HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

30 Ocak 2014 Perşembe

 30 ocak 2014

İşte 'in son !

ile Genel Sekreteri arasındaki ananas pazarlığından sonra şok birkaç da daha internette yayınlandı.
'e ait olduğu iddia edilen ve video paylaşım sitesi YouTube'a yüklenen son Türkiye'de gündemi derinden etkileyecek türden. Fethullah Gülen'in internete düşen son konuşmasında, 'a hediye ettiği tesbihi, Ali Sabancı ile olan bağlantılarını ve toplantısının arka planını anlatıyor.


İşte 27 Kasım 2013 tarihinde gerçekleşen o konuşmanın dökümü;

- Efendim hürmet ederim. Dün sabah Mustafa Koç beye gittim tesbihi zataliniz adına verdik çok teşekkür etti çok beğendi. Hürmetlerini arz etmemizi istedi.

Fethullah Fülen: Teşekkür ederim

- Duruşumuzu anlattı. Kendi de takip etmiş son zatalinizin Herkul'daki konuşmanıza o Hürriyet'teki özetini sayfayı falan söyledim ben sekreterinden istedi bunu muhakkak okuyim dedi sonra destekliyorlar efendim. Tanzanya ve Kenya'ya gideceğiz yardımcılarıyla beraber bugün de Kenya devlet başkanının özel temsilcisi bir bakan geldi yarın sabah bir sunum yapılacak kendilerine çok memnundu sıcaktı rahattı. Efendim iftar için verdiğiniz imkandan dolayı da teşekkür ederim dedi. Öbür konuyu da önemli değil dedi iftar esnasında olan yakınlaşmamızın bedeleli vesair diyorlarmış onlara gidip gelip yardımcısı söylüyor ama patronlar hiç bunlara takmıyor dedi. Sıcak ve samimiydi efendim çok selam söyledi. Tekrar hürmetlerini iletmemizi istedi.

Fethullah Gülen: Teşekkür ederim

- Müsaade etseniz geziden sonra davet etsek misafir etsek

Fethullah Gülen: Olabilir

- Sonra Ali Sabancı bey geldi efendim. Ali Sabancı beyle de uzun konuştuk meseleleri anlattık oda kendisi bizzat takip etmiş bütün yazılanları. Biz biraz daha açıkladık kendisine haklı buluyor. Birileri çıkıp dur demeli bunlara diyor. Kimse bir şey diyemiyor diyor. Onunla da Mustafa beylerle döndükten bir hafta sonra onunla da Etiyopya, Tanzanya ve Kenya'ya gideceğiz. Detaylarını konuştuk hürmetlerini arzetmemizi istedi kendisi

Fethullah Gülen: Toplantınız sizin açınızdan TUSKON açısından isabetli oldu değil mi?

- Elhamdulillah çok bereketli oldu hocam. Ben onu söyleyecektim. Dualarınızın bereketi gerçekten bütün arkadaşlar çok ciddi iş yaptılar. Bugüne kadar olmadığı kadar seviyeli grup geldi dedi arkadaşlarımız 1400'e yakın geldi. Uganda devlet başkanının kardeşiyle beraberiz Nazif Günal beyin oğluyla birlikte onlarla orda büyük iş kalmıştı o da hallolacak

Fethullah Gülen: Sizin dışınızdaki insanlar iktidarın da araya sokmak istediği insanlar var mı?

- Yok efendim biz sistemi ona göre kurduk. Müraacat edenleri ona göre eliyoruz. Sadece ilgilendiğimiz dostlarımız olursa bu diyalog çerçevesinde onları aldık efendim. Dışarıdan hiç kimseyi almadık bir de büyük olanları sisteme yazmadık kendimiz dışarıda birebir eşleştirdik onları derneklerle bölgelerle

Fethullah Gülen: Size mahrem bir şey söyleyeceğim de. Zafer Bey sizi destekliyor gibi bir tavrı varda. Dershanelerin kapatılması mevzusunda büyük ağaya karşı bunun yanında değil. Siz bunu belli etmeden münasebetlerinizi sıkı tutmanızda yarar var.

- Başüstüne efendim

Fethullah Gülen: Büsbütün o tarafa kaymasına meydan vermemek lazım.

- Başüstüne efendim biz uzunca anlattık kendisine çok hürmet ettik yani benim buraya gelmem bile dedi bir destektir falan dedi böyle. O da sanki her iki tarafı da idare ediyor gibi geldi bize efendim

Fethullah Gülen: Çoğunda şu anda o var yani her iki tarafı idare etme yazarlarda da var bu...

Bir de efendim Ferit beyin oraya gittim. Hüsnü Akan bey ile görüştüm. Ferit bey biraz rahatsızlaşmış o bulunamadı. Evde ıstırahat ediyormuş. O okulla alakalı şeyi tamamladılar isim koymayalım dediler ama açılışına gidelim biz de görelim dediler. Zatalinize çok hürmet etti. Ben meseleleri anlattım o da diğerleriyle aynı fikirde efendim

Fethullah Gülen: Allah afiyet versin allah razı olsun teşekkür ederim
 23 KASIM 2013 TARİHLİ KONUŞMA
Fethullah Gülen 23 Kasım 2013 tarihli konuşması kan donduracak bir detay dikkat çekiyor. İnternete düşen bu ses kaydında Fethullah Gülen'le telefon gösrüşmesi yapan kişi "Bu arada arkadaşlardan rapor alırken 3 arkadaş rüya anlattı daha çok rüya var da efendimiz aleyhiselam ile zataliniz tek tek il il teşrif bulunmuşsunuz bir efendimiz tweetleri ikiye katlayın buyurmuş beraber buyurmuşsunuz bir de toplu hacet namazlarına iştirak etmişsiniz hocam" diyor. Bunu üzerine Fethullah Gülen de "Siz de böyle yapın inşallah" diyor.

İşte 23 Kasım 2013 tarihinde yapılan konuşmanın dökümü;
- Bu arada arkadaşlardan rapor alırken 3 arkadaş rüya anlattı daha çok rüya var da efendimiz aleyhiselam ile zataliniz tek tek il il teşrif bulunmuşsunuz bir efendimiz tweetleri ikiye katlayın buyurmuş beraber buyurmuşsunuz bir de toplu hacet namazlarına iştirak etmişsiniz hocam

Fethullah Gülen: Siz de öyle yapın inşallah

- Bir de hocam Burdur milletekili çok müsvet konuştu bunun gibi benzeri durumlarda mahalli il ve ilçelerde il başkanları var partinin ileri gelenleri var mesela Burdur milletkelili istifaya kadar gidecek bir duruş sergilese

Fethullah Gülen: Çok önemli değil esasen İdris Bal gibi yapsalar uzaklaşsalar ne olur yani milletvekilliğinden olacak değil ya zaten seçimlerde aday olarak koymayacaklar yani.

- Muhammet Beyin İlhan abinin tutumu davranışı onlşardan hiç ses çıkmıyor diyor arkadaşlar onlarla ilgili bir şey denir mi, der misiniz?

Fethullah Gülen: Evet onlar da deseler zaten artık ipler kopmuş önemli değil yani bundan sonra milletvekilliğini elinden alacak hali yok

- Bir de Ankara'da 3 bin dernek temsilcisi yani 3 bin dershanenin temsilcisi 3 tane büyük dernek basın toplantısı yaptılar baya katılım ciddi oldu ses verici oldu televizyonlar da falanda gösterdiler akşam haberlerde bakarsınız hocam. Dün buyurmuştunuz ya diğer dernekler de şey yapsın, duanız yerine geldi onlarda iştirak etti efendim.


PARALEL DEVLETÇİLER: "HÜKÜMET YIKILACAK"
"Hükümeti biz yıkacağız bakanları biz belirleyeceğiz" diyen paralel devletçilerin sözleri insanları dehşete düşürüyor. İsrail'le ve Yahudi lobileriyle olan ilişkilerini de saklamayan Cemaatçiler, "Taşı koysak tuzluğu bile koysak milletvekili seçtiririz" diyor...



"BİZ % 34 İLE İKTİDARA GELECEĞİZ"
Paralel devletin İsrail ve Yahudi lobisi sorumlusu olduğunu açıklayan Cemaat yetkilisi internete düşen ses kaydında yeni parti kuracaklarını yüzde 32-34 civarında oy alarak iktidara geleceklerini dile getiriyor. Ellerinde daha birçok kasetin olduğunu açıklayan Cemaat yetkilileri cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Türkiye'de birçok dengenin değişeceğini ifade ediyor.





"AK PARTİ'NİN TASFİYESİ ŞART"
İsrail için sevdiğim ülke diyen Cemaat yetkilisi nda Türkiye'deki demokratikleşme sürecinden bahsederken Abdullah Öcalan ve Barzani'nin saf dışı bırakılacağını dile getirirken tekrar silahlı mücadeleye başlanacağını ifade ediyor. Türkiye'deki halkın son derece "cahil, aptal ve zavallı" olduğunu söyleyen Cemaat yetkilisi AK Parti'nin tasfiyesinin de şart olduğunu söyleyerek sözlerini noktalıyor...


 http://www.takvim.com.tr/Guncel/2014/01/30/iste-fethullah-gulenin-son-ses-kaydi

Bomba Cemaat İddiası

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, İsrail ve yargıdaki cemaat yapılanmasının İHH'yı hedef aldığını anlatıtı.
Bomba Cemaat İddiası
03 Ocak 2014
Yıldırım, çarpıcı bir örnek verdi: Mavi Marmara katliamı için dava açılacağı zaman, bu grubun savcıları 'eğer dosyayı açarsanız İHH ile ilgili El Kaide dosyası da açılır' dedi. Yargı içinde masaya dosya koyarak tehdit eden savcılar var.
Geçtiğimiz gece İHH'ya ait Suriye'ye giden bir TIR'da silah bulunduğu iddiası bazı gazetelerin internet sitelerine haber olarak düştü. Ardından sosyal medyada bazı isimlerce iddia yayıldı. Kısa süre sonra iddianın asılsızlığı ortaya çıktı ancak haber çoktan yurt dışına servis edilmişti. TIR'ın İHH ile ilişkilendirilmesi Türkiye'nin teröre destek veren bir ülke olarak lanse edilmesi çabası olarak görüldü. Çok değil bundan 3-4 gün önce İHH Başkanı Bülent Yıldırım İHH'ya yönelik saldırılar beklediklerini açıklamıştı. Yıldırım, Yeni Şafak gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulundu:

Önceki gece İHH TIR'ında silah iddiası haberleştirildi. Çok geçmeden doğru olmadığı ortaya çıktı. Bu olayı nasıl yorumluyorsunuz?
Mavi Marmara hadisesinden sonra Türkiye İsrail ilişkileri dibe vurdu ve İsrail yalnızlaştı. Türkiye'yi kaybetmeleri Siyonist sermayenin büyük yara almasına sebep oldu Bu nedenle paniklediler. Türkiye ile ilişkileri eski düzeyine hatta daha büyük bir ittifaka çevirmek istiyorlar. Bunun için çok çeşitli tekliflerde bulundular. Bize de geldiler. İsrail Türkiye ilişkilerinin tekrar düzelmesi için yapılan anlaşmalara ses çıkarmamamız istendi.

Teklifler İsrail hükümeti tarafından mı geldi?
Tabii. Aracılar vasıtasıyla. Bazıları başka ülkeler üzerinden geldi. Biz bu teklifleri reddettik. Dolayısıyla İHH'yı bitirme kararı aldılar.

DOSYALAR HAZIRLADILAR
Nasıl yapacaklar bunu?
Üç konu üzerinde tartıştılar. Birincisi Bülent Yıldırım'ı öldürelim. Fakat öldürürsek kahraman olur dediler. İkincisi vakfa çeşitli devlet kurumları tarafından baskı yaptıralım başkanı değişsin, ki paralel devlet mensupları bu baskıyı yaptılar. Sonra Bülent Yıldırım gitse geride kalanlar aynı misyonu devam ettirecek dediler. O yüzden üçüncü yol olarak itibarsızlaştırmaya karar verdiler. Dosyalar hazırladılar.

Ne gibi dosyalar?
El Kaideci, İrancı dediler, özel hayatı öne sürdüler... Aklınıza gelen her iftirayı attılar. Fakat hiç biri tutmadı. Son olayın da İHH'yı itibarsızlaştırmak için yapıldığını düşünüyoruz. Demek ki İsrail'e bir söz verdiler. Bu sözün gereğini yerine getirmeleri isteniyor artık. Sanki bir TIR yakalanmış, içinde İHH'nın Suriye'ye götürdüğü silahlar varmış gibi bir kamuoyu oluşturma gayretine girdiler. Bunu İngilizce olarak da bütün dünyaya yaydılar. Bizler hemen net tepkimizi verdik. Jandarmaya ulaştık. Jandarma böyle bir TIR'ın kontrolleri altında olduğunu ancak İHH ile hiçbir ilgisi olmadığını bize bildirdi.

İTİBAR OPERASYONU VAR
TIR'ın kime ait olduğu, içinde ne olduğu açıklığa kavuştu mu?
Onu bilmiyoruz. Bir iftira atıldı. İftiranın asıl sebebini de biliyorsunuz, 3-4 gün önce İsrail Dışişleri Bakanı Liberman 'İHH bizim için büyük bir tehdittir' diye açıklama yaptı. Biz 2 gün önce Gazze'yle ilgili dünya çapında bir kampanya başlattık. Bu arada Türkiye'ye gelen bir suikast timi var. Arkasından da bir grubun mensupları İHH'nın silah yüklü TIR'ı yakalandı diye iftira kampanyası başlatıyor. Bu tabloyu okuyun.

Haberde TIR MİT'le de ilişkilendiriliyordu. Buradan konu Türkiye'nin teröre destek veren ülke imajı verilmesi noktasına gidiyor değil mi?
Şu anda uluslararası ceza mahkemesinde bir dosya hazırlıyorlar. Türkiye'yi teröre destek veren ülke konumuna düşürmek istiyorlar. Çünkü biz İsrail'i uluslararası ceza mahkemesinde yargılatmak için başvurduk ve ilk defa dünyada bu kabul edildi. Buna karşılık Sayın Başbakan'ı, arkadaşlarını ve İHH'yı teröre destek veren kişi ve kurumlar olarak göstermek istiyorlar. Sayın Başbakan İsrail'e karşı çok net tavır içinde. Mavi Marmara'dan sonra abluka kaldırılmadı, ambargo kaldırılmadı, tazminat miktarında da anlaşılamadı. İsrail bunları yapabilecek konumda kendisini göremiyor.

Neden?
Çünkü ablukanın asıl sebeplerinden biri de İsrail'in Filistin'e ait olan doğalgazdan Filistin'e pay vermek istememesi. Bunu Başbakan iktidarda oldukça yapamayacağını düşünüyor.

TÜRKİYE KASETLE ANILIYOR
Bahsettiğiniz suikast timi nereden geldi? Kim gönderdi?
Hangi ülkedeki Yahudi kökenli ismin yönlendirdiğini biliyoruz. Buraya gönderdikleri de kısmen belli. Hedef benim. Rahmetli Medet Ünlü'yü vuranlarla aynı çizgide olan bir yapı. Normalde bunu söylemeyip, bu timin yakalanmasını istememiz lazım ama bir kaos ortamı var. Gerçekten hükümet direniyor. Direnmese hepimiz altında kalırız. Biz de bu ortamda suikastlerin olabileceğini ortaya koymaya çalıştığımız için bunu açıkladık.

Hedefte başka kim var?
Benim için ortaya çıktı. Belki başkası için de var. O nedenle bu kaosu ortaya çıkaranlara sesleniyorum. Herkes geri çekilsin. Türkiye'de bundan sonra olacak her şeyden onlar sorumlu olur. Ülkenin ekonomisine, kazanımlarına, kendi hizmetinize, diğer STK'lara zarar verdiniz. Dünyada Türkiye'yi yolsuzluk ve kasetlerle anılır hale getirdiniz. Bir an önce özür dileyip tövbe edin ve geri çekilin. Aksi takdirde bu millet sizi unutmayacak.

BİR CEMAAT GİZLİ SERVİSLE GÖRÜŞEMEZ
Geride ülke olarak kim var?
Onu bilemeyiz. Tetikçiler A ülkesinden kullanılabilir, B ülkesinden kullanılabilir. Dünyada herkesle iletişime geçebiliyorlar. Utanmadan ve övünerek 'Biz sadece FBI ile değil, CIA'le, Mossad'la, İngiliz istihbaratıyla da, hepsiyle iletişim içindeyiz' diyen bir grup var Türkiye'de. Bir devlet bu ülkelerle gider, konuşur ama bir STK, bir cemaat böyle bir şey yapamaz.

Cemaat tasfiye ediliyor
Fethullah Gülen'in yanlış yönlendirildiği, gidenlerin görüştürülmediği de söyleniyor...
Ben buna itibar edemiyorum ama yanılıyorsam artık her şey deşifre oldu. Türkiye'ye gelsin. Hem onu yapmıyorsun. Hem bir sürü linç operasyonu içinde yer alıyorsun. Allah korusun ahlaksızca kaset işleri. Düşünün Hocaefendi diyor ki 'Ben bir kişiyi uyardım. 10 tane daha var.' Şimdi sana demezler mi sen nerden alıyorsun bu bilgiyi? O zaman sana bu bilgiyi vereni söyle. Bu kaset nereden çıkıyor bulsunlar. Dünyada düştüğümüz durumu görüyor musunuz? İslam'ın önemli şahsiyetlerinden biri olarak Hocaefendi görülüyor. Ve şu anda kasetlerle anılıyor. Şimdi biz tebliğ veya daveti neyle yapacağız? Ne kadar zarar verdiklerinin farkındalar mı? Hocaefendi gelsin bunu çözsün. Aksi takdirde biz canı yanan insanlar olarak kendimizi korumak zorundayız.

Hizmet hareketinin dünyadaki varlığını sürdürmek adına Türkiye'deki yapısını feda ettiği yönünde yorumlar var. Tüm yapı deşifre olmadı mı?
Rusya'dan, 'Bu okullar CIA merkezi diye' açıklama yapılıyor. Türkiye'de herkes bu işin arkasında Mossad, CIA var diye bas bas bağırıyor. Bu bütün dünyaya yayıldı. Sadece Türkiye'de değil, Avrupa, İslam dünyasında, her tarafta 'Kime çalışıyorlar, arkalarında kim var' diye soruluyor. Okulların olduğu heryerde bu konuşuluyor. Onun için aslında cemaat tasfiye ediliyor. Cemaate bir görev veriliyor. Yapamayınca tasfiye ediliyor. Cemaatin üst düzeyleri bu oyunu görmeli.

Bu tasfiye süreci mi?
Evet, 17 Aralık operasyonunda başarıya ulaşacaklarını düşündüler. Beceremediler. İkinci, üçüncü adımlar zevahiri kurtarmak için. Cemaat gidiyor şu anda. O yüzden cemaat içindekilere söylüyorum. Lideriniz veya değil, kim olursa olsun, eğer bu yanlış operasyon içindeyse emeğinizi kurtarmak için bir şura oluşturun . Kendi içinizde tartışmaya açın. Yoksa yazık olacak. Şu anda insanların gönlünden çıktılar. Hala bizim gibi insanların az çok merhamet ettiği bir yapı. Yoksa halk tamamen sildi.

Dosyam ABD'ye gitmiş
İHH'nın daha önce cemaatle bir anlaşmazlığı oldu mu?
Geçmişte hiçbir problemimiz olmamıştı. Bir çok kere de yardımlarının dağıtılması, okullarının açılması noktasında, bazı okulların ihtiyaçlarının alınmasına karşılık beklemeden yardımcı olduk. Sonra birden bire iş Mavi Marmara'yla birlikte değişti. İşin içine İsrail girince ip koptu.

Bazı fotoğraflardan bahsettiniz. Bunlar size şantaj olarak mı kullanıldı?
İHH yardım dağıtırken silahlı insanlar da yanımızda görüntülenmiş. Çeşitli konferanslarda oturmuşuz, yanımızdaki birini almışlar bu El Kaide'ye bağlamışlar. Biz insani diplomasi yapıyoruz. Bütün örgütlerle görüşüyoruz. Birçok gazetecinin birçok kişinin kurtarılması için dünyadaki hemen hemen her örgütle görüşen bir konumdayız. Bu görüşmeleri yaptığımızda karşımızda silahlı örgüt var. Silahını bırak sonra masaya oturalım mı diyeceğiz. Bu fotoğrafları dosyalamışlar ki İHH'yı içeri aldıklarında El Kaide ile fotoğraflarınız var diye önümüze koyacaklar

SAVCILAR TEHDİT ETTİ
Her bölgenin kendi grubu var. Adamlar hepsi silahlı. O bölgeden o gruba giderken o adamların içinden geçiyorsun. Bunları görüntülemişler, bize karşı kullanılıyor. Böyle ahlaksızca bir tehdit el altından yapılıyor. Bu tehditlerin sayısı çok fazla.

Başka ne gibi tehditler yöneltildi?
Size ilk defa bir şey açıklıyorum. Mavi Marmara dosyası davası açılacağı zaman bu grubun savcıları önümüze başka bir dosya koydular. Eğer bu dosyayı açarsanız İHH ile ilgili El Kaide dosyası da açılır dediler. Yargı içinde tehdit eden savcılar var.

O savcılar biliniyor herhalde değil mi?
İsimleri var. Bu dosyayı önüne koydukları kişinin ismini vermiyorum. Kendisi bir gün açıklarsa açıklar. Ama bize sordu ne yapalım diye. Biz asla vazgeçmeyeceğiz dedik. Bir taraftan El Kaide dosyası diyorlar. Bir taraftan İran dosyası diyorlar. Dosyalar uçuşuyor. Bu arkadaşlarda bir dosya koleksiyonu var. Ama biz de diyoruz ki biz Mavi Marmara'dan sonra zaten uzatmalı bir hayat yaşıyoruz. Biz korkmuyoruz. Elinizde ne kadar dosya varsa açıklayın. Millet gerçek yüzünüzü bir görsün. Geçen bir tehdit daha geldi. Senin dosyan alındı Amerika'ya falan kişiye götürüldü. Onun vereceği karara bağlı dediler.

Kastedilen kişi Fethullah Gülen mi?
Tabii. Onu kastediyorlar. O zaman aklımıza da şu geliyor. Her dosya bir yere gidiyor, onay alıyor, ondan sonra mı ortaya çıkıyor. Kasetler de dahil.

İHH'nın tüm yapısı şeffaf
İHH'ya karşı yeni bir operasyon bekliyor musunuz?
Tabii. İsrail'in İHH ile hesabı bitmedi. Bitmeyecek de... İsrail bizi tehdit görüyor biz de İsrail'i bütün dünyaya tehdit görüyoruz. O nedenle siyonizmle olan mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Fakat İHH'nın en büyük kazanımı şeffaf oluşu. İnsani yardımda da, insani diplomaside de, ara buluculukta da… Kim bizimle ilgili bir şey duyarsa hemen bildirebilir. Biz devletin kurumlarına da söylüyoruz; polise, emniyete, askere…
İHH bu ülkenin bir kazanımıdır. Her ay 40 bin civarında yetime bakıyoruz. Fakirlerin sayısını biz bile bazen bilmiyoruz. İHH ile ilgili bizim bilmediğimiz bir yanlışlık varsa İHH'ya suç oluşturma tuzağı kurmayın. Gelin bilgi verin biz düzeltelim. Ama yok bilgi sizde yanlışsa siz kendinizi düzeltin.

http://www.habervaktim.com/haber/356705/bomba-cemaat-iddiasi.html 

Yalan, çamur, iftira... Gülen Cemaati’ne her yol mübah mı?

03 Ocak 2014 Hasan KarakayaHasan Karakaya / Yeni Akit
Bugünkü yazım, “yalan” üzerine... Malûm; “Gerçek kapıdan çıkmadan, yalan dünyayı dolaşır” ya da “Doğru pabucunu giymeden, yalan dünyayı dolaşır” şeklinde atasözlerimiz vardır.
Peki, “yalan” söyleyen, “gıybet” eden, “iftira” atan ve “kul hakkı”na girenler, bu “günah”larından nasıl kurtulurlar?..
RADİKAL’DEN YAYILAN YALAN!
Peki, bu “atasözleri”ni niye aktardım?..
Tabiî;
 “Tam Zaman’ına denk geldiği” için!..
Efendim, önceki gece, bir olay yaşandı... Çeşitli “internet siteleri”nde ve “tweet” yazışmalarında, “Hatay’da İl Jandarma Komutanlığı’nca yakalanan bir TIR’ın içinde silah ve askerî malzemeler bulunduğu, bu TIR’ın da İHH’ya ait olduğunun belirlendiği” iddia ediliyordu.
Bu iddiayı ortaya atan kişi, Radikal gazetesi muhabiri Fatih Yağmur’du... Fatih Yağmur, “Radikal’in internet sitesi”nden yaydığı “Hatay’da silah dolu TIR iddiası” başlıklı haberinde diyordu ki;
“Hatay İl Jandarma Komutanlığı’na gelen ihbarı değerlendiren jandarma ekiplerinin durdurduğu ve İHH’ya ait olduğu belirtilen bir yardım TIR’ında silah ve mühimmat bulunduğu iddia ediliyor.”
Dedik ya;
“Gerçek pabucunu giymeden, yalan dünyayı dolaşır!”
Son günlerde, bir “operasyon merkezi” haline gelen Radikal’de yayınlanan bu “yalan” da; bir anda Today’s Zaman ve Hürriyet tarafından “bütün dünyaya servis edilmeye” başlandı.
Hem de “İngilizce” olarak!..
Yalana “balıklama” atlayanlardan biri de CHP Milletvekili Mevlüt Dudu idi... Dudu, saat 21.15’te attığı tweette diyordu ki;
l “Kırıkhan’da İHH’ya ait silah yüklü bir tır yakalandı. İçinde de bir MİT görevlisi var. İnsani yardım adı altında ne yaptıkları belli oldu.”
Aynı Mevlüt Dudu; yetkililerden aldığı “bilgi”lerden sonra, saat 01.52’de attığı “tweet”te ise şunu söylüyordu:
l “Kırıkhan’da durdurulan tırın İHH veya başka bir yardım kuruluşuna ait olmadığı konusunda net bilgilere ulaşmış bulunuyoruz... İşin İHH ile ilgili bölümü konusunda aldığım yanlış bilgilere dayanarak yaptığım açıklama yanlıştır. Bu konuda kamuoyundan özür dilerim.”
Hadi; Mevlüt Dudu, gerçeği gördü ve “özür” diledi... 
Peki Radikal ne yapacak, Hürriyet ne yapacak, Today’s Zaman ve Fatih Yağmur ne yapacak?..
Bütün dünyaya yaydıkları “yalan” ve “iftira”yı nasıl temizleyecekler?.. Bu “vebal”den nasıl kurtulacaklar ve bunun hesabını nasıl verecekler?..
Öyle ya;
Hatay İl Jandarma Komutanlığı’nın da açıkladığı gibi; “Durdurulan TIR’ın İHH ile ya da herhangi bir yardım kuruluşu ile ilgisi yok”tur...
Ortada “kasıtlı bir ihbar” vardır...
“Savcı” da, “yasal prosedür”ü bilmeden ihbarı ciddiye almış ancak kendisine “yasal prosedür” hatırlatılınca, “TIR’ın tentesini bile açmadan” yoluna devam etmesine izin vermiştir!..
Olay budur.
Ama, bu olayı bahane edip, her zaman olduğu gibi, “bir taşla iki kuş birden vurmayı” hesaplayanlar, bir ölçüde amaçlarına ulaştılar... Olay soğuyunca, herkes gerçeği gördü ama, sıcak saatlerde “yalana aldananlar”a nasıl anlatacaksın?..
Öyle ya;
“İHH’ya çamur atıldı” bir kere,
Temizle, temizleyebilirsen!
OPERASYON ÜSSÜ RADİKAL!
Olayı aydınlığa kavuşturduğumuza göre, gelelim “yalanın ilk kaynağı”na...
Kimdir bu Fatih Yağmur?
İddialara göre;
Fatih Yağmur, “Cemaatçi Abi’lerin tedrisatından geçmiş biri”dir ve haberlerini de “Abi’lerin yönlendirmesi” ile yapar!..
Yine iddialara göre;
Fatih Yağmur’un; “7 Şubat MİT krizini ateşleyen savcı” ile de “ahbap-çavuş ilişkisi” derecesinde bir münasebeti vardır.
Ve ayrıca;
“17 Aralık kirli operasyonu”nun ardından “25 Aralık darbe girişimi”ni de, “kamuoyuna ilk haber veren gazetecilerden biri”dir...
Şunu demeye çalışıyorum;
“TIR olayı”“aydınlattık” ama, bu Fatih Yağmur o kadar “karanlık bir gazeteci ki, yüzüne “fener” değil, “projektör” tutsan aydınlanmaz!..
Diyeceksiniz ki;
“Fatih Yağmur böyle bir tezgâhın içindedir de, Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, orada bostan korkuluğu olarak mı duruyor ki, bu haberlere göz yumuyor?”
Şu kadarını söyleyeyim;
“Eyüp Can da Cemaat kökenli bir gazetecidir... Hatta, bir ara Hürriyet’in başına getirilmesi bile düşünülüyordu!”
Ben bu kadarını söyleyeyim, gerisini Yeni Şafak yazarı Cem Küçük’ten dinleyelim...
Cem Küçük, 12 Aralık 2013 ve 23 Aralık 2013 tarihli yazılarında, “Eyüp Can’la ilgili ilginç bilgiler” verdikten sonra diyordu ki;
l “Belki gönüllü değil ama zorunlu bir emir subaylığı Eyüp Can’ınki... Zaten o yüzden, Radikal’in başında... Hiyerarşi çok katı ve ağabeyler isterse bir günde Can’ı bitirir... Sözde solcu gözüken Radikal, öyle kritik zamanlarda öyle manşetler atıyor ki; Eyüp Can, cuntadan alkış alıyor.” 
l “Şu an Aydın Doğan medyası ise Emniyet-Yargı cuntası ile ittifak içinde. Çıkarları ortak... Aydın Doğan medyasında Eyüp Can’ın Radikal’i, Erdoğan’ın yasadışı yollardan devrilmesinin baş tetikçi yayın organı... Eyüp Can ile ilgili gerçekleri ilk yazdığımda çoğu kişi itiraz etti. Şimdi herkes haklı çıktığımı gördü. 17 Aralık darbe girişiminden sonra görüldü ki, Aydın Doğan’ın sahip olduğu Radikal, Emniyet-Yargı cuntasının merkez üslerinden biri. Bürokratik vesayet amaçlı bütün operasyonel haberler, abileri olan polis şeflerinin dediğini yapmak zorunda kalan Eyüp Can’ın gazetesinde çıkıyor. Sonra tüm cemaat televizyonları bunu Radikal’den alıntılıyor. Böylece Eyüp Can da görevini yerine getiriyor. Fakat bu yapılan açıkça hukuka ve demokrasiye aykırı.”
Mesele, herhalde anlaşıldı... Benim daha başka bir şey eklememe gerek yok...
HER TAŞIN ALTINDA İSRAİL!
Her zaman söylüyorum, bu; kesinlikle bir “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” değil, “Uluslararası bir komplo”dur ve hedef, “Türkiye’ye diz çöktürmek”tir... Sadece “Türkiye”yi de değil, “Ortadoğu başta olmak üzere, İslâm dünyasını yeniden dizayn etme projesi”dir!..
İçinde de, İsrail vardır, Amerika vardır, Vatikan vardır, Almanya vardır, İngiltere vardır.
Hiç şüpheniz olmasın ki;
“Hatay’da silah yüklü TIR” haberi de, “İsrail kaynaklı” değilse bile, “İsrail’in işine yarayacak” bir haberdir.
Çünkü, İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, çok yakın bir geçmişte İHH için şöyle demiştir;
“İHH, İsrail için bir tehdit!”
Ne ilginç değil mi;
İsrail, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan da “fena halde rahatsız”dır.
Gerek “7 Şubat MİT krizi”, gerek “İHH’nın adının karıştırıldığı silah yüklü TIR” haberlerine imza atan, Radikal muhabiri Fatih Yağmur’dur!..
Sizce de ilginç değil mi?
Şu hale bakın;
Hangi taşı kaldırsak,
Altından “İsrail” çıkıyor!..
Ve de, “taşeron”ları!..
“HİZMET”TE SINIR YOK!
Yazıya “yalan” mevzuu ile başladık, oradan devam edelim.
Efendim; önceki günkü Akit’te; “Hizmet’te sınır yok” başlıklı bir haber vermiştik... Haberde; “Gülen Cemaati” ile ilişkisi sır olmayan Bugün Televizyonu’nda “Nar gibi kızarmış bir yılbaşı hindisinin nasıl pişirileceği”nin anlatıldığını, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kadın Platformu tarafından, “İçinde lezbiyenlerin, gaylerin, transekssüelllerin, yani bilumum sapkın eğilimli kişilerin katıldığı bir çalıştay” düzenlediğini, FEM dershanesi Düzce Şubesi’nin de “yılbaşı eğlencesi” tertiplediğini yazmıştık..
Gördüğünüz gibi; gerçekten de “Hizmet’te sınır yok”tu!.. Yılbaşı eğlenceleri, yılbaşı hindisi kızartmalar, gayler, lezbiyenler ve transseksüeller!..
Her yere, herkese hizmet!..
İşte bu haber üzerine, Samanyolu Haber televizyonu, önceki gün saat 18.13’te verdiği haberde demiş ki;
“Akit gazetesi yalan haber üretmeye devam ediyor!.. Akit gazetesinin FEM dershanesi Düzce Şubesi’nin yılbaşı eğlencesi düzenlediğini iddia eden haberi yalan çıktı. Akit gazetesinin daha önce yaptığı bir çok haber daha yalanlanmıştı.”
Haberi veren Samanyolu Haber, Düzce FEM Dershanesi Müdürü Ali Besler’in görüşlerine de başvurmuş..
Ali Besler, son günlerde birilerinin kurumu karalamaya çalıştığını ve bunun sonucu olarak dershane camına bir broşür asarak, yılbaşı kutlaması yapıldığı izlenimi verilmeye çalışıldığını söylemiş..
Broşürün, birileri tarafından asılıp fotoğrafının çekilerek, sosyal medyaya konulduğunu belirten Besler, bazı ard niyetli yayın organlarının karalama kampanyası yürüttüğünü iddia etmiş!..
Peki, “yalan” nerede?
O “yılbaşı eğlencesi broşürü” hazırlanmış mı, hazırlanmış!.. Dershanenin camına asılmış mı asılmış!
Kim hazırladı, kim astı beni ilgilendirmez... Sen orada “müdür” müsün, “bostan korkuluğu” mu?..
Ama kazın ayağı öyle değil..
Açık ve net söylüyorum;
Bu broşür hazırlandı ve cama asıldı... Bundan “müdür”ün de haberi vardı, “öğretmenler”in de... O “yılbaşı eğlencesi” de yapılacaktı... Ne var ki; “öğrenci velileri”nden biri, o broşürü gördü ve “tepki” gösterdi... Sonra, “diğer veliler” de tepki gösterince, o broşür camdan indirildi, eğlence de iptal edildi...
Olay budur!.. Samanyolu’nin iddia ettiği gibi, Akit’in haberi kesinlikle “yalan” değildir...
Yüzde yüz doğrudur!..
Çünkü biz “Hesap Günü”nden korkar ve “yalan” yazmamaya gayret ederiz...
“Cemaatin Abileri”ne bir tavsiyemiz olacak:
“Akit’i yalanlamayı” bırakın da, siz “kendi yalancılarınıza, kendi iftiracılarınıza ve kendi haysiyet cellatlarınıza” bakın!..
O yalan, bu yalan!..
“Sizin nereniz doğru ki ?!?
Yoksa, size;
“Her yol mübah” mı?..

http://www.habervaktim.com/yazar/63016/yalan-camur-iftira-gulen-cemaatine-her-yol-mubah-mi.html
 Gülerce: Yaşanmamış sıkıntılara hazır olun

Zaman yazarı Hüseyin Gülerce Twitter'dan çok tartışılacak açıklamalarda bulundu.

 

Fethullah Gülen'e en yakın isim olarak bilinen Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Twitter'da çok konuşulacak açıklamalar yaptı. Gülerce, ''Herkes, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, bu topraklarda Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılara ve savrulmalara hazır olsun'' diye yazdı.
Gülerce, Twitter'da şunları yazdı:

Demokrasimiz, milletimiz ve devletimiz bu badireden güçlenerek çıkar. Ancak herkes, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, bu topraklarda Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılara ve savrulmalara hazır olsun..Sadece sabredenlerin, sağduyu ile hareket edenlerin, üslup güzelliğini koruyanların ve duruşunu bozmayanlarin kazanacağı fırtınaya giriyoruz. Bu fırtınada dostlar kaybedilecek, çürükler ayıklanacak, vefasızlar ortalığa saçılacak. Herkes yerini bulacak. Sonunda Türkiye kazanacak. Fırtınanın habercisi ben değilim, Sayın Mehmet Ali Şahin ve Sayın Burhan Kuzu. Operasyon yapılacağını 6 ay önceden bilen yazarlara dikkat..

http://www.haber7.com/guncel/haber/1112304-gulerce-yasanmamis-sikintilara-hazir-olun 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Libor, kur, vesaire!..

04 Ocak 2014

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Son 1 haftada halka açık şirketlerimizin değeri tam 20 milyar dolar düşmüş. Sadece Halk Bankası’nın değer kaybı 1 milyar 625 milyon dolar” dedi.
Olay gazete manşetlerinde bir 2 milyon lira hikayesinden söz ediliyor, bir de ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar.. Ona, buna, şura, bir 20 milyon dolar iddiası daha var.. Hepsini toplasan edeceği rakam belli.. Ama iki hafta içinde, sadeceHalkbank’ın değerindeki kayıp 20 Milyar dolar! Bunun piyasaya yansıması 100 milyar doların üzerinde.. Maksat belli, Türkiye’yi iktisaden boğmak, para girişini engellemek, çıkışını/kaçışını hızlandırmak, ve Türkiye’yi iktisaden boğarak kardeş ve yoksul ülkelere yardımı engellemek!
Türkiye’ye gelen paralar birilerinin of-Shore kasalarından çıkıyor. Onun için bu operasyona destek vermek üzere, sadece ABD’den bir lobi 25 Milyar doları, derin yapılara ve paralel örgütlere aktarabiliyor. Daha Arap ülkelerinden Avrupa’dan aktarılan hariç..
Bir bankacı dostumun anlattıklarına göre, LİBOR (London Interbank Offered Rate) Londra’daki Bankalararası Teklif Edilen (faiz) Oranı olarak çevrilebilir. Bankalar birbirlerine teklif ettikleri faiz oranlarını deklare ederler (kotasyon verirler) ve Londra saatiyle 11:30’da katılan bankaların ortalamasıyla her vadede bir “faiz sabitlemesi” yapılır. Katılımcı bankaların sayısı son yıllarda 16’ya çıkarıldı. Bu sabitleme(ler) 360 trilyon dolarlık para piyasası, kredi ve türev ürünleri için “temel” kabul ediliyor! Son günlerde ortaya çıkarılan skandala kadar bu sabitlemelerin (fixation) adil bir biçimde yapıldığı varsayılıyordu. Ancak durum hiç de öyle değilmiş. Kotasyon veren bankalar arasında farklı bir “trafik” yaşanıyormuş! Bankalar kendi pozisyonlarına göre, diğer bankaları arayarak verecekleri kotasyonları etkileyebiliyor, değiştirebiliyormuş. Diyelim ki bir bankanın bugün yüklü bir işlemi var ve ucuzdan borçlanmak istiyor. Diğer bankaları arayarak teklif oranlarını düşük tutmalarını “rica ediyor” ve böylelikle o günkü sabitlemenin düşük olmasını sağlıyor. Ertesi gün piyasa “normal” seviyesine döndüğünde de bu işten ekstra kazanç sağlıyor. Ya da tam tersi borç verecekse bu durumda da oranların yükselmesini “rica ediyor” karşılığında da bir “şampanya” vaad ediyormuş! Şampanya dedikse onun nasıl bir şey olduğunu Ertuğrul Özkök’e sormak gerek..
LİBOR yolsuzlukları bilinmeyen bir şey değil, ama birileri pişkinliğe vuruyor ve konunun üstü hep örtülüyor. 2007-2009 yıllarında 20’den fazla banka bu skandala karışmış. 10 para biriminin 1 gecelikten 1 yıla kadar değişen vadelerdeki faiz oranlarının sabitlenmesi sırasında bazı bankaların faiz belirleme sürecinde “danışıklı” hareket ettikleri ortaya çıktı.
Dünyadaki banka ve finans kuruluşları arasında dönen finansın 350-400 trilyon dolar arası olduğu hesaplanıyor. Amerika, İngiltere, İsviçre ve Avrupa Birliği gibi Devlet kuruluşları gerekli soruşturmaları yaparak bu yolsuzluğu yapan finans kurumları ile, genelde, anlaşarak büyük cezalar ödettiler. Sürekli borç kullanan veya fonlarını kullandıran binlerce Belediye, emekli sandığı, sigorta şirketi gibi kurumlar da tazminat alabilmek için ne yapacaklarını araştırıyor. Türkiyede uzun yıllardır yurt dışından borç alıp verdiği için bu konuyu incelemelidir.
Bu skandalın ilk kurbanı İngiliz Barclay’s Bank oldu. Amerikan ve İngiliz piyasa düzenleyici kurumlarına 453 milyon dolar ödemeyi kabul ettiler. CEO Bob Diamond istifa etti. Arkasından birçok dünya devi banka teker teker Amerikan, İngiliz, İsviçre, Avrupa Birliği’nin çeşitli kurumlarına milyarlarca Dolar tutarında (mahkemeye gitmeden, anlaşarak) ceza ödediler. 2012 başından bu yana bankaların çeşitli Amerikan ve İngiliz Devlet kurumlarına ödedikleri cezalar şöyle: Baclay’s Bank 453 m $, UBS Bank 1.500 m$, Deutsche Bank 950 m$, City Group 90 m$, RBS (Royal Bank of Scotland) 560 m$, J. P. Morgan 105 m$. Ayrıca, yukarıdakiler dahil 7 Finans kuruluşu daha birkaç gün evvel Avrupa Birliği Komisyonununca 1.7 milyar Euro yani 2.2 milyar Dolar daha ceza yedi.
Bir yandan 2 milyon dolarlık bir rüşvet iddiası ile, milli bir bankanın itibarı yerle bir edilip, ülkeye 100 milyar dolar zarar verilirken, öte yandan batıda olanlara bakın.. İsrail dışişleri bakanı bu işten çok mutlu.. Birileri kaş yapayım derken göz çıkarttı, dostları dilhun ederken İsrail’i sevindirdi.. Bu arada bu sabıkalı bankalar toplam 6 Milyar Dolar civarındaki cezaları öderken bunun iki misline yakın miktardaki cezadan da skandal soruşturması sırasında, Devlet Kuruluşları ile “iyi niyetle yardımlaştıkları” için, kurtulmuşlar. Ödedikleri ceza matrahtan/kardan düştüğü için yine bu işten zararlı çıkan kendi halkları, devletleri oluyor aslında..
Bir de döviz manüplasyonu davası var. New York’ta başlayan soruşturmanın aynı Libor Skandalı gibi doğru ve de çok büyük olduğu iddia ediliyor. Dünyada günde 3 Trilyon Dolarlık para değişimi yaptığı hesaplanıyor. Bu durumda gene sahtekarlığın boyutları çok büyük çıkacak. Bu konuda şimdilik haklarında soruşturma başlatılan bankalar şunlar: Credit Suisse, Goldman Sachs, JPMorgan, Royal Bank of Scotland, HSBC, Barclays, Citigroup, Deutsche Bank and UBS.
Ülkemizde son 17 ve 25 Aralık hadiselerinin bence, en büyük sebebi Türkiye’nin son yıllarda, hem ekonomik ve siyasi ağırlığının artması hem de dünya bankacılığında son yıllarda arkası arkasına ortaya çıkan yolsuzluklar sebebiyle özellikle İslam ülkelerinden gittikçe artan finansman ve yatırımın önünün kesilmek istenmesidir. Unutulmasınki İngiltere, İsviçre, Almanya ve tabii Amerika Finans merkezi olma avantajlarını kullanarak kazandıkları paralar ile ekonomilerini ayakta tutmaktadırlar. Londra Finans merkezi olmaktan çıkarsa ekonomik çöküşü kaçınılmaz. Eğer doğru çıkarsa Bağdat yönetimi ile K. Irak Kürt yönetimi K. Irak petrol boru hattından gelecek milyarlarca doları Halk Bankası yerine birABD bankasına yatırmak üzere anlaşmış gibi. İşte size 17 ve 25 Aralık operasyonunun arkasındaki asıl çete.
Bakalım hükümet bu konuda bir girişimde bulunacak mı? Türkiye’de serbest finans bölgesi ve milli bilgi bankası kurulabilecek mi, yoksa bundan sonra da bir savcı bir polis bir bankanın bilgisayarını klonlayıp gidebilecek mi bundan sonra da! Ya da basında bu konu ne kadar yankı bulacak.. Selam ve dua ile..

http://www.habervaktim.com/yazar/63036/libor-kur-vesaire.html 

Erdoğan sonrası mı... Fethullah Gülen sonrası mı?

04 Ocak 2014 Hasan KarakayaHasan Karakaya / Yeni Akit
“17 Aralık kirli operasyonu” ve “25 Aralık darbe girişimi”nin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın şahsında AK Parti’yi, AK Parti’nin şahsında Türkiye’yi, Türkiye’nin şahsında da; “Ortadoğu” başta olmak üzere “İslâm dünyası”nın hedef aldığını, artık net olarak görüyoruz...
Çarşamba akşamı “TIR’da silah iddiası” haberlerinin de, bir yandan İHH’yı, bir yandan da MİT’i hedef aldığını görmemek için, herhalde “kör” olmak gerekir.
Malûm, Prof. Mahir Kaynak, bir olayı anlamak için; “Bundan kimin yararı var, kimin zararı var?” sorusunu sorar ve der ki, “Olay kimin işine yarıyorsa, fail de odur!”
Peki, Hatay Kırıkhan’da durdurulan TIR’ın “İHH’ya ait” olduğunu, içinde de bir “MİT mensubu”nun bulunduğunu iddia etmek, “kimin” işine yarar?..
Türkiye’nin mi, İsrail’in mi?..
Terör Devleti İsrail, hem MİT’ten, hem de İHH’dan “fena halde rahatsız” olduğuna göre, “fail” bellidir: İsrail...
Devam edelim...
Belki de “İsrail’in yerli işbirlikçileri” olduğundan, “bir taşla iki kuş vurmak”, yani MİT ve İHH’yı zan altında bırakmak isteyenler, belli ki “taşeron”lardır, “maşa”lardır, “piyon”lardır!..
Dün, ben bunları yazınca, telâşa kapılıp; “Hasan Karakaya bizi hedef gösterdi” iddiasında bulunanlar, öncelikle “kimin yanında” olduklarını açıklamak zorundadır...
Kaldı ki; bu bir “hedef gösterme” değil, “deşifre” etmektir, “teşhir” etmektir, “maskeleri düşürmek”tir!..
Yaptığımız budur...
Ne yani; göz göre göre “Türkiye’ye ihanet” edilecek de, bunların “maske”sini indirip, “teşhir” etmeyecek miyiz?..
CHP-CEMAAT İŞBİRLİĞİ!
Her neyse... Biz, yine başa dönelim ve bu “kirli oyun”dan maksadın ne olduğunu anlamaya çalışalım...
Dediğimiz gibi;
Birinci hedef, “Tayyip Erdoğan’sız bir AK Parti”dir... Yani, önce Erdoğan’ı düşürecekler!.
Ne ilginç değil mi;
Taksim’de “ağaç” deyip yola çıkan “Gezi Zekâlı”lar ve “eşkıya gibi yolları kesenler”in amaçları da aynıydı: “Tayyip istifa!”
Demek oluyor ki;
“Gezi terörü” ile “Operasyon terörü” arasında “paralel bir bağlantı” vardır... O halde, rahatlıkla; “Operasyon, Gezi’nin devamı”dır, diyebiliriz...
Yine demek oluyor ki;
“Gezi” ile amaçlarına ulaşamayanlar, 17 ve 25 Aralık taarruzları ile hedeflerine ulaşmaya çalıştılar.
Hedef belli;
“Erdoğan’sız AK Parti!”
Bunu, Allah’ın izniyle başaramayacaklar da, farzedelim ki, “imkansızı” başardılar ve düşürdüler Erdoğan’ı!..
Ne olacak?..
Diyelim ki; “Gülen Cemaati CHP ile, CHP de MHP ile işbirliği” yaptı ve “Erdoğan’ı diskalifiye” etti ve seçimlerden de “CHP ile MHP’nin koalisyonu” çıktı, ne olacak?..
CHP, “Cemaat ile ittifak”ını devam mı ettirecek?.. MHP’nin, “seks kasetleri”nden dolayı zaten bir “kuyruk acısı” var... Dolayısıyla, “Cemaat ile sıcak bir işbirliği”ne girmesi mümkün değil!..
O halde, “ne olacağını” söyleyeyim;
CHP ile MHP elele verir ve ilk işleri de “Cemaat’i tasfiye etmek” olur!..
Öyle ya;
“Paralel Yapı... Paralel Devlet... Taşeron, Maşa!” tartışmaları ayyuka çıkmışken, “Cemaat ile koalisyon”a gitmeyi ne CHP göze alabilir, ne de MHP!..
SEVGİ VE GÜVEN KALMADI!
“Netice”ye gelecek olursak;
“İyot gibi açığa çıkan Cemaat”, bundan böyle “hiç kimseye güven vermeyeceği” için, “ortada kalacak”tır!..
Yani, bu “kavga”da, bu “darbe girişimi”nde, “asıl zarar görecek” olan “Cemaat”ten başkası değildir!..
Tam burada sormak lâzım değil mi;
Cemaat, “kendi topuğuna kurşun sıkıyor” ve “Görevimiz Tehlike” adlı dizi filmdeki “teyp” gibi, “kendi kendini imha ediyor” değil midir?
“Cemaat kurmayları” görmüyorlar mı;
Fethullah Gülen ve Cemaat’e karşı, toplumda var olan “sevgi” kaybolmuştur, “saygı” kaybolmuştur, “güven” kaybolmuştur... Son 30 yılda birer birer elde edilen “kazanım”ların hepsini bir çırpıda kaybetmeyi göze aldıklarına göre;“Hizmet”ten “daha ulu, daha ulvî” gaye nedir?..
İsrail midir, Amerika mıdır?..
Almanya mıdır, İngiltere mi?..
Vatikan mıdır, Avrupa mı?..
Ama, “Türkiye olmadığı” kesin!..
FETHULLAH GÜLEN’DEN SONRA!
İlginç değil mi;
“Uluslararası komplo”ya “taşeron” ve “maşa” olmakla suçlanan Cemaat; “AK Parti’ye Genel Başkan, Türkiye’ye Başbakan” ararken, bazı insanlar da, “Fethullah Gülen’den sonra Cemaat’in başına kim geçecek?” diye sormaya ve“isimler” üzerinde fikir yürütmeye başladı, iyi mi?..
“Gündemdeki haberler ve tartışmalar” üzerine, Milat’tan İsa Tatlıcan da önceki gün bir yazı kaleme almış ve demiş ki;
“Aslında “istişare”nin değil “karizmatik liderler”in tek söz sahibi olduğu cemaat yapılarında ikinci adam pek yoktur.
Gülen cemaatinde de durum pek farklı değil.
Medyada genelde Cemaat’in sözcüsü ve temsilcisi olarak Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil ve yazar Cemal Uşşak’ın isimlerinin çok sık tekrarlandığını görürüz.
Bu aslında “yanıltıcı bir bilgi”dir.
Bu üç isimden hiçbiri, cemaat içi süreçlerde, “Hocaefendi’den sonra gelen tayin ve istişare heyeti”nde yer almıyor.
Peki bu heyette kimler var?
Cemaate yakın olan dostlarımız bu heyetin içinde yeralan Mustafa Özcan, Şerif Ali Tekalan, Mehmet Ali Şengül, İsmail Büyükçelebi, Erdoğan Tüzün, Abdullah Aymaz, Naci Tosun gibi isimlerin çok etkili olduğunu söylüyor.
Hocaefendi’den sonra Cemaat’in başına kim geçecek” sorusuna dönecek olursak…
Fethullah Hoca, ABD’ye gittiği günlerde yerine vekil olarak, cemaatin “Samsunlu Hoca” olarak bildiği Mehmet Ali Şengül’ü bırakmıştı.
Bu bilgiden hareketle Hocaefendi’nin yerine bu ismin geçeceği söylenebilir. Ama mevcut durum öyle değil.
Hocaefendi’nin İzmir yıllarında “Ben bu cemaati iki deli ve bir veli ile kurdum” dediği söylenir.
İki “deli”den biri Halit Esendir’dir... Bir dönem Zaman gazetesinde yöneticilik yapan Esendir, gazeteden uzaklaştırıldıktan sonra Afganistan’a gönderilmişti.
İkinci “deli”ise İlhan İşbilen. Evlendikten sonra daha geri planda durmayı tercih eden İşbilen, cemaat kontenjanından AK Parti’den İzmir milletvekili olmuştu. İlginçtir, hala istifa etmedi…
Gelelim “veli”ye. Hocaefendi’nin kastettiği bu veli Abdullah Aymaz’dır.
Aymaz, İmam Hatip Lisesi yıllarında, İzmir Kestane Pazarı Camii’nde tanışıyor Fethullah Gülen ile… Uzun yıllar Zaman gazetesinde yönetici olarak görev yaptı. “Saffet Senih” müstear ismiyle Sızıntı’nın en eski yazarlarından... Mehtap TV’de ve Cihan Radyo’da Risale-i Nur sohbetlerine devam ediyor. Cemaat içinde en fazla kitabı olan isim. “Risale-i Nur’ları şerh etmek” gibi Hocaefendi’nin bile yazmaya cesaret edemediği konularda kitapları var.
En büyük avantajı ise cemaati, cemaat kurumlarını ve cemaat okullarını yakından tanıyor. Dünyanın dört bir köşesinde kurulmuş 1400 okulu ziyaret ettiği gibi, o bölgedeki bürokratlarla da tanışma imkanı bulmuş.
“Cemaat-AK Parti kavgası”nın inişler ve çıkışlarla devam ettiği, Cemaat’in her gün taktik değiştirdiği, Cemaat içi tartışmaların hız kazandığı bu günlerde, yarının neler getireceğini kimse bilmiyor.
Ama şu an için “Hocaefendi’nin yerine kim geçecek” sorusuna verilecek tek cevap, bence “Abdullah Aymaz”dır…”
BENİM ADAYLARIM FARKLI
İsa Tatlıcan, Abdullah Aymaz ismi üzerinde duruyor ama, ben aynı fikirde değilim...
Çünkü, Abdullah Aymaz, Fethullah Gülen’in “beddua zinciri”ni devam ettirip; “Fethullah Hoca’ya muhalif olanlara karşı Tebbet okunması tavsiyesi”nde bulunacak kadar “hınç ve öfke” yüklü bir adamdır... Dolayısıyla, “ikinci bir Fethullah Gülen”e ihtiyaç yoktur!..
Anlayacağınız, Fethullah Gülen’in yerine Abdullah Aymaz’ın geçmesi zor bir ihtimal!..
O halde, kim gelecek?..
Bence, “iki deli”den biri olan Halit Esendir üzerinde durulabilir... Hem, Halit Esendir, “Mavi hap” işine girdiğine göre, “kaset işleri”ni de hızlandırır!..
O da olmazsa, Cemal Uşşak üzerinde durulabilir... Ne de olsa, “medyatik biri”dir... Ehh, “ekran”lara da yabancı değildir.
İyi ama;
Meselâ Mustafa Özcan üzerinde niye duran yok... Bildiğim kadarıyla; “karda yürüyen ama izini belli etmeyen” biridir Mustafa Özcan... Ayrıca, “para” işlerini de, “ikna” işlerini de iyi bilir... “Ankara”da veya dünyanın değişik ülkelerinde;“Fethullah Gülen ve okullarla ilgili problem”leri çözen biridir!..
Gerekirse “para”yla!
Pekalâ, o da olabilir...
Neticeye gelecek olursak;
Kim olur, kim olmaz pek önemli değil... Önemli olan, “Fethullah Gülen’den sonra Cemaat’in başına kim geçecek?” sorusunun sorulmaya ve isimlerinin tartışılmaya başlanmış olmasıdır!..
“Duman” çıktığına göre,
Yakında “ateş”lenenleri de görürüz...
Hep böyle deil midir, bu işler?..
İnsanlar, “kazdıkları kuyuya düşer”ler ve ayrıca “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olur”lar!..
“Erdoğan sonrası”nın hesabını yapanların karşısına, şimdi “Fethullah Gülen sonrası”nın hesapları çıktı, iyi mi?..
Sahi, kim olur?..
Benzin bidonu ile dolaflarak yangın sönmez!
Dün, yoğun bir “görüşme ve basın toplantısı trafiği”ne şahit olduk... TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ı kabul etti ve her ikisi de “gündem”le ilgili açıklamalar yaptı... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçda, “kahvaltılı basın toplantısı”nda konuştu... Hem “kurumsal kimliği” ile, hem de “kişisel kimliği” ile açıklamalarda ve “uyarı”larda bulundu...
Şahsen ben, sayın Bülent Arınç’ın, bir “büyük” olarak, bir “ağabey” olarak yaptığı uyarıların, “muhataplarını azarlama” maksadıyla yapıldığını düşünmüyorum... Kaldı ki; “Kumpas ve fişleme” işlerinden en çok “mağdur” olanlardan biri de,  sayın Arınç’tır. Sayın Çiçek, Sayın Arınç ve Bay Baykal’ın açıklamaları, “tansiyonu düşürücü açıklamalar” olarak değerlendirilmiş... Niye olmasın?.. Gerçekten de “tansiyonu düşürmek” istemiş olabilirler... İyi ama, sormak lâzım değil mi, bir taraf “yangını söndürmek” isterken, bir tarafın “elinde benzin bidonu ile dolaşması” ve “yangına körükle gitmesi” ne demek oluyor?.. “Gülen grubu medyası” ve Bay Kılıçdaroğlu’nun da “Hükümet’e darbe girişimi”ni durdurmaları gerekmiyor mu?.. Sonuçta “Türkiye’ye ihanet” ettiklerini görmüyorlar mı?..

http://www.habervaktim.com/yazar/63034/erdogan-sonrasi-mi-fethullah-gulen-sonrasi-mi.html 

İşte Halk Bankası'nı hedef yapan adım


Banka operasyondan 20 gün önce Türkiye ile Kuzey Irak arasında imzalanan petrol anlaşmasında yer almış.

17 Aralık'ta hedef tahtasına oturtulan Halkbank ile ilgili önemli bir detay ortaya çıktı. Banka, operasyondan 20 gün önce Türkiye ile Kuzey Irak arasında imzalanan petrol anlaşmasında yer almış. Hatta hesapların toplanacağı şubeler bile belirlenmiş.

Türkiye ile Kuzey Irak arasında gerçekleşen dev petrol anlaşmasının önemli bir parçası olması beklenen Halk Bankası ile ilgili önemli bir detay ortaya çıktı. 17 Aralık torba operasyonunun doğrudan hedefi olan banka, Neçirvan Barzani'nin 27 Kasım'daki Türkiye ziyaretinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Kuzey Irak arasında mutabık kalınan anlaşma metinlerinde yer aldı. Kuzey Irak, hesapların Halkbank'ta toplanmasını kabul etti. Anlaşmanın uygulamaya konulacağı şubeler bile konuşuldu.


IRAK "ABD" DEDİ

Halkbank'a yönelik 17 Aralık operasyonu ve hükümeti yıpratma girişimi ise süreci belirsizleştirdi. Bağdat ABD'li bankalara işaret ederken, Kuzey Irak'ın da Bağdat'a yeşil ışık yaktığı bilgisi geldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise "Bizim yol haritamız net" mesajı verdi. Anlaşma gerçekleşirse Türkiye Halkbank üzerinden ABD ve İngiltere'den sonra dünyanın 3'üncü büyük enerji finans merkezi olacak.


TARİHİ İŞBİRLİĞİ

Dünyanın en zengin petrol yataklarını Batı'yla buluşturmak isteyen Türkiye, Kuzey Irak'la tarihinin en büyük ticari işbirliğine imza attı. Bu kapsamda hem Türkiye'nin kurduğu Turkish Petroleum Company'nin (TEC) Kuzey Irak'ta petrol ve doğalgaz üretmesi hem de Kuzey Irak'ın petrol ve gaz rezervlerinin Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanması konusunda Bölgesel Kürt Yönetimi ile el sıkışıldı. Yeni inşa edilen boru hatları ihracatta başlayarak Ceyhan'da depolar dolmaya başladı. Anlaşmaya göre Kuzey Irak petrol gelirlerinin transferinde Halkbank merkez olacaktı. Kuzey Irak'ın kabul ettiği teklifin ardından son iki ayda paranın ABD bankalarında tutulması yönünde girişimler yapıldığına dair haberler yayıldı.


CARİ AÇIĞI KESİYOR

Türkiye petrol ihtiyacının yarısına yakınını İran'dan karşılıyor. Halkbank üzerinden gerçekleşen ticarette ise bu petrolün parası İran'a TL cinsinden ödeniyor. Yıllık 60-70 milyar dolar cari açık veren Türkiye'nin Halkbank üzerinden yaptığı bu ticaret, cari açığın büyümesini engelliyordu.


CİRO 100 MİLYAR DOLARI BULACAKTI

2019'a kadar Kuzey Irak'ın Ceyhan üzerinden günlük 2 milyon varil petrol ve yıllık 20-30 milyar metreküp doğalgaz ihracına başlaması planlanıyor. Bu da yıllık 100 milyar dolara yakın ciro gerçekleşeceği anlamına geliyor.

2019'a kadar Kuzey Irak'ın Ceyhan üzerinden günlük 2 milyon varil petrol ve yıllık 20-30 milyar metreküp doğalgaz ihracına başlaması planlanıyor. Bu da yıllık 100 milyar dolara yakın ciro gerçekleşeceği anlamına geliyor.
 http://www.timeturk.com/tr/2014/01/05/iste-halk-bankasi-ni-hedef-yapan-adim.html#.Uuqumvti0tA

Ergenekon ve Balyozcular kurtuluyor mu?

05 Ocak 2014 Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
17 Aralık operasyonu sonrasında.. 
Herkes kendi tabanı açısından bir hava pompalıyor..
Neymiş, “17 Aralık ile anlaşılmış ki, polis ve savcılar özel gayelerle delil üretebilirmiş.. Özel amaçlı operasyonlar düzenleyebilirmiş.. Bu sebeple de.. Kesinleşen Balyoz davası yeniden ele alınmalı.. Gerekçeli kararı yazılmakta olan Ergenekon davası yeniden incelenmeli..”
Böyle diyor; Ergenekon ve Balyoz davasında yargılananların yakınları.. Avukatları.. Paralel düşüncede olanları..
Hemen söyleyeyim..

Ergenekon’da henüz her şey bitmedi.
Kimin elinde, neyi varsa.. Yargıtay aşamasında bile olsa.. Savunmasını ortaya koyar ve lehine kararı temyiz merciinden alabilir..
Kanunda değişiklik yapılmasına.. Yeniden yargılama maddesi getirmeye.. Şuna buna gerek yok..
Ergenekon’da henüz daha her şey bitmedi ama..
Balyoz davasında, bazı sanıklar için karar kesinleştiğinden..
Belki onların cezaevinden çıkabilmeleri için.. Kanuni değişiklik ihtiyacı olabilir..
Bana sorarsanız..
Alınlarının akı ile cezaevinden çıkmak istiyorlarsa..
Onlar için de, kanun değişikliğine gerek yok..

Eğer iddiaları, “Bize kumpas kuruldu. Biz işlemediğimiz suç sebebi ile mahkum olduk” ise..
Mevcut kanuni düzenlemede de, delillerini ortaya koyarlar.. Yargılamanın iadesini isterler.. Mahkemeye kabul ettirirler.. Yine beraat ederler..
Kanun değişikliğine falan gerek yok..
Mevcut kanunda, buna imkan veren maddeler var..
Yeter ki, “Biz darbe yapmadık.. Yaptıklarımız şunlar şunlardı. Bunların da darbe ile bir ilgisi yoktur..” desinler..
Gerçekten de..
Ellerini vicdanlarına koyup söylesinler..
Çetin Doğan’dan tutun.. Hurşit Tolon’a..
Şener Eruygur’a kadar..
Mustafa Balbay’dan.. Tuncay Özkan’a kadar..
Eylemlerini tüm kamuoyunun bildiği kişiler..
“Darbe girişimi” içinde olmadıklarını, nasıl iddia edebilirler?

Ki, hükümete yönelik 17 Aralık operasyonunu delil gösterip, kendilerinin de mağdur olduklarını ileri sürerek, cezaevinden çıkmanın yollarını arıyorlar..
Kusura bakmayın..
Çetin Doğan’ın darbe planı yaptığı iddiası, kimsenin kurgusu falan değildir, beyler..
Aynıyla vakidir..
Benim, gazetemin bire bir yaşadığı olaylarla belgelidir..
Hurşit Tolon’un yaptıklarını, tüm Türkiye biliyor..
Şener Eruygur’un gerek komutanlığı döneminde ve gerek emekliliği dönemindeki eylemlerini, kim nasıl örtbas edebilir?

Bu isimlerin ve bir çoklarının, hükümete yönelik darbe girişiminde bulunduğu, ayan beyan ortadadır..
Bunlar için, kurgulanmış bir delil değil.. Tüm milletin huzurunda yaşanan gerçekler vardır..
2002 YAŞ toplantısında, Başbakan’a posta koyma olayını bilmeyen mi vardır? 
Arkasına aldığı askeri vesayetle, bu ülkenin başbakanına posta koyanlar, hangi yüzle, “Biz darbecilik eylemlerine imza atmadık” diyebilirler ki?
İstanbul’daki çifte sinagog eylemlerinden sonra, “Failleri yakalıyoruz” diyerek Suriye’de yapılan baskınlar ve o baskınlar üzerinden mevcut hükümeti devirme girişimlerini, kim inkar edebilir? 
Muhalif ses olmakla her zaman gurur duyan Vakit’i susturma amacıyla, 312 generali bir araya getirip, astronomik tazminat davaları açtırıldığı yalan mıdır ki, “Biz hiçbir şey yapmamıştık. İftiraya uğradık” deniliyor?

Anayasa’yı değiştirecek çoğunlukla iktidara gelen siyasi partiye, yıllarca YÖK Kanunu’nu değiştirtmeyen askeri ve sivil bürokratlar gerçeği uydurma mıdır?
Özgürlükler alanındaki en küçük adım atmada, “Yaptırtmayız” diyerek gazetelere manşet olan; generaller, YÖK başkanları, Üniversitelerarası Kurul başkanları rüyada görülen olaylar mıdır ki, “Herkes beraat etsin” deme noktasına geliniyor?
Kusura bakmayın beyler..
Bu hükümetin iftiraya uğruyor olması..
Bu hükümeti 2003’te, 2006’da.. 2007’de.. Hatta 2009’da yıkmak için kurulan kumpasların varlığını görmezden gelmemizi gerektirmez..
Küçük bir değişiklik olmuştur..
Dün, hükümetin yanında olanlardan bazıları..
Bugün, hükümeti devirmek istemektedirler..
Böylesi bir durum, dünkü cinayetleri, ortadan kaldırmaz. Kimsenin işlediği suçu, temize çıkarmaz!

 http://www.habervaktim.com/yazar/63041/ergenekon-ve-balyozcular-kurtuluyor-mu.html

İhanetin Faturası 105 Milyar Lira

AK Parti Ekonomi İşleri Başkanlığı, kirli operasyonun başladığı 17 Aralık’ın ekonomiye verdiği zarara dikkat çekti.
İhanetin Faturası 105 Milyar Lira
05 Ocak 2014 Pazar 12:05
AK Parti Ekonomi İşleri Başkanlığının raporunda, 17 Aralık’ta yapılan İstanbul merkezli operasyonun Türkiye’ye maliyetinin 104,86 milyar lira olduğu ortaya konuldu. AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulunun 30 Aralık’ta yaptığı toplantıda sunulan raporun girişinde, 11 yıllık iktidarı boyunca AK Parti’nin bölgesinde ve dünyada Türkiye’yi istikrarlı bir ülke konumuna taşıdığı, bu pozisyon değişikliği ülkenin küresel ekonomide itibarını artırdığı, faizlerle, enflasyonun düşmesine önemli katkı sağladığı ifade edildi. Önceki dönemlerde yüksek faiz gelirlerine alışan finans sektörünün kaybının, İstanbul merkezli operasyonunun gerçekleştirilmesindeki temel sebeplerden biri olarak değerlendirildiği raporda, “1999-2002 döneminde GSYH içindeki faiz ödemesinin oranı yüzde 14,4 seviyesindedir. 1999-2002 döneminde GSYH içindeki faiz ödemesi oranı baz alındığında 2003-2013 döneminde yaklaşık 642 milyar TL faiz ödemesi gerçekleşecekti” ifadesine yer verildi. Çalışmada 17 Aralık 2013’te başlatılan İstanbul merkezli merkezli operasyonunun maliyeti faiz, risk primi, döviz kuru, Borsa İstanbul ve Halkbank üzerine etkileri incelendi.
BORSADA  ZARAR 76.7 MİLYAR LİRA
Raporun sonuç kısmında faiz oranlarında yaşanan gelişmeler nedeniyle devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) stoğunun cari değerinin 4,56 milyar TL değiştiği, kısa vadeli dış borç stoğunun 15,1 milyar TL arttığı, Borsa İstanbul açısından ise hisse senetlerinin piyasa değerinin 76,7 milyar TL azaldığı vurgulandı.
Yaşanan gelişmelerin kur etkisi aracılığıyla reel kesimin yabancı para pozisyon açığı (165 milyar dolar açık bulunmakta olup, kur oynaması nedeniyle 8,5 milyar TL artış) veya doğalgaz ve petrol ürünlerinin fiyatlarını artırması gibi etkilerle, enflasyonda da bir artış yaratması kaçınılmaz olacağı kaydedildi.
Raporda, “17 Aralık operasyonunun faiz döviz ve borsa zararlarının toplamının 96,36 milyar lira olduğu, bu tutara reel sektörün yabancı para pozisyon açığı nedeniyle maruz kaldığı 8,5 milyar lira da eklendiğinde toplam zararın 104,86 milyar lira olduğu anlaşılmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.
NEDEN HALK BANKASI?
Raporun ekinde "Neden Halk Bankası" sorusuna cevap verildi. Uluslararası alanda stratejik bir misyona sahip Halk Bankasının, attığı adımlarla son iki yılda küresel finans aktörlerinin hedefinde bulunduğuna işaret edilerek, Halk Bankası Genel Müdürü'nün gözaltına alınması ve bankanın uluslararası işlemlerinin sorgulanmasının, 'Halk Bankası’nı devre dışı bırakma girişimi' olarak görüldüğü ve operasyonun faklı amaçlar doğrultusunda yapıldığını kanıtladığı bildirildi.
Halk Bankası’nın "uluslararası piyasalarda bir aktör olarak yer almasının istenmediğine dikkat çekilen raporda, şu değerlendirme yapıldı: "Öyle ki sadece 10 yıl içerisinde toplam aktifleri yüzde 459,3 büyümüş Halk Bankası, net karını da yüzde 435,1 artırmıştır. Aynı dönem içerisinde, öz kaynaklar yüzde 379,9 büyürken, kredilerdeki artış da yüzde 500,5'i bulmuştur."
Yeni Akit

Cem KüçükCEM KÜÇÜK

Güneş balçıkla sıvanmaz!

Kusura bakmayın mütevazı olamayacağım... Ne söylediysek çıkıyor. Emniyet-yargı cuntasının medyaya nasıl yön verdiği birer birer deşifre oluyor. Eyüp Can'ın yönettiği Radikal gazetesi vesayetçi güruhun yanında saf tutuyor. Ben Radikal'in emniyet-yargı cuntası tarafından yönetildiğini ve Eyüp Can'ın abilerinden gelen emirlere uymak zorunda olduğunu yazdığımda burun kıvıranlar vardı. Oysa şimdi Radikal yazarlarının çoğunluğu dahil herkes gerçeğin farkına vardı. Özellikle İHH'ya ait tırda El Kaide'ye götürülen silahlar çıktı diye yapılan korkunç kara propaganda haberi her şeyi açık etti. Bu haberi ertesi gün daha çok büyüten de Hürriyet gazetesi oldu.

Başbakan Erdoğan dün Dolmabahçe'de gazetecilerle yaptığı toplantıda bu haberin 17 Aralık darbesinin bir devamı olduğunu söyledi. Yani Radikal gazetesi açıkça meşru hükümeti bu tür kara ve yalan haberlerle devirmenin hesabını yapıyor. Başbakan Erdoğan bu haberlerin perde arkasını ve kimler tarafından hazırlandığını da çok iyi biliyor.

Zaman, Bugün ve Taraf 17 Aralık darbesi sonrası haberleriyle inandırıcılık sorunu yaşayınca emniyet-yargı cuntası işlerini Radikal'le görmeye başladı. Öyle ki Radikal muhabirlerinden İsmail Saymaz Nazlı Ilıcak'a dair bazı gerçekleri twitterda deşifre etti. Saymaz'ın yazdıkları doğruydu. Ama Saymaz o tweetleri daha sonra sildi.

Saymaz'ın yazdıklarını daha geniş bir şekilde odatv haber yaptı. Beraber okuyalım:
'Ergenekon davası savcılığıyla ünlenen Zekeriya Öz, Ergenekon davasında bir aileye dokunmadı: Ilıcaklar'a. Hayır, hayır, dokunsun diye söylemiyoruz. Mesele şu, davaya temel olan temel ifade Tuncay Güney'e ait. İddialara temel olan Ergenekon şemasında kimin ismi var dersiniz: Nazlı Ilıcak'ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak'ın.
Yetmedi, Güney ifadesine göre Veli Küçük'ün referansıyla Mehmet Ali Ilıcak'ın Akşam gazetesinde çalıştı. İddianamenin 160. Sayfasında bakın ne yazıyor:
'(…) medyanın ele geçirilmesi ve kontrolü ile ilgili Tuncay Güney beyanlarında;

Akşam gazetesi sahibi Mehmet Ali ILICAK'ın Veli KÜÇÜK'ün kontrolünde olduğunu, gazeteye geçtikten sonra Veli Paşayla oturup, gazetede kimlerin tasfiye edileceğini konuştuklarını ve bazı kişileri tasfiye ederek gazetenin kontrolünü ele aldıklarını, Aslan BULUT, Alev ÇUKURKAVAKLI gibi bazı gazetecilerden ekip kurduklarını, gazetede çıkacak birçok haberde Veli KÜÇÜK'ün onayının alındığını (…)' '

Bu arada Radikal'in yanında, Zaman yazarı Hamidullah Öztürk'ün akrabası Saygı Öztürk'ün yönetimindeki Sözcü gazetesi Ankara Temsilciliği de bu mekanizmanın stratejik üslerinden biri. Bu gazetede emniyet-yargı cuntası aleyhine tek haber çıkmıyor. Hatta geçen hafta CNN Türk'te Hüseyin Yayman, Saygı Öztürk'e, 'Başsavcı Turan Çolakkadı hükümet ya da başka bir gurubun adamıdır diyebilir misiniz?' diye sorduğunda, Saygı Öztürk cevap veremediği gibi, diğer savcılar hakkında da tek telime etmedi.

Emniyet-yargı cuntasının kara ve gri propaganda amacıyla kullandığı gazetecilerle darbeci polis şefleri ve savcılar artık görüşmüyor. Fakat bu sefer de devreye cuntanın sözde sivil ayağı giriyor. Ayrıca bu sivil ayakla görüşen ve çok okunan yazarlardan birinin, 'Şu hayatımda Tayyip'in inleyerek çöktüğünü ve bittiğini görmek en büyük arzum' dediği biliniyor.

Öte yandan Emniyet-Yargı cuntasının siyasi alanda destek vereceği isimlerin başında Mustafa Sarıgül geliyor. İddialara göre emniyet yargı cuntasının elinde Sarıgül'le alakalı birçok yolsuzluk dosyası var. Bu günlerde Sarıgül'ü en çok savunan isimlerin başında Koray Çalışkan geliyor. Çalışkan twitterde cemaate övgüler düzüyor. Öylesine övüyor ki, Çalışkan'ın solcu arkadaşları bile buna veryansın ettiler. Ama Çalışkan bir kere gözünü karartmış. Hem Sarıgül'e hem de cemaate tam entegre olmuş durumda.

Ancak Koray Çalışkan'a olumsuz bir haberim var. Çalışkan halen Boğaziçi Üniversitesi'nde bir akademisyen ama böyle tuhaf ilişkilere girmesi üniversite çevresinde akademik ahlaka da aykırı olarak görülüyor. Bu konuda bazı gelişmelere tanık olabiliriz. İsmi bende saklı Boğaziçi'nin önemli yöneticilerinden birinin Koray Çalışkan'la ilgili şu değerlendirmede bulunduğu iddia ediliyor: 'Normalde bu isim bizim üniversitemizde çalışabilecek biri değil. Yetiştirdiğimiz kaliteli akademisyenlerin çoğunluğu çok daha yüksek ücretler karşılığı vakıf üniversitelerine gidince biz de bu tür isimleri kabullenmek durumunda kalıyoruz. Fakat son dönemde bir akademisyene yakışmayacak etik-dışı ilişkileri ve angajmanları konusu artık bardağı taşırmaya başladı. İlgili akademik kurullarımız son kararı verecektir.'

Manzara çok net. Güneş balçıkla sıvanmaz. Emniyet yargı cuntası bütün ayaklarıyla çökertilecek. Emniyet ayağı, yargı ayağı, medya ayağı, siyaset ayağı, sermaye ayağı… Hepsi bitecek. Karşımızda bir ahtapot var ama paralel devlete karşı gerçek devlet çok daha güçlü. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığıyla bu meşru otoritelere tam bağlı MİT'iyle, TSK'sıyla, Emniyet'in önemli bir kısmıyla hukuka gerçekten bağlı yargısıyla meşru devlet ve demokrasi kazanacak.

Twitter.com/cemkucuk55

http://www.timeturk.com/tr/2014/01/05/yeni-safak-yazari-cemaat-sozcu-iliskisini-desifre-etti.html#.UuqrLfti0tB 
 Ağaoğlu'dan flaş açıklama
 
Ağaoğlu'dan flaş açıklama

Sabah gazetesinin gündeme bomba gibi düşen Savcı Zekeriya Öz'ün beş yıldızlı tatiliyle ilgili haberine Ağaoğlu Grubu'ndan flaş açıklama geldi.

Hürriyet gazetesine konuşarak beş yıldızlı tatilin ücretini kendisinin ödediğini açıklayan Zekeriya Öz'ü Ağaoğlu Grubu yalanladı.

Sülale boyu tatilin ücretinin Dubai merkezli şirketleri tarafından ödendiğini açıklayan Ağaoğlu Grubu, gün boyunca beş yıldızlı tatille ilgili iddiaları okurlarından saklayarak Savcı Öz'ü aklamaya çalışan Hürriyet'i de ters köşeye yatırdı.

İşte gündemi sarsan o açıklama:

"Bugün bazı gazetelerimizde yer alan İstanbul Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'ün Dubai seyahati konusundaki haberlere ilişkin olarak kamuoyunu bilgilendirme gereği doğmuştur.

Söz konusu ağırlama 15 yıldır bölgede yerleşik bulunan ve son 2 yıldır Körfez Bölgesindeki faaliyetlerimizi yürüten temsilciliğimiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Dubai'de bulunan bu temsilciliğimiz yalnız grubumuz şirketlerine değil, tüm iş dünyamızın hizmetine sunduğumuz, ülkemize büyük katma değer kazandıran ve oldukça önemli ekonomik işbirliklerinin geliştirilmesine zemin hazırlayan bir temsilciliktir.

Dubai temsilciliğimizin, Sayın Savcı ile çok öncelere dayanan tanışıkları çerçevesindeki bu ağırlama temsilcimizin inisiyatifiyle gerçekleşmiş olup bilgimiz dahilindedir.

Kamuoyunun bilgilerine sunarız."


http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/01/06/agaogludan-flas-aciklama 
Savcı Zekeriya Öz'e Dubai'de kral tatili

Savcı Zekeriya Öz, beraberindeki 8 kişiyle Dubai'de 5 yıldızlı bir otelde bir hafta tatil yaptı. Çölde safariye de çıkan grubun, 77 bin liralık faturasını ise bir inşaat şirketi ödedi
Savcı Zekeriya Öz'e Dubai'de kral tatili
Hükümete yönelik itibarsızlaştırma operasyonunu başlatan savcılardan biri olan Savcı Zekeriya Öz'ün, bir inşaat şirketinin parasıyla, Dubai'de krallara layık tatil yaptığı ortaya çıktı. Yanındaki 8 kişiyle birlikte Dubai'ye giden Savcı Zekeriya Öz'ün bir haftalık tatili, 77 bin 500 liraya mal olurken faturayı ise bir inşaat şirketi ödedi. Sabah gazetesinin haberine göre, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Öz'ün 17 Ekim 2013 Perşembe günü başlayan Dubai seyahatini, Fly Express adlı acente organize etti. Öz ile beraberindekileri Dubai Havaalanı'nda, seyahat acentesinin VIP servisine bağlı elemanlar karşıladı. Savcı Öz ve beraberindekiler, buradan lüks bir araçla, deniz kıyısındaki beş yıldızlı Jumeirah Zabeel Saray Otel'e giderek yerleşti.

'MR. ZEKERIYA OZ & FAMILY'
Dubai Jumeirah Zabeel Saray Otel'in kayıt defterindeki "Mr. Zekeriya Oz & Family" (Bay Zekeriya Öz ve ailesi) ibaresi dikkat çekti. Savcı Zekeriya Öz ve misafirleri, üç akşam, yemeklerini odalarında yediler. Oda servisinin getirdiği yemeklerden her bir öğünü için otele 2 bin 604 dolar ödendi. Zekeriya Öz ve misafirleri çift yataklı 5 ayrı odada kaldı. Konuklar denize sıfır otelin tüm imkanlarından faydalanırken, çölde safari keyfi yaptı.

FATURA İNŞAAT ŞİRKETİNE
Savcı Öz, plajıyla ve deniz manzarasıyla ünlü oteldeki 5 günlük tatilinin bitirdikten sonra, 22 Ekim Salı günü İstanbul'a döndü. Dubaili seyahat acentesi Fly Express'in, Zekeriya Öz'ün 6 günlük oda ücreti ve VIP karşılama bedeli olan 16 bin 377 doları, 7 Ekim günü İstanbul Ataşehir merkezli bir inşaat şirketine fatura ettiği görüldü. Savcı Öz Dubai tatiline gitmeden önce otel ücretinin, Dubaili acentenin Garanti Bankası'ndaki hesabına peşin olarak yatırıldığı, seyahat sırasında yapılan masrafların sonradan fatura edildiği, bir bölümünün de kredi kartıyla ödendiği anlaşıldı. İnşaat şirketinin, savcı Öz ve yanında bulunan misafirinin bir haftalık Dubai seyahati için Fly Express acentesine ve otele toplam, 31 bin 588 dolar (yaklaşık 68 bin 500 TL) ödediği görüldü. Dokuz kişilik Dubai uçak biletinin 9 bin TL olduğu düşünülürse, savcı Öz'ün tatilinin, inşaat şirketine 77 bin 500 TL gibi bir paraya mal olduğu sanılıyor.

BAŞBAKAN İMA ETMİŞTİ
Başbakan Erdoğan önceki gün gazeteciler, STK temsilcileri ve akademisyenlerle Dolmabahçe'deki konutunda yaptığı toplantıda, Zekeriya Öz'ü ima ederek "Bir yargı mensubu yılda 20-22 defa turist olarak yurtdışına gider mi?" diye sormuştu. Erdoğan "Kayak, kumsal, tenis... Bunun geliri nedir? bakın bir yargı mensubu bir belediye başkanının makam odasına gidiyor istediğini alamayınca o başkan hakkında dosya düzenliyor. Ben suç duyurusunda bulunuyorum, ses yok. Böyle bir şey olur mu?" demişti.

ÇÖLDE SAFARİ
İşte Savcı Zekeriya Öz'ün 5 günlük tatilinin fatura dökümü:

Otel: 15 bin 630
Odaya yemek (3 gece): 7 bin 812
Mini bar ve diğer yiyecek-içecek: 354
Havalimanı VIP gold karşılama: 747
Çöl safarisi ve akşam yemeği: bin 470
Büfe harcamaları: 5 bin 575
TOPLAM : 31 bin 588 $ (68 bin 500 TL) (Kaynak: Sabah)

Soner Yalçın
Soner Yalçın











İLK KASET

Baş­ba­kan Er­do­ğan-Fet­hul­lah Gü­len kav­ga­sın­da ko­nu seks ka­set­le­ri­ne de gel­di:
Er­do­ğan isim ver­me­den Fet­hul­lah Gü­le­n’­i kas­te­de­rek; “Bir ta­raf­tan Ku­ran, Al­lah, Pey­gam­ber di­ye­cek­sin; ama adın ka­set­ler­le komp­lo­lar­la anı­la­ca­k” di­ye ko­nuş­tu.
Fet­hul­lah Gü­le­n’­in res­mi web si­te­si Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­a İs­la­m’­dan re­fe­rans­lar gös­te­rip çok uzun bir ya­nıt ve­re­rek, id­di­ala­rı red­det­ti.
Pe­ki…
İlk seks ka­se­ti ne za­man or­ta­ya çık­tı?
Anım­sı­yor mu­su­nuz?
Ka­set­te­ki gö­rün­tü­de bir sav­cı var­dı!
Önem­li bir da­va­nın sav­cı­sıy­dı…
Ama ön­ce da­va ko­nu­su­na ba­ka­lım:
“Ad­li­ye­’ye Mül­ki­ye­’ye sı­za­ra­k”
Ta­rih: 18 Ha­zi­ran 1999
atv te­le­viz­yo­nu Fet­hul­lah Gü­le­n’­in çe­şit­li yer­ler­de­ki ev soh­bet­le­rin­den olu­şan ka­set ya­yın­la­dı. Şöy­le di­yor­du:
- Ar­ka­daş­la­rı­mı­zın mev­cu­di­ye­ti İs­la­mi ge­le­ce­ği­miz adı­na bu işin ga­ran­ti­si­dir. Bu açı­dan Ad­li­ye, Mül­ki­ye ve­ya baş­ka bir ha­ya­ti mü­es­se­se­de, bi­zim ar­ka­daş­la­rı­mı­zın mev­cu­di­ye­ti öy­le fer­di mev­cu­di­yet­ler şek­lin­de ele alı­nıp, öy­le de­ğer­len­di­ril­me­me­li­dir. Ya­ni bun­lar ge­le­cek adı­na bi­zim o üni­te­ler­de ga­ran­ti­miz­dir. Bi­zim var­lı­ğı­mı­zın bun­lar nab­zı­dır.
- İs­tik­bal­de yü­rü­mek için sis­te­min püf nok­ta­la­rı­nı keş­fe­din. Bu sis­tem için­de ar­ka­daş­la­rı­mız is­tik­ba­le yü­rü­ye­cek­ler­dir. İs­ter Ad­li­ye­’de is­ter Mül­ki­ye­’de ar­ka­daş­la­rı­mı­zın git­tik­le­ri yer­ler­de da­ha ra­hat iş yap­ma­la­rı, tu­tul­ma­la­rı; kay­ma­kam ise va­li ol­ma­la­rı; sı­ra­dan bir ha­kim ise­ler tek­dir olu­nan bir ha­kim ol­ma­la­rı.
- Fu­zu­li kah­ra­man­lık ye­ri­ne ele ge­çir­me­yi ter­cih ede­lim. Bu ne­den­le Mül­ki­ye ve Ad­li­ye­’de ça­lı­şan ar­ka­daş­la­rı­mız için bu çok önem­li­dir.
- İs­ter Mül­ki­ye­’de is­ter Ad­li­ye­’de is­ter di­ğer sa­ha­lar­da böy­le bir mü­na­se­bet­le bah­set­miş­tim. Ar­ka­daş­la­rı­mı­zın mev­cu­di­ye­ti İs­la­mi ge­le­ce­ği­miz adı­na o işin ga­ran­ti­si­dir. Ya­ni bu açı­dan, Ad­li­ye­’de Mül­ki­ye­’de ha­ya­ti mü­es­se­se­ler­de bi­zim ar­ka­daş­la­rı­mı­zın mev­cu­di­ye­ti böy­le bir mev­cu­di­yet­ler gi­bi ele alı­nıp öy­le de­ğer­len­di­ril­me­me­li­dir. Ya­ni ge­le­cek adı­na bi­zim o üni­te­ler­de ga­ran­ti­le­ri­miz­dir.
“Dev­le­te al­ter­na­tif sis­te­m”
Ta­rih: 11 Ağus­tos 2000
An­ka­ra Dev­let Gü­ven­lik Mah­ke­me­si (DGM) Sav­cı­sı Nuh Me­te Yük­sel; bir yı­lı aş­kın yap­tı­ğı so­ruş­tur­ma­yı ta­mam­la­dı (1999/420 hz. Nu­ma­ra­lı 2000/192 Esas 2000/141 İd. nu­ma­ra­lı); ve yu­ka­rı­da­ki söz­le­ri ifa­de eden Fet­hul­lah Gü­len hak­kın­da ya­sa­dı­şı ör­güt kur­mak ve yö­net­mek­ten id­di­ana­me ha­zır­la­dı.
Gü­len bu id­di­ana­me­den ön­ce 19 Mart 1999’da AB­D’­ye git­miş ve dön­me­miş­ti.
Nuh Me­te Yük­sel, bu ne­den­le Gü­len hak­kın­da gı­ya­ben tu­tuk­lu­luk ka­ra­rı çı­ka­rıl­ma­sı için baş­vur­du. An­ka­ra 2 No’­lu DGM he­ye­ti Gü­le­n’­in gı­ya­ben tu­tuk­lan­ma­sı­na ka­rar ver­di.
Gü­le­n’­in avu­kat­la­rı 16 Ağus­to­s’­ta İs­tan­bul 2 No’­lu DGM’­ye iti­raz et­ti­ler. An­ka­ra DGM’­nin ka­ra­rı­nı İs­tan­bul DGM 28 Ağus­to­s’­ta boz­du.
Üç gün son­ra…
Sav­cı Nuh Me­te Yük­se­l’­in id­di­ana­me­si­ni An­ka­ra 2 No’­lu DGM ka­bul et­ti ve da­va açıl­dı (Esas No 2000/124).
“İlk etap­ta dev­le­te kar­şı sa­vaş ve­re­rek he­def­le­re ulaş­ma­nın yıp­ra­tı­cı ola­ca­ğı­nı teş­his eden sa­nı­ğın; mev­cut sis­te­mi yık­ma ye­ri­ne dev­let mo­de­li­ne uy­gun bir ör­güt­len­me ile dev­le­te al­ter­na­tif bir sis­tem kur­ma­yı he­def­le­di­ği; bu ne­den­le tüm dev­let or­gan­la­rın­da, ye­rel yö­ne­tim­ler­de, si­vil sek­tör­de ör­güt­len­di­ği; ile­ri­de dev­let yö­ne­ti­mi­ni kon­trol al­tı­na ala­bil­mek için kı­sa va­de­de tüm kad­ro­la­ra yan­daş­la­rı­nın ge­ti­ril­me­si ve­ya bu kad­ro­la­rı iş­gal eden­le­rin ken­di­ne bağ­lan­ma­sı­nı he­def­le­di­ği…”
“Gü­len tu­tuk­lan­ma­lı­dı­r”
Ta­rih:16 Ekim 2000.
İlk du­ruş­ma ya­pıl­dı.
Nuh Me­te Yük­sel, Fet­hul­lah Gü­le­n’­in tu­tuk­lan­ma­sı­nı is­te­di.
4 Ara­lık 2000 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 29 Ocak 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 28 Mart 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 21 Ma­yıs 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 16 Tem­muz 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 17 Ey­lül 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 6 Ka­sım 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 12 Ka­sım 20001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 26 Ara­lık 2001 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 11 Mart 2002 ta­rih­li du­ruş­ma­da; 6 Ma­yıs 2002 ta­rih­li du­ruş­ma­da sav­cı Nuh Me­te Yük­sel hep Gü­le­n’­in tu­tuk­lan­ma­sı­nı ta­lep et­ti.
Sav­cı Nuh Me­te Yük­sel her du­ruş­ma­ya “Em­ni­ye­t’­te Fet­tul­lah Gü­len ör­güt­len­me­si­” ko­nu­sun­da ra­por ha­zır­la­yan mü­fet­tiş­le­ri ya da po­lis­le­ri (Cev­det Sa­ral, Os­man Ak, Za­fer Ak­taş vs.) ta­nık ola­rak ça­ğır­dı.
Bir son­ra­ki du­ruş­ma­da ta­nık ola­rak dö­ne­min Te­rör­le Mü­ca­de­le Şu­be Mü­dü­rü Ca­vit Çe­vik ile ya­zar Er­gün Poy­ra­z’­ın din­len­me­si­ni ta­lep et­miş­ti ki…
Bir son­ra­ki du­ruş­ma­ya, Em­ni­yet Ge­nel Mü­dür­lü­ğü­’n­de ha­len sür­dü­rü­len Fet­hul­lah Gü­len so­ruş­tur­ma­sı dos­ya­sı­nı ge­ti­re­ce­ği­ni söy­le­miş­ti ki…
Po­lis “te­sa­dü­fe­n” bul­du
Ta­rih: 3 Ha­zi­ran 2002
An­ka­ra­’da kri­tik Fet­hul­lah Gü­len du­ruş­ma­sı bek­le­nir­ken; İs­tan­bu­l’­da Te­rör­le Mü­ca­de­le Şu­be­si po­lis­le­ri bir der­nek­te ara­ma­ya ya­par­ken seks ka­se­ti “bul­du.”
Bu; Tür­ki­ye­’nin ile­ride sık­ça gö­re­ce­ği “bu­lu­na­n” ilk seks ka­se­tiy­di.
İs­tan­bul po­li­si­nin “bul­du­ğu­” seks ka­se­tin­de Fet­hul­lah Gü­len da­va­sı­na ba­kan DGM Sav­cı­sı Nuh Me­te Yük­se­l’­in bir ka­dın­la se­viş­me gö­rün­tü­sü var­dı.
An­ka­ra­’da bir avu­kat­lık bü­ro­sun­da çe­ki­len 4 da­ki­ka 52 sa­ni­ye­lik gö­rün­tü tar­tış­ma ya­rat­tı. Jan­dar­ma Ge­nel Ko­mu­tan­lı­ğı Kri­mi­nal La­bo­ra­tu­va­rı ka­se­din mon­taj ol­du­ğu­na da­ir ra­por ver­di. Em­ni­yet Ge­nel Mü­dür­lü­ğü Kri­mi­nal La­bo­ra­tu­va­rı ve Ad­li Tıp gö­rün­tü­de­ki ki­şi­nin sav­cı Nuh Me­te Yük­sel ol­du­ğu so­nu­cu­na var­dı.
Fet­hul­lah Gü­len da­va du­ruş­ma­sı­nın ya­pıl­dı­ğı, 21 Ekim 2002 gü­nü Ha­kim­ler ve Sav­cı­lar Yük­sek Ku­ru­lu (HSYK) top­lan­dı; seks ka­se­ti­ni sey­ret­ti ve Nuh Me­te Yük­sel hak­kın­da ka­ra­rı­nı ver­di: Nuh Me­te Yük­sel DGM sav­cı­lı­ğın­dan alın­dı. Ya­ni il­gi­li da­va­ya ar­tık ka­tı­la­ma­ya­cak­tı.
O gün mah­ke­me­de; esas hak­kın­da­ki mü­ta­la­ası­nı ha­zır­la­ma­sı için (son gö­rü­şü­nü söy­le­me­si için) dos­ya­nın so­ruş­tur­ma­yı pek bil­me­yen ye­ni sav­cı­ya ve­ril­me­si ka­ra­rı­nı al­dı.
Sav­cı Nuh Me­te Yük­se­l’­e seks ka­se­ti tez­ga­hı­nı ki­min kur­du­ğu hâ­lâ bir tür­lü or­ta­ya çı­ka­rı­la­ma­dı.
Fet­hul­lah Gü­len da­va­sı ne mi ol­du?
Da­va za­ma­n’­ın aşı­mı­na uğ­ra­dı!..

http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/ilk-seks-kaseti-435087/