HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

7 Mart 2014 Cuma

Devletin zararını değil Koç'un karını düşündü!

06 Mart 2014
Zaman gazetesi kamu zararı nedeniyle iptal edilen MİLGEM projesinde KOÇ'un yanında yer alarak Başbakan Erdoğan'ı ihaleye fesat karıştırmakla suçladı.

Paralel yapılanmanın medya organı Zaman, KOÇ grubuna arka çıkmaya devam ediyor. Zaman, 17 Aralık operasyonu sonrası Fethullah Gülen’le ilgili görüşmeleri ortaya çıkan Koç grubunun aldığı ve devletin yüzlerce milyon Euro zarara uğratıldığı MİLGEM projesinde, Başbakan Erdoğan’ı ihaleye fesat karıştırmakla suçladı.

Devletin zararını değil Koç’un karını düşündü


Başbakan Erdoğan’ın MİLGEM (Milli Gemi) projesinin iptaliyle ilgili yasadışı ses kaydına ilişkin yaptığı açıklamada, devletin zarara uğratıldığını belirterek müdahalede bulunulduğunu söylemesi, Zaman’ı harekete geçirmeye yetti. Zaman ise yasadışı ses kayıtları üzerinden devleti 350 milyon zarardan kurtaran Başbakan Erdoğan’ı ihaleye fesat karıştırmakla suçlaması, Uganda’da rafineri işini Koç’a öneren Gülen’in, Koç’la ilişkisinin boyutlarını akıllara getirdi.

Zaman ayrıca, paralel örgütle hareket eden CHP’nin devletin kurtardığı yüzlerce milyon Euro'nun TÜRGEV’e aktarılacağı yönündeki kara propagandayla ilgili soru önergesi verdiğini kaydetti.

Neden iptal edilmişti?

Koç Grubu’na ait RMK Marine’nin ilkini kazandığı 1 milyar 150 milyon Euro’luk MİLGEM savaş gemisi ihalesi, “ihaleye çağrılmayan şirketlerin şikayeti” gerekçe gösterilerek Eylül 2013’te Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısında iptal edilmişti. İptalde Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun hazırladığı “kamu zararı” raporu da rol oynamıştı.

HABER 10

Latif Erdoğan'dan ''Fethullah Gülen, Allah ile konuştu'' iddiası

F.GÜLEN ALLAH(CC) İLE GÖRÜŞÜYORUM
Cemaat Bediüzzaman'ı devre dışı bıraktı
Cemaatin içyüzünü Cematin sevilen ismi Yazar Latif Erdoğan A Haber'de Deşifre programında koydu.

Erdoğan "Gülen, bana 'Allah ile konuştuğunu söyledi. Kainatı Hz.Muhammed için yarattım senin için de devam ettiriyorum' dedi" diye konuştu. Erdoğan Gülen'in CIA ile görüştüğünü kaydetti

Cemaat Bediüzzaman'ı devre dışı bıraktı
07 Mart 2014

Erdoğan "Gülen, bana 'Allah ile konuştuğunu söyledi. Kainatı Hz.Muhammed için yarattım senin için de devam ettiriyorum' dedi" diye konuştu.

Cemaatin içinde 40 yıl bulunan Yazar Latif Erdoğan'dan çarpıcı açıklama. Erdoğan A Haber'de yayınlanan Deşifre programına katıldı. Bir dönem Gülen'in halefi olarak görülen Latif Erdoğan "bugün gelinen bir noktada ciddi bir proje var Bediüzzaman ve Risale-i Nur devre dışı bırakılıyor" diye konuştu.

GÜLEN RİSALE-İ NUR'U KULLANDI
Fetullah Gülen'in Risale-i Nur'un kutsiyetini kullandığını işaret eden Latif Doğan bu sayede geniş kitlelere hakim olduğunu söyledi. Doğan eğer Gülen'in Risale-i Nur ile hitap etmeseydi cami cemaatinin dışına asla çıkamayacağını kaydetti.

Latif Doğan "Gülen cemaat oluşumun ekseninde Risale-i Nur var. Eğer Gülen o metodu kullanmasaydı cami cematinin dışına çıkamazdı. Ondan daha iyi hatiplerde vardı" diye konuştu

Latif Erdoğan çarpıcı açıklamaların Gülen'in çelişkileri ile sürdürdü. Doğan Ecevit ve Demirel ile ilgili söylem ve fikir değişikliklerine şu şekilde anlattı Doğan " Gülen Ecevit ve Demirel için Deccal dedi. Sonra Demirel'e söz sultanı dedi, diğerine şefaat edeceğim dedi" diye konuştu
 

ALLAH(CC) İLE GÖRÜŞÜYORUM Cemaatin içyüzünü Cematin sevilen ismi Yazar Latif Erdoğan koydu. Erdoğan "Gülen, bana 'Allah ile konuştuğunu söyledi. Kainatı Hz.Muhammed(SAV) için yarattım senin için de devam ettiriyorum' dedi" diye konuştu.
 

 
İSMET İNÖNÜ'NÜN ELİNİ ÖPTÜ Erdoğan, Gülen'in bir bilinmeyenini de kendi ağzından anlattı. Erdoğan"Fetullah Gülen sıraya girerek İsmet İnönü'nün elini öptüğünü açıkladığını söyledi. Bu ciğerleri sızlatan bir tablo. Demek ki CHP sevgisi eskiden geliyormuş" şeklinde konuştu.

Gülen'in Türkeş'in kendisine ölüm kararı verdiğini açıkladığını anlatan Erdoğan konuyla ilgili şunları söyledi:

"Gülen, Türkeş tarafından kendisini öldürmek için gönderilen bir kişinin geldiğini söyledi. Ben sizi çok seviyorum ben sizi öldüremem dediğini bana anlattı. Türkeş öldü, baktım Hocaefendi gitti cenazesinde en ön safta yeraldı".

CEMAAT BİR VERDİĞİ YERDEN BİN ALIRTayyip Erdoğan kadar ülkemize faydalı olan bir lider gelmediğini söyleyen Erdoğan, Cemaate karşı uyarılarda bulunduğunu kaydetti. Erdoğan şu cümleyi söylediğini anlattı "Hocaefendi bir verdiği yerden bin alır".
http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/07/cemaat-bediuzzamani-devre-disi-birakti

F. Gülen Sisi'yi arayarak hayırlı olsun dedi

Eski Manisa Milletvekili Tevfik Diker

Tevfik Diker, Gülen ile ilgili bir iddia daha ortaya attı. Diker, "Fethullah Gülen'in bazı ABD'lilerin yakın ilgisi ve desteği ile Sisi'yi telefonla arayarak hayırlı olsun deyip tebrik ettiği bilgisi gelmiştir" dedi.

07.03.2014




Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
İhvan'dan Suudi Arabistan'a cevap
 
Mısır Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan), Suudi Arabistan'ın, teşkilatı terör örgütleri listesine almasını üzüntüyle karşılandığını belirtti.
 
İhvan'dan yapılan açıklamada, "Halkların çıkarlarını, ülkelerin toprak bütünlüğünü korumak ve İslam düşüncesini yaymak uğruna çektiğimiz sıkıntıları en iyi bilen ülkelerden biri olan Suudi Arabistan'ın böyle bir davranış sergilmesinden ötürü büyük üzüntü duymaktayız" denildi.
 
Suud hükümetinin bu tavrının, teşkilatla olan tarihi ilişkileriyle çeliştiği ifade edilen açıklamada, "Tarih her zaman, İhvan'ın hiçbir aşırılık göstermeden fikri, siyasi ve dini tüm akımlarla diyalog yolunu benimseyerek, sahip olduğu İslami düşünceyi yaymak için uğraştığını göstermiştir" ifadesine yer verildi.
 
Açıklamada ayrıca "İhvan'ın siyasi alanda onurlu bir yaşam için halkla birlikte hareket ettiği, tüm vatanperver şahsiyet ve gruplarla müttefik olduğu" vurgulandı.
 
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı'ndan bugün yapılan açıklamada, Arap Yarımadası El-Kaidesi, Yemen El-Kaidesi, Irak El-Kaidesi, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Nusra Cephesi, Suud Hizbullah'ı, İhvan ve (Yemen'deki) Husiler'in terör örgütü listesine alındığı duyurulmuştu.
 
Mısır'da 3 Temmuz'daki darbenin ardından oluşturulan geçici yönetim, geçen Aralık ayında İhvan'ı terör örgütü ilan etmişti.
Zekeriya Öz'den darbe için savcı transferi
 
07.03.2014Zekeriya Öz'den darbe için savcı transferi
 
Paralel yapı 17 Aralık darbesi kapsamında bakan çocuklarıyla işadamlarına dinleme kararı çıkarmak için savcı Yılmaz Kıstı'yı ikna edemedi. Başsavcıvekili Öz, Kıstı'yı başka yere atayarak yerine Celal Kara'yı getirdi. Kara'nın ilk işi de delilsiz dinlemelere onay vermek oldu. ...
17 Aralık darbe soruşturmasında paralel yargı ve paralel emniyet yapılanmasının üç bakanın oğlu ve işadamlarını dinleme kararı alabilmek için “uygun savcı” transferi yaptığı ortaya çıktı. Yolsuzluk ve rüşvet adı altında yapılan 17 Aralık darbe operasyonunun ilk savcısı Yılmaz Kıstı'nın, bakan çocuklarıyla ilgili Emniyet'ten gelen dinleme taleplerini masasında görünce, kötü niyeti anladı ve talebi kabul etmedi. Kıstı'ya yasal teknik takip yaptıramayan paralel yapı, savcı Kıstı'yı soruşturmadan aldırmak içgin girişimlerde bulundu. Köte niyetli dinleme kararını kolayca aldırabilmek için Başsavcıvekili Zekeriya Öz'ün devreye girdiği bildirildi. Buna göre Öz, darbe amaçlı soruşturmayı yürütmesi için duruşma savcısı olarak görev yapan Celal Kara'yı atadı. Kara, göreve gelir gelmez dinleme kararlarını imzaladı.
 
Savcı Kıstı izin vermedi
 
17 Aralık soruşturmasının ilk olarak İstanbul Cumhuriyet Savcısı Yılmaz Kıstı'ya düştüğü ancak Kıstı'nın hukuksuz dinleme kararlarına imza atmadığı için soruşturmadan el çektirildiği belirlendi. İstanbul Emniyeti, Rıza Sarraf dosyası kapsamında 3 bakan oğlunun da aralarında bulunduğu onlarca ismin  telefonlarının dinlenmesi yönünde savcılığa talep ilettiği ancak Yılmaz Kıstı'nın bu dinlemeleri delilsiz olduğu gerekçesiyle kabul etmediği öğrenildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Zekeriya Öz'ün koordinesinde yürütülen darbe soruşturmasında Emniyet'in hukuksuz dinleme talebini reddeden ve telefon dinlemesi kararı aldırmak için yeterli delil isteyerek somut delillerin ardından teknik takibe müsaade edilebileceğini bildiren Kıstı, bu kararının ardından paralel yapılanmanın hedefi oldu.
 
Savcı Kara'nın ilk işi onay
 
Kıstı'dan istedikleri teknik takip kararı çıkartamayan paralel yapılanma Kıstı'nın görev yerinin değiştirilmesini sağladı. Hukuksuz dinlemelere karşı çıkan savcı, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'ne duruşma savcısı olarak atandı. Kıstı'dan boşalan yere ise İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşma savcısı olarak görev yapan Celal Kara atandı. Kara'nın koltuğa oturur oturmaz hukuksuz dinleme taleplerine imza attığı ve somut delil olmadan onlarca kişinin telefonunu dinlettiği belirlendi.

Güler'in evindeki paraları aldığım ev için ben verdim

17 Aralık soruşturmasında tanık sıfatıyla ifade veren Behçet Yaşar, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in evinde bulunan paraların kendisinin verdiğini söyledi. Tanık Yaşar, Güler'in evinde bulunan ve el konulan 1 milyon 500 bin lira için “Evini satın aldım, paraları ben verdim” dedi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten savcıya ifade veren Yaşar'ın, Barış Güler ile geçmişte ortaklık ilişkisi olduğunu, Güler'in İstanbul Bahçeşehir'deki villasını satın aldığını söylediği öğrenildi. Savcılık ifadesinde ev için Barış Güler ile 1 milyon 650 bin liraya anlaştıklarını söyleyen Yaşar, ifadesinde “Ancak önce 450 bin sonra da 1 milyon verdim. Bu paranın 1 milyon 270 bin TL'si ile evin üzerindeki ipoteği kaldırması gerekiyor. Bu kaldırıldığında yapılan anlaşma gereği 200 bin TL alarak satış işlemi gerçekleşecekti. Ancak işlem bitmeden operasyon yapıldı” dedi. Barış Güler ile operasyondan önce ev satışı için aralarında sözleşme imzaladıklarını belirten Yaşar'ın, düzenlenen ıslak imzalı sözleşmeyi de savcılığa sunduğu öğrenildi. Behçet Yaşar, aslında operasyondan sonra da evi satın aldığını söylemiş ve Barış Güler'in avukatları aracılığıyla tanıklık yapma isteğini iletmişti. Savcı Celal Kara, sanık avukatlarından gelen tüm talepleri, elindeki mevcut delillerin yeterli olduğunu, tanık dinlemeye gerek olmadığını belirterek reddetmişti.
 
Kara'nın soruşturmadan alınmasından sonra dosyaya bakmaya başlayan Savcı Ekrem Aydıner, sanıkların tanık dinletme taleplerini değerlendirdi. Ve eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Arslan'ın gösterdikleri de dahil tanıkları dinlemeye karar verdi. Behçet Yaşar da bu kapsamda dinledi. Barış Güler'in avukatlarıyla birlikte pazartesi İstanbul Adliyesi'ne gelen Yaşar, 45 dakika boyunca savcının sorularını yanıtladı. Behçet Yaşar'ın ifadesi resmi olarak dosyaya girdi. Savcılık, aramalarda bulunan paranın kaynağının ‘ev satışı mı?' yoksa ‘Reza Sarraf'tan alınan rüşvet mi?' olduğuna önümüzdeki günlerde karar verilecek. Karara göre adli emanette tutulan paranın da akıbeti belli olacak.

Star Gazetesi
 

'Alo Tayyip'

Hilal KaplanHİLAL KAPLAN07.03.2014 Sermaye odaklarının, seçilmişler üzerinde vesayet kurabildikleri bir düzen demokratik olamaz.  Ancak Türkiye'de, vesayet düzeninin diğer ayaklarıyla işbirliği içerisinde, uzun süre böyle bir medya yapısının hüküm sürdüğü malum. Patronların çıkarları doğrultusunda hareket eden, yerine göre haberi ön plana çıkaran, yerine göre geri plana iten, yerine göre yok sayan, köşe yazılarına müdahale eden veya tamamen sansürleyen gazete yönetimleri eskiden de mevcuttu, bugün de mevcut.Bu tavrı en sarih biçimde özetleyen söz, Zafer Mutlu'nun meşhur çıkışıdır: 'Ne gazeteciliği kardeşim, bir burada dükkân açtık, patronumuza para kazandırıyoruz.' Türkiye tarihi boyunca işlenmiş en büyük yolsuzluk, elindeki askerî, medya veya sermaye gücüyle halkın iradesini çalma yolsuzluğudur. Sanırım halk da hemen her on yılda bir örneğini gördüğü bu yolsuzluk türüne fazlasıyla aşina olduğu için, 'hırsız var' diye feryât edenlerin aslında bu hakikati perdelemeye çalıştığını düşünüyor. Yapılan anketlerde meselenin sadece yolsuzluk soruşturması olduğunu düşünenlerin sayısının %30'larda kalması, sadece Ak Parti tabanının bu kanaatte olmadığını da gösteriyor. Yolsuzluk iddialarıyla yıpratılan Özal'ın, çökertilen SHP'nin ardından kirli 90'ların geldiğini, RP çizgisi 'kayıp trilyon' davasıyla askıya alınırken, ülkenin medyada da hakim olan sermaye güçlerince nasıl soyup soğana çevrildiğini,  Ülke ekonomisinin bir anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla alt üst olacak kadar zayıflatıldığını, 2000'lerin başındaki o büyük ekonomik kriz sonrası Ak Parti iktidarıyla siyasî istikrarın nasıl bir ekonomik istikrar düzeni getirdiğini 'tecrübeli vatandaş' biliyor. 'Alo Fatih', 'Alo Enis', 'Alo Ekrem', 'Alo Fikret', 'Alo Cüneyt', 'Alo Ertuğrul', 'Alo Mehmet' diye kimlerin aradıklarını ve talimat verdiklerini de biliyor. Hatta bunların çoğunun, aranmalarına bile gerek kalmadan kendiliklerinden hangi çizgileri aşmayacaklarını ezberlediklerini de biliyor. Medyaya baktığında Başbakan Erdoğan'a âdeta militanca bir muhalefet yürüten medya ağırlığının %70'lerde olduğunu da görüyor. Ve belki daha önemlisi, normal demokrasilerde, değil basında çalışmaya devam etmek, insan içine çıkmaması gereken tiplerin baş köşeleri tuttuğunu,Onları 'Vay şerefsiz'den 'Barış ve kardeşlik zamanı' çizgisine, '411 el kaosa kalktı'dan 'Başörtüsü özgürlüğü haktır' çizgisine Ak Parti'nin siyaseten güçlü olmasının getirdiğini de biliyor. ***Son çıkan tapelerden birinde Başbakan Erdoğan, vesayet ve sermaye ilişkisi denince akla ilk gelen gruplardan birisini ilgilendiren ihaleyi yakından takip etmesi için Adalet Bakanı Ergin'e talimat veriyor. Halka kâr olarak en çok geri dönüşün olduğu seçeneği desteklediğini belirtiyor. Ama bu çabası kendisine daha çok yıpratma olarak geri dönüyor. Kendisi bu durumu gazetecilere şöyle değerlendirmiş: ' Dönen dolapları tabii ki biz biliyoruz. Bana ilgili kuruluşum SPK'nın verdiği bilgiler çok çok tehlikeli bilgiler ve paralel yapının dışında yapılar. Kirli ilişkiler. İster istemez 'Burayı yakından takip et' dememi gerektiriyor. Bunu ben ülkem için istiyorum, milletim için istiyorum. Çünkü bu zamana kadar bu ülkede her şey bunların ellerinde ve iki dudakları arasındaydı. Bunlar spor kıyafetlerle, blue-jean ile onlarla, bunlarla evlerinde Başbakan ağırlamış tiplerdir. Oralarda istedikleri şekilde hükümet kurmuşlar, hükümet indirmişlerdir. Şimdi tabii böyle bir hükümet iş başında yok. Bu onları rahatsız ediyor. İstedikleri anda gelip görüşemiyorlar, istedikleri gibi yönetemiyor, bu onları rahatsız ediyor.'Nitekim Erdoğan, 2000 yılında verdiği bir mülakatta da Ahmet Taşgetiren'e şöyle demişti: 'Kaç kere Cumhurbaşkanı Demirel elimden tutup, 'Sayın Başkan, çöz şu Koç Üniversitesi'nin arazi meselesini...' dedi. Onların istediği gibi çözmedik, çünkü yasalar izin vermiyordu. Başımıza gelenlerde bunların da çok büyük payı vardır.'
Şayet hâlen eşofmanlarla Başbakan ağırlayabildikleri, siyasî iradeyi 'Alo Tayyip'lerle dize getirebildikleri bir düzen sürüyor olsaydı, dünyada Türkiye'den daha gelişmiş bir demokrasi, daha yatırım dostu bir ekonomi ve Ak Parti'den daha temiz bir hükümet olmayacaktı.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/alo-tayyip/50670

Bakın MİT'i hangi bahaneyle dinlemişler!

07 Mart 2014
Jandarma İstihbarat, Suriye'ye yardım götüren MİT'çilerin dinlenilmesi için mahkemeye başvurdu. Talepte bu isimlerin MİT görevlisi olduğu gizlendi, 'uyuşturucu çetesi' denildi.

Adana'daki MİT'e ait TIR'lara yönelik baskının soruşturmasında şok detaylar ortaya çıktı. Jandarma İstihbarat'ın, Suriye'ye yardım götüren MİT personelini uyuşturucu çetesi gibi göstererek mahkemeden karar aldığı belirlendi.

Adana'da durdurulan TIR'ları Ankara'dan ihbar ettiği ileri sürülen istihbaratçılar İçişleri Mülkiye Başmüfettişliği, askeri savcılık ve mahkemeye ayrı ayrı ifade verdi. Verilen ifadelerde paralel yapının mahkeme oyunu da ortaya çıktı. Deşifre olan planlı organizasyonun ifade tutanaklarına Yeni Şafak ulaştı.

MAHKEME YANILTILDI

İstibaratçı askerler, müfettişlere verdikleri ifadelerde, MİT mensuplarını dinlemek için mahkemeden karar çıkardıklarını ancak dinleme iznini uyuşturucu çetesini gerekçe göstererek aldıklarını itiraf etti.

İstihbaratçılar Adana'da mahkemeye verdiği ifadede de 'Adana'da durdurulan TIR'ları uyuşturucu suçundan önleyici dinlemeye almıştık. Bu dinlemeleri en alt kademeden üst kademeye kadar sıralı amirlerce onaylanarak bilahare hakimliğe sunulup, hakimin verdiği karar ile verilen dinlemelerdir' dediler. Bu arada istihbaratçı askerlerin dinleme tutanaklarını imha ettikleri de ortaya çıktı.

FİZİKİ TAKİP DE YAPILDI

Geçtiğimiz hafta gözaltına alınarak mahkemeye çıkarılan askerler, TIR ihbarını da itiraf etti. Jandarma İstihbarat Astsubay G.M, ankesörlü telefondan kimliğini gizleyerek ihbarda bulunduğunu, Yüzbaşı H.G. ise telefonla Adana'da görevli arkadaşı Ö.K. isimli Jandarma Üstteğmen'i arayarak bilgi verdiğini söyledi. Mahkeme kararıyla sahte kaçakçılık dosyası üzerinden MİT'i dinleyen jandarmanın aynı zamanda fiziki takip de yaptığı da itiraf edildi.

TIRLARI İZLEMİŞ

Talimatla ifadesi alınan G.M.'nin 'Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden alınan karara istinaden bir önleme dinlemesi yapıyorduk. Dinlemelerden birinde, 'Kaçta buluşuyoruz, misafirler kaçta gelecek, yolculuk var mı, saat gece 12'de buluşuyoruz, her zamanki yerde, 1'de çıkış yapacağız, 3 tane misafirimiz var' şeklinde ifadeler duyunca şüphelendim ve takibe geçtim. Takip sisteminin başında bir arkadaşımı bırakarak, aracın istikameti olan Gölbaşı'na giderek bekledim. 1 TIR beklerken TIR'ların 3 tane olduğunu anladım' sözleri dinlemenin yanında fiziki takip de yapıldığını ortaya çıkardı.

Teminat almadan ifade vermedi

G.M. ile defaatle görüşen Adana Jandarma Bölge Komutanlığı İstihbarat Şubesinde görev yapan Ö.K. ve Orhan isimli üstteğmenlerin MİT tırlarının durduralarak arama yapılmasına ilişkin derin operasyon sonrası görev yerlerinin değiştirildiği belirlendi. Her iki isim de Kayseri Jandarma Komutanlığı emrine verildi. Talimat kendisine ulaştığı halde 3 gün süreyle ifadeye gelmeyen Kıdemli Başçavuş G.M.'nin bu sürede paralel yapının üst birimleri ile görüştüğü ve kendisini teminat altına aldığı belirlendi. Yapının üst kadamesinin G.M.'ye 'Sen bizim istediğimiz şekilde ifade ver. Biz bu dosyayı askeri mahkemeye intikal ettireceğiz. Sizin ile ilgili her türlü iddiayı da orada düşürerek işinizi halledeceğiz' şeklinde telkinde bulundu. Bu garantiyi alan G.M. de istenilen şekilde 3 gün sonra kendisini ateşe atarak yanlış ifade verdi.

Cihat Arpacık / Yeni Şafak

Gezi tutsa bölünür müydük?

07 Mart 2014
Uzmanlara göre Kürtler, Gezi olaylarını desteklemeyerek bu sorunun cevabını verdi.

Ukrayna'da sokak hareketiyle iktidar devrildi. Cumhurbaşkanı helikoptere binerek kaçtı. Ardından Kırım'ın Rusya'ya ilhak kararı verildi. Kiev'de uygulanan planın bir benzeri 8 ay önce Türkiye'de tezgâhlandı. Gezi olaylarıyla hükümet devrilmek istendi. Müteakiben 17 Aralık'ta yargı üzerinden bir darbe vurulmak istendi. Dış destekli kumpasa muhalefet de destek verdi. Anamuhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan'a Ukrayna liderini örnek gösterip “Helikoptere bin ve kaç” diyebildi! Pekiyi “Çözüm sürecini hedef aldığı konuşulan” Gezi olayları amacına ulaşsa, yani iktidar devrilse, benzer bir tehlike Türkiye için de söz konusu olur muydu? Çözüm için son umudunu Erdoğan'a bağlayan Kürt vatandaşlarımız, Öcalan, Kandil, Kuzey Irak ne tepki verirdi? Bu sorularımızı siyasiler, gazeteciler ve stratejistlere sorduk. İşte aldığımız cevaplar:

Analistler ne dedi?


Avni Özgürel (Gazeteci / YAZAR):

Meçhule sürüklenirdik büyük bir badire atlattık

Gezi Parkı olayları Ukrayna'daki gibi hükümeti devirmeye yönelikti. Başında ağaç eylemiydi devamında ise hedef saptı. Buna hükümet teslim olsaydı Türkiye'de askeri darbe olurdu. Gezi eylemi sırasında Kürtler Öcalan'ın mesajını çok iyi okudu. Kandil mesajı çok iyi algıladı. Eğer bu mesaj farklı algılansaydı bölünme riski ile karşı karşıya kalırdık. Kaos oluşurdu. Meçhule sürüklenirdik. Kürtler, Öcalan'ın mesajı ile eylemlere karışmadı, aksi olsaydı Kürtler ayaklanırdı. Çok büyük bir badire atlattık.

Mesut Ülker (Stratejist):

Kürtler eyleme katılmayıp kendilerini kullandırmadı

Ukrayna'daki olayların paragmatikleri farklı. ABD ve Rusya'nın Ukrayna'dan beklentileri var. Türkiye'nin yapısı çok kuvvetli. Gezi'nin başarılı olma hedefi yoktu. İktidarı devirmek isteyen marjinal gruplar vardı. Türkiye bölünmezdi. Bir defa Gezi'de asker ve silah yoktu. Kürtler eyleme katılmadı. Çok stratejik düşündüler. Kendilerini kullandırmadılar. En kötü senaryoyu düşünelim. İktidar düşseydi, ölen sayısı 40 olsaydı bile Türkiye bölünmezdi. Çözüm süreci devam ederdi.

Oral Çalışlar (Gazeteci/ yazar):

Ukrayna'daki oyunlar tutmaz


Gezi olayları ile Ukrayna arasında bir benzerlik yok. Türkiye'nin toplumsal yapısına baktığımız zaman bizde bu tür olaylar daha kolay çözülür. Kürtlerin bir iç kışkırtmaya katılmaları mümkün değil. Onlar 32 yıllık bir çatışma sonrası silah bıraktı. Türkiye Ukrayna olmaz. Ukrayna eski bir demir perde ülkesi. Kürtler çatışmadan elde edemediklerini kazanmaya yakın oldukları için bu eyleme katılmadı ve destek vermedi. Türkiye'de böyle bir oyun tutmaz. Ülke olarak tarzımız da buna uygun değil.

Altan Tan (BDP Milletvekili):

Kürtler ülkenin sigortasıdır


Gezi olayları başarılı olsaydı çözüm sürecini etkilemezdi. Kürtler bir kaos ortamında Türkiye'yi bölmeye kalkmaz. Kürtler bu ülkenin sigortasıdır. O tür bir durumda ilk Kürtler savunmaya geçer. Başbakan Erdoğan istifa etse bile bu ülke bölünmez.

ERDAL SARIZEYBEK (EMEKLİ ALBAY):

Tarihimizde bir örnek yok

Türkiye'yi bölmek kolay değil. Bir Kürt-Türk savaşı tarihimizde yok. PKK, Türkiye'yi bir çatışma ortamına sokmak isterse buna önce Kürt halkı karşı çıkar ve izin vermez. Bu oyunlar tutmaz, Gezi başarılı olmazdı. Kürt halkının birlikte yaşama arzusu var. Kuzey Irak, Kandil ve Barzani Türkiye'ye tehdit olabilecek bir güç değil. Bunların arkasında İsrail olduğu için güçlü gibi görünüyorlar. Gezi ile hükümet devrilseydi seçime gidilirdi. Ülke yine bölünmezdi.

TÜRKİYE GAZETESİ
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/07/gezi-tutsa-bolunur-muyduk.html#.UxpNHFo5nDc

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

'Koza'k tuzağı

Altın için doğanın altını üstüne getiren Koza Şirketi, bir cenneti daha yok etti! İzmir'de Kozak Yaylası'ndaki maden, insanlığı ölümle karşı karşıya getirdi Altın için doğanın altını üstüne getiren Koza Şirketi, bir cenneti daha yok etti! İzmir'de
 
'Koza'k tuzağı07 Mart 2014

GÜLEN için Ankara'da saray inşa ettiren Koza Grubu, doğayı katletmeye devam ediyor. Altın için kazmadık yer bırakmayan şirketin son kurbanı Kozak Yaylası oldu. Koza Grubu, izin ve lisans belgesi olmadan 3 yıl önce İzmir Dikili'deki Kozak Yaylası'nda altın aramaya başladı. Ege Çevre ve Kültür Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Arif Ali Cangı madenin, çevre izin ve lisans belgesi olmadan çalışan madenin üç yıldır zehir saçtığını söyledi.

TEHLİKE ÇANLARI
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ise çevrenin büyük bir felaketle karşı karşıya olduğunu belirtti. Ardından da şunları söyledi: "Altın havuzlarında kullanılan siyanür, adeta ölüm saçıyor.
Sızıntı halinde yer altı suları tamamen kirlenecek.
Antalya'dan sonra Türkiye'nin en büyük ikinci seraları bölgede yer alıyor. Tarım alanları büyük risk altına girecek. Tarımla geçimini sağlayan köylü artezyenden su çekip tarlasını sulayamayacak.
Buradaki maden cevheri bitti ama kapatılmıyor. Hayatımız tehlike altında."
http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/07/kozak-tuzagi-334411384008
KAYNAK: TAKVİM

Paralel yapıyı Hizbullah'a benzetti

07 Mart 2014
Yasa dışı dinlemeleri eleştiren Yalçın Akdoğan, paralel yapının 'Hizbullah gibi' çalıştığını söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekilli Yalçın Akdoğan, son günlerde ortaya çıkan telekulak skandalına ilişkin ilginç değerlendirmeler yaptı. Devletin paralel yapıya teslim olmayacağını belirten Akdoğan, paralel yapıyı 'Hizbullah' örgütüne benzetti. Akdoğan özetle şunları söyledi: “Hizbullah da dini bir örgüt olarak ortaya çıktı ama kişilerle ilgili her türlü bilgiyi topladılar. Ne yer ne içerler, nelerden hoşlanırlar. Sonra bilgiler ışığında adamları sorguladılar, başka şeyler yaptılar. Şimdiki durum da bu. Cemaat adı altında başka şeylerle uğraşıyorlar. Yasadışı dinleme yapılıyor veya istihbari dinleme diye başlayıp adli dinleme yapıyorlar. Bu tam bir saçmalıktır, tam bir skandaldır. Biriyle ilgili dinleme kararı alınıyor, tüm çevresi de dinleniyor.

VESAYETİN RENGİ YOK

Paralel yapı, 'dini cemaat' adı altında başka bir yerlere hizmet ediyor. Türkiye kendi iradesi ile sorun çözmek istiyor, ama bunu kaldıramıyorlar. Vesayetin kızılı, beyazı yeşili olmaz. Askeri bürokrasiden çok çektik, bunlarla mücadele edildi. Şimdi de başka birileri aynı şeyi yapmak istiyor. Mücadele ediliyor. Edilecek. Devlet bunlara temsil olmaz.”
Öte yandan, Ankara'nın Polatlı ilçesinde düzenlenen 'Hizmet Buluşmaları-3' toplantısında konuşan Akdoğan, Türkiye'de muhalefet sorunu olduğunu, bunun demokrasiyi olumsuz etkilediğini belirterek “Kılıçdaroğlu, iki adaya bel bağladı. İkisini, iki büyükşehirden aday yaptı. Onlar kazanırsa da siyasi hayatı bitecek, kaybetse de bitecek” dedi.

Yücel Kayaoğlu/TÜRKİYE GAZETESİ

VİDEO-Baykal kasetini hazırlayan kişi ortaya çıktı

07 Mart 2014
Eski Manisa Milletvekili Tevfik Diker, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile ilgili kasetin Fethullah Gülen cemaati tarafından hazırlanıp internete verildiğini iddia etti. Diker, kasedi hazırlayan kişinin can güvenliği isteği doğrultusunda kamuoyuna açıklama yapacağını söyledi.

A Haber'e konuşan eski Manisa Milletvekili Tayfun diker, çok konuşulacak iddialar ortaya attı. Diker, "Baykal'ın gitmesi için Sarıgül ile kongrede denediler başaramadılar kasetle denediler başardılar. Olay Amerika'da okyanus ötesinde planlanmış Türkiye'de tatbik edilmiştir" dedi.

Diker'in iddiasına göre ABD teskeresi kabul edilmeyince Deniz Baykal'ın üstü çizildi ve bu senaryo uygulandı.

Kaseti hazırlayan her şeyi anlatmaya hazır

Tevfik Diker'in asıl iddiası ise kaseti hazırlayan cemaat mensubuyla ilgili. Bu kişinin her şeyi anlatmaya hazır olduğunu öne süren Diker, tek bir şartı olduğunu belirtti.

Diker, 'Bir cemaat mensubu bu kasetle ilgili bütün bilgilere sahip. Bununla ilgili çok yakında konuştu; 'can güvenliğimi sağlayın' dedi. Kaseti hazırlayan cemaat mensubu can güvenliği sağlanırsa ayrıntıları kamuoyu ile paylaşabilir dedi.

Cemaatten Baykal'ı arayan kimdi?

Hatırlanacağı gibi kaset ortaya çıktıktan sonra gözler Pensilvanya'ya çevrilmişti. Deniz Baykal ise yaptığı açıklamada, Cemaatten üst düzey bir yetkilinin kendisini arayarak, "Bu kasetle ilgimiz yok" dediğini aktarmıştı.

Tevfik Diker, Baykal ile görüşen o üst düzey Cemaat yetkilisinin ismini de açıkladı. O kişinin AK Parti'den yakın dönemde istifa eden Cemaatçi milletvekili İlhan İşbilen olduğunu söyledi.

Tevfik Diker, Gülen ile ilgili bir iddia daha ortaya attı. Diker, "Fethullah Gülen'in bazı ABD'lilerin yakın ilgisi ve desteği ile Sisi'yi telefonla arayarak hayırlı olsun deyip tebrik ettiği bilgisi gelmiştir" dedi.

 
Ahmet Hakan'dan Deniz Baykal'a kaset sorusu  1
 
 
 
Ahmet Hakan'dan Deniz Baykal'a kaset sorusu 2


Yalçın Küçük - Deniz Baykal'ın İstifası ve Kaset Komplosu


 


Orta Afrika Müslümanlardan temizleniyor



07 Mart 2014
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Guterres, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Müslümanlara karşı temizlik politikası sürdürüldüğünü, binlerce sivilin öldürülme tehlikesi yaşadığını belirtti.

BM Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki (OAC) olaylara ilişkin düzenlenen toplantı, ülkedeki Müslümanların yaşadığı büyük trajediyi gözler önüne serdi.

Ülkede, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Seleka isyancılarının, geçen yıl, dönemin Hristiyan Devlet Başkanı François Bozize'yi devirmesiyle başlayan olaylar ile ardından Hristiyan nüfus tarafından oluşturulan anti-Balaka örgütünün öç almaya yönelik katliamları ülkede geniş çaplı insan hakları ihlallerine neden oluyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri (BMMYK) Antonio Guterres, BMGK'da yaptığı sunumda, "OAC'nin özellikle batısındaki Müslümanlar ülkeden zorla çıkarılıyor. Binlerce sivil gözlerimizin önünde öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya" dedi.

Geçen aralık başından bu yana gerçekleşen olayları Müslümanlara karşı "temizlik" olarak nitelendiren Guterres, "Aralık başından bu yana on binlerce Müslüman ülkeyi terk etti. OAC'de kalanlar ise ölüm tehdidi altında yaşıyor" diye konuştu.

Ülkedeki sivillerin korunması için daha fazla uluslararası güce ihtiyaç olduğunu vurgulayan Guterres, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un BM barışgücü oluşturulması fikrine destek verdi.

"Halk uluslararası yardıma muhtaç"

BM Acil Durumlar Koordinatörü Valerie Amos ise OAC'de yerlerinden edilen kişi sayısının bir milyon civarında olduğunu, evlerinden kaçan kişilerden yaklaşık 650 binin ülke içinde bulunduğunu, 300 bin kişinin de komşu ülkelere sığındığını dile getirdi.

Ülkedeki kurumların işlevlerini tamamen kaybettiğini kaydeden Amos, "Çatışmalar nedeniyle yerlerinden olan halk tamamen uluslararası yardıma muhtaç durumda" dedi.

Ban 12 bin kişilik birlik önermişti

BM Genel Sekreteri Ban, hafta başında BMGK'ya gönderdiği raporda OAC'ye 10 bini asker, bin 820'si polis olmak üzere 11 bin 820 kişilik BM barışgücü operasyonu oluşturulmasını önermişti.

Ban, raporunda, ülkedeki çatışmaların şiddetinin giderek arttığını belirterek, halen ülkede görev yapan Afrika Birliği ve Fransız askerlerinin olayları yatıştırmada yetersiz kaldığını vurgulamıştı.

BM barışgücü oluşturulması için hazırlanacak bir karar tasarısının BMGK'da kabul edilmesi gerekiyor. Fransa'nın bu ay sonuna kadar bir tasarı hazırlayıp BMGK'ya sunması bekleniyor.

Ülkede şu anda BM barışgücü operasyonu bulunmuyor. Ancak BMGK'nın onay verdiği 6 bin civarında Afrika Birliği askeri, 2 bin civarında Fransız askeri bulunuyor. Avrupa Birliği de OAC'ye toplamda bin kadar asker gönderme çalışmalarını sürdürüyor.

BMGK'nın bir BM barış gücü birliği görevlendirmesi halinde ülkede şu an görev yapan Afrika Birliği askerlerinin de bu misyona dahil edilebileceği belirtiliyor.

Raporunda BM barış gücü misyonunun hazırlanması ve ülkede konuşlandırılmasının yaklaşık 6 ay süreceğini ifade eden Ban, BM'nin 15 Eylül'de ülkedeki Afrika Birliği komutasından yetkiyi devralmasının uygun olacağını bildirmişti.

Genel Sekreter Ban, geçen ay BMGK'daki OAC toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, OAC'deki krize çok hızlı müdahale edilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Zaman çok önemli. Bir hafta, hatta bir günlük bir gecikme bile çok kişi için ölüm ve yaşam arasındaki fark anlamına gelecek" demişti.

AA

Skandal içinde skandal

Yeni Şafak'ın gündeme getirdiği Mersin Gümrüğü'ndeki paralel dinleme skandalında ihbar mektubunun Bakan'dan gizlendiği ortaya çıktı. Haberi doğrulayan Hayati Yazıcı, skandala açıklık getirmek yerine Yeni Şafak'a medya etik dersleri vermeye kalkıştı.
06 MART 2014Yeni Şafak'ın gündeme getirdiği Orta Akdeniz Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü'ndeki skandallarla ilgili ihbarın Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı'dan saklandığı ortaya çıktı. Gazetemizde önceki gün yayımlanan haberdeki iddialarla ilgili ihbarın Bakan Yazıcı'ya 8 Ocak 2014 tarihinde mail yoluyla gönderildiği belirlendi. Yeni Şafak, ulaştığı ihbar mektubunu önce bakanlık yetkililerine sordu, bakanlık bürokratlarından alınan teyitten sonra ihbar mektubunun içerdiği bilgiler haber yapıldı. SÜNNETE GİTTİ, GECİKTİMuhabirimiz gümrük skandalına ilişkin haber yayımlanmadan önce, geçtiğimiz cuma günü Gümrük Genel Müdür Yardımcısı ve Bakan Danışmanı ile telefonda görüşerek, Mersin'deki ihbarla ilgili bakanlığın bir çalışmasının olup olmadığını öğrenmek istedi. Daha sonra muhabirimize telefonla geri dönen Bakan Danışmanı, Hayati Yazıcı'ya böyle bir ihbarın ulaşmadığını söyledi. Yeni Şafak'ın sözkonusu mektubu haber yapacağını öğrenen Bakanlık Basın Müşaviri İlhan Deneri, daha sonra (03 Mart Pazartesi-gece yarısı) muhabirimizi telefonla arayarak, Bakan Danışmanı'na sorulan sözkonusu ihbarın bakanlığa geldiğini doğruladı. Ancak, ihbarları Bakan Yazıcı'ya vermesi gereken memurun, bu kritik bilgileri o günlerde (8 Ocak) oğlunun sünnet düğününün telaşıyla vermediğini dile getirdi. Basın Müşaviri Deneri, 'Bugün (pazartesi) Bakan Yazıcı'ya konuyu arz ettik. Olayın araştırılması talimatı verdi' dedi.ÖZELLİKLE Mİ SAKLANDI?Böylece yapılan ihbarın 2 ay boyunca Bakan Yazıcı'ya iletilmediği anlaşıldı. Yeni Şafak'ta haberin yeraldığı 5 Mart 2014 tarihine kadar (yaklaşık 2 aylık süreye rağmen) hiçbir soruşturmanın yapılmamış olması ise 'İhbar Bakan Yazıcı'dan özellikle mi gizlendi' sorusunu gündeme getirdi. Bakan Yazıcı ise haberin çıktığı gün bir tekzip metni yayımladı. Metinde Yazıcı'nın 'Gümrük personeli teknik takip yapıyor, şeklinde bir iddianın öne sürülmesi gerçeklikle asla bağdaşmamaktadır' ifadelerini kullanması, yanıltıldığını gözler önüne serdi. HABERDE HER ŞEY NETHaberimizin spotunda, 'Muhafaza memurlarını ekarte ederek, Mersin Gümrüğü'ne bir süredir adeta 'çöken' paralel şebekenin ithalat-ihracatını buradan gerçekleştiren çok sayıda şirketi 'teknik takibe' aldığı belirlendi' denilmiş ve Mersin polis istihbarat/KOM şube polislerinin gümrük muhafaza memurlarını saf dışı bırıktığı vurgulanmıştı. Haberde yeralmadığı halde Bakan Yazıcı'nın, 'Gümrük personeli teknik takip yapıyor' şeklindeki açıklaması, haberi kendisine sunanlarca yanıltıldığını ortaya koydu. Oysa haberin birçok yerinde polislerin 'muhafaza memurları gibi' hareket ettiği ortaya konulmuştu. Soruşturacak mı?Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı'nın aradan 2 ay geçmesine rağmen şirketlerin dinlenerek kumpaslar kurulduğunun öne sürüldüğü iddialara ilişkin -kendisine de ihbar gittiği halde- ihbarın neden kendisinden gizlendiği ile ilgili olarak inceleme yapıp yapmadığı merak konusu oldu. Çünkü açıklamada haberdeki iddiaların 'kişilik haklarına, hukuk kurallarına aykırı, nesnel ölçülerden yoksun, tek taraflı kanaatları içerir nitelikte' olduğunu dile getirirken Bakan Yazıcı, haberin Mersin'de yaşananların dile getirildiği bir ihbar üzerine yayımlandığını görmezden geldi. Yazıcı, haberin sanki Yeni Şafak tarafından 'yorum katılarak' hazırlandığı intibası uyandıracak şekilde açıklama yaparak, üstelik bir de Yeni Şafak'a etik dersi vermeye kalkıp, 'Haber katıksız, yorum özgür olmalıdır. Bu haberde bu en basit gazetecilik ilkesi hiçe sayılmıştır' ifadelerini kullandı.Bilgileri doğruladıYeni Şafak'ın Mersin Gümrüğü'ne ilişkin yayımladığı 'Paralel Üs' haberinde dile getirilen 'akaryakıt kaçakçılığı' ile ilgili iddiayı doğrulayan Bakan Hayati Yazıcı, 'sözkonusu firmaya Pozantı'da operasyon düzenlendiği' bilgisini vererek haberimizi doğrulamış oldu. Diğer yandan 'Alo 136' hattına gelen ihbarların bir süredir kulakardı edilmesiyle ilgili olarak 'Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yolsuzluk ve suiistimallere karşı hassas ve etkin bir politika izlemektedir' ifadesini kullanan Yazıcı, bu konuyla ilgili bir ihbar üzerine Bölge Müdürü M.K tarafından bir süre önce Ankara'da brifing aldığına değinmedi. Öte yandan Yazıcı'nın açıklamasının ardından Mersin'deki 'paralel kumpas'ı savunmaya girişen Zaman Gazetesi'nin, Yeni Şafak'ın haberine 'yalan' demek için bulduğu bahaneyle birlikte, haberi birinci sayfadan vermesi dikkat çekti. Paralel gerçekçi gelmediGümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, devlet içindeki paralel şebekeyle ilgili Başbakan Erdoğan'ın dile getirdiklerinin aksine açıklamasıyla dikkat çekmişti. Erdoğan'ın 21 Ocak'ta Brüksel'de söylediği 'Türkiye'de ihanet çukuruna düşmüş bazı çevre ve örgütler, meseleyi çok farklı yansıtmak için yurtdışında kara propaganda yürütüyor. Bu ihanet girişiminin (17 Aralık komplosu) sonuçsuz kalması için her tedbiri uygulamaya koyuyoruz' şeklindeki sözleri Hayati Yazıcı 25 Ocak'ta Rize'de şöyle yorumlamıştı: 'Paralel devlet iddiaları gerçekçi değil, bu iddialar somut şekilde ispat edilmeli!'
YENİ ŞAFAK

Himmetin adı örgütlü haraç

Türk işadamlarının faaliyette bulunduğu 156 ülkede 'okullara himmet' adı altında haraç alan paralel yapı, yardım yapmayı reddeden işadamlarını fişleyerek iş yapamaz hale getirdi. Örgüt, son 3 yılda 750 milyon dolar para topladı.
 
Paralel yapının korkunç para çarkı
06 MART 2014
Paralel yapının korkunç para çarkı
Paralel yapının, kontrolündeki meslek, ticaret örgütleri ve il imamları aracılığıyla, yurtdışında iş yapma gayretiyle kapılarını çalan işadamlarını adeta haraca bağladığı ortaya çıktı. Yapının, '.....'daki okullarımıza sunacağımız himmet' adı altında milyonlarca dolar topladığı belirlendi.Başbakan Erdoğan'ın Kırıkkale mitinginde dile getirdiği paralel yapının 'himmet' adı altında işadamlarından topladığı paranın ayrıntıları netleşmeye başladı. Paralel yapının, kendi meslek örgütleri ve referanslarından yararlanarak yurtdışına giden işadamlarına aracılık etmesi karşılığında milyonlarca dolar para aldığı belirlendi. Bu yapının, yurtdışına taşıdığı işadamlarından, alınan parayı ise '.....'daki okullarımıza sunacağınız himmet' adıyla aldığı öğrenildi.ARACILIK KOMİSYONU156 ülkede örgütlenen paralel yapının bulunduğu ülkelerde sadece eğitim hizmetleri vermekle kalmayıp, inşaat, enerji, PR, prodüksiyon, aracılık, turizm ve medya tanıtım işleriyle uğraştığı kaydedildi. Örgüt, yurtdışında yatırım yapmak isteyen işadamlarını Türkiye'de kendisine yakın meslek örgütleri aracılığıyla başta Afrika olmak üzere Orta Asya, Ortadoğu ve Güney Amerika'ya gitmesine yardımcı oldu. Ancak bu aracılığı ise ücretsiz yapmadı. Himmet adı altında komisyon alan paralel yapı, işadamlarından 2011'de 223 milyon, 2012'de 247 milyon, 2013'te ise 281 milyon dolar para topladığı ortaya çıktı. Paralel yapının 2013'te Irak'ta işadamlarından aldığı ayakbastı miktarının 33 milyon 165 bin dolar, Azerbaycan'da ise 19 milyon 121 bin dolar olduğu belirtildi.DOĞRUDAN ORTAKİşadamlarından toplanan komisyonların dışında 156 ülkede okullarda ve dil eğitim merkezlerinde okuyan öğrencilerden bunun yanında ticari faaliyetlerden toplam 2 milyar 627 milyon dolar paranın toplandığı iddia ediliyor. Paralel yapının ticari hareketliliği sadece işadamlarına aracılık hizmeti ile sınırlı değil, önemli işlerde aracılık hizmetlerinin dışında yüzde 9 ila 15'lik bir ortaklık yapıldığı da ileri sürüldü. Özellikle son süreçte Azerbaycan, Kazakistan ve Irak ile artan ticari iş hacmine bağlı olarak inşaat, enerji ve mobilya sektöründe bu ortaklıların yapıldığı kaydedildi.21 ÜLKEDE FİŞLEMEParalel yapının, kendi meslek örgütleri ve referansları dışında yurtdışına giden işadamlarını 21 ülkede yakın takibe aldığı ve Türkiye içindeki yapı aracılığı ile 311 işadamını fişledikleri ortaya çıktı. Kendileri ile ilişkili bir şekilde yurtdışında iş yapmayan işadamlarının yurtdışındaki mali hareketliliğini yakın takibe alan yapı, Azerbaycan, Irak, Kazakistan, ABD, İsrail, Mısır'da iş yapan 311 işadamını 'Solcu, Alevi, Kürtçü, PKK'lı, Ülkücü, Milli Görüşçü' diye fişlediği hatta bazı işadamlarını bulundukları ülke nezdinde iş yapamaz hale getirdikleri öğrenildi.Dev bir holding bütçesi ile çalışan örgütün kasasına akan bu para trafiğinin denetimi ve nerelerde kullanıldığı ise soru işareti. Zira farklı farklı ülkelerde çalışan yapının düzenli mali akışı sadece Pensilvanya'ya yapılıyor. Alınteri lobilereÖnce 7 Şubat, ardından 17 Aralık komplosuyla hükümete yönelik girişimlerini sürdüren paralel yapı, siyaset ve ekonomiye yönelik vesayet aracı olarak kullanmak için biriktirdiği istihbarat arşivini sistemli ve güvenli bir şekilde konuşlandırmak üzere Philadelphia'ya taşıdı. Yapı, dünyanın farklı bölgelerinden istihbarat, bilgi notları, kaset ve dinlemeleri, Virginia, Philadelphia ile Detroit üçgeninden oluşan istihbarat ağı için toplarken, bu arşiv merkezlerinin yapımı için gereken paranın, Anadolu insanın alın teri ile kazandığı ve yurtdışındaki iş seyahatlerinde kendisinden himmet adı altında toplanan paradan karşılandığı belirtildi. Üç merkez için, 2012'de 36 milyon dolar para harcandığı ortaya çıktı. Hükümeti devirme planları kapsamında 'Türkiye'de yolsuzluk var' propagandası yapan örgütün, lobi çalışmaları için de 2012'de 144 milyon dolar, 2013'te ise 161 milyon dolar harcadığı ortaya çıktı.
Gülen'in kişisel masrafı 3 milyon

Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı









Gömülü resim için kalıcı bağlantı
Gülen'in kişisel masrafı 3 milyon1999'da Amerika'ya apar topar kaçan paralel yapının başındaki Fethullah Gülen'in yıllık masrafı ise dudak uçuklatan rakamlara ulaşıyor. Sağlık sorunları yaşayan ve 24 saat yakınında özel doktor, özel kalem müdürü, özel aşçı, 8 koruma bulunduran Gülen'in kişisel ve sağlık masraflarının 3 milyon doları aştığı belirtiliyor. Harcama kalemleri içinde en dikkat çekici olan ise Pensilvanya'ya giden özel konuklara dağıtılan 'F.G' imzalı saatler.
http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/himmetin-adi-orgutlu-harac-07.03.2014-624047

'Ekip'ten değilim, örgüt üyesiyim!

İBRAHİM KARAGÜL07.03.2014 Önümde İstanbul Cumhuriyet Savcısı Adem Özcan imzalı bir suç duyurusu bulunuyor. 7 bin üç yüz küsur kişinin dinlendiği, 'Selam Örgütü' kapsamında 2 binin üzerinde insanın örgüt üyesi gösterilip takibe alındığı dosyayı haberleştirdiğimiz için suç işlemişiz. Binlerce insanı uyardığımız için hakkımızda 'soruşturma açılması' gerekiyormuş. Malum dosyanın savcılarından biri Adem Özcan. Bir örgüt ismi üzerinden yüzlere insanın takibe alındığı, yasadışı dinlendiği, hayatlarının didik didik edildiği, dosyalar tanzim edildiği, tamamen keyfi, sınırları belli olmayan bir dosyanın..  Onlara göre hepimiz tehdidiz. Ülke, millet düşmanıyız. Bu yüzden de terör örgütü kapsamına alınıyoruz. 28 Şubat döneminin tasfiye modellerinden biri esas alınarak alakasız insanların aynı listeler içinde yer alması, aynı örgütün üyeleri yapılması bundan olmalı.Bu nasıl bir mantık, nasıl bir soruşturma, nasıl bir kıyım listesi?.. Böyle bir soruşturmaya girişmek, örgütü bir tarafa atın, büyük bir tasfiyeye hazırlanıldığının kanıtıdır.  Örgüt üyesiymişim. Yıllardır dinleniyormuşum. Takip edilip dosyalanıyormuşum. Kimlerle konuşmuşsam onlar da listeye alınmış, onlar da dinlenir olmuş. Onlar da suçlu olmuş. Örgüt üyesi, devlet düşmanı olmuş...  Eğer kriteriniz buysa, bu milletin yarısından fazlasını uyduruk örgüt isimleri ve şemalarıyla hapislere doldurmanız lazım. Bu kadar hapishane yok, ne yapacağız? Toplama kampları mı kuracağız?Devletin kurumları üzerinden bu şekilde tehdit altına alınabiliyorsak, adalet mekanizmaları üzerinden, güvenlik birimleri üzerinden tehdit edilebiliyorsak, bireyleri ideolojik kriterlere göre 'bizden ya da değil' şeklinde ayırabiliyorsak, bu ayırıma göre tehdit algılamaları üretiyorsak, bunlara hukuksal kılıflar uydurup hayatlarını karartmaya girişebiliyorsak, nereye gidecek bu insanlar?  ASALA ÜYESİ BİLE OLABİLİRDİM!Selam Örgütü nedir? Nedir bu örgüt? Anlatın da biz de bilelim. Bilelim de neresinde, hangi görevi üslenmişiz öğrenelim. Açık yüreklilikle söylüyorum: Bu örgütte görevimiz ne, anlatın bilelim. Lider miyiz, teşkilatçı mıyız, suikastçi miyiz? Bize hangi görevi layık gördünüz? Birisi bunu da söylesin bari.Listeye bakıyorsunuz, bir tane Cemaat üyesi yok. Ama muhafazakar grupların hepsinden insanlar var. Dahası muhafazakarlıkla alakası olmayan isimler var. Bunlar hangi kritere göre aynı soruşturma dosyasının konuları haline getirilebiliyor? Binlerce üyesi olan bir örgüt olacak ve bunu sadece siz bileceksiniz, öyle mi? Peki 7 bin üç yüz kişilik listenin tamamı yayınlanırsa, KCK dosyası kapsamında dinlenenler yayınlanırsa, El Kaide dosyasıyla dinlenenler yayınlanırsa, Türkiye'den siyasetçi, gazeteci, öğretim üyesi, işadamı, STK temsilcisi binlerce insanı içine alan listeler ortaya saçılırsa ne yapacaksınız?İl il dinleme listeleri yayınlanırsa, memleketin büyük bölümünün nasıl fişlendiğine dair bilgiler kamuoyuna aktarılırsa, bu fişleme ve soruşturma dosyalarında imzası olan memurlar, şefler, müdürler, savcılar, hakimlerden millet hesap sormaya kalkarsa ne yapacaksınız?On binlerce insan adliyelere koşup haklarını ararsa, bireysel davalar açarsa ne yapacaksınız? Herkesin buna hakkı var, biliyorsunuz değil mi? KCK dosyası kapsamında dinlenenlerin, fişlenenlerin sadece KCK mensupları olduğunu mu sanıyorsunuz? Bu dosyada kaç gazeteci, kaç siyasi, kaç işadamı, öğrenci, memur vs. var?Örgütler dizayn edip ya da geçmişte varolan örgüt isimleri tekrar hatırlanıp tasfiye hazırlıkları yapılmış. Bildiğiniz tasfiye... Asla güvenlik, soruşturma ya da örgütlerle alakalı bir çalışma değil. Olası rejim değişikliğinden ya da darbeden sonra tehdit olabileceği düşünülerek etkisizleştirilmesi gereken kişiler bunlar. İnanın o listeler ortaya çıkar ve yayınlanırsa infial olur. İl il büyük tepkiler gelişir. Bugün medyada safı belli olanların kafaları karmakarışık olur. On binlerce insanın hayatına girenler kendilerini gizleyecek yer arar.  Şaşırdım.. Bu mantığa göre KCK listesinde bile çıkabilirdim. PKK'lı olabilirdim. Ne bileyim belki de Asala üyesi bile olabilirdim. Başka hangi örgütler varsa onların üye listelerinde bile çıkabilirdim. Mantık böyle, ciddiyet böyle. Hayatlarımız bu kadar ucuzmuş, bu kadar pamuk ipliğine bağlıymış.  AHLAKİ SORUMLULUKArkadaşlar öyle pek de ince eleyip sık dokumamışlar. Hangi listede boş yer görmüşlerse isimleri oralara eklemişler. Yahu ne alakası var, dememişler. Nasılsa o listeleri, o dinleme kayıtlarını kimse göremeyecekti. Kendi arşivleriydi ve devlet de onlardı. İstediklerini asar istediklerini keserlerdi!Türkiye tarihinin en büyük fişleme operasyonuna suskun kalanlar gelecekte ayıplanacaktır. Listelerde isimleri olup da susanlar ya da tam tersi hareket edenler daha çok ayıplanacaktır. Açıkça, 'ekip'ten olmayan herkesin bu listelerde adı çıkabilir. Herkes bir 'örgüt'ün üyesi olarak takibe alınmış, soruşturma kapsamına alınmış olabilir. Unutanlara söyleyelim; özgürlük alanı dediğimiz savunulması gereken bir şey var. En azından ahlaken mecbur olduğumuz bir değer var. Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı'nı emekli olur olmaz örgüt lideri yapıp hapse atabiliyorlarsa bize yapılan az bile!Bu işlerin üzerimizde bıraktığı iz nedir, biliyor musunuz?Derin bir üzüntü sadece..
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/IbrahimKaragul/ekipten-degilim-orgut-uyesiyim/50668

Cemaatten sızma ve amir hizmeti!

07 Mart 2014
Paralel emniyetçilerin lisans programlarına bile sızdığı anlaşıldı.

Takvim'de yer alan habere göre; Erzurum Atatürk Üniversitesi ile Polis Akademisi Başkanlığı arasında 25.02.2011 tarihinde bir protokol imzalandı. Protokol kapsamında Güvenlik Bilimleri Lisans Tamamlama Programı (POLİTAM) başlatıldı. Proje ile önlisans diplomasına sahip olan emniyet mensupları lisans tamamlayacaktı. Ancak bu program önce paralel yapı arasında yaygınlaştırıldı. Ardından da Akademi ile denkliği için girişimler başlatarak, paralel yapının tek kalemde 10 bin amir hamlesinin üssü oldu.

10 BİN AMİR GELECEKTİ Paralel yapı kendisiyle ilintili bazı polisleri bu fakülteye yönlendirdi. Eğer YÖK'ten de denklik sağlansa 10 bin polis komiser olacaktı. Emniyetteki komiser sayısında büyük üstünlük sağlanacak ve emniyet yapısı değiştirilmiş olacaktı. Skandalın ortaya çıkmasıyla gözler YÖK'ün vereceği son karara çevrildi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/07/cemaatten-sizma-ve-amir-hizmeti.html#.UxoyMlo5nDc
BUDDHIST TERROR ROHİNGYA
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı












Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
07.03.2014
Fethullah Gülen'den Başbuğ Türkeş'e hakaret
 
 
 
Başbuğ Türkeş'in F.Gülen buluşması
 
?
 
ALPASLAN TÜRKEŞİN FETHULLAH GÜLEN ve Okullar hakkındaki AÇIKLAMASI
 
 
ALPASLAN TÜRKEŞ ZEHİR VERİLEREK
ÖLDÜRÜLDÜ
 
 
07.03.2014
 
 
İSTANBUL BOĞAZI












Gömülü resim için kalıcı bağlantı
07.03.2014
RECEP TAYİP ERDOĞAN'DAN  önce bir bataklık olan Haliç'te şimdi 48 tür balık yaşıyor...








Gömülü resim için kalıcı bağlantı
07.03.2014
Hasan Karakaya / Yeni Akit

Ses kasetleri tutmadı... Seks kasetleri verelim!

07 Mart 2014


Hani; “Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?” diye bir sözümüz vardır ya, o misal; Cemaat’in “Yeni Ümit” dergisi de, “ortada fol yok, yumurta yok”ken bir “konferans” düzenlemiş... İstanbul Kongre Merkezi’ndeki konferansın adı, “Ailenin Korunması ve Mut’a Fitnesi!”
İlâhiyatçılar ve akademisyenler; “Mut’a nikâhının sosyolojik ve psikolojik tehlikeleri” üzerinde durup, “Türkiye’de gizlice yaygınlaşmaya başlayan Mut’a nikâhı”nın yani “geçici” evliliğin “aile hayatına karşı tehdit” olduğunu; “Bunun flörtten ve zinadan farkı olmadığını” söylemişler.
Çok doğru söylemişler...
Ama, niye şimdi?..
Bu ülkede, “Mut’a nikâhı”nı savunacak “aklı başında bir Müslüman” olacağını düşünemiyorum...
Doğrudur, “flört” edenler vardır, “aklı uçkurunda” olup da “zina” edenler de vardır... Ama, yaptıkları “zina”“Mut’a nikâhı” kılıfıyla izah edeceklerini sanmıyorum...
“Mut’a nikâhı”nı, bugün İran bile sorgularken, bir “Cemaat dergisi”nin, hem de bugünlerde böyle bir konferans düzenlemesinin, “Zaman’lama” açısından manidar olduğunu düşünüyorum...
BİR HAZIRLIK MI VAR?
Bana öyle geliyor ki;
Bir “hazırlık” içindeler!.. Bu haberler, bana bir “işaret fişeği” gibi geldi!..
Baktılar ki, “ses kasetleri” işe yaramıyor, baktılar ki, “AK Parti ve Erdoğan’ı yıpratamıyorlar” o halde “başka bir yol” bulmak lâzım!..
Madem “ses kasetleri” işe yaramıyor, o halde “seks kasetleri” yayınlayalım!..
Galiba, “Mut’a nikâhı”nı gündeme getirmelerinin sebebi bu!..
Bugünlerde bir “seks kaseti furyası” başlatabilirler!.. O kasetler; Numan Kurtulmuş ve Rasim Ozan Kütahyalı örneklerinde gördüğümüz gibi, “acemice bir montaj” ürünü de olabilir, “gerçek” de olabilir!..
Çünkü, ellerinde “AK Parti’yi yıpratacak” ciddi bir malzemelerinin kalmadığını düşünüyorum.
Öyle ya;
“Ses kasetleri” tutmadı!..
O halde;
“Seks kasetleri” verelim!..
Bu, bir ihtimal değil... Özellikle “Abi”ler; son günlerde sıklaştırdıkları toplantılarda şöyle diyorlarmış: “Bazı bakan ve milletvekillerinin Mut’a nikâhı ile gizli ilişkisi var, elimizde kasetleri var, yakında yayınlayacağız!”
Doğru olabilir mi?..

Olabilir!..
Çünkü bunlar;
“Ses”leri kaydetmişler, “kaset”leri çekmişler ve “zamanı gelince yayınlamak” üzere “bir kenara koymuşlar!”
Dolayısıyla, önümüzdeki günlerde, bir “seks kasedi furyası”nın başlaması beklenebilir...
Tabii, bunların ne kadarı “montaj”dır, ne kadarı “gerçek”tir, belli değil!..
Uzun lâfın kısası; ortada fol yok, yumurta yokken İran orijinli “Mut’a Nikâhı” haberlerinin gündeme gelmesi, boşuna değil... Bu haberler, bir “hazırlığın alâmeti” gibi geldi bana!..
Ama, şunu sormak gerek,
Tamam, “Mut’a nikâhının İslâm’da yeri yok”tur da, “evlere kamera yerleştirip zina ilişkisini kasete alma”nın İslâm’da yeri var mıdır?..
Buyursunlar, cevap versinler!..
Hâlâ “İslâm” diyorlarsa!..
PORNO FİLM YAYGARASI!
Bir soru daha:
Cemaat gazeteleri; “Mut’a, zina hükmündedir” derken, “Cemaat’in Paralel gazeteleri”nin yaptığı nedir?..
Paralel gazeteler; “Sinema filmini de yasakladılar!.. Sinema filmini de resmen sansürlediler” diye yaygara koparıyor günlerdir...
Peki, “Nymphomaniac” adlı film, nasıl bir filmdir ki, Kültür Bakanlığı Üst Kurulu bu filmin gösterimini yasaklamış?.. Efendim, adı geçen film; “50’li yaşların başındaki bir kadının çocukluğundan itibaren erkeklerle olan ilişkileri”ni konu alıyormuş!..
Yayınladıkları fotoğraflara baktım da, film; “tam bir porno” gibi geldi bana!..
Şu hâle bakın;
Cemaat gazeteleri “Muta zinadır, haramdır” diye haberler yapıyor ama “Cemaat paralelinde” yayınlar yapan gazeteler, “porno filmin yasaklanmasına” ateş püskürüyor!..
Bu ne perhiz,
Bu ne turşu!..
Haa, “porno film yasaklandı” diye bas bas bağıranlar, herhalde internet sitelerinde “zina kasetleri” yayınlarlar ve bundan “orgazm” derecesinde zevk alırlar!..
Sizi gidi sapıklar sizi!..
“Bulamayız” diye üzülmesinler, 
Nasıl olsa, “Abi”leri servis eder!..
TECESSÜS VE CASUSLUK!
Tekrar sorayım;
“Mut’a zinadır, zina da haramdır... Peki zina kasetlerini yayınlamak helâl midir?”
Sorunun cevabını ben vermeyeceğim... Sorunun cevabını Ali Bulaç versin...
Ne ilginçtir ki;
“Mut’a nikâhı”nın, “zina”nın ve “zina kasetleri”nin konuşulduğu şu günlerde, Ali Bulaç, “Tecessüs” başlıklı bir yazı yazmış ki, altına imzamı atarım...
Hem de ne zaman?..
Zaman gazetesinin; “Mut’a aile yapısına tehdittir” haberini verdiği gün, yani “3 Mart” günü...
Ali Bulaç, bu yazıyı yazarken; “seks kasetlerinin servis edilmeye başlanacağını” biliyor muydu acaba?.. Biliyordu da; “Paralelcileri engellemeye” mi çalışıyordu, yoksa “benden bu kadar” deyip, geçiştiriyor muydu?..
Buyrun, Ali Bulaç’ın 3 Mart’ta kaleme aldığı “Tecessüs” başlıklı yazısından birkaç paragraf okuyalım;
“Tecessüs”ün türediği “cesse”; damarı tutmak, kişinin hasta olup olmadığını tespit etmeye çalışmaktır... “Casus”la aynı kökten gelen tecessüs; gizli bir şeyi araştırmak, mahrem olanı deşifre etmek veya herkesçe bilinmemesi gereken şeyi açığa vurmak demektir.  
Gizlilikleri araştıranlar, özel hayatında veya işinde kusuru olan kişiye şantaj yapmak, istemediği bir tutum veya fiile zorlamak; yakın çevresi veya kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmak, gözden düşürüp işini yerine getiremez hâle getirmeyi hedeflerler.
Mahrem dünyaya ait olayların teşhiri hem “ahlak dışı”dır hem “hukuken suç”tur. Bunun Hucurat Sûresi’ndeki 12. ayette yer alan “kötü zan besleme yasağı”yla ilişkisi var. “Kötü zan”dan hareketle kişiler “tecessüslerde” bulunur, mahrem hayatla ilgili kuralları da ihlal ederler. Bu durumu hükümetler ve devletler ölçeğinde düşündüğümüzde, bundan baskıcı yönetimler çıkar.
Bazıları, “psikolojik rahatsızlık”ları dolayısıyla başkalarının gizli hayatlarını araştırır, bundan tuhaf bir biçimde tatmin olurlar. Bu, “kalp hastalıkları”ndan biridir.”
Buraya kadar olan bölümden benim anladığım şu: “Tecessüs” işini kim yapıyorsa, “ahlâk dışı” bir iş yapıyor ve “suç” işliyor demektir... Bunu “hükümet ve devlet” yapıyorsa, bundan “baskıcı yönetim” çıkar... Birey yapıyorsa da, “manyak”tır, “ruh hastası”dır!..
ALÜFTE MESELESİ
Peki, bu işleri “Fetullah Gülen ve Cemaat mensupları” yapıyorsa ne diyeceğiz?..
Malûm, Fetullah Gülen’in, kendi internet sitesinde şöyle bir konuşması yayınlanmıştı:
“Bana akşamüstü bir telefon geldi. Burada (Pensilvanya’da) akşamdı. Türkiye’de de gece yarısıydı sanıyorum. Dediler ki nefsine uyarak bir yerde bir alüfte (fahişe) ile buluşmaya gidiyor ve aynı zamanda birilerinin de komplosu söz konusu olabilir. Türkiye’de onu tanıyan bir arkadaşa telefon ettim. Kalk dedim, gece yarısı deme evine koş git. Bu bir komplo meselesi ise şayet, günümüzde geldiği konuma gelemezdi... Bu mevzuda belki 10 tane hadise sayabilirim...”
Malûm, bu konuşma çok eleştirildi... Herkes; “Bir Cemaat liderinin bu işlerle ne alâkası olabilir?” diye sordu...
Öyle ya;
Bir Cemaat lideri; Türkiye’de birinin, gecenin bir vaktinde bir “Alüfte” ile buluşmasını nasıl bilebilir ya da “benzer 10  tane hadise”yi nasıl önleyebilir?..
Demek oluyor ki; Fetullah Gülen bu işlerle ilgileniyor... Dolayısıyla, “şantaj” amaçlı bütün “dinleme”lerden ve “yayınlanacağı” iddia edilen “seks kasetleri”nden de Fetullah Gülen’in haberi vardır!..
Ali Bulaç’a; “bu da bir tecessüs değil mi?” diye sorsak, acaba ne cevap verir?..
HZ. ÖMER’DEN 2 ÖRNEK
“Tecessüs” başlıklı yazıdan aktarmaya devam edelim...  
“Allah’ın Elçisi (sas): “Ey diliyle inanıp, iman kalbine girmeyen kimseler. Müslümanların gıybetini yapmayın; gizli kusurlarını araştırmayın. Kim onların gizli kusurlarının peşine düşerse, Allah da onun gizli kusurlarını araştırır. Allah kimin gizli kusurlarını araştırırsa, evinde dahi onu rezil eder.” (Tirmizi, Birr, 85.)
Abdurrahman bin Avf’tan naklen: 
“Bir gece Hz. Ömer’le dolaşıyorduk. Kapısı bir parça aralık bir evden kandil ışığı geliyordu. İçeride sesleri birbirine karışan kimseler vardı. Ömer ‘Bu Rabia b. Umeyye b. Halef’in evidir, şu anda içki içiyordur. Ne yapalım?’ diye sordu. Ben de; ‘Benim görüşüm, biz şu anda Allah’ın yasakladığı bir şeyi yapıyoruz’ dedim ve Hucurat 12. ayete atıfta bulundum. Ömer beni haklı buldu, geri döndük.” 
Hz. Ömer’le ilgili başka bir örnek de vardır: “Hz. Ömer, bir gece Medine’de dolaşıyordu. Evlerden birinden şarkı sesleri duydu. Duvara tırmanıp içeri girdiğinde hoşlanmadığı bir manzara ile karşılaştı, içerideki adama çıkıştı. Adam: ‘Ey Mü’minlerin Emiri, dur, (hüküm vermede) acele etme. Eğer ben, Allah’a karşı bir hata işlediysem, sen üç hata işledin: 
1) Allah Teâlâ, ‘Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayın.’ (49/12) buyurduğu hâlde, sen ayıp araştırdın. 
2) Allah, ‘Evlere kapılardan girin!’ (2/Bakara, 189) buyurduğu hâlde, sen duvara tırmandın
3) Allah, ‘Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahiplerinden izin isteyip onlara selâm vermeden girmeyiniz. Böyle yapmanız sizin için daha münasiptir. Olur ki düşünür, hikmetini anlarsınız.’ (24/Nûr, 27) buyurduğu hâlde sen evime izinsiz girdin, üstelik selam da vermedin’ diye karşılık verdi. 
Hz. Ömer, ‘Eğer ben seni affedersem, sen de beni affeder misin?’ dedi. Adam kabul edince, Hz. Ömer ‘Affettim’ diyerek evden çıkıp gitti.” (Kenzu’l-Ummâl, III, 808, Hds. No: 8827)
Sonuç: Mahrem alan korunmuştur. İnsanların gizli işleri, kusur ve ayıpları araştırılmaz. Biri bizdeki ayıbı araştırmaya kalkışsa bile bizim mukabil bir hareketle onun ayıplarını araştırmaya kalkışmamız doğru değildir (Ebu Davud, Libas, 14). Hz. Peygamber, şöyle buyurmuştur: “İnsanların ayıplarının, gizli hallerinin peşine düşme. Böyle yaparsan onların ahlakını bozarsın veya buna yakın bir şey yapmış olursun.” 
MESAJIN ADRESİ KİM?
Evet, Ali Bulaç bunları yazmış... Dedim ya, altına imzamı atarım...

Ama, Ali Bulaç, “Tecessüs” başlıklı bu yazıyı “niçin” yazdı, “kimin için” yazdı ve tam da, “niye bugünlerde” yazdı?..
MİT veya Emniyet’e; “Fetullah Gülen’le yapılan konuşmaları dinlemeyin” mi demek istedi, yoksa, “seks kasedi furyası”nın başlayacağını bilerek, “bundan vazgeçin” mi demek istedi?..
Elbette bilemiyorum...
Bildiğim tek şey; en az “zina” kadar, bunu seyretmekten “tuhaf biçimde tatmin olan” insanların da, “manyak ve ruh hastası” olduklarıdır!..
Merak ediyorum;
Cemaat, “ses kasetleri”nden sonra “seks kasetleri”ni de yayınlayınca, Ali Bulaç aynı yazıyı yazabilecek midir?..
Herhalde, “Cemaat’in ne ilgisi var?” diye sormaz.
Öyle ya;
“Alüfte”den haberi olan bir Fetullah Gülen’in, herhalde “aşüfte”lerden haberinin olmayacağı düşünülemez!..
Şimdilik bu kadar!..

**************************************************************
Himmet paralarını kim hortumladı?
Elimde; bir zamanlar “Cemaat’in içinde” bulunan bir “polis” tarafından hazırlanan “müthiş bir dosya” var... İleride, o dosyadan “müthiş bilgiler” aktaracağım... Ama, “150 milyon liralık himmet parasını kim hortumladı?” bölümünü aktarmadan geçemedim...
Efendim, birkaç yıl önce Pensilvanya’ya giderek, Fetullah Gülen’e; “Cemaat’in paralarından 150 milyon lira”, eski parayla “150 trilyon liranın hortumlandığını” belgelerle ispatlayan R.U. adlı “önemli bir Cemaat Abisi”ne, Fetullah Gülen neden gereken hassasiyeti göstermedi?.. “Hortumcular” için, kollarını açıp niye “beddua” etmedi?.. Bu da bir “yolsuzluk ve hırsızlık” değil mi?..
Bu “Abi”nin; yaptığı “ihbar”dan sonra “apar-topar kızağa çekildiği” ve hatta “çook uzak bir ülkede görevlendirildiği” söyleniyor...
Kimdir bu abi?..
Derecesi nedir?..
Atılmayıp da, kızağa çekilmesi “konuşur” korkusundan mıdır?..
Kim hortumladı 150 Trilyon’u?..
Ve nerelerde yedi?..
Kimlerle yedi?..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Halkı isyana tahrik serbest mi?

07 Mart 2014
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit



Bir vatandaş, “Diktatörler istifa etmez, devrilirler. O halde devrilecek” demiş..
Bu ne demektir?
Benim Türkçem kıt ise, bilenler söylesin..
Bu vatandaş, demokratik bir hak kullanımı mı yapıyor?
Veya, temel hak ve özgürlükler lehine bir çağrıda mı bulunuyor?
Önce kendi kafasından bir hüküm veriyor: “Başbakan, diktatördür” diyor..
“Tamam, fikir özgürlüğüdür. Kendi değerlendirmesidir” diyebiliriz..
Kabul etmesek de, bu hakareti es geçebiliriz.
Ama arkasından, “Devrilirler, devrilecek” demesi..
Ortada seçim olmayan bir ortamda..
Halkın silahlı isyanı dışında bir ihtimalin akla gelmeyeceği bir şekilde..
“Devrilirler” demek.. “Devrilecek” diye devam etmek..
“Halkı isyana teşvik”ten başka bir şey değildir..
Bunun fikir özgürlüğü ile falan da ilgisi yoktur.. Olamaz..
“Vardır” diyen, Başbakan’ın nasıl devrileceğinin kastedildiğini çıkıp izah etsin..
İsyan dışında bir ihtimal var mı?
Yok..
İsyan, serbest midir bu ülkede?
İşine gelmeyen herkes, “İsyan edin, Başbakan’ı, hükümeti devirin” deme hakkına sahip midir, bu ülkede?..
Ki; “fikir özgürlüğü” olarak yorumlanıyor, bu tivit..
Ve İzmir’deki 7. Sulh Ceza Hakimesi, beraat veriyor bu tivite..
Yaltakçılar da hemen başlıyorlar propagandaya: “Emsal niteliğinde bir karar!”
Emsal niteliğinde imiş!
Behey şapşallar, sulh ceza hakiminin verdiği karardan, emsal mi olur?
Emsal olacak kararı verecek olsa, sulh ceza hakimi değil, Yargıtay hakimi olur!
Ama medya gücü ile..
Bu havayı pompalıyorlar ülkeye..
Arzu edilen şey şu:
Ülkeyi kardeş kavgasına götürecek tahriklerin yapılması serbest olsun..
Bu tahrikleri yapanlar cesaretlensin..
Sokaklar, kardeş kavgası için ortalığa dökülen insanlarla dolsun..
Ve çıkarılan kaos ortamı sonunda, hükümet devrilsin..
İstenen bu..
Beraat ettirilen şey de bu..

Şunu da belirteyim..
O hakime hanımın, gerçekten niyeti özgürlük olsa idi..
Sadece Başbakan’a değil..
Başkalarına da benzer söylemlerle niteleme yapıldığında, aynı özgürlük kararını vermeli idi..
Vermiş mi, bu mahkemenin hakimesi..
Hayır..
2008 yılında, youtube’ta bir klip yayınlanmış..
Atatürk’e hakaret edildiği ileri sürülmüş..
Sadece ceza verilmesi değil..
Anında youtube’a yasaklama kararı çıkartılmış, bu özgürlükçü hakimemiz tarafından..
Ne oldu şimdi?
Başbakan’a hakaret serbest. Başbakan’ın devrilmesi için tahrik serbest..
Ama Atatürk’e yapılacak hakarette; değil ceza vermek, bir de hakaretin yayınlandığı siteyi bile, ulaşıma yasaklamak..
Böyle mi sizin özgürlük anlayışınız?

Dün akşam saatlerinde, Başbakan ile, Milliyet gazetesinin patronu Erdoğan Demirören arasındaki bir telefon kaydı yayınlandı..
Montaj mı bilemiyorum..
Ama yine “paralelciler”, faka bastılar..
Onların mantığına göre, bu kaset montaj değil.
Biz de onların argümanlarını kabul edelim..
Kaset montaj değilse, Başbakan Erdoğan aleyhine ne var o kasette?
İmralı’yla devlet görüşmeler yapıyor..
Kan akmasın diye..
Bu ülkede, Mehmetçikler şehit olmasın diye..
Barış olsun diye..
Bu ortamı istemeyenler, devlet ile İmralı’nın görüşmesini, provokatif bir şekilde, basına sızdırıyor ve görüşmelerin kesilmesini amaçlıyorlar..
Başbakan da, bu yapılan haberin, habercilik olmadığını, provokasyon olduğunu dile getiriyor..
Ne var bunda?
Evet; son bir yıl içinde, kardeş kanı akmadığının görüldüğü bugünlerde, o haberin provokasyon amaçlı olduğunu şu an hepimiz kabul edebiliriz ama..
O tarihte; bu süreci yürütmek, riskleri göze almak, cesaret isterdi..
Başbakan da, o cesareti göstermiş..
Buna rağmen, kan içiciler, “Acaba halkta sinir uçlarını tahrik edip, barış sürecini engelleyebilir miyiz?” diye tahrik dolu bir manşet atmışlar..
Sonrasında başarılı olamamışlar ama..
En azından süreci, birazcık sekteye uğratmışlar..
Bunun üzüntüsünü yaşıyor Başbakan..
Ve benim gözümde, daha da büyüyor..
Paralelcilere rağmen..
Kan içici vampirlere rağmen..
“Cebrail Parti Kursa Oy Vermem”
 
07 Mart 2014
Kerime Yıldız / Habervaktim

Kamyon kasası meselesine devam edelim önce.
Peygamberimizin Türkçe olimpiyatlarına katıldığı yolundaki haberleri duymuşsunuzdur. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum.

Peygamber Efendimizin Çanakkale'ye yardıma gittiği şeklinde yaygın bir rivayet vardır. Bir rüyaya istinaden. Bu hadise belki İslami olarak sorgulanabilir ama burada önemli olan mesaj, Çanakkale'deki mücadelenin büyüklüğüdür.  Bir mücadeleye Peygamberimizin desteği o mücadeleyi kutsallaştırır ve tartışılmaz kılar k Çanakkale zaten böyledir. Bunun yanında Muhammed İkbal'in rüyasında
Peygamberimize Çanakkale şehidinin kanını hediye vermesi de aynı temayı güçlendiriyor.

Halkın gönlünde yer eden bir inancı,  Türkçe olimpiyatlarına adapte etmek çok akıllıca bir fikirdi. (Aslında çok uyanıkça) Yani  bu, "Bizim cemaat tartışılmaz olarak doğru yolda" demektir.
Dizide gösterilen sahne, bu senaryonun devamı, ama bu sefer, zihinlere değil gözlere hitab edildi ve sinema sanatının tehlikeli sularına girildi. Rüyadan da öteye gidildi. Bu, hakikaten tehlikeli. Zira bugüne kadar, Çağrı filminde olduğu gibi Peygamberimiz sadece hissettirildi. Bu dizide ise resmedilmesinin önü açıldığı gibi kamyon kasası tam bir tahfif etme rezaletiydi. Orayı yazmayı gönlüm istemiyor.

Sizi bilmem ama, ışık huzmesi olarak gökyüzünden inmesi bende   Hz. İsa çağrışımı yapdı. Zaten diyaloğun amacı, bütün dinlerin de peygamberlerinde eşit olduğunu kabul ettirmek değil mi? Allah korusun, Peygambersiz bir İslam’a doğru gidişe kapı aralayan işler.

Biraz ileri gideceğim ama, komutanın kamyonun önüne yatarak durdurması Adana’daki tırları hatırlatdı. Oradaki savcı da kendini ortaya koyarak tırları durdurmadı mı? İçinde devletin kutsallarını taşıyan tırları. Yani büyük bir vatanseverlik(!) misaliydi bu. Biz aptallar vatana ihanet sandık. Rüyaya göre, kamyonu durduğunda aldığı yaraya Peygamberimiz şifa oldu. Rahat olun vatansever savcılar!Peygamberimiz olimpiyatlar da nasıl cemaati yalnız bırakmadıysa tırları durdururken de yanınızdaydı.

"Cebrail parti kursa oy vermem"
1995 yılında, Fethullah Gülen, Savaş Ay'a verdiği mülakatda şu sözleri sarfediyor.
"Cebrail (AS)'ı çok severim, âşık gibi. Burnumun kemikleri sızlar, hiç görmediğim tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona diyeceğim ki; 'sen bir parti kurdun ama müsaadenle ben seni desteklemeyeceğim.' Esas benim için önemli olan Türk toplumunun ittifakıdır. "
Öncelikle,  Hz Cebrail'e insanlara mahsus bir hal atfedilmesi yani teşhis edilmesi, geleneğe pek aykırı değil. Çünkü insan kılığında görünmesi örnekleri var. Peygamberimiz’e  göründü. Hz Meryem'e temessül ederek yani erkek şeklinde göründü.

Bu ifadeler, ilk anda, sanki siyasete mesafe koyan bir söylemmiş gibi görünüyor.  Yani, "Ben siyasete mesafeliyim. Cebrail'e bile oy vermem." 

Meseleyi izah etmek için 1995'e bakmak lazım. Refah Partisi,  94 yerel seçimlerinden zafer kazandı. Cemaat bu seçimlerde Refah Partisi'ne destek olmadı. 95'in Aralık ayında genel seçimler var ve Refah Partisi'nin şansı yüksek.

Yukarıdaki sözlerden belli oluyor ki cemaat başka partiyi destekleyecek. Ancak, mevcut partiler içinde İslami yapısı en güçlü parti Refah Partisi . Yani, akıl mantık  dini bir cemaatin  refaha oy vermesini gerektirir.

Bu ifadede iki mesaj var.
Birincisi, "Hz Cebrail bile benim oyumu değiştiremez."- ki haşa bu  Cenab-ı Hak bile değiştiremez manasına gelir.
İkincisi, "İstediğin kadar İslami parti ol, gökden zembille de insen sana oy yok."
Nitekim Cemaat, Refah'ı desteklemediği gibi bir sonraki genel seçimlerde Ecevit'e destek verdi.
Tabi bunların hiçbirinin senedi yok. Yani somut olarak ispat edilemez. Çünkü F.Gülen, hiçbir zaman "Şu partiye oy verin." diye bir açıklama yapmadı. Yönlendirmede bulundu sadece. Şimdi de aynı. Parti adresi göstermiyor. Eldeki veriler, cemaat mensublarından, ordan burdan  gelen bilgiler.
Biz de diyoruz ki “Cemaat parti kursa oy vermem.” Hadi bakalım.
Fethullah Gülen’in şahsında, imam motifinin değişimini, başka bir yazıda anlatmak istiyorum.