HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

8 Mart 2014 Cumartesi

BU NE YAMAN "ÇELİŞKİ" EY ZAMAN!

Gülen’in Mavi Marmara’da ‘şehid’ çelişkisi!

Gazetemizde bugün sürmanşetten yayınlanan, “Gülen: Katledilen 9 Türk şehid değil!” başlıklı haberi yalanmaya kalkan Zaman gazetesi, olayın gerçek yüzünü kamuoyundan gizleyerek büyük bir skandala imza attı.
 
 
Gülen’in Mavi Marmara’da ‘şehid’ çelişkisi!
YENİAKİT.COM.TR - 17 Aralık kirli operasyonuyla başlayan darbe sürecinde iyice hırçınlaşan ve birçok yalan habere imza atan Zaman gazetesi,  gazetemiz Akit’in bugünkü sürmanşetinde yayınlanan “Gülen: Katledilen 9 Türk şehid değil!” başlıklı haberi yalanlamaya çalışırken, Fethullah Gülen’in ‘çelişkili’ ve ‘takiyyeci’ yüzünün bir kez hatırlanmasını sağladı.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Terör Devleti İsrail’in ablukası altında inleyen Filistinli kardeşlerimize yardım için yola çıkan Mavi Marmara gemisine 30 Mayıs 2010’da İsrail ordusu tarafından kanlı bir baskın düzenlenmiş ve 9 Türk vatandaşı bu baskında şehid olmuştu. Dünyayı ayağa kaldıran bu terörist baskın sonrası Siyonist İsrail’e her kesimden tepki yağmıştı.
 
İSRAİL’E BİR KINAMA BİLE YOK!
Şu günlerde paralel yapılanmanın başı olarak anılan Fethullah Gülen ise İsrail’in yaptığı barbarlığa sessiz kalmış ancak kamuoyunun ve Mavi Marmara gönüllülerinin tepkisinden çekindiği için göstermelik bir taziye ilanı yayınlamıştı.
 
Kanlı baskının üzerinden günler geçtikten sonra, 4 Haziran 2010 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan taziye ilanında Fetullah Gülen, Mavi Marmara’da katledilenler için ‘şehit’ ifadesini kullanmış ve şu ifadelere yer vermişti:  "Gazze'de yaşanan insanlık dramına son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah'tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere; milletimize ve insanlığa taziyelerimi bildiririm..."
 
GÜLEN’DEN YİNE GERİ ADIM: ŞEHİT DEĞİLLER!
Mavi Marmara saldırısından sonra; Cüneyt Özdemir, Serdar Turgut, Bejan Matur ve Ferhat Boratay’tan oluşan bir grup gazeteci Pensilvanya’ya giderek, Fethullah Gülen ile kahvaltıda bir araya geldi. Buluşmada, Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırı ve şehidler konusu da gündeme geldi. Daha önce Mavi Marmara’da katledilenleri ‘şehit’ olarak anan Gülen, bu buluşmada Mavi Marmara’da ölenlerin şehid olmadığını söyledi.
 
Cüneyt Özdemir de kahvaltıda yaşananlar hakkında o dönem yaptığı ve cemaat tarafından da yalanlanmayan açıklamada, Fethullah Gülen’in Mavi Marmara şehidlerine ilişkin, “Mavi Marmara gemisine binenler, ‘Biz orada şehid olmaya gidiyoruz’ demişler. Bu bile bile ölüme gitmektir. Bu şehidlik bile sayılmaz” dediğini söylemişti. Yalanlanmanın ötesinde Fethullah Gülen’in resmi sitesine de alınan ve hala sitedeki ilgili bölümde bulunan bu yazı, Gülen’in nasıl ‘ikiyüzlü’ bir tavır içinde olduğunun delili olarak algılandı.
GÜLEN’İN İLK ÇELİŞKİSİ DEĞİL!
Mavi Marmara’da katledilenlere önce ‘şehit’ diyen ancak daha sonra geri adım atarak ‘onlar şehit değil’ ifadelerini kullanan Fethullah Gülen, geçmişte de birçok takiyye örneği sergilemişti.
Eski vaazlarında İsrail’i ve Yahudileri sert bir şekilde eleştiren Gülen, yakın zamanda Amerikan The Atlantic Dergisi’ne verdiği mülakatta, daha önce Kur’an ayetlerini yanlış anladığını söyleyerek sonradan Yahudilere dair bakışının değiştiğini itiraf etmişti.
 
ZAMAN GAZETESİ BUNA NE DİYECEK?
Özellikle 17 Aralık kirli operasyonundan sonra Akit’in paralel yapıyla ilgili haberlerini yalanlamaya çalışan ancak her defasında hüsrana uğrayan Zaman gazetesinin, Mavi Marmara Şehidleri konusunda 'Gülen’in takiyyesini içeren yazının' Fethullah Gülen’in resmi sitesine alınmasını nasıl izah edeceği merak ediliyor.

"4.5 milyon dolar Şükür kardeşlerin tuzağı"

AK Partili vekilden şok iddia: Müdürün evinden çıkan 4.5 milyon dolar, Şükür kardeşlerin tuzağıydı
 

4.5 milyon dolar Şükür kardeşlerin tuzağı08 Mart 2014

AK Parti'den istifa eden İstanbul Bağımsız Milletvekili Hakan Şükür, "Benim 4.5 milyon dolarım yok Halk Bankası müdürünün var" dedi. Ancak AK Parti Aydın Milletvekili Ali Gültekin Kılınç, sadece bir tv kanalından yıllık 1 milyon TL kazanan Şükür'ü köşeye sıkıştırdı!

'16 ARALIK AKŞAMI TAŞINDI'

Kılınç, Hakan Şükür ve kardeşi Gökhan Şükür'ün 17 Aralık Operasyonu'nun senaryosunu hazırlayanlar arasında yer aldığını iddia etti. Didim'de seçim bürosunun açılışına katılan Kılınç, Şükür kardeşlerin 17 Aralık senaryosunun içerisinde ve aracı konumda olduklarını öne sürdü. Ardından da şu açıklamalarda bulundu:

"16 Aralık akşamı bütün bankalar kapanıyor ancak Hakan Şükür'ün kardeşi Gökhan Şükür elinde 4.5 milyon dolarlık parayla Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evine gidiyor. Hakan Şükür de bu olaya aracı oluyor. Para ise Yugoslavya'da yapılacak bir üniversite için hayırseverler tarafından toplanıyor. Söz konusu para ertesi gün transfer edilecekken, Aslan'ın evine baskın yapılıyor. Sır olması gereken bilgiler bir anda basınla paylaşılıyor. Maksat Türkiye'nin şaha kalkışını önlemekti."


http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/08/45-milyon-dolar-sukur-kardeslerin-tuzagi

Casusluğun üssü Kanada

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve Daire Başkanlıkları’na yapılan atamalar sonrası paralel medyanın başlattığı "MİT'çi başkan", "TİB'e MİT ayarı" ve "TİB'de kıyım" şeklindeki spekülasyonların sebebi ortaya çıktı.
 
Casusluğun üssü Kanada08 Mart 2014
A HABER - Yapılan incelemeler TİB'in paralel örgüt tarafından ele geçirildiğini ortaya koydu. Hatta, TİB çatısında bulunan ve yönü yabancı bir iletişim uydusuna bakan anten üzerinden tüm önemli verilerin Kanada'ya gönderildiği tespit edildi...
5 daire başkanlığı ve alt birimlerinde yapılan incelemeler tamamlandı..
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı TİB'in resmen paralel örgüt tarafından ele geçirildiği ortaya çıktı.
Yeni atanan personel tarafından yapılan araştırmada hedef telefonların koordinatları ve yapılan görüşmelere ilişkin çözümlemelerle internet verilerinin özel bir uydu düzeneği üzerinden anlık olarak yurtdışına servis edildiği belirlendi.
Bununla da kalmadı.. Sonuç hayret verici, zira, TİB çatısında bulunan ve yönü yabancı bir iletişim uydusuna bakan anten üzerinden 100'lerce terabayt verinin Kanada'da bir noktaya gönderildiği tespit edildi. Ses kayıtlarına ilişkin montaj ve dublajın da gönderilen bu veriler referans alınarak Kanada'da yapıldığı iddia edildi.
İncelemelerde görev alan bürokratlar ve bu bürokratlarla uyumlu çalışan TİB personelinin de paralel yapılanma tarafından tehdit edildiği, hatta "hükümet devrildiğinde hepinizin sonu Ergenekoncular gibi olacak. Hapse gireceksiniz"
Şeklinde e-postalar gönderildiği belirlendi.
TİB'de bilgi güvenliğini tehlikeye atan diğer bir konu, yine aynı firma çalışanlarının hizmet alma yoluyla TİB'de çalıştırılmış olması.
Hizmet alınan firma çalışanlarına TİB giriş kartı tahsis edildiği tespit edildi.
'TİB'in mahremiyeti kalmamış' değerlendirmesi yapıldı.
Paralel yapının 17 Aralık komplosu sonrası TİB'e yapılan atamalar Gülen Cemaati yayın organları ve işbirlikçisi 28 Şubatçı medya tarafından hedefe konulmuştu.
TİB başkanlığına getirilen Ahmet Cemaleddin Çelik ve yeni atanan hukuk daire başkanı, teknik işletme daire başkanı, bilgi sistemleri daire başkanı,
idari daire başkanı ile internet daire başkanı hakkında karalama kampanyası başlatılmıştı.



Ergenekon Davası'nın "karakutusu" olarak bilinen Tuncay Güney ile Fethullah Gülen'in ilişkisi bu fotoğrafla ortaya çıkmıştı. Uzun zamandır Kanada'da yaşayan Güney'in de TİB'den giden bu bilgilerle bir alakasının olup olmadığı akıllara takılan bir soru..
   http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/08/casuslugun-ussu-kanada
Paralel Yapı İngiliz Teşvikiyle Suud'da Faaliyetlere Başladı!
Paralel Yapı İngiliz Teşvikiyle Suud'da Faaliyetlere Başladı!05.03.2014
Paralel yapının Suudi Arabistan'da da örgütlenmeye başladığı, İngilizlerin teşviki ile Suud, BAE ve Kuveyt istihbarat örgütleriyle işbirliğine başladığı belirtildi.

Türkiye’de devlet içinde bütün kurumlarda paralel yapılanma aracılığı ile küresel güçlerin operasyon maşası görevi üstlendiği ortaya çıkan yapının son dönemde Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt İstihbaratları ile işbirliği yaptığı ortaya çıktı.

Ortadoğu’da giremediği iki ülkeden biri olan Suudi Arabistan’da da İngilizlerin ve Yahudilerin desteği ile örgütlenmeye başladı.

Paralel yapı, Cidde’de “Merkez İstişarat Terbeviyye (Eğitim Danışmanlık Merkezi) adında bir vakıf kurdu.

Vakfın başına İngiltere’den mezun emekli bir eğitimci olan ve İngiltere ile yakın ilişkileri bilinen Dr. Abdurrazık Zafir getirildi.

Vakfın amacı, Arabistan’da okullar açmak.

Cemaat’in körfez sorumlusu olarak bilinen ve daha önce Batı Afrika-Moritanya temsilcisi olan Halil Hardal son dönemlerde Kuveyt ve körfez ülkelerinde lobi faaliyetleri yürütüyor.

Mısır’daki darbe sürecinde koordinasyon merkezi ve finans organizasyonunun yürütüldüğü merkez olan BAE ve Dubai istihbarat şeflerinin de Cemaat için devreye girdiği belirtiliyor.

Bilindiği gibi neredeyse Ortadoğu’daki tüm ülkelerinde okulları ve faaliyetleri bulunan Cemaat’in Suudi Arabistan’da faaliyet yürütmesine bu ülke yönetimi onlarca yıldır defalarca teşebbüs edilmesine rağmen izin vermiyordu.

Ambargo kalktı

Alınan bilgiye göre İngilizlerin ve İsrail bağlantılı Yahudi sermayedarların desteği ile paralel yapı Suudi Arabistan’a da girmiş oldu.

Bu gelişme, BAE, Kuveyt ve Suudi istihbaratının cemaatle işbirliği yapmaya karar verdi şeklinde yorumlanıyor. Bu işbirliğinin ilk belirtileri Mısır’da Sisi öncülüğündeki darbe sürecinde ortaya çıkmıştı. Paralel yapının yazarları, darbe süreci ve katliamlarda hep  İhvan ve Mursi’yi suçlayıcı tavır takınmışlardı. Ayrıca, örgütün liderinin de darbeden sonra CIA’nın arabuluculuğu ile General Sisi ile bir telefon görüşmesi yaptığı ve destek sunduğuna dair haberler de basında yer almıştı.

Bilindiği üzere, Mısır’daki darbenin Suud, BAE ve Kuveyt tarafından finanse edildi. Darbenin hemen ertesi günü milyarlarca doları Sisi’ye aktardıklarını kendileri açıklamıştı. (
Haber 10)

Bank Asya'ya para yatırmak umreden sevap

Cemaatin yeni ses kayıtlarında Bank Asya'nın kurtarılması için neler vadedildiği ortaya çıktı..
'in doktoru Kudret Ünal'a ait olduğu iddia edilen yeni ses kayıtları ortaya çıktı. Görüşmelerde, işadamı Murat Sungurlu'ya umreye gitmek yerine, Bank Asya'ya para yatırması gerektiği vurgulanıyor.

17 Aralık operasyonu sonrası planları deşifre olan nın, sıkıntılı durumdan kurtulabilmek için her yolu denediği anlaşıldı. İnternete düşen yeni ses kayıtları, özellikle maddi konularda paralel yapının nasıl bir yol izlediğine işaret ediyor.

Fethullah Gülen'in doktoru Kudret Ünal'a ait olduğu iddia edilen yeni ses kayıtları ortaya çıktı. Görüşmelerde, işadamı Murat Sungurlu'ya umreye gitmek yerine, Bank Asya'ya para yatırması gerektiği söyleniyor.

Kudret Ünal: Abi aklıma bir şey geldi
Murat Sungurlu: Buyurun
KÜ: Yarın yengeyle mi gideceksiniz yalnız mı gidiyorsunuz?
MS: İnşallah beraber gideceğiz.
KÜ: Hıı..Tamam. Ne zaman gelirsiniz?
MS: Abi 4 gün gidiyoruz pazar günü döneceğiz İnşallah.
KÜ: Çok güzel. O güne kadar orada dua edip plan yapsanız. Şimdi ondan sonra da Cenab-ı Hak sizin önünüzü açsa. Şimdi 300 milyon dolar kadar. THY Asya Finans'tan para çekmiş. Mahrem biraz.
MS: Evet.
KÜ: Yani geçici olarak da olsa eksilmemesi için, sizin de öyle bir ekibiniz vardır. "Böyle bir şey duydum yerine koyduk" der gibi... Sonra da "Ne zaman emrederseniz çekeriz" der gibi... Önünde büyük bir hayır yapıp 10 umre, 20 umre... Ben bilemem Allah katında durumunu da...



na bakılırsa paralel yapı ciddi maddi sıkıntı içine giriyor ve çözüm olarak da kaynak aktarımı karşılığında umre sevabı vaat ediliyor.


KÜ: Yaptığın umumi çok güzel sevap da böyle bizzat başı çekerek hani senin ekibin var tanıdıkların var hani onları da hesaba katarak kendilerinin "efendim o 300'ü biz tamamladık" diyebilirsen, bana göre ben yapsam 100 umre kazanacağımı (gülüyor) umarım da, en az 15-20 umre var gibi geliyor bana.
MS: Allah razı olsun. Biz 3 kişiyi götürüyoruz abi zaten İnşallah onlar da çok çaplı şeyler.
KÜ: Öyle çaplar vardır ki milyon doları vardır. Bütün şeyini oradan geçirir. Tabii korkmamak şartıyla, korkarsa iş karışık…
MS: Allah'ın izniyle korkmaz. Bir bakalım onlardan hayırlı sonuç çıkar diye ümit ediyorum.

Ses kaydındaki bir diğer görüşmenin de yine Gülen'in doktoru Ünal ile işadamı Fatih Aktaş arasında geçtiği iddia ediliyor. Toplanan paranın yeterli olmadığı söyleniyor, hedeflenen 300 milyon dolara ulaşıldığı takdirde ise mükâfat olarak Fethullah Gülen ile yüz yüze görüşme vaat ediliyor.




Fatih Aktaş: Yaklaşık 120 filan toparlattım...
Kudret Ünal: Yani 120'yi yapmışsın madem sen onu 300 yap... "Efendim böyle böyle bir sıkıntı olmuştu, duydum. Biz hemen toplandık arkadaşlarla 300 tamamladık" diye. Bunu müjde vereyim, "telefonda söyleyemedim" deyip hemen gitmek güzel olur senin için.
FA: Tamam yaparım, olur abi.
KÜ: O da desin ki bizim Fatih böyle şeylerde cankurtaran İnşallah.
FA: Öyle abi... Sen bunu şeye de sorabilirsin, Hidayet Bey'e de... (Samanyolu Medya Grubu Başkanı)
http://www.takvim.com.tr/Guncel/2014/03/06/bank-asyaya-para-yatirmak-umreden-sevap
Bu Görüşme Doğruysa Helal Olsun Bakan Alâ'ya!
 
Bu Görüşme Doğruysa Helal Olsun Bakan Alâ'ya!08.03.2014
İnternette dolaşıma sokulan ses kaydı doğruysa, Efkan Ala, 17 Aralık'tan sonra ülkeyi büyük bir uçurumdan çekip almış. İşte kayıtlarda Ala'nın gösterdiği kararlılık...
17 Aralık'ta başlayan darbe girişimi 25 Aralık'ta yeni bir kalkışmayla sürmüş, ancak Ankara bu girişim karşısında adeta kentlenmiş, hükümetin de dik duruşu ve kararlılığıyla muhtemel bir darbe engellenmişti. 

Özellikle 25 Aralık operasyonuyla, Türkiye'nin en önemli milli projelerine imza atan çok sayıda işadamı gözaltına alınmak istenmiş, devletin önemli noktalarındaki kişiler hedeflenmiş, nihai hedefe de Başbakan Erdoğan konulmuştu. O iki operasyonla birlikte yine aynı günlerde Milli İstihbarat Teşkilatı da yıpratılmaya çalışılmıştı. 

17 ARALIK'TAN SONRA DA DEVLETİN EN MAHREM KADEMELERİ HUKUKSUZ OLARAK DİNLENMEYE DEVAM EDİLMİŞ

İşte bu süreçte, 17 Aralık'tan sonra paralel yapının devletin en mahrem birimlerini dinlemeye devam ettiği, bu akşam yayınlanan bir ses kaydıyla ortaya çıktı. Söz konusu kayıtta Efkan Ala ileSelami Altınok'un görüşmesi yer alıyor. 

EFKAN ALA'NIN DİK DURUŞU DARBE GİRİŞİMİNİ DURDURDU

Hergün internete montaj, yasadışı ve hukuksuz ses kayıtlarının yüklendiği bu ortamda, eğer bu kayıtlar doğru ise Ala'nın Türkiye'yi dik duruşu ile nasıl bir ihanetten ve kaostan kurtardığı açık şekilde görülüyor. 

İçişleri Bakanı Efkan Ala, o günlerde henüz Bakan değil, Başbakanlık Müsteşarı'ydı. Ses kaydında, 17 Aralık'taki gözaltıların ardından paralel yapının bu kez Emniyet'in istihbaratını hedef aldığı, devletin en mahrem ve en kritik noktalarına operasyon yapma girişiminde bulunduğu, Efkan Ala'nın ise büyük bir kararlılıkla bu ihanete fırsat vermediği ortaya çıkıyor. 

BU BİR HÜKÜMET MESELESİ

İnternette dolaşıma sokulan ses kaydında, İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok Efkan Ala'yı arıyor, Emniyet İstihbarat Şube Müdürü'nün Savcı Celal Kara tarafından ifadeye çağırıldığını söylüyor. Efkan Ala ise büyük bir dik duruş sergilenmesi gerektiği yönünde görüş belirtiyor,bunun bir hükümet meselesi olduğunu ifade ediyor. 

Ala, ayrıca, darbe kalkışmasında ısrarcı davranılması durumunda "(Savcı Kara için) o zaman ben de gönderirim Emniyet'ten adamları, seni aldırır getirtirim burada çete kurdunuz diye" şeklinde kararlı bir cevap vermeleri gerektiğini söylüyor. 

Böylece paralel çetenin bu kalkışması akamete uğruyor. 

MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI'NI DA HEDEF ALMIŞLARDI

17 Aralık'tan sonra Emniyet İstihbarat Şube Müdürü'nü hedef alan paralel yapı, daha önce 7 Şubat 2012'de Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef almış, ancak o zaman da Başbakan Erdoğan dik durmuş, Fidan'ın ifadeye çağırılması için kendisinden izin alınması gerektiğini söylemiş, yine büyük bir krizin önüne geçmişti.

SAVCI CELAL KARA BÜYÜK BİR SKANDALA "İMZA" ATMIŞTI

Star Gazetesi'nin bugün yayınladığı bir haberde Celal Kara'nın o makama neden getirildiği detaylıca anlatılmıştı. Buna göre; 17 Aralık operasyonuna zemin oluşturabilmek için paralel yapı delilsiz dinleme kararları çıkartmak istedi. Ancak Savcı Yılmaz Kıstı kötü niyeti farkedip dinleme kararlarını çıkartmadı. 

Bunun üzerine, o dönem Başsavcıvekili olan Zekeriya Öz devreye girdi ve dinleme kararı çıkartabilmek için yeni bir savcı transfer etti. Kıstı gönderildi, yerine Celal Kara getirildi.

Celal Kara, gelir gelmez dinleme kararlarını onayladı. 
 

BÜYÜK İHANETİN KORKUNÇ BOYUTU

Geçtiğimiz haftalarda Star ve Yenişafak gazetelerinin ortaya çıkardığı 7 bin kişilik dinleme skandalı, medyadan iş dünyasına, bürokrasiden STK'lara kadar binlerce kişinin paralel yapı tarafından dinlendiğini gözler önüne sermişti.

Başbakan Erdoğan'ın "devletin kriptolu telefonlarını dahi dinlemişler" sözünün ardından ihanet sarmalının boyutları daha net ortaya çıkmaya başlamıştı.

Yine Star Gazetesi'nin bu haftaiçi ortaya çıkarttığı bir başka skandal ise TİB (Telekominikasyon İletişim Başkanlığı) ile ilgiliydi. 

TİB'DEKİ KAYITLARI ÖNCE ÇALIP, SONRA KAYITLARI SİLDİLER

Haberde, yasal dinlemenin merkezi olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda yapılan incelemelerde, 2012 yılına kadar yapılan tüm dinlemelerin dijital kayıt kopyalarının alındığı ve ‘Kağıt kopyaları var’ iddiasıyla arşivden silindiği yazıyordu. 

MİLLETİN MAHREMİYETİ VE DEVLETİN İLETİŞİM GÜVENLİĞİNE BÜYÜK İHANET

Bu durum, milletin mahremiyetinin ve devletin iletişim güvenliğinin tehlikede olduğu, çalınan bilgilerin ise gayri milli ellere geçtiği ihtimalini gözler önüne seriyordu. 

TİB'İN BAHÇESİNİ YABANCI SERVİSLER İÇİN CENNET BAHÇESİNE ÇEVİRDİLER

Öte yandan söz konusu haberde, TİB’in bahçesine ‘özel bir şirket’ tarafından kurdurulan üç uydu internet anteninin binada hangi cihazlara bağlantısının olduğu ve kimler tarafından kullanıldığının ‘bulunamadığı’, bunun üzerine antenlerin kapatıldığı, daha sonra antenlerden birinin yabancı uyduyla bağlantılı olduğunun anlaşıldığı, bu antenlerden dışarıya bilgi aktarılıp aktarılmadığının araştırıldığı bilgisi veriliyordu. 

Tüm bu gelişmeler ışığında, akşam saatlerinde yayınlanan ses kayıtlarının doğru olması durumuda, hukuksuzluğun ve ihanetin boyutları daha net ortaya çıkıyor. 

Ses kayıtlarında Efkan Ala'nın takındığı görülen dik duruş ve kararlılık sayesinde o günlerde Türkiye'nin nasıl bir uçurumdan geri çekildiğini açıkça gözler önüne seriyor. 
Telefon görüşmesinin kayıtları şöyle;
11_7.jpg
22_2.jpg
33_1.jpg
44_0.jpg
İslamoğlu: Cemaat Elimizdeki Lokmaya Bile Göz Dikti!
 
İslamoğlu: Cemaat Elimizdeki Lokmaya Bile Göz Dikti!08.03.2014
Paralel yapının illegal yollarla dinlediği isimlerden Yazar Mustafa İslamoğlu: Mahremiyetimize kulak uzattılar. Diğer müslümanların bir lokmasına bile göz diktiler. Öncelikleri ümmet değil kendileri. Asıl tehdit paralel din anlayışı.


Paralel çetenin, ‘Selam Terör Örgütü’ bahanesiyle ailesi ve yakın dostlarını teknik ve fiziki takibe aldığı Türkiye’nin önemli kanaat önderlerinden İlahiyatçı Yazar Mustafa İslamoğlu, yapının çirkin yüzünü örnekleriyle ortaya koydu. Üretilmiş delillerle insanların hayatlarının nasıl karartıldığını anlatan İslamoğlu en büyük korkusunun ise ‘Parelel devlet’ değil ‘Paralel din’ olduğunu söyledi. Fethullah Gülen ile görüşmesini ve ilişkisini de anlatan Mustafa İslamoğlu, bir süre önce ‘Cemaatin menfaat grubu gibi hareket ettiği’ yönünde eleştiride bulunduğunu söyleyerek “Bu uyarı sonrası başıma gelmeyen kalmadı” dedi. İslamoğlu, Gülen Cemaati’nin diğer cemaatlerin elindeki lokmaya dahi göz diktiğini, önceliğinin de ümmet olmadığını kaydetti. STAR’a konuşan İslamoğlu paralel yapının kendisine kurduğu tuzağı deşifre etti. İlahiyatçı Yazar Mustafa İslamoğlu şu çarpıcı açıklamalarda bulundu:
Mahremiyete kulak uzandı
“Dinlenildiğimi öğrendiğimde hem yüreğim incindi hem kırıldım hem de bütün bu ülkede yaşayan insanlar gibi endişelendim. Mahremiyetinize bir kulak uzanıyor. Bizi her halimizle dinlemek ve izlemek için Allah’ın yettiğini düşünüyorum ve buna inanıyorum. Semi olan O, Her şeyi işiten O, Her şeyi gören O, O’nun kamerası O’nun mikrofonu yeter diye düşünüyorum. Dolayısıyla Allah dışında bir kul tarafının her halimin gecemin gündüzümün izlenmesini dinlenmesini her kul gibi ben de istemem. İnsanın üçüncü şahıslara açmayacağı meşru olan, helal olan ama açmaması gereken bir sürü hali vardır. Sadece ben dinlenmemişim oğlum da kızımda dinlenmiş, sadece cep telefonum dinlenmemiş ev telefonumda dinlenmiş. Üç yıllık bu dinleme eğer montajcıların eline geçerse binlerce kelimelerden neler çıkarılmaz? Ne senaryolar yazılmaz? Ondan da öte sadece ben değil benim üzerimden derslerimi verdiğim talebelerimi yetiştirdiğim AKABE Vakfı’ndan 60 kişi dinlenmiş. Vakfın genel müdüründen, yönetim kurulu başkanından çaysına kadar, şoförüm ve sekreterim de dinlenmiş.”
Önce kurgu yapılmış
“Dinlenmedik kimse bırakılmamış. Peki, ‘ne aranıyor’ diye soruyor insan kendi kendine bu dinleyenler ne arıyorlar? Önce kurgu hazırlanmış sonra malzeme bulunmaya çalışılıyor. Selam Terör Örgütü kulağa da çok tanıdık geliyor. Ne değişti de bu gün Selam gibi sözüm ona sabıkalı geçmişte zihinlerde bir takım çağrışımlar yaptıracak.Uydurma bir ihbar mektubu üzerinden yola çıkılıyor, ondan sonra da birbiri ile hiç alakası olmayan yüzlerce binlerce insan bu çuvala doldurulup üzerine Selam Terör Örgütü yazılarla dinleniyor.”
Takiyye konusunda Şia’yı geçtiler
“Hakikaten benim de tebessümle karşıladığım, Selam Terör Örgütü olarak hayal bir örgüt kuracaksınız İran’la bizi suçlayacaksınız. Ben ümmetin geleceğini her şeyden önce görürüm, mezhepçi holiganlığına karşı çıkmışımdır, Şiiliğin ve Sünniliğin de. Cemaat Şia konusunda çok bölücü ama takkiye konusunda Şia cemaatin eline su dökemez. Ben diyorum ki sizinle karşılaştığımda kendimi neden güvende hissetmiyorum diyorum, taa bu olaydan yıllar önce. Neden benden bir şeyler saklıyorsunuz ya da benden bir şey alıyorsunuz izlenimi veriyorsunuz, neden diplomatça ilişkiler kuruyorsunuz?Bu anlamda Şia’nın takkiye konusunda eline su dökemez. Mesela Bediuzzaman, Şia ile ortkalık kurmak için bir şeyler yaptı. Mesela cevşen, celcelutiye falan Şia ile gelir, Şiilik’te yer alan unsurları Sünnilik ile buluşturdu. Bu güzel bir şey aslında. Birilerini İrancılıkla suçlayıp bunu yapıyorsun ama boynunda Şia unsuru cevşen var.”
Araştırdık paralel yapı çıktı
“AKABE çatısı altında bir yöneticimizin bir Bağ-Kur davası var, kendi de mağdur. Bağ-Kur memuru primleri topluyor, yiyor, yolsuzluk yapıyor. Dava açılıyor, bu arkadaşlar borcunu ödemiyor deniliyor. Ama derdest ediliyor, zorla getiriliyor. Kayseri’de, Muş’ta, Van’da bir gece kalacak, öyle gidiyor. Paralel yapının işleyişi böyle. Biz çok uğraştık, hakim, savcı, bakan telefon etti. Arkasını kazıyınca paralel yapı çıktı. Şaşırdık. Yine AKABE çatısı altında vergiden muaf olmaları için, yardım kuruluşu var, Ankara’ya gittik, olumlu izlenim aldık ama bir müdür, ‘Size olumlu rapor vermem siz cemaati eleştiriyorsunuz’ dedi.
Bu esasında güç ve nüfuzun tek elde tutulması isteğinden başka bir şey değil.”
PEYGAMBERİMİZ İSTİSMAR EDİLİYOR
Asıl tehdit paralel din
“İslam; kitabı Kur’an olan bir din ve kuralları bellidir. Bu dinin en temel kuralı tevhittir. ‘Aracısız kulluk’  Kur’an sürekli muhatabının aklını kullanmasını ister, iradesini güçlendirir, onu bir kişilik olarak bir şahsiyet olarak görmek ister. Paralel dinden korkuyorum ben paralel devletten değil! Paralel devletten korkması gereken devlet olsun onun çaresi var. Ben bir ilim adamı olarak paralel dinden korkuyorum. Bu paralele din meselesi sadece adı geçen yapı ile ilgili bir şey değil malesef bu toplumda. Düşünün ki Sevgili Peygamberimiz’le birilerinin görüştüğü, gece gündüz hem de bunların onun emri olduğu gibi garabet bir durumla karşılaşıyoruz.”
Başımıza gelmeyen iş kalmadı
“Yıllar öncesinden beri ben cemaate yönelik eleştirilerimi iyi niyetimle ifade ettim. Benim oralara gitmeme, Hocaefendi’yle görüşmeme gerek yoktu. Ben dedikoduya dönüşmesini bunun hoşgörmedim. Ben bizatihi hocamıza söylemek istedim. Bunu bir iman borcum olarak gördüm. Birincisi ‘Cemaat obez bir abiye dönüştü. Bugünün dünyasında ümmet annesiz ve babasız bir yetime benziyor’ dedim. ‘Kardeşler içinde iri bir kardeş var fakat bu kardeş küçük kardeşlerine bakacağı yerde onların paylarını da alıyor’ dedim. ‘99 koyunu var, diğer kardeşlerinin 1 koyununu alıyor’ dedim. ‘Cemaat Allah’ın arslan yarattığını dişi tırnağıyla kuzulaştırıyor. Cemaat insanları akıl ve iradeden muaf hale getiriyor. Dördüncüsü burada cemaatin menfaat grubu gibi hareket ettiğini ve böyle bir izlenim olduğunu’ söyledim. Elindeki imkanlarla güç ve nüfuza yatırım yaptığı kanaatimi paylaştım. Bunu ben söylemiştim diye bir mektupla da pekiştirdim. Hocaefendi’ye verildi, iyi ve güzel karşıladı bunu. Ama ondan sonra başımıza gelmeyen iş kalmadı.”
CIAMAAT Yurdunda Paralel Tweet Saati!
 
CIAMAAT Yurdunda Paralel Tweet Saati!08.03.2014
Başbakan aleyhine video gösterilmesine itiraz edince Gülen grubuna bağlı yurttan atılan öğrenciler devlet yurduna yerleştirildi.

Düzce'de Başbakan aleyhine video gösterilmesine itiraz edince Gülen grubuna bağlı yurttan atılan ve devlet yurduna yerleştirilen gençler: Oh be dünya varmış. Bu da öğrencilerin Kurtuluş Savaşı

Düzce'de Tayyip Erdoğan ve AK Parti'yi karalayan videoları izlemek istemeyince Gülen grubuna ait yurttan gece yarısı sokağa atılan ve devlet yurduna yerleştirilen öğrencilerden Mustafa Çağa, "Oh be dünya varmış, bu da öğrencilerin Kurtuluş Savaşı'dır. Kimse korkmasın" dedi. Yurt skandalının başkahramanı öğrenci İsmail Solmaz ise "Bana 'Dosyanı kapattık. Burayı terk et' dediler. Eğitim yuvasına mı geldik siyasetin içine mi düştük anlamadım" diye konuştu. Eğitim-öğretim yılına 70 öğrenciyle başlayan yurdun öğrenci sayısı ise 20'ye düştü. Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü de Düzce Valiliği'nin talimatı üzerine olayla ilgili iki müfettişi görevlendirdi. Müfettişler öğrencilerin ifadelerini alırken Cumhuriyet savcılığı soruşturma başlattı. 

VAAZ VE BEDDUA İZLETTİRİLDİ 

Düzce'de bir sanayi sitesinin içinde yer alan ve Gülen grubuna yakınlığıyla bilinen Eda Eğitim Dershanecilik Araştırma Ticaret Anonim Şirketi'ne ait Özel Zirve Erkek Öğrenci Yurdu'nda yaşanan skandal Türkiye'nin gündemine oturdu. İddiaya göre; yurtta 17 Aralık operasyonu sonrası Başbakan Erdoğan ve AK Parti aleyhinde üniversite öğrencilerine yönelik karalama kampanyası başladı. 

Kendilerine izletilen videolara karşı çıkan öğrencilerinse yurtla ilişiği kesildi. İşte öğrencilerin ağzından 3 Mart'ta yaşananlar: "Yurtta akşam saatlerinde çerez, kola, cips eşliğinde film izleneceği anonsu yapıldı. Öğrenciler TV odasına geçti. Başbakan Erdoğan ve AK Parti'yi karalayan bir video ve sunum izletildi. Videoda, Başbakanın miting alanlarında ve grup toplantılarında ses tonunu yükselterek cemaate yönelik eleştirilerinin ardından Fethullah Gülen'in cevap niteliğindeki vaazları ve bedduaları izletildi. Tam bu sırada öğrenci İsmail Solmaz içeri girdi. Televizyona bağlı bilgisayarı kapattı. Bunun üzerine 'belletmen' dedikleri ağabey, "Sen kimsin de hocamıza laf edersin. İzlemek istemiyorsan odana git" dedi. Yurt müdürü M.B. ve 'bölge ağabeyi' kendisine "Dosyanı kapattık. Burayı terk et" dedi. İdare, İsmail Solmaz ve Ogün Hayri Uzun'u ilişiklerini keserek gece yarısı sokağa attı. 3 öğrenci AK Parti Düzce İl Başkanlığı'nın girişimleriyle bir otele yerleştirildi. Ertesi gün ise tepki gösteren 10 öğrenci daha yurttan ayrıldı. AK Parti Düzce İl Başkanı Metin Kaşıkoğlu'nun Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Metin Yılmaz ile irtibata geçmesinin ardından, 13 öğrenci Avni Akyol Yüksek Öğrenim Yurdu'na yerleştirildi. AK Parti İl Başkanlığı da öğrencilerin aylık 307 lira olan barınma ücretinin ödemesini yaptı." 

"GECE YARISI TWITTER'DAN SALDIRI SAATİYDİ"

Mustafa Çağa: Operasyondan birkaç gün sonra yurt müdürü "Duydunuz mu olanları? Öğrendiniz mi AK Parti'nin gerçek yüzünü? Bunlar bitecek" dedi. Eğitim yuvasına mı geldik, siyasetin içine mi düştük anlamadık. 17 Aralık sonrasında yurtta tweet seferberliği oldu. Akşam 20.00-00.00 arası tweet atma saatiydi. Anons yapılıyor ve saldırıya geçilmesi isteniyordu. Listede yer alan kişilerin tweetlerini 'retweet' yaparak o günkü saldırı konusunu 'toptrend' yapmamız isteniyordu. Tweet atmak istemediğimiz zaman da tehdit alıyorduk. 

Eren Çelik: Eğitim kurumunda sürekli siyaset konuşuluyordu. Ailelerimizi de arayarak bizi onlarla karşı karşıya getirmeye çalıştılar. Bir gün yurdun kalorifer kazanında onlarca kitap yakıldı. O kitapların ne olduğunu çok merak ediyorum. (sabah)
Star Gazetesi yazarı Hakan Albayrak kaleme aldı...
 
 Fethullah Gülen Kopenhag Doğumlu mu?08.03.2014
 
Fethullah Gülen Kopenhag Doğumlu mu?
 
Şu masumiyet pozlarına bakar mısınız? Şu riyakârlığa, şu küstahlığa, şu pişkinliğe! Polyanna kılığına bürünüp “Niye sinirleniyorsunuz ki?” diye soruyorlar. “Bu öfke niye? Ne oldu ki?”
Firavun ve Karun sıfatlarını yakıştırdıkları Başbakan Erdoğan’a diz çöktürmek için patlattıkları sözde yolsuzluk dosyalarıyla TÜRGEV üzerinden İmam-Hatip davasına, Halkbank üzerinden de iktisadi istiklâl davasına saldırdılar...
Ekonomiyi on milyarlarca lira zarara uğrattılar, döviz kurlarını patlattılar, faiz oranlarının ve dolayısıyla enflasyonun yükselmesini yol açtılar, milyonlarca vatandaşın alım gücünü azalttılar, yoksulluğu kamçıladılar...
“Başbakan Erdoğan Kaidecileri kolluyor”, “Türkiye fundamentalizme kayıyor”, “Erdoğan taraftarları ‘Cihadist Erdoğan’ sloganı atıyor” tezviratıyla dünyayı Türkiye’nin terörist bir ülke olduğuna inandırmaya çalıştılar...
İki ateş arasında kalan Suriyeli devrimcilere yardım yetiştirmeye çalışan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın TIR’larını durdurdular, MİT elemanlarını düşman ordusu askeri gibi esir aldılar ve bu rezilliği El Kaide ile mücadele kılıfına sokup uluslararası sistem ağalarını hükümete karşı kışkırttılar...
İHH İnsani Yardım Vakfı’na baskın düzenlediler, muhtaçlara aş ve ilaç dağıtmaktan başka gayreti olmayan bu gizde teşkilatımızı da dünyaya terörist olarak tanıtmaya kalktılar...
Binlerce masum insanı “Selam Terör Örgütü” tezgâhıyla takibe aldılar, Kur’an ve Sünnet’i çiğneyerek onların mahrem hayatlarını sinsice izlediler, röntgenciliğin dibini buldular, pornoculuğu meslek edindiler...
Öğrenci evlerinde Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarına akıl almaz iftiralar attılar ve gençleri onlara beddua etmeye zorladılar...
Mütedeyyin insanlara çektirmediği eziyet kalmayan bir partiye oy toplamak için seferber oldular...  Hâlâ devam ediyorlar bu gibi rezilliklere... Ve bu rezillikleri “Hükümet İsrail’le ilişkileri bozup Ortadoğu ile yakınlaştığı için”, “küresel politikalar gereği” yaptıklarını hiç utanmadan itiraf ediyorlar...
‘Biz hainiz ve ihanetimizle alayınızın canına okuyacağız’ diye bas bas bağırıyorlar lisan-ı hal ile... Sonra da “Ne oldu ki? Biz size ne yaptık ki? Niye böyle kızıyorsunuz ki?” diye soruyorlar işte, yüzsüz adamlar!
Biz onlara ne desek, biz onlara ne yapsak, onların bize dediğine ve yaptığına yetişemeyiz.
Tayyip Erdoğan’a verdiğimiz desteği “kişi kültü” ilke izah ediyorlar, ama “kişi kültü”nün dibini bulanlar da onlar. “Evliya diyorlar”, “Kâinat İmamı” diyorlar Fethullah Gülen için.
“Hocaefendi”lerinin kırdığı potlar Pensilvanya’dan Erzurum’a yol olur; gelin görün ki, bizim Erdoğan eleştirilerimiz ciltler dolusu kitap teşkil edebilecekken onlar “hocaefendileri”ne eleştiri mahiyetinde tek kelime edemiyorlar.
Edememek ne kelime?
“Kişi kültü”nde yitip gittikleri için onu eleştirmeyi akıllarının ucundan bile geçiremiyorlar.
“Kainat İmamı” bu, boru değil! Mars’ın, Venüs’ün, küçük yeşil adamların da imamı!
***
Yukarıda Erzurum dedik...
Daha yukarıda bunların “Ortadoğu ile yakınlaşmak”tan rahatsız olduklarını belirttik...
Fethullah Gülen, Erzurum doğumlu değil mi? Erzurum, Ortadoğu toprağı değil mi?
Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, hepimizin vatanı değil mi Ortadoğu?
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bu toprakların çocuğu değil miydi?
Ve İsa, Musa aleyhimusselam?
Türkiye-Suriye sınırı denilen şey, sadece Türklerle Arapları değil, aynı zamanda Türklerle Türkleri, Araplarla Arapları, Kürtlerle Kürtleri ayırmıyor mu?
Kabileleri, aşiretleri, aileleri ayırmıyor mu bu sınır? Coğrafyamızdaki diğer sınırlar da öyle değil mi? Sykes ve Picot’ların “Böl, parçala, yönet” anlayışıyla ektiği fitne tohumları değil mi bunlar?
Ümmet-i Muhammed’in sadık bir evladı, AK Parti Hükümeti’nin emperyalist tezgâhlara boyun eğmeyerek Ortadoğu çapında bir hürriyet, adalet ve birlik düzeni kurmak için gayret sarf etmesinden rahatsızlık duyabilir mi?
Ey Pensilvanya Cemaati!
Mensubu olduğunuz ümmete, kendi kardeşlerinize, bizzat kendinize yabancılaşarak Sykes ve Picot’larla kendinizi özdeşleştirecek kadar, onların davası için onlardan bile daha büyük bir hışımla kardeşlerinizin üzerine yürüyecek kadar “Ev Zencisi” olmuşsunuz işte; ne kızıyorsunuz? Evet, asıl siz niye sinirleniyorsunuz?
Sadece tespit yapıyoruz burada.

Gül'e facebook çarpıtması

08 Mart 2014
Cumhurbaşkanı Gül, Youtube ve facebook gibi platformlarda suç işlenmesi veya özel hayata saldırı söz konusu olması durumunda mahkeme kararıyla kapatma yapılabileceğini söyledi. Ancak medya Gül'ün bu sözlerini Başbakan Erdoğan'la ters düşmüş gibi lanse ederek, konuyu saptırmayı tercih etti

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Youtube ve facebook'un dünyanın her tarafında geçerli olduğunu belirterek, 'Bunların kapatılması diye bir şey söz konusu olmaz' dedi ve ekledi: 'Yalnız bu platformlarda herhangi bir şekilde suç işlenirse birisine haraket veya birisinin özel hayatına saldırı söz konusu olursa mahkeme kararıyla da bunlar kapatılır.'

DEMOKRATİK STANDART
Gül, cuma namazını kıldığı Hacı Cemal Yazgan Niyet Camisi'nden ayrılırken bir gazetecinin 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Youtube ve facebook'un kapatılacağı yönünde sinyaller vardı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir şey mümkün mü?' sorusu üzerine Gül, şöyle konuştu: 'Buna herkesin inanması lazım, kimse de böyle bir şeyi özlemez Türkiye'de. Ayrıca internet ilgili çıkan yasayı da biliyorsunuz.

Youtube gibi facebook gibi platformlar dünyanın her tarafında geçerli olan şeyler ve bunların kapatılması diye bir şey söz konusu olmaz.

SUÇ SANAL ORTAMDA DA SUÇ
Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi: 'Yalnız bu platformlarda herhangi bir şekilde suç işlenirse birisine haraket veya birisinin özel hayatına saldırı söz konusu olursa mahkeme kararıyla da bunlar kapatılır. Gerçek ortamda suç neyse sanal ortamda da suç aynıdır, takibi yapılır. Herhangi bir şekilde özgürlüklerden geriye gidiş söz konusu değil. Türkiye'de her zaman özgürlüklerin genişletilmesiyle ilgili yaptığımız reformlarla gurur duyuyoruz. Muhakkak bunlar daha da ileri gidecektir.'
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/08/gul-e-facebook-carpitmasi.html#.UxuJ5Fo5nDc

Savcıları hedef gösteriyorlar

08 Mart 2014
Gazeteci, yazar, siyasetçi ayrımı gözetmeden binlerce kişiyi terör örgütü bahanesiyle dinleyip darbe sonrası cezaevlerine doldurmayı planlayan paralel yapı, skandalın açığa çıkması üzerine bu kez de kara propagandaya başladı. Paralel örgüt tetikçileri, açtıkları twitter ve blog sayfalarından örgütlü soruşturmaların başına atanan başsavcıvekilini hedef gösterdi.

Yenişafak'ta yer alan habere göre; Binlerce vatandaşı 'Selam Terör Örgütü' isimli düzmece bir örgüt bahanesiyle dinleyen paralel örgüt, darbe girişiminin ortaya çıkmasının ardından şimdi de tetikçilere hazırlattıkları twitter hesapları ve blog siteleri üzerinden kara propagandaya başladı. Paralel dinleme listesini yayınlayan Yeni Şafak ve Star gazetelerini hedef gösteren şebeke, darbe tezgahını fark ederek soruşturmayı bitiren İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekillerini de hedef gösterdi. Paralel tetikçiler, kendilerine bağlı polis ve savcılar eliyle yapamadıklarını, sosyal paylaşım sitelerinde istihdam ettikleri hücreler vasıtasıyla yapmanın derdine düştü. Kara propaganda ve itibarsızlaştırmaya yönelik yayınlarla başsavcıvekillerini tehdit eden tetikçiler, ihbar mektubu vermesini sağladıkları bir kadının da gizli görüntülerini yayınlayarak hiçbir ahlaki kural tanımadıklarını herkese gösterdi. Türkiye'de kamuoyunca tanınan yüzlerce simayı uydurma bir terör örgütü mensubuymuş gibi gösteren örgüt, yapılan illegal dinlemelere kılıf hazırlamakta da beis görmedi.

TEHDİTLE İHBAR MEKTUBU
Paralel yapı uzantısı sosyal hesaplar, Selam Tevhid/Kudüs Örgütü soruşturmasının açılması için ifade verdiği iddia edilen K.Y. isimli kadının da görüntülerini yayınladı. Selam Örgütü operasyonunun bu kadının kocası hakkındaki ihbarla ortaya çıktığını iddia eden paralel tetikçilerin, K.Y. adlı kadına da tehdit ederek ifade verdirdikleri öğrenildi. Paralel yapının tetikçisi polislerin, K.Y.'nin bir açığını tespit ettikleri, ardından önce Bursa'da daha sonra İstanbul'da zorla ifade aldıkları öğrenildi.

İTİBAR SUİKASTİNE DEVAM
Pensilvanya merkezli telekulak skandalı kapsamında dinlenen kişilerin listesini ortaya çıkaran Yeni Şafak ve Star gazetelerini 'algı yönetimi' yapmakla suçlayan paralel tetikçiler, ülke tarihinin en büyük telekulak skandalında kamuoyunca saygın binlerce kişinin aynı listede neden biraraya getirildiğini açıklayamadı. Twitter üzerinden kara propaganda yapan paralel örgüt tetikçileri, tüm mahremiyeti derin yapı tarafından dinlenen binlerce kişiyi tehdit etmeye devam etti. Binlerce kişilik dinleme listesini yayınlayarak kişi hak ve özgürlüklerinin nasıl bir tehdit altında olduğunu ilan eden Yeni Şafak'ı hedef alan örgüt, yapılan illegal dinlemelerin üzerini örtmeye çalıştı. Devlet kademelerinde İran ajanlarının örgütlendiğini iddia eden çakma sosyal hesap, kirli planını uygulama imkanı bulamayan örgütün nasıl seviyesizleştiğini de gözler önüne serdi.

Karanlık hesaplarla tam gaz
Hayali Selam Örgütü bahanesiyle binlerce kişiyi dinleyen paralel yapılanma skandal ortaya çıkınca örgütlü soruşturmaların başına atanan başsavcıvekiline yönelik kara propaganda faaliyetine girişti. Sosyal medyada 'Acem Uşakları' başlığı ile hesaplar açan örgüt, emniyet ve yargıdaki uzantılarının soruşturmayla ilgili servis ettiği bilgilerle savcıları hedef gösterdi. Darbe planı ortaya çıkınca toplumda iyice açığa düşen örgüt, itibarsızlaştırma çalışması için hiçbir ahlaki kural tanımadığını gözler önüne serdi. Örgütün, soruşturma için şikâyetçi olarak ifadesini aldıkları K.Y isimli kadının emniyette çekilen görüntüleriyle mesaj vermesi de dikkat çekti.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/08/savcilari-hedef-gosteriyorlar.html#.UxuJhVo5nDc
Cemaat ve hükümet birlikte batıyor, Türkiye’yi de batırıyorlar

Ruşen Çakır
 
Önceki günkü yazımı (Başbakan Erdoğan da kendi gücünün kurbanı oluyor) “hem cemaat, hem hükümet, ama en önemlisi tüm Türkiye kaybediyor” cümlesiyle bitirdiğim için olumlu ve olumsuz çok tepki aldım. Olumluları bir kenara bırakalım. Bu yazıda, yaşananların son tahlilde Türkiye’nin hayrına olacağına inananlarla tartışmak istiyorum.

Mesela demokrat kişiliğine hep saygı duyduğum Hüseyin Ergün tespitime “Hayır; tam tersine, Türkiye kazanıyor çünkü irin dışa akıyor“ diye itiraz ediyor. Bir okurum da “Bu şekilde anti-demokratik icraatlar sergileyen ve seviyeyi oldukça düşüren, varlıklarının ülkeye son tahlilde çok da yararı olmadığını düşündüğüm iki kurumun birbirlerini zayıflatması, uzun vadede ülkemiz için neden kötü olsun?“ diye soruyor.

İrin içeriye mi dışarıya mı akıyor?

Tartışmanın eksenine Ergün’ün “irin dışa akıyor” önermesini almak işimizi kolaylaştırabilir. Gerçekten de teorik olarak, birbirini çok yakından ve iyi tanıyan; birbirlerinin defolarını ortaya çıkarma imkânına sahip iki gücün böylesine amansız mücadelesinin ülkenin arınmasına katkıda bulunması beklenir.

Fakat pratikte işlerin tam tersine geliştiğini, irinin dışa değil içe aktığını düşünüyorum. Örneğin her iki tarafın sosyal medya üzerinden dolaşıma soktuğu dinleme kayıtlarını ele alalım: Bu kayıtlar sayesinde, bir yandan rüşvet, yolsuzluklar ve bunların beraberinde getirdiği her türlü ahlaki çöküntüyü; ayrıca Başbakan’ın basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi demokrasinin evrensel değerlerini umursamadığını; öte yandan Fethullah Gülen’in bir dini cemaat liderinin çok ötesinde, dünya işleriyle ve dolayısıyla siyasetle fazlasıyla ilgili kişi olduğunu öğrendik.

Öğrendiğimizle kalıyoruz

Peki sonra ne oldu? Galiba öğrendiğimizle kaldık. Bu kayıtların, tarafların karşılıklı olarak birbirlerini yıpratmalarına yol açtığı muhakkak. Fakat kayıtlar aracılığıyla edindiğimiz bilgilenmelerin ülke olarak arınmamıza katkıda bulunduğunu söylemek çok zor, hatta imkânsız. Çünkü her iki taraf da bu kayıtları topluma iyilik yapmak için değil, düşmanına kötülük yapmak için, denetimli bir şekilde dolaşıma sokuyor.

Eğer sahiden toplumun iyiliğini düşünmüş olsalar, bu kayıtları hiç bekletmeden, sıcağı sıcağına devreye sokar ve olayların başka türlü akmasına neden olabilirlerdi.

Farkındayım, epey karışık oldu. Ancak şu basit soruyla meramımı daha iyi anlatabilirim sanıyorum: Eğer cemaat-hükümet çatışması olmasaydı, vatandaşlar, titizlikle istiflendiği belli olan bu kayıtlardan haberdar olabilirler miydi?

Bir diğer soru da şu olabilir: Taraflar ellerinin altındaki kayıtları ayıklarken ve bunların yayınlanacağı zamanı hesaplarken neyi gözetiyor: kamu yararını mı, yaşanan savaşın gidişatını mı?

Hep birlikte batıyoruz

Girişte atıfta bulunduğum yazıma ilkin “Cemaat ve hükümet birlikte batıyor, Türkiye’yi de batırıyorlar” başlığını atmayı düşünmüştüm. Nasip bu yazıyaymış! Normal şartlarda cemaat ile hükümetin birbirlerini tüketmesiyle Türkiye’nin önünün açılması beklenirdi. Ama 17 Aralık’tan bu yana yaşadıklarımıza baktığımızda böyle olacağının herhangi bir garantisi bulunmadığını görüyoruz. Çünkü onların birlikte batmalarından da istifade ederek kendisini Türkiye toplumuna bir iktidar alternatifi olarak sunabilecek üçüncü bir güç ortaya çık(a)madı ve yakın zamanda çıkacağa da benzemiyor.

Akla ilk olarak CHP geliyor, ancak ana muhalefet partisi yerel seçim kampanyasını büyük ölçüde cemaatin, iktidar partisi ve özellikle Başbakan Erdoğan’a indirdiği darbeler üzerine inşa etmiş durumda. Bu kampanyanın başarılı olması hâlinde CHP’nin cemaate hayli borçlu kalacağını ve Cemaat-AKP ittifakı deneyiminden hareketle, bunun da yeni tür bir vesayet ilişkisini beraberinde getireceğini düşünebiliriz.

Cemaat-hükümet savaşından olumsuz anlamda etkilenmeyen yegâne gücün, bütün tereddütlerine rağmen Kürt siyasi hareketi olduğunu söyleyebiliriz. Fakat BDP’ye kardeş olarak devreye giren HDP’nin henüz emekleme aşamasında bile olmaması nedeniyle bu hareket tüm Türkiye’ye hitap etme imkânına sahip değil

Sonuç olarak 17 Aralık sürecinde irin dışa değil içe doğru akıyor ve Türkiye hızla dibe doğru yol alıyor.

Umarım tersi doğru çıkar ve ben de mahcup olurum.
http://haber.gazetevatan.com/cemaat-ve-hukumet-birlikte-batiyor-turkiyeyi-de-batiriyorlar/615855/4/yazarlar
          

Paralel yapıdan korkunç 'THY' planı

08 Mart 2014
Derin örgütün 150 ülkedeki elemanı harekete geçti. THY'nin malum bankadaki hesaplarını kapatmasının ardından Pensilvanya'dan talimat geldi.

Akşam'da yer alan habere göre; BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti üzerinden ülkeyi hedef alan paralel yapının ihanet girişimleri devam ediyor. İstanbul merkezli operasyonla deşifre olan derin örgüt, Halkbank'ın ardından bu kez de dünya markası olan Türk Hava Yolları'na (THY) karşı kumpas kurdu.

MALUM BANKA YÜZÜNDENParalel yapının 150'nin üzerinde ülkedeki elamanları, Pensilvanya'dan gelen talimatla THY'ye yönelik karalama kampanyası için aynı anda harekete geçti. Paralel yapının okullarındaki abi ve ablalar, bulundukları ülkelerde "THY ile uçmayın" sohbetleri ve ziyaretleri gerçekleştiriyor. Derin örgütün kara propaganda talimatı, THY'nin, adı paralel yapı ile anılan malum bankadaki hesaplarını kapatmasının ardından geldi.

ABİLER, ABLALAR FALİYETTEDarbe girişiminin deşifre olması üzerine harekete geçen THY, paralel bankada bulunan yaklaşık 300 milyon TL tutarındaki mevduatını çekmişti. THY'nin ardından birçok KİT ve kamu kurumu da söz konusu banka üzerinden gerçekleştirdiği işlemlere son vermişti. Paralel yapının finans ayağına ciddi darbe vuran bu gelişmeden sonra kurgulanan, "THY'yi karalama" planı, bizzat Pensilvanya'dan gönderilen talimatla uygulamaya konuldu. Dünyanın neredeyse her ülkesinde örgütlenmiş olan yapı gönderilen talimat üzerine, paralel yapıya bağlı okullardaki "abi" ve "abla"lar herekete geçerek yoğun bir kampanya başlattılar. İstihbarat birimlerine ulaşan bilgilere göre, özellikle Ortadoğu, Afrika ve Asya'daki İslam ülkelerinde THY'yi hedef alan lobi ve kulis çalışması yürütüldüğü öğrenildi. Bulundukları ülkelerin yöneticileri, siyasetçileri, işadamları, STK'ları ile görüşmeler gerçekleştiren derin örgütün elemanları, "THY ile uçmayın" sohbetleri düzenliyor.

DOMUZ ETİ PROPAGANDASIKara propaganda kapsamında dini duyguların da kullanıldığı belirtiliyor. AK Parti iktidarı ile birlikte büyük atılım yapan THY'ye yönelik kampanyada, "uçuşlarda domuz etinden oluşan mönü verildiği" iftirasının da dile getirildiği vurgulanıyor.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/08/paralel-yapidan-korkunc-propaganda-thy-plani.html#.UxuHmVo5nDc

Gülen için kırmızı bülten buna bağlı!

08 Mart 2014
Başbakan Erdoğan Gülen için kırmızı bülten çıkarılabileceğini söyledi. Ancak bunun için, Gülen hakkında soruşturma açılıp, yakalama kararı verilmesi gerekiyor.

Gazeteport'ta yer alan habere göre; Başbakan Erdoğan, ABD'de yaşayan Fethullah Gülen'in iadesi konusunda kırmızı bülten çıkarılabileceğini açıkladı. Ancak İnterpol hukukuna göre bir kişi hakkında kırmızı bülten ile arama kararı çıkarılması için, önce yargının soruşturma açıp, yakalama kararı vermesi gerekiyor. Gülen hakkında ise halen, hiç bir suç iddiası ile açılmış soruşturma bulunmuyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da kırmızı bülten için, “Bu, yargısal süreçle ilgili bir husus. Hükümetin yetkisi yok” dedi.
''Kırmızı bülten'' suç işleyip yurtdışına kaçan sanık veya hükümlülerin, iadeleri amacıyla uluslararası seviyede aranmasını sağlamak amacıyla İnterpol tarafından yayınlanıyor. Türkiye'nin İnterpol'den kırmızı bülten çıkarılması talebi için, öncelikle Gülen hakkında mahkemelerce verilmiş bir tutuklama ya da yakalama kararı gerekiyor.

YÜKSEL DE İSTEMİŞTİGülen hakkında yakalama kararı çıkarılmasını 14 yıl önce DGM savcısı Nuh Mete Yüksel istemişti. Yüksel tarafından Fethullah Gülen hakkında tam 14 yıl önce hazırlanan iddianamedeki suçlamaların aynısı, bugün iktidarın gündemi oldu.

Savcı Yüksel, Refah ve Fazilet Partili isimlere yönelik açtığı davalar ile, FP'nin türbanlı vekili Merve Kavakçı'yı gözaltına alma girişimi nedeniyle, bugün AK Partide olan kadrolar tarafından sert biçimde eleştirilmiş, Abdullah Öcalan, Hizbullah, Alman vakıfları gibi kritik soruşturmaları yürütmüş, Mart 2012'de emekli olmuştu.

Başbakan Erdoğan, Gülen grubunu ''Çete'' olarak nitelerken, savcı Yüksel de 22 Ağustos 2000 tarihli iddianamesinde Gülen'i ''Dini kurallara dayalı bir devlet oluşturmak amacıyla, yasadışı örgüt kurup, faaliyetlerde bulunmakla'' suçlamıştı. Gülen hakkında 10 yıl hapis istenen dava, 2007 yılında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde beraat ile sonuçlanmış ve 2008'de de Yargıtay tarafından onaylanmıştı.

''EMNİYETE SIZIYORLAR''Yüksel iddianamesinde ''Gülen Grubu, başta Milli eğitim ve emniyet teşkilatı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yapmaktadır. Gülen'in oluşturduğu örgüt, istişare kurulu, bölge, şehir, semt ve ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır '' demişti. Yüksel'in bu iddiası 17 Aralık operasyonundan sonra emniyet başta olmak üzere, kamuda gerçekleşen büyük tasfiye ile yeniden gündeme gelmiş oldu.

İddianamede Gülen grubu için, ''Sinsi çalışmalarının önünde tek engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. TSK'ya karşı uyguladığı politika, bazı politikacılardan alınmış tavizlerle polisi güçlendirme, böylece denge sağlama, etkinleştiği polis camiasını gerektiğinde TSK'ya karşı kullanma şeklindedir. TSK'ya sızma politikasını sessiz ve derinden devam ettirmektedir'' denilmişti.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/08/gulen-e-kirmizi-bulten-buna-bagli.html#.UxuHPFo5nDc

Yazıcıoğlu ölümü ile ilgili cemaatin şok belgeleri ortaya çıktı

08 Mart 2014
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile ilgili Paralel Yapı'nın büyük bir kumpas kurduğu ortaya çıktı.

Paralel yapının Yazıcıoğlu suikasti ile ilgili eski Ankara İl Emniyet Müdürü Orhan Özdemir'e kurduğu kumpasın belgesinin ortaya çıkmasından sonra SON.TV'den Ömer Adıyaman, soruşturma ile ilgili önemli belgelere ulaştı. Paralel Yapı'nın Yazıcıoğlu suikasti ile ilgili DDK raporunda ifade değişikliğine gittiği görülüyor. Öte yandan ortaya çıkan bilgi notlarında kazadan sonra Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaralı olduğu bilgisine yer veriliyor.

SEÇİM ÖNCESİNDE ERDOĞAN'A KUMPAS
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile ilgili Paralel Yapı'nın büyük bir kumpas kurduğu ortaya çıktı. Yazıcıoğlu'nun ölümü ile ilgili Paralel Kumpas kuran Paralel Yapı, Seçim öncesinde Yazıcıoğlu'nun kaza olayını Başbakan Erdoğan'a montaj kaset ve ses kayıtları ile bağlama yönündeki operasyonu ise adım adım uygulanıyor.


MUSTAFA DESTİCİ KULLANILIYOR İDDİASI
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici'nin Paralel Yapı tarafından kullanılması ise bu ölümün perde arkasının ortaya çıkmasını gölgeliyor. Muhsin Yazıcıoğlu ölümü ile ilgili özellikle Paralel Yapı'ya ait yayınlarda açıklamalar yapan Destici'nin, Yazıcıoğlu soruşturmasının ifşaa edilmemesinde önemli bir isim olarak Paralel Yapı tarafından kullanılıyor. Muş Emniyet Müdürü iken görevden alınan Muharrem Durmaz'ın ortaya çıkan mektubunda ise Paralel Yapı'nın planının nasıl işlendiği de gözler önüne seriliyor. Destici'nin ve BBP içerisinde örgütlenen Paralel Yapı'nın ise bu alanda faaliyet gösterdiği iddia ediliyor.

YAZICOĞLU KAZASI PLANI
SON.TV'nin ulaştığı belgeler, daha önce Muş Emniyet Müdürü iken görevden alınan Muharrem Durmaz'ın isminin olduğu belgeyi de doğruluyor. Paralel Yapı'nın Muhsin Yazıcıoğlu suikasti ile ilgili Ankara İl Emniyet Müdürü Özdemir'e kurulan kumpas senaryosununda an be an işleme konulduğu görülüyor. Daha önce Muş Emniyet Müdürü iken görevden alınan Muharrem Durmaz'ın ortaya çıkan mektubunda, Özdemir aleyhine tanıklık yapma planını şöyle ifşa etmişti: "Kayseri'ye donanımlı bir ekip gönderdim. Orada bağlantı kuracağımız bir isim verirseniz Orhan Özdemir'le ilgili aleyhte tanıklık yapabilecek şahısları tespit edip rapor haline getirmeyi düşünüyoruz. Daha sonra bu raporu bir ihbar mektubuyla devletin her kademesine gönderme düşüncemiz var. Orhan Özdemir'le ilgili daire mutemetlerimizle görüştük. Orhan Özdemir'in mal beyanı, soruşturma dosyaları aldığı cezalar gibi doneleri toplatıyorum. İhbar mektubumuzda bunlarda ayrıntılı bahsedip eklerine belgede koyup ihbarın inandırıcı olmasının sağlamak istiyoruz. Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin düşmesi olayı ile ilgili illerin istihbarat şube müdürlerine baskı yapıp Orhan Özdemir hakkında aleyhte ifade vermeye ikna ettik."

BU BELGE ADIM ADIM UYGULANIYOR
Ortaya çıkan kumpas belgesinin adım adım uygulamaya konulduğu SON.TV'nin ulaştığı DDK raporlarında da görülüyor. Muhsin Yazıcıoğlu suikasti ile ilgili ifade verenler emir komuta zinciri içerisinde nasıl ifade değiştirdiklerini DDK raporunda sabitleniyor. DDK raporunda ifade değiştirme olayının arkasında da paralel yapının olduğu kaydediliyor. Ortaya çıkan bilgi notları ise bu soruşturmanın Paralel Yapı tarafından nasıl değiştirildiğini de gözler önüne seriyor. Bilgi notlarında kazadan sonra Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaralı olduğu bilgisine yer veriliyor.

BİLGİ NOTUNDA MUHSİN YAZICIOĞLU SAĞ VE SADECE AYAĞI KIRIK
İşte Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile ilgili hiçbir yerde yayımlanmamış bilgi notlarında Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaralı olduğu bilgisi yer alıyor. Ancak her iki bilgi notunda ise çelişkiler yumağı var:




İşte Muş Emniyet Müdürü iken görevden alınan Muharrem Durmaz'ın Yazıcıoğlu kazasında ortaya çıkardığı Paralel Kumpas'ın belgesi:


http://www.timeturk.com/tr/2014/03/08/muhsin-yazicioglu-olumu-ile-ilgili-sok-belgeler-ortaya-cikti.html#.UxuGSFo5nDc
17 ARALIK F.GÜLEN ALBÜMÜ 12


Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı














Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı






Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı












Gömülü resim için kalıcı bağlantı







Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı

















Gömülü resim için kalıcı bağlantı











Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
DİĞER ALBÜMLER
 

08.03.2014