HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

3 Mart 2014 Pazartesi

17 ARALIK F.GÜLEN ALBÜMÜ 9



Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

SİYONİZM İŞARETİ HORUS'UN GÖZÜ İLE  AYNI

Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Ekrem dumanlı'nın 2008'de yazdığı, cemaatin de bugün yaptığı hainlik


















Gömülü resim için kalıcı bağlantı








Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı





















Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı












Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı










Gömülü resim için kalıcı bağlantı






Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

DİĞER ALBÜMLER
 
 
 
 
 
 
 
 

PARALEL YAPI Metin Şentürk'üde dinlemiş tabi şarkıları için değil,bakın hangi çalışmaları için dinlemeye takılmış
 

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
04.03.2014
Orta Afrika'da Haçlı Zulmü
 
Orta Afrika'da Haçlı Zulmü
Silahlı grup, çatışmalarla tahrip ettikleri evlerde ve yerlerde neler yaptıklarını anlatırken, grup üyelerince Kur'an-ı Kerim'in parçalanması ve Müslümanlara yönelik hakaretleri dikkati çekti.
Orta Afrika'da Haçlı Zulmü
03 Mart 2014
Grup, mahalledeki İmam İbrahim Camisi'inin duvarlarını kazıdı ve yeniden kullanmak ya da satmak üzere caminin tuğlalarını çıkardı.

Hıristiyan grup ayrıca, güvenlik karmaşası sırasında çaldıkları Müslümanların ya da idarecilerin araç ve kamyonlarını parçaladıklarını anlattı.

Yerel Anti-balaka lideri ve Orta Afrika Silahlı Kuvvetleri'nde 11 yıl görev yapmış Djappa Blaise, ''Biz Anti-balakalar, biz gerçek Orta Afrikalılarız...Selekalar yabancı...Ülkemizi savunmaya karar verdik. Buradayım çünkü Meskine'i korumak için üstlerimden emir aldım'' dedi.

AA muhabirinin Müslümanların evlerine dönüp dönemeyeceklerine ilişkin sorusuna Blaise, ''Bilmiyorum'' yanıtını verdi.

Bölgedeki Anti-balaka grubundan Ndizi Kane de, elindeki palayı sallayarak, ''Bu palayla 30'dan fazla Müslüman'ı öldürdüm. En komiği, sanki dillerini anlıyormuşum gibi, kadınların Arapça Allah Allah diye attığı çığlıklardı'' dedi.

Yıkılan cami yakınında Kur'an-ı Kerim'in yırtılmış sayfalarının etrafa saçıldığı dikkati çekti. Caminin duvarlarındaki kurşun izleri burada olan çatışmaları gözler önüne serdi.

Bir Anti-balakalı, palasını alarak caminin tam ortasındaki, silahsızlandırma kampanyasında Fransız askerleri tarafından öldürülen Seleka generali, Nureddin'in erkek kardeşi, Taha'nın mezarını kazıdı.
Kur'an-ı Kerim'in yırtılmış sayfalarıyla oynamaya başlayan grup, Kur'an-ı Kerim'in Müslümanların dili olduğunu söyledi.

Gruptan biri Kur'an-ı Kerim'i göstererek ''Bu Tanrı'nın İncili değil. Bu Müslümanlar için ve onlar öldürüldü'' dedi.

Başka bir grup üyesi ise Kur'an-ı Kerim'i kastederek, ''Bu ne? (Hz.) Muhammed için mi? (Hz.) Muhammed'i kabul etmiyoruz bile'' ifadesini kullandı.

Hıristiyan halkın bir bölümü Anti-balakalara iyi gözle bakıyor. Bazı aileler, Müslümanların oluşturduğu Seleka grubu tarafından öldürüldüklerini söyledikleri yakınlarını evlerinin avlusuna gömüyor.

Meskine'den kaçan Müslümanların çoğu, Bangui havaalanına ya da başkentteki merkez camisi çevresine sığındı. Diğerleri, komşu ülkelere kaçtı.

AA
 

Taha abiden ricamdır, Nesibe abla ile bir söyleşi daha lütfen!

 
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
03 Mart 2014

TUSKON’un fendi!

 
03 Mart 2014
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

TUSKON kongresini not ettik.
“El mi yaman, bey mi” göreceğiz.

Sel gidecek kum kalacak!
Sırtını ABD’ye, Vatikan’a, İsrail’e dayayıp konuşmak kolay!

Yaşadığımız süreç bir darbe sürecidir. Türkiye’yi Suriye’ye, Ukrayna’ya çevirmek isteyenlerin kirli bir senaryosu uygulanmaya çalışılıyor. Kendilerinden çok emin gözüküyorlar. Akıllarınca peygamberden, ABD’den, İsrail’den, Avrupa’dan torpilliler. Yargıda ve poliste adamları var. Duruma hakim gözüküyorlar. Ama evdeki hesabın çarşıya uymayabileceğinin pek de farkında değiller.
Önce sırtlarını dayadıkları uluslararası sistemde herkes bu projeye destek vermiyor.

İki: O çevrelerde vefa yok.

Üç: Deşifre oldular. Artık hiçbir işe yaramazlar ve bu sistemde kimse kaybedecek ata oynamaz ve sırtına yük vurmayacakları bir ata yem vermezler. Bir avuç adam bu kadar güçlü bir iktidara bunları yapıyorsa, bu halk bunlara ne yapmaz ki!

Bunların öfkeleri akıllarından büyük! Bunlar ezoterik ve takiyeci bir nesil yetiştirdiler. Hiç düşünmüyorlar ki, yetiştirdikleri takiyeciler en büyük takiyeyi kendilerine yapacaklar. Kimi bunlardan korktuğundan, kimi bunların gücünden ve ilişkilerinden yararlanmak için saflarına katıldı. Zaten din ve devlet bunların yanındaydı “!?” Şimdi bunun böyle olmadığı belli oldu. Bunlar “Paralel devlet” yanında bir de “Paralel bir din” icat etmişlerdi.

Laikçi CHP’ye bakar mısınız, bir “cemaat”in peşine takılıverdi. İktidarı “takiyecilik” ile suçlarken, en büyük takiyecilere arka çıkıyorlar bugün. Dün Mustafa Kemal’e deccal derken, bugün Ecevit’e şefaat edecek hale geldiler. Metodik Kemalist oldular.

Düşünüyorum da, “Soğuk Savaş” döneminde derin devlet, uluslararası sistemin gözetiminde Alevileri, solu ve milliyetçileri örgütledi. Milliyetçileri ise “komünizmle mücadele” adı altında kullandı. Biz “Ne sağdayız ne solda, Hakyol’dayız hakyolda”, “Kör dünyanın göbeğine Hakyol İslâm yazacağız” diye sokaklara dökülünce, iki oluşum zuhur etti. Bunlardan biri daha sonra Paralel yapıya dönüşecek olan, “neuzu billahi minessiyase” diyen bir grup, diğeri de, sol bir jargonla meydanlara çıkan Mücadele Birliği! Bu hareket daha sonra Aykut Edibali liderliğinde partileşti.

Gülen 74 affından sonra adından daha çok söz edilen biri oldu. Kendi düşünce okulunu seküler bir ortamda örgütledi. 78’den sonra İran devrimine giden süreçte, devrimin Türkiye üzerindeki etkisini en aza indirmek için kullanıldı. 80 sonrası Özal üzerinden Evren ve ABD ile ilişki kuruldu. Bugünkü yapı 1991’de örgütlendi.

Çeyrek asırdır bugünü beklediler. Bugün onlar için aynı zamanda ezoterik bir anlam taşıyor. Mehdiyet, Mesihiyet, Deccaliyet, hepsi bunun içinde. Cemaat hareketi aslında Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık karması yeni bir din. “Beyaz baba”lar bunlar. Bu yeni İslamcılık böyle bir teslis’i (üçlemeyi) taşıyor içinde. “Hoşgörü” ve “Diyalog” ise bu işin kandırmacası.
Bu insanlar bu yoldan dönerlerse dinlerini kaybedecekler. 25 yıllık zikirler, dualar, efsunlar, gözyaşları, keramet hikâyeleri, nübüvvet nuru, her şey yalan mıydı? Bunu kabul etmeleri kolay değil. “İyi niyet”leri, “güzel hayal”leri vardı.

Bugün geldikleri bir yer vardı. İşleri vardı. Daha güzel bir gelecek bekliyorlardı. Peygamber Türkçe Olimpiyatları’nı şereflendiriyor, okullarına, yurtlarına, sofralarına, rüyalarına teşrif ediyordu. Şimdi ajanlıkla, fitne çıkartmakla suçlanıyorlar. Dahası, gelecek artık onlar için umuda açılan bir kapı değil.
Geçmişini, bugününü, geleceğini, umudunu, hayallerini kaybeden ya da bu korkuyu taşıyan birini düşünün. İşte bugün o paralel yapının gönüllü askeridir.

15 Şubat’ı beklediler olmadı. Şimdi 15 Mart’ı bekliyorlar. Erdoğan ölse, AK Parti seçimi kaybetse bayram yapacaklar. Bunun için ayin yapıyorlar. Onlara göre kuraklık da Cemaate yapılana manevi bir ikaz!

Şimdi yeni komplolar peşindeler. Kaset ve dosyalar servis edilecek. Ama artık bu iş inanırlılık ve ciddiyetini kaybetti. Zamanlama, bu işin bir hak-hukuk meselesi olmadığını gösteriyor. Maksatları üzüm yemek değil bağcıyı dövmek! Bu işler tehdit ve şantaj kokuyor. “Üzerimize gelmeyin, iktidarı bize devredin” diyorlar. Bir “dehşet dengesi” oluşturmaya çalışıyorlar.
Uluslararası sistem, Paralel Yapı’yı bir “Truva atı” olarak kullanmak istiyor.

Bu arada; Tayyib Erdoğan’ı Muhsin Yazıcıoğlu ile vurmaya hazırlanıyormuş birileri. Bu dava dosyası bugüne kadar Malatya’da bekletildi. Geçen hafta Maraş’a gönderildi. Tıpkı, Bülent Arınç suikasti soruşturması gibi bu soruşturma da bekletiliyor.

Eğer Cemaatin bildiği bir şey varsa niye şimdiye kadar bekletildi ki! Muhsin Yazıcıoğlu, Erdoğan’a yönelik suikast planını, Erdoğan’a haber veren adamdır. Yazıcıoğlu üzerinden Erdoğan’a vurmak Yazıcıoğlu’na vurmaktır aynı zamanda.

Yazıcıoğlu, “Namlusunu halka dönen tanka selam durmam” diyerek 28 Şubat’a karşı çıktı. Çatlı ile arasına mesafe koyarak, Derin Devlete enjekte edilmek istenen Paralel Devlet’e karşı çıkan adamdır. Bu süreçte milletine, Erbakan’a ve Erdoğan’a dostluğunu gösteren adamdır. Belki de bu dostluğun bedelini onun için canı ile ödemek zorunda kalmıştır. Erdoğan’ın da, Kamalak’ın da, Destici’nin de bu anlamda Yazıcıoğlu’na vefa borcu vardır.

Yazıcıoğlu’nun katili kim derseniz, Paralel devlet üzerinden iktidarı ele geçirmeye çalışan uluslararası sistemdir ve bunların her yerde adamları vardır.

Selâm ve dua ile.

'Gülen'le görüştükten sonra başımıza gelmeyen kalmadı'

Mustafa İslamoğlu'ndan çok konuşulacak sözler: Fethullah Gülen'le görüştükten sonra başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03 Mart 2014

Paralel yapının, 17 Aralık komplosunun ardından ortaya çıkan sözde Selam Terör Örgütü adı altında 3 yıldır binlerce kişiyi dinlemesi, gündeme bomba gibi düştü. Dinlenenler arasında yer alan Akabe Vakfı'ndan Mustafa İslamoğlu ile de 17 Aralık komplosunu, Gülen Grubu'nun komplonun neresinde durduğunu ve dinleme skandalını Yeni Akit'e anlattı.

17 Aralık operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?- Bu operasyonu değerlendirirken, 7 Şubat MİT krizine de değinmek gerekiyor. 7 Şubat bir kırılma noktası, 17 Aralık ise kopma noktasıdır. 17 Aralık'ta olan aslında bir tür örtülü darbedir. Millet iradesiyle gelmiş bir hükümeti yıkmaya ve onun yerine geçmeye yönelik bir teşebbüstür. Geçmişte askerlerin yaptığı darbeler ne kadar meşru ise, 17 Aralık da o kadar meşrudur.

17 Aralık ulusal mı, yoksa uluslararası bir operasyon mu?- Bugün baktığımızda 17 Aralık'ın sadece yerli aktörlerle kotarılan bir kalkışma olmadığı, senaryonun küresel güçler tarafından yazıldığı kanaatindeyim. Eğer bu operasyon yerli olsaydı, iş buralara kadar gelmezdi. Yani devletin hiçbir kanadı bir diğer kanadına karşı böylesine yok edici, gözükara, pervasızca saldıramazdı.

Peki, Fethullah Gülen grubu bu operasyonun neresinde yer alıyor?- Gülen grubunu şu anda bu operasyonun dışında görmeyi çok isterdim. Bunu söylemeyi çok arzu ederdim ama söyleyemiyorum. Çünkü başından beri operasyonu üstlendiler ve bir parçası olmaktan imtina etmediler. Ellerinde bulundurdukları televizyonlar, gazeteler ve diğer basın-yayın imkânlarıyla operasyonu örtülü ya da açık savunuyorlar. Gülen grubu bu operasyonu üstlenmiş görünüyor.

Siz medya ayağından bahsettiniz. Bir de bunun emniyet ve yargı ayağı var. Neler söylemek istersiniz?- Meselenin emniyet ve yargı ayağından ziyade dinî ayağının çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bir kere karşımızda, yola çıkış itibariyle dinî bir yapı var. Bu yapı, eğitimi kendisine alan olarak seçmiş ve bu alanda yürümüş. 1967'lerde yola çıkmış olan hareket; bugün okulları, dershaneleri, basın-yayın organları, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarıyla adeta devlet haline gelmiştir. Dostça bir eleştiri yapmak isterim. Problem, Gülen cemaatinin güce ve nüfuza talip olmasıdır. Kur'an'daki Tekasür Sûresi'nde ifade edildiği gibi ben bunu "Tekasür Krizi" olarak adlandırıyorum. Yani çoğaltma tutkusu krizi.

Gülen grubunun bugüne kadar İslâmî cemaatlerle ilişkisi nasıldı?- Bu konuyu genel üzerinden değil de şahsi ilişkilerim üzerinden cevaplandırmak istiyorum. Gülen grubuna mensup insanları 30 yıldan beri tanırım ve görüşürüm. Hocaefendi ile tanışmam ise 10 yıl önceye dayanıyor. Hocaefendi hakkında bir karalama kampanyası yapılmıştı ve o dönem Akit gazetesindeki köşemde yapılanın yanlışlığına dair bir yazı yazmıştım. Bu yazı üzerine mektuplaştık ve 2009 yılında bir program nedeniyle gittiğim Amerika'da bir görüşmemiz de oldu.

Bu görüşmede neler konuştunuz?- Problem olarak gördüğüm bazı meseleleri ilettim ve daha sonra bir mektupla da bu eleştirilerimi teyit ettim. Özetle Cemaatin, Müslüman cemaatler içerisinde abilik konumuna oturduğunu ama obez bir abi olduğunu, elindeki rızkı; küçük kardeşlerine paylaştıracağına, küçük kardeşlerinin önündekini de almaya çalıştığını söyledim.

İkincisi; ümmetin çıkarı ile cemaatin çıkarı ne zaman çatışsa, bugüne kadar hep ümmetin çıkarını değil, kendi çıkarını öncelediğini ifade ettim.

Üçüncüsü; Cemaatin bir menfaat grubu görüntüsü verdiğini belirttim.

Dördüncüsü; zengin sever bir görüntü verdiğini, yoksul, muhtaç, mağdur ve mazlum kesimlere sahip çıkması gereken bu yapının güç ve nüfuza sahip çıktığını münasip bir lisanla ilettim. Bu eleştirileri hem hocaefendiye, hem de cemaatin buradaki temsilcilerine ilettim.

Paralel yapının son olarak sözde Selam örgütü adına binlerce telefon dinlemesi gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Dinlenenler arasında siz de varsınız. Bu olayı nasıl görüyorsunuz?- Dinleme olayı bir kere insan onuruna saldırıdır. Dolayısıyla ayıptır ve ahlâksızlıktır. Zira siz karşınızdakinin hanesine saldırıyorsunuz. Hanesine tecavüz ediyorsunuz. Mahremiyetini yok ediyorsunuz. Beni, kızımı, oğlumu, ailemi dinlemişler. Sadece cep telefonumu değil, ev telefonumu da dinlemişler. Bu dinleme çok ilginçtir, gece gündüz yapılıyor. Düşünün, üç sene dinleyeceksiniz, üç sene dinlediğiniz insandan o kadar çok kelime alırsınız ki, bu kelimelerle yazmayacağınız şey yok, yapmayacağınız montaj yok. Ona konuşturmayacağınız söz yok.

İkincisi; bu suçtur. Hâkimin, savcının, emniyetin, istihbaratın yardım ve yataklık ettiği bir suçla karşı karşıyayız. Benim adil bir ortamda yaşamam için var olan bir yargı müessesesi benim aleyhime çalışan bir kuruma dönüştürülüyor.

Üçüncüsü; haram. Keşke beni dinleyeceklerine Allah'ı dinleselerdi. Allah'ı dinleselerdi Hucurat Sûresi'nin 12. ayetini görmüş olurlardı. "Tecessüs etmeyin." Yani mahremiyete göz uzatmayın, kulak uzatmayın. Dolayısıyla Allah'ı dinlememişler de beni dinlemişler veya birçok insanı dinlemişler. Bir de bu dinleme olayında algı operasyonu yapıldı.

Nedir bu algı operasyonu?- Birincisi; İstanbul Adliyesi'nin önünde sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra benim söylemediğim, "Ben dinlenmiyorum ama etrafım dinleniyor" sözü ortaya atılarak, algı operasyonu yapıldı.
İkinci algı operasyonu ise koruma konusu oldu. Koruma meselesi üzerinden magazin ürettiler. Biz orada bir mağduriyeti dile getirirken, algı operasyonuyla asıl söylemek istediklerimizi gündeme getirmek istemediler.

Sizin korumanızın Paralel Yapı'nın adamı olduğu iddia edilen Zekeriya Öz'ün eski koruması olmasını nasıl görüyorsunuz?
- O koruma sadece o günlük benim yanımdaydı. O gün özellikle o korumanın yanımda olması hususunu ben de merak ediyorum. Bu anlamda Emniyet'in de bana bir açıklama borcu var.

Gülen grubunun sizin deyiminizle paralel bir din olduğu ortaya çıktıktan sonra grup içerisinde dağılma söz konusu olur mu?
- Cemaatin içerisinde üç kesim olduğunu görüyorum. Birinci kesim; Gerçekten samimi, candan, mü'min insanlar. İkinci kesim de; cemaatten nemalanan ve cemaati bir menfaat organizasyonu gibi gören insanlar. Üçüncü kesim ise çok elit, çok az. Bu kişiler beyin takımını oluşturan ama beyni kendilerine bırakılmamış, yani merkezden "Biz yaparız" diyen bir takım.

Bu üç kesimden birinci kesimin ciddi manada şu anda bir kısmının koptuğunu görüyorum. Bu kişiler, "Biz bunun için yapmadık, bunun için yardım etmedik, bunun için para vermedik" diyor. Birinci kesimin ikinci kısmıysa şu anda tereddüt ve ciddi bocalama yaşıyor. Evini buz üzerine yapan, güneşin doğmasını istemez. Birinci kesimin üçüncü kısmı ise sırasını bekliyor. Önümüzdeki dönemde mesele iyice açıklığa kavuşunca o samimi kesim de kararını verecektir.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?- Ankara'dan çok yetkili bir makamdan haber aldım. 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarının ardından üçüncü bir operasyon yapılacakmış ve bizim de içinde olduğumuz bir grup insana yönelik olacakmış. Bu operasyon kapsamında tutuklamalar planlanıyormuş. Son sözüm, Allah'ın kelamı olsun: Akıbet muttakilerindir.

GÜLEN'LE GÖRÜŞTÜKTEN SONRA BAŞIMIZA GELMEYEN KALMADI

Gülen, baş başa görüşmenizde size ne cevap verdi?
- Hocaefendi gayet nazikâne davrandı; fakat oradan çıktıktan sonra başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.

Başınıza neler geldi?- Şahsi olarak başıma gelenleri anlatarak olayı kişiselleştirmek istemiyorum. Ancak Akabe camiası olarak size birkaç örnek verebilirim...

Akabe kardeş kuruluşlarımızdan bir arkadaşımızın uzak vilayetlerden birinde bir BAĞ-KUR davası var. BAĞ-KUR memuru, primleri alıyor ve yolsuzluk yapıyor. Bizim arkadaşımız mağdur ve bu dava da 15 senedir sürüyor. Mağdur olan arkadaşımızı davaya götürmek için bileğine kelepçe takıp hapse attılar. Yalvar yakar, rica minnet ancak kelepçeli şekilde uçakla davaya gönderme izni alabildik. Bu olayın arkasını araştırdığımızda ise karşımıza Cemaat çıktı.

İkinci olay ise yine Akabe kardeş kuruluşlarımızdan bir yardım kuruluşumuzun kamu yararına vakıf statüsü alabilmesi için müracaat ettik. Yeterlilik teftişi yapan müfettiş geldi ve açıkça kuruluşumuzun başkanına, "Ben size yeterlilik raporu vermeyeceğim. Çünkü siz cemaati eleştiriyormuşsunuz" dedi. Bu hâkim ve müfettiş cemaatin değil, devletin memurudur. Cemaatten değil, milletten maaş almaktadır. Sadece size iki olay anlattım. Dolayısıyla bu manada bugüne kadar birçok olay yaşadık.

PROBLEM, BEDDUANIN ÖTESİNE GEÇMİŞ

Gülen'in bedduasını nasıl değerlendiriyorsunuz?- Bazı cemaat evlerinde toplu beddualar olduğu kulağıma geliyor. Gerçekten de çok garip bir durumla karşı karşıyayız. Bâtıni karakter burada ortaya çıkıyor. Yani insanlar merkezden gelen emir ile dua edip, merkezden gelen emir ile beddua ediyorlarsa, burada problem bedduanın ötesine geçmiş demektir.
Çok temelde bu insanlar akıldan, düşünmeden, iradeden muaf tutuluyorlar. Yani bu insanların kitle halinde akıllarına, düşüncelerine ve iradelerine yönelik bir tehdit var. Ben bunu bin tane bedduadan daha ağır bir tehdit olarak görüyorum.

'GÜLEN GRUBU KULLANILIYOR MU?'
Gülen'in; Koç ve Sabancı gibi Türkiye'deki en üst işadamlarıyla Uganda'daki petrol rafinerisinden, Çin'deki büyük işe kadar bu türlü ilişkilerin içerisine girmesi doğru mu?
- Şahsen benim için sürpriz olmadı.

Gülen grubu kullanılıyor mu, piyon mu?- Bu herkesin merak ettiği bir soru. Bu noktada zan ile konuşmaktan Allah'a sığınırım; ancak ben de kamuoyu gibi merak ediyorum. Bunu aydınlatacak olan bu ülkenin yargısıdır. Ben bu ülkenin yargısından, sıradan bir vatandaş olarak talepte bulunuyorum. Bu iddiaların gerçeği ne ise aydınlatsın, araştırsın, önümüze koysun ki vatandaşlarını gıybet, dedikodu, su-i zan ile karşı karşıya bırakmasın. İyi bir devlet bunu yapar.

MİLLİ İRADE VE HAKİKAT KAZANACAK

AK Parti ile Cemaat arasında yaşanan çatışmanın gidişatı ne olur?
- Parçada şer gibi görünüyor ama bütünde hayır olacak. Eğer bu olay bugün yaşanmasa da daha sonra yaşansaydı, daha büyük zarar verebilirdi. Daha büyük zayiat verebilirdi. Türkiye, tecrübesinin üzerine yepyeni bir tecrübe daha kattı. Aslında bizim tecrübemizden İslâm dünyası, hatta bütün dünya istifade edebilir. Bu tecrübe bize hiçbir kutsal değer ve dinî değer adına, hiçbir grubun, yapının, cemaatin, camianın siyasi güç ve nüfuz peşinde olmamasını öğretti. Siyasi gücü millet temsil eder. Millet bu gücü kullanmak için kendi eliyle, iradesiyle seçer ve seçtikleri aracılığıyla sadece bu gücü kullanır. Seçtiklerini de millet, istediğinde indirir. Milletin iradesinin geçerli olmadığı alanlarda güç ve nüfuz kullanımı ve kayıtdışı siyasetin zehirli olduğunu bir kez daha tecrübe ettik.

Bu durumda böyle bir mücadeleden hiç kimse hasar almadan çıkamaz. Şu anda kırılma döneminden geçiyoruz. Nöbet değişim anlarından geçiyoruz. Bu süreçte yapılacak bir hata, belki yüz yıla damgasını vuracak, yüz yıla damgasını vuran da bin yıla damgasını vuracak. Önümüzdeki süreç çok zayiatlı, mücadeleli geçecek; fakat nihayetinde Allah'ın izniyle bu millet ve bu milletin iradesi kazanacak. Yani hakikat yerini bulacak, hakikat kazanacak.

Kaynak: Yeni Akit

Dershanelerde çocuklara bunlar anlatılıyor

03 Mart 2014

Dershanelerin kapatılması tartışmalarının daha en başında, "Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürecek büyük savaş daha yeni başlıyor. Yaşanacaklar Gezi'yi gölgede bırakacak. Türkiye ya batacak, ya çıkacak!" demiştim.

O günlerde bir başka şey daha söylemiş, "Önümüzdeki günlerde bir bıktırma, bezdirme ve parçalama taktiği uygulayacaklar" demiştim.

Bildiğiniz Amerikan taktiği: "Böl, parçala ve yönet"

Özal'dan beri bu taktiği uyguladılar ve hep başarılı oldular. Çiller'i, Erbakan'ı ve Ecevit'i de böyle yok ettiler.

Neydi o taktik?

Önce parti içine nifak sokulacak. Ardı ardına gelen milletvekili ve bakan istifaları sağlanacak. Ardından medya devreye girecek ve gerilim günden güne yükseltilecek. Muhalefet liderlerine koltuk vaadinde bulunarak onlar da satın alınacak.

Gerilimin dozu günden güne yükseltilecek ve milletin "Galiba bizimki giderse bu gerilim bitecek" diyerek partisinden vazgeçmesi sağlanacak.

Çok geriye gitmeye gerek yok! Hatırlasanıza merhum Necmettin Erbakan dönemini...

"Pezevenk" dediler, "rejim düşmanı" dediler, "irticacı" dediler. Hatta bir teğmene televizyonların önünde tokatlatmayı bile düşündüler. O zamanların şantajı ve montajı başkaydı. Rahmetliye fotomontaj tekniğiyle rakı bile içirdiler!

Verilen mesaj açık ve netti! "Siz Erbakan'ın arkasında durduğunuz sürece bu gerilim devam edecek" diyorlardı.

Büyük gerilimden sonra Erbakan siyaset sahnesinden çekildiğinde kavga gürültü bir anda bitti. Bitti çünkü bu kavga, gürültü ve gerilim arasında devletin kasasından 360 katrilyon TL gitti.

Erbakan bu dünyadan göçtüğünde, kendisine küfür ve hakaret edenler, 28 Şubat darbesiyle koltuktan indirenler, cenaze namazında en ön saflardaydı. Hepsi anlaşmışçasına aynı şeyleri söylüyordu: "Büyük devlet adamıydı. Bu ülkeye büyük hizmetleri oldu."

Ecevit dönemini hatırlayın!

Aynı şekilde devirmediler mi? Önce gereksiz bir Anayasa kitapçığı kavgası. Ardından zemberekten boşalırcasına gelen milletvekili ve bakan istifaları. Sonra muhalefet liderlerine verilen iktidar sözleri.

Halkın sokaklara dökülmesi, medyanın gerilimi köpürtmesi ve ekonomik kriz. "Artık ülkeyi yönetemez. Yatağına çiş ediyor. Altını başkalarının temizlediği bir adam mı bu ülkeyi yönetecek" diye yayılan haberler.

Bu kavga ve gerilim arasında devletin bankaları boşaltıldı. IMF'den gelen paralar birilerinin cebine aktı. Hazine ve Merkez bankası iflas etti. 28 Şubat döneminden daha ağır bir vurgun yapıldı.

Ecevit'in cenaze namazında kimler vardı? Yine kendisini koltuktan indirenler vardı ve yine aynı sözleri utanmadan söylüyorlardı: "Büyük devlet adamıydı. Bu ülkeye büyük katkılar sağladı. Yeri asla doldurulamaz!.."

Şimdi sırada Erdoğan var!

AK Parti seçmeni, "Erdoğan gitsin de bu gerilim ve kavga bitsin" kıvamına gelinceye, halkın büyük kesiminde, "Yolsuzluk yapılmış" diye inancı yerleşinceye kadar bu kavga ve gerilimi tırmandıracaklar.  Geçmişte bu işi Doğan Grubu yapıyordu, şimdi ise Gülen Grubu. Taktik aynı, aktörler farklı anlayacağınız.

Şu ana kadar devletin kasasından giden para 200 katrilyon! AK Parti düşüp Erdoğan teslim bayrağını çektiği an, bu rakam muhtemeldir ki 500-600 katrilyonu bulacak!

Yarın bir gün Erdoğan öldüğünde cenaze namazında en önde saf tutacak olan yine bunlar olacak.  "Türkiye adına yeni bir çağ başlattı. Görülmemiş hizmetleri oldu" diyecekler, buna emin olun!
Etrafınıza bir bakın!

CHP, İsrail, ABD, İngiltere, komünist, terörist, Yahudi, Hristiyan, kim varsa bu kavganın içinde. Ve kavganın tetikçiliğini yapan ise adına cemaat dediğimiz bir yapı.

Cumhurbaşkanı'nın yatak odası, Başbakan'ın devlet sırlarını konuştuğu kriptolu telefonlar, makamı ve yatak odası dahi dinlenmiş. Bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, gazeteciler, işadamları dinlenmiş veya zaaf durumlarına göre seks kasetleri yayına alınmış!

Her şeyi bir kenara bırakın!

Mavi Marmara şehitlerinin yakınları bile dinlenmiş! Vicdanınız neredeyse elinizi oraya koyun ve söyleyin. Mavi Marmara şehitlerinin yakınlarını kim, kimlerin çıkarları için dinler, söyleyin!

"Hükümet tarafından 2004 yılından beri fişlenmişiz" diyenler meğer tam da 2004 yılından beri herkesi fişlemiş ve dinlemiş! Böylesi korkunç bir paralel yapının kötü niyetini ve vatana ihanetini anlamak için çok akıllı olmaya gerek yok. Sadece aptal ve hain olmamak yeterli olanı biteni görmek için.

Şimdilik görünen o ki, aptal sandıkları, "Bıktırma" politikasıyla tekrar kandıracaklarını umdukları halk oynanan oyunu yemiyor. Miting meydanları geçmiş yıllara oranla tıklım tıklım doluyor.

Öfke nöbeti geçirmelerinin, her gün bir başka çirkinliğe imza atmalarının nedeni bu. Dershanelerde ve öğrenci evlerinde gencecik beyinleri zehirlemeye çalışmalarının nedeni de bu.

Bakın iyi izleyin!

Bu aralar cemaate bağlı yayın organlarında iki haber sıkça dönmeye başladı. Birincisi Muhsin Yazıcıoğlu suikastı, ikincisi ise Muta Nikahı... Çünkü bu haberler üzerinden Erdoğan'ı vurmanın temelleri atılıyor. Aynı şeyler dershanelerde ve hizmet evlerinde kalan öğrencilere de anlatılıyor.

"Yakında Erdoğan'ın gencecik kızlarla Muta nikahı kıyarak nasıl birlikte olduğunun video görüntüleri yayınlanacak. Yakında Erdoğan'ın falan sanatçı kadınla yaşadığı seks görüntüleri ortalığa saçılacak. Yakında Sümeyye Erdoğan'ın ABD'de eğitim görürken bazı adamlarla yaşadığı şeylerin görüntüleri servis edilecek. Yakında Erdoğan'ın Muhsin Yazıcıoğlu'nu nasıl öldürttüğü ortaya çıkarılacak. Yakında Erdoğan'ın Uludere'nin talimatını nasıl verdiği ortaya çıkacak" gibi korkunç hikayeler oradaki çocuklara ballandıra ballandıra anlatılıyor.

Anlayacağınız oynanan oyun, AK Parti seçmeninin partisinden ve liderinden vazgeçmesi üzerine kurgulanıyor.

Her şey size bağlı...

Eski darbeci ordunun temellerini yeniden atabilmek için, MİT'in yeniden başka ellere geçmesi için,  yapılan devasa yatırımların durması için, PKK ile sürdürülen çözüm sürecinin sekteye uğraması ve şehit cenazelerinin gelmesi için, inanç hürriyetinin yeniden kısıtlanabilmesi için, bankaların ve devletin kasalarının birkez daha boşaltılabilmesi için çabalayanlarla karşı karşıyasınız.

"Bitsin bu gerilim. Bitsin bu kavga" diyerek pesettiğiniz gün, cehennemin kapılarını aralamış olacaksınız!

Kararınızı ona göre verin!

twitter.com/slymnoz

facebook.com/slymnoz

Asrın projesinde son durum

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en maliyetli projelerinden olan Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolu projesi inşaatı tüm hızıyla sürüyor
Asrın projesinde son durum
03 Mart 2014
Gebze-Orhangazi-Bursa ve Kemalpaşa-İzmir kesimlerinin yüzde 30'luk kısmı bitti.

Karayolları Genel Müdürlüğü'nün İHA'ya yaptığı açıklamaya göre, Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez geçişi ve bağlantı yolları dahil) otoyol projesi, 384 kilometre otoyol ve 49 kilometre bağlantı yolu olmak üzere toplam 433 kilometre uzunluğunda. Projenin Anadolu otoyolu üzerindeki Gebze köprülü kavşağından Ankara yönüne yaklaşık 2,5 kilometre sonra teşkil edilecek bir köprülü kavşakla (2x5 şeritli) başlayıp İzmir çevre yolu üzerindeki mevcut otogar kavşağında son bulduğunu ifade eden yetkililer, "252 metre kule yüksekliği, 35,93 metre tabliye genişliğine sahip bin 550 metre orta açıklığı ve toplam 2 bin 682 metre boyu ile dünyanın en büyük orta açıklıklı asma köprüleri arasında 4. sırada yer alan İzmit Körfez geçişi asma köprüsü inşaatında kuzey ve güney ankraj bölgesinde ankraj bloku kazıları tamamlandı. Şu an beton imalatı sürüyor" dedi.

Asma köprü güney şantiyesindeki kuru havuzda 1. aşama imalat çalışmalarının tamamlandığını dile getiren yetkililer, "Bu çalışmaların tamamlanmasından sonra Mart 2014'de asma köprü kule temelleri nihai konumuna getirilerek, kule keson temellerinin batırılması planlanmaktadır. Asma köprü kule, tabliye ve ana kablo çelik imalat çalışmaları iş programına uygun olarak devam ediyor. Samanlı tünelinde (2 tüp x 3.510 m) 4 ayrı aynada çalışmalar sürüyor. Toplam 6 bin 582 metre (yüzde 94) ilerlendi. Selçukgazi tünelinde (2 tüp x 1.234 m) giriş ve çıkış aynalarında kazık imalatlarının tamamlanmasını müteakip tünel kazı çalışmalarına başlanacak. Belkahve tünelinde (2 tüp x 1.747 m) giriş ve çıkış bölgesinde 3 aynada tünel kazıları devam ediyor. Toplam 300 metre ilerleme sağlandı. Bin 380 metre uzunluğundaki güney yaklaşım viyadüğünde ise temel ve elevasyon seviyesinde çalışmalar sürüyor" ifadelerini kullandı.

"GEBZE'DEN BURSA'YA 12 ADET KÖPRÜ OLACAK"
İmalatı süren 12 betonarme viyadükten V1'den V6'ya kadar olan başlık kirişi ve ön germeli kirişi montaj aşamasında. V7'de ise temel-elevasyon seviyesinde imalat devam ediyor. Yetkililer, "Projenin Gebze-Orhangazi-Bursa kesiminde toprak işleri çalışmaları devam ediyor. Bu kesimde 12 adet köprü, 5 adet üst geçit ve 117 adet küçük sanat yapısında çalışmalar sürüyor" şeklinde bilgi verdi.

Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolu projesinin yapım süresinin 7 yıl olarak belirlendiğini açıklayan yetkililer, "2015 yılı sonu itibariyle İzmit Körfez geçişi asma köprüsü, Gebze-Gemlik kesimi ve Kemalpaşa-İzmir kesimindeki çalışmaların tamamlanması hedefleniyor. Gebze-Orhangazi-Bursa ve Kemalpaşa ayrımı-İzmir kesimlerinde bugün itibariyle yüzde 30 fiziki gerçekleşme sağlandı" diye ifade etti.



İHA

Gülen: Parti kursa Cebrail'i desteklemem

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
Başbakan Erdoğan, miting meydanlarında Fettullah Gülen’in 19 yıl önce Savaş Ay’a verdiği bir röportajı hatırlatıyor. Peki Gülen, o röportajında ne söylüyordu? İşte cevabı...

Fethullah Gülen, 1995 yılında Savaş Ay'a verdiği röportajla gündemde. Başbakan Erdoğan Kırklareli ve Isparta mitinglerinde Gülen'in verdiği Cebrail örneğini hatırlatarak CHP'yi niye desteklediğini sordu.

GÜLEN O RÖPORTAJDA NELER SÖYLEDİ?

Peki Gülen, o röportajında ne söylüyordu? İşte Gülen'in, "Cebrail hiç görmediğim tanımadığım bir melek. Bu bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama müsadenle seni desteklemeyeceğim." dediği o röportaj:

 03 Mart 2014
http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/02/gulen-parti-kursa-cebraili-desteklemem-798858442764

Fethullah Gülen'le ilgili şok iddia! ABD'ye nasıl gitti?

03 Mart 2014
Fethullah Gülen'in 1999'da ABD'ye, Diyanet'ten istifa etmesine rağmen kanunla düzenlenen kişilere verilen yeşil pasaportla gittiği ortaya çıktı

'Gülen örgütü'nü ABD Pensilvanya'daki çiftliğinden yöneten Fethullah Gülen'in, paralel örgüt üyeleri sayesinde edindiği yeşil pasaportla yurtdışına çıktığı belirlendi. Diyanet'ten istifa eden ilkokul mezunu olan Gülen, yalnız kanunla düzenlenen kişilere verilen bu pasaportla 21 Mart 1999'da ABD'ye uçtu ve bir daha da geri dönmedi.

EVRAKTA SAHTECİLİK

Sabah gazetesinin iddiasına göre, ilkokul mezunu Gülen, çıkışta A 108450 numaralı yeşil pasaportu kullandı. Ancak Diyanet'ten ve vaizlikten emekli değildi. 20 Mart 1981'de Diyanet'ten 6/7 kıdem ve derece ile istifa ederek ayrılmıştı. Dolayısıyla yeşil pasaportu alma hakkı yoktu. Buna rağmen devlet içine sızan Gülen örgütü elemanları sayesinde 'evrakta sahtecilik ya da usulsüzlük'le yeşil pasaporta sahip olan Gülen, bu sayede İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan 21 Mart 1999'da yurtdışına çıktı. Aslında Fethullah Gülen, TR-A 133484 numaralı mavi pasaporta sahipti ve 1986 ile 1991 arasında kullanmıştı. Daha sonra TR-E 298669 numaralı bir başka pasaportu daha olan Gülen, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki paralel yapı uzantıları sayesinde yeşil pasaport aldı. Gülen, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde "suç işlemek amacıyla çete oluşturmak" suçlamasıyla soruşturma açılmasından kısa süre sonra rahatsızlandığı ve daha önce gittiği gibi tedavi göreceği iddiasıyla ABD'ye gitti. O dönemde paralel örgütün yayın organı Zaman gazetesi, "tedavi için ABD'ye gittiğini" yazmıştı. Gazeteye göre Gülen, Mayo Klinik'te 4 gün kontrolden geçecekti. Ancak o tarihten sonra bir daha Türkiye'ye dönmedi.

YEŞİL PASAPORTU KİMLER ALABİLİR?

TBMM eski üyeleri ve eski bakanlar, kadro derecesi 1, 2, 3 olan devlet memurları ve bu derecede iken emekliliği hak edenler, 1. 2. ve 3. derece kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışırken emekli olan devlet memurları, emekli kesenekleri 1., 2. ve 3. derece üzerinden kesilerek Emekli Sandığı'na yatırılan çalışanlar ile bu durumda emekli olan sözleşmeli devlet memurları, Büyükşehir, il, ilçe ve 1. kademe belde belediye başkanları, devlet sporcuları, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası çalışanlarından özelleştirilmeden önce hususi pasaport alma hakkını elde etmiş olan ve sosyal güvenlik yönünden Emekli Sandığı'na bağlı kamu görevlisi olmak şartlarından birini taşıyanlara verilir. Yeşil pasaport almaya hak kazananların 18 yaşından küçük erkek ve kız çocukları ile 18 yaşını bitirdikten sonra, çalışmayan, evli olmayan ve hak sahibi ebeveyni ile birlikte ikamet eden reşit kız çocukları da 5 yıl süreyle yeşil pasaporta hak kazanır. (Sabah)

İçişleri Bakanı Efkan Ala, paralel yapının ağa babalarını açıkladı

03 Mart 2014
İçişleri Bakanı Ala paralel örgüte atfen, 'Biz kaç darbeyi bertaraf etmişiz. Senin ağa babalarını yenmişiz ağababalarını. Sana pabuç bırakır mıyız' sözüyle kimleri kastettiğini açıkladı. Ala, Balyoz, Yakamoz, Ayışığı darbe planlarını yapanları kastettiğini ifade etti.

Yeni Şafak'tan Nil Gülsüm'e konuşan İçişleri Bakanı Efkan Ala paralel yapıya sahip çıkanları uyardı: Kimse bu illegal örgütün arkasında durmasın. Çok mahcup olurlar. Gerçekler ortaya çıktıkça sokağa çıkacak yüzleri kalmaz. Hiçbir kamu yetkisi bugüne kadar bu denli kötü kullanılmamıştır.

17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimleri, Türkiye siyasetindeki ana tartışma konusu olmayı sürdürüyor. Kamu imkanlarıyla devletin temel işleyişini belirleme çabasında olduğu ortaya çıkan paralel yapılanmanın 'acil eylem' kurgusu boşa çıkartılmışsa da, sözkonusu yapının bürokratik ve siyasi anlamda çeşitli planları devreye sokmayı hâlâ gündeminde tuttuğu anlaşılıyor. Özellikle emniyet ve yargı bürokrasisine uzunca zamandır yığınak yaptığı anlaşılan şebekenin ne ölçüde kapsamlı bir tasfiye ve darbe hesabı içinde olduğu, STAR ve Yeni Şafak'ın deşifre ettiği dinleme listesi vesilesiyle kamuoyunca daha iyi görüldü. Tam da bu bağlamda sorularımı, devleti vesayetçi anlayışla tasfiye etmek isteyen yapılanmaya karşı en kararlı tavrı takınan isimlerden birisi olarak İçişleri Bakanı Efkan Âlâ'ya yönelttim. İçişleri Bakanı Âlâ, devletin demokratik işleyişine yönelik girişimi ve bu girişim karşısında takınılacak tavrı en net biçimde tanımlarken, kuşkuya yer bırakmayacak bir kararlılıkla hareket edeceklerini de ifade etti. Demokratik kararlılık ile bürokratik disiplini, entelektüel derinliğiyle harmanlayan Efkan Âlâ'nın sorularıma verdiği cevaplar, sürecin bundan sonraki kısmına ilişkin önemli işaretler içeriyor.

Geçtiğimiz hafta Türkiye, tarihinin en büyük telekulak hadisesiyle karşı karşıya kaldı. Binlerce kişinin yasadışı dinlendikleri belgelendi. İnsanların fişlendiği bu dinleme hadisesiyle ilgili değerlendirmeniz nedir?

Türkiye açısından son derece üzüntü verici bir durum. Toplum bakımından da kabul edilemez bir facia ve devlet bakımından ise kamu yetkisinin tamamının organize bir biçimde kötüye kullanılması ile ihanet boyutuna varan bir hadisedir. Bu olay kamu görevlilerinin yasaları yanlış yorumlayarak kötüye kullanması değildir. Tamamen kasıtla hareket etmesi neticesinde ortaya çıkan bir durumdur.

Birbirinden farklı kesimlerden isimleri dinleme listesinde gördük. Nasıl bir yöntem izlenmiş?


Devleti çok iyi tanımlamak lazım. Devlet ne sadece yargı ne sadece polis ne de bürokrasinin herhangi bir kesimidir. Devlet mekanizması bunların tamamından oluşmaktadır. Yüzlerce kişi için alınan kararla, o şahıslarla konuşan binlerce kişilerin tamamı dinleniyor. Bu, defalarca yapılıp dosyalar oluşturuluyor.

MİLLİ İRADEYE DARBE GİRİŞİMİ

Birçok ilde yapılan bu dinlemeler 17 Aralık'tan bu yana yaşadığımız süreç çerçevesinde değerlendirilecek olursa aslında neyi ortaya koyuyor?

Hukuka-mantığa aykırı bir şekilde ve yasal yetkiler aşılarak yapılan bu dinlemelerin nedeni siyasi istikrara saldırı ve milli iradeye darbe girişimidir. Eğer bu girişime yönelik müdahaleler olmasaydı ve darbe bertaraf edilmeseydi çok vahim sonuçlar doğabilirdi. Dinleme listeleri de işin hangi noktalara varabileceğini göstermektedir. Bundan sonra daha nelerin ortaya çıkabileceğini de birlikte göreceğiz.

GEREĞİ MUTLAK YAPILACAK

Telekulak/fişleme skandalıyla ilgili olarak ne yapılacak?


Soruşturmalar başlatıldı, incelemeler yapılacak, bu işleri kim yapmışsa onlar bulunur. Bulunduktan sonra da gereği yapılır.

Başsavcının olayı net biçimde ortaya koyan açıklamasına rağmen paralel yapının medya unsurları hâlâ binlerce kişinin dinlenmediğini iddia ediyor. İşin aslı nedir?

Kamuoyuna karşı bir akıl oyunu ve kurnazlık yapmaya çalışıyorlar. Devlet mekanizması emniyet, savcılık hakim kararı hepsi ortada. Sistem şu şekilde işlemiş: Yüzlerce kişi için dinleme kararı alındıktan sonra binlerce kişi dinleniyor ve onlar da defalarca dinleniyor. Burada bir kurnazlık yaparak 'şu kadar sayı için izin verilmiştir ' diyorlar. O zaman diğerleri çıkarılsaydı, neden dinlendi? Bu konuyla ilgili net olarak başsavcı açıklamayı yaptı. Kaç kişi hakkında dinleme kararı olduğu değil, kaç kişinin dinlendiği önemlidir. Bu kadar siyasetçiyi, sanatçıyı, işadamını hangi akılla, hangi yetkiyle ve neye göre dinliyorsunuz? Mesele budur aslında. Bu dinlemelerde akla ve hukuka uygun bir durum yoktur. Sonra size ne oluyor, siz hangi saikle devlet içindeki hukuk dışı bir hadisenin yayın organıymışsınız gibi savunuyorsunuz? Bu nasıl bir hadisedir? Ne kadar garip bir durumdur.

SANAL ÖRGÜTLE KURGU

On binlerce kişinin terör örgütü soruşturması kapsamında dinlendiği ve durumun yasal olduğu yönündeki dezenformatif kampanya için ne söylenebilir?


Bu sadece hukuka değil akla, mantığa ve ahlaka aykırı bir durumdur. Biz yıllarca terörle uğraşmışız. Ben devletin merkez ve taşra teşkilatlarında görev yapmış birisiyim. Terörün ne olduğunu biz biliyoruz. Siyasetçiler, işadamları, sanatçılar, din adamları, cemaatler, dini gruplar ve dinlenen şahısların eşleri de dinlenmiş. Bu, bir örgütün başka bir sanal örgüt oluşturarak darbeye zemin hazırlamak için yaptığı bir kurgudur. Burada kanunların suçu önlemek ve ortaya çıkarmak için vermiş olduğu yetki, kimilerince iktidara gelmek için kullanılmıştır. Ve akıl almaz biçimde kullanılan bu yetki sonucunda çok sayıda kişi dinlenmiştir.


















Gömülü resim için kalıcı bağlantı

SOKAĞA ÇIKMAYA YÜZLERİ OLMAZ

Dinlemelerin hangi illerde yapıldığı biliniyor mu?


Birçok ilde dinlemeler yapılmıştır. Ben sadece şunu söylemek isterim; hiç kimse bu illegal örgütlenme, bu paralel örgütün arkasında durmasın. Çok mahcup olurlar. Gerçekler ortaya çıktıkça sokağa çıkacak yüzleri kalmaz. Hiçbir kamu yetkisi bugüne kadar bu denli kötü kullanılmamıştır.

Bütün hukuksuzluklar, her şey ortaya çıkacak mı yani?Devlette başka türlü olmaz ki. Bir problem varsa problemden hareket edersiniz. Bir olayın idari yönden tespiti farklıdır, cezai yönden tespiti başkadır, mahkemeler nezdinde yapılacak işlem başkadır.

Mücadele devlet görevi

Erzurum'da yaptığınız bir konuşma pek çok spekülasyona konu edildi. Bu vesileyle soralım: Ağababalarını yendiğinizi söylediğiniz ve bertaraf etmeye kesin kararlı olduğunuz kişiler kimlerdi?


Devlet içinde yuvalanmış darbecileri kasettim, açıkça söyledim. Bu darbecilerin ağababaları ise, Balyoz, Yakamoz, Ayışığı darbe planlarını yapanlardır. Bunları hep birlikte yaşadık ve halkımızın desteği ve güveniyle o darbe planlarını boşa çıkardık. Darbecilerle mücadele azmi bir tehdit değil, bir görev ve zorunluluktur. Demokrasilerde iktidarın yolu sandıktır. Sandıktan çıkarak iktidar olanlar da, bireyin hak ve özgürlüklerini garanti altına almakla ve korumakla mükelleftir. Hükümet olarak her insanın temel hak ve özgürlüklerinin garantisi olmak durumundayız. O yüzden de hak ve özgürlüklere kasteden her türlü darbeciyle mücadelede kararlıyız.

DARBE RUHU PARALEL YAPIDA

İktidar mücadelesi diyorsunuz. Paralel yapı aslında tam olarak neyin kavgasını yapıyor?


Türkiye AK Parti döneminde gelişmiş bir demokrasiye geçmenin kararını verdi ve bunun gereğini yapıyor. Biz Kopenhag, AB kriterleri, gelişmiş ülke standartları, ileri demokrasi, piyasa ekonomisi, 'Adalet ve Kalkınma' diyoruz. Olan, bürokratik devletten demokratik devlete geçişin hazmedilememesi. Şu an karşımızda adeta bir ruh var: darbe ruhu. Demokratik devlete geçişi engellemek için çeşitli kurumların içine girerek bazı yöntemleri deniyorlar. Bunu aşıyorsunuz, bu sefer başka bir kuruma giriyor, mesela STK'lara giriyorlar ve kendilerine başka yerlerden yol bulmaya çalışıyorlar. Bürokrasinin iktidarını devam ettirmeye yönelik bir çaba içindeler. Milletin iktidarını savunanlar da Türkiye'nin artık standartları yüksek bir demokrasiye kavuşmasını arzu ediyor ve bunun gereğini yapıyor. Buradaki temel çatışma budur.

Somut casusluk

Casusluk ifadesi kimi hadiselerle birlikte kullanılıyor. 17 Aralık sürecinde hangi olaylar casusluk kapsamına giriyor?


Devletin en önemli kurumlarını dinlerseniz ve bir yerlere servis ederseniz, bu somut olarak casusluktur. Türkiye'de devletin ve milletin güvenliğini ilgilendiren hususlarda kural dışı davranıp bunları deşifre edip servis etmek, casusluk olarak tanımlanır. İç ve dış güvenliğe ilişkin bilgiler ifşa ediliyor. Sayın Başbakanımız Brüksel'e giderken, Dışişleri Bakanımız Adana'da Büyükelçilerle görüşürken ve Suriye'de yaşananlarla ilgili politikamız ortadayken, MİT TIR'larına yönelik saldırı, asla kabul edebileceğimiz şeyler değildir.

Gündemin önemli başlıklarından birisi de, Başbakanlık ofisine yerleştirilen 'böcek' ile ilgili soruşturma. Bu konuda ne noktaya gelindi?

Bu tam bir casusluk faaliyetidir. Başbakanlık Teftiş Kurulu incelemesini tamamlayıp Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na sundu. Başsavcılık da, soruşturmasını devam ettiriyor.

Sadece 'böcek' değil, TÜBİTAK tarafından verilen kriptolu telefonlar üzerinden de dinlemeler yapılmış. Bu tablo bize neyi gösteriyor?
Tabii ki bu işin vahametini gösteriyor. İyi olan tarafı, bunların fark edilmiş ve üzerine gidiliyor olması. Devletin güvenliği için üretilmiş bir sisteme sızılmış. En hassas noktadaki devlet yetkililerinin kullandığı bir sisteme sızılmış. Bunların da gereği yapılıyor.

Örtmeye çalıştılar

Dinlenenlerin listesinin çıktığı gün montaj bir kasetle Başbakan Erdoğan'a yönelik yürütülen yıpratma kampanyasına süratle devam edildi. Bu girişim için neler söylersiniz?


Bu, Türkiye'nin istikrarına, siyasetine, AK Parti ve Başbakan'a yönelik bir darbe girişimidir. Bu girişimlerden sonra milletimizin ödediği maliyete bakarsanız çok açık bir şekilde görülür. Hatırlayalım, Özal gidince ülke ne hale geldi? Onlar da işbirliği yaptıkları da biliyorlar ki, Tayyip Erdoğan'a bir zarar verirlerse, bütün istediklerini gerçekleştirecekler. Bu kadar büyük bir facianın ortaya çıkmasından hemen sonra düzmece kasetlerin oluşturulması gerçeği örtmeye matuf girişimlerdir. Neyi örtmeye, engellemeye çalıştıkları çok açık. Bu kadar büyük akıldışılığı, böylesine büyük bir ahlakdışılıkla örtmeye çalışıyorlar. Ama bu çabaları beyhudedir.

Terörü çözdü hedef oldu

Bu süreçte paralel yapının en çok saldırdığı ve hakkında dezenformasyon ürettiği kurumlardan birisi de MİT. MİT neden bu denli ağır saldırılara uğruyor?


MİT kendi vatandaşını takip etmek yerine, asıl işlevi olan uluslararası güvenlik sorunlarına yoğunlaşmaya başladığı andan itibaren bu saldırılara maruz kaldı. MİT, asıl işlevi olan terör sorununu çözmeye çalıştığı için hedefe kondu. Üstelik bu saldırıyı yapanlar içeriden.

17 Aralık ile başlayan ve 25 Aralık girişimi ile devam eden süreci darbe girişimi sayarken temel argümanlarınız neler?


Din ve vicdan özgürlüğü konusunda Türkiye'nin kat ettiği mesafe dikkate alındığında İslami çalışma içinde olan insanların aslında dua mı yoksa, beddua mı etmesi lazım? Demek ki söz konusu yapının kendi iddia ettiğinden farklı bir yaklaşımı var. Bu girişimlerin dini içerikli hizmetlerle alakası yok, açıktır ki bu bir iktidar mücadelesidir. Çok partili hayata geçtiğimiz yıllardan itibaren sandığı hazmedemeyen bir takım statüko ve müttefikleri sandık dışından iktidara gelmek için çeşitli yollar deniyorlar. İktidar mücadelesinde sandıktan başka yol deneniyorsa bunun adı darbedir. (Yeni Şafak)
Fethullah Gülen Hoca (?) CIA ve Vatikan'dan Önce Başka Sonra Başka! Başbakan Erdoğan'ın Sözünü Ettiği Vaazı Yayınlıyoruz!
Fethullah Gülen Hoca (?) CIA ve Vatikan'dan Önce Başka Sonra Başka! Başbakan Erdoğan'ın Sözünü Ettiği Vaazı Yayınlıyoruz!
Fethullah Gülen'in CIA ve Vatikan İşbirliği'nden önce yaptığı ve sonrasında 180 derece döndüğü, Başbakan Erdoğan'ın da Isparta Mitingi'nde sözünü ettiği o vaazı yayınlıyoruz!
Fethullah Gülen'in CIA ve Vatikan İşbirliği'nden önce yaptığı ve sonrasında 180 derece döndüğü, Başbakan Erdoğan'ın da Isparta Mitingi'nde sözünü ettiği o vaazı yayınlıyoruz!

Şimdi sorulması gereken şu:

Kendini daima 'Hocaefendi' olarak, yani dini bir kisveyle tanıtan Fethullah Gülen, okullarının açılmasında ve ayakta kalmasında 1.derece rol oynayan Rand Corporation'a, ABD'de ikametini sağladığını daha önce belgelediğimiz CIA'ye, Vatikan'a ve Türkiye'deki diğer işbirlikçi derin yapılara ne söz verdi veya diğer bir deyimle ne gibi projelerde ortaklığa girdi ki, daha önce itikadın konusu olarak gördüğü ve vaazında işaret ettiği Başörtüsü için, 28 Şubat Darbesi Döneminde 'Füruattır' dedi ve cemaatindeki öğretmenlerin saçlarını açmalarına sebep oldu, sessiz kaldı?

Kişi aynı, konu aynı, din aynı, kitap aynı, hüküm aynı ama birbirine zıt 2 fetva!

Neden?

Dinlemek için resme tıklayınız:
Fethullah Gülen Hoca (?) CIA ve Vatikan'dan Önce Başka Sonra Başka! Başbakan Erdoğan'ın Sözünü Ettiği Vaazı Yayınlıyoruz!
04.03.2014
F.GÜLEN'İN REFAH PARTİSİ İÇİN FİTNE TAKTİĞİ
UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ





Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.03.2014

Tarîkat ile Cemaat Arasındaki Fark - Ömer Tuğrul İNANÇER


03.03.2014
TÜRKİYE'NİN ÇILDIRTAN PROJELERİ
HEDEF 2023
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.03.2014

مؤثر يبكي القلب(+18)_شهيد الجوع الشهيد الطفل محمد فيصل كبوش_21-1-2014


03.03.2014

Leaked Video | Assad thugs bury a man alive


03.03.2014

‫طفل يبكي بكاء يقطع القلوب كلمات مؤثرة لهذا الطفل يشكي همه ‬‎ SYRIA ...


03.03.2014

Syrian Sniper without heart shot several times on unarmed and wounded ci...


03.03.2014

18+ Syria #4 Assad Massacres Aleppo Civilians as Dictator Bombs Houses a...


03.03.2014

18+ WARNING Graphic - Leaked - Syria - Bashar's slaves torture civilians...


03.03.2014
HAYKIRIŞ BELGESELİ
Suriyeli kadınların gözünden SURİYEDEKİ ZULUM

03.03.2014
O SADECE TÜRKİYE'NİN BAŞBAKANI DEĞİL






 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 

03.03.2014
ÇANAKKALE'DE ŞEHİD OLAN SURİYE'LİLER





Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.03.2014
BURASI SURİYE
BEŞAR ESAD DÖNEMİ 2014

"Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
 
 
 
 
 
 

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
03.03.2014

ناشطة أمريكية تفضح أمريكا

 THE AMERİKA

 03.03.2014
ARAKAN'DA MÜSLÜMAN ÇOCUK OLMAK




Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.03.2014




 
BAŞBAKANIMIZ İSRAİL
GAZETELERİNDE MANŞET

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.03.2014
ARAKAN'LI ÇOCUKLAR
KIYAMDA











Gömülü resim için kalıcı bağlantı
03.03.2014

رائعة عبد الله الشريف الجديدة ( انتفض ) 9 1 2014


MURSİ VE MISIR

4 YILDA İSTANBUL'U
10 YILDA TÜRKİYE'Yİ
BATMAKTAN KURTARDI







Gömülü resim için kalıcı bağlantı
18.01.2014