka galakside mi yaşıyorsunuz Hüseyin Bey?!
Dershane sürecindeki tehdit ve şantajları hadi yine görmezden gelelim.
Peki, bu sürecin devamında 17 Aralık operasyonu cereyan etti.
Tüm benliğinizle bu operasyonun bayraktarlığını yaptınız.
Zannettiniz ki, hükümeti yolsuzluk dosyalarıyla yıkarız.
Sanki Türkiye 90 yıldır ilk defa yolsuzluk olayıyla karşılaşıyormuş gibi bir heyecanla ortaya çıkmanız çok enteresandı.
Kendinizi işte bu noktada ele verdiniz.
Zannettiniz ki, toplum yolsuzluk kavramını duyduğunda operasyonun legal veya illegal yöntemle mi olduğuna bakmadan üstüne atlar ve hükümeti postalar.
Hele bu hengâmede emniyet ve yargıdaki paralel yapılanmamızın deşifre olmasıyla kamuoyu alakadar bile olmaz diye düşündünüz.
Tam olarak; şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti pozisyonuna düştünüz.
Ve tabak gibi deşifre oldunuz.
Halk, ‘yolsuzluk yapan hükümeti sandıkta göndermem mümkün ama devlet otoritesini hiçe sayarak imamların otoritesine bağlı hareket eden paralel yapıyı temizlemek her şeyden daha önde gelir’ diyerek meşru hükümete destek verdi.
Meydanlar bunun işaretini veriyor.
30 Mart’ta çok daha güçlü şekilde inşallah oylarıyla da gösterecek.
İşte o zaman Gülen hareketi için zor günler başlayacak.
Hüseyin Bey, ‘turfa müneccim’ yaftasıyla iki dakkada sizi bile satan kendi gazetenize şöyle bir baksanız, söylediklerinizin ne kadar çocukça şeyler olduğunu hemen anlayacaksınız aslında!
Ve bizi de empati yapmak zorunda bırakmayacaksınız.
Selam ve Dua ile..
 
 
Hüseyin Gülerce: Ecevit'in,
Merve Kavakçı çıkışı gerekliydi !
GÜLERCE'NİN KASETLERİ 
 
 
Gülerce: Çok kötü şeyler oluyor, Erdoğan tarihi yanlışta!
05 Mart 2014
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında 'Çok kötü şeyler oluyor' diyerek ürperten kara tabloyu yazdı.

Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Türkiye için felaket senaryosunu yazdı. Erdoğan'ın tarihi yanlışlar içinde olduğunu söyleyen Gülerce Türkiye'nin kaosa sürüklendiğini duadan başka sığınılacak şeyin kalmadığını söyledi.

En başta Sayın Başbakan, koskoca bir camiayı seçim meydanlarında hedef tahtası yapıyor. Yazmaya elimin gitmediği hakaretleri yapıyor.

TARİHE GEÇECEK YANLIŞ YAPIYOR!
Sanki yargı karar vermiş gibi suçlamalarda bulunuyor. Başbakan Erdoğan “paralel yapı” yaftasıyla, maalesef Hizmet Hareketi’ne ve Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye çok ağır laflar ediyor. Hepimizin başbakanı olarak Sayın Erdoğan’dan üslup güzelliği beklemek hakkımızdır. Üzülüyoruz, çünkü bu tavır kucaklayıcı değildir, bu tavır adil değildir, bu tavır hukukî de değildir. Kendilerinin en çok şikâyet ettiği yargısız infaz konusunda, tarihe geçecek yanlışı bizzat kendisi yapmaktadır. Bunun AK Parti’ye, kutuplaşmayı önleyerek bütün toplumu kucaklaması gereken bir iktidara, asla faydası olmayacaktır.

TÜRKİYE KAOSA SÜRÜKLENİYOR
Çok kötü şeyler oluyor. Türkiye, öngörülemez, kestirilemez bir kaosa doğru sürükleniyor. Diyalog ve hoşgörü zeminleri tükeniyor. Uğranılan kayıplar nasıl telafi edilecek? Aileler, baba-oğullar, eşler, kardeşler karşı karşıya geliyor. Meydanların coşkusu; yapılan hatanın, bizi ülke ve millet olarak sürükleyeceği kaos ortamının görülmesini önlüyor. Kutuplaşma derinleşiyor, samimi gönüller ızdırap çekiyor, insanımız arasındaki köprüler berhava oluyor. Yakın hedefler için fayda umanlar bilmeliler ki, orta vadede, hele uzun vadede, uğradığımız zararların büyüklüğü -Allah göstermesin- tahmin bile edilemez.

28 ŞUBAT RUHU DÖNÜYOR!
Çok kötü şeyler oluyor. Son MGK toplantısına 28 Şubat’ın ruhu geri dönüyor. Hem de sivillerin teklifi ile “paralel yapı” kastedilerek koskoca bir camia tehlike ilan ediliyor. Sınırlarımızın dibindeki dış tehditler yerine, iç tehdit yine başa geçiyor. TSK’ya, vesayet dönemindeki rolünün bugünkü iktidar eliyle hatırlatılması tek kelime ile fecaattir. Çünkü askerin geri dönüşüne yol veriliyor...

FACİAYA YOL AÇACAKTIR
Çok kötü şeyler oluyor. “Paralel yapı”nın üzerine gidiyoruz diye dershanelerin kapatılması, iki yıl sonra eğitim ve öğretimde büyük bir faciaya yol açacaktır. 2016 üniversiteye giriş sınavının sonuçları, bu felâketin ne anlama geldiğini herkese anlatacaktır. Ama ne fayda… Olan gençlerimize olacaktır.

Çok kötü şeyler oluyor. Sağduyulu seslerin feryatlarına rağmen, sorumlular sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyorlar. Kimse, kendi yanlışına, yanlış denilmesini istemiyor.

Duadan başka sığınağımız kalmadı…


http://www.timeturk.com/tr/2014/03/05/huseyin-gulerce-cok-kotu-seyler-oluyor-erdogan-tarihi-yanlista.html#.Uxdj_Fo5nDc
 
 
Hüseyin Gülerce'den skandal demeç!
 
21 Aralık 2013  ABD'nin önde gelen gazetelerinden New York Times'a konuşan Zaman Gazetesi baş-yazarı Hüseyin Gülerce skandal açıklamalarda bulundu
 Hüseyin Gülerce'den skandal demeç!

Türkiye'de gündem damgasını vuran yolsuzluk soruşturması dünya medyasında da tartışılıyor. Amerika'nın en saygın gazetelerinden New York Times konuyla ilgili haberinde, "Uzmanlar, tırmanan siyasi krizin, Fethullah Gülen'in Türk devleti içinde biriktiriği gücü gösterdiğini söylüyor" yorumunu yaptı.

"GEZİCİLERLE AYNI ŞİKAYETLERİ PAYLAŞIYORUZ"
New York Times'a konuşan Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce de, Gülen'in takipçilerinin Gezi Parkı protestocularının Erdoğan hakkındaki şikayetlerinin birçoğunu paylaştığını ifade etti. İki grubun da, çok güçlenen Erdoğan'ın otoriter tarzından ve AB üyelik süreci ile demokratik reformları terk etmesinden şikâyet ettiğini belirtti.

"İLK ÇATLAK MAVİ MARMARA'DA ÇIKTI"
Gülerce şöyle devam etti: "Sayın Erdoğan'ın aşina olmadığı bir gruptan bahsetmiyoruz. İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemden beri hepimizi şahsen tanıyor. Sayın Gülen'i 20 yıldır tanıyor. (Hükümetle Gülen Hareketi arasında) İlk çatlaklar Mavi Marmara krizi ile çıktı. Sayın Gülen'in tutumu çok netti. Türkiye'nin dış politikasında maceraya atılmaması, Batı'ya yönelimini sürdürmesi ve dış politika meselelerini diyalogla çözmesi gerektiğini hep söyledi."

http://www.haber10.com/haber/459124/#.UvJHps5i0tB
 
Gülerce: Yaşanmamış sıkıntılara hazır olun

Zaman yazarı Hüseyin Gülerce Twitter'dan çok tartışılacak açıklamalarda bulundu.

 

Fethullah Gülen'e en yakın isim olarak bilinen Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Twitter'da çok konuşulacak açıklamalar yaptı. Gülerce, ''Herkes, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, bu topraklarda Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılara ve savrulmalara hazır olsun'' diye yazdı.
Gülerce, Twitter'da şunları yazdı:

Demokrasimiz, milletimiz ve devletimiz bu badireden güçlenerek çıkar. Ancak herkes, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, bu topraklarda Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılara ve savrulmalara hazır olsun..Sadece sabredenlerin, sağduyu ile hareket edenlerin, üslup güzelliğini koruyanların ve duruşunu bozmayanlarin kazanacağı fırtınaya giriyoruz. Bu fırtınada dostlar kaybedilecek, çürükler ayıklanacak, vefasızlar ortalığa saçılacak. Herkes yerini bulacak. Sonunda Türkiye kazanacak. Fırtınanın habercisi ben değilim, Sayın Mehmet Ali Şahin ve Sayın Burhan Kuzu. Operasyon yapılacağını 6 ay önceden bilen yazarlara dikkat..
 
 

http://www.haber7.com/guncel/haber/1112304-gulerce-yasanmamis-sikintilara-hazir-olun 
 

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.04.2014