HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

5 Nisan 2014 Cumartesi

Hasan Karakaya / Yeni Akit

Bir MHP’liye ve bir Paralel’ciye cevabımdır!

 
 
Hasan Karakaya / Yeni Akit
05 Nisan 2014
 
 
 
 
 
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, “3-4 günlüğüne” İstanbul dışına çıkacağım...
Bazıları; “cevap veremeden kaçtı” demesin diye, “iddia”lara cevap verip, öyle gitmek istiyorum...
Birinci iddia, MHP Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın’a ait... Semih Yalçın; bana gönderdiği “mail”de, benim; seçimler öncesinde, “AKP’nin akıbeti hakkında şüphelerim olduğu” ve dolayısıyla “gelecek endişesine düştüğüm” için “MHP düşmanlığı”(!) yapan yazılarıma ara verdiğimi, ama seçimlerden sonra, “zemberiği boşanmış saat” gibi, yeniden “MHP’ye dönük saldırılara” başladığımı yazmış!..
Hepiniz biliyorsunuz, hepiniz şahitsiniz...
Seçim öncesinde; “MHP hakkında” hiçbir yazı yazmadım!.. 
Biliyorsunuz ki; “Dershane tartışmaları” ve “17-25 Aralık kirli operasyonları”ndan sonra, genellikle “Fetullah Gülen Örgütü ve Paralel Yapı” ile ilgili yazılar yazdım!..
“Fetullah Gülen’in avukatları” tarafından hakkımda açılan “41 yıl 3 ay hapis ve yaklaşık 300 milyarlık tazminat dâvâları” bunun en büyük delilidir.
Dolayısıyla;
“MHP’ye yönelik saldırı(!) yazıları”na ara verdiğim, “yalan”dır!..
Yazmaya başlamadım ki;
Ara vermiş olayım!..
İSPATLAMAYAN ŞEREFSİZDİR!
Semih Yalçın, bana gönderdiği “mail”de yine demiş ki;
“MHP, 30 Mart yerel seçimlerinde tarihinin en yüksek oy oranına ulaştı.
Ama sizin AKP ampulünden kamaşan gözleriniz bu gerçeği görmüyor, iktidar ulufelerinin tıkadığı kulaklarınız duymuyor.
Sizin duyduğunuz yalnızca Başbakan Erdoğan’ın kışkırtıcı çığlığı ile AKP saflarında edindiğiniz menfaatlerin madeni ve ayartıcı sesi...
MHP camiasında ve kamuoyunda sizin gibi iktidar şakşakçısı gazeteci taslaklarına MHP’nin baskı altında tutulması talimatı verildiği bilinmektedir. Çünkü MHP’nin bu seçimde artan ve AKP’nin eksilen oyları cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan ince hesapları çok kritik bir noktaya taşıdı.”
Öncelikle şunu söyleyeyim: Daha önce defalarca yazdığım gibi; “41 yıllık meslek hayatımda” hiç kimseden “talimat” almadım, “menfaat” karşılığı hiçbir yazı yazmadım...
Semih Yalçın, isterse; “milletvekili ve MHP Genel Başkan Yardımcısı” sıfatıyla, Meclis’e bir “soru önergesi” verebilir ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a sorabilir;
“1982 yılından beri tanıdığınız Hasan Karakaya’ya bir menfaat sağladınız mı?.. Hasan Karakaya, İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığınız dönemde, belediye binasından içeri girip, bir çay içmeye bile geldi mi, gelmedi mi?”
Sorun ve alın cevabınızı!..
Sadece Tayyip Erdoğan’dan değil, “herhangi bir insan”dan, herhangi bir “talimat” aldığımı, yazı karşılığında herhangi bir “menfaat” temin ettiğimi iddia eden biri varsa, bunu “ispatlamak” zorundadır!..
İspatlamayan “şerefsiz”dir!..
Buyrun, hodri meydan!..
Bugün, “ayağımdaki çorabım” dahil, neyim varsa, hepsini “alın teri”yle aldım, “maaşımla” aldım!..
Bunu herkes bilsin!..
Semih Yalçın da bilsin!..
MHP’YE CHP KAZIĞI!
Gelelim, MHP’liler hakkında; “Yaptıkları, aptallık ve enayilik” dediğim meselesine...
Evet, dedim; yine diyorum...
Ben, “MHP’nin artan oyları” veya “kazandığı belediyeler”le ilgilenmiyorum...
Ben “MHP’nin duruşu”na ve “CHP’den yediği kazığa” bakıyorum... Hadi söyleyin Semih Bey; “CHP’den kazık” yediniz mi, yemediniz mi?..
Anlaşmanız; “CHP’nin güçlü olduğu yerde, CHP adayını, MHP’nin güçlü olduğu yerde MHP adayını desteklemek” değil miydi?..
Peki, ne oldu?..
Hele söyleyin bana;
“İstanbul Belediye Meclis Üyeliği”nde “yüzde 8” olan oyunuz, “belediye başkanlığı” seçiminde niye “yüzde 4’e” düştü!.. Geri kalan yüzde 4 Sarıgül’e gitmediyse nereye gitti?..
Gelelim “ilçe”lere... İstanbul Beylikdüzü’nde MHP’nin “yüzde 24” civarında oyu vardıson seçimde bu oy “yüzde 4’e” düştü... CHP’nin ise, “yüzde 30” oyu vardı ama belediye başkanlığını “yüzde 50.8” oyla kazandılar!.. “AK Parti’nin oyu yüzde 32’den, yüzde 39.6’ya çıktı” ama, maalesef “CHP-MHP ittifakı”na yenildiler!.. Başkanlığı kazanan CHP oldu!.. Peki, “MHP’nin yüzde 20 oyu” nasıl buharlaştı?!?
Bunun gibi örnekler çok da, daha fazla örnekle kafanızı şişirmeyelim...
MHP; İstanbul, Ankara ve birçok ilçesinde CHP’yi desteklemiş ve onların adaylarını “başkan” seçtirmiştir!..
O halde, soralım Semih Bey’e;
“MHP’nin güçlü olduğu yerler”de, “CHP’den destek” gelmiş midir?..
Ben söyleyeyim, gelmemiştir!..
Peki; bu, “CHP’nin MHP’ye attığı bir kazık” değil midir?..
Bazı il ve ilçeler var ki, “CHP’den yüzde 1-2 destek” gelse, MHP’li aday kazanırdı!.. Ama CHP’liler “kendi adaylarına” oy verdi, MHP’li adaya “kazık” attı!..
Benim söylediğim budur!..
Biraz “sert”, biraz “argo” söylemiş olsam da, dediğim budur!..
Hele söyleyin Semih Bey;
Söylediklerim “yalan” mı?..
“MHP aptallığına/enayiliğine doymasın” demekte haksız mıyım?..
Haa, siz “yüksek politikalar” üretip, “CHP ile ittifak”ınızı sürdürüyorsanız, işte ona bir şey diyemem... Çünkü ben, “böyyük strateji”lerden anlamam, olaylara “düz mantık”la bakarım!..
MANSUR YAVAŞ MHP’Lİ Mİ?
Gelelim, “MHP’ye karşı saldırgan üslûp kullandığım” meselesine...
“Siz yenisiniz galiba!”
Sizin “ilkokulda” olduğunuz yıllarda, ben “lise”de; “ülkücü arkadaşlarım”la birlikte “namaz” kılmaya gidiyordum... O yıllarda; “Ya Allah, Bismillah... Allahüekber” diyeni bile içeri atıyorlardı... Biz ise, “ülkücü”lerle birlikte, pikniğe gidip, orada “cemaatle namaz” kılıyorduk!..
Peki, ya bugün?..
Önceki gün AA’dan geçen bir haberde; “CHP ve MHP’lilerden oluşan bir grubun, YSK binasının önüne çelenk bıraktığı” bildiriliyordu!..
Sorarım Sayın Semih Yalçın;
Devlet Bahçeli’yi; “MHP’yi CHP’lileştirmek”le suçlayan ve bu yüzden “MHP’nin aday yapmadığı Mansur Yavaş” 30 Mart seçimlerine “MHP adayı” olarak mı girmiştir seçime, yoksa “CHP adayı” olarak mı?..
Peki o halde;
MHP’lilere ne oluyor ki, “CHP adayı Mansur Yavaş’ın kazanması” için canhıraş bir gayret sarf ediyorlar ve “YSK’ya baskı” yapıyorlar?..
CHP’lileri anlıyorum da; bu işten “MHP’lilerin kazancı” ne?..
Dün de yazdım;
MHP’nin Mersin Belediye Başkanı Bahattin Kocamaz’ın, Perinçek’in gazetesi Aydınlık’a “tam sayfa teşekkür ilânı” vermesi ne anlama geliyor?..
Daha ne diyeyim;
Size “Faşist” diyen “Maoist”lerle kurduğunuz “ittifak” hayırlı olsun!..
Uzun lâfın kısası;
Bana lâf yetiştireceğinize, “durduğunuz yer”e baksanız, daha iyi olur!..
Nokta...
NASIL BİR İSLÂM?
Bir de; bana “ayet”lerden, “hadis”lerden örnekler verip; “Seçimi kazanmak ne zamandan beri haklı olmayı gerektiriyor?” diye soran “Cemaat’çiler” var ki, onlara da cevap vereyim:
Seçimi kazanmış olmak, elbette “haklılık ölçüsü” olamaz... Zaten, mes’ele de “seçim” değil... Mesele şu: AK Parti’ye karşı kurulan “ittifak”lar eğer başarılı olsaydı, Türkiye’deki hiçbir “devlet dairesi”nde, bir tek “namaz” kılan, “yönü kıbleli, alnı secdeli” insan kalmayacak, her yere “Paralel Yapı’nın adamları” çöreklenecekti!..
Kim mi onlar?..
Anladınız siz onu!..
Evet siz!.. “Vatikan, İsrail, CIA, MOSSAD ve Neocon’larla diyalog” kuran ama hiçbir “İslâmi grup”la diyalog ve işbirliğine yanaşmayan siz!..
“Başbakan’a, Dışişleri Bakanı’na, MİT’in TIR’larına ve MİT Müsteşarı’na operasyon” yapıp, “Tayyip Erdoğan’ın bileklerine kelepçe takmak” ve Türkiye’ye “Kilise gibi Cami, Papaz gibi İmam, Hıristiyan gibi Müslüman” getirmek isteyen siz!..
Kalkmış, bana “ayet” ve “hadis”lerden örnekler veriyorsunuz!.. Sizin “Hocaefendi”niz değil miydi, hâşâ “Allah’la konuşan”(!), sizin “Hocaefendi”niz değil miydi “Peygamber Efendimiz’i kamyona bindiren”, sizin “Hocaefendi”niz değil miydi, “Müslüman”lara “beddua”lar yağdıran?..
BİR “DEVE” HİKÂYESİ
Madem o “hikâye”yi çok önemsiyorsunuz... O halde; buyrun; “Muaviye, Ali ve Deve hikâyesi”ne, bir de başka açıdan bakalım...
Efendim, hikâye şu:
Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den, bir Arap; devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış;
“Ver o dişi deveyi bana” demiş... Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar...
Konu Muaviye’ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış...
Muaviye; Küfe’den gelenle, Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
“Bu dişi deve Şamlınındır!”
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
“Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”
Cemaat hep birlikte bağırmış:
“Şamlınındır!”
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken; Muaviye, onu yanına çağırmış ve demiş ki;


 Ey Küfeli, dinle!.. Sen de, ben de biliyoruz ki; bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Şimdi sormak gerekmez mi;
Hikâyedeki, “Dişi(!) deve”nin Şamlı’nın olduğunu söyleyen, yani bugünkü ifadesiyle; “iradesini satmış, Hoca’sından gelen talimata uyan cemaat” kimdir?..
Sırf “Hoca’sına yaranmak” için; “AK Parti’ye oy veren” insanları “imansız, insafsız ve vicdansız” diyerek “tekfir” eden “imam”lar, hangi cemaatin mensuplarıdır?..
“Namaz”larını aksatmadan kılan ve herkesin “iman”ına kefil olduğu Başbakan Tayyip Erdoğan’a hitaben “Firavun!.. Karun!.. Tımarhanelik deli!.. Hain” diyen ve ona “Beddua”lar yağdıran Fetullah Gülen değil mi?..
Siz hangi “ayet”ten, hangi “hadis”ten söz ediyorsunuz Allah aşkına?..
“İnanmayan!.. Şükretmeyen!.. Bilmeyen!.. Ahde vefa göstermeyen!.. Nankörlük eden” ve en önemlisi de “aklını kullanmayan” sizler değil misiniz?..
Sizler!.. Yani “Paralel”ciler!..Bilmem, anlatabildim mi?..
 ******************************************************************************

Kaçmadım... Türkiye’deyim... Birkaç gün yokum!

“Seçim saht-ı mailine” girdiğimizden bu yana; gece demedik, gündüz demedik, çalıştık... Günlerimiz hayli “yoğun” geçti, bedenimiz de “yorgun” düştü... Biraz dinlenmek ve stres atmak için, izninizle “birkaç günlüğüne” İstanbul dışına çıkmak, bu arada “Anadolu’nun nabzı”nı tutmak istiyorum... Dinlenmek dediysem, sadece yazı yazmayacağım... Yoksa, okurlarımızla “sohbet”lerimiz, “istişare”lerimiz devam edecek...
Bu “izin dilekçesi”ni bilginize sundum ki; hiç kimse, “seçim sonrası kaçanlar kervanına katıldığımı” düşünmesin!..
Bazı “sıvışanlar” gibi, ne Brüksel’e gideceğim, ne de Tel Aviv veya Pensilvanya’ya!.. Çiğ yemedim ki, karnım ağrısın!..
“28 Şubat’ta” kaçmadım ki, şimdi kaçayım!.. Allah’a şükür, “bazıları” gibi, bir “operasyon” korkum da yok!..
Hasılı kelâm; “Başka Türkiye yok” bilinciyle, yine “Türkiye’de” bir yerlere gideceğim...
Allah (cc) nasip ederse, birkaç gün dinlenip, yine aranıza dönecek ve inşallah “kaldığımız yerden” devam edeceğiz...
Bana birkaç gün müsaade.
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Şeytan bizi Kur’an’la aldatmasın

 
 
 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit
 
 
 
 
 
 
05 Nisan 2014
Evet evet, Şeytan bizi Kur’an’la aldatmasın.
Hep yazıyorum: Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı..
Aman, ha! Sakın, aklınızı kiraya vermeyin, gözünüze at gözlüğü takmayın!

Yeni seçilen belediye başkanlarını da uyarıyorum. Uçkur davası ve paraya tamah ederek bu büyük davaya gölge düşürmeyin.. Kur’an kursu, vakıf, cami derneği bahanesi ile harama el uzatmayın..

Evet, şu uyarıyı unutmayın ve başkalarından istediğiniz samimiyet ve dürüstlüğü siz de başkasına gösterin. Başkalarına öğütlediğiniz şeye önce siz uyun. Necm 60-62’de ne diyordu Allah (cc) mealen: İçler acısı halinize ağlamanız gerekirken, uyarıları alaya alıp, gülüyor musunuz? Ve küstahça bir aldırmazlık içinde oyalanıp duruyor musunuz? Bunu yapmayın! Haydi şimdi Allah için secdeye kapanın ve yalnızca O’na kulluk edin.”

Evet din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin! Heva ve heveslerinizin peşinde koşmayın.
Zulmetmeyin.. Almayın mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Kamu malı yetim malıdır.. Yetim malına el uzatmayın. Yoksa kıldığınız namaz namaz değildir..

Şimdiye kadar bazı yanlış işler yapıp yeniden seçilenlere söylüyorum. Tevbe edin ve o yoldan geri dönün. Sizi cehenneme çağıran o fasıklardan uzak durun..

Cemaatin peşine takılıp, her türlü yolsuzluk ve torpili mübah görenlere sesleniyorum. Kamu kaynaklarını nasıl yağmaladığınız biliniyor. İşi ehline vermediğiniz, torpille nasıl işler kotardığınız, kamuda işlerini takip ettiğiniz işadamlarını nasıl sağdığınız da biliniyor.. Gelin vazgeçin. Tevbe edin.
İşi ehline verin. Sınav sorularının cevap anahtarını alanlar da hırsızdır.. Terfi etmek için önündekilerin sicilleri ile oynayanlar da.. Sizlere bunları yaptıranlar, yarın sizi Allah’ın elinden alamaz.. Şeytan sizi şeyhinizle de aldatmasın..

Yolsuzluklar dün vardı. Bugün de var, yarın da olacak.. Önemli olan yapanın yanına kâr kalmaması, şeffaflık ve denetim. Bunlara fırsat vermemek, yapan olursa yapanın yanına kâr kalmaması..
Operasyonların bir an önce başlaması gerek.. Adamlar kaçmaya, delilleri karartmaya başladılar bile.. Paralarını kaçırmaya devam ediyorlar.. Seçim sonrası sokağa salınanlardan önce bunları sokağa salanları takibe almak gerek. Böyle bir şey aslında bu derin çetenin azmettiricileri ve tetikçilerini tesbit etmek için de önemli bir fırsata dönüşebilir.. Yapanın yanına kâr kalmamalı.. Yardım ve yataklık edenler de tesbit edilip gereği yapılmalı.. Kurunun yanında yaş da yanmamalı ama..

Bunlar yurtdışından, Azerbaycan ve birtakım ülkelerden uydurma diplomalarla insanları üniversite mezunu diye gösterip atamalar yapmışlar.. Kaymakam, hatta diplomat varmış bunlar arasında.. Zaten üniversiteye giriş, yüksek lisans, doktora sınavları, işe giriş sınavlarında soruları çalıp, cevap anahtarlarını kendi adamlarına servis etmişler.. Sonra da arkası arkasına takdirname belgesi verip, önündekinin de sicili ile oynayıp kendi adamlarını terfi ettirmişler. Kendi adamlarına yurtdışında dil eğitimi ve birtakım sertifikalar verip onları hızla yükseltmişler..

Bunlar bulunup ayıklanmalı.. Öncelikle ordu, emniyet, istihbarat, yargı, adli kolluk, mübaşir ve gardiyanlar arasındaki adamlarını tesbit etmek gerek.. Tabii finans, media, iletişim, bilişim, stratejik kurumlar, maliyedeki uzantılarını tesbit etmek gerekiyor.

Bunların mali kaynakları ve para trafikleri kontrol altına alınmadan bu operasyon başarıya ulaşamaz. Para trafiğini izlerseniz her yere ulaşırsınız.. Dış bağlantılar, iltisaklı grublar, sponsorlar ve himmet adı altında toplanan paralar ve bunların taşıyıcıları, toplanan paraların izlediği trafik çok önemli..
Bunların özellikle ABD/CIA, İsrail/MOSSAD, Vatikan, İngiltere bağlantıları ve of shore bağlantıları yakın takibe alınacak.. Bu konularda ciddi çalışmalar var.. Kendilerinden çok emin oldukları için çok falso vermişler.. İçeriden itiraflar var. Ele geçirilen bilgiler var.. Bunlar şimdi, cemaatçi olmayan ya da kendilerinden ayrılanları, cemaatin has adamı gibi göstermeye çalışacak.

Şimdi maddi ve manevi açıdan tehdit ve şantajla kontrol etmeye çalışıyorlar.. Senin, eşinin, çocuklarının başına bir bela gelir.. Sakat kalırsın, filan gibi sözlerle manevi baskı altına almaya, suçluluk psikolojisi ile  boğmaya çalışıyorlar. Elleri altındakiler “şefkat tokatı” yiyeceği söylenerek, ilahi bir cezaya muhatap olacaklarına inandırılmışlar.. Sisteme katılanlar, hem korkuyor, hem korkutuyorlar..

İşin ekonomik ve siyasi boyutu önemli. Ama işin bir de sosyal boyutu var.. Aile bakanlığı bu konuda da bir çalışma başlatmalı.. Baba kızları, anne kocası için feryad ediyor. Aileler parçalanmış durumda.. Ortaklıklar dağılıyor.. Kardeşler arasında kavga çıkıyor..

İşin bir de psikolojik boyutu var.. Bu işin içindekiler dinlerini kaybetmekten korkuyorlar. Kendilerine göre bir din uydurmuşlardı.. Kendileri hakkında söylenenlere inanmak istemiyorlar. Kendi akıllarından daha çok güveniyorlardı hoca efendinin söylediklerine. Çünki o Mesihiyeti temsil ediyordu. Hayalleri yıkılıyor.. Kutsal bir hayat yaşıyorlardı, Mehdiyeti temsil ediyorlardı, şimdi Şeytani bir planın parçası olmakla suçlanıyorlar. Bu travmayı hemen atlatmalarını ve söylenenleri anlamalarını beklemeyin.. İster karanlık bir mağaradan aydınlığa, ister çok parlak bir ışığa baktıktan sonra, kapalı bir mekana girin, bir süre gözünüz kamaşır, görmezsiniz..

Bu konu burada bitmeyecek, yarın kaldığımız yerden devam edelim en iyisi..
Bakalım cemaat sokağa çıkmayı deneyecek mi, yoksa toplu dualarla işi çözmeye mi çalışacak..
Kendi içindeki çözülmeleri durdurabilecek mi?

Sonuçta çoğu insan kaybeden tarafta olmak istemez.. Büyük bir sadakatla bağlanılan hareketlerde bir çözülme başlayınca arkası gelir. Tutacak kimse kalmayabilir. Hatta kendilerini ihanete uğramış hissedebilirler.

Şimdi cemaat şirketlerinde maaşlar yarıya çekilecekmiş. Himmetler ne olacak, bir de himmet vermek zorunda kalırlarsa, nasıl geçinecekler? Kendisi himmete muhtaç bir dede, nerdeki gayrıya himmet ede. Bakalım, göreceğiz, el mi yaman, bey mi!

Selâm ve dua ile..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Efsunlanmanın somut bir delili daha!

 
 
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
 
 
 
 
05 Nisan 2014

Camiadaki kardeşlerimiz, hâlâ kış uykusundalar..
Veya her şeyin farkındalar da..
Kendilerinden başka herkesi, aptal sanıyorlar..
Alın size..
Paralel yapının, insanları nasıl efsunladığını..
Bilinçlerini nasıl yok ettiğini.
Akıllarını alıp; hipnotize ile dayatmalarını nasıl uygulattırdıklarını gösteren bir delil daha..
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Azerbaycan’a giderken, gazetecilerin sorularını cevaplıyor..
Türkçe’yi dünya dili yapma iddiasındaki Gülen grubunun.. Türkiye’de.. Çoğu Türk olan gazetecilerle.. Türklere yönelik çıkarttığı İngilizce gazete olan Today’s Zaman’ın tesettürlü muhabiri Tuğba Mezararkalı, Başbakan’a bir soru yöneltiyor..
Soru, illegal dinleme ile ilgili bir kasete dayanıyor..
Hem illegal dinleme ürünü bir kaset.
Hem de içeriği kabul edilmeyen, montaj olduğu açıklanan bir kaset..
Tabii ki “Kasetin montaj olduğunu kabul etmeyen herkes, efsunlanmıştır” demiyoruz..
Ama Tuğba hanımın son 5 aylık sürecine bakın..
Tuğba hanımın şahsında, binlerce insanın benzer değişimine bakın..
Sonrasında siz karar verin: “Paralel yapı, insanları efsunluyor mu, efsunlamıyor mu?”
Efsunlanma ispatını yapmadan önce, Tuğba hanıma bir nasihat da yapalım..
Eski bir bakanın, kabul edilmeyen “din ile alay etme” cümlesini Başbakan’a sormadan önce..
Kendi tivit hesabındaki cümlelere bir bakmalı..
Oradaki dini kavramları hafife alan ifadeleri, Fetullah Gülen hocasına bir sorsa..
Ona ulaşamıyorsa, buradaki damat kontenjanından başımıza hoca kesilen Ahmet Kurucan’a sorsa..
(Haşa) “Cebrail (as)’ın partisine de oy vermem” ve “din-min” şeklindeki saygısız tutumlarından ders aldıklarını tahmin ettiğimiz bu ikili, Tuğba hanıma da, nasihatte bulunabilirlerdi..
Böylece Tuğba kızımız da, kendisine çekidüzen verirdi,  “Önce ben kendim dinle alay etmeyeyim de.. Sonra karşımdakilerin dini inancını istismar eden böyle sorular sorayım” derdi.
Hangi ifadeler onlar?
İki tanesini örnek babından vereyim:
“Bira içerek STV izledik, tekbir getirerek Mansur’un kazanmasını heyecanla izleyen solcuları gördük.. Daha napsın ALLAH?”
Kendi ifadesi değil.
Ancak bir başkasından alıp, takipçilerine göndermiş olsa da..
Babasının oğlu ile konuşuyormuş gibi, haşa “daha napsın” ifadesinin kullanılması, öncesinde de Allah’ın haram kıldığı eylemlerin sıralanması, “saygısızlık” tanımlaması için yeterlidir sanırım..
Egemen inkar ediyor..
Siz ise, övünerek, o saygısızlığı hesabınızda tutmaya devam ediyorsunuz.
Bir örnek daha vereyim, dini kavramlara saygısızlıkla ilgili: “O değil de Azrail benlen kafa buluyor?! ;)) @Azrailogy”
Azrail (As) için, “Benlen kafa buluyor” ne demek?
Uzatmayalım, geçelim..

Gelelim efsunlanmanın somut ispatına..
Aynı tesettürlü muhabir, 7 Ağustos 2013’te CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’e şunu diyor: “Böylesi nefret körükleyen bi insan kimi temsil edebilir ki?”
Not edip geçelim..
20 Eylül’de bir arkadaşının tivit’ini beğenip, aktarıyor: “Kılıçdaroğlu Rabia’yı Sisi’nin öldürttüğü bir kızın ismi sanıyormuş. CHP’nin derinlikli dış politika anlayışına Adana’da tekrar şahit oldum.”
Ve CHP’ye bakış açısını doruk noktada haykıran bir ifade daha..
31 Ekim 2013’te, yani 5 ay önce..
“Yaa çıldırtır bunlar adamı. Yuh! 100 tane oyum olsa birini bile vermem.”
Bunu, ne için söylüyor?
Şafak Pavey’in, başörtülü kızlar için sarfettiği edepsizce sözler için..
“Ya o değil de, hatun Çamlıca Parkı üzerinden nefret söyleminde bulundu. Şaka gibi valla. Bi de hedef gösterdi. Çiçekli başörtülü kızlar.” diyor..
Ve ardından da, “100 tane oyum olsa, birisini bile bunlara vermem” diyor, Tuğba hanım..
Var mı itirazı olan?
Yok..
3 yıl-beş yıl sonrası değil.. Geldik beş ay sonrasına.. 30 Mart seçiminden hemen öncesine: “Çare Sarıgül :)) Yayalım bence.”
Seçim akşamı: “Ben biliyordum Mansur Başqan alacak işte. ^^  Gözümden uyku dökülüyor. Al şu kenti de...”
Şaşırdınız mı?
Şaşırmayın..
Geliyorum 1 Nisan’a..
Aynı bayan devam ediyor: “Mansur Yavaş’ı desteklemenin, ya da ona oy vermenin neresi tuhaf.”
Yine aynı bayan: “Bunlar ayık kafa ile mi geziyor arkadaş, MHP ile CHP’ye oy vermek ne zamandan beri vatan hainliği, imansızlık göstergesi oldu..”
İşte böyle..
İnsanların 5 ay içinde, bu kadar farklı noktalara savrulmasının, efsunlanma dışında bir izahı olabilir mi?
“100 oydan birisini bile vermem” denilen partiye, Şafak Pavey o partide iken, “ikna odaları”nın faili Nur Serter o partide iken.. Oy verip.. Sonra da, “CHP’ye oy vermek ne zamandan beri vatan hainliği, imansızlık göstergesi oldu..” deniliyorsa..
Tuğba hanıma ve benzerlerine bu ikilemleri yaşatanlar, bu dayatmaları yapanlar, savcı önüne çıktıklarında, “Biz ne yaptık ki?” nasıl diyebilirler?
Yaptığınız ortada..
İnsanların aklına girdiniz..
Efsunladınız.. Bilinçlerini yok ettiniz..
Hesabını da vermelisiniz..

ABD'deki Türkleri harekete geçiren kampanya

 05 Nisan 2014   
Ermeni diasporasının, Suriye'deki çatışmalarla ilgili Türkiye'yi suçlayıcı ifadeleri, ABD'deki Türk toplumunu harekete geçirdi.

Türk toplumu temsilcileri, ABD Başkanı Barack Obama ve Kongre'ye mektup yazıp, imza kampanyası başlattı.

Suriye'nin Lazkiye kentine bağlı Keseb kasabasındaki çatışmalarda Ermeni köylerine yönelik saldırı haberleri üzerine, Ermeni diasporası bu haberleri kullanarak, "saldırıların arkasında Türkiye'nin olduğu" suçlamasında bulunmaya ve bölgedeki Ermenilerin yerlerini terk etmesiyle Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermenilere yönelik "soykırım" iddiaları arasında benzerlik kurmaya başladı.

Ermeni diasporası sözkonusu iddialarını Beyaz Saray'ın gündemine taşımaya da çalıştı ve bu çerçevede Beyaz Saray'ın internet sitesinde bir imza kampanyası başlattı.

ABD'deki Türk toplumu da bu iddialara karşılık vermek için Beyaz Saray'ın internet sitesindeki "dilekçe" bölümünde bir karşı kampanya başlattı. "Keseb'deki trajedinin istismarını kınama" başlıklı dilekçede, "Suriyeli muhalifler oradaki Ermenilere güvence vermesine rağmen, Ermeni diasporasının Keseb'deki çatışmaları istismar ettiği" belirtildi.

Türkiye'nin yaklaşık bir milyon Suriyeli sığınmacıya kapılarını açtığı vurgulanan dilekçede, "Türkiye'nin teröristlere ve Suriye'de sivilleri hedef alan herkese karşı olduğu" ifade edildi.

Dilekçede, Türkiye'nin sadece son bir ayda Suriye'den 60'ın üzerinde terörist saldırıya maruz kaldığına işaret edilerek, Türkiye'nin Suriyeli Ermenilere de Mardin'de sığınma teklif ettiği ve onların güvenliği için BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile yakından çalıştığı vurgulandı.

Dilekçenin Beyaz Saray tarafından işleme alınabilmesi için 3 Mayıs tarihine kadar 100 bin imza toplanması gerekiyor.

- Obama ve Kongre'ye mektup

Türk ve Suriye kökenli olan, Suriye'deki çatışmalarda ailesinden 3, yakın arkadaşlarından 12 kişiyi kaybeden Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) Başkanı Mehmet Çelebi de ATAA ile Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonu (FTAA) Başkanı Atilla Pak ve Türk Amerikan Toplum Merkezi ve Camileri Genel Sekreteri Adem Büyükacar adına ABD Başkanı Barack Obama ve Kongre'ye mektup yazdı.

Mektubunda, Amerika'daki Ermeni diaspora kuruluşlarından Amerika Ermeni Ulusal Komitesi'nin (ANCA) yürüttüğü, Keseb'deki çatışmalarla ilgili Türkiye'yi suçlayan ve "soykırım yaptığını" iddia eden "yanlış ve sorumsuz" davranışlarından duyduğu derin kaygıyı ifade eden Çelebi, "aslında ANCA'nın Washington'da Esed rejimini desteklediğine" işaret etti.

Çelebi, "Dahası ANCA'nın, Türkiye'nin soykırım işlediğine yönelik eski iddialarını desteklemek için Suriye'deki insani trajediden nemalanması utanç vericidir" ifadesini kullandı.

ANCA'nın bu tavrının masum insanların hayatlarını tehlikeye attığını ve düşmanca duygularını ateşlediğini belirten Çelebi, ASALA/JCAG terör örgütünün dünya genelinde şu ana kadar 700'den fazla insanın yaralanmasına ve bir Amerikalı dahil 70 kişinin ölümüne sebebiyet verdiğini hatırlattı.

Çelebi, bölgeden gelen bilgilerin ise Ermenilerin kiliselerinin korunduğunu ve muhaliflerin Ermenilere zarar vermediğini gösterdiğini kaydetti.

 AA
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/05/abd-deki-turkleri-harekete-geciren-kampanya.html#.U0BST1prPDc

Beyler Suriye'de savaş var, nedir bu Ermeni aşkınız

 05.04.2014  

Furkan Azeri


  
Değerli okuyucular! Suriye’de, bir adım ötemizde yüzbinlere Suriyeli Müslüman öldürüldü hala de cinayetlere devam ediliyor. Toplu mezarlara gömülen Müslüman halkın ileride çocuklarının sarılması için bir mezarı dahi olmuyor. Artık 100’ün altında ölü haberi gelince haber değeri bile taşımıyor. Bu kadar zulmü, haksızlığı görmeyen medeni dünya(!) dilsiz şeytanlar gibi susuyor Suriye’de yaşanan istisnaları, %1’lik olayları büyüterek, şişirerek, durmadan yayınlayarak şerefli ve onurlu Suriye mücadelesini şeytanlaştırmak, karalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Her türlü kirli tuzağı kuruyorlar. Nasıl olsa onlar için önemli değil ya Halep’in Şam’ın çocuklarının kanı. Müslüman ümmetin davası ve mücadelesi onları ilgilendirilmiyor zaten. Bunların yanı sıra bir de içimizde adları Ahmet , Mehmet olan hatta İslami medyada bile yazar çizer olan bazılarının bu Esedseverliliklerini, İran sempatizanlığını ve direniş düşmanlığını anlamakta zorlanıyoruz.
Değerli okuyucular!
Esad, İran ve Ermenilerin uzun yıllara dayanan bir gayri meşru ilişkileri var. Hani Muhteşem üçlü diyoruz ya, bunlara da şeytan üçgeni desek tam yerinde olacaktır. Nitekim 1994'te Karabağ’da Ermeni saflarında savaşan Baas çetesinin varlığı herkes tarafından bilinmektedir ve Hocalı katliamında tıpkı bugün olduğu gibi Ermeniler, İran, Baas çetesi ve tabi ki de Rusya o soykırımın baş mimarılardır. Ne yazık ki tarih tekerrür ediyor.
Bu şeytan üçgeninin ta Osmanlı döneminden kaldığı, asırlar öncesinden Müslümanlara yaptıkları, daima Müslümanları arkadan vurdukları ve her fırsatta Müslümanları hiç acımadan sattıkları kirli tarihleri ortadadır. Buna rağmen sürekli Müslümanlar bizi öldürdü diye her fırsatta kara propaganda yapıyorlar. Yüzbinlerce Müslümanın katliamını görmeyen ikiyüzlü batıyı ayağa kaldırmakta baya maharetlidirler bunlar ve tabi ki de bizim içimizdeki sözde duyarlı ve birilerine yaranmak için masa başı gazetecilik ve yazarlık yapan ve bize bilgelik taslayan yazarlarımız da aynı şekilde. Birkaç gün önce  İran ve Rusya destekli Esed rejiminin resmi medyası, Lazkiye’ye bağlı Kesep yerleşim biriminde yaşayan Ermeni asıllı sivillere yönelik kitlesel katliamlar yapıldığına dair yeni bir propaganda kampanyasına başladı.
Esed medyası, Kesep’te yaşandığını iddia ettiği “jenosid” konusunda sözde “Türkiye destekli” İslamcı militanları suçluyor. İnfazların kanıtı olarak ise Youtube’da yayımlanan ve bazı esirlerin idamını gösteren bir videoyu gösteriyor, Rus TV kanalları da derhal, “İslamcı fanatikler” tarafından öldürülen “barışçıl Ermeniler” hakkında ajitasyonel haberler vermeye başladı.
Ermenistan Parlamentosu üyesi Arman Saakyan ise, Facebook’taki sayfasında 21 Mart tarihinde bir açıklama yayınladı. Bu açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Bugün, 21 Mart Anneler Günü’nde güzel şehrimiz Kesep, Türkiye Hükümeti’nden her türlü askeri ve lojistik-teknik desteği alan El Kaide ve Nusret Cephesi’ne bağlı ekstremistler tarafından şiddetli bir saldırı altında. Şehre düşen füzelerin sesiyle şafak vaktinden önce korkuyla uyandık. Binlerce fanatik militan, şehrimizin sınırlarını geçti. Türk tarafı, Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen “Ermeni Soykırımı”nın 100.yıl dönümünde, güzel Kesep’imizi imha kararı almıştır.”https://mail.google.com/mail/images/cleardot.gif
Ne yazık ki, bunların bu kirli kampanyası ikiyüzlü batıda karşılık bulduğu gibi Müslüman dünyada da karşılık buluyor. Hayatında bir kere bile Suriye’ye gitmeyen, Müslümanların acılarını uzaktan seyreden, üstelik de ümmetin bağrını yakan meselelere ve problemlere İran ve batı medyası üzerinden bakan ve değerlendiren, Lazkiye'yi- kesebi haritada göstermekten aciz yazarlarımız bu konuyu durmadan işliyorlar. Beyler! Suriye, mücadelesi, Halep’in sokakları Lazkiye’nin kıyısı emin olun sizin rahat ve camlı evlerinizde, oturduğunuz rahat koltuklarınızdan karanlık görünüyor.  Şunu da vurgulamalıyım ki; gerçekten de haksız yere sivil bir Ermeni veya Hristiyan öldürülmüşse bunu hep birlikte kınayalım. Ama mesele o değildir. bütün gayeleri ve hedefleri Suriye direnişini karalamak, İran’ı ve Esad’ı meşrulaştırmaktır.
Nitekim kısa bir zamanda anlaşıldı ki, katliam diye dillerine doladıkları video aslında geçen aylarda Halep’te hastane baskınında çekilmiş. Lazkiye’yle keseple hiç bir alakası yoktur.   Özel olarak Azeriler Ermenileri katletmek için o bölgeye gönderilmemiş.
Son olarak vurgulamak istiyorum ki, Suriye’de bir savaş var hem de son dönemlerin en acımasız savaşı. Doğal olarak savaşın olduğu her yerde anarşi, kontrolsüz yapılar ve güçler olması kaçınılmazdır. Geçmişte de savaşın olduğu her yerde istenmeyen, arzu edilmeyen ve savaş hukukuna aykırı davranışlar sayısız kere yaşanmıştır. Hatta savaşın olmadığı ülkelerde bile karakollarda, hapishanelerde ve sokak eylemlerinde istenmeyen hadiseler olmuştur. Ama bu olanlar o ülkenin yönetimini, ordusunu, polis teşkilatının tamamını bağlar mı? Hatta normal ülkelerde terör örgütleri bile vardır. Bu örgütler o ülkenin yönetimini suçlu yapar mı?  Tıpkı bu örneklerde de olduğu gibi zalim diktatöre karşı direnen, bedel ödeyen ve bu mücadelede onurları hariç her şeylerini kaybeden on binlerce kahraman muhalefeti görmeyenler, görmek istemeyenler Suriye de doğal olarak yaşanan tatsız olayları durmadan gündem yapıyorlar.
O zaman hatırlatalım; Onlar bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu, Allah fenalığa karşı ceza verenlerin en kuvvetlisidir. ( Âl-i İmrân / 54)
"Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! (İbrâhim Suresi, 42.)
Zalimlerin yakında nasıl inkılapla devrileceklerini göreceksin  (26 / ŞUARÂ)

Suriyeli Türkmenlerden vefa örneği

 04 Nisan 2014    
Suriye lideri Beşar Esed'in kuzeninin öldürüldüğü çatışmada görev aldığı için başına ödül koyduğu ve geçtiğimiz hafta girdiği çatışmada vurularak öldürülen Giresunlu Selami Aynur'u Suriyeli Türkmenler unutmadı.


Suriye Türkmenleri Meclis Başkanı olan ve Suriye ordusundan ayrılan General Fayez El Amro, Esad rejimine karşı savaşmak için bir süre önce Suriye'ye giden ve 10 gün önce girdiği çatışmada hayatını kaybeden Giresunlu Selami Aynur'un ailesine taziye ziyaretinde bulundu.

Suriye Türkmenleri Meclis Başkan Yardımcısı Heysem Mulla Ali, Meclis Genel Sekreteri Nidal Arap ve Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi Başkan Yardımcısı Tarık Sulo Cevizcı ile Giresun'a gelen Fayez El Amro, Keşap ilçesine bağlı Gönüllü köyünde baba Mustafa Aynur'u evinde ziyaret ederek taziyelerini iletti. Heyeti kapıda karşılayan baba Mustafa Aynur ve akrabaları, çatışmada ölen Selami Aynur'un ölümü hakkında bilgi aldı.

SELAMİ REİS
Selami Aynur'u yakından tanıdığını söyleyen Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi Başkan Yardımcısı Tarık Sulo Cevizcı, şöyle konuştu: “Kendisiyle görüşüyordum, bizim bölgemiz olan Halep'teydi. Kısa süre içerisinde herkesin sevgisini kazanmıştı herkes ondan çok memnundu. Onunla buluşacaktık ama bir arkadaşı kaçırıldı. Onu çıkarmaya gidecektik. Ben Antep'ten gelecektim o da Halep'ten gelerek orta bir yerde buluşacaktık. Ama o arkadaşlarına sözü olduğu için çalışmaktan dolayı başka arkadaşını gönderdi. Yarın gelecek dediler. Akşamleyin dediler ki başınız sağolsun rahmetli oldu, şehit oldu dediler. Çok şaşırdık. Çünkü çok başarılı biriydi.”

Türkmen heyet, Selami Aynur'un mezarına karanfil bıraktı sonra dua etti.

Öte yandan Suriye ordusundan ayrılarak Suriye Türkmenleri Meclis Başkanı olan Fayez El Amro, Suriye'de bulunan yakınlarının hayatlarının tehlikeye girebileceği düşüncesiyle basına demeç vermek istemediğini belirtti. Selami Aynur'un babası Mustafa Aynur da basına bir açıklama yapmadı.



http://www.timeturk.com/tr/2014/04/04/suriyeli-turkmenlerden-vefa-ornegi.html#.U0BOmlprPDc

Hasan Nasrallah'ın İşçi Partisi sevgisi

 05 Nisan 2014   
İşçi Partisi tarafından gerçekleştirilen Samandağı mitingine, Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah özel temsilci gönderdi.

İşçi partisininn Genel Başkanı Doğu Perinçek’inde katıldığı mitinginde konuşma yapan Hasan Nasrallah’ın temsilcisi Ziyad Emin, Beşar Esed ve Nasrallah’ın selamını getirdim diyerek konuşmasına başladı.

Hizbullah M. Kemal ve Esed'in Yolunda

Atatürk’ün Beşar Esed’in ve Hasan Nasrallah’ın açtığı yolda yürüdüklerini ve bu uğurda devrimci mücadeleye devam edeceklerini, Suriye’de zafer kazanarak kirli planları boşa çıkaracaklarını belirten Ziyad Emin, Samandağı ve çevresinde bulunan Alevilerin Hz Ali (r.a)’nin şerefli ümmeti arasında olduğunu belirtti.

"Alevilere Esed'e Desteğinden Dolayı Teşekkür Ederiz"
Islahhaber.net'te yer alan bilgilere göre, Suriye savaşının kendileri için önemli olduğunu ve Beşar Esed ile birlikte bu savaşı kazanacaklarını söyleyen Ziyad Emin, Hatay ve çevresinde bulunan Alevilerininde Suriye’de Beşar Esed rejimine verdikleri destekten dolayı teşekkürlerini iletti.

http://www.timeturk.com/tr/2014/04/05/hasan-nasrallah-in-isci-partisi-sevgisi.html#.U0BLnlprPDc
Davutoğlu, cemaatten akıl almaz şikayetler var, dedi


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Gülen Cemaati'ne yakın sivil toplum kuruluşlarının ABD'deki yabancı yetkililere şikâyet mektubu vererek Türkiye aleyhinde kara kampanya yürüttüğünü söyledi.

Türkiye'nin 2015 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Geçici Üyesi olması için New York'ta temaslarda bulunan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Gülen Cemaati'ni eleştirdi.

Davutoğlu, Gülen Cemaati'nin okullarının kapatılması için girişimler olduğu iddiaları hakkında soru soran bir muhabire yanıt verdi:

"Büyük üzüntü duyarak ifade ediyorum: ABD'de bulunan bu okullarla ilgili bazı sivil toplum kuruluşu liderlerinin, yabancı temsilcilere Türkiye'yi şikâyet eden mektuplarını gördüğümüzde, gerçekten nereye hizmet ettiklerini sorgulamak gerektiğini düşündüm. Biz bir taraftan Türkiye'yi tanıtmak için kampanya yürütüyoruz. Diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti'nin imkanlarını kullanarak bu konuma gelmiş bazı sivil toplum kuruluşları şikâyetlerle bu kampanyalara zarar verme hedefini gütmüşlerse, sorgulamak gerekiyor. Eğer Türkiye'ye yönelik kara kampanya yürütülüyorsa, buna karşı tedbir almak hakkımızdır."

Yabancı yetkililerin Washington ve New York'ta dağıtılan şikâyet mektuplarını kendisine ilettiğini belirten Davutoğlu, "Beni en çok üzen hususlardan bir tanesi mektupla Türkiye'nin birçok yetkiliye şikâyet edilmiş olmasıdır. Biz geçmişte bu okullara her türlü desteği verdik. Benim yurtdışına gidip de, okulları ziyaret etmediğim hiçbir örnek yok. Her zaman Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızla çok kısa süreli ziyaretlerde bile destek verdik. Bu okulların bütün sorunlarını çözmeye çalıştık." dedi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/05/davutoglu-cemaat-yabanci-ulkelere-boyle-sikayet-ediyor-dedi.html#.U0BK5FprPDc

CIA, İHH'ya sızmak istedi

 05 Nisan 2014    
İnsani Yardım Vakfı İHH Başkanı Bülent Yıldırım TVNET'te yayınlanan Haber Analiz programına katıldı.


İHH Başkanı Bülent Yıldırım TV NET’teki Haber-Analiz programının konuğu oldu. Yıldırım, Mavi Marmara hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Editörü Ferhat Ünlü'nün hazırlayıp sunduğu TV NET'teki ‘Haber-Analiz’ programına İHH Başkanı Bülent Yıldırım konuk oldu. Yıldırım, Mavi Marmara hakkında tartışma yaratacak açıklamalarda bulundu.
ŞİMŞEK: 'İHH'YA SIZMAK İSTEDİLER'
Programın diğer konuğu SABAH Gazatesi Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek, Bülent Yıldırım hakkında tartışma yaratacak bir istihbaratı açıkladı.
Şimşek, "Karı-koca olan istihbaratçılar, 2000 yılında İHH'ya nasıl girebiliriz, orada üst düzey yöneticilerle kimlerle görüşebiliriz diye araştırma yapmışlar. Bir de TUBİTAK'a nasıl girebiliriz diye soruyorlar. Bu karı koca, daha sonra İstanbul'a gelip, CIA istasyon şefi oluyor. Bu kişiler 'Bülent Yıldırım ile ilgili ne gibi dosyalar alabiliriz' diye araştırma yapıyor" dedi.
'O ZAMAN SİZ KİMSİNİZ?'
Bülent Yıldırım bu konuyu "İHH kurulduğu günden itibaren birçok yer İHH'nın içine sızmaya çalıştı. Çünkü İHH sadece bir yardım kuruluşu değil. İHH dikkat çeken bir kuruluş. Ama rahmetli Erbakan Hoca'nın bize söylediği bir şey var; Şevket Kazan Abi bu toplantıdaydı. Erbakan Hoca "İHH'nın idaresi ve iradesi, İHH'nın yönetim kurulunun elindedir" dedi. Bizden birkaç arkadaşın evine girdiler. Arkadaş kapısına anahtarı takıyor arkadan biz evdeyiz mesajı vermek için anahtar oynatıyorlar. Sonra telefon açıyorlar, 'NTV'den arıyoruz sizinle röportaj yapabilir miyiz' diye. Bizde git görüş bakalım dedik. Görüşmeyi görüntüledik. Görüntüler bizde diye Emniyeti aradık. Size görüntüleri verelim, sizde bunların yurtdışına çıkışını yasaklayın. Biz bunları basına vereceğiz ve bir toplantı düzenleyeceğiz dedik. Biz Türkiye'nin bize saldıracağını bilmiyorduk ki. İstanbul İstihbarat Şube'nin bize cevabı, 'Siz basın toplantısı düzenlemeyin, basına yansıtmayın' oldu. Bende buna aynen cevap olarak şu cevabı verdim, 'O zaman siz kimsiniz?' dedim.
MAVİ MARMARA SALDIRISINDA BÜLENT YILDIRIM NEREDEYDİ?
Twitter'da, Mavi Marmara saldırısında 9 kişi şehit olduğunda Bülent Yıldırım neredeydi? sorusuna Yıldırım şu şekilde cevap verdi: "Dangalak, ahmak, gözü kör. Bülent Yıldırım, en üst güvertede bütün dünyada canlı olarak giriyordu. Bunlar, bunu hazırlamış oldukları bir makalede de yazıyorlar. 6 milyar insan görüyor. Düşman diyor ki Bülent Yıldırım, güvertede bizim askerimizi aldı diyor. Paralelciler, hala nerede olduğumu soruyor. İnsanların kafasını karıştırmak için yapıyorlar."
ABDURRAHMAN DİLİPAK GEMİYE NEDEN BİNMEDİ?
Bir diğer tartışma konusu ise Abdurrahman Dilipak'ın Mavi Marmara'ya binmemesinin sebebi ne olduğu idi. Yıldırım bu konu hakkında; "Mavi Marmara'nın hareket vakti 15 gün ertelendi. O dönemde Akit Gazetesi'nin bir Umre programı vardı. Ve bu Umre gezisine katılan vatandaşlara Abdurrahman Dilipak'ın önderliğinde olacağı şeklinde ilan edilmişti. Abdurrahman Abi'ye ben bizzat söyledim ki 'Ağabey, burada kul hakkı var. Herkese tek tek haber verilmeli. Programı bozmak olmaz. Binmen uygun değil' dedim. Onu Mavi Marmara'ya bindirmeyen benim" açıklamasını yaptı.

VİDEO 1: Abdurrahman Dilipak, Mavi Marmara'ya neden binmedi?
Dink cinayetinde Gülen örgütü parmağına dair Şener’den çarpıcı açıklamalar

Dink cinayetinde Gülen örgütü parmağına dair Şener’den çarpıcı açıklamalar Nisan 05, 2014    
Gazeteci Nedim Şener, Dink cinayeti aydınlatıldığında cemaat ve ona yakın liberallerin mahcup olacağını söyledi. Şener, ‘Sanık sandalyesini düşünün: Cemaatçi polisler ve istihbaratçılar’ diye konuştu.
17 Aralık ve 25 Aralık girişimlerinden sonra Paralel Yapı, Türkiye’nin tartışma ekseni haline gelmiş durumda. Başbakan Erdoğan’a ve hükümete yönelik yıkıcı girişimlerinin ardından Paralel Yapının emniyet ve adliye alanlarında geçmişte etkin olduğu süreçler daha bir dikkatle ele alınır oldu. Paralel yargının sicili söz konusu olduğunda pek çok haksızlığın dile getirildiği bu ortamda sorularımı bu sefer Nedim Şener’e yönelttim. Nedim Şener, önce hedefi, ardından mağduru olduğu Paralel Yapının kendisine neden savaş açtığı ve bu yapıya mensup bazı isimlerin Dink cinayetindeki dahli başta olmak üzere pek çok konuya ilişkin sorularıma önemli ve bugünü anlamayı kolaylaştıran cevaplar verdi.
Türkiye’nin bugün en temel tartışma konusu, hükümetle Paralel yapı olarak adlandırılan Gülen grubu arasında yaşananlar. Siz Gülen grubunun bu yönüyle ilk nasıl karşılaştınız?
Esasında Cemaatin devlet içindeki varlığını çok önceden görebiliyorduk. Özellikle AK Parti iktidarıyla birlikte Cemaatin emniyet ve adliye içindeki yapılanmasının, temel hukuk ilkelerini, toplumdaki adalet beklentisini, yargıya olan güveni sarstığı ortaya çıkmaktaydı. Özellikle başta Ergenekon olmak üzere siyasi davaların AKP’ye muhalif görünen, ama geniş anlamda Cemaatin muhalif olarak gördüğü kimselere yönelik yapısı ortaya çıktı.
CEMAAT TETİKÇİLERİ TEHDİT ETTİ
Paralel Yapı sizi bazı konulara girmemeniz yönünde hiç uyardı mı ya da o günlerin havası nasıldı?
Yargıda bu gelişmeler yaşanırken medyada adeta Gülen’i ve Cemaati eleştirmeyi yasaklayan bir hava hâkim oldu. Meselâ ben AKP ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili yazdıklarım karşısında tazminat davaları dışında bir şeyle karşılaşmadım. Ama Dink Cinayeti bağlamında Gülen ve Cemaatçi polisler hakkında yazmaya başladığım andan itibaren tehditler açıktan medya aracığıyla yapılır hâle geldi.
ÇOK MAHCUP OLACAKLAR
Bir konuşmanızda, ‘Hrant Dink cinayeti aydınlatıldığında bazıları çok mahcup olacak’ demiştiniz. Kim bunlar?
Bundan Cemaat mahcup olacak. Tabii bir de cemaate yakın olan ‘aydınım, liberalim, Hrant’ın dostuyum’ diyenler. Sanık sandalyesini düşünün: Cemaatçi polisler ve istihbaratçılar. Ankara’nın derin dehlizlerinde bu polisleri koruyanlar var. Muhsin Yazıcıoğlu ölmeden önce, ‘Bizim tarlayı sürmüşler’ demişti. Kim sürmüş peki? Ramazan Akyürek o dönem Trabzon’daydı. Bütün bunlar aydınlatıldığında, gerçekler ortaya çıkmış olacak.
CİNAYET ÖNLERİNDE İŞLENDİ
Bu ilişkiler ağını biraz açar mısınız?
Hrant Dink 2004 yılında 301′den mahkum oldu. Mahkum olmasına dayanak olan yazı, 13 Şubat 2004 tarihli. İhbarı yapan ise, Şubat 2014′te Şırnak Emniyet Müdürlüğü görevinden alınan Avni Usta. Usta, medyada Paralelci emniyet müdür olarak ismi çıkan kişi. O tarihten itibaren Dink, Veli Küçüklerin, Kemal Kerinçsizlerin hedefi hâline geliyor. Tam bu sırada Trabzon’da bir çete oluşturuluyor. Trabzon’da o tarihte Ramazan Akyürek Emniyet Müdürü. Ali Fuat Yılmazer de, azınlıklarla ilgili istihbaratı toplayan C Şube Müdürü. Ayrıca İstanbul polisini ve Trabzon Jandarması’nı unutmayalım. Cinayet gözleri önünde işlendi. Birinci dereceden sorumlular arasındadır. Her şey çok açık aslında.
ÜRKÜTÜCÜ BİR DURUM
Nerede ‘Yok artık, bu kadarı da olamaz’ dediniz?
17 Aralık’tan sonra ortaya çıkan ses kayıtları ve görüntüleri tahmin edilebiliyordu. Bu türden bir arşivleri olduğunu biliyorduk. Ama Dışişleri Bakanının, Genelkurmay 2. Başkanının ve MİT Müsteşarının ses kayıtları beni çok şaşırttı. Ürkütücü bir durum bu. Aslında 90′lı yıllarda da bu tür bir arşiv tutmuşlar. Hanefi Avcı, ‘Odama ses kayıtları yerleştirdiler’ diye bas bas bağırdı.
Nazlı Ilıcak’ı Yılmazer dinler gibi dinliyordum
Ali Fuat Yılmazer geçtiğimiz günlerde bir dizi televizyon programına çıkarak çeşitli açıklamalarda bulundu. Niçin böyle bir şeye ihtiyaç duydu?
Dink cinayeti ile Cemaatçi polisler ve Cemaat arasındaki ilişkiyi incelemem dolayısıyla beni hedef hâline getirenler beni Ergenekon üyesi olarak göstermeyi başarabilselerdi, ellerini temize çıkarabileceklerdi. Ama bunu yapamadılar. Ali Fuat Yılmazer eskiden gazetecilere kitaplar yazdırarak dezenformasyon yapıyordu. Artık bunu gerçekleştiremediği için kendisi ortaya çıkarak Dink cinayetini karartmak üzere kitap yazdığımı söylüyor. Fakat Ali Fuat Yılmazer’in televizyona bizzat çıkması iyi oldu. En azından aracıları devreden çıkardı. Eskiden Nazlı Ilıcak ve Adem Yavuz Arslan gibi isimler konuşurken Ali Fuat Yılmazer’i dinliyor gibi olurdum. Şimdi artık bundan kurtuldum. O polis, cevap vermeye bile değmez ama kendi anlattıkları hukuku kullanarak nasıl kirli işlerin içinde olduklarını ve nasıl bir işe bulaştıklarını gösteriyor.
YILMAZER KENDİNİ AKILLI ZANNEDİYOR
Yılmazer’in, Başbakan Erdoğan’ın başta sizin ve Ahmet Şık’ın tutuklanması olmak üzere her operasyondan haberi olduğu beyanına ne diyorsunuz?
Ali Fuat Yılmazer, ‘Nedim Şener’in ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasında Başbakanın onayı vardı’ diyor. Önce Nedim Şener’in ve Ahmet Şık’ın neden hedef seçildiğini anlatsın. Tamam diyelim doğru Başbakan’ın onayı var, o zaman biz tutuklandıktan iki gün sonra Yılmazer neden görevden alındı? Eğer Başbakanın haberi var idiyse, neden Başbakan seni bu tutuklamalardan ötürü görevden aldı? Eğer Başbakan, haberi olmasına rağmen Yılmazer’i görevden aldıysa, bunu o dönem açıklayabilirdi. Kendisi açıklayamıyorsa, kullandığı gazeteciler aracılığıyla bunu yapabilirdi. Üstelik, ‘Bu süreçleri Başbakan tasarladı ve biz uyguladık’ diyebiliyor musun? Hayır. Çünkü bütün bu süreçlerin tasarlayıcısı ve asıl öznesi bu polisler ve savcılar. Yılmazer kendisini çok akıllı zannediyor. Ama istihbaratçının aptalı, kendisini herkesten akıllı zannedendir. İstihbaratçılar hukuk içinde tarif edilmeyecek işlerin içinde olan insanlardır. Zaten bir istihbaratçı konuşmaya başladıysa orada bir bit yeniği aramalıdır. Ayrıca Ergenekon gibi adli bir olayı bir istihbaratçı nasıl yönetir anlamıyorum.
CHP belgeleri ortaya çıkabilir
Cemaatin 17 Aralık sonrası bütün operasyonlarında muhalefeti, ama özellikle de CHP’yi enforme ettiği görülüyor. Siz bu yakınlaşmayı sağlıklı ve sürdürülebilir buluyor musunuz?
Cemaat ile ilişkiye giren herkes, bu ilişkinin ve alışverişin de kaydedildiğini de bilmeli. Eğer Cemaat CHP ile bir şeyler paylaşıyorsa, ilişkilerin bozulduğu an bunların hepsi ortaya dökülür. Dolayısıyla, Cemaat ile operasyonel anlamda bir ilişki olduysa, Cemaat ile CHP’nin çatıştığı ilk anda bu ortaya çıkar. Ben CHP yetkililerinin ‘Devletin içindeki sorumlu kişilerin harekete geçtiği’ açıklamasını, ‘Zekeriya Öz, dürüst bir devlet adamıdır’ beyanını inandırıcı bulmadığım gibi sonucunu da merakla bekliyorum.
POLİSLERİ ADAMA KOMPLO KURAR
Cemaatçi emniyet unsurları nasıl yöntemler uyguladılar dava süreçlerinde?
Cemaatin polisleri, adama komplo kurar. Eskiden polisin arama yaparken cebinize uyuşturucu koyduğu söylentisi vardı. Şimdi ise, flash bellek, cd, olmadı virüsle bilgisayarınızı ele geçirip dosya yerleştiriliyor. İnsanlar, ‘Aman evimize gelip bilgisayarımıza çocuk pornosu yerleştirirler’ diye korktular. Hatta, başkasının bilgisayarındaki bir belgede isminizin geçmesi bile tutuklanmanız için yeterli olabiliyordu. Ahmet Şık ile benim tutuklanmam da böyle gerçekleşti zaten. Şunu da belirteyim: Ahmet Şık’ın ve benim tutuklanmam, gazetecilere korku salmak için yapılmış bir işti. Bunda başarılı da oldular. (YENİ ŞAFAK)
http://www.medyagundem.com/dink-cinayetinde-gulen-orgutu-parmagina-dair-senerden-carpici-aciklamalar/
Zaman gazetesi yalan siciline bir haber daha ekledi!

Zaman gazetesi yalan siciline bir haber daha ekledi! Nisan 05, 2014    
Artvin’de seçimi kaybeden CHP’li başkan “Cemaatle işbirliği hataydı” itirafı SABAH’a manşet olunca sözlerini inkâr etti. Ancak ses kaydı hem kendisini hem de inkârı manşet yapan Zaman’ı yalanlamış oldu.
Artvin’i AK Parti’ye kaptıran CHP’li başkanı, “Cemaatle kol kola girip yanlış yaptık” itirafı SABAH’ta manşet olunca söylediklerini inkâr etti. Daha önce de pek çok yalan habere imza atan Zaman da bu çark edişi birinci sayfadan okuyucularına duyurdu. Ancak başkanın ses kaydı, hem kendisini hem Zaman’ı açığa düşürdü. Artvin’de Cumhuriyet Halk Partisi’nden 3 dönemdir belediye başkanı seçilen ancak son seçimde koltuğu AK Parti’li Mehmet Kocabaş’a kaptıran Emin Özgün, SABAH’a yaptığı seçim değerlendirmesinde Gülen grubuyla yaptıkları ittifaka atıf yaparak, “Bana gelip bin oyları olduğunu söylediler, seçimde bana çalıştılar” dedi.
‘TABANI KÜSTÜRDÜK’ DEMİŞTİ
Emin Özgün’ün “Bana uzatılan eli sıktım. Niye sıkmayayım ki! Biz Gülen cemaatinden medet umduk. Ama cemaatin böyle bir oyu yokmuş Artvin’de. Gülencilerle ittifaka girmekle büyük yanlış yaptık. Onların oylarından medet umduk. Bu çok büyük hataydı. Çünkü sosyal demokrat tabanımız buna tepki gösterdi. Rahatsız oldu. Gülencilerle ittifak yapmasaydık, sosyal demokrat tabanımızın doğal oyunu alarak seçimi kazanabilirdik” sözleri, SABAH’ta “Gülenciler’e sığındık, tabanı küstürdük” başlığıyla manşet oldu.
ZAMAN’IN SİCİLİ KABARIK
Haber manşetten yayımlanınca bu kez yerel basına konuşan Emin Özgün, söz konusu ifadelerin kendisine ait olmadığını savundu. Ardından da paralel yapının yayın organlarına röportajlar verdi. Zaman’ın haberinde de Özgün’ün ağzından şu ifadeler kullanıldı: “Biz kimseyle işbirliği yapmayız. Ama Artvin’de birçok cemaat var. Cemaatleri reddederek siyaset yapamazsınız. Zaten Artvin küçük bir yer. Ben bu insanlarla daha önce de görüşüyordum. Cemaat oylarından medet ummak işbirliği anlamına gelmez.” Bu ifadeler gazetenin birinci sayfasından, “SABAH’a yalanlama” diye sunuldu. Ama Özgün’ün SABAH’a yaptığı açıklamalarının ses kaydı, hem kendisini hem de Zaman’ın yalanını ortaya çıkardı. Nitekim haber de daha sonraki baskılarda gazetenin tamamından çıkarıldı. Ne var ki bu, Zaman’ın ilk ‘vukuatı’ değildi. Son dönemde, SABAH’ta yayımlanan savcı Zekeriya Öz’ün kıyak Dubai tatili, Zaman gazetesi binasının okul arsası üzerine yapıldığının belirlenmesi, Fethullah Gülen’in yasadışı yolla yeşil pasaport alması, Gülen grubuna tepki gösteren Nurs köyü sakinleri ve Gülen’in kendi hocası Sadi Mazlumoğlu’nu ihbar ederek tutuklanmasına neden olduğu haberleri, Zaman tarafından yalan haberlerle ‘düzeltildi’. Ancak SABAH, Zaman’ın yalanlarını bir bir çürüttü. Foyası ortaya çıkan Zaman da yalan haberlerinin arkasından yaşanan gelişmeleri görmezden geldi.
İşte o röportaj…Artvin’i kaybeden başkan Emin Özgün’ün söylemedim dediği ancak ses kaydında yer alan sözlerinden bir bölümü şöyle: “Sonuçta bu bir seçim. Seçimlerde cemaatçiler dedi ki, ‘Bizim Artvin’de bin oyumuz var’ Ben de bana uzatılan eli sıktım. Niye sıkmayayım ki? Cemaat oylarından medet umduk. Ancak cemaatin böyle bir oyu yokmuş Artvin’de. Sosyal demokrat tabanımız da böyle kol kola girmekten rahatsız oldu, küstü. Seçim sonuçları bizim için de onlar için de hayal kırıklığı.”
Paralel yapının yeni hedefi cumhurbaşkanlığı seçimiYerel seçimlerden sonra paralel yapı şimdi de ağustosta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için kolları sıvadı. Ankara kulislerini hareketlendiren iddiaya göre paralel yapı muhalefet partilerini tek adayı desteklemeye zorlayacak. Edinilen bilgiye göre güvenlik güçleri, yerel seçim öncesinde, seçmeni etkilemek için ortaya çıkarılan yasa dışı dinleme ve izlemeyle elde edilmiş görüntüler, ses kayıtları ve benzeri çalışmaların yeniden yaşanması ihtimali üzerinde duruyor. Yapılan çalışmalarda özellikle kamu kurumlarında oluştuğu belirtilen “paralel devlet yapılanmasının” cumhurbaşkanlığı seçimine de etki etmek amacıyla harekete geçtiği tespit edildi. Buna göre paralel yapı Çankaya Köşkü’ne çıkacak ismi belirlemek için düğmeye bastı. Yapının hedefinde ise bu defa iktidar partisi değil, muhalefet partileri var. Nihai hedef iki büyük muhalefet partisini “tek aday üzerine uzlaşmaya zorlamak”. Bu şekilde iktidarın destekleyeceği adayın karşısına, farklı bir isim çıkarılarak geniş bir konsensüs oluşturulmaya çalışılacak. Söz konusu planın uygulanabilmesi için sadece kamu kurumlarının değil, iş dünyasının da devreye sokulduğu ifade edildi. CHP ve MHP’yi tek aday üzerinde birleştirebilmek için ünlü bir işadamı ve eski bir siyasetçinin de desteği alındı. Bu amaçla yapılan görüşmelerde ise muhalefet üzerinde psikolojik bir baskı oluşturarak, paralel yapılanmanın da desteklediği aday üzerinde uzlaşmalarının sağlanması kararı alındı. (SABAH)
http://www.medyagundem.com/zaman-gazetesi-yalan-siciline-bir-haber-daha-ekledi/
Çocuklarınızı Gülen örgütü okullarından kurtarmanız için devletten büyük imkan

Çocuklarınızı Gülen örgütü okullarından kurtarmanız için devletten büyük imkan Nisan 05, 2014    
Çocuklarını cemaatin eğitim kurumlarından alıp devlet okuluna vermek isteyen ailelere kolaylık… Taban puanı tutan çocuklar için bu yıl kontenjan koşulu aranmayacak.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Paralel yapının okullarına çocuklarınızı göndermeyin, o okullardan çocuklarınızı alın” çağrısının ardından yüzlerce veli çocuklarını devlet okuluna aldırmak için başvurdu. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) da bunu kolaylaştıracak bir adım attı ve gitmek istediği devlet okulunda boş kontenjan olmadığı için ayrılamayan öğrencilerin mağduriyetlerini giderdi.
BU EĞİTİM YILINA MAHSUS
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın oluru ile 81 il milli eğitim müdürlüğüne ‘Nakil ve Geçişler” konulu bir yazı gönderildi. Yazıda, yaşanan olumsuzluklara bağlı olarak okullarından ayrılmak isteyen ancak nakil şartlarını taşımadıkları için resmi okul ve kurumlara geçiş yapamayan öğrencilerin mağdur oldukları ifade edildi. Belirtilen olumsuzluklardan dolayı özel öğretim kurumlarından ayrılmak zorunda kalan ya da bırakılan öğrencilerin 2013-2014 ders yılı ile sınırlı olmak üzere nakil olunacak okulun taban puan şartını taşımak kaydıyla açık kontenjan şartı aranmaksızın nakillerinin gerçekleştirilmesi istendi. Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde nakil ve geçişleriyle ilgili başvuru, kabul ve onay işlemleri il milli eğitim müdürlükleri tarafından e-okul sistemi üzerinden yapılacak. Ortaöğretime yerleştirmeye esas puanla öğrenci alan ortaöğretim kurumları arasındaki nakil ve geçişlerde yerleştirme puanı ve okul açık kontenjanı, yetenek sınavıyla öğrenci alan okullar arasında nakillerde ise açık kontenjan ile birlikte öğrencinin geriye dönük yıl sonu başarı puanı belirleyici oluyor. Herhangi bir puan kullanmaksızın öğrenci alan okulların nakil ve geçişlerinde ise öğrencinin ikametgâh adresi esas alınıyor. (SABAH)
http://www.medyagundem.com/cocuklarinizi-gulen-orgutu-okullarindan-kurtarmaniz-icin-devletten-buyuk-imkan/
Pensilvanya terör örgütü ile Gezi tahrikçilerinden kayıp çocuk provokasyonu!

Pensilvanya terör örgütü ile Gezi tahrikçilerinden kayıp çocuk provokasyonu! Nisan 05, 2014    
MEDYAGUNDEM.COM- Sarıyer Zekeriyaköy’deki evinden çıkan ve kendisinden saatlerdir haber alınamayan 3,5 yaşındaki Pamir Dikdik için Jandarma, itfaiye ve AKUT ekipleri seferber oldu. Pamir’in acılı ailesi ise korku içinde Pamir’den gelecek bir haberi bekliyor. Tüm İstanbul Pamir’i bulmak için seferber olmuş durumda.
Twitter’da da Pamir için büyük bir seferberlik başlatıldı.
Ancak Pensilvanya terör örgütü 3.5 yaşındaki kayıp bir çocuk üzerinde de alçakça kışkırtma ve provokasyona başladı.
Twitter’da haşhaşilerin tahriki belgelendi. Bir çocuğun kaybolmasını bile siyasi kavga ve istismar malzemesi yapacak kadar gözü dönmüş haşhaşilerin artık insanlıktan çıktıklarının da resmi ortaya çıktı.
“Canan” isimli fake bir cemaat hesabından atılan şu twit tam bir provokasyon belgesi:
pamir
Ak Partili gibi görünen bu sahte hesap bakın 30 Mart’tan önce de hangi twiti atmış:
canan
Pensilvanya terör örgütünün bu provokasyonu için tepkiler de geldi:
pamir7
adem
fatih
sevilay
erem
pamir1
erem1
erem2
pamir2
Gezici provokatörler de devrede
3.5 yaşındaki Pamir için Gezi kalkışmasından bildiğimiz provokatör unsurlar da devreye girdi.
İşte örnek:
sermiyan
pamir3
pamir6
ARAMAYA KATILAN BİRİNİN GÖZLEMLEDİĞİ TUHAFLIKLAR
Bu sırada Pamir’i arama çalışmalarına katılan bir kişi, Twitter üzerinden gözlemlediği tuhaflıkları yazdı. Örneğin Pamir’in babası, çocuğunun saat 9 gibi çıktığını söylüyor fakat çocuğun kaçta çıktığı bilinmiyor, baba bunu nereden biliyor. Ayrıca bütün gece aileden tek bir kişi evden çıkmamış. Arama kurtarmalara katılan o kullanıcı aile için “Bizim kadar da mı merak etmediler” diyor.
pamir5
Engin Ardıç’tan CHP ile ilgili “yazarlığı bırakırım” iddiası!

Engin Ardıç’tan CHP ile ilgili “yazarlığı bırakırım” iddiası! Nisan 05, 2014    
Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç CHP’nin niçin iflah olmayacağını çarpıcı bir yazıyla kaleme alıp, bir de iddialı çıkış yaptı. Ardıç, Türkiye’de CHP’nin herhangi bir seçimi tek başına kazanması durumunda özür dileyip tek satır yazmamak üzere yazarlık hayatına son vereceğini duyurdu.
İşte yazısı:
CHP KAZANSIN KALEMİMİ KIRARIM
Beş yüz kere yazdık ama gene yazalım: CHP hiçbir serbest seçimi tek başına kazanamamıştır ve kazanamaz. (Fethullah Hocaefendi Hazretleri’ne özel not: Bunu yalnız bendeniz değil, bir zamanlar Said-i Nursi Hazretleri de söylemiş, ben onun yalancısıyım!)
Kazansın, okurlarımdan özür diler ve bir daha tek satır yazmamak üzere bu işi bırakırım.
Şimdi o cenahta kimileri gene bir başkan arayışına girdiler, Kılıçdaroğlu giderse mesele çözülür sanıyorlar. Baykal gidip Kılıçdaroğlu gelince meselenin çözüldüğünü sandıkları gibi.
CHP AMİGOLARININ “AKILSIZ” KESİMİ
Hele şu günlerin “şokunu” atlatsınlar (kazı çevirmek için şimdilik cumhurbaşkanı seçimine odaklandılar), partinin başına Sarıgül’ü getirme çalışmaları başlayacak. (Feyzioğlu nerede yahu, onu piyasaya sürmeyecek misiniz? Yoksa 2019 yılına, “Sarıgül sonrasına” mı saklıyorsunuz?)
Bunlar, CHP amigolarının “akılsız” kesimi. Akıllıları da, “başkan değiştirmekle hiçbir şey hallolmaz, politika değişsin” diyorlar.
Başkanları da onları kırmıyor, gidiyor eliyle kurt kafası yapıyor işte!…
Politika değişikliğinden kasıt, elbette sosyaldemokrasi.
Oysa CHP hiçbir zaman sosyaldemokrat bir parti olmadı, Ecevit döneminde “sosyaldemokratmış gibi” yaptı. Ortanın solu politikası koskocaman bir palavradan ibaretti. (Ecevit’in kendisi de koskocaman bir siyasi balon değil miydi?)
Nitekim Ecevit de yaşlanınca bu sevdayı bıraktı, kendine özgü “bir nevi nasyonal- sosyalizme” dönüverdi!
KILIÇDAROĞLU CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İÇİN İTTİFAK ARAMAYA BAŞLADI
Kılıçdaroğlu bizi hiç şaşırtmıyor, cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden “ittifak” aramaya başladı. Bu ittifak elbette, amigoları çıldırtmak istercesine, bir CHPMHP ittifakıdır.
Eşyanın tabiatına” da uygundur. Çünkü CHP ile MHP bir elmanın iki yarısı, bir paranın iki yüzüdür, ikisi bir fidanın güller açan dalıdır (durun, siz kardeşsiniz!)
Şu farkla: CHP, İttihat ve Terakki’nin “Kemalci” fraksiyonudur, MHP de İttihat ve Terakki’nin “Enverci” fraksiyonu…
Hani “Orhancılar” ve “Ferdiciler” gibi… Sonuçta yapılan müzik aynı tür, hep arabesk.
HALKIMIZ KEMALİSTLER’İ SEVMEZ
Halkımız Kemal’i sever ama Kemalistler’i sevmez.
Velev ki… Velev ki CHP’yi sosyaldemokratlar ele geçirdiler ve halka, basın amigolarının pek istedikleri “merkez sol” vaatlerde bulundular… (Hariçten gazel okuyan Kemal Derviş bile bu partiye “merkez sol” demekten utanmıyor.)
Bunun bir anlamı da bir getirisi de olmayacaktır, çünkü AKP zaten o politikaları pek güzel uyguluyor!
Ne diyecekler? Başörtüsüyle üniversiteye girebilir, devlet memuru olabilirsin mi diyecekler, hastane kapılarında sürünmeyeceksin mi?
Yoksa “beş milyon köylüyü hayatlarında ilk defa uçağa bindireceğiz” mi diyecekler, AKP bunu çoktan başardı.
Sosyal demokrasiyi de iktidar uygulayınca, bazılarının özlemle aradıkları “esaslı bir anamuhalefete” de gerek kalmıyor. Bu ülkenin eksiği muhalefet değildir.
ARDIÇ’IN YAZISI İÇİN TIKLAYIN
http://www.medyagundem.com/engin-ardictan-chp-ile-ilgili-yazarligi-birakirim-iddiasi/
Washington’daki paralel tetikçi Vatan’dan kovuldu!

Washington’daki paralel tetikçi Vatan’dan kovuldu! Nisan 04, 2014    
MEDYAGUNDEM.COM- Demirören ailesinin sahibi olduğu Vatan gazetesi çok önemli bir operasyona ima atarak, gazetenin Washington temsilcisi paralel tetikçi İlhan Tanır’ın işine son verdi.
ilhan1
Washington’da Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’na akredite olan Tanır, paralel örgütle işbirliği halinde, Türkiye’nin ABD nezdinde ilişkilerinin bozulması adına her türlü kirli operasyonu yapıyordu. Tanır’ın Pensilvanya terör örgütü militanı Emre Uslu ile irtibatı olduğu biliniyor.
ilhan-tanir
ysafak
Tanır yalan ve iftiralarla da Türkiye’nin aleyhine çalışıyordu, Tanır’ın Amerikan derin devletiyle de ilişkileri kafa karıştırıyordu.
Tanır’ın kovulması ile medyada paralel temizlik adına ümit verici bir gelişme yaşanmış oldu.
http://www.medyagundem.com/washingtondaki-paralel-tetikci-vatandan-kovuldu/