HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

24 Temmuz 2014 Perşembe

5 bin yahudi kökenli gönüllü işgal saldırısında!

 24 Temmuz 2014   
Gazze'deki operasyonlarda ABD doğumlu 2 İsraillinin ölümü İsrail'in yabancı askerlerini gündeme getirdi. 40 ülkeden 5 bin Yahudi kökenli, işgal saldırılarında gönüllü olarak yer alıyor.

Gazze'deki operasyonlarda ABD doğumlu 2 İsraillinin ölümü İsrail'in yabancı askerlerini gündeme getirdi. 40 ülkeden 5 bin Yahudi kökenli, işgal saldırılarında gönüllü olarak yer alıyor. Suriye'deki savaşa katılan ABD'lileri ve Avrupalıları 'cihatçı' olarak etiketleyen Batı'nın, İsrail'e ihraç ettiği askerler konusunda ise içi rahat!

Suriye'deki savaşta ABD ve Avrupa'dan giden savaşçıları manşetlerden indirmeyen Batı medyası, İsrail'in Filistin işgali için gönüllü olarak görev alan askerleri ise görmezden geliyor. İsrail'in Gazze'de ikinci haftayı geride bırakan soykırım girişimlerinde 650'den fazla kişi hayatını kaybetti. Binlerce kişi yaralandı, yüzlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. İsrail Gazze'yi silah sanayi ve kimyasal maddeler için deneysel bir laboratuar haline getirirken, bir yandan da Batı Şeria'da da izlenen ırkçı bir politika ile yüzlerce keyfi tutuklama yapıldı. Dahası bu savaş suçu, yıllardır Avrupa ve ABD'den İsrail'e gelen 'acemi' askerler tarafından doğrudan destekleniyor.

CİNAYETLERE ÖVGÜ

Columbia Üniversitesi'nden araştırmacı Hanine Hassan, El Cezire için kaleme aldığı yazısında Avrupa ve ABD doğumlu İsrail askerlerinin Filistin topraklarındaki işgale katılmasına dikkat çekti. İsrail saflarında silah tutan o askerlerden biri de Katie. Hollandalı. Kendi ülkesinde kalmak yerine İsrail ordusuna hizmet etmeyi seçti. Peki asıl soru, Hollanda hükümeti Katie ve onun gibi İsrail ordusunda görev alan yüzlerce Hollandalı genci, Suriye'ye gidenler gibi 'cihatçı' olarak etiketleyecek mi? Konuyla ilgili örnekler çok. 2013 yılı Kasım ayında 6 yıl boyunca İsrail ordusunda görev almış bir Ukraynalı, katıldığı bir televizyon programında, soğukkanlı bir şekilde Filistinli çocukları öldürdüğünü söylemişti.

LONDRA DESTEKLİYOR

Yaklaşık 100 İngiliz vatandaşı şu anda İsrail ordusuna hizmet veriyor. Bu önemli bir sayı. İngiliz annelerin, İsrail ordusunda görev yapan bir çocuğa sahip olmanın deneyimlerini paylaştıkları destek grupları bile var. İngiliz hükümeti de İsrail ordusuna hizmet etmek için çağrılan kişiler hakkında bilgiye sahip. Gazze'de devam eden işgalde İsrail'e açık destek veren ülkelerin başında ABD ile İngiltere'nin gelmesini de not etmek gerekiyor. İsrail'in 7 Temmuz'dan bu yana ölüm yağdırdığı Gazze Şeridi'ndeki işgal operasyonları sırasında ölen 30'dan fazla askerin içinde ABD doğumlu iki İsrailli de bulunuyordu. Max Steinberg ve Sean Carmeli. ABD Dışişleri Bakanlığı ölümlerini 20 Temmuz'da duyurdu.
Camileri, evleri ve hastaneleri bombalayan İsrail Gazze'de vurmadık yer bırakmıyor. İsrail ordusunun son hedefi bir mezarlıktı. Bombaların isabet ettiği mezar taşları paramparça oldu.

Beyin yıkama merkezi

Yaşları 13'ten başlayan Batılı gençleri hedef alan İsrail başlangıçta eğlence programı gibi görünen uygulamalarla çocukları savaşa hazırlıyor. 6 hafta kadar bir 'askeri' eğitim alan çocuklar siyonizm ve İsrail ordusu konularında eğitiliyor. Daha sonra bu çocuklar İsrail'in işgal savucunuluğunu yapmak üzere ülkelerine geri gönderiliyor. İsrail takviye programlarının birçok farklı boyutu ancak tek bir hedefi var: İsrail ordusunun ve destekçilerinin güçlendirilmesi.

Mermi yağmuru
İsrail'in Gazze operasyonları sırasında en kanlı katliamın yaşandığı Şecaiyye mahallesinde korku hakim. Bombardımanından kurtulanlar tanık oldukları vahşeti anlattı.

36 yaşındaki Mahmud el-Şeyh Halil, 'Kaçmaya çalıştık ancak bombalama biz nereye gidersek oraya yapılıyordu. Kadınlar ve çocuklar paramparça olmuştu' dedi. Bazı tanıklar ise, kurbanların hedef olmamak için salladıkları beyaz kıyafetlerin bile parçalandığını ve kana bulandığını söyledi.

EŞİ GÖRÜLMEDİK ZULÜM

Çocukları ile birlikte kaçmayı başaran anne İman Mansur, 'Kaçmak için hiçbir yer güvenli değildi. Evimizi terk etmeye mecbur kaldık çünkü bombalar yağmur gibi yağıyordu' ifadelerini kullandı. Şifa Hastanesi'nde tedavi gören Ümmü Vail Mansur da, '1967 savaşını ve ondan sonraki tüm İsrail savaşlarını yaşadım. Ancak bu savaş tarifsiz. Sabra ve Şatilla katliamlarından daha zalim' diye konuştu.

O isimler Güvercin Kayalıkları'nda


Lübnan'da toplanan bir grup gösterici, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını protesto etti. Göstericiler pankartlara, İsrail saldırılarında hayatını kaybeden 600'den fazla Filistinlinin isimlerini yazarak, Beyrut'ta Akdeniz sahillerinde yer alan Güvercin Kayalıkları'na astı.

Ben de Gazze'de olsam roket atardım

İngiltere'de koalisyon hükümetinin küçük ortağı Liberal Demokrat Partisi'nin milletvekili David Ward, Twitter'dan, İsrail'in Gazze işgaline karşı attığı mesajlar nedeniyle eleştirilirken, partisi, Ward'in görüşlerini disiplin konusu olarak ele alacağını duyurdu. Ward, Twitter hesabından attığı mesajında, 'Büyük soru şu, eğer Gazze'de yaşasaydım roket atar mıydım? Büyük ihtimalle evet' ifadelerini kullandı. Ward'ın partiden uzaklaştırılmasını talep eden Twitter kullanıcıları, Liberal Demokrat Parti'nin Genel Başkanı Nick Clegg'e çağrıda bulundu. Dün yeni bir tweet daha yazan Ward ise, 'Ben bir Filistinliyim. Batı hangi tarafta olduğuna dair kararını vermeli' dedi.

Katılan Müslüman olunca iş başka

2014 yılı Nisan ayında, İngiliz parlamentosu 246 sayfalık bir raporda terörle mücadele konusunda Suriye, Somali ve Afganistan'da savaşan İngiliz Müslümanlar üzerinde durmuştu. Raporun hiçbir yerinde İsrail ordusunda hizmet edip ülkelerine dönen İngiliz vatandaşlarının tehlikesinden bahsedilmiyordu. Aynı zamanda başka bir ülkenin işgal ordusuna hizmet vermenin suç sayıldığından ve yasaları ihlal ettiğinden de söz edilmiyordu.

Savaş suçunda ittifak

Batılı istihbarat servisleri İsrail ordusuna katılmaya karar veren vatandaşlarını ve ortak oldukları Filistin işgalinde işledikleri savaş suçunu görmezden geliyor. Görünüşe göre İsrail ve Batılı müttefiklerin gözünde Yahudi köklere sahip olmak, Filistin topraklarının yasadışı işgalini savunmak için yeterli bir gerekçe. Avrupalı liderler başka ülkelerde yer alan savaşçıların ülkelerine dönmesini engellemek gibi bir çaba içinde de değiller.

Binlerce gönüllü gidiyor

Asker gücü takviyesi İsrail devletinin kurulmasıyla sona ermedi, hala devam ediyor. 40'tan fazla ülkeden binlerce gönüllü İsrail ordusunun tüm dallarında hizmet vermek için İsrail'e geliyor.Online Mahal takviye programı görünüşte İsrail'i korumayı ve İsrail ordusu ile gönüllüler arasındaki bağı güçlendirmeyi amaçlıyor. İsrailli olmayan Yahudiler 18 aylık bir turdan sonra ordunun saflarına katılabiliyorlar.

Maddi destek


Yurt dışından gelerek görev yaklaşık 5 bin Yahudi, 'yalnız asker' (lone soldier) ünvanını taşıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Tel Aviv 'yalnız asker' merkezi, Amsterdam Sar-El şubesine bağlı olan bir Hollandalı'nın sağladığı maddi destek sayesinde açıldı. 16 yaşından büyük herkes burada gönüllü olarak çalışabiliyor. Bu gruplar 10'dan fazla ülkede temsil ediliyor ve her yıl bu gruplara yüzlerce gönüllü katılıyor.

http://www.timeturk.com/tr/2014/07/24/5-bin-yahudi-kokenli-gonullu-isgal-saldirisinda.html#.U9HIZJXlrDc

İsrail ordusuna yardım yapana vergi indirimi

 24 Temmuz 2014    
tsidkat-eliaou.org isimli ve merkezi Kudüs'te bulunan sivil toplum kuruluşu aracılığı ile Fransa'dan İsrail ordusu için yapılan yardımlara Fransa yüzde 66 vergi indirimi uyguluyor.
 
Sosyal medyada ortaya çıkan skandal afiş, Fransa'dan İsrail ordusuna yapılan maddi yardımlar için verdiği makbuz karşılığında, Fransız maliyesinin, yardımı yapan kişi ya da kuruluşun gelir vergisinde, yapılan yardımın yüzde altmış altılık bölümünün gelir vergisi miktarından düşürüldüğünü bildiriyor.

Bir sivil toplum kuruluşunun bu tür vergi indirimi imkanlarından faydalanabilmesi için "toplum yararına çalışan sivil toplum kuruluşu" olarak devlet tarafından onaylanması gerekiyor.

Afişe sosyal Medya'dan tepki veren Fransızlar, nasıl olupta İsrail ordusuna yardım toplayan bir sivil toplum kuruluşunun "toplum yararına çalışan sivil toplum kuruluşu" olarak Fransa devleti tarafından onaylandığını soruyorlar.

   http://www.timeturk.com/tr/2014/07/24/israil-ordusuna-yardim-yapana-vergi-indirimi.html#.U9HHkZXlrDc

Polislere neden o gece operasyon yapıldı? İşte nedeni...

 25 Temmuz 2014    
Paralel yapı uzantılarının özellikle İslam'ın bazı mezhepleriyle ibadethanelere yönelik eylemlerle infial yaratma çabası içinde olduğunu saptayan polis, operasyonu daha erkene aldı

Sabah'ta yer alan habere göre; Paralel yapının emniyet ayağına yapılan operasyondan dehşet senaryosu çıktı. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi beklenen provokasyonlar, operasyonun planlanandan daha önce yapılmasına neden oldu. Devlet içinde oluştuğu belirtilen paralel yapılanmaya ilişkin çalışmalar, güvenlik birimleri tarafından uzun süredir devam ettiriliyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çalışma ofisinin dinlenmesine kadar uzanan faaliyetler üzerine başlatılan incelemede, "ne modern ne de klasik: tamamen postmodern" olarak tanımlanan bir örgüte ulaşıldı. Bu örgütün en temel özelliği ise "bürokraside yoğun şekilde kadrolaşma" olarak tespit edildi. Ön planda samimi ve inançlı insanlara yer veren örgütün, çekirdek yapısının ise dış bağlantılı olduğu kaydedildi. Güvenlik birimleri, bazı faaliyetleri deşifre olan paralel yapının, seçim öncesinde toplumda infiale neden olacak, toplumu dehşete düşürecek eylem hazırlığında olduğunu belirledi. Paralel yapının polis ve jandarmadaki uzantıları kanalıyla toplumu rahatsız edecek, cumhurbaşkanlığı öncesinde siyasi iktidarı zor duruma düşürecek, adayların güvenilirliğini sarsacak eylemler planladığı tespit edildi. Bunun üzerine paralel yapılanmaya ilişkin operasyon öne çekildi.

MARAŞ VE Şİİ CAMİLERİ HEDEF MİYDİ? Güvenlik güçlerinin elde ettiği bilgiler, özellikle bazı mezhep gruplarının hedefte olduğunu gösterdi. İslamiyet'in çeşitli yorumlarına bağlı mezhep mensupları, bunların ibadethaneleri gibi toplumun daha hassas olduğu gruplara yönelik eylemler yapılabileceği, bunun sonrasında oluşacak toplumsal tepkinin ise ülkeyi istikrarsızlaştırmak ve kaosa sürüklemek için kullanılabileceği ifade edildi. Bu amaçla yapılmaya çalışılan bazı küçük eylemler ise hedefine ulaşamadı. Ortaya çıkan gelişmeler, akıllara son dönemde Kahramanmaraş ve İstanbul'da yaşanan bazı olayları da getirdi. Kahramanmaraş'ta geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinden örgütlenen bazı gruplar, Kent Meydanı'nda toplanmış, İl Emniyet Müdürü Ümit Yaşar'ın ikna etmesi üzerine dağılmıştı. Ulu Cami önünde tekrar toplanan grup, bu defa da Suriyelilerin kaldığı çadırkente yürümek isteyerek polisle çatışırken, Suriyelilere ait araçlara zarar verip, Suriye plakalı bir araçta bulunanları linç etmeye çalışmıştı. İstanbul Esenyurt'ta ise Caferi Camisi kundaklandı. Camiyi kundaklayanlar bulundu ancak daha geri planda bir yapılanma olup olmadığı konusunda araştırma sürüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da, Kahramanmaraş'ta yaşanan olaylara sert tepki göstermiş ve arkasında farklı yapılanmalar olabileceğini ima etmişti. Bu olayların da paralel yapılanma ile bağlantısı olup olmadığı araştırılıyor.

http://www.timeturk.com/tr/2014/07/25/polislere-neden-o-gece-operasyon-yapildi-iste-nedeni.html#.U9HE_5XlrDc

Halklar Filistin hükümetler İsrail'in yanında

 23 Temmuz 2014   
İsrail'de hakim politika, komşuları güçlü olmazsa İsrail'in daha güvenli durumda olacağı fikrine dayanıyor. Komşuların bölünmediğinde ise, Mısır örneğindeki gibi, yeni hükümetlerle ittifak kurarak kendini çok daha iyi hissediyor.
 
Filistin-İsrail ekseninde yaşanan ve işgal-direniş-operasyon döngüsü içinde büyük bir insanlık trajedisine sahne olan bu gelişmeleri, Filistin Sorunu'ndaki tutumu ve çabalarıyla bilinen Prof. Dr. Richard Falk AL JAZEERA'ye konuştu.

Dünyanın önemli uluslararası hukuk uzmanlarından biri olan Falk, ilerlemiş yaşına rağmen Princeton Üniversitesi'ndeki derslerine devam ediyor. 2008-2014 yıllarında Birleşmiş Milletler (BM) Filistin İnsan Hakları Raportörü olarak görev yapan Amerikalı akademisyen, Filistin Sorunu da dahil olmak üzere, uluslararası politikanın çetrefilli meselelerine dair çok sayıda makele ve kitaba imza attı.

Falk'un Predatory Globalization: A Critique (Yırtıcı Küreselleşme: Bir Eleştiri, Küre Yayınları, 2000) ve The Declining World Order: America's Imperial Geopolitics (Dünya Düzeni Nereye? Amerikan Emperyal Jeolitikası, Metis Yayınları, 2005) başlıklı kitapları Türkçeye çevrildi. 






"İsrail hiç baskı hissetmiyor"

Filistin ve İsrail'de yaşanan son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce mevcut şiddet daha da ileri gidebilir mi?
Korkarım gidebilir. Çünkü çatışmada yeni bir aşamayı temsil ediyor. Filistinliler son yıllarda hedefleri doğrultusunda 'yumuşak güç' diplomasisine giderek daha fazla bel bağlamıştı. İsrail de bunu fırsat bilip yerleşimleri genişletti ve Filistinlilerin sürdürülebilir, bağımsız bir devlete sahip olma şansını zayıflattı. Bu da Filistin tarafında ümitsizlik yarattı. Kaldı ki Filistinliler, silahlı mücadele yaklaşımını yeniden canlandırmak istemiyorlardı.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Ağustos 2013'te yeniden başlayan Filistin-İsrail barış görüşmelerini bir sonuca bağlamak için çok uğraştı ama görüşmeler Mayıs ayında çöktü. Müzakereler sürseydi, sizce bu noktaya gelinir miydi?

Kerry'nin diplomasisinde bir mantık hatası vardı. İsrail yönetimi, bu çatışmada adil bir uzlaşma noktasına varılması konusunda hiç baskı hissetmedi.

Filistinli liderler cephesinde durum nasıldı?


Tüm Filistinli liderler, İsrail'in bölgedeki varlığını normalleştirecek ve Yeşil Hat yani 1967 sınırları çerçevesinde bir Filistin devleti fikrine dayalı 2002 Arap Girişimi'ni kabul ettiklerini, gerek gizli gerek halka açık görüşmelerde çeşitli defalarca ortaya koydular. Filistin Yönetimi de 1967'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından yapılan öneriye yakın diyebileceğimiz bu girişimi kabul ettiğini gösterdi.

"İsrail barışa hazır değil"


O zaman müzakereler neden devam etmedi? Sorun neydi?

İsrail, o tür bir barışı kabul etmeye hazır değil. Bizim Batı Şeria, İsraillilerin Judea ve Samara dedikleri bölgenin tamamı veya büyük bölümü, Siyonist hareket açısından, İsrail topraklarına katılması mukadderat alanlar olarak görülüyor.

Dünya üzerinde yaşayan halkların çoğunun kendilerine ait idealist vizyonları olsa da tüm devletler gerçekçi bir çerçevede hareket etmeye çalışıyor. İsrail halkının sorunu ne? Neden İsrail normal bir ulus devlet gibi davranmaya yanaşmıyor?
Tabii neyin "normal" olduğu bir yorum meselesi…

"ABD'nin koşulsuz desteğinden güç alıyor"

O zaman şöyle sorayım: İsrailliler niçin yasadışı hareket etme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar? Ne isterlerse yapabilirlermiş ve hiçbir devlet yada kurum buna aldırmaz ya da durdurmak için bir şey yapmaz/yapamaz gibi bir eğilimleri var.
İsrail, ABD'den gördüğü koşulsuz destekten ilave güç alıyor. Bu destek olmasaydı, böyle davranamazlardı diye düşünüyorum. Ayrıca İsrail en başından itibaren normal bir devlet değildi. İngiliz sömürge otoritesi tarafından yaratıldı, BM tarafından desteklendi ve Filistin topraklarının tamamında nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Filistin halkına dayatıldı. Dolayısıyla en başından beri bölgede yaşayan insanların yerlerinden edilmesi söz konusu.

Siyonist vizyona göre bir 'Yahudi vatanı' tanımı var. Bununla kastedilen BM tarafından verilen topraklar mı, yoksa kutsal kitapta yani Tevrat'ta İsrailoğulları'na vaat edilen topraklar mı? İsrail'in neresi olduğunu nasıl tanımlıyorsunuz? Sınır yok; daha doğrusu uluslararası kabul görmüş sınırlar yok. Dolayısıyla İsrail de gerçekçi bir tavırla uluslararası toplumun ya da 1948 mütarekesinin getirdiği yahut 1967'de çizilen sınırlar yerine, daha uygun sınırlar oluşturma gücünü kendisinde buluyor ve bu tavrı sürdürüyor.
İsrail halkının mantığını irdelemeye çalışıyorum. Böyle bir çatışma ortamında yaşamak zor değil mi? Kendilerini hiçbir zaman güvende hissedemiyorlar. Sadece İsrail içinde değil, ülke dışında da sürekli sorunlarla karşı karşıya kalabiliyorlar.
Ama röportajın en başında söylediklerinizi hatırlayın. Son iki yıldır Filistinliler üzerindeki denetimi ve İsrail devletinin varlığını tehdit eden ciddi bir şey olmadı. Son dönemde İsrailliler, üç gencin öldürüldüğü şu son olay gibi bir şey yaşanmadığı müddetçe, artık Filistin Sorunu'nu düşünmüyorlar. Kendilerini güvende hissediyorlar.

Özellikle de İsrail işgali altındaki topraklar ile Batı Şeria'yı ayıran duvarın inşa edilmesinden sonra mı?

Duvar bir etken. Gerçi insanlar duvarın pek bir şey değiştirmediğini de anlamış durumda. Zira Filistinliler istedikten sonra sınırı aşmanın başka yollarını da buluyorlar. Burada bir güvenlik meselesinden ziyade toprakların zorla alıkonulması söz konusu. Bunu anlamak lazım. Fakat insanların tam olarak anlamadığı bir şey var: İsrail tarafı, güç kullanarak barışı sağladığını ve huzurlu hissetmek için barış anlaşmasına ihtiyaç duymadığı görüşünde.

"Batı Şeria, Tel Aviv'e Tayland'dan daha uzak"

Yani İsrailliler, statükonun kendileri için iyi bir seçenek olduğunu mu düşünüyorlar?


Çoğunluğu öyle. Başka türlü düşünenler de var tabii. Tel Aviv'de şöyle diyorlar: "Batı Şeria, Tel Aviv'e Tayland'dan daha uzak". Yani işgal altındaki topraklarda neler olup bittiğine dair gerçek anlamda bir kaygı yok. Ve bu tutum, aşırı sağ Netanyahu yönetimine, yerleşimleri genişletmek ve Doğu Kudüs'teki Yahudi nüfusunu arttırmak için büyük bir siyasi alan sağlıyor. Gazze, kriz anlarında saldırılabilecek bir tür rehin toplum olmanın dışında, pek bir şey ifade etmiyor.

"Kaotik ortamlar İsrail'in işine geliyor"

Irak'ta IŞİD adında yeni bir örgüt var ve bir İslam devleti kurmak iddiasında. Örgüt, Irak'taki ilerlemesini sürdürüyor ve ülkenin birçok bölgesi şu an onun elinde. Diğer yandan, Suriye'de ne zaman biteceği bilinmeyen bir iç savaş var. Suriye'deki iç savaş Lübnan'ı da olumsuz etkiliyor. Sizce Lübnan, Suriye ve Irak'taki bu kaos ortamı, Filistin mücadelesini ve İsrail-Filistin çatışmasını etkiler mi?

Etkileyeceği kesin. Sizin de dediğiniz gibi, kaotik ve öngörülemez bir ortamdayız. Kimse bu güçlerin ne yönde gelişeceğini tam olarak bilmiyor. IŞİD'in yükselişini kimse tahmin edemedi. 2011'deki Arap Baharı gibi, tamamen sürpriz oldu. Bölgede neler olup bittiğini kimse tam anlamıyla bilmiyor. Bir gecede kimsenin tahmin edemeyeceği şeyler olabilir. Anladığım kadarıyla IŞİD'in önceliklerinden biri de, Kudüs'ü kurtarıp İslam devleti kapsamında ilan ettikleri hilafetin merkezi yapmak.
Bu pek gerçekçi görünmüyor.

Gerçekçi değil, ama İsrail'in bakış açısına göre, bölgeyi kontrolden çıkarabilecek ve kimi noktalarda İsrail açısından son derece tehlikeli olabilecek gelişmelerin yaşanması yeni bir baskı oluşturuyor. Dolayısıyla Filistinliler tehdit oluşturmasa da, bölgedeki kaos bir tehdit teşkil edebiliyor. Ayrıca yaygın kanıya göre, mevcut kaos koşulları İsrail'in de işine geliyor, çünkü etrafındaki komşularını güçsüz bırakıyor.

Bu gerçekten de mantıklı bir argüman mı? Kimi analistler, İsrail'in çevresindeki kaos ortamının ülke açısından güvenli olmadığını öne sürüyor.

İki yönde de mantık yürütebilirsiniz, fakat görünen o ki, İsrail'deki hakim politika, komşuları güçlü olmayınca İsrail'in daha iyi durumda olacağı fikrine dayanıyor. Komşuların bölünmediği takdirde ise, tıpkı Mısır örneğindeki gibi, yeni hükümetleriyle ittifak kurabilirse, kendini çok daha iyi hissediyor.

Ama Ürdün bir istisna galiba. İsrail, Ürdün'ün düştüğünü görmek istemez herhalde.

Hayır, istemez. Özellikle Ürdün'deki nüfusun çoğunluğu Filistinli olduğu için. Fakat İsrail hiçbir komşusuna güvenmiyor.

"Halklar Filistin'i hükümetler İsrail'i destekliyor"


İsrail müttefiklerine güvenmiyor mu?

İsrail, halklarla değil hükümetlerle ittifak kuruyor. Ortadoğu'daki halkların tamamı Filistin yanlısı ve İsrail aleyhtarı. İsrailliler de bu gerçeğin farkındalar. Asıl olan, hükümetlerin neye inandığı değil, toplumun neye inandığıdır. İsrail, bu anlamda bölgede kendini güvende hissetmiyor.

"3. İntifada için koşullar var"

Bölgedeki tüm bu mücadelelerin Filistin halkını Üçüncü İntifada'ya itebileceğinden bahsediliyor. Zira sizin de dediğiniz gibi insanlar tamamen umutsuz, bitap ve çaresiz.

Filistin toplumunda ne olacağına dair kesin bir iddiada bulunamayız. Dediğim gibi, Birinci ve İkinci İntifada sürpriz olmuştu. Her ikisi de öngörülemedi, özellikle de 1987'deki Birinci İntifada. Tamamen spontane bir halk hareketi olarak gelişti. Şu anda Üçüncü İntifada için koşulların var olduğu kesin. Üçüncü İntifada'nın başlaması halinde İsrail'in mevcut yönetimi, son derece acımasızca ve şiddetle yanıt verir. Bunun da hem Filistinliler hem de muhtemelen uluslararası platformlarda İsrailliler açısından maliyeti ağır olur, son derece kanlı bir süreç yaşanır. Nitekim dünya genelinde İsrail'e baskı yapılması yönünde giderek büyüyen bir dayanışma hareketinden bahsedebiliriz.

Filistinlilerin zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Dolayısıyla yine savaşabilirler.

Hayatlarını kaybedebilirler. Silahları yok, dolayısıyla doğrudan mücadele anlamında tamamen savunmasızlar. İsrail, Filistinlileri sindirirken dilediği kadar şiddet kullanabilir. Son derece savunmasız durumdalar. Gazze, tamamen savunmasız.

Evet. Gazze halkının yüzde 80'i yoksulluk içinde yaşıyor. O zaman Hamas ve Filistin Yönetimi arasında kurulan Ulusal Birlik Hükümeti'nin geleceğini bu açıdan ele alalım. Sizce mevcut hükümet, bu çatışma altında ayakta kalıp Filistin halkını yönetme konusunda başarılı olabilir mi?

Şiddetin bu kadar tırmanmasının bir yönü de şu ki, İsrail hükümeti, Filistinliler arasındaki uzlaşma ve birlik hamlesini bozmak istiyor. Bunun için Gazze ve Hamas'a saldırıyor.

İsrail, ABD'yi bile Filistin Ulusal Birlik Hükümeti'ni reddetmediği için eleştirmişti.

Bunun önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. İsrail baskısı altında başarılı olabilecek mi ve iki güç, gelecekte beraber çalışabilecek mi, bunu şimdiden anlamak zor. Hamas ve Filistin Yönetimi, yani Fetih, şimdiye kadar etkili bir şekilde işbirliği yapma kapasitesine sahip olduklarını gösteremedi. Dolayısıyla bu süreç, mevcut koşullarda birliğin sürüp sürmeyeceğine dair bir sınav olacak. Sınavı geçerlerse bu durum, Filistin mücadelesine büyük fayda sağlayacağı için İsrail tarafından siyasi bir tehdit olarak görülüyor ki, bu da Yahudi gençlerin kaçırılmasına niçin bu kadar aşırı tepki verdiklerini kısmen açıklıyor.

Gazze, Hamas'ın kontrolünde. Batı Şeria'da ise Fetih hükümeti veya diğer adıyla Filistin Yönetimi var. İsrail, Gazze'yi yıllardır abluka altında tutuyor. Filistin-Mısır sınırındaki tüneller kapatılıyor ve İsrail, 7 Temmuz'da başlattığı operasyonda Gazze'deki bütün Hamas mensuplarını hedef alıyor. Sizce Hamas nasıl bir yol izleyecek?

İleride ne olacağını tahmin etmenin son derece zor olduğu bir durumla yüz yüzeyiz. Hamas, 2006'dan beri Gazze'yi yönetiyor. Ama Gazze halkının durumu hiç iyiye gitmediği gibi pek çok açıdan da kötüleşti. Dolayısıyla bu durumdan da yönetici otorite sorumlu tutuluyor. Elbette Hamas, yönetim konusunda hatalar yaptı. Mesela bazı uygulamaları, daha az dindar insanlarda rahatsızlık uyandırdı; kadınlarla ilgili çok katı bazı politikaları da eleştirildi. Lakin Hamas, Batı Şeria'da muhalefet konumunda. Filistin Yönetimi'nin yozlaşmış uygulamaları ve liderlik konusundaki başarısızlığı, alternatifi olan Hamas'ın daha iyi bir seçenek gibi görünmesini sağladı. Yani bazı açılardan bakıldığında, iktidarda değilken daha popüler oluyorsunuz. Bir de hem Gazze hem de Batı Şeria'da durum çok kötü.

Filistin için bir çıkış yolu görüyor musunuz?

Geleceği bu yönden görebilecek kadar zeki değilim.

"IŞİD Arap hükümetlerinden daha büyük tehdit"

Soruyu değiştirelim: Bu şartlarda Filistinliler ne yapabilirler?
Gerek uluslararası alanda gerekse bölgede durumun değiştiğini dikkate almak gerekiyor. Ortadoğu'daki ortam, potansiyel olarak Filistinliler için aslında faydalı. Bölgede İsrail'e çok büyük zarar verebilecek yeni türde silahlar var. IŞİD gibi gruplar, füzeleri ve diğer silahları ele geçirip Arap hükümetlerinin yapamadığı şekilde İsrail'i tehdit edebilir. Bu işin bir yönü.

İkincisi, Avrupa ve hatta ABD'de İsrail'e yönelik diplomatik ve siyasi desteği zayıflatan, küresel bir dayanışma hareketi büyüyor. Bu konuda nasıl gelişmeler yaşanacağını bilemiyoruz. Benzeri bir dayanışma, 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında Güney Afrika'daki apartheid rejimine karşı son derece etkili olmuştu. İsrail konusunda da işe yarar mı, bunu söylemek için henüz çok erken. Ama Filistinliler için şu anda en büyük umut, bölgesel gelişmeler ve küresel dayanışma hareketinin birleşimi. Son derece önemli gelişmeler de olmadı değil. İngiltere'nin önde gelen işçi sendikası, kısa bir süre önce İsrail ürünlerine yönelik boykotu desteklediklerini açıkladı. Avrupa ve ABD'de pek çok boykot gerçekleşti.

Tüm bu analizlerinizin ardından size provokatif bir soru yöneltmek istiyorum: Sizce Filistin mücadelesi, yenilginin kaçınılmaz olduğu bir savaş mı?


1980'lerdeki İrlanda Sorunu, 1980'lerin sonu ve 1990'ların başındaki Güney Afrika Sorunu gibi benzer çatışmalara baktığımızda, bunlar için de ufukta pozitif bir sonuç görünmüyordu.

Umuyorum ki, tarihsel ve bölgesel durumdaki bu belirsizlikler, Filistinlilerin lehine gelişir. 2011 Arap Baharı sonrasında öyle de görünüyordu. Zira bu bölgede daha demokratik bir hükümet yönünde atılacak her adım, Filistinlilerin işine yarar. Çünkü insanlar Filistin mücadelesini onaylıyorlar. Halkın sesi, hükümetin sesi haline gelirse, denge İsrail'den ziyade Filistin lehine olacaktır.

Yani Ortadoğu'da demokratikleşme, Filistinliler için kilit önem taşıyor diyorsunuz.

Evet, önemli iki unsurdan biri bu. Diğeri de küresel dayanışma hareketi ve bu hareketin, İsrail üzerinde sembolik ve maddi anlamda ne kadar gerçek bir baskı yaratabileceği. Tekrar söylüyorum, bu baskı, bir politika değişikliği yaratmadığı takdirde, İsrail baskı altında olduğunu kabul etmeyecek. Dayanışma baskı yaratamazsa, muhalefeti cesaretlendirmekten öteye gitmez.
"İsrail'e karşı küresel dayanışma etkili olabilir"

İsrail çok güçlü ve ABD tarafından daima desteklenen bir devlet de olsa, kamuoyu baskısının İsrail'in bazı politikalarının değişmesinde çok önemli bir rol oynadığını söylüyorsunuz.

Evet. Artık Avrupa'da pek çok insan ve hükümet, İsrail'in çok ileri gittiğini düşünüyor. Belli bir noktaya kadar İsrail'i desteklediler, ama artık uluslararası hukuk vasıtasıyla Avrupalı şirketlere ve bankalara "Yerleşimlerle iş yapmayın, çünkü uluslararası hukuka aykırı." mesajı veriliyor. Yani Avrupa'da hem yukarıdan hem de aşağıdan yükselen bir hareket var. Küresel bir dayanışma hareketi var. Bunun yanında, hükümet çevrelerinde birçok önemli kriz konusunda görüş değişimi yaşandığı da görülüyor.

Ebru Afat / AL Jazeera