HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

2 Nisan 2014 Çarşamba

Hasan Karakaya / Yeni Akit

Milletin mesajı... Eski defter kapanmadan yeni defter açılmaz!

02 Nisan 2014
Hasan Karakaya / Yeni Akit




Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (sav) bir “Hadis-i Şerif”inde buyurur ki; “3 şey için çok geçtir: Ağızdan çıkan söz, Yaydan çıkan ok, Geçen zaman.”

AK Parti’nin, içte ve dışta adeta “yedi düvele karşı” savaşıp, aldığı “yüzde 46” oydan sonra, bazıları “seçim öncesi olanların unutulup, yeni bir beyaz sayfa açılmasını” istiyorlar ki, buna AK Parti
Milletvekili Süleyman Gündüz de dahil...

Süleyman Gündüz, seçim sonuçları üzerine yazdığı yazıda demiş ki;
“Seçim sonrasında ayrıştırıcı siyaset dilinin bütünleştirmeye yönelmesi gerekir. Bu kısır döngüden çıkıp, sabırla, adaletle, kin ve öç alma duygusuna alan bırakmadan, kırmadan, dökmeden ortaya çıkan tahribatın telafi edilmesi gerekir. Başka Türkiye yok; yaralarımızı birlikte saracağız, bu gerilimli ortamdan el ele çıkacağız.”

AĞA İLE KÂHYA
Süleyman Gündüz’ün bu “tavsiye”(!)si, bana “Ağa ile Kâhya”nın hikâyesini hatırlattı... Hikâyeyi bilirsiniz!
“Ağa” ile “Kâhya”, binmişler “fayton” türü bir arabaya, düşmüşler “kasaba”nın yoluna!..
Giderlerken, “ağa”nın gözüne; çok affedersiniz üzerinden hâlâ buhar yükselen bir “manda pisliği” takılmış... Durdurmuş arabayı, dönmüş “kâhya”ya:
“Kâhya” demiş, “Şu manda pisliğinden bir parmak yersen, bu at da, bu araba da, köydeki kâşane de, çiftlik de senin olacak!”
Nihayetinde, “kâhya” da bir insan... Bir an, “zenginlik, güç ve şöhret hırsı”na kapılıp, almış bir parmak, götürmüş ağzına!..
“Tamam” demiş ağa;
“Mal varlığımın tamamı senin... Şimdi gel, sen benim koltuğuma otur, arabayı ben süreceğim!”
Anlayacağınız, “rol”ler değişmiş...
Sadece “rol”ler değil, “mal, mülk ve şöhret” de el değiştirmiş!..
Ağa olmuş “kâhya”, kâhya olmuş “ağa!”
Kasabaya “yeni sıfatları” ile varmışlar...
Alışverişlerini yapıp, dönüşe geçmişler!
Yine; kâhya ağanın yerinde, ağa da kâhyanın!..
Ne var ki; “kâhya”nın içi rahat değil!..
Ya köylü sorarsa, ya “bu serveti manda pisliğine borçluyum!” demek zorunda kalırsa!..
Bu düşünceler içinde köye dönerlerken, gelmişler, “manda pisliği”nin olduğu yere... “Çiçeği burnunda ağa” dönmüş “eski ağa”ya:
“Heeyy ağa” demiş, “Şundan bir parmak da sen yer misin?”
Ardından eklemiş:
“Yersen, bana verdiğin her şey, yine senin olsun!”
Ağa, arabanın durmasını bile beklemeden, hızla atlamış aşağı!..
Gerisi malûm!..
Her şey eskisi gibi!..
Köye yaklaştıklarında, “ağa”, dönmüş “kâhya”sına...
“Köyden çıktığımızda ben ağaydım... Kasabaya indiğimizde sen ağaydın... Köye girerken, ben yine ağa, sen yine kâhyasın!... İyi de; biz o boku niye yedik?”

BU SEÇİMİ NİYE YAPTIK?
Süleyman Gündüz’ün tavsiyesi de, bu hikâyeyi andırmıyor mu?..
Ortaya çıkan tahribatı “kırmadan, dökmeden” telâfi edeceksek, biz bu “seçim”i niye yaptık?..
Başbakan Erdoğan demiyor mu;
“Bu bir İstiklâl mücadelesidir...
Bu, Türkiye’nin İstiklâl Savaşı’dır!”
Ortada bir “savaş” varsa, orada “kırılan” da olacaktır, “dökülen” de!..
“Vurulan” da olacaktır,
‘Yaralanan” da!..

Sen, sana karşı; “darbe amaçlı kirli 17-25 Aralık Operasyonu”ndan tutun da, “insanların ve hatta devletin yatak odaları”nı dinlemeye/görüntülemeye, “kaset”lemeye, “tapele”meye, “montaj”lamaya, “dublaj”lamaya ve “şantaj”lamaya varıncaya kadar, “bütün silâhları” kullanan adamları hoş görecek, yaptıklarını yanlarına kâr bırakacak ve hiç “hesap” sormayacaksın, öyle mi?..

İyi de, o zaman, biz bu “seçim”i niye yaptık, “Fetullah Gülen Örgütü ve onun ittifak kurduğu cuntacı zihniyet” ile niye mücadele ettik!..

Süleyman Gündüz ve onun gibiler belki bunun farkında olmayabilirler ama “cephe”de bulunan insanlar, hemen her gün bir “korku” yaşadılar!..
“Ya başarırlarsa!”

Bazı “tuzu kuru”ların, bugün kalkıp da “ayrıştırıcı siyaset dili”nden bahsetmesi, “bütünleştirme”yi istemesi, “romantik bir talep”ten öteye gitmez!..

Çünkü, “gerçekçi” değildir!..

Öyle veya böyle; “Türkiye’yi yüz milyarlarca dolar zarara sokanlar”dan, “casusluğun daniskası”nı yapanlardan, “insanların yatak odalarına ve banyolarına kamera yerleştirip, sapıkça kaydedenler”den, mutlaka hesap sorulmalı ve bu “devlet içinde devlet”e, bu “Paralel Yapı”ya hakettiği ceza verilmelidir!..

“Yapanın yanına kâr kalmadığı” mutlaka gösterilmeli, eğer açılacaksa, ancak ondan sonra “beyaz bir sayfa” açılmalıdır!..

Aksi halde; millet, bunun hesabını AK Parti’den sorar, “mesajımı niye almadın” diyerek AK Parti’yi cezalandırır!..
Öyle ya;

Bu millet, niye “referandum” havasında koştu sandığa, niye “katılım rekoru” kırdı ve niye Erdoğan’ın arkasında durdu?..
“Paralel’le uzlaşsın” diye mi?
“Darbecilerden hesap sormasın, onlara hoşgörü göstersin” diye mi?..

Geçiniz onu!..

ÖNCE HESAP SORULSUN!
“Kirli 17-25 Aralık Operasyonları”nı yapanlardan “Adana’da MİT TIR’larını durduranlar”dan “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı dinleyerek casusluk suçu işleyenler”den ve “Dışişleri’ndeki gizli toplantı”yı dinleyip, servis ederek “Türkiye’ye ihanet” edenlerden hesap sorulmadıkça bu “defter” kapanmaz, hele hele “yeni bir defter, yeni bir sayfa” hiç açılmaz!..
Süleyman Gündüz de, onun gibi “romantik”ler de bunu bilsinler!..

“Yeni bir defter, yeni bir sayfa” mı açalım?.. Tamam, açalım... Ama önce, eski deftere “darbe plânları” yapanlar, “itibar suikastları” ile insanları “karalayanlar” tesbit edilsin ve onlardan hesap sorulsun!..
Belki, ondan sonra!..
Yoksa; biz bu seçimi niye yaptık ki?..

GÜLERCE’DEN İTİRAFLAR!
Yazının başında, Peygamber Efendimiz’in, “3 şey için çok geçtir” şeklindeki Hadis-i Şerif’inden söz ettim...
“Ağızdan çıkan söz, yaydan çıkan ok ve geçmiş zaman için, çok geçtir!”
İsterdim ki;
Bugün söylenen sözler, “daha önceden” söylenseydi!.. Evet; “kavga” başlamadan, “Firavun, Karun, tımarhanelik deli” hakaretleri ve “beddua”lar edilmeden!..

“AK Parti’nin,  seçimden yüzde 46 ile çıkması”ndan ve “Erdoğan’a güvenoyu” verilmesinden sonra, ne söylersen söyle!.. Hiçbir kıymet-i harbiyesi olmaz!..

Sözü, “Gülen Cemaati’nin önemli isimleri”nden ve aynı zamanda “Zaman yazarı” olan Hüseyin Gülerce’nin “itiraf”larına getirmek istiyorum.

Hüseyin Gülerce, gazeteci Hadi Özışık ile yaptığı söyleşide, “Cemaat’in 4 önemli yanlışı”nı sıralamış ve demiş ki;

“l 1- Hizmet baştan beri yanlış yaptı... Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na savaş açtı... Gezi’den itibaren Başbakan’a hakaret etmeye başladılar.

l 2- Üslubumuzu  kaybettik... Namus bildiğimiz üslubumuzu... Biz bunu bıraktık, hükümetle savaşa girdik... Diyaloğu bıraktık çatışmacı dil kullandık.

l 3- Siyasallaştık... CHP için kapı kapı dolaşıp oy istedik.

l 4- Hizmet hep çoğunlukla hareket etti. Hep öyle yoluna devam etti. İlk defa çoğunluğun karşısına çıktı ve kaybetti. Orijinalini kaybetti, yara aldı.”

Lütfen dikkat; tüm bunları, biz baştan beri söylüyoruz... Ama Hüseyin Gülerce, yeni yeni “itiraf” ediyor!..
Çok geç, çook!..

GÜLEN DE Mİ TEMSİL ETMİYOR?
Buyrun, bir “itiraf” daha;
“30 Mart’ta AK Parti’nin elde ettiği başarıya rağmen, Hizmet, yanlışta ısrar ediyor... Bu yanlış, Hizmet’i temsil vasfı olmayan kişiler tarafından yapılıyor.

İnsanların tanıdığı bildiği Hizmet bu değil... Hizmet yara aldı. Hizmet’i tanınmaz hale getirdiler. İnsanların güveni sarsıldı. Hoşgörü vardı bizde, diyalog vardı bizde, insanların gönlüne girmeyi istiyorduk... Biz ne yaptık peki? Kapı kapı dolaşıp CHP için oy istedik.”

Tamam da, “Hizmet’i temsil vasfı olmayanlar” kimler?..

“Cemaat’in kullandıklarını ve Cemaat’i kullananları” biliyoruz da, “Cemaat’in televizyonları ve gazeteleri”ne ne diyeceğiz?

Erdoğan’ı “düşman” ve “hain” ilân eden, “saldırgan” üslûplarının dozajını sürekli arttıran Zaman’a ne diyeceğiz, Samanyolu’na ne diyeceğiz, Bugün’e ne diyeceğiz, Kanaltürk’e ne diyeceğiz?..
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’na ne diyeceğiz, Cihan Haber Ajansı’nın provokasyonlarına ne diyeceğiz, Today’s Zaman’ın gammazcılığına ve en önemlisi de “Fetullah Gülen’in hakaret ve bedduaları”na ne diyeceğiz?.. “Yurt ve ev”lerdeki “beddua seansları”na ne diyeceğiz?..
Hadi, hepsi bir tarafa da; Fetullah Gülen’in de mi “Hizmet’i temsil vasfı” yok?..

Ne yani; “Hizmet’i kendi ayarlarından çıkaran” ve onu “tanınmaz” hâle getirip, “güven ve itibar”ını sarsan, Fetullah Gülen ve onun “emir erleri” değil midir?..

MERHAMET Mİ, ŞEFKAT Mİ?
Hüseyin Gülerce, Pensilvanya’daki Fetullah Gülen’e seslenmek yerine, kalkmış Ankara’daki Başbakan Tayyip Erdoğan’a sesleniyor ve diyor ki;
“Başbakan’ın bundan sonra Hizmet Hareketi’ne karşı, şefkatli, merhametli ve demokrat tavırlarla sadece hukukun üstünlüğüne riayet edeceğine inanıyorum.”
Hay hay, emriniz olur!..
“Burada mı yersiniz,
Paket mi yapalım?”

“Şefkat”miş, “merhamet”miş, “hukukun üstünlüğü” imiş!. Ya hu, bu kelimeleri lügatlerden silip, Tayyip Erdoğan’ın üzerine “düşmanın üzerine çullanır gibi çullanan” sizin adamlarınız değil miydi?..
Hâlâ da saldırmıyorlar mı?..

Haa, “7 katlı piramit”in “ilk katı”na elbette dokunulmaz... Ama, “karar vericiler”in oturduğu “üst katlar”dakilere “şefkat” ve “merhamet” gösterilirse var ya, işte o zaman, önce ben “isyan” ederim, önce millet isyan eder!..

Arkadaş; “hukuk ve kanunlar çerçevesinde” bu hesap sorulacak ve “Paralel Yapı”ya hakettiği ceza verilecek!..

Ondan sonra “yeni bir defter” mi açılır, yeni bir “kitap” veya “ansiklopedi” mi açılır, ben orasına karışmam!..

Hesap sorulmazsa, ben sorarım;
“Bu seçimi niye yaptık?”

 **********************************************************
MHP’liler CHP’ye oy verdi... Peki ya CHP’liler?!?

Dün akşam, Ülke TV’de, “Aptallıklarına doymasınlar” dediğim için, MHP’liler bana çok kızmış,

Ülke TV’yi “telefon ve mesaj yağmuru”na tutup, “tepki”lerini dile getirmişler!..

Peki, ben böyle söylemekte haksız mıyım?.. Niye “Aptallık” dedim, önce onu düşünsünler ve “bana” değil, gitsinler Devlet Bahçeli’ye tepki göstersinler, ondan hesap sorsunlar.

Tablo gayet net ve açık... Bir “anlaşma” gereği; “CHP’nin güçlü olduğu yerlerde MHP’liler CHP’yi, MHP’nin güçlü olduğu yerde de CHP’liler MHP’yi destekleyecek”ti...

Gelin görün ki; İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok il ve Beylikdüzü/Sarıyer gibi ilçelerde MHP’liler “CHP adayları”na oy verdi... Ama, “MHP’nin güçlü olduğu yerler”de, CHP’liler “MHP adayı”na değil, “kendi adayları”na oy verdiler... CHP’liler, eğer “MHP adayları”na oy verselerdi, tablo bambaşka olurdu!..

Demek istediğim şu:
MHP’liler, “CHP’den kazık” yediler... İşte bu yüzden “aptallık”larına, “enayilik”lerine doymasınlar dedim... Hâlâ da bunu diyorum... Bana kızacaklarına, açsınlar “oy tablosu”nu, incelesinler... “Az farkla kaybettikleri” şehirlerdeki “CHP oyları”na baksınlar ve “CHP tarafından nasıl aldatıldıklarını” görsünler!..
http://www.habervaktim.com/yazar/64409/milletin-mesaji-eski-defter-kapanmadan-yeni-defter-acilmaz.html
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Hangi CHP

 
 
 
 
 
 
 
 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit
02 Nisan 2014

Aslında bu soruyu Kılıçdaroğlu’na değil, CHP’ye sormak gerek.. Ve bu soruyu Atilla İlhan’ın sorması gerek.. Ve bu soruların bütün CHP’lilere sorulması gerek..

CHP nasıl bir partidir?

Mesela sol bir parti mi, sosyalist, ya da sosyal demokrat, demokratik sol, hangisi?

Ulusalcı bir parti mi mesela? Ulusalcı ise nasıl oluyor da, batıcı olabiliyor.. Ulusun alameti farikası olan değerlere bu kadar düşman olabiliyor.. Mesela Nuseyrilik gibi, Arap Şiası, Baasçı bir hareketin avukatlığını üstleniyor?

CHP anti kapitalist mi? Banka sahibi bir anti kapitalist! Size inandırıcı geliyor mu? Koç gibi finans kapitalin birtakım baba firmaları CHP’nin sponsoru değil mi?

CHP laik mi? Yok canım resmi ideolojisini dinleştiren, Diyanet’i rejimin içinde muhafaza eden bir parti nasıl laik olabilir?

Türkiye’nin en mezhepçi partisi CHP! Alevilik, Bektaşilik, Nuseyrilik, Kızılbaşlık yetmedi, bir de

Cemaatçi oldu! Bunlar bir de laikliğin yılmaz savunucuları, laikliğin koruyucuları değil mi?

Kemalizmi rejimin resmi dini haline getirmeye çalışanlar bunlar değil mi? Hani “Türk’ün dini Kemalizm”di! Kendi resmi ideolojisini, Kemalizmi, resmi din ilan etmeye kalkan laikler bunlar!
Şaka değil, Mustafa Kemal’e “Yeni Mevlid” yazdılar. “Türk’ün yeni Amentüsü” diye kitaplar yayınladılar..

CHP her zaman militarist oldu. Darbecilerden yana oldu. Dahası darbecilerin avukatlığını üstlendi.. Böyle bir CHP nasıl “halkçı” olabilir ki! Darbeciler halk düşmanları değil mi?

Hani işçinin, köylünün, yoksulun hakkını savunuyorlardı, onlar işin kandırmacası imiş meğerse!
Cumhuriyetçilik, “çoğunlukçuluk” anlamına gelir. CHP’liler “Cumhur”u “halk” zannederler.

Cumhuriyetçiliğin halkçılıkla eş anlamlı olduğunu düşünürler ama, cumhuriyetçilikle, halkçılık aynı şey değil, 6 Ok da ayrı ayrı tanımlanırlar.. Hem cumhuriyet halkçılık demekse, Cumhuriyet Halk Partisi ne demek olur?

CHP inkılapçı bir parti filan da değil. 19.YY’da, savaş yıllarında, kapitalizmin, komünizmin ve faşizmin gölgesinde oluşan kavram ve kurumlarla ülkeyi, dünyayı, anlamaya ve açıklamaya çalışır.. CHP bugün Türkiye’nin en muhafazakar partisidir. Değişime en fazla direnen partidir..

CHP milliyetçi bir parti de değil aslında.. Bakmayın MHP ile seçim ittifakı yaptığına. Gayeye giden her yol meşrudur sonunda! Soğuk savaş döneminde MHP’yi faşist ilan edip, aynı ülkenin çocuklarını dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik farklılıklarla birbirine karşı kışkırtıp sokağa dökenler bunlar değil mi idi. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretenler bunlar değil mi idi? Dahası suya düşen yılana sarılır.. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur anlayışı, bu anlayış..

Peki şimdi ne oldu? Kim kimdir, kim nerede duruyor bu alemde!

Siyasi emellerini müstevlilerin siyasi emelleri ile, şahsi menfaatlerini yabancıların çıkarları ile tevhid edenler bunlar değil mi? Türkiye’yi faiz lobisine teslim eden anlayış bu anlayış değil mi?

10. yıl albümünde Hitler’den cümleler alıntılayanlar, ‘Mustafa Kemal öldü ise, başımızda Stalin var’ diye teselli bulanlar bunlar değil mi?

Mustafa Kemal dedik de, Fetullah Gülen değil mi Alvarlızade hocayı “Atatürk aleyhine konuşuyor” diye ihbar eden.. O zamandan zaten işi biliyormuş, takiyye o zaman da varmış; bir dönem Komünizmle Mücadele Derneği’ne üye olmuş, gün gelmiş Halkevleri’ne.. Zaten Ecevit’e boşuna şefaat etmiyor anlaşılan. Kasım Gülek’i niye ihmal ediyor bilmiyorum. Baykal’a kızgınlığını biliyoruz da, Kılıçdaroğlu da şefaat listesine alınmış olabilir mi?

“İrtica ile mücadele istila ile mücadeleden daha zor ve elzem bir hadise” idi değil mi? Bu levhalar, Bursa Nutku ile ilişkilendirilip Alevi şehirlerine dikilmeli, Sünni bölgelerde ise, “Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir, her görüldüğü yerde ezilmelidir” iyi giderdi..

Ne CHP ama!

Suriye’yi Hatay’a katan anlayışla, bugünki Esad Muhibbi CHP aynı CHP mi?

Dersim’i topa tutan CHP ile Tunceli’den oy devşirmeye çalışan CHP aynı CHP mi?

İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükûn, Varlık Vergisi, açık oy gizli tasnif sisteminin mucidi CHP nasıl çağdaş, ilerici bir parti oluyor..

Sahi bu kadar trajik gerçeğe rağmen Levanten nüfusun yoğun olduğu bölgelerden nasıl oy alıyor bu CHP!

CHP’lilerin bildikleri tek şey var, eleştirmek, şikayet etmek ve talep etmek. Yıllardır muhalefetteler, onu bile öğrenemediler, onu da doğru düzgün yapamıyorlar.. Sürekli konuşuyorlar.. Ama söyledikleri şeylerin çoğunun hayatlarında karşılığı yok.. Başardıkları bir iş de yok..

Yine de iyi oy alıyorlar.. Kim niye CHP’ye oy verir bilmiyorum.. Son seçimde, CHP’den de AK Parti’ye oy gitmiş olabilir.. Pensilvanya aşkı, CHP tabanındaki birtakım kemikleşmiş CHP’lileri rahatsız etmiş olabilir. MİT’e, istihbarata ayar çekme, dışişlerinin dinlenmesi, birtakım MHP’lileri de rahatsız etmiş olabilir..

Cemaatin evdeki hesabı çarşıya uymadı. Keramet ve kehanet bir birine karıştı. %30 umdular, 45’i görünce şaşırıp kaldılar..

Ne olacak şimdi.. Bu iş buraya kadarmış. Oyun bitti.

Şimdi sormak gerek; hangi CHP, hangi cemaat bu!

Selâm ve dua ile..
http://www.habervaktim.com/yazar/64405/hangi-chp.html
Hüseyin Öztürk / Yeni Akit

CHP, Bediüzzaman’dan öcünü alabildi mi?

02 Nisan 2014







Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerini samimi şekilde okuyan ve okuduklarıyla amel eden her nur talebesi bilir ki, CHP zihniyeti, Müslümanlıkla kavgalıdır.

Bütün ömrü boyunca, CHP ve Masonların zulmünden rahat nefes alamayan Bediüzzaman düşmanlığı ve nefreti, elbette dini İslam ve Kur’an adınadır.

Yıllardır “Kur’an’a hücum ediliyordu.” Kimler ediyordu? Üstadın ifadeleriyle söyleyelim.

- “Elbette İslam, Kur’an ve din düşmanları olan zındıklar, Masonlar, Bolşevikler, dalalet fırkaları, Süfyanizm, gizli komiteler, kapitalistler, Avrupa kâfirleri ve Asya münafıkları.”

Bunu bilmemek ve anlamamak için kişinin ya da kişilerin; kalplerinin mühürlü olması, kulaklarının hakkı duymaması, gözlerinin gerçeği görmemesi, akli melekelerinin çalışmaması gerekir.

Bediüzzaman Hz.leri yine ömrünün sonuna kadar iman hizmetlerine kendisini adamış, bu hizmetler karşılığında dağ başında ikram edilen sütü dahi hediye olarak almamıştır.

Bediüzzaman’ın müdanasız halinden rahatsız olan ve sistemlerini din düşmanlığı üzerine kuran CHP ve yandaşları, sürekli maddi manevi işkence yapmışlardır.

Yıl 1950’yi, ay Mayıs’ı gün de 14 gösterdiği gün, Türkiye’nin üzerine yeni bir güneş doğmuştur.

Aynen yıl 2014’ü, ay Mart’ı gün de 30’u gösterdiği gün doğan güneş gibi.

İşte 14 Mayıs 1950 günü, memleketin üzerine doğan özgürlük güneşini gören Bediüzzaman, biraz olsun nefes alabilmiştir.

Vefatına yakın sıralarda ziyaretine gelen talebelerine ve sevenlerine sık sık şunu söylediği anlatılır. “Küfrün beli kırılmıştır.”

Bu kırılmayı kim nasıl anlarsa anlarsın ama işin ehli olanlar, CHP’nin bir daha asla iktidara gelemeyeceği ve dini İslam’a hücum edemeyeceği yönündedir.

Öyle de olmuştur. 1950 yılından sonra iktidara geldiği vaki değildir. Koalisyon olarak geldiklerinde de koalisyon ortaklarıyla birlikte halk tarafından gönderilmişlerdir.

CHP zihniyetinin İslam düşmanlığı üzerine sadece Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri bir işaret vermiyor ki, Allah’ı bir bilip, Muhammed (s.a.v)’i Peygamber bilen her iman ehli insan, CHP zihniyetinin İslam karşıtlığını ve Müslümanlardan nefret ettiğini biliyor ve söylüyor.

Hal böyleyken, malum kesimin yerel seçimde siyasi herhangi bir oluşum meydana getirmeden, CHP ile ortaklık yapıp, kucaklaşması, bütünleşmesi, çalışması, sadece Türkiye’deki değil, tüm dünya Müslümanlarını şaşırtmış ve üzmüştür.

Dini İslam adına ciddi bir güven kaybına sebep olmuştur. Müslümanların birbirlerine olan bağlılıklarından, aile içi şiddete kadar pek çok hadiseye neden olmuştur.

Bunların da ötesinde Risale-i Nurları ve Bediüzzaman’ı tanıyan birisinin şu sorusu yabana atılır gibi değil.

- “CHP, malum kesimle ittifak yaparak veya bu kesim CHP ile kaynaşarak Bediüzzaman’ın toplum üzerindeki saygınlığını mı yok etmek istiyor?”

Neyse ben şu sorunun cevabını arıyorum:

- “Amentüsü sağlam birisi CHP’ye oy verir mi?”
http://www.habervaktim.com/yazar/64410/chp-bediuzzamandan-ocunu-alabildi-mi.html
Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit

“Uf” oldu!

02 Nisan 2014




Bir sürü iddia ortaya attılar…
Bir sürü gıybet, dedikodu yaptılar…
Fütursuzca iftira attılar…
“AK Parti kazanırsa, bizi yok eder” dediler, kendilerine sempati duyan masum insanları iğfal etmeye çalıştılar…
Kapı kapı dolaşıp, “AK Parti yüzde otuzun altına düştü” propagandasıyla kafaları bulandırmaya kalkıştılar…
“AK Parti’ye oy vermeyin de kime verirseniz verin, içinize sinmiyorsa oyunuzu iptal edin” şeklinde telkinlerde bulundular.
Etki alanlarındaki milletvekillerini tek tek istifa ettirip AK Parti’nin moralini bozmayı, partide ve partililerde panik oluşturmayı denediler…
Kısacası “psikolojik savaş”ın tüm yöntemlerini denediler.
Siyaset dışı kalması gereken yapılanma bütün imkânları ve unsurlarıyla seçime girdi. Siyaset dışı metotları siyasete taşıyıp CHP ile MHP’ye oy toplamaya çalıştılar. Bir haber ajansı başta olmak üzere, bazı televizyon kanalları sayım esnasında bile tetikçiliklerini sürdürdüler. Sanki seçime değil savaşa girmiştik: Siyasi anlamda gayrimeşru tüm silahlarını kullanarak saldırdılar.
Mutat elektrik kesintilerini bile “şaibe” olarak sunmaya çalıştılar. Yandaşlarını tahrik edip sokağa dökecek sloganlar ürettiler.
Ekranlardan akla ziyan yorumlar yaptılar… Halkla dalga geçtiler… Halkın seçtikleriyle dalga geçtiler.
Şimdi hepsi birden yenik!..
Hepsi “uf” oldu!
Bazı siyasi partilerin yenilmesi, demokrasinin cilvesidir, ama “siyaset dışı” kalması gereken grupların, kendilerini fütursuzca siyaset sarmalına sokup yenilmesi Türkiye’de ilk kez görülmektedir.
Bu son derece dramatik bir olgudur! Ne yazık ki, bunun sorumlusu ne millet ne de siyasettir…
Tek sorumlu var: O da, “uhrevi” amaçlar istikametinde hareket etmesi gereken grubu siyaset sarmalına sokup tüketen “önderler”dir. Kendilerinde “büyük güç”ler vehmetmişler, siyaseti dizayn etme hevesine kapılmışlar ve büyük bir yanlışa sürüklenmişlerdir.
Yanlışa “yanlış” diyen dostlarına “ambargo” koyacaklarına, keşke uyarıları dikkate alıp bir rota düzeltmesi yapabilselerdi…
Şimdi ne oldu? Millet onlara “ambargo” koydu!
Günler önce yazmıştım: Siyaset ne kadar kirlenirse kirlensin, bir şekilde temizlenip arınarak yoluna devam eder, ama “cemaat” kirlenirse, onu temizleyebilecek bir temizlik malzemesi yoktur.
Çünkü cemaat, itimat üzerine gider. Bu itimat yıllarla sağlanır. Yıllarla sağlanan değer birkaç günde heba edilmemeliydi.
Kimse inkâra kalkışmasın: Yazılan yazılar, yapılan haberlerle programlar, atılan twittler ortadadır: Hiçbir cemaat yahut tarikat, kendini bu kadar kolay inkâr etmemiş, temel hizmet prensiplerine böylesine ters düşmemiş, binlerce fedakârın-cefakârın omuzlarında yükselen ulvi hizmeti, CHP gibi, mazisinde Müslüman yürekleri kanatan baskı, şiddet ve zulüm bulunan bir partinin yedeği yapmamıştır.
O CHP’ki, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine yaptığı zulüm ve işkence ile özdeşleşmiştir: Nasıl olur da temel referansının Bediüzzaman olduğunu söyleyen bir “cemaat” tarafından desteklenebilir?..
Bu ne yaman bir çelişki, ne dramatik bir olgudur!
Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası yaptığı konuşmayı dinlerken, “Bunun arkasından mı gittik?” diye kendilerine sormadılar mı? İçleri hiç acımadı mı?
Yandaşları tarafından bile alkışlanmayan konuşmasında, Kılıçdaroğlu, ithamlarını tekrarlayıp Başbakan’a sürekli olarak, “Sen kimsin?” diye saldırdı. “O Başbakan” diyesim geldi, “peki sen kimsin?” Ebedi muhalefet partisinin kasetle gelen başkanı!
“İstikrarlı bir şekilde oylarımızı yükseltiyoruz” deyince, şöyle bir hesapladım:
Bu “yükseliş” sürdüğü takdirde, yüz sene sonra AK Parti’nin oy oranını yakalama ihtimali var…
Demek oluyor ki, Kılıçdaroğlu, 165 yaşında filan başbakanlık koltuğuna oturabilecek!
Şimdiden hayırlı olsun diyorum!
http://www.habervaktim.com/yazar/64417/uf-oldu.html
Kerime Yıldız / Habervaktim

CHP'ye Oy Vermenin Dayanılmaz Ağırlığı

 
 
Kerime Yıldız / Habervaktim
 
 
 
 
02 Nisan 2014

Seçimden önce sormadım. Duymak istemedim. Ama seçimden sonra, cemaatden bir arkadaşıma  telefon ederek  "CHP'ye vermedin değil mi?" diye sordum. Cevab çok ilginç. Ben gibi meraklı başka soranlardan da duydum. Emir almış gibi aynı cevabı veriyorlarmış.
"Ak Parti'ye vermedim."
"Tamam da kime verdin?"
"Ak Parti'ye vermedim."
Israr etme hakkım var. Zira, bu kişi benim evimde, "Biz bugüne kadar Başbakan'dan başkasına oy vermedik." diye Ak Parti nutku çekmiş birisi. Hatta bunu dediğinde, vaktiyle  kimlere oy verdiklerini hatırlattığımda inkâra kalkışmış  birisi. Ola ki 5-10 sene sonra çark ederek aynı naneyi yemesin diye, peşinen delilim olsun diye sordum. Yoksa bana ne!
"Tamam da ben kime vermediğini değil, kime verdiğini soruyorum."
"Ben, kimseye oyumu söylemek zorunda değilim."
Vay be!  Bir anda hepsi bireysel takılmaya başlamış. Kim yer? Cemaatçilerin evinde kalmış bir genç, ağabeylerden birinin, bu sıralarda buram buram özgürlük kokan tweetlerini görünce dayanamamış şöyle yazmış.
"Sen de aşırı nurculukdan zeka geriliği meydana gelmiş."
Bayıldım bu cümleye. Doz aşımı bu kadar güzel ifade edilir. Doz aşımı ağırdır. Adamı çarpar. Fıtrat bozulur. Bu genç, kendilerinin saçına, sakalına, kız arkadaşına kadar baskı yapan abilerin demokrasi havarisi olmasına fıttırmış. Bize gençliğimizi niye zehir ettiler diye hayıflanıyor.
Neyse telefon muhabbetine dönelim. Son ısrarımda, gene çakma bir bireysellik havası esiyor. Nihayet  "Sen o yazıları yazarken, müminleri hiç düşünmedin mi?" gibi bir şeyler duyuyorum. Anladım, en iyi savunma taarruz.  Yok arkadaş, Kılıçdaroğlu'na oy veren birisi, bana, bunu diyemez. Burada, konuşma sona eriyor. Arkadaşlık da….
Bunu beklemiyorlardı. Ak Parti dibe vuracak, bunlar da "Biz olmayınca olmazsınız" diye el çırparak yeni ortak CHP'ye  ödetecekleri diyetin hesabına başlayacaklardı. Yok yok, düzelteyim. CHP'den diyet istemezler. Daha evvel de yazdım. Orada efendi-köle ilişkisi var. İttifaklarını kabul buyurduğu için CHP'ye teşekkür bile ederlerdi.
"Dımdızlak ortada kalmak" diye buna denir. Kardeşim bu kadar mı balondunuz? Bu kadar mı hormonluydunuz? Bu kadar mı mübalağa idiniz? Şimdi sizinle kim ittifak eder? Sizi kim ciddiye alır artık?
Neticeyi gördünüz. Voltran'a voltran. Siz  bu şer ittifakı kurunca bu taraf da enayi değil ya… Bir önceki yerel seçime göre Ak parti'nin oyları yükseldi. Bu şu demek.  Bu oyunu bozmak isteyen  başta Saadet olmak üzere, MHP'li, BBP'li, hatta gözü açılan cemaatçi  bir sürü insan Ak Parti'ye oy verdi.
Ankara açısından işin bir de nankörlük boyutu var. Cemaate bu kadar iyilik yapmış bir Melik Gökçek var ortada. Şahsen ben, Gökçek'in miyadını doldurduğuna inananlardanım. Zaten sonuçlar da "Yeter artık!" diyor. Bundan sonra ayağını bir hayli denk alması gerekiyor.
Cemaat mensublarının CHP'ye oy vermesinden ziyade, "Verdim." diyememeleri beni daha çok etkiledi.  Bunu kendilerine bile açıklayamıyorlar demek ki. Vermedim de diyemiyorlar. Yerin kulağı var. Abiler, ablalar duyar Allah korusun.
İnsanın midesinin almadığı, gönlünün razı olmadığı bir şeyi, sanki hür seçimiymiş gibi zorla yemesi çok ağır bir durum. Kabız eder vesselam.
Hiç kimseye "Niye Ak Parti'ye oy vermedin?" diye, siyasi mobinge giren bir soru sormam. Ama dindar bir insana, daha doğrusu kendisini tebliğ ile, hizmet ile tarif eden bir insana, bu milletin dinine, imanına, ezanına, başörtüsüne dil uzatan, el uzatan bir partiye neden oy verdiğini sorarım. Bu "Tacizcisine aşık aptal kız" psikolojisini sorgularım.  Bir Müslüman Türk olarak buna hakkım var.
CHP'ye oy veren cemaatçiler, bu tercihin  dayanılmaz ağırlığını bundan sonra daha çok hissedecekler. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
CHP'ye oy vermemenin dayanılmaz hafifliğini hissetmek  harika bir duygu.
http://www.habervaktim.com/yazar/64418/chpye-oy-vermenin-dayanilmaz-agirligi.html
Fatih Uğurlu

Ertuğrul Özkök’ün Zehrine Panzehir Lazım...

 
 
 
 
Fatih Uğurlu
 
 
02 Nisan 2014
28 Şubat post-modern darbesinin medya ayağının baş aktörlerinden Ertuğrul Özkök Fatih Altaylı’nın Teke Tek programının konuğu olmuş ve iki eski şaibeli adam sohbet ediyorlar. Bilhassa Özkök’ün geçmişini bilmesek, konuşmaları karşısında elimize mendili alıp ağlayacağız. Efendim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Mart akşamı yaptığı balkon konuşması hazreti rahatsız etmiş, çok sert ve ayrıştırıcı bulmuş bunları. Özkök, muhafazakâr bir ailede yetiştiğini, ama şu anda yaşadığı hayatı seçtiğini, asla dindar olamayacağını, her akşam şarabını içmeye devam edeceğini, buna da kimsenin müdahalesine izin vermeyeceğini söylüyor. Karısı ve çocuğu da bu iktidarın söylemlerinden ve gidişatından son derece tedirgin imişler. Bir dönemin Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Özkök, başında olduğu gazetede yıllarca hürriyet ve haysiyet cellatlığı yapmış, yaptırmış ve milyonlara kan kusturmuştu. Bugün demokrasi havariliğine soyunan bu sahte özgürlük savaşçısının geçmişte attığı manşetleri hâlâ bağrımızda bir hançer yarası olarak saklıyoruz:
“411 el kaosa kalktı!”
“Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin.”
“Vay Şerefsiz!”
“Bakan değil, militan!”
“Beceremediniz, artık bırakın!”
“Refahyol çöküyor!”
“Bundan daha ağır sözler de gelecek!”
“Gerekirse silah bile kullanırız!”
Sadece bununla da kalmıyor kirli sicili. Bir kolejin çatısında 5 öğrenci öğle tatilinde namaz kılıyor, başlarında da bir arkadaşlarını imam yapmışlar. Yani din dersinde kara tahtanın önüne seccade de serip, tatbiki olarak yaptıkları namaz kılma eylemini başka yerde yapmaları, yani okulda mescid açılması Özkök kafalıları rahatsız edeceği için çatıya çıkmışlar. Ama nafile, Hürriyet’in mendebur kafası onları çatıda da buluyor, adamlar herhalde helikopter kiralayıp, orada resimlerini çekiyorlar. Ve birinci sayfadan kocaman bir haber. “Dikkat, dikkat, lisede irtica-i faaliyet!”
Siz zannedersiniz ki, okulun çatısında bir kız arkadaşlarının ırzına geçiyorlar. Belki de öyle olsa bu haberi bu kadar büyütmeyecekler; “olur” diyerek müsamaha gösterecekler. Bunun gibi sayısız örnek vardır Özkök’ün kaptanlığında yayınlanan Hürriyet’te.
O gazetedeki genel yayın müdürlüğünden atıldıktan ve darbeci ortakları yargıda hesap verip Silivri’ye doldurulduktan sonra Özkök, kanal kanal dolaşıp, günah çıkarmış ve o manşetler için özürler dilemişti. Tıpkı bizi ensemizden sokup, özür dileyen bir akrep gibi zehrini damarlarımıza zerkettikten sonra ha özür dilemişin, ha dilememişin. Burada okuma hakları ellerinden alınıp tahsil hayatı sona eren, ya da taaa dünyanın öbür ucunda Avustralya’da okumak zorunda bırakılan binlerce, onbinlerce mağdur ve mazlum öğrencinin hakkını nasıl teslim edeceksin? Şimdi yaptığın özür neyi telafi eder. Kaldı ki Altaylı’nın Teke Tek programında yeniden eski darbeci kimliği içinde cûşu huruşa gelip Başbakan Erdoğan’a efeleniyor! Efendim AK-PARTİ yüzde 43 oy almış, (Kafasına göre oyları tıraşlıyor) muhalefet de yüzde 43 oy almış. Utanmasa muhalefet seçimi kazandı diyecek. Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür. Bu adam genel yayın müdürlüğünün yanında bir de ilim adamı, sosyolog, ama cehaleti diz boyu.
Ey köksüz adam, biz o başbakana 28 Şubat döneminde bize bu tuzakları kuran, o alçakça manşetleri atanları sigaya çek, bize yapılan zulümlerin hesabını sor diye oy verdik. O uzun adam, bunları yapmazsa işini yapmamış olur. Daha ağır balkon konuşmaları bekliyorduk aslında, siz neler gördünüz ki, ya yargı karşısında attığınız o manşetlerle alabora ettiğiniz ve kararttığınız masum hayatların hesabını vereceksiniz ve büyük bir ihtimalle artık her gece içtiğiniz o kaliteli şarapları artık demir parmaklıklar ardındaki ranzalarınızda ancak rüyalarınızda yudumlayacaksınız, ya da Cem Uzan, Bedrettin Dalan, Turan Çömez gibi vatan cüda yaşayacaksınız. Unutmayınız hem ilahi adalet var, hem bu ülkenin bir yargısı var. Bugüne kadar sadece sizi korumak için kurgulanmış o yargının, artık herkese adil şekilde uygulandığını görmek aslında sizi rahatsız eden şey!
Ez cümle bir gün kapınızın çalınacağı ve adil bir yargılama için davet edileceğiniz günü bekleyiniz. Sayın Özkök, siz bunu çoktan hakettiniz. Sizinle aynı işi yapanlar içerde, siz ise dışarıdasınız. Eminim Teke Tek programındaki tedirginliğiniz, hırçınlığınız ve Başbakan Erdoğan’dan geçmişe sünger çekip yeni bir sayfa açması talebiniz de bu yüzden. Yargılanmaktan ve yaşadığınız ihtişamlı hayatı kaybetmekten korkuyorsunuz. Ama korkunun ecele faydası yok, her şeye hazırlıklı olun... Unutmayın, adaletin kestiği parmak acımaz...
BABAMI RAHMETLE ANIYORUM!
YAZININ DEVAMI
http://www.habervaktim.com/yazar/64419/ertugrul-ozkokun-zehrine-panzehir-lazim.html

Gökçek'le Yavaş Arasındaki Fark 40 Bine Çıktı

Ankara yerel seçim sonuçlarında yaşanan tartışmalarda yeni gelişme yaşandı. Tekrar sayılan oylara göre Gökçek'in oyları 9 bin arttı.
Gökçek'le Yavaş Arasındaki Fark 40 Bine Çıktı
02 Nisan 2014
AK Parti Ankara büyükşehir belediye başkan adayı Melih Gökçek'in il seçim kuruluna itirazı üzerinine, tutanaklardaki maddi hatalar düzeltildi. CHP'nin beklediğinin aksine AK Parti'nin oyları 9 bin arttı.
AK Parti teşkilatından alınan bilgilere göre, CHP'nin birleştirme tutanaklarında usulsüzlük yaptığı tespit edildi ve oylar bu yüzden tekrar sayıldı. Sonuç AK Parti'ye 9 bin oy kazandırdı. Böylelikle Melih Gökçek'in daha önce açıklanan 32 bin 97 oy farkına 9 bin oy daha eklenmiş oldu ve CHP adayı Mansur Yavaş ile arasındaki oy farkı 40 bini geçmiş oldu.
Bu sonuçlara göre Melih Gökçek'in Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. YSK'nın yarın Melih Gökçek'i başkan ilan etmesi bekleniyor.
GÖKÇEK OYLAR TEKRAR SAYILIRSA OYLARIMIZ ARTAR DEMİŞTİ
30 Mart yerel seçimlerinden çıkan sonuçla 5. kez Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Melih Gökçek basın toplantısı düzenlemiş bu toplantıda, Yüksek Seçim Kurulu'na yaptıkları itiraz sonucunda oylarının 10 bin daha artarak 40 bini aşacağını söylemişti.
http://www.habervaktim.com/haber/366689/gokcekle-yavas-arasindaki-fark-40-bine-cikti.html

Bir Önceki Seçimlere Göre Durum Ne?

30 Mart’ta hangi parti kaç oy aldı? Bir önceki seçimlerde hangi parti kaç oy almıştı. Her iki seçimler karşılaştırıldığında hangi partinin oyu arttı, hangisinin azaldı?
Bir Önceki Seçimlere Göre Durum Ne?
02 Nisan 2014
2014 yerel seçimlerine ilişkin rakamlar netleşiyor. Buna göre, il genel meclisleri baz alındığında AK Parti’nin oyu %43.3, CHP’ninki %25.6, MHP’nin 17.6, BDP’nin ise Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Ahmet Türk ile birlikte hesap edildiğinde %6.5.
2011 genel seçimlerinde AK Parti %49.9, CHP %25.9, MHP %12.9, BDP’li bağımsızlar %6.5 oranında oy almıştı.
Saadet Partisi’nde de artış göze çarpıyor. 2011’de %1.2 oranında oy alan SP, %2.7’ye çıktı.
AK PARTİ’DE DURUM
Mutlak rakamlara bakıldığında, AK Parti’nin 2011’de 21 milyon 466 bin oyu vardı.
Anadolu Ajansı'nın verilerine göre, Mart 2014’te ise 19 milyon 198 bin oy aldı.
CHP’DE DURUM
CHP’nin 2011’deki oyu 11 milyon 141 bindi.
Bugün 11 milyon 347 bin.
MHP’DE DURUM
MHP’nin, 2011’deki oyu 5 milyon 575 bin idi.
Bu sayı 30 Mart’ta 7 milyon 819 bin olarak gerçekleşti.
BDP’DE DURUM
BDP’nin ise 2011’de 2 milyon 826 bin oyu vardı;
2014’te Halkların Demokratik Partisi ve bağımsız giren Ahmet Türk’ün oyuyla birlikte bu rakam 3 milyona yükseldi.
BBP VE SP’DE DURUM
Son seçimlerde Büyük Birlik Partisi ve Saadet Partisi’nin oy oranlarında %100’lük bir artış gözleniyor.
2011’de BBP’nin oyu 315 bindi; 2014’te 693 bine tırmandı.
Aynı şekilde SP’ye oy veren seçmen sayısı 535 binden 1 milyon 222 bine çıktı.
2011’den 2014’e kadar seçmen sayısında 2 milyondan fazla artış oldu. Geçerli oy sayıları kıyaslandığında 2011’de geçerli oy sayısı 42 milyon 973 bindi; 2014’te ise 44 milyon 290 bin. (Yani 1 milyon 300 binden fazla oy kullanıldı.)
2009 YEREL SEÇİMLERİNE GÖRE
2009'da yapılan yerel seçimlerde ise, AK Parti yüzde 38.8'lik oranla 15 milyon 458 bin 985 oy almıştı.
İkinci CHP, 9 milyon 218 bin 445; üçüncü MHP de 6 milyon 403 bin 831 oy almıştı.
Bu rakamlar, AK Parti'nin 30 Mart'ta aldığı oy sayısının, 2011 seçimlerine oranla azalırken, 2009 seçimlerine oranla arttığını gösteriyor.
Habervaktim.com
http://www.habervaktim.com/haber/366597/bir-onceki-secimlere-gore-durum-ne.html

“Reyting Hoca” Zırvası Tam Gaz!

“Reyting Hoca” Zırvası Tam Gaz!

Yaşar Nuri Öztürk, AK Parti’nin 30 Mart seçimlerinden de zaferle çıkması karşısında öyle bir yazı kaleme aldı ki, bir kez daha “Reyting Hoca” şiirini akıllara getirdi.
“Reyting Hoca” Zırvası Tam Gaz!
02 Nisan 2014
Öztürk, Yurt gazetesinde şöyle yazdı:
“AKP’nin ‘her şeye rağmen zafer’inin sebebi tek: ‘Allah ile aldatmayı kullanmak’. Bu kullanım, çok tipik bir kullanımdır. Bu kullanım, ‘en karşıt’ gibi görünenlerin bile ayaklarının bağını çözüp dinciliğin saflarına desteğe iten esrarlı ve zehirli bir cevhere dayanıyor. O ‘cevher’: ‘Allah ile aldatma’dır.

AKP’nin ‘Allah ile aldatma’da ortaklarının tümü veya büyük bir kısmı, sergilenen onca kanlı kavgaya rağmen, bu seçimde eski ortaklarına oy vermişlerdir. Aksini söyleyenler ya bilerek yalan söyler, yahut da angutluk ederler. Özellikle İstanbul ve Ankara’da paralel yapı denen ‘örgüt’ün de ‘Türk milliyetçisi’ MHP’nin de oylarının büyük kısmı (bana göre, paralel yapınınkilerin tamamı) AKP’ye verilmiştir. CHP kazanmasın, her şeye rağmen ‘din kardaşlarımız’ (!) olan AKP kazansın, denerek. Yani ‘Allah ile aldatma’ya yenik düşüp teslim olarak.”
İŞTE O ŞİİR
Ali Bozdağ’ın Akçağ Yayınları’ndan çıkan “Reyting Hoca” adlı şiiri Yaşar Nuri Öztürk’e öyle uyuyor ki, sanki tam da bu isim için yazılmış; cuk diye oturuyor; başka hiçbir söze yer bırakmıyor:
http://www.habervaktim.com/haber/366674/reyting-hoca-zirvasi-tam-gaz.html

İngilizler Fethullah Gülenle Müslüman Kardeşleri vurdu!

 26.03.2014  

Ömür Çelikdönmez


Mart başında Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri büyükelçilerini Katar'dan çekmeye karar verdi. Bu ülkeler Katar'ı kendi iç işlerine karışmakla suçluyor. Zira popülist İslami nitelikler taşıyan Müslüman Kardeşler'i kendi otoriter egemenliklerine bir tehdit olarak algılıyorlar. Suudi Arabistan bir süre önce Müslüman Kardeşler'i terör örgütü ilan etti. Bu kararı Ortadoğu uzmanı Josef Janning şöyle yorumluyor: “Suudiler Katarlıların politikasında hız kesmesini istiyor.

Katar küçük ve kırılgan bir yapı taşıdığı için. Katar'ı mevcut çizgisine sıkı sıkıya bağlı kalması halinde abluka uygulamakla tehdit bile ettiler. Cepheler nispeten daha da keskinleşti.” Mısır’da Müslüman Kardeşler’in 529 üyesi mahkeme tarafından üst düzeyde bir güvenlik görevlisini öldürme, karakola saldırma ve diğer şiddet eylemleri nedeniyle ölüm cezasına çarptırıldı. Mısır'da, darbe karşıtı 528 kişiye idam cezası verilmesi, Müslüman Kardeşler Teşkilatı tarafından "İhvan'ı yok etmeye yönelik yeni bir operasyon" şeklinde değerlendirildi.

Mısır’da Müslüman Kardeşler’in lideri Muhammed Bedii ile yaklaşık 700 üyesi cinayet ve şiddeti kışkırtma dâhil çeşitli suçlardan mahkeme önüne çıktı. Minya kentindeki aynı mahkeme bir kaç gün öncede Müslüman Kardeşler’in 529 üyesini idama mahkûm etmişti. İlk mahkemenin iki günde sonuçlanması uluslararası eleştirilere yol açtı. Mısır'da yürürlükte olan yasal uygulamaya göre, tüm idam kararları ülkenin Baş Müftüsü Ali Guma'nın onayına sunuluyor. Baş müftülük makamının görüşü alındıktan sonra yeniden toplanan mahkeme heyeti nihai kararını veriyor.

BM insan hakları yüksek komiserliğinin sözcüsü Rupert Coville, Cenevre’de yaptığı açıklamada 529 sanık hakkında iki günde karar verilmesinin adil yargılanma sürecinin öngördüğü temel şartları yerine getirmediğini belirtti. Colville davada uluslararası insan hakları hukukunun ihlal edildiğini de söyledi. California Üniversitesi antropoloji profesörü Saba Mahmut, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada Mısır’da adil yargı düzeni olmadığını vurgularken mahkeme kararını “gülünç” olarak tanımladı.

Tamda bu kararın verildiği gün, Arap dünyasının önde gelen gazetesi Şarkul Avsat, Fethullah Gülen ile gündemdeki konuları değerlendiren özel bir röportaj yayınladı. Londra merkezli gazete, Gülen’le yaptığı mülakatın ilk bölümünü “İslam ve demokrasi barış içinde yaşayabilir” başlığıyla verdi. Gazete, ”Büyük Türk -İslam âlimi ve davetçisi” şeklinde tanımladığı Gülen’in “Yeteri kadar cami ve mescit var; okullar açmalı” sözlerine de dikkat çekti.

Röportaj sunumunda, “Gülen’i eleştirenler, Hizmet Hareketi’nin 160 ülkeye yayılmış 2000’den fazla özel eğitim kurumlarıyla Türkiye’yi İslamlaştırma gibi gizli bir gündeminin olduğuna inanmakta. Ancak birçokları Hareket’in bir örgüt ve resmi üyeliğinin olmadığını, Gülen’in siyasal İslam değil, Sünni-Hanefi mezhebinin hoşgörü, insanlık ve müspet bilimlerin temsilcisi olduğuna inanmaktalar.”denildi. İngiliz gizli servisinin algı yönetmedeki başarısını ve İslam dünyasına yönelik bilinç yıkma/yıkama operasyonuna, Fethullah Gülen’in alet ve malzeme olması gerçekten düşündürücü.

Şarkul Avsat, Fethullah Gülen Hocaefendi ile yaptığı özel röportajın ikinci kısmını yayınladı. Fethullah Gülen’in; “Dini siyasi ideoloji olarak görmek, ona yapılabilecek en büyük ihanettir.” sözleri manşete çekiliyor. Londra merkezli gazete, röportajın son bölümünü “İran, millî (Pers) hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyor” üst başlığı ile verdi. Gazetenin birinci sayfasında yan manşet olarak verilen röportaj, “İslam’ı siyasi bir ideolojiye indirgemek ihanettir” başlığı ile okuyuculara sunuldu.
Röportajın takdim yazısında Gülen’in “Zaman gösterdi ki Suriye ve İslam dünyasının tanınmış âlimlerinden merhum Sait Ramazan El-Buti, Suriye devrimine karşı takındığı tavrında haklıydı” sözlerine de vurgu yapıldı. Böylelikle kamuoyu, Fethullah Gülen ve takipçilerinin Suriye olaylarına, Baas rejimine nasıl baktıklarını birinci ağızdan öğrenmiş oldu. İlginç olan Gülen’in kendisini haklı çıkarmak için, Seyyid Ramazan El Buti’yi örnek göstermesi.

Oryantalist söylemin etkisi altında kaldığını saklamadan açıklamalarını sürdüren Fethullah Gülen; “İslam tarihinde çoğu kez ataerkil, siyasi, milliyetçi ya da devletçi yorumlar dinî yorum kılıfı altında ya da öyle zannedilerek takdim edilmiştir. İslam'ın radikal yorumlarından kastınız şiddet boyutu ise, maalesef Sünni olsun Şii olsun, şiddeti, zorlamayı bir tebliğ ve dava aracı olarak gören Müslümanlar yeni ortaya çıkmadı, hep vardı.” diyerek, Haçlı dünyasının İslam âlemine yönelik komplolarını örtbas ediyor, adeta batı dünyasını aklamaya çalışıyor.

Fethullah Gülen’in sözlerine denk düşen ve adeta onu doğrulayan bir yorumda Ortadoğu Uzmanı Gerald Butt’dan geldi. Ortadoğu Uzmanı Gerald Butt, sömürge sonrası dönemde Fas'tan Körfez ülkelerine birlik hayali kuran Araplar'ın, bugün mezhepten ideolojiye birçok alanda bölünmüş haline nasıl geldiğini belirtti.

ABD ve Avrupa medyası tarafından İslam dünyasındaki emperyalizm karşıtı İslami hareketlere panzehir muamelesi çekilen ve bu misyonu abartılı şekilde takdim edilen Fethullah Gülen bunları söylerken, İslam dünyasında Müslüman Kardeşler üyelerine ve liderlerine verilen cezalara tepkiler sürüyor. Lakin Fethullah Gülen’in adet olduğu üzere, Mısır’daki bu zulme karşı çıkan eleştiren bir beyanatına rastlamak mümkün değil. Hazır Şarkul evsat ayağına kadar gelmişken, Müslüman Kardeşlere destek mesajı verebilirdi, vermediğine göre kendisine biçilen kaftanı giymeye çoktan razı demektir.

Mısır'daki darbe karşıtı Ulusal İttifak, Kuveyt'te düzenlenecek Arap Birliği Zirvesi öncesi liderlere, "tutumunuzu gözden geçirin ve Mısır halkının tarafında olun" çağrısında bulundu. Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek İçin Ulusal İttifak Hareketi tarafından Arap Birliği Zirvesi'ne katılacak liderlere yazılan açık mektupta, "Arap Birliği'nin, Arap uyanışına karşı ümmetin düşmanları tarafından gerçekleştirilen komplolar karşısındaki umursamaz tavrı, bu coğrafyayı volkan yerine çevirecek" denildi. Avusturya Dışişleri ve Uyum Bakanı Sebastian Kurz, Mısır’da 529 İhvan üyesi için verilen idam kararını sert ifadelerle eleştirdi. Kurz, ‘‘Mısır’ı bu kararı tekrar gözden geçirmeye ve kararı adalete uygun bir şekilde düzeltmeye çağırıyoruz.’’ dedi. Adaletin idam cezasıyla sağlanmayacağı söyleyen Kurz, ‘‘İnsan haklarına ağır bir saldırı olan bu girişim, ne adalete ne de emniyete hizmet ediyor.’’ ifadesini kullandı.

Siyasiler, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları, Mısır'da darbe karşıtı 529 kişiye "şiddete teşvik" suçlamasıyla idam cezası verilmesine tepki gösterdi. BM Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Farhan Haq, Genel Sekreter Ban Ki-Mun’un üye ülkelerden, BM Genel Kurulu'nun 2007'de kabul ettiği ölüm cezalarının infazının ertelenmesi kararına uymalarını istediğini söyledi. Farhan Haq, basın brifinginde AA muhabirinin, Mısır'da 528 kişiye idam cezası verilen davaya ilişkin Genel Sekreter'in tutumunu sorması üzerine yaptığı açıklamada, dava sürecine ilişkin bilgileri incelemekte olduklarını kaydetti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, günlük basın brifinginde, Mısır’da darbe karşıtı yüzlerce kişiyi idam cezasına çarptırılmasını eleştirdi.

Twitter:@oc320c39

omurcelikdonmez@hotmail.com

http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/ingilizler-fethullah-gulenle-musluman-kardesleri-vurdu.html#.Uzxs3VprPDc

Türkiye halkı Haçlıları ve yandaşlarını tokatladı!

 31.03.2014  

Ömür Çelikdönmez


Türkiye'de yerel yöneticilerin belirlendiği seçimlere dünya basını da büyük ilgi gösterdi. Dış basında ortak kanı, Başbakan Erdoğan'ın kesin ve büyük bir zafer kazandığı yönünde. ABD basını, Türkiye’deki yerel seçimleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “kesin zaferi” olarak yorumladı. Wall Street Journal da Başbakan Erdoğan'ın iktidarının referandumu olarak görülen yerel seçimlerden AK Parti'nin 'kesin zaferle' çıktığına vurgu yaparak, bunun cumhurbaşkanlığına adaylık için Erdoğan'a 'zemin hazırladığına' işaret etti.

New York Times'ın haberinde de "Başbakan Erdoğan'ın, iktidarına meydan okuyan Gezi Parkı odaklı gelişmeler ve yolsuzluk soruşturmalarına rağmen yerel seçimleri kazandığı" belirtildi. Time dergisinin haberinde de yerel seçimlerde AK Parti'nin 'kararlı bir zafer' kazandığı ifade edilerek, bu sonuçların Başbakan Erdoğan'ın son zamanlarda karşı karşıya kaldığı problemlerle baş etmesine yardım edebileceği ifade edildi.

Washington Post'un haberinde "Türkiye Başbakanı'nın partisi yerel seçimlerde birinci parti oldu" başlığıyla, 'yolsuzluk skandalı ve şikâyetlere rağmen', AK Parti'nin seçimleri 'rahat biçimde' kazandığı değerlendirmesinde bulunuldu. 2005-2008 yılları arasında Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği görevini yürüten Ross Wilson yerel seçimlerle ilgili Amerika’nın Sesi’ne ‘Muhalefet Hala Etkin Değil’ değerlendirmesinde bulundu. ABD Partilerüstü Politika Merkezi Dış Politika Projesi Direktör Vekili Blaise Misztal, Türkiye’deki seçim sonuçları ile ilgili; ‘Sonuçlar Türkiye’yi Yeni Karışıklık Ortamına İtti’ değerlendirmesini yaptı.

Alman basınında Lüneburg kentinden Landeszeitung, AKP'nin Türkiye'yi demokratik araçlarla demokrasiden uzaklaştıracağı görüşünü savunuyor: Frankfurter Allgemeine Zeitung ise Dışişleri Bakanlığı'nda Suriye ile ilgili üst düzey yetkililerin görüşmesine ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarını konu alıyor. Fransa'da uluslararası yayın yapan France 24 ise, haberinde, "Ak parti güvenoyu olarak görülen yerel seçimlerden galibiyetle çıktı. Seçim sonuçları, cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmeye niyetli olan Erdoğan'ın siyasi geleceğini de etkileyecek. Erdoğan, parti tüzüğünü değiştirip başbakanlıkta dördüncü dönemi de hedefleyebilir ifadelerine yer verdi.

Financial Times gazetesi, Başbakan Erdoğan'ın yerel seçimler sonrası yaptığı zafer konuşmasındaki üslubuna dikkat çekiyor. Gazeteye göre Başbakan, hükümetin yakında Gülen Cemaati mensuplarına karşı sert önlemler alacağının sinyalini verdi. Guardian ise "Başarısı Erdoğan'ı ağustos ayında cumhurbaşkanı adayı olması yolunda cesaretlendirecektir" diyor. France Presse Ajansı'nın 30 Mart Pazar günü bildirdiğine göre, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan onun partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) ülkede gerçekleşen son yerel seçimlerde zafer elde ettiğini ilan etti. Rus RIA Novosti haber ajansı, seçimlerin sonucunu "İktidar partisi yerel seçimleri kazandı" başlığıyla verdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Genel Merkezi'nde yaptığı balkon konuşmasını da okurlarına aktaran RIA, "Erdoğan zaferini ilan etti" başlığını kullandı. Haberde AK Parti, CHP ve MHP’nin genelde aldıkları oylara yer verildi. Haberinde Başbakan Erdoğan'ın balkon konuşmasını öne çıkaran İsrail gazetesi Haaretz, "Yerel seçimlerde zaferini ilan eden Türkiye Başbakanı, kendisine yolsuzluk suçlaması yöneltenlerin hain olduklarını söyleyerek, bedel ödeyecekleri konusunda uyardı" diye yazdı. Çin Halk Cumhuriyeti resmi haber ajansı Şinhua ise, "Türkiye Başbakanı Erdoğan ve iktidardaki AKP, büyük yolsuzluk suçlamalarının ardında girdiği yerel seçimlerde iktidar testinden başarıyla geçti" ifadeleriyle Türkiye'deki yerel seçimi takipçilerine aktardı.

Üsküp'teki tarihi Türk Çarşısı'nda toplanan binlerce Türk, Arnavut ve Boşnak burada kurulan dev ekrandan Türkiye'deki seçim sonuçlarını takip etti. AK Parti'nin seçimlerdeki başarısını kutlamaya başlayan vatandaşlar, burada sevinç gösterilerinde bulundu. Makedonya’nın başkenti Üsküp'te, AK Parti'nin yerel seçimlerdeki zaferi için düzenlenen kutlamalara, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan telekonferans yöntemi ile katılarak, vatandaşlara hitap etti.
AK Parti Genel Merkezi'nin balkonundan vatandaşlara hitabında partisini 30 Mart yerel seçimlerinin galibi ilan eden, Başbakan Erdoğan, "Millet istiklaline uzanan elleri sandığa gömmüştür" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seçim sonuçlarının netleşmesinin ardından yaptığı konuşmada, Gülen Cemaati'ne sert mesajlar verdi. Erdoğan ayrıca seçim sonuçlarını AKP açısından değerlendireceklerini de söyledi. ‘Pensilvanya’ ifadesiyle tanımladığı Fethullah Gülen ve yandaşlarını hedef aldı.

Barış ve Demokrasi Partisi, 3 büyükşehirde Diyarbakır, Van ve Mardin’de belediye başkanlığı aldı. Ayrıca 8 ilin Belediye Başkanlığını kazanarak büyük bir atılım yaptı. BDP birçok merkezde oylarını attırırken Bitlis, Ağrı ve Mardin’i de mevcut belediyelerine kattı. BDP yerel seçimlerde demokrasi çevrelerinin beklentilerine büyük oranda yanıt verdi. BDP 3’ü büyükşehir 11 ili yerel yönetimlerine katarken 66 ilçede de belediye başkanlığını kazandı. BDP’nin rakibi olarak görülen Hüdapar, bölgede beklenen çıkışı gerçekleştiremedi. Siyasi gözlemciler, cemaat ile Ak Parti arasındaki gerilim, Hüdapar’ın seçmenini Ak Parti’yi desteklemeye yöneltti.



Türkiye’de yapılan yerel seçimlerde Ankara'dan gelen farklı sonuçlar yüzünden partiler birbirini suçladı. Seçimlerde toplam 52 milyon 709 bin 629 seçmenden 43 milyon 414 bini sandığa gitti. Geçerli oy sayısı 42 milyon olarak açıklandı. Türkiye'deki yerel seçimlerde gözler üç büyük şehirden gelecek sonuçlara odaklanmıştı. Bu üç büyük şehirde sonuç değişmedi. Türk hükümetinin sosyal medya siteleri Twitter ve YouTube’u erişime kapatma kararı yurtdışında Türkiye’den daha fazla tartışmaya yol açtı.

İnternet yasağına tepkiler Başbakan Erdoğan’ı sarsmadı. Bir akademisyenin ifadesiyle, lümpen burjuvazi ve lümpen proletaryaya Türkiye halkı köylü dayağı atmış oldu. Bununla birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Türkiye halkı, başbakan Erdoğan güven tazeledi. Türkiye halkı Haçlıları ve yandaşlarını tokatladı! Artık hükümet yolsuzlukların üstüne daha rahat gidebilecek. Adı yolsuzlukla özdeşleşen isimlerin tasfiye süreci başlamıştır. Paralel yapı, 31 Mart sabahından itibaren kendisi için kâbusa dönüşen aşamayı bekleyecek. Suriye konusunda atılacak her türlü adımın arkasında başbakan verilen oylar kendisini hissettirebilecek. En önemlisi Başbakan Erdoğan’ın Çankaya Köşküne giden yolda korkacağı hiçbir şey kalmamıştır. Suni bütün mânialar ortadan kalkmıştır. Haydi hayırlısı olsun..!

Twitter:@oc320c39

omurcelikdonmez@hotmail.com

http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/turkiye-halki-haclilari-ve-yandaslarini-tokatladi.html#.UzxsaFprPDc

Suriye Ermenilerini kim neden öldürüyor?

 02.04.2014  

Ömür Çelikdönmez



Birinci Dünya savaşında Almanya genelkurmayının programladığı ve Osmanlı erkânıharbiyesine uygulamasını tavsiye ettiği Ermeni nüfusun tehciri nedeniyle zaten başımız belada. Avrupa ve Amerika’da konuşlu Ermeni lobileri, zaman zaman yaşadıkları ülkelerin yönetimlerini etkileyerek soykırımı tanıma girişimlerinde bulunuyor. Türkiye ise geçmişe değil geleceğe bakalım, bu konu siyasileşmeden çözülebilir havasında. Son günlerde Suriye sınırımıza yakın Ermeni yerleşimlerinde ortaya çıkan tedhiş hareketlerinin faturasının Türkiye’ye çıkarılmak istenilmesi, Türkiye’nin başına yeni bir çorap örüleceği hazırlıklarını deşifre ediyor.

Süleymanşah türbesine yönelik IŞİD tehdidinin ardından Türkiye hükümetinin, Suriye’ye olası müdahaleye kamuoyu desteği almak için ülkedeki yoğun milliyetçi duyguları kaşıyabileceğine yabancı uzmanlar tarafından dikkat çekiliyor. Türkiye 900 kilometre uzunluğundaki Suriye sınırına boydan boya son bir yıldır askeri yığınak yapmış durumda. Ankara’nın bölgeye yalnızca türbeyi korumak için ek birlik göndermekle yetinmeyeceği, aynı zamanda bölgede bir güvenlik koridoru oluşturmaya çalışabileceği söyleniyor. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik müdahale seçeneğine pek sıcak bakmadığı bilinmesine rağmen, özellikle Suriye Ermenilerine yönelik imha hareketinin önüne geçmek amacıyla sınırlı bir operasyon yapabileceğini askeri gözlemciler hiçte sürpriz bulmuyor.

Türkiye’nin Barış Harekâtı adını verebileceği operasyon, Ermeni kartına oynamak isteyen bazı ülkelerin önünü kesme amaçlı olabilir. Çünkü Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennadiy Gatilov, Suriye’nin kuzey batısında yaşayan sivil Ermeni vatandaşların öldürülmesi olayının BM Güvenlik Komisyonu nezdinde derhal ele alınması gerektiğini belirtti. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı tarafından daha öncede yapılan açıklamalarda, Suriye’de yaşayan Ermeni vatandaşlara yönelik şiddet sert bir dille kınanmıştı. Moskova’ya göre, Suriyeli Ermenilere karşı girişilen söz konusu şiddet eylemleri, Suriye meselesine ilişkin olarak kısa bir süre başlayacak olan heyetler arası görüşmeleri baltalamaya yönelik bir amaç taşımakta.

Rusya’nın önde gelen siyasi uzmanlarından ve parlamentonun alt kanadı Duma eski milletvekili Sergey Markov’un, Suriye’nin Kesap bölgesine yönelik silahlı saldırıyla ilgili bölgede Ermeni nüfusunun katledilmesinin Türkiye ile bir bağlantısının olmadığını vurgulaması oldukça mühim. Sergey Markov’a göre Ermenilerin katledilmesinde Türkiye’nin parmağı olamaz, çünkü Türkiye, Ermeni halkıyla barışmanın yollarını arıyor. Öncelikle Ermenistan’dan ziyade, ABD, Avrupa, Fransa ve Rusya’da yaşayan Ermenilerle diyalog kapısını aralama çabası içinde olan Türkiye’nin böylesi bir katliama sıcak bakmasının mümkün olmadığını altını çiziyor. Kesap’ta yaşananlarla ilgili olarak muhalifleri suçlayan Markov, “Muhtemelen bu saldırı Türk-Ermeni sorununun çözümünü istemeyen tarafların girişimiyle yapılmış olabilir.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Suriye Ermenilerine yönelik imha hareketinde öldürülen Azerilerin parmağı olabileceği belirtiliyor. IŞİD saflarında savaşan Azerilerin, Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ bölgesini işgal eden Ermenistan’a karşı intikam amaçlı bu eylemlerde rol üstlenebileceği ihtimal dâhilinde. Hatırlarsanız dünkü yazımda Suriye’de öldürülen Azeri kökenli 12 IŞİD üyesinden söz etmiştim. Caferi/Şii olmaları muhtemel Azerilerin IŞİD gibi Vehhabi/Selefi örgütte yer almaları ve IŞİD’in Sünni Müslümanların mezhep önderlerinden Ebu Hanife türbesine saldırı düzenleyerek bölgede mezhep çatışmasını körüklemeyi planladıklarını kaydetmiş, 12 Azeri savaşçının Rojava’da YPG güçleri ile Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) arasında yaşanan çatışmalarda öldürüldüğünü bildirmiştim.

Dışişleri Bakanlığı’nın 26 Mart 2014 tarihli, “Lazkiye/Kesep bölgesinde Son Dönemde Yaşanan Gelişmeler ve Bu Konuda Basında Yer Alan Asılsız İddialar Hakkında” yaptığı açıklama, Türkiye’ye yönelik yeni soykırım iddialarını hem reddediyor, hem de çürütüyor. Bizzat Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu; “Türkiye, insani ve vicdani sorumluluğunun bir gereği olarak, esasen Kesep bölgesinde mukim Suriyeli Ermenilerin de ülkemize kabul edilebileceği ve bu kişilere koruma sağlanabileceği hususunda ilgili BM organlarına bildirimde bulunmuş, resmi kanallardan Ermeni cemaati temsilcileri de keyfiyetten haberdar edilmişlerdir. Bu konudaki temaslar sürdürülmektedir. Diğer tüm Suriyelilere olduğu gibi, Suriyeli Ermenilerin ihtiyaçlarının karşılanması için de gerekli adımlar atılacaktır.” Beyanında bulunuyor.

Suriye’de hükümete bağlı güçler ile yasadışı silahlı yapılanmalar arasındaki şiddetli çatışmalar artarak devam ediyor. Haber ajanslarının verdiği bilgilere göre, ülkenin Lazkiye Vilayeti sınırları içerisinde bulunan Kesab Kenti’nde yaşayan halk ve bu kente yakın Ermeni köylerinde yaşayan vatandaşlar, son günlerde gerçekleştirilen şiddetli saldırılara hedef oldular. Bölgeden gelen en yeni bilgilere göre, saldırılarda 100’e yakın sivil vatandaş hayatını kaybetti. Hayatta kalmayı başaran siviller tüm Dünya kamuoyundan acil yardım talep ediyor. Toplu katliamların yer aldığı video kayıtlarının internette yayınlanması tüm uluslararası camiayı şoke etti. Kesab Kenti’nde yaşayan vatandaşların büyük bir kısmı ve 670 Ermeni aile Suriye Ordusu’nun koruması altında Basit ve Lazkiye şehirlerine sığındı. Özgür Suriye Ordusu, Esed rejiminin, sahil şeridinin kontrolünü kaybetmemek için güçlerini Lazkiye’ye kaydırdığını bildirdi. Suriye’de Nusayrilerin çoğunlukta yaşadığı ve Esed rejiminin "kalesi" olarak nitelendirilen Lazkiye kenti, 3 yıldır devam eden savaşın başlangıcından bu yana ilk defa çatışmalara sahne oluyor.

PYD VE YGP bağlantılı haber kaynakları El Kaide gruplarının Türkiye-Suriye sınırındaki Ermeni köyü Keseb’e yönelik saldırısının etnik temizlik amacı taşıdığını iddia ediyor. Keseb Sınır Kapısı, Türkiye sınırlarında bulunan Şam’ın denetimindeki son resmi kapılardan biriydi. Keseb’in diğer bir önemli özelliği ise denize yakınlığından kaynaklanıyor. Bununla birlikte Türkiye sınırları dışında kalan eski Osmanlı’nın döneminin tek Ermeni köyü olarak da önem kazanıyor. France 24 kanalına konuşan Akdeniz ve Ortadoğu üzerine araştırma ve inceleme grubu (GREMMO) müdür ve Suriye uzmanı Fabrice Balance, resmi olarak bu sınır kapısını ele geçirme adına yapılan bu operasyonun arkasında daha esas oyunun gizlendiğine dikkat çekiyor.

Balance, “İsyancıların silah ve cephane taşımak için bu sınır kapısına ihtiyaçları yoktu, daha güneydeki Cebel Türkmen ormanlık tepelerinde kolaylıkla geçiriyorlar. Sınır kapısının alınması sadece bir bahanedir, Keseb Ermeni nüfusuna yönelik bir etnik temizlikle karşı karşıyayız” dedi. Keseb köyü çoğunluklu Türkiye’deki Ermeni soykırımından kurtulanlardan oluşuyor. Bu bölgenin 5 bin nüfuslu beş köyünün çoğunluğu üçte ikisi Ermenilerden, geri kalanı Alevilerden oluşuyor. Armenews haber sitesine göre, yüzlerce Ermeni aile Lazkiye’ye sığınırken, 10 ila 15 aile, çok yaşlı olduklarından evlerinde kalmayı tercih etti ve akıbetleri bilinmiyor. Site Ermeni ibadet yerlerinin de tahrip edildiğini yazdı.

Denetimsiz El Kaide gruplarının Suriye’deki gayri Müslim unsurlara karşı acımasız davranabileceğini önceden tahmin eden Türkiye’nin, irtibatlı olduğu Türkmen direniş grupları aracılığı ile bölgede yaşayan Ermenileri uyardığı ortaya çıkıyor. Ekim 2012’de de Türkmenlerde oluşan silahlı gruplar bölgedeki Ermenilerden buraları boşaltmalarını istemişti.



Le Monde gazetesine göre 24 Ekim 2012’de bir Türkmen grubu, “Keseb’deki kardeşlerimizi uyarıyorum: Özgür Suriye Ordusu gelmeden gitsinler, aksi takdirde sivil kayıplar olacak ve yine Türkler tarafından işlenen bir soykırımdan yakınacaklar” demişti. Ermenistan Başkanı Serj Sarkisyan ile diasporadaki Ermeni kurumları da saldırıları kınadı. Sarkisyan, Keseb Ermenilerinin köylerinden çıkarılmalarını “üçüncü sürgün” olarak değerlendirirken, bunun 21. yüzyıla azınlıkları savunma mekanizmaları için büyük bir sorun olduğunu söyledi. Diaspora Ermenileri ise Avrupalı ülkelerden Türkiye’ye baskı yapmalarını istedi. Bu iddia buram buram AB kokuyor, ABD kokuyor, İsrail kokuyor.

Şimdi yeniden sormanın tam zamanı. Her ülkeden binlerce ajanın cirit attığı Suriye’de, Ermenileri kim neden öldürüyor? Türkiye olmadığı kesin. Türkiye sınırındaki Ermeni köyünde etnik temizlik iddiası birazda Ermenistan ve Fransa ve kaynaklı. Türkiye’ye çamur atmanın farklı ve kirli bir yolunu deniyorlar. Ben de diyorum ki El Kaide’yi, Irak ve Şam İslam Devleti örgütünü kim destekliyorsa, Suriye Ermenilerini de onlar öldürüyordur. Suudi Arabistan’a resmi ziyarette bulunan ABD Başkanı Obama’ Lütfen Suudi Arabistan Kralı hazretlerine bir zahmet soruversin!

Twitter:@oc320c39

omurcelikdonmez@hotmail.com

http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/suriye-ermenilerini-kim-neden-olduruyor.html#.UzxrxVprPDc

Salih Tuna: Şok itiraf: 'Çok ayıp ettik!'

 02 Nisan 2014   
Yenişafak Gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında muhalif isimleri ve paralel yapıyı hedefine aldı...
 
İşte Salih Tuna'nın "Şok itiraf: 'Çok ayıp ettik!'" başlıklı o yazısı
'Memleketi çok gerdik, kutuplaştırdık. Artık bunu itiraf etmenin zamanı geldi. Hiç öz eleştiri yapmadık…'

'Sandıkta yenemeyeceğimizi anlayınca hep çıngar çıkardık. Oysa siyasi rakibimizi yenmenin demokratik yollarını bulmalıydık…'

'Projeler üretmeli, halkı ikna etmeliydik…'

'Biz ne yaptık? AKP yapıyor diye köprülere, hava alanlarına bile karşı çıktık. Elimize tutuşturulan tapeleri okumakla siyaset yapacağımızı sandık…'

'Kuşatıcı siyaset üretemedik…'

'Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki halimiz 'de facto' olarak bölücülük yaptığımızın göstergesidir. Çünkü buralarda Hüda-Par'ın bile altına düştük…'

'Başarı elde etmek için her türlü yola tevessül ettik...'

'Bütün vesayet çeşitlerini elimizin tersiyle itmek yerine AKP'yi düşürmek adına şeytanla bile işbirliğine razıydık…'

'Çok ayıp ettik…'

'Bundan sonra artık böyle yapmayacağız. Demokrasi dışı yol ve yöntemlere tevessül etmeyeceğiz. Çok çalışacağız. Adam gibi siyaset yapıp iktidara geleceğiz…'

'…………….'

'Balkon konuşmasını muhalefet yapsın' diyen arkadaşlarımız böyle lakırdılar mı bekliyor, bilemiyorum.

Lakin itirazlarını, hatta isyanlarını anlıyorum.

Her seçimin ardından Başbakan'dan balkon konuşması bekleyenler biraz da kendilerine bakmayı bilmeliler elbette.

Bu ülkeye yaptıklarının binde birini bu ülke onlara yapmaya kalksa, bir gün bile bu ülkede yaşayamazlar!

Polise amirlerinizi dinlemeyin çağrısını yapacak kadar sorumsuz parti liderinin öz eleştiri yapması gerekmiyor mu?

'AKP yüzde 40'ın üzerinde oy alırsa demokrasi dışı yöntemlerle mücadele edilmeli' diyebilen zihniyet memleketi hiç germiyor mu?

Gördük işte, içlerinden en sahtekârı ilk günden, 'çoğulculuk- çoğunlukculuk' muhabbetine sardırdı.

Şayet CHP kazansaydı aklına asla böyle şeyler düşürmeyecek, hatta 'çoğunluğu' kutsayacaktı.

'Nerede hata yapıyoruz' diye bir kez olsun adamakıllı sormuyorlar.

Belki de sormadıkları için seçim sonuçlarını bile hazmedemiyor, gündüz gözüyle çamura yatıyorlar.

Halkın gözünde daha da kaybediyorlar, haberleri yok.

Gelgelelim…

Muhalefet balkon konuşması yapsın diyen arkadaşlara da katılmıyorum.

Duygulanım olarak doğru olsa da muhalefet için 'balkon' her şeyden evvel lokasyon olarak doğru değil.

'Çok ayıp ettik' yollu mezkur konuşmayı (daha doğrusu itirafı) balkonda değil, mesela bodrumda yapmaları daha münasip değil mi?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Seçimden sonra operasyon sinyali: İlk dalgalar başladı

 02 Nisan 2014   
İktidar ile Gülen cemaati arasındaki gerilimin neden olduğu bürokrasideki atama operasyonları, 30 Mart seçiminin ardından yeni bir boyut kazanarak sürüyor...

Milliyet'te yer alan habere göre; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Fatih Acar, bugün görevinden alınıyor. Acar, Gülen cematine yakın bir isim olarak gösteriliyordu. Ancak bakan Faruk Çelik'in sahip çıkması nedeniyle görevinden alınmadığı iddia ediliyordu.

Seçimden sonra Cumhurbaşkanlığı'na yeni atama kararnameleri gönderilmeye başlandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, bu kararnamelere onay verdi. Bu çerçevde Başbakanlık Müşavirliğine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Fatih Acar atandı. Bir başka deyişle müsteşar, kızak göreve çekildi. Emin Zararsız’ın 2011 Ağustos ayında Milli eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı görevine geçirilmesiyle boşalan SGK Başkanlığı koltuğuna Fatih Acar oturtulmuştu. Gülen Cemaati’ne yakın bir isim olarak gösterilen Fatih Acar’ın göreve başlamasıyla birlikte, Milli Görüş kökenli personele karşı bir tasfiye hareketi başlattığı iddia edilmişti. Acar, geçen yıl müsteşar olmuştu. Acar, müsteşarlığının birinci yılında görevinden alındı.
Kritik kurumlardan biri olan SGK'nın iki üst düzey yöneticisi de görevden alındı. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Sağlam da, bakanlık müşavirliği görevine çekildi. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Ali Pekten de, bakanlık müşaviri olarak tayin edildi.

Seçimin ertesinde 1 Nisan 2014 tarihinde de, şu atamalar yapılmıştı:

*Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkan Yardımcısı Harun Tuncer, Başbakanlık Başmüfettişliğine atandı.

*Gençlik ve spor Bakanlığı Personel Dairesi Başkanı İsmail Oral başka bir göreve atanmak üzere bu görevinden alındı.

*Gençlik ve Spor Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı'na Mehmet Haluk Uçkun getirildi.

*Mülkiye başmüfettişliklerine; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü Abdulkadir Kaya, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanı Ahmet Tüzmen getirildi.

*Maliye Bakanlığı Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu Üyeliğine aynı yer Genel Müdür Yardımcısı Şeref Çolak yeniden tayin edildi.

İstanbul'un ilk belediye reisi: Hızır Bey

 02 Nisan 2014   
İstanbul'un ilk belediye başkanı olan Hızır Bey 1453-1458 yılları arasında görevde kaldı.

Subaşı olarak “Süleyman Bey” atanırken İstanbul Kadılığı’na getirilen kişi ise “İstanbul Efendisi” unvanıyla da anılan “Hızır Bey”di. “Kadı”lığı uyarınca bir yargı mensubu olsa da görevleri arasında “belediye hizmetleri”nin görülmesi de var olduğu için İstanbul’un “ilk belediye başkanı”ydı.

Dünya Bülteni'nin yer alan haberde Emre Gül, İstanbul'da belediyeciliğin ilk zamanlarını ve istanbul'un ilk belediye başkanı Hızır Bey'i şöyle anlatıyor...

Klasik dönemde Osmanlı Devleti’nin kendine özgü bir belediyecilik sistemi mevcuttu. Buna göre: Birer yargı ve ilmiye sınıfı mensubu olan “Kadı”lar aynı zamanda Osmanlı şehirlerinin mülki yöneticisi idiler. Atandıkları bölgelerde davaların yanı sıra şehrin belediye işlerini de üstlenirlerdi. Kadılar, Amiri oldukları “Asesbaşı”, “Subaşı”, “Mimarbaşı”, “İhtisab Ağası”, “Çöplük Subaşısı”, “Böcekbaşı”, “Ayak Naibi” gibi subay ve görevlilerle birlikte “şehrin güvenliğinin sağlanması, tüketicinin korunması, gümrüklerin ve tüccarın denetimi, kent iaşesinin sağlanması, uygunsuz kişilerin ve dilencilerin yakalanarak kent dışına çıkarılması, yolların onarım ve temizliği, işçi ücretlerinin, kayıkçıların ve iskelelerin denetlenmesi, yangınlara karşı önlem alınması, kalpazan ve hırsızların yakalanması, esir ticaretinin denetimi, sıhhiye ve inşaat-imar işleri gibi görevleri yerine getirirlerdi.

İşte, İstanbul’un ilk kadısı, bu itibarla da belediye başkanı fethin hemen ardından Fatih Sultan Mehmed tarafından atandı. Asayiş ve güvenliğinin sağlanmasının akabinde Fatih, pay-i taht yapmak istediği şehrin imarı ve şenlendirilmesi için hemen çalışmalara başladı. Subaşı olarak “Süleyman Bey” atanırken İstanbul Kadılığı’na getirilen kişi ise “İstanbul Efendisi” unvanıyla da anılan “Hızır Bey”di. “Kadı”lığı uyarınca bir yargı mensubu olsa da görevleri arasında “belediye hizmetleri”nin görülmesi de var olduğu için İstanbul’un “ilk belediye başkanı” olarak, İstanbul surlarının, sarnıçların, suyollarının onarılmasıyla bakımı, gıda pazarlarının kurulması, esnafın, kayıt ve denetimi, satışlarda tartı ölçülerinin, fiyatların belirlenmesi, kalite-kontrol gibi meselelere el atmakla işe başlayan Hızır Bey, 1453-1458 yılları arasında görevde kaldı.

Aynı zamanda “Alim” ve “Şair” olan, eserler kaleme alan ve 1407 yılında Eskişehir, Sivrihisar’da dünyaya gelen Hızır Bey, görevi sırasında oldukça genç denilebilecek bir yaşta vefat etti. Oğulları Yakub, Müftü Ahmed ve Sinan Paşa’lar da dönemlerinin önde gelen ilim adamlarındandı. İstanbul, Unkapanı’nda kendi adını taşıyan bir mescid ve mahallenin bulunduğu Hızır Bey’in adı, günümüzde Kadıköy ilçesi kendisine arpalık olarak tahsis edildiğinden ötürü “Kadı Köyü” adıyla da dolaylı olarak yaşatılmaktadır.

“Mecdi’nin Şeyh Vefa yakınında Divan Şairi Necati Bey’in ve Katip Çelebi’nin de yattığı tekkenin haziresinde bulunduğunu” kaydettiği kabri, 1970’li yılların başında restore edildi ve çevre düzenlemesi yapıldı. Babası Sivrihisar Kadısı Celaleddin Efendi olan Hızır Bey’in Nasreddin Hoca’nın soyundan geldiği (şüpheli olan) rivayeti, 1972 yılında yapılan ilk anma töreninde kabrine konulan kitabeye de yazıldı. Bugün, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın Saraçhane’deki binası önüne, bir büstü de konuldu.

Kaynaklar:

İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, İstanbul, 2007.

Lütfü Tınç, Osmanlı’da Belediyecilik, P. Tarih, s,43, İstanbul, 2004.

Mustafa Said Yazıcıoğlu, Hızır Bey, Dia, c, 17, s. 413-415. Milliyet Gazetesi, Nr: 8691
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/istanbul-un-ilk-belediye-reisi-hizir-bey.html#.UzxpQlprPDc

Kılıçdaroğlu: Seçimde işbirliği yapabiliriz

 02 Nisan 2014   
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu The Wall Street Journal Türkiye'ye konuştu ve Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin tek bir adayı desteklemesine yeşil ışıl yaktığını ifade etti.


İşte Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili sorulara verdiği cevaplar:

Cumhurbaşkanlığı seçimi var önümüzde. Yerel seçimlerde partiler nezdinde resmi bir destek verilmemiş olsa da muhalif seçmen partiye bakmaksızın güçlü adayda birleşti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bunu partiler bazında işbirliğine dökmeye hazır mısınız?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük bir olasılıkla o olabilir. Zaten iki turlu bir seçim. İlk turda yüzde 51 aşılmadığı zaman ikinci turda ister istemez bu birliktelik kendiliğinden olacaktır. Bizim kafamızda da birkaç isim var. Ama takdir ederseniz şimdi deklere edecek birşey yok.

"Cumhurbaşkanlıı konusunda iyi eğitim almış, yabancı dil bilen dünyayı ve Türkiye dengelerini iyi bilen bir kişi üzerinde uzlaşırsak birinci turda da işbirliği olabilir"

İlk turdan işbirliği ihtimaliniz olabilir mi?
Onu biraz zaman gösterecek. Önce şu nokada bizim bir uzlaşmamız lazım. Siyasi kimliği çok öne çıkmamış, bir partiye olan aidiyeti çok öne çıkmamış ama toplumun her kesimini kucaklayan. iyi eğitim almış, yabancı dil bilen, dünyayı ve Türkiye dengelerini iyi bilen bir kişi üzerinde uzlaşırsak birinci turda da olabilir tabi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/kilicdaroglu-secimde-isbirligi-yapabiliriz.html#.UzxmhlprPDc

Arap basını Erdoğan'ın zaferini böyle gördü

 02 Nisan 2014   
Mısır'da gazete ve TV'ler Türkiye'deki seçimleri yakından takip ederken seçim sonuçları aynı şekilde görülmedi

Türkiye’deki seçimler ve sonuçları, Mısır ve Arap ülkeleri kamuoyu tarafından da yakından takip edildi. Seçim öncesinde Türkiye’ye zaman zaman bağlanan Mısır televizyonları, konuklara Erdoğan’ın kaybetme ihtimaline yönelik onlarca soru sordu. Ancak aldıkları cevaplar, AK Parti’nin seçimleri kazanacağı ve birinci parti olacağı şeklindeydi.

Resmi olmayan sonuçların açıklanması ve AK Parti’nin kazanmasının ardından Yusuf el Kardavi Salı günü Başbakan Erdoğan’a bir mektup yazarak seçim zaferini kutladı. Kardavi mektubunda: “Seçimleri kazanmanızın ardından Allah’a şükür secdesi yaptık ve size olan nimetini tamamlaması için dua ettik” dedi.

Arap dünyasının bir numaralı gazetesi Şark el Avsat seçim sonuçlarını ilk sayfadan ve manşetten verdi. Manşet; “Erdoğan’dan Rakiplerine Osmanlı Tokadı” şeklindeydi. Arap dünyasının ikinci büyük gazetesi El Hayat ise sonuçları; “Erdoğan İçin Rahat Bir Zafer” şeklinde sürmanşetten gördü.

Mısır’daki yarı resmi ve özel gazeteler ise tam bir sessizliğe büründü. Pazartesi günkü gazetelerde Türkiye’deki seçim sonuçlarına yönelik hiçbir haber yoktu.

El Ahram’da, “konular ve görüşler” bölümünde “Erdoğan kazandı ancak…” diye başlayan ve eleştiren bir kısa yazı vardı. Fehmi Huveydi’nin de yazdığı Şuruk Gazetesi ise Pazartesi günü Türkiye’deki seçim sonuçlarına hiç değinmedi.

Salı günü ise El Ahram Gazetesi seçim sonuçlarını 8. Sayfada yer alan “Arap ve Dünya Haberleri” bölümünde ilk haber olarak verdi. Haberin başlığı; “Erdoğan İntikam Almak İçin Kazandı” şeklindeydi. Haberin alt başlığı; “Muhalefet İktidar Partisini Hile Yapmakla Suçluyor Ve Ülkenin Bölünmesinden Korkuyor” şeklinde son derece çarpıtılmış bir şekilde verdi.

Aynı haberde Cumhurbaşkanı Gül’ün Mısır ile ilgili açıklamalarınıa da yerverdi. Haberin başlığı; “Gül: Mısır ve Türkiye Bölgede İki Denge Ülkesi” şeklindeydi.

Şuruk Gazetesi Salı günü 10. Sayfanın tamamını Türkiye’deki seçimlere ayırdı. Başlık; “Erdoğan Zaferi Kutluyor Ve Tehdit Ediyor” şeklindeydi. Gazete aynı haberin alt başlığını; “AK Parti Belediyelerdeki Kontrolünü Güçlendirdi” şeklinde attı.
Muhalefet bundan sonra ne yapacak şeklinde bir soru soran gazete, Fethullah Gülen’in şehri Erzurum’da da AK Parti’nin kazandığını belirtti. Haberde üç kadın adayın da belediye başkanlığı seçimlerini kazandığı kaydedildi. Femen’ler de unutulmadı. Şuruk, Erdoğan’ın Femen’lerin eylem tehdidi nedeniyle oy vereceği sandığı değiştirdiği gibi komik bir yorum yer aldı...

Salı günü Şark el Avsat Türkiye’deki gelişmeleri sürmanşetten “Erdoğan Yumruğunu Güçlendiriyor Ve Rakiplerini Cezalandırma Sözü Veriyor” şeklinde gördü.

Hayat Gazetesi ise, salı günü ilk sayfasının alt sağ köşesinden Türkiye’yi gördü. Erdoğan’ın Rabia işareti yaptığının belirtildiği haberde, Erdoğan’ın Gülen’i tehdit ettiğine işaret edildi. Erdoğan’ın “devlet içinde devlet” olmayacağını söylediği belirtildi.
Arap ve Mısır medyası seçimleri yakından takip etti ancak özellikle de Mısır medyasının Erdoğan’ın zaferini görmemesi, “one munite” ve “Mavi Marmara” olaylarında olduğu gibi büyük bir coşkunun yaşanmasına engel oldu.

Mısır medyası Pazartesi günü Türkiye’deki seçimleri hiç görmemeyi tercih etti. Salı günü ise çok kısa, eleştirel bir dilikullandı.
Askeri yönetim tarafından yapılan baskılardan dolayı Mısır yazılı ve görsel medyasının olayları rahat bir şekilde göremediği konuşuluyor. Mısır medyasının tutumu bütün Arap dünyasını yakından etkiliyor.

Mısır askeri yönetimi Erdoğan’ın başarısını Sisi’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığını olumsuz etkilemesinden endişe ediyor.

İslam Osmanoğlu / DÜNYA BÜLTENİ
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/arap-basini-erdogan-in-zaferini-boyle-gordu.html#.Uzxl5FprPDc

Gökçek'ten Mansur Yavaş'la ilgili büyük iddia

02 Nisan 2014    
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'ne seçilen üyelerin belli olduğunu duyuran Melih Gökçek, Mansur Yavaş'la ilgili çarpıcı bir iddiayı daha gündeme getirdi.


Melih Gökçek, Twitter hesabında Belediye Meclis üye sayıları konusunda AK Parti'nin CHP'nin önünde olduğunu belirterek, "AK Parti'nin 99, CHP'nin 24 Belediye Meclis üyesi var. Eğer Mansur Yavaş seçilseydi, ilk faaliyet raporunda düşürülürdü" yazdı.
Melih Gökçek'in mesajları şöyle:

"Ankara Büyükşehir Belediye meclisine seçilen üyeler belli oldu. Seçim öncesi CHP 30 üye çıkarsın her türlü iddiaya varım demiştim. CHP'liler cesaret edemediler. Çünkü sonucu onlar da biliyordu.

İşte 140 kişilik Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nde üye sayıları:

Ak Parti: 99 kişi
CHP: 24 kişi
MHP : 12 kişi
DP: 2 kişi
BBP:1 kişi

Eğer CHP adayı seçilseydi ilk faaliyet raporunda başkanlıktan düşürülürdü. Bilmem anlatabildim mi?"


http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/gokcek-ten-mansur-yavas-la-ilgili-buyuk-iddia.html#.UzxlP1prPDc

Emre Uslu suçlamalara cevap verdi

 02 Nisan 2014   
Taraf Gazetesi yazarı Emre Uslu, yerel seçimler sonrası Türkiye'den kaçtığı yönündeki iddialara Artı BirTV ekranlarında yayınlanan ve Can Dündar'ın sunduğu Canlı Gaste programında cevap verdi.


"BUNLAR O KADAR SALAK Kİ"
Başbakan Erdoğan'ın hakkında suş duyurusunda bulunduğu ve yurt dışına kaçacağı ileri sürdüğü isim olan Emre Uslu,"Asla ve kata Başbakanın sözleri sonrası yurt dışına çıkmadım. Nedim Şener gibi bir tetikçinin ifadelerini dikkate almıyorum. Şubay ayının sonunda yani Mart'ın başında geldim buraya. Suriye ile ilgili kaydın 13 Mart'ta yapıldığı açıklandı. Bunun üzerinden Erdoğan ve çevresi ve bir takım çeteciler benim üzerimden bir kampanya yürütüyorlar. Erdoan ve çevresi hukuku öyle bir paçavra haline getirdiler ki verdikleri dilekçeler hatalarla dolu: Bazıları gidecek diye bilet almış deniliyor. O biletleri AKP'nin trolleri twitter'da yayınladılar. Ben Brüksel'deyken de bilet uydurmuşlar. Benim hakkımda da bilet uydurdular. Milletin isminin yazıldığı yer'de Emre Uslu adına yazmışlar. Bunlar o kadar salak ki benim adımın Emrullah Uslu olduğunu görmüyorlar. Bu linci 28 Şubat'ta gördük. Başbakan Erdoğan hakkındaki yolsuzluk iddialarını en çok dillendiren isimlerden birisiyim. Onlara tavsiyem şu biraz daha tutarlı şeyler uydursunlar. Bilet sahtekarlığı yaparken biraz kafaları çalıştırsınlar. O kadar şapşalca paçavralar yapıyorlar ki adımı bari doğru uydursunlar. " diye konuştu.

"SURİYE KAYDINI SIZDIRAN KİM Mİ"
Suriye ses kaydının sızdırılmasında parmağı olduğu iddialarına da sert cevap veren Emre Uslu, "O kayıtlar Başçalan isimli siteden yayınlanmadı. Başçalan hesabından değil başka bir isimden yayınlandı. Bunlar bu kadar şapşal. Bu kayıtların kaydedilmesi yayınlanması ve içeriği suçtur. Hükümete düşen görev kaydedeni ve yayınlayanı tesbit edip bunları acilen yargıya çıkarmaktır. Bana göre o kayıtları yapan içeriden birisi. O toplantı sağır odada yapılmış. İçeriden birisi kaydedildi. İnsanların üzerine bir kumpas kuruyorlar. O kayıtlarda Türk topraklarına füze atılmasından ve Türbedeki askerleri şehit ederek savaşa sokmaktan bahsediyordu. Olağan şüpheli aranıyorsa o içeridekilerden birisidir." dedi.

"BEN KAÇMAM HIRSIZLAR KAÇACAK"
Emre Sulu, "Maalesef bu süreç benim açımdan yeni bir süreç değil. Hükümet baskısı nedeniyle üniversitedeki işimi kaybettim. Burada geçici bir proje üzerinde bir çalışma yapıyorum. Hükümet o kadar büyük linç kampanyası içerisinde ki bazı isimleri linç etmek istiyorlar. Bir sabah ansızın gelebilirim ve onların gözlerinden öperim. Ben ülkemden kaçmam hırsızlar kaçabilir" dedi.

KAYNAK VE VİDEO
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/emre-uslu-suclamalara-cevap-verdi.html#.UzxkilprPDc

Bakan Yıldız'dan kedi esprilerine cevap

 02 Nisan 2014   
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 'kedi' açıklamasının sosyal medyada konuşulmasıyla ilgili, 'Bunun sosyal medyada yer almasını keyifle izledim' dedi.


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, "Bir trafo merkezine bir kedi girdi ve kısa devre yaptı. Yaklaşık 4 metreden atlayan bir kedi bunu yapabiliyor" şeklindeki sözlerine konuk olduğu TRT Haber'de açıklık getirdi.

Yıldız şöyle konuştu:

"Kedinin ilgi çekeceğini bildiğim halde sırf şeffaflık adına bakın şu.. şu...sebepler vardır. Bir de bu sebep vardır. Nitekim İstanbul'da da bu oldu. Şimdi ben şunu diyemem 'İstanbul'daki trafo merkezinde kedi girmemiştir. Kediden dolayı kısa devre akımları olmamıştır.' Ben bunu diyemem. Çünkü böyle olmuştur. Bunun sosyal medyada yer almasını keyifle izledim. 'Şu anda espri yapmıyorum. Ciddi birşeyden bahsediyorum' diyerek konuşmama başladım. Ben bunların ne anlama geleceğini, algısının ne olabileceğini, gerçeğinin ne olduğunu... Bunların hepsini az çok okuyan ve bilen insanlarız. Hiçbir şekilde bu konuda alınganlık göstermem."

"Ama 8 bin kişi bütün bu kritik noktalarda tam 46 saat çalışıp ve 2 saat uyayarak bu süreci yönelttiler. Cuma günü kar yağsa benzer şeyler olabilir. 30 Mart seçimine denk gelmiş olması bunun bir kaste mahsus olmadığını açıklıkla söylemem lazım" diyen Yıldız, "Siyasi partilerin özellikle muhalefette bu kadar sıradan gerekçenin arkasına sığınmış olmaları gerçekten demokrasi açısından kendilerinde hata aramaları gereken, 'Bu kusur nerede işlendi?' demeleri gereken bir konudur. Bu kusur elektrik değildir" şeklinde konuştu.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/bakan-yildiz-dan-kedi-esprilerine-cevap.html#.UzxkH1prPDc

Gezi Eylemlerine katılanlar bu habere dikkat

 02 Nisan 2014   
Ukrayna Maliye Bakanı Şlapak, 1 Mayıs'tan geçerli olmak üzere, vatandaşın kullandığı doğalgazın fiyatının yüzde 73 artacağını açıkladı.


Ukrayna'da doğalgaza yüzde 73 zam yapılacağı bildirildi.

Ukrayna Maliye Bakanı Aleksandır Şlapak, 1 Mayıs'tan geçerli olmak üzere, vatandaşın kullandığı doğalgazın fiyatının yüzde 73 artacağını açıkladı.

Şlapak, diğer yakıtlardan sağlanan enerji fiyatlarına da yüzde 40 zam yapılacağını kaydetti.

Ekonomik durumu kötü olan yaklaşık 1 milyon Ukraynalıya devletin destek vereceğini dile getiren Şlapak, Ukrayna'nın bazı bölgelerinde ekonomik tarifelerin uygulanması nedeniyle tarifelerin artırılmayacağını söyledi.

Ukrayna ile yaptığı anlaşmaları fesheden Rusya, dün, bu ülkeye verdiği doğalgazın bin metreküp fiyatını 268,5 dolardan 385,5 dolara çıkardığını duyurmuştu.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/gezi-eylemlerine-katilanlar-bu-habere-dikkat.html#.Uzxjw1prPDc

Hamas'tan Erdoğan'a İsrail'i titretecek teşekkür

 02 Nisan 2014   
Filistin'deki Hamas hareketi, Gazze'ye desteklerinden duyduğu memnuniyeti ifade etmek için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın resminin de bulunduğu afişi kentin en büyük caddelerinden birine astı.


Ömer el-Muhtar Caddesi'nde asılan ve "Kudüs Yiğitlerini Bekliyor" yazılı afişte, Başbakan Erdoğan'ın resminin yanı sıra Gazze'deki Filistin Hükümeti Başbakanı İsmail Heniye, Hamas'ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal, Katar Emiri Temim bin Hamad Al Sani ve eski Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Al Sani'nin resimleri yer aldı.

Hamas'ın Sosyal Etkinlikler Birimi Müdürü Eşref Ebu Zeyd, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sözkonusu afişin, Gazze'yi destekleyenlere teşekkür mahiyetinde olduğunu belirtti.

Ebu Zeyd, "Bu afişi, Gazze'ye ve halkına destek veren, davamızın yanında yer alan, maruz kaldığımız ambargonun kaldırılması için çalışan liderlere karşı bir vefa örneği olarak asmak istedik" dedi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/hamas-tan-erdogan-a-onurlandiran-tesekkur.html#.UzxjPVprPDc

Kiev'de darbe yapan Amerikalılarla tanışın

 02 Nisan 2014   
Daha iyi ya da kötü, halk ayaklanmaları radyo,Tv ve internet olmadan uzun zaman önce tarihi değiştirdi. Yeni teknolojiler sadece oyunu hızlandırdı. Pyattve ekibi bunu anladı ve ustalıkla yumuşak güce geçti ve konuşma özgürlüğü,basın özgürlüğü ve talep üzerine televizyonda yayınlanan devrim ile bunu tamamladı.
Kiev'de darbe yapan Amerikalılarla tanışın
 
Eğer ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nulan 'S…. et AB’yi' demeseydi,birkaç yabancı tam o sıralarda telefonun diğer ucunda dinlenen Büyükelçi Geoffrey Pyatt'yi duyabilirdi.Şimdi Ukrayna'nın heybeti gitmiş ama meşru olarak seçilmiş Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'i ''istikrarsızlaştırma kampanyası''  ile Washington'un Kiev'deki adamı CIA tarzı yüzüyle ün kazanıyor.
 
27 yıl boyunca istihbarat analisti olarak çalışan Ray McGovern ''Geoffrey Pyatt kendine söyleneni yapan Dışişleri Bakanlığı üst yetkililerinden biridir ve kendini bir CIA operatörü olarak görüyor '' diye güldü. ''Bu tür şeyleri CIA'in yapması lazım,'' şimdi demokrasiden bahsediyor. ''Aslına bakarsanız ben biliyorum.'' Ceketli ve kravatlı diplomatlarıyla, facebook ve twitter hesaplarıyla  Amerikan siyasetine destek oluşturan Dışişleri Bakanlığıdır. 
 
Emekli bir bürokrat şimdi pişmanlık duyan McGovern Yale tarihçisi kendi tanımıyla bir sol kanat oyuncusu Timothy Snyder ve The New York Review of Books'ta iki deneme yazısı bulunan (''Propaganda Sisi'' ve ''Faşizm, Rusya ve Ukrayna'') yazarı ile tartışıyordu. Her ikisi de Rusya hakkında konuşuyordu ama sanki farklı dünyalardan gelmiş gibiydiler.
 
Dışişleri Bakanlığı askeri olmayan Ramparts dergisinin ve diğerlerinin CIA'in özel kuruluşlara fon oluşturduğunu ortaya çıkarmasından sonra Washington'un gizli eylem fonu oluşturduğu demokrasi için ulusal fonun (NED) da içinde bulunduğu fon kaynaklarını idare ettiğini gördü. Ayrıca devlet; ön grupların büyüyen ağı,kesintileri ve özel firmaları ile birlikte Uluslararası Kalkınma Ajansı'nı (USAID) uzaktan daha iyi kontrol ediyor. Bakanlık hükümetle aynı fikre sahip paralel kurumlarla koordine çalışıyor. Çoğunlukla Kanada ve Batı Avrupa'da. Devletin "demokrasi bürokrasisi"  sözde özel ama büyük ölçüde Fredoom House gibi grupları finanse eder. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Victoria Nuland aracılığıyla Kiev'de darbeyi koordine etti. 
 
Bazı özel taraflar karanlık becerilerini sergilerken; CIA, NSA, ve Pentagon muhtemelen kendi özel hizmetlerini sunuyor. Ama McGovern sonucu biliyorsa, diplomatlar Ukrayna'yı istikrarsızlaştırmak için kampanya başlatıp kirli işler yaptılar. 
 
Bazıları için anlamak zor olabilir, Ukrayna'nın usulüne uygun olarak seçilmiş hükümetini devirmek hususunda ''demokrasiyi desteklemek'' için Büyükelçi Pyatt ve ekibi dış politika oluşturmadı. Bill Clinton Oval Ofis'inde oturduğundan beri Washington ve Avrupalı müttefikleri ağır şekilde yara almış Rus ayısını kışkırtarak NATO'yu genişletmek için Rus sınırına açıkça ve gizlice çalıştı. Aynı zamanda Rusları izole ederek Ukrayna ve Doğu Avrupa komşularını neoliberal ekonominin içine getirmek için çalıştı. Düzensiz resetlemeler dışında Rus karşıtlığı yeni bir Sovyet karşıtlığı haline geldi ve "stratejik çevreleme" askeri ve ekonomik gücümüzle Rusya'yı çevrelememiz için sakat bir kelime olmuştur. 
 
Ayrıca ne kadar uzman suçlarsa suçlasın,neoconlar siyaset oluşturmadı. NED eski sosyal demokratlar için yeni muhafazakar olarak rahat iş sağlıyor. Pyatt patronu, Victoria Nuland hareketin önde gelen ışıklarından tarihçi Robert Kagan eşidir. Ve neoconlar şu anda Rusya'da savaş yaygarası yapıyor. Dostları ve mali destekçilerini daha fazla Pentagon sözleşmesine teşvik etmek için Suriye ve İran üzerinde herhangi bir anlaşmayı baltalamaya çalışıyorlar. Ama Rusya'yı kuşatma sadece neocon işi değildi. Politika her iki tarafı da tutuyor ve transatlantik desteği var. 
 
Siyasetin mahcubiyet testinden geçmesi önemli değil. NATO ve Batı ekonomik kurumlarının Ukrayna'da yaygınlaştırılması 2008'de Gürcistan'ı NATO'ya getirme umutlardan daha düşük ve bu çok istekli olan Gürcistan Cumhurbaşkanı Mikheil Saakashvilli'ye hepimizi 3. Dünya savaşına sürükleme hakkını verir. Bana göre bu Hammır'ın anahtarını 10 yaşında ki bir çocuğa vermek gibi.

Ukrayna'daki Batılı provokasyonlar hemen aksini kanıtladı. Vladimir Putin'e daha öncede düşündüğü ama öncelik vermediği Kırım'da Rus yanlısı darbe için mükemmel bir fırsat verdiler.Provokasyonlar, gerçek bir Rus milliyetçisi olarak durması için ona cesaret verdi. Ayrıca asırlık hükümdarlardan uzak durması için ona bir kılıf verdi. Florida'da evim olduğu zamanlarda popüler olan Stalin'in eski bir deyişi : ''Hesaba alınan oylar değildir,hesaba alınan oyları sayandır.''
 
Küçük, "d" demokratlar böyle bahanelerden kaçınmalıdır. Hala sahnede yer alan gazeteciler ve anketörler Kırımlıların çoğunluğunun Rusya Federasyonu'na katılmak istediğini bildiriyor. 
 
ABD geçici başbakan Arseniy Yatsenyuk'u seçtiğinde gerilim daha da artacak ve bizim adamımız ''Yats'' Yunan, İspanyol, İtalyan sitili kemer sıkmayı empoze etmek için IMF'e katıldı. Sıkışan Ukraynalılar şüphesiz karşı koyacak,özellikle de ağırlıkla Rusça konuşulan Doğu bölgesinde. Der Spiegel'e göre, orada bulunan insanların çoğu hükümeti yada darbeyi desteklemiyor. Nasıl bir çıkmaz! İç çatışma Ukrayna'yı ikiye bölebilir bununla birlikte Rusya ve Batı arasında jeo-stratejik mücadele kaçınılmaz olacak.
 
 
Çoğu Batı medyasında olduğu gibi, Planet Synder'da bu realistik düşünceler hiçbir şeyi değiştirmiyor. İdealizm maskesi altında ideoloji işliyor. Ukraynalılar kendi tarihlerini yazıyor. Büyük bir cesaret sergiliyorlar. Hukukun üstünlüğünü ve ''Avrupa Medeniyetinde'' hak ettikleri yeri arıyorlar. ''Egemenliklerini'' ve ''toprak bütünlüğünü'' savunuyorlar. Ruslar acımasız. Büyük kötü Vlad yeni Hitler gibi. O, Moldova,Belarus ve Kazakistan'ın bazı yerlerini de kapsayan (NATO'nun karşı olduğu) kendi Avrasya imparatorluğu peşinde.  Batıda bunları izleyenler Snyder'ın dediği gibi vazgeçmeli : ''Her şeyi nasıl kontrol ettiğimiz yada etmediğimiz takıntılı olduğumuz kavramlardır.''
 
 Prof: ''Bu klasik bir halk devrimi oldu.'' ''Açıkça gerici bir rejime karşı kaçınılmaz bir halk ayaklanmasıdır.''
 
The Nation'da yazan Profesör Stephen Cohen Snyder'ın argümanı benim endişemi daha da arttırdı. Halk ayaklanmaları kimin kontrol edeceği ve nasıl biteceğine bağlı olarak desteğimizi yada karşıtlığımızı hak ediyor. McGovern dediği gibi,''Soru: Onları kim ele geçirdi? Kim tetikledi? Kendi özel stratejik çıkarları için kim kışkırttı?''
 
Detaylı kanıtlar bu sorulara cevaplar vermektedir.Ukrayna azınlığının bütün cesaretine barikat koyan ABD Büyükelçisi Geoffrey Pyatt ve ekibi Kiev'de protestoları kapsamlı bir şekilde uyguladı, yinede tamamen bitiremedi. Taktiksel olarak Pyatt ve yandaşı olan diplomatlar beklenmedik bir beceri sergilediler.Stratejik olarak ise evde kaldılar.

Talep Devrimi
 
3 Ağustos'ta Ukrayna'nın başkentine gelen Pyatt, hemen Hromadske adlı bir televizyon kanalı için hibe sağladı. Bu TV kanalı Euromaidan sokak gösterilerini kanıtlamak için gerekliydi. Hibe miktarı 43,737 dolardı. Projenin gerekli mütevazı ekipmanını satın almak için yeterliydi. Hromadske gazetecilerinin çoğu geçmişte Amerikalı bağışçılarla birlikte çalıştı. Genel yayın müdürü Roman Skrypin Washington'un Radio Free Europe / Radio Liberty programlarına ve ABD tarafından finanse edilen Ukrayinska Pravda sıkça katkı yapmıştır. 2004 yılında ABD ve Avrupalı müttefiklerinin Turuncu Devrimini işleyen Kanal 5 televizyonunun oluşumuna yardımcı olmuştur. 
 
Skrypin, George Soros'un Uluslararası Rönesans Vakfı'ndan (IRF) 10.560 dolar almıştı. Aralık ve Nisan arasında IRF Hromadske'e 19.183 $ verecek. 
 
Bu dönemde Hromadske'den en büyük fon Hollanda Büyükelçiliği'nden geldi.( 95.168 $) Lahey'e bir çıkış yapan ABD elçisi gizli bir kabloyla Wikileaks'in daha sonra kamuya açılacağını söyledi, ''Hollanda pragmatizmi ve benzeri dünya görüşleri verimli Hollanda topraklarına girişimciler için isteksiz bir zemin hazırlayabilir, en azından başlangıçta böyle olacaktır.
 
Cumhurbaşkanı Yanukoviç, Avrupa Birliği ile bir Ortaklık Anlaşmasını geri çektiği zaman Pyatt için 21 Kasım hesaplaşması geldi. .TV kanalı açıldı ve gazeteçiler Yanukoviç'i indirecek kıvılcımları yaktılar. 
 
Snyder : ''Rejim tarafından Müslüman ve Afganistanlı olan ırkçı profili verilmiş koyu tenli bir gazeteci. Bu kişi devrimi başlatan Mustafa Nayem'dir. Ukrayna'ya Avrupa seçeneğini sunarak sosyal medyada öğrencileri ve gençleri Kiev'deki meydana çağırdı,'' diye yazdı.

Onun yadsınamaz cesareti için bütün krediler Nayem'e gitti. Ama kötü tarih. Snyer ayaklanmanın emrinde olan WEB TV'yi yapan Pyatt, Soros ve Hollandalı'dan bahsetmiyor. Onların ortak finansmanı olmadan ve video akışı sağlanmadan devrim asla gösterilemezdi ve Yanukoviç kazanmadan önce bütün çabayı boşa çıkarmış olabilirdi.


Daha iyi ya da kötü, halk ayaklanmaları radyo,Tv ve internet olmadan uzun zaman önce tarihi değiştirdi. Yeni teknolojiler sadece oyunu hızlandırdı. Pyattve ekibi bunu anladı ve ustalıkla yumuşak güce geçti ve konuşma özgürlüğü,basın özgürlüğü ve talep üzerine televizyonda yayınlanan devrim ile bunu tamamladı. Soros ardından Ukrayna'da olanlar hakkında uluslararası toplumu bilgilendirmek için Ukrayna'da medya krizini finanse etti ve Euromaidan PRiçin kimin fon sağladığını hala araştırıyorum.

Turuncu Devrim II

Pyatt ülkeye gelmeden çok zaman önce ayaklanma hazırlıkları başladı ve çoğuda 2004 yılında Turuncu Devriminde önemli rol oynayan Oleh Rybachuk isimli yetenekli bir Ukraynalı etrafına dönüyordu. Gariptir ki, Pando, Silikon Vadisi'nin online haber sitesi, gazeteci Glenn Greenwald ve yatırımcısı ve eBay kurucusu Pierre Omidyar'a saldırdığında dikkatleri üzerine çekti. Gazetecilik bütünlüğüne saldırırken Pando ve Greenwald esas meseleyi kaçırdı.

 
2004 yılında ABD destekli başkan adayı Viktor Yuşçenko'nun siyasi kampanyasına ve personeline başkanlık etti. Genellikle Amerikan yanlısı Kiev Post'un dediği gibi gölgeli Rybachuk Yuşçenko'nun ''yakın arkadaşıydı'' ve Devlet Güvenlik Servisi ile ''aracısıydı.'' Rybachuk Yuşçenko ve Timoşenko döneminde NATO ve Avrupa Birliği'ne Ukrayna entegre sorumlusu başbakan yardımcısı olarak hizmete devam etti. Amerikan politikası ile paralel olarak, Ukrayna'nın kalan devlet sektörlerini özelleştirilmesi için zorladı.
 
ABD ve Batı Avrupa desteğine rağmen,2010 seçimleri için hükümetin eski rakibi Yanukoviç'in etkinleştirmesi felaket oldu. Batı monitörler seçimi genelde ''özgür ve adil'' buldu ama bu fark etmez. Amerikalılar çoktan ya Yanukoviç 'in yenileceği yada gideceği tohumlarını atmıştı. 2008 yılı Ekim ayında USAID birçok özel girişimciye Reformları arttırmak için Ukrayna Milli Girişimlerine (UNITER) fon sağladı.Afrika ve Orta Asya'da aktif olan Pakt, HIV / AIDS 'e karşıkampanyalarda 2005 yılından beri Ukrayna'da çalıştı.Sivil toplum, demokrasi ve iyi yönetim gibi bürokratik kodlardan işlem gören yeni beş yıllık bir projedir.
 
Pakt reformu ya da rejim değişikliği için üs inşa edebilir.  Yeni umut ise ''sivil toplum, gençler, ve uluslararası kuruluşlar ile ortaklık etmekti.'' Kanada'nın prestijli  Financial Post'u daha sonra  Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'dan daha az otoriter olarak yorumlamıştır. 
 
2009 yılına kadar Pakt ", bir sivil toplum aktivisti" olarak yeniden markalandırıldı, kendi STK'sını tamamladı. Pakt daha sonra Rybachuk'a yeni üssünü kullanması için yardım etti. Bu siyasi olmayan büyük bir siyasi oyuncu haline gelen "sivil bir platformdur." Aynı zamanda Pakt ve Soros'un IRF'i 80 yerel STK'ya hibe sağlamak için birlikte çalışıyordu. Doğu Avrupa Vakfı'nın ilave parasıyla ertesi yılda devam etti. Rybachuk Kyiv Post  : ''Ukrayna ortak hayal kırıklığı ile birleşmişti. '' ''Ülkenin siyasetinin daha elit olması için daha sorumlu vatandaşlara ihtiyacı var.''

Kim iddia edebilir? Kesinlikle Rybachuk'un Batı destekçileri değil. Vatandaş sürekli demokrasi günlüğünü NATO,Avrupa ve Transatlantik dünya olarakbelirledi. Rybachuk bizzat AB-Ukrayna İşbirliği Komitesi ile ilgili "Sivil Uzman Konseyi" başkanlığını yaptı.
 
Devam eden ''stratejik planlama'' vatandaşı önümüzdeki yıl için kendi çalışmalarının odak noktası olarak kamusal bilgilere erişim almaya cesaretlendirdi. Koalisyon yeni Bilgi Özgürlüğü Yasası kampanyası yürüttü. Pakt daha sonra önemli bir oyuncu olarak yasayı düzenlemek ve yeni aktivistleri yetiştirmek için yasayı nasıl kullanılacağını ve uyumlu gazeteciler ile daha yakından çalışmayı vatandaşa gösterdi. Bunların hepsi Yanukoviç hükümetini cidden zayıflattı. Takdire şayan istikrarsızlaştırma çabaları ''Sansürü'' durdurmaktan fazlası değildi.

Rybachuk Mayıs 2010 Kyiv Post'a : "Sansür yeniden ortaya çıkmaktadır ve muhalefet çok fazla gizlenmiyor,'' dedi.Sivil aktivistin yanı sıra artık bir medya uzmanıydı.Putin'in Rusya'da yaptığı gibi medyada ilk susturucu eleştiri gücünü ele geçirmeye başladığı zamanla benzerlikler var.
 
Rybachuk'un ''Sansürü durdur'' müttefiklerinden biri Mustafa Nayem ile uzun süre NED'de birlikte çalışan gazeteci Sergii Leshchenko'du. NED,Yanukoviç'in yolsuzluğu yayılırken,Mezhyhirya'da bulunan lüks evine dikkatler çekilirken Leshchenko'ya Reagan Fascell Demokrasi Bursu verdi.Rybachuk , bir basın toplantısında Yanukoviç'e Mezhyhirya hakkında soru sorma cesaretini gösterdi. ABD ve müttefikleri birçok benzer kampanyaları finanse ettiğinden beri bu gelişmiş, gerçek bir politikaydı. 
 
Paktı'nın gözetimi altında Rybachuk'un yeni vatandaşlığı Ukraynalı politikacıların sözlerini belirlemek ve bunların uygulanmasını izlemek yeni bir proje geliştirdi. Buna Amerikan web sitesinden "Obamameter''dan alınan bir fikir ile  "PowerMeter" (Vladometer),adını verdiler. Fon Medya Kalkınma Fonu aracılığıyla, ABD Büyükelçiliğine geldi.Diğer paralarda kaynağını Dışişleri Bakanlığı, USAID, Barış Birleşik Devletleri Enstitüsü (USIP) ve diğer devlet kurumları, uluslararası kuruluşlar ve özel bağışçılardan alan haber ağı ile geldi. Yine başka bir kaynakta Soros'un IRF'sinden geldi. 
 
Yeni Yurttaş ve kurucu örgütler 2011'de başka bir kampanya için Sergii Leschchenko gibi gazetecilerle birlikte aktivistler ve 35 ilden 150 sivil toplum örgütü getirdi. Bunu Ukrayna dilinde ''dürüstlük'' manasına gelen Chesno Hareketi olarak adlandırdılar.Logosu kötülüğü önlediğine inanılan bir sarımsaktı. Hareketin amacı ''2012 seçimleri çalışan milletvekili adaylarının siyasi bütünlüğünü izlemekti.'' 
 
Bu en sofistike sosyoloji ile bir mamut projesiydi. Beklendiği gibi,Chesno takibi birkaç dürüst politikacıyı buldu. Ama geleneksel düşük standartlarda bir ülkede yeni boyutlarda kamu bütünlüğü sorunu çıkarmıştır.Yasama seçimleri Parlamentonun kontrolünü ele geçiren Cumhurbaşkanı Yanukoviç Partisi ile kendi acısını kanıtladı. 
 
Tüm bu Yeni Yurttaş aktivizmi ,izleme, kampanya ve seçici araştırmacı gazetecilik ne zaman desteklendi? Rybachuk 2012 Mayıs'ında seçimlerden aylar önce bu soruyu cevapladı.
 
Kanada'nın Financial Post'una verdiği demeçte ''Turuncu devrim bir mucizeydi, büyük barışçıl bir protestoydu. Bunu bir kez daha yapmak istiyoruz ve yapacağımızı düşünüyoruz,'' ifadelerine yer verdi. 
 
Bedel ödeyen O'dur

Rybachuk'un devrimci iyimserliği için iyi bir nedeni vardı. Batılı bağışçılar paraları arttırıyordu. Aralık 2012 Ekim 2011 tarihinden itibaren Paktı Inc Chesno kampanyası için mali denetim hazırlanmıştır. Bu donörlerin Rybachuk UA Merkezi ve Chesno'ya bağlı altı gruba 800.000 dolar verdikleri ortaya çıktı. USAID'den düzenli para alan Pakt aslan payına 632.813 dolar katkıda bulundu, bu paranın bir kısmı Pierre ve eşi tarafından kurulmuş olan Omidyar Network'ten geliyordu. 
 
12 Mart basın açıklamasında,şebeke Rybachuk UA merkezi,Yeni Vatandaş ve Chesno Hareketi'ne yaptıkları katkıları açıklamaya çalıştı.2011 Eylül ayında iki yıllık hibe 335.000 dolar ve 2013 Temmuz ayında 769.000 ilan edildi. Paranın bir kısmı  Rybachuk teknoloji platformları genişletmek için harcandı. 
 
''Yeni Yurttaşlık, Ukraynalılara işbirliği toplumsal değişimi savunmak için bir platform sağlıyor.'' Sitede, kullanıcılar topluca, kamusal bilgi yayınlayacak video savunuculuk kampanyalarına katılıyor ve toplumun girişimlerde bulunması için çeşitli bir dizi katkıda bulunabilir,'' diye yazdılar. sosyal adalet savunucularının bir merkez olarak Kiev ''Yeni Yurttaşlığı'' dijital medya ile tanımlamayı hedefliyor. 
 
Omidyar en son yaptığı basın açıklamasında USAID tarafından finanse edilen Pakt, İsviçre ve İngiliz büyükelçilikleri, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı,Demokrasi için Ulusal Bağış ve Soros'un Uluslararası Rönesans Vakfı'nıda dahil ettiği diğer donörleride listeledi. Chesno Hareketi Kanada Uluslararası Kalkınma Ajansından da para aldı.(CIDA)
 
2013 mali yılında rakamları takip etmek daha zordu. 
 
Bütün bu finansmanı ne yapmalıyız? Bazıları CIA kanalıyla yapılan özel hayırseverlik paralarına benziyor. Soros ve Omidyar'ın parası gerçekten özel mi yoksa devletin kamuflaj ettiği özel para mı? Bu açık bir soru. Ancak Rybachuk'un kampanyaları az bir fark gösteriyor. USAID ve diğer hükümet fonu yönetiliyor. Paktı aracılığıyla ABD Büyükelçiliği Rybachuk'ın yaptığı gibi koordine olmuş. Ve, benim gördüğüm kadarıyla,ne Soros nede Omidyar Dışişleri Bakanlığı'nın merkezi istikametinden ayrıldı.
 
Stratejik Sınırlama, tamam mı?
 
Büyükelçi Pyatt Kiev'e geldiği zaman Avrupa'da entegrasyon kazanmak şartıyla Paktı ve Rybachuk ağını ikinci bir Turuncu Devrim yolunda devraldı.Bu her zaman Dışişleri Bakanlığı ve Ukrayna hareketi için büyük bir sorun oldu. 2014 Kasım ayı sonlarında sokaklara inmek için bir sebep göremedi, Yanukoviç'in  28-29 Kasım Vilnius zirvesinde Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması imzalamasını bekliyordu. 21 Kasım'da, Yanukoviç geri çekildi ve Rybachuk bunu hükümetin bir ihaneti olarak gördü. Buda ''halkı sokaklara döktü.'' 
 
Euromaidan AB ile serbest ticaret anlaşması imzalamak için hükümete baskı yapmayı bırakarak  "büyük bir izleme örgütü" olabilir.''Her zaman Ukrayna hükümetini izliyor olacağız ve yapması gerektiğini yapıyor olduğundan emin olacağız.''
 
Dışişleri Bakanlığı'nın ikinci Turuncu Devrim başladığı yer.

BU MAKALE TİMETÜRK İÇİN AYŞE EREM TARAFINDAN TERCÜME EDİLMİŞTİR
 http://www.timeturk.com/tr/2014/04/02/kiev-de-darbe-yapan-amerikalilarla-tanisin.html#.Uzxix1prPDc
 
MAKALENİN ORİJ,İNALİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ