HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

1 Nisan 2014 Salı

 
Araplara 'Erdoğan için sevinmeyin' uyarsı

Taha Dağlı
02 Nisan 2014
 
Seçim sonuçları Türkiye kadar Arap ülkelerinde de merakla bekleniyordu.

Sandıklar açılınca Lübnan'da, Filistin'de, Mısır'da Arap halkları Ak Parti'nin seçim zaferine ortak oldu. Sokaklar Erdoğan için sevinirken, o halkları yöneten Arap liderler için aynı durum söz konusu değildi.

Gazze Şeridinde Filistinliler büyük bir gösteri yaptı. Caddelerde araçlarıyla tur atan, ellerinde Erdoğan posterleri ve Türk bayrakları sallayan binlerce kişi vardı. Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta insanlar Arap şivesiyle "Erdogan" diye sloganlar attı. Kahire'de baskı altındaki darbe karşıtı Mısırlılar da sevinç yaşayanlar arasındaydı.

Sadece onlar değil Suriyeliler de sevindi. Ama bombardıman altındaki ülkelerinde Erdoğan için kutlama yapacak meydanları maalesef bulamadılar.

Bu insanlar neden seviniyor? Çünkü ülkelerinde kendi haklarını savunacak liderleri yok. Baskı altındalar, zulüm altındalar, işgal altındalar, bombardıman altındalar, işkence altındalar. Filistinlinin devleti yok, Mısırlının devletine güveni yok, Suriyelinin devleti ise hepsinden beter.

Ortadoğu için aranan bir lider Recep Tayyip Erdoğan. Çıktığı her uluslararası kürsüde bu insanların yaşadığı şehirleri zikrediyor. Filistinli, Mısırlı biliyor ki, bir gün başı daha çok sıkışırsa, tıpkı Suriyeli gibi onlara da sahip çıkacak bir lider var Türkiye'de.

Filistin'de Filistinli için Mahmut Abbas'ın yapmadığını, Mısır'da Mısırlı için Sisi'nin yapmadığını, Suriye'de Suriyeli için Esed'in yapmadıklarını yapıyor Erdoğan.

Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Batı Şeria'da, Kudüs'te, Gazze'de, Pakistan'da kendi gözlerimle şahit oldum defalarca Erdoğan sevgisinin ne anlama geldiğini. Gidenler bilir, Mescid-i Aksa'nın avlusundaki Filistinli bir Türk görünce önce kucaklar ardından "Reis ül Vüzara Recep Tayyip Erdogan" der.

Erdoğan Arap ülkelerinde çok ama çok sevilir. Ama bu demek değil ki Türkiye, bütün Arap ülkeleri için dost ve kardeş ülkedir. Arap liderlerin bir çoğunun Erdoğan bakış açısı, Arap halklarından çok farklıdır.

Mesela seçim yapıldı, Ak Parti büyük bir zafer kazandı. Arayıp tebrik eden tek Arap lider Katar emiri oldu.

Mısır'da Sisi, Suriye'de Esed, Körfez ülkelerinin liderleri için Erdoğan ismi çok da sempatik gelmez kulağa.

Çünkü onlar için Erdoğan, "kurdukları düzeni bozan" demektir.

Gezi olayları ve 17 Aralık süreci boyunca yani yaklaşık 10 aydır Arapların El Cezire'den sonra en önemli yayın organlarından olan El Arabiya, inanılmaz bir Erdoğan karşıtlığı içerisine girdi. Başbakan'ın Mısır darbesindeki tutumu, Türkiye'nin enerji pazarındaki rolü, İran'la ticari ilişkiler, onları rahatsız eden en önemli nedenlerin başına geliyordu.

El Arabiya'nın Genel Müdürü Abdurrahman el Raşid, Şark el Avsat gazetesindeki köşesinde seçim sonuçlarını yorumladı. Yazısının başlığı "Erdoğan'ın zaferi Müslüman kardeşleri kurtaramaz" oldu. Mısır'da Sisi'nin Cumhurbaşkanlığına destek veren yazar, İhvan yanlılarının Türkiye'deki seçim sonuçlarına sevindiğini ama Erdoğan'ın Türkiye'de onlarca düşman edindiğini bu yüzden seçim zaferine rağmen kendisinden başka kimseye hayrının dokunamayacağı iddiasında bulundu.

Arap halklarına "boş yere sevinmeyin" diyen El Arabiya'nın Genel Müdürü, "Mursi yanlıları Erdoğan'dan mucize bekleyerek kendilerini kandırmasınlar" ifadesini kullandı.

Türkiye enerji ve ticari hamleleriyle Batı'nın ekonomik çarkına çomak sokarken, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde yaptığı özgürlük ve demokrasi savunuculuğuyla Arap rejimleri için bir tehdit oldu. Suriye'de zulüm karşısında durarak Rusya'da, İran'da kendisine cephe açarken, Filistin davası için İsrail'in karşısına dikildi. Şii-Sünni ayrımcılığına ortak olmadı, Irak'ta Kürtler, Sünniler ve Şiiler arasında hassas bir denge izledi.

YAZININ DEVAMI İÇİN
 MUTLAKA BİR BAKIN


https://www.change.org/tr/kampanyalar/diyanet-i%C5%9Fleri-ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1na-efendimize-paralel-kutlu-do%C4%9Fum-a-hayir-diyoruz-miladi-takvime-uyarak-kutlu-do%C4%9Fum-kutlama-kutsama-de%C4%9Fil-hicri-takvime-uyarak-mevlid-kandil-ini-idrak-edelim-istiyoruz

02.04.2014
Gülen Cemaati'nin En Zekisi İhsan Yılmaz 46'dan 38'i Çıkarıp Eksi Sonuç Buldu!
 
Gülen Cemaati'nin En Zekisi İhsan Yılmaz 46'dan 38'i Çıkarıp Eksi Sonuç Buldu!01.04.2014
Cemaat tel tel dökülüyor! Seçimden önce kanal kanal gezdirilip pohpohlanan Doçent, AK Parti'nin oylarının düştüğünü iddia ederek kendini rezil etti.


Cumhuriyet yazarı Utku Çakırözer, bugünkü köşesinde Gülen cemaatinin önemli isimlerden Fatih Üniversitesi siyaset Bilimi Doktora Programı Başkanı Doç İhsan Yılmaz'la yaptığı söyleşiyle yer verdi. Utku Çakırözer'in yazısı ve Doç. İhsan Yılmaz’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

OYUMUZ YÜZDE 1

“Hizmet hareketimiz için ortaya konan ‘yüzde 1’ rakamı gerçekçi bir rakam. Özgül ağırlığı olan bir hareketiz. Ancak insanları korkutmak için bu rakamı 3-5 milyon gibi gösteriyorlar. gazete satışımız belli, ki onu da camiamız dışında alanlar da var. Özgül ağırlığı olan bir hareket. Hükümetin oylarındaki 5 puanlık düşüşün tamamı bizim etkimiz değildir. Liberaller, demokratlar, Twitter kullanıcısı AKP’liler vardı. Bizim etkimiz olsa olsa yüzde 2-3’tür.”

BİZ DE KAYBEDENLERDENİZ

“Sorulan ‘Cemaat mağlup oldu mu’ sorusu yanlış bir çerçeve önümüze koyar. Doğrusu şu: Kavga Erdoğan ile Hizmet Hareketi’nin kavgası değil, demokrasiye karşı Erdoğan’ın savaşıdır. İnternetin, Youtube’un yasaklanması, yolsuzluk soruşturmalarının örtülmesi... Bunların hepsi demokrasiye yapılan saldırılar. Asıl kaybeden demokrasi güçleridir. Bunlar arasından sadece biri, bir sosyal hareket olarak camiamızdır.”

CEMAATTE ÇATLAK MI VAR?

Cemaatin önde gelen bir başka ismi Hüseyin Gülerce dün verdiği bir demeçte özeleştiri yaparak “CHP adına kapı kapı dolaştık. Çoğunluğun karşısına, Başbakan’ın karşısına çıktık, kaybettik” dedi. Doç. İhsan Yılmaz bu görüşlere katılmadığını belirterek şu karşı görüşü savundu:

“Hüseyin Gülerce Ağabeyimiz bu süreçte bu tür eleştiriler getirdi. O, devlet ile mücadele ettiğimizi zannediyor. Oysa bu kavgayı başlatan biz değiliz. Dershane kapatmayı gündeme getiren Hizmet değil. ‘Çoğunlukla hareket edelim’ derken, 40 yıllık prensiplerimizi kenara mı bırakacağız? Öyle bir iktidar var ki, işadamlarını, medyayı tehdit ediyor. Bizi yok edeceğini her gün her şehirde söylüyor. Zulmün, baskının karşısında biz ne yapacaktık? Hani savunduğumuz demokrasi? Hani şeffaflık? Erdoğan’ın karşısında biz tek CHP’yi seçmedik. Her ilde bizi tehdit görmeyenler arasında daha iyi olanı ya da en az kötü olanı seçtik. Erzurum’da MHP, Sivas’ta BBP gibi...”Yılmaz, Gülerce’den farklı biçimde kendi özeleştirilerini şöyle aktardı:

“1. Biz o kadar çok safmışız ki 5-6 yıldır hükümet bir yandan açıktan bize iyi davranırken, diğer yandan ‘şike’, ‘kasetler’, ‘Ergenekon’ diye perde arkasından bizi sorumlu tutuyormuş. Başkan Obama’ya bile hakkımızda evrak vermişler.

2. Gezi olayları, uzun tutukluluk gibi olaylarda daha net, daha ilkeli davranmalıydık. Öyle yapsak şimdi bu kadar yalnız kalmazdık.”
 http://www.analizmerkezi.com/gulen-cemaatinin-en-zekisi-ihsan-yilmaz-46dan-38i-cikarip-eksi-sonuc-buldu-40605h.htm

Kabul edin ama siz de iyi yediniz

 SALİH TUNAYENİ ŞAFAK01.04.2014  Nedense bana Shohei Imamura marifeti 'Narayama Türküsü'- nü fena halde hatırlatmaya başladılar. İzleyenler bilirler; 83 yapımı bu güzelim Japon filminde, 70 yaşına gelmiş, hayattan elini eteğini çekmiş yaşlılar, bizzat kendi evlatları tarafından Narayama dağının zirvesine bırakılırlardı. Korkunç bir 'gelenekti.' Ailelerinin sırtına daha fazla yük olmasın ve uğursuzluk getirmesinler diye soğuk ve açlıkla ölüme terk edilen zavallı yaşlıların çocuklarından ayrılma sahneleri nasıl yüreğimi yakmıştı anlatamam...Vaktiyle ne dediğine dikkat kesildiğimiz birçok aydının son dönem halleri de bana işte bu Narayama'ya bırakılan ihtiyarları çağrıştırdı. Hayır, yaşları yüzünden değil 'zihinsel kireçlenme' nedeniyle malulen emekli oldular. Bundan mıdır bilmem, kızmıyorum, kızamıyorum, acıyorum onlara!Daha beter olsunlar da demiyorum, zaten daha beter olamazlar. Kendilerini iptizale uğratarak kendi kendilerini halktan sürgün ettiler. Hayatları yalan oldu. Yeni Türkiye'ye ayak uyduramadıkları için ne yapacaklarını şaşırdılar. Başpenguenin 'Narayama'yı çağrıştıran düşkünler sitesindeki saçmalıkları ve seçilmiş siyasi iktidara hakaretleri bu acınası halin dışavurumundan ibaret. Şu hale bakın: Allah'ın her günü 'barış' dediler, barış süreci başlayınca da, 'Bizi satacak mısınız' diye Kandil'e çıkıp ağlamaya başladılar  Liberallikleri de demokratlıkları da barıştan yana olmaklıkları da sahte çıktı.Meşruiyetlerini kaybettiler. C. Ç'dan M. T'ye kadar artık hiç birinin yazıp çizdiklerini merak etmiyorum. A. H. C ve C. Ö gibiler de matah bir şeymiş gibi bunların izinde yürüyorlar.  Refik Halit Karay dün hangi gerekçeyle Mustafa Kemal'i aşağılamaya çalışmışsa, üç aşağı beş yukarı aynı gerekçeler üzerinden AK Parti'nin Yenikapı'daki mitingine katılanları aşağılamaya çalışan bir zırtapozun zırvalarını matah bir şeymiş gibi referans gösterdiler.  O değil de, hani Geziciler acayip zeki çocuklardı, müthiş espri yapıyorlar, sanattan anlıyorlar, paso kitap okuyorlardı. İsyankârdılar, devrimciydiler, otorite tanımaz, zıpkın gibi delikanlıydılar hani.Ne oldu peki?Sırrı Süreyya Önder kendini iş makinasının önüne attı; eylemse eylem dedi, sanatsa sinemaya hasbelkader bulaştı, devrimse o kadar da zindanda yattı. Yazık ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu siyasi hareketin bir önceki seçimde aldığı oyları bile yakalayamadı.  Demek ki şu bizim Gezici makulesi, yani, şu bizim müthiş esprili Y kuşağı, lafa gelince Sırrı dedi, ama gitti sandıkta Sarıgül'e verdi. Eminim orda burda Cihangir'de oyumu Sırrı'ya verdim diyorlardır. Hem kültürlüyüm, solcuyum, devrimciyim, antikapitalistim deyip hem de Sarıgül'e oyumu verdim demek kolay değil tabii.  Hele ki Koray Ç. gibi bir şey değilsen hiç kolay değil.Anlaşılan o ki bu çocuklar mesleği şappadak kaptılar. Meslek dediğim takiye işte. Paralel yapının en mümeyyiz vasfı yani.  Canım malum yapı da sizden toplu maklube yemenizi değil, bunları yemenizi bekliyordu.Bunun için de kaset maset bir yığın malzemeyle hazım kapasitenizi bi güzel hazırladılar. Kabul edin siz de piyasaya ne sürdüyseler iyi yediniz.
O kadar ki, hem 'devrimciyim' deyip hem de MHP'li Mansur Yavaş'a oy verdiniz.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SalihTuna/kabul-edin-ama-siz-de-iyi-yediniz/51082

"Rakiplerine küçük dillerini yutturacak galibiyet!"

TÜRKİYE’deki yerel seçimler dünya basınında geniş yer buldu.
 


Rakiplerine küçük dillerini yutturacak galibiyet!01 Nisan 2014
ABD'den Çin'e, Rusya'dan Katar'a kadar her yerde "Seçim sonuçlarının Başbakan Tayyip Erdoğan'ın büyük zaferi olduğu yorumu" haberlerin buluştuğu ortak nokta oldu

İngiltere
Guardian:
Seçim sonuçlarının işaret ettiği zafer, Erdoğan'ın çok güçlü bir halk desteğine sahip olduğunu gösterdi.
Telegraph:
Erdoğan muhalefeti yenilgiye uğrattı, zaferini ilan etti...
BBC:
"Erdoğan'ın zaferi" yorumuyla verilen haberde, "Erdoğan'ın işçi sınıfından ve dindar kesimden destek aldığı" kaydedildi. Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına aday olabileceği belirtilen haberde, bazı yorumcuların dördüncü kez başbakan olabileceğini söylediği de aktarıldı.

ABD
CNN:
Erdoğan, zaferini ilan etti. Yapılan yerel bir seçim olmasına rağmen, yolsuzluk iddialarından hükümetin desteğinin ne kadar etkilendiğini göstermesi açısından yakından izlendi.
New York Times:
Seçmenler, Erdoğan'ın 11 yıllık iktidarına ilişkin bir referandum olarak görülen yerel seçimlerde, yeni bir sağlam zafer kazandırdı.
Washington Post:
Yolsuzluk skandalı ve şikayetlere rağmen, AK Parti seçimleri 'rahat biçimde' kazandı.
Los Angeles Times:
Adalet ve Kalkınma Partisi, büyük bir zafer kazandı

Almanya
Die Welt: Eleştirel seslere rağmen Başbakan'ın seçimden zaferle çıktığını, balkon konuşmasında muhaliflerine göz dağı verdiğini yazdı. Başbakan'ın, sözlerine dikkat çeken gazete, Gülen ve taraftarlarına bir savaş açtığını belirtti.
Bild: Erdoğan'ın 'Yeni Türkiye'nin düğün günü' ifadelerine yer vererek, sonuçların tartışmasız bir zafer olduğu belirtildi. Erdoğan'ın iddia ettiği hükümete karşı komplo ve gizli ihanet sürecini yürütenlere açık bir savaş ilan ettiğinin altı çizildi.

Fransa
France 24:
Erdoğan güven testini geçti.
Le Monde:
Türkiye'de yerel seçimlere katılım oranı çok yüksek çıktı, Erdoğan politika hayatına devam ediyor.
Liberation:
Seçimlerin galibi Erdoğan, rakiplerini korkuttu. Aylardır eleştirilen Erdoğan yerel seçimlerin mutlak galibi oldu. Kendisine komplo kuranların "bedel ödeyeceğini" söyledi.
Le Figaro:
Erdoğan'ın "seçim sonrası operasyon mesajı" verdiğine işaret edilerek, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de en güçlü adayı olduğu belirtildi.

İtalya
La Repubblica:
Seçimlerin yolsuzluk suçlamaları nedeniyle Başbakan için önemine işaret edilen haberde, İstanbul'un "muhafazakarların muhalefete tokadının simgesi haline geldiği" yazıldı.

Hollanda
NOS:
"Erdoğan'ın AK Partisi Türkiye'de kazandı" başlığıyla verilen haberde iktidar partisinin bir önceki yerel seçimlere oranla oylarını arttırdığı kaydedildi.
De Volkskrant:
Erdoğan, AK Parti'nin zaferini kutluyor.

Bulgaristan
BNT:
Erdoğan büyük siyasi sınavını başarıyla verdi.

Katar

El Cezire: Erdoğan bir önceki seçime göre rekorla kazandı.
Dubai El Arabiya:
Bu seçimler Erdoğan için bir tür referandum gibiydi.

İsrail
Yediot Aharonot:
Zaferini ilan eden Erdoğan, düşmanlarının inlerine girecekleri tehdidinde bulundu. Jerusalem Post: Gülen Hareketi'ne savaş ilan etti. Soruşturmalar gelebilir.

Çin
Şinhua:
Erdoğan yerel seçimlerde iktidar testinden başarıyla geçti.

Hırvatistan
Yutarnyi:
Bir anlamda referandum özelliğini taşıyan seçimlerde Erdoğan, zaferini ilan etti.

Sırbistan
Politika:
Erdoğan zaferini ilan etti, rakiplerini uyardı

Rusya
RIA Novosti:
İktidar partisi yerel seçimleri kazandı.

ÜLKESİNİN MUTLAK GALİBİ

Yunanistan
TA NEA: Skandal, yolsuzluk, kaset iddialarına ve protestolara rağmen Erdoğan ve partisi bu seçimlerin de mutlak galibi oldu. Erdoğan ülkesinin mutlak hakimi olduğunu bir kez daha kanıtladı.
ETHNOS: Erdoğan, aleyhinde yapılan amansızca mücadeleye rağmen seçimleri gücünü artırarak kazandı.
ELEFTHEROTYPİA: Erdoğan, rakiplerinin küçük dillerini yutturacak bir galibiyet aldı.

ADA BASININDA DA GENİŞ YER BULDU

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Türkiye'deki seçim sonucu medyada geniş yer buldu. Halkın Sesi gazetesi, seçimi manşetine taşırken, " AK Parti şimdi daha güçlü" dedi. Star Kıbrıs gazetesi, AK Parti yerel seçimlerde güven tazeledi diyerek, "Türkiye konuştu: Erdoğan ile yola devam" başlığını kullandı. Diyalog gazetesi ise yerel seçimlerde rüşvet ve yolsuzluk iddialarının Erdoğan'ın gücünü yıkamadığı ifadesini kullanarak, "Tarih yazdı" manşetiyle yerel seçim sonucuna yer verdi. Haberal Kıbrıslı gazetesi Erdoğan'ın balkon konuşmasında kullandığı "Montaj, iftira siyaseti kaybetmiştir" sözünü manşetine taşıdı. Havadis gazetesi ise sürmanşetten Erdoğan'ın resmi ile destekleyerek verdiği haberinde " AK Parti'nin zaferidir" ifadelerini kullandı.

Gurbette kutlama

Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'da, Ilıca semtinde bir araya gelen Türk vatandaşları ve bazı Boşnaklar, seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasının ardından, onlarca araçlık konvoy oluşturarak şehir turu düzenledi. Makedonya'nın başkenti Üsküp'te de, kutlamalara, Erdoğan telekonferans yöntemi ile katılarak, vatandaşlara hitap etti. Erdoğan, dünyanın her yerinde AK Parti'nin zaferi için ellerini, gönüllerini ve dudaklarını duaya açan herkese teşekkür ettiğini söyledi. Üsküp'teki tarihi Türk Çarşısı'nda toplanan binlerce Türk, Arnavut ve Boşnak burada kurulan dev ekrandan Türkiye'deki seçim sonuçlarını takip etti. Başkent Üsküp'teki kutlamalara, Makedonya'nın Kırçova, İştip, Jupa, Kumanova gibi şehirlerden de çok sayıda vatandaşı özel araç ve otobüslerle gelerek, tarihi Türk Çarşısı'nda AK Parti'nin seçimlerdeki başarısını kutladı.

"HAKSIZLIĞA KARŞI"


Avustralya'nın Melbourne kentinde, seçimi yakından takip eden Türkler, sonuçların açıklanmasını birlikte izledi. AA'ya konuşan Cemal Hasan, "Çetin bir propaganda yapıldı bu seçimde. Particilik bir tarafa bırakılmalı. Hükümete ve AK Parti'ye yapılan haksızlıklara karşı dimdik durmalı ve arkasında olmalı" dedi.

VİYANA, ÜSKÜP, GAZZE SOKAĞA DÖKÜLDÜ

Avusturya'nın başkenti Viyana ile Makedoya'nın başkenti Üsküp'te binlerce Türk, Gazze'de de (üstte) Filistinliler Erdoğan'ın seçim zaferini kutladı.

http://www.ahaber.com.tr/Dunya/2014/04/01/rakiplerine-kucuk-dillerini-yutturacak-galibiyet

Tıklanma rekorları kıran Gülen videosu

Yerel seçimler öncesi AK Parti'ye karşı CHP'yi destekleyen Cemaat lideri Fethullah Gülen'in sonuçların açıklanmasının ardından büyük hayal kırıklığı yaşadığı biliniyor. Sosyal medyada da konuyla ilgili yapılan paylaşımlar tıklanma rekoru kırıyor.
http://www.takvim.com.tr/webtv/video-haber/video/tiklanma-rekorlari-kiran-gulen-videosu

İşte Gülen'in seçim klibi

01.04.2014egazete

Suriye Raporu: Biri Nazi Almanya'sını hatırlattı

 22 Ocak 2014   
İngiliz gazetecei ve Yazar İndependent gazetesinin Ortadoğu muhabiri olan Fisk, o vahşet fotoğraflarını köşesinde yazdı.

İŞTE FİSK'İN O YAZISI
Suriye Raporu: Biri Nazi Almanya'sını hatırlattı

Herkes biliyor ki Esed rejimi, -Hafız babasından beri- Baas partisinin şüpheli saflığını korumak için işkence ve infaz yapmaktadır.

Resimler dehşet verici,işkence detayları iğrenç, sayılar korkunç derecede çok. Üç eski savcı bu hafta yayınlanan raporla birlikte savaş suçlarından dolayı Suriye hükümetini mesul tuttu. Suriyeli bir muhalifin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed'e karşı ayaklanma başarılı olursa, yakında Suriye'nin nasıl olabileceğini bize infaz kasetleriyle anlattığı gibi çürümüş, kan revan içindeki cesetler durmayan rejim zulmünün kanıtıdır.

Herkes biliyor ki Esed rejimi, -Hafız babasından beri- Baas partisinin şüpheli saflığını korumak için işkence ve infaz yapmaktadır. Peki neden savaş suçlarını konuşmuyoruz? 1982 yılında Hamas'ta Hafız'ın kardeşinin askerleri tarafından öldürülen 20.000 kişinin sadece 11.000'inin öldüğü rapor edildi.

Peki biz daha büyük olan bu büyük savaş suçlarını işleyenlerin yargılanmasını neden istemiyoruz? Daha korkunç olan bu katliamı unuttuk mu? Yoksa kan gölünü sürdürmeye niyetimiz yok mu?

Hayır, Katar tarafından finanse edilen raporun kanıtı doğru değil diyemeyiz. Ama çarşamba günü başlayan İsviçre'de gerçekleşen uluslararası bir konferanstan saatler önce ortaya çıkan bu acı tablo hakkında daha fazla soru sormalıyız.

Örneğin Katarlı yetkililer ne kadar süre korkunç görgü tanıklığını yapmıştır? Avukatları organize etmek için bir kaç hafta yeterli bir zaman oldu mu? Yada bir kaç ay? Yada altı ay? Ve daha da önemlisi neden şimdi? Esed'den duygusal olarak nefret eden kraliyet ailesi Katar için daha iyisini hayal etmek zor olurdu - Suriye'de Esed'in gelecekteki umutlarını yok etmek için hatta bir ''geçiş'' hükümetinde bile bir rolünün olmasını istemeyen , İsviçre görüşmesinden önce terörün fotoğraflarının ortaya çıkması.-

Aslında biri Nazi Almanya'sında, Katyn'da 1940 yılında Sovyet gizli polisi tarafından öldürülen 22.000 Polonyalı subay ve sivilin toplu mezarlarının ortaya çıkarılmasını hatırlattı. Naziler, Stalin'in Amerika ve İngiltere ile ittifakının bölünmesi umuduyla bu olaydan Sovyetleri sorumlu tuttu. Müttefikler, gerçekten Sovyetler tarafından işlendiği halde katliam için Nazileri suçladı. Katar şimdi Suriye'nin Rusya ve İran ittifakını bölmek mi istiyor?

Tabi sorulacak başka sorularda var. Nasıl oluyor da kod adı 'Caesar' olan Suriye polisi Suriye dışından suçlayıcı fotoğrafları getirebiliyor? Doğru, gerçek Julius Sezar, Rubicon'u geçti ve iç savaş yolunda İmparatorluğu'nu kurdu. Peki O'na kim Ceasar dedi? Ve niye? Gerçek Sezar,İkinci Dünya Savaşı'nda en iyi Orta Doğu casusluk merkezi olan İstanbul'daki Nazi Almanya'sının en iyi casus kod adı olan Cicero'nun infazına yönelik bir hareket olarak Roma'da bıçaklanarak öldürüldü.

Katar'ın parlak oyuncağı ,Arap uydu kanalı Al-Jazeera, Suriye infaz raporunu özel olarak almadı. Al jazeera'nin Londra'da Katarlı yetkililer için görev yapan bir avukat tarafından ele alınan açıklamalarla ilgili önceden bilgilendirilmediğini öğrendim.

Avukatlar Carter Ruck'a katıldı ama Katar nasıl oldu da bu tür açıklamalara bariz STK'ları dahil etmedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü fotoğraflar hakkında hiçbir şey bilmediğini söyledi, Uluslararası Af Örgütü daha iyi sayılır. Eğer gerçekten bir diktatör göstermek istiyorsanız,neden HRW ve Af örgütü ağır silahlarını getirmiyorsunuz?

Peki şimdiye kadar Beşar'ın tepkisi ne oldu? Hiç. İsviçre'de beraberindeki heyeti ile birlikte 'terörizmi' yok etmek için oturup konuşabilir ve birkaç yerel ateşkes teklif edebilir. Rejimin düşmanları Katar'ın hazırladığı bu resimleri korkutucu bulabilir. Ama Suriye'de savaş ve barış bu korku gösterisi ile sağlanmayacaktır.

BU MAKALE AYŞE EREM AYDIN TARAFINDAN TERCÜME EDİLMİŞTİR
http://www.timeturk.com/tr/2014/01/22/suriye-raporu-biri-nazi-almanya-sini-hatirlatti.html#.UzsjWlprPDc

17 Aralıkta Arapların tavrı ve nedenleri

 28 Mart 2014   
Bir evi yangın yuttuğu zaman o evde oturanlar evin sağlam kalmış olan odasını evin restorasyonu için bir temel olarak kullanırlar. Ateşin sardığı bölgenin iyileşmesi, alevlerin, yangından kurtulmuş olan alanlara gitmesine engel olunmasından başlar.
 
17 ARALIK... ARAPLARIN TAVRI VE SEBEPLERİ

Rabee Al-Hafidh -aljazeera

Türk hükümetini düşürmeye çalışan hasımları, Türk politik çevrelerinde “17 Aralık olayları” olarak bilinen hadiseler üzerinde hükümeti kavgaya çekmek istiyorlar. Türk insanına da “Araplar da bu savaşta bizimle aynı safta yer alıyorlar” demek istiyorlar. Arapların, yeterli düzeyde kültürel teması olmayıp içinde bulunduğu buhran döneminde Arap insanının görüşü sorulduğunda, okullar ve yetim yurtları inşa eden bir organizasyona mı, yoksa devleti ve ekonomiyi iyi idare eden ve en aşağı seviyelerden alarak büyük devletler düzeyine çıkaran bir rejime mi iltifat edeceğini Türk insanı bilemez. Seçim/halk oylaması, kesin surette ikinci seçenek lehine gelişmiştir. Bunun sebebi ise birinci seçeneğin zaten hâlihazırda mevcut bulunması; ikinci seçeneğin ise mevcut olmamasıdır. İkinci seçeneğin yokluğu da, sözü edilen rejimsizlik süresince devam edecek olan buhranların ortaya çıkmasının ve giderek ağırlaşmasının nedenidir.

Bir sebep de siyasal felaketlerle geçen ve coğrafyaya bağlı düşünüşün ötesine geçmesine neden olan bir on yılın ardından Arap insanının düşünce yapısında yaşanan dönüşümdür. Bu dönüşümün göstergelerinden biri, bölgesel başarıların yerel buhranlara çare olmaya davet edilmesi ve bizatihi kendisi muhalif davransa ve canı, namusu ve malı konusunda bu değerlere güven duymasa da -ki içinde bulunduğu krizin temel nedeni de budur- sahip olduğu değerlerle ahenk içinde olan bölgesel politik bir güç özlemi duyulmasıdır. Ortaya çıkan bu yenilikler, söz konusu değerlerin bölgedeki son temsilcisi olan, her sabah haberleri takip edilen ve önemli yönlerinin bir bölümünü de istikrarının oluşturduğu bir ülkenin siyasal rejiminin isabetli olduğunu gösteren pusulanın parçaları konumundadır.

Bunlar aynı anda hem kavramların hem de enstrümanların bölgesel bir modele dönüşmesidir ki Arap insanı, ulusal düşünce temeli lehine kültürel enstrümanlar yoluyla değil dış kaynaklı askerî bir yolla (I. Dünya Savaşı) ve ardından da himayesinin ortadan kalkmış veya kalkmakta olan ulus devletin üstlendiği kültürel kalıplar yoluyla söz konusu bölgesel modelin dışında tutulmuştur. Bunlar kavramlarla ilgili dönüşümdür. Enstrümanlarla ilgili dönüşüm ise iyileşme hali yaşayan bölgesel politik yapı ile aradaki köprülerin yeniden kurulması/restore edilmesi ve bu yapının, devletleri ellerinden gitmiş toplum kalıntılarının sürüklenip gitmesine mani bir çıpaya dönüştürülmesinde kendini göstermektedir. Her iki dönüşüm de doğal birer olay olup engelin ortadan kalkmasıyla meydana gelmelerine izin verilmiştir.

Arap insanının, nereden geldiğini ve bu noktaya nasıl ulaştığını görmek üzere bugün büyük bir iştahla evirip çevirdiği yakın geçmişe ait defterler; bölgesel zihniyetten ulusal zihniyete geçişin veya coğrafi büzülme yanında düşünsel büzülmenin kültürel bir sıkıntı/yara olduğunu haber vermektedir. Oysa hayat tecrübesi, bölgesel zihniyetin geri kazanılmasının veya zihinsel genişlemenin daha büyük bir zorluk olduğunu, tek bir nesille gerçekleşmeyecek bir emel olduğunu göstermektedir. Sosyal teoriler de bunu desteklemektedir. Fakat bu halin en kestirme yolu olan buhranlar ya da “kanaatlerin gerilemekte olduğu sosyal durum” yoluyla gerçekleştiğini görecektir. Bölgesel olarak sahnelenen durum budur. Hâlihazırdaki politik rejimiyle Türkiye’nin temsil etmekte olduğu şey de bu sahnenin kalbi ve nabzıdır. Başkaları bugün safları ilerletmek isterken Türkiye’nin politik rejimi, hayatiyetini bu dönemde geri kazanmıştır.

İlginçtir, Arap insanı, Arapların ve Türklerin ortak buhranlarda birbirlerine yönelik siyasal ve toplumsal davranışlarını anlatan, sağlıklarını geri kazanmalarını sağlayacak aygıtlardan söz eden stratejinin, verilen toplum içinde yol göstericilik görevini gerine getiren aydınların gözlerden nasıl gizlendiğini sorgulamaktadır. Meydana gelen çok sayıdaki yenilik, gündelik haberleri takip edenlerin gözlerinden nasıl saklanmaktadır? Arap insanı soruyor; hükümetin hasımlarının, kendilerine inanacak olan normal vatandaşa yöneltilmiş konuşmasında bu ayıplanmayacak mı?

Arap insanının sorgulamaları Türkiye dışında, Türk şehirlerinden ve Türk piyasalarından uzakta bir insanın hayal mahsulü sorgulamaları değildir. Türk toplumu; bugün fertleri aydınlardan, toplumun çeşitli kesimlerinden ve hükümete karşı savaşta başı çeken Fethullah Gülen Cemaati veya “Hizmet” olarak bilinen örgütün yandaşlarından ve sözün vicdanla kaynaşmasının ahlaki bir konu olduğu gerekçesiyle bir gazeteden diğerine intikal ettiklerini okurlarına duyuran parlak yazarlardan oluşan geniş çaplı edebi bir sisteme karşı bir düzen alış yaşamaktadır. Yeni Türk kamuoyunun hakiki doğumunu temsil eden bu yeni vaziyet alışın; yönetimdeki partiyle, herhangi bir dinle veya içinde Türk, Kürt ve Ermeni’nin yer aldığı etnik yapıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu bir protestodur. Söz konusu kamuoyunun ülkeye siyasal ve toplumsal anlamda büyüklük vakarı ile bugün fark edilir durumdaki ekonomik rahatlığı kazandıran siyasal rejimi tehdit eden politik bir bozulma olarak kabul edilen duruma karşı ahlaki bir protestosudur.

Yerel protesto; hükümet hasımlarının, “Hizmet”in sponsorluğunda “Arap-Türk Düşünürler Forumu” adı altında ve “İslamcıların Yönetim Tecrübesi” başlığıyla İstanbul’da yapılan bölgesel bir konferansa Arapları davet etmeleri suretiyle kavganın çerçevesini genişletmeleri sebebiyle bölgesel planda genişlemiş oldu. İslam hukukçusundan Arap resmi rejimlerinin eski bakanlarına kadar çeşitli unvanlara sahip misafirlerin en büyük paydası, Türk hükümetini yolsuzlukla itham etmek ve hükümetin düşürülmesine yönelik entelektüel bir söylemi formüle etmektir.

Konferansın yeri ve başlığı Arap çevrelerinde ani bir edebi provokasyona neden olmuştur. Arapların kendi ortamlarında konuşulan konulardan biri, İstanbul’daki havaalanından hareket ederek köprüleri, tünelleri, yerüstü, yeraltı ve sualtı demir yollarını, hastaneleri, Japon ve Güney Kore çocuklarının dahi bilmediği en modern dijital eğitim araçlarıyla donatılmış okulları, zengin ailelerin çocuklarından esinlenerek ihtiyaçlarını satın alabilmeleri için çocuklarına para kartları verilmiş olan fakir mahalleleri geçip katılımcıların bütün icraattan sorumlu hükümetin düşürülmesine çağrıda bulunacakları konferans merkezine ulaşacak olan katılımcılardan oluşan konvoydu… Şimdi bu, Arapların sorgulayacakları tutarlı bir davranış mı?

Sorguluyorlar: İslam tarihine hiçbir yolsuzluğun olmadığı bir siyasi dönem geçmiş midir? Beşeriyet tarihinde siyasî teori ile pratiğin birbirine uyduğu raşid dönem bunun tek istisnasıdır. Bazı dönemlerde sapmalar, istikamet üzere bulunmanın önüne geçip baskın duruma gelmiştir. Bununla birlikte Müslümanlar siyasi takvimlerinin tamamıyla övünürler. Tabii ki nazar-ı itibara alınacak olan, istisnalar değil sonuçlardır. Hem ayrıca nabız atışları devam eden capcanlı bir çevredeki yolsuzluğu konuşmak üzere yolsuzluk içindeki politik çevrelerden çıkıp gelmenin kendisi bizatihi yolsuzluk değil midir?

Türk insanının öz kardeşi olan Arap insanına şunu sorması hakkıdır: Bizim ülkemize, hükümetimizi kınamak üzere uçarak gelen bu insanlar kendi toplumlarında ne yapmışlardır? İçinden çıkıp geldikleri bozuk siyasî çevreleri düzeltmek adına ileri sürdükleri entelektüel tezleri nelerdir? Toplumları o insanları hangi özellikleriyle tanımaktadır? Uzmanlık alanları, görev tecrübeleri nedir ki bir devleti yönetmek kadar büyük ve girift bir mesele hakkında söz söyleme ehliyetini kendilerinde buluyorlar?

Hükümet hasımlarının Türk insanına yönelik mesajları; siyasal dünya haritasının kendi çıkarlarını koruyacak bölgesel bir rejimden yoksunluk, uluslararası blok yapılanmalar karşısında geri kalmışlık ve hatalarına rağmen coğrafi bütünlüğünü, şahsiyetini muhafaza etmiş olan geçmiş bölgesel rejimini –en ağır bedellerle faturasını kendisi ödediği halde- restore etmekten geri durmak gibi özelliklere sahip bölgesinde yeni ortaya çıkan bölgesel gerçeklerle çatışmaktadır. Bu mesaj, henüz boy verip güçlenmemiş olan bölgesel çimenlerin kalın topuklarla ezilmesidir; ilim adamlarına güven duyan, onları mutlak anlamda sözleri dinlenecek kişiler olarak gören Türk insanının aklına yönelik bir saldırıdır. Aynı zamanda bu mesaj, değerlerin ayaklar altına düşürüldüğü, savaşın bölgesel ana başlıklarının oluşturulduğu potaya katılacak hammadde olarak görülen Arap insanın duygularının da hiçe sayılması demektir.

Arap-Türk ortak entelektüel eşgüdümünün oluşturulması zor bir şey değildir. Uzun süreden beri gözlerden uzak olan olgu, insanların belirtilerini yaşadıkları bölgesel reel kültürün, değişimlere ayak uyduramayan, politik, bazen de akademik yönlendirme kültürüne baskın gelmesini temsil etmektedir. Bu değişim, bölgesel kişilik yönünde önemli bir değişim olup aynı zamanda bölgenin siyasal haritasının dünya üzerindeki yeni kültür haritasına katılması yolundaki erken bir işarettir.
Arap çevrelerinin bölgedeki son devletteki siyasal rejimin yanında saf tutmaları henüz ortaya çıkmamış siyasal haritaya kültürel anlamda tutunulması demektir. Buna mukabil bu saf tutuş, siyasal rejim için oldukça önemli bir olayı da temsil etmiştir ki, medya organlarının, bu kriz esnasında ortaya çıkan, çatışmayı farklı anlatımla besleyen ve kavganın kıvrımlarında ortaya çıkarak hükümetin bölgeden izole edilmesinde neredeyse başarılı olan stratejik derinlikle irtibatlı olmak amacıyla süratli bir şekilde Arapça ve İngilizce olarak gazete ve internet sitesi kurmaya yönelmeleri bu olayı yansıtmaktadır.
Sebeplerin saf tutması... Çağrışımları saf tutması…

17 Aralık sahnesi karşısında Arapların ve Türklerin saf tutmaları, sebeplere dayalı bir saf tutuş idi. Birkaç ay sonra yeniden bir saf düzeni alma ihtiyacı tekerrür etti. Bu kez aynı sahnenin çağrışımlarının karşısında…Bu sahne, Türk insanı için ülkeyi sayıları 60’a ulaşmış güçsüz koalisyon hükümetleri döneminden çıkarmış, bütün şekilleriyle kötürümlükten kurtarıp istikrarın her türünü tattırmış olan ve Türkiye tarihindeki ilk çoğunluk hükümetinin düşürülmesini hedefleyen bir sahneydi. Hasımları ise alternatifine sahip bulunmadıkları hükümete karşı darbe projeleri geliştiriyorlardı. Kavgada başı çeken örgütün oy oranı %4’ü geçmemektedir. Yani bu durumun tek bir anlamı vardır: Ülkenin yeninden koalisyon hükümetleri dönemine kayması, zayıflaması veya muhalif bölgesel projelere göre dağılması ve bölgedeki derin politik değişimlere uğraması…

Türk tarihçiler devlet teşkilatına sızma ve siyasal rejimi içten sarsma veya “Hizmet”in itham edilmekte olduğu “paralel devlet” olarak bilinen yöntemle Osmanlı Devleti’ni kemiren, en nihayetinde devletin çöküşüyle, siyaset, emniyet ve kültürel açıdan felaket sarsıntılarla sonuçlanan ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile temsil olunan gizli örgütler arasındaki benzerliklerden söz etmektedirler. Artık devlet elden gittikten sonra ortaya çıkan duruma karşı koymak, toplumun pusulasına yön vermeye çalışmak konusunda görüş sahibi kimselerin hiçbir güçleri olmaz. O anda sahneyi pragmatistler alırlar. Hâlihazırdaki siyasal rejimle oynamanın felaket düzeyi, dünkü sahneden daha aşağı değildir.

Arap insanı bu sahneyi bölgedeki son devletin siyasal rejiminin yıkımı olarak okumaktadır. Bu sahne bir öncekinden, yani Osmanlı bölgesel rejiminin çökmesinden ayırt edilmesi mümkün olmayan bu devlete indirilmiş son darbedir. Önceki seferde Araplar da, Türkler de hep birlikte geri kalmışlık olumsuzluğunu yaşadılar ve ulusçuluk temeli üzerinde yeni bir vaziyet alarak ulus devlet kurdular. Bugün geri adım atılacak ne toprak parçası var ne de altında yeniden saf tutulmaya imkân verecek hazır bir ideolojik sancak var.

Bu son devletin sarsılmasının çağrışımları yerel planda kalmayacaktır. Tehlikesi -her ne kadar faktörler farklı da olsa veya daha ileri düzeyde de olsa- İttihat ve Terakki’nin oluşturduğu çağrışımlara nazaran daha aşağı düzeyde olmayacaktır. Osmanlı Devleti kırıntılarının önünde kendini yeniden yapılandırma fırsatı vardı. Bu kırıntılar, yeni toplumlara kültürel şahsiyeti restore etme ve vatandaşlık kavramının ortaya çıkmasına imkân sağlayan ulus devletlere dönüştüler. Ama bu son devletin yıkılması, bölgesel mekanizmaların doğal yollardan iyileşmesini sağlayacak amillerden bölgeyi yoksun bırakacak, Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği bir süreye dek yeniden vaziyet alınmasını temin edecek enstrümanlardan da soyutlayacaktır.

Arap-Türk coğrafi bölgesi yeniden bölgesel bir evreye girmiştir. Bu evrenin çalışma alanını toplumlar; enstrümanlarını ise sivil toplum kuruluşları oluşturmaktadır. Hedefi ise rejimlerdeki çatlakların neden olduğu stratejik boşlukların telafi edilmesi, bölge toplumlarının sahip oldukları güç faktörleri, bölgesel ıslahın arka plandaki temeli sayılan bir kesimi üzerinde gerçekleştirilen siyasal, ekonomik ve toplumsal başarıların savunulması konusunda bilinçlendirilmesidir.

Hasımların kaybettikleri her bir turda anayasa, kanunlar ve yasalar hazır birer kılıç mesabesindeydi; hükümetin turu kendisiyle sonlandırdığı bir kılıç… İşaretler hasımların kültürel ve kadifemsi bir ortamdan uzak olarak bir sonraki çatışma alanına çekildiklerini göstermektedir. Çatışma, akılla yönetilen bir çatışma olma doğasından çıkıp el ve ayaklarla idare edilen bir çatışmaya doğru değişmektedir. Alanı tiyatro sahnesi olan çatışma olmaktan çıkıp yerel isyanın bölgesel isyanla buluştuğu sokakların çatışma alanı haline döndürüldüğü bir duruma gitmektedir.

Bu öyle bir çekişmedir ki hasmın akılsız olduğunu kabul etmek yeterli gelmez. En büyük icraatların üzerinden on yıl geçtikten sonra Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, bölgesel kültüre yatırım yapma ve ilerideki kültür savaşlarının yumuşak hedefi haline gelen bölgedeki entelektüel akış halinin sağlanması ihtiyacı duydu. Ayrıca devletin yolsuzlukla suçlanan projeler karşısındaki gediklerini kapayacak olan ve son anın değerlendirilmesini sağlayacak kültürel bir kola muhtaçtır.
Arap-Türk ilişkileri kusursuz değildir. Ancak Müslümanın dürüstlüğü ile yönetimsel yeterliliği, birbirine kardeş kılan, sosyal tabaka ve etnik sınırları aşan ve toplumu kuşatan bir şemsiye görevi gören siyasal rejim, Arap insanının devletin yok olup gittiği, ıslah aygıtlarının kaybolduğu kendi çevresinde ihtiyaç duyduğu bir şeydir. İşte Arap insanıyla Türk hükümetinin hasımları arasındaki anlaşmazlık noktası burasıdır. Yüksek sesle şunları söylemek Arap insanının hakkıdır: Bölgesel devletin istikrarı yerel bir konu değildir. Eylemleriniz de bölge çıkarlarını oyuncak edemez.

Bir evi yangın yuttuğu zaman o evde oturanlar evin sağlam kalmış olan odasını evin restorasyonu için bir temel olarak kullanırlar. Ateşin sardığı bölgenin iyileşmesi, alevlerin, yangından kurtulmuş olan alanlara gitmesine engel olunmasından başlar.

Aljazeera'da yayımlanan bu makale Timetürk iiçin tercüme edilmiştir

Seçimden seçimler

 01 Nisan 2014   


Seçimden Seçmeler!
 
Nihayet seçim biti ve sonuç ortada…
 
Eee ne oldu peki! Muhalefet mi ders çıkardı, medya mı ya da hiç durmadan ahkam kesen sözde aydınlar mı!
 
Hiç sanmıyorum. Biz bu sahneleri çok yaşadık ve aynı kesimde bir gıdım değişiklik olmadı..
 
Olmayacak da benim gibi iflah olmaz bir umutvar dahi böyle söylüyorsa; asla olmayacak.
2011 Genel seçimlerinde, beyaz Türk zihniyetinin pik yaptığı bir sandık mahalinde bulunup, Sandıkbaşı Muhabbetleri’ni yazmıştım. Bu kez de, yanılmış olmayı ümid ederek yine aynı yerde bulunmayı tercih ettim…
 
Sonuç mu; aynı kafa, aynı dil ve aynı dar bakış açısı.. Sanmayın ki eğitimsizler hatta tam tersi, oldukça iyi eğitim almışlar. Hukuk, mühendislik ve eğitim gibi alanlarda kariyer yapmışlar. 
 
Fakat ezberlerinin dışında bir cümle kurduğunuzda beş yaşındaki çocuk gibi bön bön bakıyorlar. İşte o zaman o kadar üzülüyorum ki hallerine, anlamayacaklarını bildiğimden susmayı tercih ediyorum. Karşımda, o cümleyi anlamaya çalışırsa, güven duygusunu tamamen yitirip, boşluğa düşecek biri varmış gibi endişe ediyorum.
 
Dün yaşanan küçük bir örneği, sizlerle paylaşmak isterim...
 
“Biz aslında Alevi, Kürt, Sünni, nedir, bilmiyorduk ki önceden” dedi. Ege kasabasının birinde büyümüş, sonra da hukuk okuyup, avukat olmuş, otuzunda genç bir hanım. Hatta üniversiteye gidene kadar, bizim oralarda beğenmediğimiz bir şey giyinen birine “Kürt gibi” derdim, aynı şeyi ev arkadaşıma da deyince çok fena kavga ettik. Kız, ben Kürdüm demişti, diye anlatıyor.
 
Sonra da diyor ki; içimde bir kötülükle değil, bilmediğim için, böyle konuştuğuma ikna oldu ve bana birkaç bir şey anlattı.. Galiba orada kötü şeyler olmuş!
 
Galiba mı diye şaşırdım! Üç beş cümleyle anlattım ve ifadesinden, “bilmek istemiyorum”u sezince kestim ve bir kaç kelime öğrenmişsinizdir mutlaka Kürt arkadaşınızdan değil mi, dedim.  Örneğin, günaydın,  iyi akşamlar, teşekkür ederim gibi deyince, gördüğüm o şaşkın bakışları haline bıraksam iyi olacak diye düşündüm…
Yani; aslında hiç bilmemek ne keyifli, nereden çıktı şimdi bu Kürt ve Alevi gibi şeyler demek istiyordu. Bilmiyor olmakla “ötekiler” de olmamış oluyordu böylece!

Hep bu Hükümet yüzünden oldu böyle şeyler; milleti, böldü ve ayrıştırdı, gitmeli bunlar diye düşünüyorlardı. Ve tabii, çok dikkat etmeliydiler, bu yüzden avukat hanım,  gönüllü olarak, pür dikkat oy sayımını izliyordu. ( bu son derece doğal bir hak, eleştirdiğim bu değil)
 
Malum tayfa, gündüzden komplo teorilerine başlamış ve akşama bakalım nerelerde elektrikler kesilecek diye söyleniyordu. Saat 24.00’e kadar bekledik, kesilemedi elektrikler bir türlü ama  gelen habere göre Hatay’ı alan AKP için, nasıl alır, çalmışlardır diye komplolarını biriktirmeye devam ediyorlardı.
 
“Ülkeyi, sattılar bunlar; seçimden sonra özerklik ya da federasyon ilan edilecekmiş, bunu da demokrasi diye yutturuyorlar. Bölücülük ne zaman, demokrasi olmuş!” diyordu, gezip dolaşmadığı ülke kalmamış, beyaz ablamız!
 
Desem ki, ABD’de yönetim, Kanada, olmadı Almanya, hadi o da olmadı İsveç….Neyse;  aynı ifadeyi onda da göreceğimden yine susmayı seçtim. Kaldı ki, söyledikleri de doğru değildi.
 
Sanırım ben, okumuş etmiş bu insanların bilgisizliklerini yüzlerine vurmaya utanıyorum da onlar bu şekilde olmaktan rahatsız olmuyorlar…
 
Zaten tek tek bireylerle uğraşmak yerine belki de, ülkenin en iyi kolejlerinde ve üniversitelerinde eğitim almış bu zümrenin, düşünmeme- sorgulamama- okuduğunu dahi analiz etmekten aciz olma halini belki de nedenleriyle ortaya koymalı…
 
Elbette bu, aynı kafaya sahip, sosyologlarla olacak iş değil. Açizane bana göre, ideoloji virüsünün beynin idrak yollarında enfeksiyona yol açması halinden başka bir şey değil.
 
Öyle bir ideoloji ki; eğitim sistemi; kendini, kültürünü ve ülkeni tanımak yerine “mış” gibi özellikler peydah et ve onun üzerinden bir bilinç yarat, dışında kalan her şeyi kötüle, demiş…
 
Zaten, akıllıca davranıp, tüm geçmişle bağlarını kopartmayı başarıp, doğal sosyolojik gelişimin tamamlanmasına izin verilmemiş!

Bir İngiliz 13. Yüzyıl şairini bile okurken, bize adeta cumhuriyet öncesi hiç geçmişi olmayan yerden bitme muamelesi yapılmış.. Sonrada uydurulan hikayeleri, tüm eğitim hayatı boyunca işlemişler.. Kimimiz bu virüsün etkisinden kurtulmayı başarmış ama kimimiz de kolayı seçmişiz…
 
Konforlu bir şey, can sıkıcı mevzulardan bihaber yaşamak ve bu konforu bozanlardan da nefret etmek,  çok da tutarlı kendi içinde…
 
İşte Erdoğan’a olan nefretin arka planında onların bu konforunun devlet eliyle bozulması var.. Yoksul Kürt ve Türk çocukları ölüyorken, duymuyor(muş) gibi davranmak rahatsız etmiyordu, çünkü ölüler ben varım ve en az senin kadar haklarım var diyemezlerdi.
 
Oysa barış demek, eşitlik demekti ve işte bu yok sayıp kağıttan değerlerle kurdukları saraylarının yıkılması, dolayısıyla konforlarının bozulması oluyor ki, bu da yine kendileri için oldukça tutarlı…
 
Seçim sonuçları da bu yüzden onları bağlamıyor ve huzurlarını da kaçırmaya devam ediyor. Adeta, oyuncağı elinden alınmış, şımarık çocuklar gibi, her türlü, hırçınlığı yapıyorlar.
 
Kılıçdaroğlu,  seçimdeki tüm ilkesiz ittifaklara rağmen kaybettiği halde, şapkasını önüne koyup düşünmek yerine ergen tavırlarıyla, bu kesimi haklı olarak elinde tutacağından emin. Asla kendini sorgulamıyor ve yüzeysel bir şekilde halk ile aynı dili kullanıp, zamanla kendilerini de anlayacağının hesabını yapıyor… Zaman zaman Erdoğan’ı taklit etmeye çalışırken düştüğü komik haller de bu mantığın ürünü…
 
 
Fakat; bir türlü bu dilin sözcüklerden ibaret olmadığını, bir zihniyet değişiminin yanı sıra, öncelikle samimiyet ve içtenlik gerektirdiğini anlayamıyor…
 
İşte bu yüzden, yenildikçe sertleşecek ve hırçınlaşacaklar. Bu durumda, Erdoğan, bunları muhatap almak yerine, tüm gücüyle ülkenin demokratikleşmesi yolunda adımlarını hızla atıp, ülkemizi bu “mahalle kavgası” ortamından çıkarmalı… Eskisinden daha çok çalışıp, gerek süreç ve gerekse AB ile ilgili konularda daha fazla enerji sarf edip, gündemi bu konularla belirlemeli…
 
Az konuşup, çok çalışmalı ve delinin kuyuya attığı taşları çıkarmayı bırakıp, sabır ve sükûnetle  yol almalı..
 
Sözcükler isyanda nihayet, bu kafalara karşı kifayetsiz kalmaktan!
 
 
Güldalı Coşkun

İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumlar

 01 Nisan 2014   
İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumlar
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail'in serbest bırakmayı taahhüt ettiği Filistinli tutukluları salıvermemesine tepki göstererek, mahkumların durumuyla ilgili 15 uluslararası anlaşmaya imza attıklarını belirtti.

Abbas, resmi televizyonda yayımlanan konuşmasında, İsrail'in Filistinli mahkumların serbest bırakılması konusunda verdiği sözü tutmadığını belirterek, "İsrail'in bu ihlalleri karşısında daha önce de beyan ettiğimiz gibi 63 uluslararası kurumun kapısını çalarak anlaşmaları imzalayacağız. Halihazırda yönetim olarak 15 uluslararası kuruma katılım ve ilgili anlaşmaların imzalanması konusunda mutabakata vardık" dedi.
İsrail yönetiminin Filistin ile barış müzakereleri çerçevesinde 29 Mart Cumartesi günü bırakılması öngörülen Filistinli tutukluların 4. grubunu tahliye etmediğini ifade eden Abbas, "Bize 9 defa verilen söz tutulmadı. İptal etmediğimiz ancak bir süreliğine ertelediğimiz uluslararası kurumlara başvuru hakkımızı kullanacağız. Müzakerelerle çözüme ulaşmak konusunda kararlı olduğumuz halde başka çıkış yolu bulamadık" diye konuştu.
Abbas, ABD ile çatışmak istemediklerini, aksine iyi ilişkileri sürdürmeyi temenni ettiklerini vurgulayarak, "ABD bize yardımcı oluyor, Dışişleri Bakanı John Kerry büyük çaba harcıyor. Barışçıl çözüm için gayret sarfetmeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
ABD arabuluculuğu ile geçen yıl temmuz ayında yeniden başlatılan barış sürecinde diplomatik müzakereleri sürdürmek için İsrail, 1993 Oslo Antlaşması'ndan önce tutuklanan 104 Filistinli mahkumu serbest bırakmayı kabul etmişti. İsrail'in bu adımına karşılık Filistin tarafı da süreç sonuna kadar BM'de gözlemci devlet olmasından sonra kazandığı hakları kullanarak İsrail'i uluslararası mahkemelere ya da kuruluşlara götürmeme taahhüdünde bulunmuştu.
İsrail, son 9 ayda toplam 78 Filistinli mahkumu 3'er aylık periyotlarla serbest bırakmıştı. Anlaşma gereği 4'üncü grup mahkumları da 29 Mart'ta serbest bırakması gereken İsrail yönetimi, salıverme kararını ertelediğini açıklamıştı.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/31/israil-hapishanelerindeki-filistinli-mahkumlar.html#.UzshtVprPDc

Davutoğlu'ndan net mesaj

 01 Nisan 2014   
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, YouTube'a erişimin engellenmesine ilişkin, 'Her ülke kendi vatandaşlarının hukukunu korur ve ulusal güvenliğiyle ilgili konularda tedbir alır' dedi.


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Stefan Füle ile NATO karargahında bir araya gelerek, AB Komiseri tarafından Twitter ve YouTube konusunda yapılan açıklamalara yönelik Türkiye'nin kaygı ve kanaatlerini aktardı.

Toplantı sonrasında basına konuşan Davutoğlu, Füle'nin talebi üzerine gerçekleştirilen görüşmede, bu tür açıklamalar öncesinde Türkiye ile istişarelerde bulunulmasının faydalı olacağını ilettiğini kaydetti.

YouTube konusunun ulusal güvenlikle ilgili olduğunu belirten Davutoğlu, "Dünyanın her yerinde, her ülke kendi vatandaşlarının hukukunu korur ve kendi ulusal güvenliğiyle ilgili bir husus söz konusu olduğunda da bu konuda tedbir alır" diye konuştu.
Twitter konusunda alınan mahkeme kararlarının uygulanarak sadece o mahkeme kararlarıyla ilgili hesapların durdurulmasını istediklerini ifade eden Davutoğlu, "Bu konuda maalesef adımlar atılmadığı için bildiğiniz gibi Twitter'a geçici tedbir konuldu" dedi.
"Bu konunun sürekli olarak görüşme halinde olduğunu" ifade eden Davutoğlu, "Ümit ederiz çözüm bulunur. Bu konuyu da kendisiyle paylaştım" diye konuştu.

Sızdırılan görüşmelerin NATO toplantısında gündeme gelmesinin söz konusu olmadığını ifade eden Davutoğlu, "NATO'da Türkiye'nin bu konulardaki ciddiyeti herkes tarafından bilinir. Şu ana kadar da kimse sızdırılan hususlarla ilgili kanaat beyan etmedi. Bizim yaptığımız açıklamalar zaten herkes için yeterli, açıklayıcı unsurlardı. Hiçbir meslektaşım bu konularda herhangi bir şekilde görüş beyan etme ihtiyacı hissetmedi" dedi.

Davutoğlu, seçim sonuçlarıyla ilgili olarak ise hemen hemen tüm bakanların, "Türkiye'de siyasi istikrarı tekrar teminat altına alıcı sonuç alınması, seçimlerin açık ve şeffaf şekilde gerçekleştirilmiş olması ve AK Parti ile hükümetin sağladığı başarı dolayısıyla" kendisini tebrik ettiğini söyledi.

Tatarların güvenliğine vurgu
NATO toplantısının ana gündem maddeleri arasında yer alan Rusya ile ilişkiler konusunda Türkiye'nin, masa etrafında oturan bütün ülkelerden farklı bir özelliğe sahip olduğunu söyleyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Ukrayna ve Rusya ile aynı anda komşu olan iki ülkeden biriyiz. Birisi Polonya, birisi biz. Ama Türkiye'nin farkı, Kırım'a doğrudan erişimi olan yegane ülke olması. Bu çerçevede de bütün bu görüşmelerin Karadeniz'de istikrarı koruyucu ve özellikle Tatarların güvenliğini temin edici olması gerektiği konusunda kanaatlerimizi paylaştık."

Kıbrıs mesaisi
Füle ile görüşmesinde olduğu gibi Davutoğlu'nun ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ile yaptığı görüşmelerde de ana gündem maddesi Kıbrıs sorunu oldu.

Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelerin iki görüşmede de detaylı şekilde ele alındığını belirten Davutoğlu, İngiltere'nin garantör ülke olarak daha fazla devreye girmesini hep teşvik ettiklerini, ABD'nin de son dönemde gayet olumlu katkıları olduğunu vurguladı.

Davutoğlu, "Müzakerelerin hızlandırılmasını istiyoruz. Kıbrıs Türk tarafı da bunu istiyor. Şu andaki momentum son derece olumludur ancak bunun neticeye odaklı olması önemli yoksa zamana oynanan ya da geciktirilen bir sürecin faydalı olacağı görüşünde değiliz" dedi. Davutoğlu, KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami ile de telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini söyledi.

Davutoğlu, Amerikan ve İngiliz mevkidaşlarının yanı sıra Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Zlatko Lagumciya ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Deşçitsa ile bir araya geldi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/01/davutoglu-ndan-net-mesaj.html#.UzshQFprPDc

Ahmet Hakan, Cemaat'in kaybetmesinin 10 nedenini yazdı!

 01 Nisan 2014   
Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan bugünkü yazısında yerel seçimlerde cemaatin yenilmesinin nedenlerini 10 maddede topladı...
 
İşte Ahmet Hakan'ın "Yeniden o yazı" başlıklı o yazısı:

Cemaat’in kaybetmesinin 10 temel nedeni

BİR: Dilleri İslami idi ama biraz fazla enteldi... “İslami entel” yani... Ahali ne demek istediklerini bu yüzden anlamadı.

İKİ: Fethullah Gülen’in Pensilvanya’da ikameti sorun oldu. Bu durum Başbakan Erdoğan’ın “dış komplo” iddiasının toplum tarafından satın alınmasına yol açtı.

ÜÇ: CHP ile işbirliği yapmak durumunda kaldılar. Bu hiç tutmayacak bir mayaydı... Olmazdı, olamazdı. Nitekim olmadı da...

DÖRT: Bürokraside etkileri büyük... Yetişmiş adamları var... Ancak oyu etkileyebilecek bir güce sahip değiller. Seçim sonuçları bunu gösterdi.

BEŞ: Güçlü görünmelerinin temel nedeni AK Parti ile yaptıkları koalisyondu. Koalisyon bozulunca çaptan düştüler, etkinliklerini yitirdiler.

ALTI: AK Parti ile koalisyon ortağı oldukları dönemde çok bencil davrandılar. Diğer İslami gruplara alan açmadılar. Bu nedenle hükümetle giriştikleri kavgada İslami grupların kendilerinden uzaklaşmasına yol açtılar.

YEDİ: Ölümüne destek verdikleri siyasi iktidara neden savaş açtıklarını topluma anlatamadılar.

SEKİZ: Yolsuzluk iddialarına daha önce hiç ses etmiyorlardı. Ancak birdenbire yolsuzlukları keşfettiler... Bu da iddialarının inandırıcılığını epey zedeledi.

DOKUZ: Devletin istihbarat örgütünü ve o örgütün başındaki ismi neden hedef seçtiklerini, bir dini grup olarak bunu neden mesele ettiklerini izah edemediler. Bir dini grubun MİT konusuna bu denli hayati önem atfetmesi toplumda yadırgandı.

ON: Bırakın İslami kesimi, laik kesimin bile tam olarak anlayamadığı ve anlamlandıramadığı biçimde İran’ı hedef aldılar, “Acem sorunu” tezini işlediler.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/01/ahmet-hakan-cemaat-in-kaybetmesinin-10-nedenini-yazdi.html#.Uzsgd1prPDc

Fehmi Koru 'plan şöyleydi' dedi!

 01 Nisan 2014   
Star Gazetesi yazarı Fehmi Koru bugünkü yazısında AK Parti'nin başarısını ve tutmayan planları yazdı...
 
İşte Fehmi Koru'nun "‘1 Nisan şakası’ değil, milletin tokadı" başlıklı o yazısı:
Seçim sonuçları bazıları üzerinde ‘1 Nisan şakası’ etkisi yaptı. Halleri ve tavırlarına bakılırsa, başlarına gelene inanmakta zorlanıyorlar...

Kendilerini ‘en mükemmel sonuca’ hazırladıkları anlaşılıyor: Ak Parti’nin oyları yüzde 30’un altına düşecek... İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirlerin önemli bir bölümü ‘CHP-MHP’ ortaklığı eline geçecek... Cumhurbaşkanlığında kendi adaylarını seçtirip yeni kurulacak bir partiyi de yanlarına alarak genel seçimden ‘Ak Partisiz koalisyon’ çıkartacaklar...

İnanmış ve etraflarını da buna inandırmışlar... Aksi halde, bir Ak Parti milletvekili, tam seçim günü, partisinden neden istifa etsin? Seçim tablosunda hayallerinin gerçekleştiğini gören başka milletvekilleri onu izleyecek ve koalisyon ortağı olmaya namzet yeni parti kısa süre içerisinde kurulacaktı...

“Hayaller gerçek olsa” diyor eski bir şarkı; ama hayaller pek gerçekleşmiyor...

Nasıl oldu da kendilerini böyle bir boş hayale kaptırabildiler?

Siyasete siyasetin dışından müdahale eden gücü onlar da benim gibi yerli bir el olarak görmediler ve dünyanın başka iklimlerinde müdahalesiyle siyasi tabloyu değiştirmeyi beceren o ele güvendiler... Öyle ya, Sırbistan’dan Ukrayna’ya, hangi ülkeye el attıysa seçilmiş kadroları tasfiye etmeyi başarmış o el, Türkiye’de de hayali gerçeğe çevirebilirdi...

CHP’nin ve akıl hocalarının gördüğü rüya, biraz da, Sırbistan-vâri, Ukrayna-vâri değişiklik rüyasıydı...

Yoksa kendilerine hiç benzemeyen bir grubun peşine takılır ve onların yönlendirdiği istikameti kıble olarak benimserler miydi?

Demokraside kestirme yolların tehlikeli olduğunu bunlara kimse söylememiş olmalı...

Milletlerini tanımamaları da büyük bir eksiklikti doğal olarak...

Bizde aydınlar ile CHP’de kümelenmiş politikacılar milleti tanımıyorlar; ülkelerinin siyasi tarihinden de haberdar değiller... Milletin, önüne tam 150 yıldır sandık konulduğunu ve bu alışkanlığın önüne geçildiği her olağanüstü dönemde kendisine kaybettirildiğinin bilincine vardığını bilmedikleri anlaşılıyor. Sonuç, her seçimde yaşadıkları ‘1 Nisan şakası’ efektidir...

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Ertuğrul Özkök'ten seçim için görülmemiş 'U' dönüşü

 01 Nisan 2014   
Ertuğrul Özkök 30 Mart yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi. Daha önce seçimleri referandum gibi gören Özkök bu sefer de seçim için ilginç yorumlarda bulundu.


Gazeteci Ertuğrul Özkök, Habertürk'te yayınlanan Teke Tek programında yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi. Fatih Altaylı'nın sorularını cevaplayan Özkök, yerel seçimlerin büyütülecek bir şey olamdığını söyleyerek ilginç bir yorumda bulundu.

"ÇÖPLERİMİZİ KİMİN TOPLAYACAĞINI SEÇTİK"
Daha önce seçimleri referandum gibi gören Özkök bu sefer de seçim sonuçlarının büyük bir zafer olmadığını belirterek, "Biz aslında çöplerimizi kimin toplayacağını seçtik" dedi.
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/01/ertugrul-ozkok-ten-u-donusu.html#.Uzse91prPDc

BM, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Müslümanları tahliye edecek

 01 Nisan 2014   
- BM, 19 bin Müslümanın, Hristiyan militanların saldırılarından korunmaları amacıyla bulundukları yerlerden tahliye edileceğini açıkladı
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Orta Afrika Cumhuriyeti'nde 19 bin Müslümanın, Hristiyan militanların saldırılarından korunmaları amacıyla bulundukları yerlerden tahliye edileceğini bildirdi.
BM Cenevre Ofisi'nde basın toplantısı düzenleyen BMMYK Sözcüsü Fatoumata Lejeune-Kaba, Hristiyan Anti-balaka militanlarının başta başkent Bangui olmak üzere pekçok şehrin giriş ve çıkışlarını kontrol altında tuttuğunu belirtti.
Müslümanların hayatının bu militanlarca tehdit edildiğini belirten Kaba, yaklaşık 19 bin Müslümanın kendilerinden, bulundukları bölgelerden çıkarılmayı talep ettiğini söyledi. Kaba, "Bekleyip insanların kesilerek öldürülmesini izlemeyi istemiyoruz" dedi.
"Müslümanların öldürülmesini ancak bölgede bulunan 2 bin Fransız ve 6 bin Afrika Birliği askerinin önleyebildiğini" söyleyen Kaba, bölgeye bir an önce ek askeri güç gönderilmesi gerektiği uyarısında bulundu.
Sözcü Lejeune-Kaba, tahliye edecekleri 19 bin Müslümanı, ülke içinde ve dışında güvenli yerlere taşımayı planladıklarını, Müslümanları Çad sınırındaki Kabo ve Moyen Sido yerleşim yerlerine götürebileceklerini belirtti.

AK Parti'yle ilgili ilginç seçim yalanı

 01 Nisan 2014    
AK Parti'nin seçim zaferi konusunda, elektrik kesintileri üzerinden şaibe oluşturulmak istendi. Ancak bu iddiayı oy oranları çürüttü.


30 Mart seçimlerini AK Parti'nin net bir şekilde kazanmasının ardından, paralel örgütün manipülasyonları aralıksız sürüyor.

Seçime gölge düşürmek adına, seçim günü Türkiye'nin çeşitli yerlerinde elektrik kesintilerinin yaşandığını, AK Parti'nin bu kesintilerden dolayı bazı yerlerde seçimi kazandığı iddia ediliyor.

Ancak elektrik kesintisi yaşanan çoğu yerdeki oy tablosu bu iddiayı yalanlıyor.

İşte 30 Mart'ta elektrik kesintisi yaşanan bazı yerler ve o yerlerde kazanan partiler:

Bakırköy - CHP

Adana - MHP

Diyarbakır - BDP

Mersin - MHP

Hatay - CHP

Osmaniye - MHP

Gaziantep - AK Parti
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/01/ak-parti-yle-ilgili-ilginc-secim-yalani.html#.UzsdhFprPDc
Beddua Gülen, CHP ve MHP’yi vurdu!

Beddua Gülen, CHP ve MHP’yi vurdu! Nisan 01, 2014    
Türkiye’yi hedef alan 17 Aralık darbe girişimini fırsata çevirmek isteyen CHP ve MHP, paralel örgütle ittifakın bedelini ağır ödedi. Montajlı ses kayıtlarını Meclis’te dinleten Kılıçdaroğlu, sandıktan çıkamadı. Yolsuzluk iddialarına sarılan Bahçeli ise partisine oy kaybettirdi.
Milli iradeyi hedef alan kumpas ve ayak oyunlarını uygulamaya koymak isteyen 17 Aralık’ın aktörleriyle birlikte hareket eden muhalefete milletin cevabı sert oldu. Muhalef ağır bir yenilgi aldı.
Milli iradeye yönelik amaçlarını hayata geçirmek için 30 Mart’taki yerel seçimleri bir fırsat olarak gören Pensilvanya, bunun için muhalefet partilerini kullandı. CHP, MHP ve BBP’nin bazı adayları paralel yapının iş dünyası ve yazarları tarafından oluşturulan ortak bir akıl tarafından belirlendi. Bu kapsamda İstanbul’da sermaye çevresinin desteğini alan Mustafa Sarıgül, Ankara’da ise Mansur Yavaş isimleri belirlendi. Paralel yapının uzantıları ile birçok il ve ilçede aday belirleme işlemi Pensilvanya’nın talimatları doğrultusunda gerçekleşti.
MONTAJ SİYASETİ BİTİRDİ
CHP ve MHP seçim startını verdikleri andan itibaren seçim kampanyası olarak yalnızca paralel yapı tarafından servis edilen montaj-dublaj kayıtları benimsedi. Yerel yönetim vizyonu ile seçmenlerinin karşısına çıkamayan muhalefet, Pensilvanya’nın servis ettiği görüntüleri seçim malzemesi yaptı. Muhalefet partileri, milletin karşısına proje yerine kasetlerle çıkmayı tercih etti.
VİZYON YERİNE KÜFÜR
Paralel yapının milli iradeyi hedef alan 17 ve 25 Aralık operasyonlarına sarılan MHP ve CHP liderleri, seçim meydanlarında, katıldıkları programlarda sürekli hakaret ve küfürler, itham edici bir dil kullandı. Pensilvanya’da planlanan ve servise sunulan kirli siyasi tezgah liderler ve milletvekillerince fütursuzca kullanıldı. CHP ve MHP’nin millet tarafından benimsenmeyen tavrı kendi tabanında da çok ciddi rahatsızlığa neden oldu. Birer hafta ara ile CHP ve MHP’nin Siirt Belediye Başkan adayları partilerinden istifa etti. Her iki aday da istifa gerekçesi olarak Pensilvanya ile yapılan ittifakı gösterdi.
DEFTERİ MİLLET DÜRDÜ
Pensilvanya’da pişirilerek CHP ve MHP üzerinden servis edilen kirli siyasi tezgah seçimlerle ilgili en ufak ayrıntıyı bile atlamadı. Muhalefetin seçim kampanyasını bile belirleyen paralel yapı, sandıklar üzerinde manipülasyon için de müşahit olarak kendi adamlarını görevlendirdi. Pensilvanya’nın milli iradeyi hedefleyen planına destek olan CHP ve MHP ile kısmi destek veren BBP ve SP milletin dik duruşuyla karşılaştı. Siyaseti dizayn etmek isteyen Pensilvanya’nın kendisine göre kusursuz planında tek hata milletin duruşu oldu. Millet sandıkta attığı tokatla siyaseti okyanus ötesinden dizayn etmek isteyen taşeron örgüte destek veren muhalefete büyük bir ders verdi.
Millet MHP’yi sandığa gömdü
AK Parti’nin rekorunu geliştirerek çıktığı seçimlerde milletten en büyük darbeyi MHP aldı. MHP, Ankara’da 2009 yılında yüzde 27 olan oy oranını yüzde 8′e düşürdü. MHP’nin İstanbul’daki durumu ise çok daha vahim oldu. İstanbul’da HDP’nin adayı Sırrı Süreyya Önder kadar bile oy alamayan MHP’ye milletin paralel darbesi çok ağır oldu. (YENİ ŞAFAK)
http://www.medyagundem.com/beddua-gulen-chp-ve-mhpyi-vurdu/
ROK’tan Ciner ve Doğan’a son çağrı!

ROK’tan Ciner ve Doğan’a son çağrı! Nisan 01, 2014    
SABAH yazarı Rasim Ozan Kütahyalı Gülen örgütü tarafından kafeslenen Turgay Ciner ve Aydın Doğan’la ilgili, paralel örgütten korluyorlarsa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilgili makamlarına gidip başvurması gerektiğini ve kendilerine yapılan şantajları anlatmaları gerektiğini yazdı…
Yazısından bölümler şöyle:
BU SEÇİMİN TEK YENİLENİ PENSİLVANYA
Daha önce de söylediğim gibi bu seçimin tek yenileni vardır. O da Pensilvanya’nın liderliğindeki paralel örgüttür.
Pensilvanya’nın memleketi Erzurum’da bile hiçbir gücünün olmadığını, Pensilvanya’nın sosyal tabanının yok denecek kadar az olduğunu bütün Türkiye ve dünya gördü. 30 Mart 2014 seçimlerini tek bir manşetle özetlemek gerekirse Pensilvanya’nın balonu söndü ya da paralellerin balonu patladı diyebiliriz.
BU ÖRGÜT GÜCÜNÜ MİLLETTEN ALMIYOR
Bu örgütün gücünü milletten almadığını, devlet içindeki gizli örgütlenmesinden aldığını, bu gizli örgütlenme aracılığı ile toplumsal ve ekonomik hayatta hegemonik bir güç haline geldiğini altı aydır sürekli yazıyordum. Kimileri ise bu yapılanmanın önemli bir toplumsal tabanı olduğunu zannediyordu. 30 Mart sonuçları Türkiye Cumhuriyeti halkı nazarında Pensilvanya’nın hiç önemsenmediğini ve sevilmediğini ortaya koydu. AK Parti’nin ve özellikle Erdoğan’ın desteği sayesinde milletin önemli kısmı geçmişte Pensilvanya’ya saygı duyuyordu. Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik savaş açıldığında toplumun dindar çoğunluğunun neredeyse tamamı Erdoğan’ın yanında durdu. CHP’nin de Pensilvanya ile bağlarını yavaş yavaş kopartacağını zannediyorum.
Çünkü bu CHP tabanı Pensilvanya’dan nefret eden bir tabandır. Pensilvanya ile holding medyalarının ilişkisine gelince…
CİNER HALA PARALEL ÖRGÜTE TESLİM
Şu an Aydın Doğan ve Turgay Ciner yol ayrımındadır.
Ciner’in kanalı dün milletin 30 Mart’taki büyük zaferine rağmen kanalını yine paralel örgüte teslim etmiş gibiydi. Paralel örgüt elemanları tek başına çıkıp 31 Mart günü bile hâlâ Türkiye Cumhuriyeti hakkında Ciner’in kanalında kara propagandaya devam edebiliyorsa Ciner’i paralel örgüt çok feci bir yerinden yakalamış demektir.
Bu paralel örgütün Turgay Ciner’i tehdit amaçlı, Ciner’in geçmişte kalmış bir ilişkisinin ses kaydını piyasaya sürdüğünü biliyoruz. O geçmişte kalmış ve hepimizin bildiği bir olaydı.
CİNER’İN DEVLETE BAŞVURMASI GEREK
Fakat paralel örgüt sanki bu olay yeniymiş gibi pazarlayarak Turgay Ciner’in yuvasına ve ailesine saldırdı. Bu alçaklığa karşı Ciner boyun eğerse daha çok şantajlar yer. Elini verirse kolunu kaptırır. Ona tavsiyem bu paralel örgütten korkuyorsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilgili makamlarına gidip başvurması, kendisine yapılan şantajları anlatması gerekir.
EĞER BÖYLE DEVAM EDERSE BEDELİNİ AĞIR ÖDER
Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir ve kendisine sahip çıkar. Sırf bu şantaj kasetleri sebebi ile hâlâ medyasını paralel örgüte teslim etmeye devam edecekse de bunun bedelini ağır öder. Biz kendisine yapılan alçakça şantajlar noktasında Ciner’in yanındayız.
Paralel örgütün şantaj yaptığı herkesin yanında olduğumuz gibi. Fakat hiçbir şey Türkiye Cumhuriyeti’nin halkıyla ve devletiyle bekasından üstün değildir.
AYDIN DOĞAN İÇİN DE AYNISI GEÇERLİ
Aynı şey Aydın Doğan için de geçerlidir.
Doğan da Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef almış bu saldırılar karşısında milletinin ve devletinin yanında olmak zorundadır.
Artık mesele siyaset boyutunu aşmıştır. Ciner ve Doğan için şapkayı önüne koyup düşünme ve yeniden yapılanma vakti geldi. Eğer bu restorasyonu yapmazlarsa gelecekte neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
KÜTAHYALI’NIN YAZISI İÇİN TIKLAYIN
http://www.medyagundem.com/roktan-ciner-ve-dogana-son-cagri/
Gülen örgütüne 2. şok!

Gülen örgütüne 2. şok! Nisan 01, 2014    
Seçimlerden AK Parti’nin güçlenerek çıkması, istikrar arayan piyasalarda bayram havası yarattı. Dolar 2.1420 liraya kadar gerileyerek son 3 ayın en düşüğünü gördü. Euro 3 liranın altına çekildi, faiz düştü, borsa ise 70 bin 500 puandan geri döndü.

Seçimlerden AK Parti’nin güçlenerek çıkması piyasaları rahatlattı. Türk Lirası, dolar ve Euro karşısında değer kazanırken, borsa da haftaya yükselişle başladı. Seçimler öncesi son işlem günü olan cuma gününü 2.18 lira düzeyinde kapatan dolar, yeni güne 2.17 liranın altında başladı. Dolar gün içinde 2.1420’ye kadar gerileyerek 2 Ocak’tan bu yana gördüğü en düşük seviyeye düştü. Euro da 2.98 lira ile 3 liranın altına çekildi.

Borsa endeksi de güne yüzde 1.95 yükselişle 70 bin 464 seviyesinden başladı. Gelen kar satışlarıyla birlikte borsa ise günü yüzde 0.9 artışla 69 bin 739 puandan kapattı. Seçim sonuçlarının ardından faizlerde de aşağı hareket görüldü. 10 yıllık gösterge faiz 24 baz puan geriledi. Piyasalarda yanan gelişmeleri değerlendiren Standard Bank Gelişmekte olan Piyasalar Stratejisti Timothy Ash, “Yatırımcılar AK Parti’nin yerel seçim zaferini seviyor, herşeyden önce istikrar-güvence istiyor” dedi. ING Bank Döviz Masası Müdürü Burçin Metin ise TL için bu seviyelerden şu anda kurumsal taraftan bir talep gördüklerini ifade ederek “Dolarda 2.1550’nin altında kalınması durumunda 2.10 seviyelerini görürüz. Bundan sonra döviz tarafında yukarı yönlü hareketler satış fırsatı olarak görülür” dedi.

Bu arada borsada Gülen Hareketi’ne yakın olarak görülen grupların hisselerinde düşüşler yaşandı. En çok değer kaybeden hisseler arasında Bank Asya yüzde 7.85 ile başı çekti. Koza Madencilik yüzde 2.22, İpek Doğal Enerji yüzde 3.57 düştü. Güne yüzde 3.31 düşüşle başlayan Koza Altın ise günü yüzde 2.49 artışla tamamladı. Medya sektörü hisselerinden Taraf Gazetecilik yüzde 7.9, Doğan Yayın Holding yüzde 1.96 ve Hürriyet Gazetecilik ise yüzde 3.4 düşüş kaydetti.
http://www.medyagundem.com/gulen-orgutune-2-sok/
Yırtamazsın hesap vereceksin Ahmet Hakan!
Yırtamazsın hesap vereceksin Ahmet Hakan! Nisan 01, 2014    
MEDYAGUNDEM.COM- 17 Aralık’ta Pensilvanya terör örgütü tarafından sahnelenen yeni darbede en büyük destekçi Dooğan medyası idi. Özellikle de Hürriyet yazarı Ahmet Hakan tam anlamıyla “Gülen örgütü tetikçisi”ne dönüştü.
Her gün Gülen örgütü propagandası yaptı, illegal dinleme, montaj ve dublaj kasetleriyle iktidarı devirmeye çalıştı.
Ahmet Hakan, “Şu hayatımda Tayyip’in inleyerek çöktüğünü ve bittiğini görmek en büyük arzum” diyecek kadar paralel örgütün tetikçiliğini yaptı.
ahmet-hakan4
ahc-gulen
Ancak dün geceden bu yana Ahmet Hakan Gülen örgütüne çakmaya başladı. Dün CNN Türk’teki Tarafsız  Bölge programında, bugün de köşesinde Ahmet Hakan Gülen örgütünü yerden yere vurdu.
30 Mart’ta sandıktan çıkan sonuçla Ahmet Hakan yine ilkesizce dönerek bu kez de Gülen örgütünü satıp, kendini kurtarmaya soyundu.
Ama bu kez yemezler, Ahmet Hakan, tarihin en aşağılık darbe girişiminde bulunan Pensilvanya terör örgütüyle işbirliğinden mutlaka hesap verecek.
AK PARTİ KAZANDI, CEMAAT’E ÇAKMAYA BAŞLADI
Tapelerde geçen konuşmaların gerçek olduğu varsayımı üzerine yolsuzluk konusunu hemen her gün gündemde tutup, başta Başbakan ve AK Partili bakanları suçlama seviyesine varan yazılara imza atan Ahmet Hakan şimdi de Cemaat’e çakıyor.
Bugünkü yazısında “Cemaat’in kaybetmesinin 10 temel nedeni” başlığıyla 10 maddede Cemaat’in hatalarını sıralayan Ahmet Hakan şunları yazdı:
BİR: Dilleri İslami idi ama biraz fazla enteldi… “İslami entel” yani… Ahali ne demek istediklerini bu yüzden anlamadı.
İKİ: Fethullah Gülen’in Pensilvanya’da ikameti sorun oldu. Bu durum Başbakan Erdoğan’ın “dış komplo’ iddiasının toplum tarafından satın alınmasına yol açtı.
ÜÇ: CHP ile işbirliği yapmak durumunda kaldılar. Bu hiç tutmayacak bir mayaydı.. Olmazdı, olamazdı. Nitekim olmadı da…
DÖRT: Bürokraside etkileri büyük… Yetişmiş adamlar var… Ancak oyu etkileyebilecek bir güce sahip değiller. Seçim sonuçları bunu gösterdi.
BEŞ: Güçlü görünmelerinin temel nedeni AK Parti ile yaptıkları koalisyondu. Koalisyon bozulunca çaptan düştüler, etkinliklerini yitirdiler.
ALTI: AK Parti ile koalisyon ortağı oldukları dönemde çok bencil davrandılar. Diğer İslami gruplara alan açmadılar. Bu nedenle hükümetle giriştikleri kavgada İslami grupların kendilerinden uzaklaşmasına yol açtılar.
YEDİ: Ölümüne destek verdikleri siyasi iktidara neden savaş açtıklarını topluma anlatamadılar.
SEKİZ: Yolsuzluk iddialarına daha önce hiç ses etmiyorlardı. Ancak birdenbire yolsuzlukları keşfettiler… Bu da iddialarının inandırıcılığını epey zedeledi.
DOKUZ: Devletin istihbarat örgütünü ve o örgütün başındaki ismi neden hedef seçtiklerini, bir dini grup olarak bunu neden mesele ettiklerini izah edemediler. Bir dini grubun MİT konusuna bu denli hayati önem atfetmesi toplumda yadırgandı.
ON: Bırakın lslami kesimi, laik kesimin bile tam olarak anlayamadığı ve anlamlandıramadığı biçimde İran’ı hedef aldılar. “Acem sorunu’ tezini işlediler.
http://www.medyagundem.com/yirtamazsin-hesap-vereceksin-ahmet-hakan/
Aydın Doğan seçim sonrası da paralel örgüte çalışıyor!

Aydın Doğan seçim sonrası da paralel örgüte çalışıyor! Nisan 01, 2014    
17 Aralık’la başlayan süreçte her türlü ahlak dışı yöntem, yalan ve iftiralarla AK Parti hükümetini devirmeyi amaçlayan paralel medya seçim sonrası da işbirliğini sürdürüyor.
30 Mart yerel seçimleri AK Parti’nin mutlak zaferiyle sona erdi. AK Parti oylarını artırarak birinci parti olurken cemaatle işbirliği halinde seçime giren CHP hezimet yaşadı.
17 Aralık sonrası Gülen cemaatin iftiralarının peşine siyasi alanda CHP takılırken medyada da Doğan Grubu paralel yapının yayın organları gibi hareket etmişti. Bu işbirliğinin seçim sonrası da devam ettiği görüldü.
AK Parti’nin seçim galibiyetini sindiremeyen paralel yapının yayın organı Zaman Gazetesi ve Hürriyet gazetesi bugün kendi hesaplama yöntemleriyle İl Genel Meclisi rakamlarını birinci sayfadan verdi. AK Parti’nin aldığı yüzde 45.5′lik seçim zaferini 1. sayfasından görmek istemeyen paralel yayın organlarının seçim sonuçlarını hazmetmesi uzun süreceğe benziyor.
hurriyet-zaman
http://www.medyagundem.com/aydin-dogan-secim-sonrasi-da-paralel-orgute-calisiyor/
Allah bu CHP’ye akıl fikir versin!

Allah bu CHP’ye akıl fikir versin! Nisan 01, 2014    
Halk TV’nin canlı yayında plakasını vererek sahte oy taşımakla suçladığı araç CHP’nin çıktı.
Yerel seçim sonuçlarının yankıları devam ederken, özellikle yarışın kıyasıya yaşandığı Ankara’dan, birbiri ardına garip haberler geliyor.
“SAHTE OY TAŞIYOR YAKALAYIN” DİYE ANONS ETTİLER
Halk TV, canlı yayında plakasını da vererek Mercedes Vito aracın Keçiören Kalaba’da Melih Gökçek için çalınmış oy taşıdığını iddia etti. Bunun üzerine Twitter’da bir anda aracın plakası elden ele dolaştırılarak “yakalanması için” ne gerekiyorsa yapıldı.
O ARAÇ CHP’LİNİN ÇIKTI
Bir süre sonra ise evlere şenlik bir açıklama yapıldı. Yine Twitter üzerinden yapılan açıklamada, çalınmış oy taşıyarak “Melih Gökçek’e seçim kazandırmaya çalışmakla” suçlanan arabanın CHP’li Selçuk Karadağ’ın olduğu kaydedildi.

http://www.medyagundem.com/allah-bu-chpye-akil-fikir-versin/
“Sandıkta hile var” tutanağı da sahte ve yalan çıktı!

“Sandıkta hile var” tutanağı da sahte ve yalan çıktı! Nisan 01, 2014    
Sosyal medyada Ankara’daki seçimlerle ilgili paylaşılan tutanağın gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı.
Ankara’nın Sincan ilçesindeki 2061 numaralı sandık sonuç tutanağındaki yalan deşifre oldu. AK Parti Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Melih Gökçek’e geçerli oy sayısından bile fazla oy yazıldığı iddiasının provokasyon amaçla yapıldığı ortaya çıktı. Başta Twitter olmak üzere sosyal medyada hızla yayılan fotoğraftaki belgeye göre 173 geçerli oyun bulunduğu sandıktan Gökçek’e 185 oy yazıldı. CHP’nin ‘Seçim Takip Sistemi’ne göre ise sandıktan çıkan 272 oy geçerli.
İşte sosyal medyada paylaşılan yalan tutanak;
tutanak
CHP’nin resmi internet sitesindeki sandık sonuçları;
tutanak1
http://www.medyagundem.com/sandikta-hile-var-tutanagi-da-sahte-ve-yalan-cikti/
Gökçek Gülen örgütünün sokak terörü planını deşifre etti

Gökçek Gülen örgütünün sokak terörü planını deşifre etti Nisan 01, 2014    
Seçim sonrası açıklama yapan Melih Gökçek Cemaat mensuplarının, yurtlar aracılığı ile Cemaat mensuplarını sokağa dökme peşinde olduğunu duyurdu.
Kesin olmayan sonuçlara göre Ankara’da seçimi kazanan Melih Gökçek açıklama yaptı. CHP’nin adayı Mansur Yavaş’ın sonuca itiraz etmesi ve oyların tekrar sayılmasını istemesi üzerine Gökçek de itiraz edeceklerini açıklamıştı. İki isim de bugün art arda kameralar karşısına geçti. Yavaş’a cevap veren Gökçek, Cemaat’in de yurtlardaki öğrencileri sokağa dökmek için harekete geçtiğini söyledi.
İşte Gökçek’in açıklamaları;
“SEÇİM KURULLARI ÜZERİNDE ÇOK CİDDİ BASKI VAR”
30 bin oy 1 puana denk geliyor. 90 bin oyla 3 puanı bize ilave edeceksek, CHP’den de düşeceksek onların oyu da 3 puan düşüyor. Yapmış olduğumuz tahminler, anketlerde yanılmam, ilk kez yanıldım diye üzülüyordum. Bugün yaptığımız çalışma ile yanılmadığım, arada açık ara bir fark olduğu ortaya çıkıyor.
Özellikle CHP’li vekiller ve Mansur Yavaş ve Kılıçdaroğlu devamlı olarak insanları tahrik ederek sokağa döküyorlar. Sonra da sorumluluktan kurtulmak için aman diyorlar.
Özellikle İstanbul ve Ankara sokaklarında hadise çıkaracaklarını önceden ilan etmiştim. Ankara’da seçim kurulları üzerinde çok ciddi baskı kurulmak isteniyor. YSK önünde nümayiş yaptırılıyor.
CEMAAT MENSUPLARI SOKAĞA DÖKÜLMEK İSTENİYOR
Cemaat mensupları da yurtlara talimat vererek çocukları sokağa salmanın peşinde. Seçimin olacağı güne kadar Cemaat abileri ve ablaları kapı kapı dolaşarak CHP’ye oy toplamaya çalışmışlardı.
http://www.medyagundem.com/gokcek-gulen-orgutunun-sokak-teroru-planini-desifre-etti/
CHP’nin Gülen terör örgütünün maşası olduğunun net kanıtı!

CHP’nin Gülen terör örgütünün maşası olduğunun net kanıtı! Nisan 01, 2014    
Ankara’yı resmi olmayan sonuçlara göre Ak Partili Melih Gökçek kazandı. Ancak CHP günlerdir bu sonuca itiraz ediyor. Partinin Ankara adayı Mansur Yavaş, konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Yavaş, seçim akşamı Anadolu Ajansı’nın sürekli veri akışı yapmasına rağmen Cihan Haber Ajansı’nın bilgi geçmesinin engellendiğini iddia etti.
Yavaş şunları söyledi;
“CİHAN HABER AJANSI’NI KİM HACKLEDİ?”
“Seçim akşamı Anadolu Ajansı sürekli veri akışı yaparken Cihan Haber Ajansı’nın bilgi geçmesi engellendi. İlk bilgiler geldiğinde arkadaşlarımıza seçimi alıyoruz sandık başlarından ayrılmayın diye mesaj çektik. Daha sonra seçim sonuçları gelmeye başladı. Hiç ilgisi olmayan sonuçlar geldi. Sonra bilgi akışı yine durdu. Cihan Haber Ajansı’nı kimin hacklediğinin araştırılması lazım. Bir de AA’nın genel müdürünün o gece nerede olduğunun araştırılması lazım. Acaba haber merkezinden mi yönetti yoksa genel merkezden mi? Cihan’dan 4-5 saat hiç veri akışı gelmedi. Daha sonra Bala, Sincan gibi ilçelerden birden sonuç gelmeye başladı. Bala’nın seçmen sayısı çok az saatlerce sonuç gelmemesi gibi bir şey olamaz. Ankaralılar haliyle seçimde şaibe olduğunu düşünüyor. Oylarının takipçisi olacağız. Bugün il seçim kuruluna itirazımızı yaptık. Henüz Yüksek Seçim Kurulu’na itirazımızı yapmadık. CHP’nin oylarının az yazıldığı, alta ya da üste yazıldığını tespit ettik. 12 bin küsür sandığı ıslak imzalı tutanaklarla karşılaştıracağımızı, bir oyu bile boşa çıkartmayacağımızı bilmelerini istiyorum. Gerekirse Anayasa Mahkemesi’ne kadar gideceğiz. Ankaralılar bu seçimin adil yapılmadığına kesinlikle inanıyorlar.”
http://www.medyagundem.com/chpnin-gulen-teror-orgutunun-masasi-oldugunun-net-kaniti/
Gülen terör örgütünün kışkırtmasına gelmeyin, sandıkta hile neden yapılamaz?

Gülen terör örgütünün kışkırtmasına gelmeyin, sandıkta hile neden yapılamaz? Nisan 01, 2014    
MEDYAGUNDEM.COM- Gülen terör örgütü ve maşası “sandıkta hile” provokasyonu ile sokakları terörize etme peşinde. Peki sandıkta hile mümkün mü? Bunun mümkün olamayacağı, “elektrikler kesildi” yaygarasının absürtlüğü sosyal medyada madde madde anlatılan grafiklere yansıdı.
İşte sandıkta neden hile yapılamayacağının detayları:
sandik1
sandik3
sandik2
http://www.medyagundem.com/gulen-teror-orgutunun-kiskirtmasina-gelmeyin-sandikta-hile-neden-yapilamaz/
ERDEM YAVUZ’DAN TOP SAKALLARA 1 NİSAN BOMBASI!

ERDEM YAVUZ’DAN TOP SAKALLARA 1 NİSAN BOMBASI! Nisan 01, 2014    
1 NİSAN
ERDEM YAVUZ YAZDI
twitter.com/erdemyavuz549
erdem-yavuz2
http://www.medyagundem.com/erdem-yavuzdan-top-sakallara-1-nisan-bombasi/
Mansur Yavaş’ın AA’ya attığı çamur Cihan’a yapıştı

Mansur Yavaş’ın AA’ya attığı çamur Cihan’a yapıştı Nisan 01, 2014    
Ankara’daki seçimlerde hile yapıldığını öne sürüp CİHAN’ın verilerini ölçü gösteren Mansur Yavaş her fırsatta Anadolu Ajansı’nı yalanlıyordu. Ancak Cihan’ın verileri de Yavaş’ı yalanlıyor.
Seçimi kaybetmesini “sandıkta şaibe yapıldı” iddialarına bağlayan Mansur Yavaş, Cihan’ın verilerini örnek gösterip Anadolu Ajansını hedef gösteriyordu fakat iki ajan arasındaki binde birlik fark da Yavaş’a seçim kazandırmıyor.
Anadolu Ajansı verilerine göre Ankara’da oyların yüzde 100′ü açıldı. Melih Gökçek geçerli oyların 1 milyon 415 bin 973′ünü aldı. CHP adayı Mansur Yavaş, 1 milyon 383 bin 786 oy aldı. AA’nın verilerine gör aradaki fark yaklaşık 32 bin. Yine aynı verilere göre Melih Gökçek yüzde 44,79 oya sahip. Mansur Yavaş ise yüzde 43,78 oranında.
AA ve Cihan’ın verileri arasındaki oy farkı yüzde 1 seviyesinde. Cihan verilerine göre, Melih Gökçek’in aldığı oy 1 milyon 411 bin 883. Mansur Yavaş ise 1 milyon 387 bin 139 oy almış görünüyor. Cihan’a göre Gökçek, Yavaş’tan 24 bin 744 daha fazla oy almış durumda. AA’nın verileri ile Cihan’ın verileri arasındaki fark ise yaklaşık 8 bin. Fakat Yavaş, referans gösterdiği Cihan’ın verilerine göre de seçimi kaybetmiş görünüyor.
İşte Cihan’ın verileri

(yenisafak.com.tr)
http://www.medyagundem.com/mansur-yavasin-aaya-attigi-camur-cihana-yapisti/
Fetullah Gülen “sekreteri” üzerinden Gülerce’yi aforoz etti!

Fetullah Gülen “sekreteri” üzerinden Gülerce’yi aforoz etti! Nisan 01, 2014    
MEDYAGUNDEM.COM- Gülen örgütünün önemli isimlerinden Hüseyin Gülerce’nin yaptığı özeleştiri gündeme bomba etkisi yaptı.
Gülerce 4 maddeyle Gülen örgütünü şöyle eleştirdi:
1- Hizmet baştan beri yanlış yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na savaş açtı. Gezi’den itibaren Başbakan’a hakaret etmeye başladılar.

2- Üslubumuzu kaybettik. Namus bildiğimiz üslubumuz. Biz bunu bıraktık hükümetle savaşa girdik, diyaloğu bıraktık çatışmacı dil kullandık.

3- Siyasallaştık. CHP için kapı kapı dolaşıp oy istedik.

4- Hizmet hep çoğunlukla hareket etti. Hep öyle yoluna devam etti. İlk defa çoğunluğun karşısına çıktı ve kaybetti. Orjinalini kaybetti, yara aldı.

gulerce

GÜLERCE’YE PENSİLVANYA’DAN CEVAP
Hüseyin Gülerce’ye cevap ise Pensilvanya’dan geldi. Fetullah Gülen’in Pensilvanya’da en yakınında yer alan ve herkul.org sitesinin editörü Osman Şimşek, Hüseyin Gülerce’ye “aforoz süreci”ni başlatacak yalanlamada bulundu.
Osman Şimşek’in Gülerce’ye cevabını “Fetullah Gülen’in cevabı” olarak da düşünmek yanlış olmaz. Çünkü Şimşek’in bu cevabı Gülen’den habersiz vermesi düşünülemez bile. Gülen, “sekreteri” üzerinden Gülerce’yi harcamış durumda.
Peki cevap ne?
Cevabı okuduğunuzda Gülen örgütünün yalan ve takiyyeyi leblebi, çekirdek gibi yediklerini bir kez daha görüyoruz.
Sivil hükümete karşı darbe yapan, herkesi illegal dinleyen, CHP ve MHP ile ittifak yapan Gülen örgütü değilmiş gibi Osman Şimşek’in yazdıkları, Gülen örgütünün yalan ve takiyyede yapmayacakları hiçbir şey olmadığını da gösterdi.
İşte “yav he he” dedirten takiyye açıklaması:
Medya’da Hüseyin Gülerce Beyin seçim sonrası yaptığı açıklamalar yer aldı. Nakledilen cümlelerde bir yanlışlık olabileceği  ve kendilerince düzeltileceği düşüncesiyle şimdiye kadar bir yorum yazmadım. Fakat, herhangi bir tekzip ya da tashih göremeyince bir iki hususu açıklama ihtiyacı hasıl oldu.
Öncelikle Hüseyin Ağabeyin de defalarca belirttiği gibi kendisi Camia’nın “sözcü”sü değildir; gazetelerde yer alan yorumlar kendisine aitse sadece şahsını bağlar. Nitekim, şu yazdıklarım da bir sözcü sıfatıyla değil Camia’ya gönül vermiş bir fert vasfıyladır.
Bununla beraber, özellikle dört hususla alakalı nakledilen ifadelerin Camia’nın genel duruşunu yansıtmadığı aşikardır.
Camia hiçbir zaman kavga taraftarı olmamıştır; hele kendi hükümetine savaş açtığı iddiası gerçekleri ters yüz etmekten ibarettir. Aslında, aylardır Hizmet hareketine yönelik yoğun bir linç kampanyası yürütüldüğü açıktır. En üst düzeydeki yetkililer ve hükûmete yakın medya tarafından ortaya konan öfkeli itham, hakaret ve iftiralarla nefret suçu işlenmiştir/işlenmektedir.
Camia’ya gönül verenler, dün olduğu gibi bugün de nezih üsluplarını namusları gibi koruma gayretindedirler. Maruz kaldıkları tahrik edici dile ve provokatif söylemlere rağmen akl-ı selimden asla ayrılmamışlardır/ayrılmayacaklardır. Yaptıkları açıklamalar, kanuni haklar çerçevesinde, isnat ve iftiralara cevap sadedinde olmuştur.  Kimin nasıl bir dil ve üslup kullandığı miting meydanlarında ve seçim konuşmalarında da açıkça görülmüştür.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ve Hizmet gönüllülerinin defalarca açıkladıkları gibi; Camia’nın herhangi bir partiyle ittifakı kesinlikle söz konusu olmamıştır; bu iddia büyük bir yalandır.
İlk günden beri Hizmet’in felsefesi çoğunlukla beraber hareket etmek değil hep doğrunun ve makulun yanında yer almaktır. Dünden bugüne Camia’nın desteği ya da eleştirileri, manevi buudlu demokrasi, evrensel insan hakları, özgürlükler, şeffaf ve hesap sorulabilir bir devlet gibi değerler etrafında olmuştur; bundan sonra da destek ya da tenkitler değerler üzerinde olacaktır.
Bunları en iyi bilmesi gereken insanlardan biri olarak tanıdığım Hüseyin Gülerce beye o cümleleri yakıştıramadığımı ve hangi sebeple/endişelerle onları telaffuz ettiğini anlayamadığımı da ifade etmeliyim.
Osman Şimşek

http://www.medyagundem.com/fetullah-gulen-sekreteri-uzerinden-gulerceyi-aforoz-etti/