HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

29 Mayıs 2014 Perşembe

 Paralel örgütten Türkiye’ye büyük ihanet   
 

Paralel örgütten Türkiye’ye büyük ihanet
Mayıs 29, 2014
Türkiye’yi sarsan, TİB’deki ‘casusluk’ incelemesinde ortaya çıkan dinleme listesinde, milli projeler üzerinde çalışan kurum yetkililerinin isimleri dikkati çekiyor. Bu da milli savunma sanayiinin hedef alındığını ortaya koyuyor. 2009′da askeri anlaşmaların büyük çoğunluğunun iptal edildiği İsrail’e ilişkin şüpheleri de artırdı.
Ankara Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TİB’deki ‘casusluk’ incelemesi sonucu elde edilen ve Yeni Şafak’ın gündeme getirdiği 64 kişilik listede hedefin kritik kurumlar ve kişiler olması dikkati çekti.
HAVELSAN, TUSAŞ, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, TÜBİTAK gibi kurumlarda yerli savunma sanayii üretiminde çalışan kişiler dinlendi. Dışa bağımlı savunma sanayiinden kurtulmak için önemli projeler üzerinde çalışan kurumların yetkililerinin dinlenmesi, milli savunma sanayinin hedef alındığını gösteriyor. 28 Şubat darbecilerinin darbeyi makul göstermek için büyük ihaleler verdiği İsrail’in de milli savunma sanayi hamlesinden rahatsız olduğu biliniyor. Başbakan Erdoğan’ın 2009 yılı Ocak ayında Davos’ta ‘One Minute’ çıkışı ile İsrail’le yapılan anlaşmaların büyük çoğunluğunun iptal edilmesi de dinlemelerde İsrail’in rolüne ilişkin şüpheleri daha da artırdı.
DİNLEME TALEBİ AKYÜREK’TEN
Paralel çetenin dinleme kararlarının büyük çoğunluğunun, etkili olduğu Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden alınması dikkati çekti. Dinlemelerin ağırlıklı olarak yapıldığı 2008-2009 yıllarında dinleme talep eden Emniyet İstihbarat Dairesi’nin başında ise paralel yapıyla yakınlığı sicilinde bile yer alan Ramazan Akyürek vardı. Geçtiğimiz aylarda silahına ve polis kimliğine el konulan Akyürek’in birçok ismin dinlenmesi için kararlar çıkarttığı belirtiliyor.
İSRAİL PARMAĞI MI?
Türkiye’nin geçmişte en fazla silah aldığı ülke olan İsrail ile olan ilişkileri 28 Şubat sürecinde tarihindeki en üst seviyeye geldi. AK Parti’nin 2004 yılında özellikle tank, İHA ve helikopter ihalesini iptal ederek, yerli üretime ibreyi çevirmesi de kafalarda ‘bu dinlemelerde İsrail ile işbirliği mi var’ sorusu oluştu. Türkiye, İsrail ile 183 milyon dolara 10 adet insansız hava aracı (İHA) HERON alımı için 2005 yılında bir anlaşma yaptı. İsrail’den ilk partide gelen HERON’ların Türkiye’nin taleplerine cevap vermediği ortaya çıktı.
HERON YERİNE PREDETOR KIZDIRDI
HERON’lardan isteği verimi alamayan Türkiye, ABD’den 4 Predetor MQ1A ve 2 Reaper RQ-9 insansız hava aracı alımı sürecini başlattı. Araçların hükümetten hükümete satış (FMS) kredisi yoluyla alınması planlandı. Her iki insansız hava aracı tipi de HERON’lardan farklı olarak hem gözetleme hem de lazer güdümlü bomba taşıma yeteneğine sahip bulunuyor.
ANKA SORUMLUSUNA DERİN TAKİP
Paralel yapının dinlediği Uçak Mühendisi Sedat İlhan Güldoğan, Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyor. Güldoğan, 2005-2011 yılları arasında Hava Araçları Daire Başkanlığı görevinde bulunmuş ve bu görevinde Helikopter, Uçak, İnsansız Hava Aracı ve Modernizasyon ve Entegrasyon altında gruplandırılmış 40′dan fazla projenin yönetilmesinden sorumlu oldu. Bu projelerden bazıları; Atak Helikopteri, ANKA İnsansız Hava Aracı, F-16 Uçağı, A400M Uçağı, JSF, AWACS, C-130 ve T-38 Uçakları Modernizasyonu olduğu biliniyor.
İHA PROJE MÜDÜRÜ DE LİSTEDE
TSK’nın keşif, gözetleme ve istihbarat ihtiyacının karşılanması için başta TAİ, Vestel gibi ulusal firmalar tarafından insansız hava araçları (İHA) geliştirilmeye başlandı. Dünyada İHA üreten ilk 5 ülke arasında yer alacak olan Türkiye’ye bu önemli sistemi geliştiren ekibin proje müdürü Mehmet Demir Çiğdemoğlu’nun da dinlendiği ortaya çıktı. Çiğdemoğlu aynı zamanda 2009-2016 Savunma Sanayi Sektörel Stratejisini hazırlayan ekibin de içinde yer aldı.
Savunma liginde sınıf atlayacağız
Türk savunma sanayii, son yıllarda yaptığı büyük atılımla birçok alanda başarılı projeleri hayata geçirdi. Türkiye’yi savunma liginde sınıf atlatacak milli tank, milli uçak, milli uydu, milli gemi, milli helikopter gibi büyük projeler, kararlıkla devam ediyor. Türkiye’nin bölgesinde liderlik iddiasını artıracak ve terörle mücadelede ordunun gücünü katlayacak projelerinin de tamamlanma tarihleri netleşti. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın yeni hazırladığı stratejik plana göre milli tank Altay’ın ilk prototipi 2015 yılı sonunda tamamlanacak. Muharip gemi MİLGEM-S projesi kapsamındaki ilk gemi 2016, ATAK helikopteri 2013, insansız hava aracı ANKA 2014 yılı sonuna kadar envantere alınacak. İsmini Kurtuluş Savaşı’nda 5. Süvari Kolordusu’nu komuta eden Fahrettin Altay’dan alan ve projesine 2007 yılında başlanan üçüncü nesil ana muharebe tankı Altay’ın 1 adet prototipi, 2015 yılı sonuna kadar üretilmiş olacak. TUSAŞ tarafından tasarlanan eğitim uçağı Hürkuş, 2015 yılı sonuna kadar envantere alınacak.
Gizli projelere yakın markaj
Dinlenenler arasında elektrik-elektronik mühendisi Ahmet Lütfi Varoğlu, Savunma Sanayi Müsteşarlığı Uluslararası İşbirliği Daire Başkanı görevini yürütüyordu. 1991 yılından beri SSM’nin birçok projesinde mühendis ve program yöneticisi olarak görev aldı. 2000 yılından itibaren Elektronik Harp, Radar, Komuta Kontrol, Haberleşme ve Bilgi Yönetim Sistemleri Projeleri sorumluluğunu yürüten Varoğlu, ‘Askeri Casusluk’ davası kapsamında da gözaltına alınmıştı. Dinlenen bir diğer isim ise SSM AR-Ge Daire Başkanlığı görevini yürüten Zübeyde Çağlayan. TSK’nın ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik Ar-Ge projelerinin yürütülmesi; bu doğrultuda ana sistem projelerinin gereksinim duyduğu alt sistem/bileşen/teknoloji alt yapısının yol haritası bazlı oluşturulması ve bu kapsamda belirlenen öncelikli Ar-Ge projelerinin tanımlanması ve desteklenmesi faaliyetini yürüten ekibin başındaki isim olan Çağlayan’ın dinlenmesi birçok gizli projenin de açığa çıkmasına neden de olabilir.
Aselsan mühendisleri de dinlendi mi?
Stratejik öneme sahip Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Aselsan, TÜBİTAK ve Havelsan gibi kurumların üst düzey yöneticileri ve kritik noktalardaki görevlilerinin paralel yapı tarafından dinlendiğinin ortaya çıkması, Aselsan mühendislerinin şüpheli ölümlerini gündeme getirdi.
Ortaya çıkan skandal dinleme olayı ile paralel çetenin, Savunma Sanayi alanında önemli projeler yapan kurumları, 2008 ile 2010 yılları arasında usulsüz dinleme ile markaja aldığı ortaya çıktı. Aselsan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet İhsan Ongun’un da ‘organize suç’ şüphesiyle dinlenmesi 5 mühendisin ölümünü yeniden akla getirdi.
17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerinden sonra TİB’e yapılan operasyon sonucunda yapılan incelemede geriye dönük çok sayıda dinleme kaydı olduğu ortaya çıkmıştı. Ölümleri bir türlü aydınlatılamayan ve intihar ettikleri kanısına varılan mühendislerin de dinleme yöntemi ile takip altına alınmış olabileceği şüphesi oluştu. TİB’de geriye dönük yapılacak incelemede, mühendislerin hayattayken kullandıkları telefon numaralarının dinlenenler arasında olup olmadığı merak ediliyor. Mühendis Hüseyin Başbilen, Ankara Pusraklar’da arabasının içinde bilekleri ve boynu kesilmiş halde, 7 ay sonra ise Alim Ünsem Ünal, Gölbaşında kafasına kurşun sıkılmış halde bulundu. Ondan bir hafta sonra Evrim Yançeken evinin balkonun düşerek hayatını kaybetti. Her 3 ölüm de kayıtlara intihar olarak geçti. Bu olayları bilgisayar ve yazılım mühendisi Burhanettin Volkan’ın 9 Ekim 2007 tarihindeki intiharı ve elektrik mühendisi Zafer Oluk’un 6 Mayıs 2008′de askerde şüpheli ölümü izledi.
HAVELSAN da takibe alınmış
TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü Teknik Müdür Yardımcısı Ahmet Ceyhan Gören de önemli projelerde görev aldı. Doç. Dr. Gören, akaryakıt kaçakçılığını önlemek için geliştirilen ‘Ulusal Marker Uygulamasını’ yürütmüştü. Gören’in başında bulunduğu Enstitü ‘Metroloji’ ölçme bilimi olarak tanımlanıyor. Bütün ölçme sistemlerinin temeli olan birimleri tanımlayarak, bilim ve teknolojinin kullanımına sunmak ve yapılan bütün ölçümlerin güvenilirliğini ve doğruluğunu sağlamaktır. Türkiye’nin önemli stratejik kurumlarının başında yer alan eski HAVELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Yarman’ın da uzun süre dinlendiği ortaya çıktı. Elektronik ve Haberleşme Mühendisi olan Yarman, 7. ve 8. Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, ‘Askeri Elektronik ve Nükleer Enerji Özel İhtisas komisyonlarında’ görev yaptı. Deniz Savaş Sistemleri, Hava Savunma Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Anayurt Güvenlik Sistemleri ve Enerji Yönetim Sistemleri alanlarında projeler yürüten HAVELSAN aynı zamanda e-devlet uygulamasını da yürütüyor. (YENİ ŞAFAK)

İstihbarat raporlarına göre şok GÜlen örgütü gerçekleri


İstihbarat raporlarına göre şok GÜLEN örgütü gerçekleri
 
 
Mayıs 29, 2014
17 Aralık darbe girişimi kapsamında paralel yapıya yönelik soruşturmaya, Fethullah Gülen için 1989′dan bugüne kadar beraat ve takipsizlikle sonuçlanan dosyalar da dahil edildi.
 
17 Aralık operasyonunun ardından ülke genelinde paralel yapılanmaya yönelik açılan soruşturmalar devam ederken Ankara Anayasal Suçlar Bürosu tarafından Fethullah Gülen’le ilgili yürütülen “Darbe, Örgüt Kurmak ve Yönetmek, Anayasal Düzeni Bozma, Casusluk” soruşturmasında önemli gelişmeler yaşanıyor. Paralel yapılanmaya yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında örgütün lideri Fethullah Gülen için “Darbe” kapsamında açılan soruşturmada düğmeye basıldı. Ankara Anayasal Suçlar Bürosu savcısı Serdar Coşkun tarafından yürütülen soruşturmada Gülen hakkında daha önce açılan ancak beraat ve takipsizlikle sonuçlanan dava ve soruşturma dosyaları da incelemeye alınıp soruşturmaya dahil edildi. Savcı daha önceki iddiaları da bir bir incelemeye aldı.

70 BİN KİŞİ İNCELEME ALTINDASavcılığın ‘darbeye’ yönelik soruşturmada 17 Aralık operasyonu öncesi ve sonrası istihbarat birimlerinin hazırladıkları raporlarla ilgili de talepte bulunacağı öğrenildi. Ülke genelinde özellikle emniyet ve kamu kurumlarında çalışan 62 bini emniyet mensubu olmak üzere yaklaşık 70 bin görevlinin Paralel Devlet Yapılanması ile birlikte hareket ettiğine ilişkin iddialar da inceleniyor. Bu kişilere yönelik kurum içi soruşturmaların ilerleyen dönemlerde değerlendirileceği öğrenildi. Öncelik lider kadrolara verilecek. Darbe kapsamında Paralel Devlet Yapılanması’na yönelik soruşturmada 1989′dan bugüne kadar olan tüm illegal çalışmaların ele alınacağı öğrenildi. Soruşturma kapsamında lider olarak Fethullah Gülen, alt kadroda ise Danışma kadrosu, Şehir İmamları, Esnafı organize eden imamlar, Semtlerden sorumlu imamlar, basın sorumluları, ev düzeyinde görevli imamlar, bireyleri kontrol eden imamlar ve öğrenci eğitim evleri alanlarıyla ilgili ayrı ayrı incelemeler yapılacak. Yurt içi ve yurt dışı faaliyetleriyle ilgili ayrı bir çalışma da yürütülecek.

FİNANS KAYNAKLARI TESPİT EDİLİYOR
Paralel Devlet Yapılanması’nın finans kaynaklarına yönelik de ayrı bir çalışma yürütülecek. Bu yapılanmaya destek veren şirket ve işadamları bir bir tespit edilerek haklarında “Örgüte yardım ve yataklıktan” soruşturma yürütülebilecek. Özellikle yurtdışı finans kaynakları üzerinde durulacak. İddialar arasında yer alan yurt dışından yapılan destekler doğrultusunda “casusluk” iddiaları araştırılacak. Operasyonların dalga dalga yapılacağı ve farklı illerde yapılan suç duyurularının Ankara’da birleştirileceği de belirtiliyor. (SABAH)

http://www.medyagundem.com/istihbarat-raporlarina-gore-sok-gulen-orgutu-gercekleri/
Taliban’ın ruh ikizi: Gülenizm

Gülenizm: Taliban’ın ruh ikizi

 
 
Mayıs 29, 2014
Gerektiğinde namaz kılmaktan feragat edilebileceğini, alkol alınabileceğini, başörtüsünün çıkarılabileceğini ve hatta dinini gizleyebileceğini telkin eden bir yapı belirlemiş olduğu kimi hedefler için kendi içinde tutarlı olabilir. Ancak bu durumu kendisi gibi olmayanlar için de ontolojik bir zorunluluk haline getirirse işte o zaman büyük bir zulüm ve baskı doğar.

PROF. DR. MAZHAR BAGLI – YILDIRIM BEYAZIT ÜNİ. SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
Skolastizm, esas olarak var olan belli bir bilgi türünün diğer tüm bilgilerin güvenilirlik ve geçerlilik kriteri haline getiren düşünsel yaklaşımdır. Ki bu aynı zamanda faşizmin de kaynağını oluşturan zihniyete işaret eder. ‘Benim ideolojim bütün doğruların en doğrusu ya da ‘ben’ en doğruyu bulabilecek istidada sahibim’ iddiası malum şeytani bir ruh haline işaret eder.

Şeytan kendisi ile Hz. Âdem arasında ‘özsel’ bir ilişki kurarak kendisini farklı konumlandırdı. Bunu sadece bir ideoloji (iddia edilen bir tez) olarak benimsemedi. Aynı zamanda bu düşüncenin gereğini de yerine getirip pratiğe de aktardı. Âdem’e secde etmedi. Hz Süleyman’ın da Karun’un da hikayeleri bu iki tarihsel tavrın tipik örnekleridir. Hz. Süleyman ‘Oku ben atmadım, Rabbim beni imtihan ediyor’ demişti. Karun ise ‘Bütün servetimi kendi müktesebatımla ben kazandım’ demişti.

Elbette herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır ve onun doğruluğunu savunur. Kendi söylemini bir başkasının iddiasından üstün de görür. En doğru yolda olduğunu da söyleyebilir ve söylemesi de gerekir. Bu konuda çok çeşitli tartışmalara da girer. Özcü bir düşünceyi de benimseyip kendisini en doğru olarak da görebilir. Bütün bunlar kişinin hakikat ile kurduğu ilişki üzerinden ancak test edilebilir.

Ancak ne zaman ki diğer doğruları ve iddiaları düşünce ile değil pratikler ile özsel gerekçelerle aşağılamaya başlarsa işte orada terminatör (yok edici) bir nihilizmin o özle bütünleşip tanrısal bir enaniyete eşlik etmeye başladığı görülür. Bu durum aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla bir körlüğe de neden olur. Halk arasında ‘kör şeytan’ denilmesinin nedenlerinden birisi de budur. Çünkü kendi iddiasından başkasının iddiasını görmemeyi tercih etmiş ve aynı zamanda lanetlenmiştir.

GÜLEN ÇETESİ NELER YAPIYOR?
Lütfen Gülen Çetesi’nin de öncü aktörlerini dikkatlice dinleyin, her şeyi ben bilirim ve her sorunun cevabı vardır bende. ‘Hoca efendi bir doktor kadar tıp bilimlerini bilir’ sözünü binlerce kez işitmişsiniz. Her şeyi ben bilirim ve her sorunun cevabı bende vardır psikolojisi hem cehalete hem faşizme hem de şeytani hilelere işaret eder. Ki yaşanan süreç, tüm bunları somut olarak örneklendirmemize imkan tanıyan onlarca örnek olay üzerinden yürütülmektedir. Faşizmse faşizm, şeytanlıksa şeytanlık, hileyse hilelerin en alçağı mevcuttur.

Evrendeki tek ‘doğru’ benimkidir tavrı, zımnen bir ilahlık iddiasıdır ki her önüne gelene Gülen’in avukatının dava açmasını da bu bağlamda değerlendirdiğimi daha önce yazmıştım.

Bugün kendi çıkarları dışında hiçbir değer tanımayan, kimi ne ile suçluyorsa o günahı kat be kat işleyip hiçbir şey olmamış gibi pişkin bir şekilde karşımızda duran bu Gülen Çetesi’nin anılan şeytani zihniyetin bir yansıması olduğu görülmüştür artık. Gerçi pek çok kişi 17 Aralık darbe girişiminden önce de durumun böyle olduğunun farkındaydı ama esas olarak mekanizmayı deşifre eden bir süreç yaşandı. Pahalı ama sağlam bir bilgi elde etti bu ülke insanları.

FANTEZİ DÜNYALARI
Mesela bu çetenin sahip olduğu bütün medya organlarının sermayesi halktan himmet, burs, kurban, adak ve şantaj yoluyla toplanan paraların aktarıldığı bir havuzdan sağlandığını dünya alem bilir. Onların deyimi ile ‘milyona yaklaşan tirajı’ olan gazetenin asıl sahibinin gazetede yazıldığı gibi Malatya’da ya da Anadolu’nun küçük bir kasabasında bulunan mütevazı bir esnaf olmadığını hepimizin bildiği gibi. İşte bu defolarını kapatmak için rakip olarak gördükleri medya için ‘havuz medyası’ ifadesini tedavüle sokmak için hemen bir operasyon gerçekleştirdiler. Montaj, kayıt ve yalan üzerinden oluşturdukları algı ile asıl kendilerinde olan defolu etiketi bir başkasına yapıştırarak kendini temize çıkarmak için envai çeşit yalan ve takiyeye başvurdular.

Benim çevreme telkin ettiğim çok esaslı bir Gülen Çetesi tanıma formülü vardır: Çok basit, kimi ne ile suçluyorlarsa bilesiniz ki o fiili, o günahı son derece profesyonelce bizzat kendileri
işlemektedirler. Mesela birilerini şantaj ile suçluyorlarsa bilesiniz ki o işi tekelleştirmek istiyorlar.

Muta’dan bahsediyorlarsa bu konuya dair ya bir planları ya da Yasin Aktay’ın deyimi ile fanteziler kuruyorlar. Kendileri o ayıpla suçlanmasınlar diye hemen birilerine bu etiketi yapıştırmaktadırlar. Eğer birisini hırsızlıkla suçluyorlarsa bilesiniz ki çok yakında büyük bir hırsızlık yapmışlardır. Eğer havuz medyası diye bir kavram tedavüle koymuşlarsa bilesiniz ki havuz medyası olma durumlarını gizlemek istiyorlar. Şia’yı suçluyorlarsa bilesiniz ki Şii gelenekle paralel bir takım inanç formlarını avanelerine benimsetmek istiyorlar. Bu formülü geçmişten bugüne kadar tanıdığınız bu örgüt elemanlarına uygulayın. Göreceksiniz ne kadar işlevsel olduğunu.

Mesela bir başka ülkeyle irtibatlı bir casusluk ve terör örgütünden bahsediyorlarsa bilesiniz ki örgütsel bir çok iş ve eylem gerçekleştirmişler ve bunu saklama telaşındalar.

Şimdi tekrar başta söylediğim skolastizme geri dönelim. Malum Orta Çağ Avrupa’sının en etkin felsefi akımlarından birisi idi. Ancak skolastizm bir okul olmanın ötesinde bilginin güvenilirlik ve geçerliliğine ilişkin bir tavra dönüştü. Orta Çağ’da Hristiyanlık eksenli bir skolastizm vardı bugün bilimsel bilgi skolastizmi vardır denilebilir. Fakat her hâlükârda skolastik tavır alış gayri insani durumların yaşanmasına neden oldu, olmaktadır.

Orta Çağ’da pek çok acının yaşanmasına neden oldu. İnsanların nesnel gerçeklerin doğal varlığından ya da işleyişinden bahsetmelerine bile izin verilmedi. 1610′larda Galileo astronomi üzerine söylediklerinden ve teorilerinden kilise ve mahkemenin ölüm tehdidi ile vazgeçirildi. Engizisyon mahkemeleri farklı düşünenleri diri diri yaktı, aç aslanların önüne attı. Çünkü Kilise gizli bir din sahibi idi. Kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği, temel kuralları bilinmeyen bir din. Somut olarak üzerinde tartışılabilecek ilkelerin olmadığı bir din egemen olmaya başlamıştı. Özünden şeriatın (yani temel dinsel pratiklerin) çıkarıldığı, ya da maslahat için baskı unsurlarının yorumuna açık hale getirilmiş olan bir din, o din adına operasyon yapmak isteyenlerin elinde tam anlamıyla kan dökücü bir canavara dönüşür. Taliban bunun tipik bir örneğidir. Bu anlamda Gülenizm, Taliban rejiminin ruh ikizidir. O da kendisi gibi olmayan herkesi yok etmeyi düşünüyor bu da. Birisi görünür enstrümanlarla yok edici bir yol izliyor diğeri görünmeyen. Sizce hangisi daha çok tehlikelidir?

RİTÜELLER, KURALLAR, AHLAK
Gerektiğinde namaz kılmaktan feragat edilebileceğini, alkol alınabileceğini, başörtüsünün çıkarılabileceğini ve hatta dinini gizleyebileceğini telkin eden bir yapı belirlemiş olduğu kimi hedefler için kendi içinde tutarlı olabilir. Ancak bu durumu kendisi gibi olmayanlar için de ontolojik bir zorunluluk haline getirirse işte o zaman büyük bir zulüm ve baskı doğar. Ki kendisi ile paralel olmayan her bir mahlukatı yok etmekten başka bir amacı olmayan birileri var karşımızda.

İslam dinini evrensel kılan en önemli özelliklerinden birisi de sahip olduğu temel pratiklerin özden kopmamış/koparılamamış olmasıdır. Bugün diğer semavi dinlere baktığımızda neredeyse onbeş-onaltıncı yüzyıldaki hallerinden bile çok farklı bir konumdadırlar. Çünkü ‘şeriatlarını’ kaybettiler. Şeriatını kaybeden bir din, mistik bir eğilim olmanın ötesinde bir anlam ifade etmez. Yukarıda da değindiğim gibi burada şeriattan kastım o dinin sahip olduğu temel ritüeller, kurallar ve ahlaktır.
Son olarak bu çetenin en önemli hedefi kazanmaktır. Kazanma ve başarma üzerine kurulu bir akaitleri var. Oysa her ilahiyatçının ve felsefecinin bildiği çok basit bir ifade vardır: Tek amacı kazanmak olan birisinin ahlak diye bir derdi olmaz. Ahlaksız bir yapının toplumu nereye sürükleyebileceğini en iyi bilen bu coğrafyanın insanlarıdır. Değersizliğin nasıl acılar yaşattığını bizden başka bilen yoktur dense yeridir.

Gülen Çetesi’nin bir konvansiyonu olan ve esas olarak yalan söyleme makinesi gibi çalışan twitter fenomeni fuatavni karakterinin bu çetenin tüm üyeleri tarafından büyük bir hayranlıkla takip edildiğini biliyoruz. Her mesajının sonuna eklediği ‘kaybedenlerdensin’ sözü bütün bir mekanizmayı özetlemektedir. Adamların tek bir hedefi var, kazanmak. Bunun için verilmeyecek taviz, çevrilmeyecek tezgah, söylenmeyecek yalan ve başvurulmayacak yol yoktur. Gerisi furuattır.

(YENİ ŞAFAK)

http://www.medyagundem.com/talibanin-ruh-ikizi-gulenizm/
HANİ BEDDUA DEĞİLDİ
 
Gülen’i bizzat kendi yazdıkları yalancı çıkardı!
 
Gülen’i bizzat kendi yazdıkları yalancı çıkardı!

 Mayıs 29, 2014    
 
17 Aralık darbe girişiminin ardından devletin, operasyonu yürüten paralel yapı elemanlarına yönelik önlemleri Fetullah Gülen’in tepkisini çekmişti. 22 Aralık’ta kamera önünde Gülen’in yaptığı beddualar kamuoyunda büyük tepki çekince bunun aslında karşılıklı lanetleşme anlamında mülaane olduğu iddia edilmişti. Fakat Gülen’in kendi yazdıkları gerçeği ortaya çıkardı.
Fetullah Gülen 22 Aralık’taki vaazında AK Parti ve çevresine karşı dakikalarca beddua etmiş, kamuoyundan gelen tepki nedeniyle Gülen medyası yazarları tarafından bunun mülaane ya da mübahale olduğu iddia edilmişti.

Ancak Fetullah Gülen 2011 yılında yayınlanan “Ümit Burcu” isimli kitabında bunun çok açık bir beddua olduğunu itiraf ediyor.

İşte o kitabın 297. sayfasında Fethullah Gülen’in yaptığı beddua ve kendi kaleminden bunun beddua olduğunun itirafı:

“Lisanımı BEDDUA’YA alıştırmadığım için ifade etmekte zorlanacağım ama meselâ ben “Eğer teşvikçisi olduğum şu hizmetlerde dünyevî bir hedefim varsa; Allah beni yerin dibine geçirsin” diyeyim ve 70 milyon Türk insanı da buna “âmin” desin. Yok onlar iddialarında yanılıyorlar ve o isnatları kasıtlı olarak dile getiriyorlarsa -şimdi kimseye beddua etmek istemiyorum ama eğer çocukluk hâlim olsaydı belki şöyle diyebilirdim- “Allah onların yuvalarını başlarına yıksın, evlerine ateş salsın, düzenlerini başlarına geçirsin, yer parça parça olsun da yerin dibine batsınlar” diyeyim. Ben demesem de, bu BEDDUALARI üslûbuma ve kulluk anlayışıma ters bulsam da, Anadolu’da bunu diyen bir sürü masum ve muztar insan vardır şu anda.”

gulen-kitap

http://www.medyagundem.com/guleni-bizzat-kendi-yazdiklari-yalanci-cikardi/