HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

5 Mart 2014 Çarşamba

Tarikati eleştirdim Bediüzzaman beni çok azarladı

05 Mart 2014

Tarikati eleştirdim Bediüzzaman beni çok azarladı

Üstad’ı ziyarete gittiğim bir zaman, “Senin başka işin yok mu?" diye çıkıştı ve şunları söyledi...

Risale Haber-Haber Merkezi

Isparta Yalvaçlı Ali Osman Karahan anlatıyor:
1930 Yalvaç doğumluyum. Doğuştan kalça çıkığım olduğu için bana “Topal Hafız” da derler. Şualar kitabında bir vesileyle hasbelkader Üstad Bediüzzaman Hazretleri adımızı zikretmiş. Hafızım, imamlıktan emekli oldum.  Bediüzzaman Hazretlerini tam üç defa Yalvaç’a davet ettim ve Hz. Üstad üçüne de icabet etti.

Kayınpederim, aynı zamanda teyzemin beyidir. O, Kadirî Tarikatı’nın Yalvaç halife vekiliydi. Risale-i Nur’u yeni tanımıştım. Ben Risale-i Nur eserlerinden etkilendikçe, onların zikirlerinin mahiyetini bilmeden o sallanmalarını, yıkılmalarını, başlarını sağa sola sallamalarının mahiyetini kavrayamadım.

Aslında ben de Nakşî idim fakat Kadirilerin toplantılarını da bilirdim. Askerden gelince babalığıma dedim ki “Gel kısa yoldan iman hakikatlerini kavramak için önce bu kitapları okuyalım, bu hareketlerle siz zaman kaybediyorsunuz, evet güzel şeyler bunlar ama…” diyecek oldum. “Yok, biz bunlara alışmışız, ama sizi de tasvip ediyor, iftihar ediyoruz” dedi.
Üstad’ı ziyarete gittiğim bir zaman, “Senin başka işin yok mu? Ehl-i Tarikat o tevhidlerle bomba yağdırır gibi küfrün kalelerine top atıyorlar, onlar da öyle hizmet ediyorlar…” diye beni azarladı.

Sonra “Git onlardan özür dile” dedi. Hâlbuki bu meseleden hiç haberi yoktu Üstad’ın. Bu vesileyle bir meseleyi de anlamış oldum…

(Ömer Özcan Ağabeyler Anlatıyor-5)
Füze sistemi ilk testi geçti
Roketsan, Mızrak-U adında ATAK helikopterlerinde ana muharebe tanklarına karşı kullanılacak füze sistemi geliştirdi. Sistem, ilk testten başarıyla geçti.
 
06.03.2014

STV montajlı haberine çamurlu savunma yaptı

STV, büyük tepki çeken montaj haber için özür dilemek yerine 17 Aralık darbe girişiminin karşısında olan medyaya saldırıda bulundu.
  Samanyolu TV (STV), Başbakan Erdoğan'ın Niğde'deki konuşmasını cımbızlayarak akla hayale sığmayan bir çarpıtmaya imza attı. 17 Aralık darbe girişimini destekleme adına yalan haber merkezi haline gelen Samanyolu Televizyonu, Erdoğan'ın miting alanındaki bir kadına ağar sözler söylediğini iddia etti. Oysa görüntünün tamamı izlendiğinde Erdoğan bu sözleri, "AK Parti'ye oy vermeyin" diye kapı kapı dolaşan cemaat ablalarına söylediği görülüyor. Sunucu Kemal Gülen'in sunumuyla STV'nin çarpıtma haberini büyük iştahla verdi.  GERİ ADIM ATARKEN BİLE SALDIRDILAR Fakat yalan haber karşısında geri adım atmak zorunda kalan STV zorunlu açıklama yapmak zorunda kaldı. STV, büyük tepki çeken montaj haber için özür dilemek yerine 17 Aralık darbe girişiminin karşısında olan medyaya saldırıda bulundu. Sözkonusu televizyon kanalı "Başbakan Erdoğan'ın Niğde mitinginde hizmet hareketine yönelik sözleri sırasında kullandığı bir ifade, o an miting alanında bulunan bir vatandaşa söylenmiş olarak anlaşılmıştır. Dolayısıyla haber bu yanlış anlama üzerine kurgulanmıştır" diyerek kendini savundu. Savunmasını yapan STV karalama yapmayı da unutmadı. Yapılan açıklamada STV'nin çarpıtma ve karalama haberini haber yapan televizyon ve gazetelere hakaretlerde bulunuldu. Kanal kendini yaptığı hareket ile örnek göstermeyi de ihmal etmedi

http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/stv-montajli-haberine-camurlu-savunma-yapti-05.03.2014-623736?ref=manset-2

STV'den yok artık dedirten çarpıtma

 
05.03.2014
Hasan Karakaya / Yeni Akit

Gon’un paraları... Ya da, 1 Milyar Dolar’ı kaç kamyon taşır?

 
 
 
 
 
05 Mart 2014




Yandaki fotoğrafı görüyorsunuz...
Bu fotoğraftaki paralar, “bir piyango büyük ikramiyesi”nde çıkan paralar değildir... Ve 5mart2014-hk-2.jpgyine bu paralar, “banknot matbaası”nda basılıp da, bir odaya istiflenmiş paralar da değildir...
Bu paralar;
Meksika’da yaşayan ünlü “Meksika kökenli Çinli uyuşturucu kaçakçısı Zhenli Ye Gon”un evinde elegeçirilmiş paralardır ve uyuşturucu baronunun servetini göstermektedir... Yakalandıktan sonra çekilen bu fotoğrafta Gon’un hepsi nakit 207 milyon dolar, 18 milyon pezo, 200 bin Euro ve 113 bin Hong Kong dolarlık serveti olduğu görülüyor.
Tekrar edelim;
207 Milyon Dolar,
18 Milyon Pezo,
200 bin Euro,
113 Bin Hong Kong Doları!..
Meraklıları için söyleyeyim;
200 Bin Euro demek, “275 Bin Dolar” demektir... 113 Bin Hong Kong Doları da, “14 Bin 500 Dolar” ediyor... 18 Milyon Pezo’nun dolar olarak karşılığı da, 1 Milyon 354 Milyon Dolar civarıdır...
BİR ODA DOLUSU PARA!
Bu kadar “ayrıntı”dan sonra, “net rakamı” söyleyeyim... Fotoğrafta gördüğünüz para; net olarak “208 Milyon 643 bin 393 Dolar”dır.
Hadi, “209 Milyon Dolar” diyelim...
Gördüğünüz gibi;
“209 Milyon Dolar” tutarındaki bu para, neredeyse “bir oda”yı kaplamış!..
Bunu “taşıma”ya kalksanız, bir “otomobil bagajı”na kesinlikle sığmaz... Hatta, bir “kamyonet”e de sığmaz... Bir “kamyon” tutulmalı ki, “209 Milyon Dolar” taşınsın!..
Tekrar edelim:
Toplamı “209 Milyon Dolar” eden bu para, Temmuz 2007’de, “Meksika kökenli Çinli uyuşturucu kaçakçısı Zhenli Ye Gon”un Amerika’daki evinde ele geçirilen “bir oda dolusu” paradır!..
1 MİLYAR DOLAR!!!
Şimdi, uyuşturucu kaçakçısı Zhenli Ye Gon’u bırakıp, “CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediklerine bir bakalım.
Türkiye’nin, “yerel seçim arefesi”nde olduğu şu günlerde, herhangi bir “icraat”tan, herhangi bir “proje”den bahsedemeyen Bay Kılıçdaroğlu’nun dilinde, Cemaat’in servis ettiği ve tepe tepe kullandığı “tape”ler var, “yolsuzluk ve rüşvet” kelimeleri var...
“Rüşvet” deyince, “Tapu Müdürü Babası Kamer Kılıçdaroğlu’nun aldığı rüşvetler” hiç aklına geliyor mu bilmem ama, hâlâ “rüşvet” demeye devam ediyor...
Belki de;
“Babasının suçu”nu bastırıyordur!..
Geçenlerde Çanakkale’de yaptığı konuşmada; Başbakan Erdoğan’ın evindeki paranın miktarının bilinmediğini belirtirken “Bilmiyoruz ama 1 milyar dolar var deniliyor. Bu kadar para, bir Başbakan’da ne gezer?” demiş...
Ve eklemiş:
“Sen neyi sıfırlıyorsun? Evindeki miktarını bilmiyoruz, 1 milyar dolar deniyor. Bilal oğlan ‘30 milyon Avro’ kaldı diyor... Başbakanın evinde ne gezer bu para, nasıl olur?”
Bay Kılıçdaroğlu; “1 milyar dolar” rakamını daha sonra “1 milyar Euro”ya çevirdi... Yakında “Sterlin” derse şaşmayın...
Kılıçdaroğlu’nun eline bu “malzeme”yi tutuşturanlar, hemen arkasından “bomba”(!)yı patlatıyorlar:
“Bilal, paraları yükleyip paraları sıfırlarken çekilen görüntüler var... Yakında onları da yayınlayacağız!”
Hani, nerede o görüntüler?..
MADEM ÖYLE, BASSAYDINIZ!
Bırakın “görüntü”yü de, “Paralel Yalancılar”a şu iki soruyu sormak gerekmez mi?..
Birincisi, Kılıçdaroğlu’na;
Niye “Cambaza bak” taktiği uyguluyorsun ki?.. Burada “para” mı önemlidir yoksa “Türkiye 5mart2014-hk-1.jpgCumhuriyeti Başbakanı’nın dinlenmiş olması” mı?..
Başbakan’ı dinlemek bir “suç”, bir “casusluk” değil midir... Sen bunları gündeme getirmek varken, kalkmış “para”dan söz ediyorsun!..
Hem de, “hayali bir para”dan!..
İkincisi, “Paralel şantajcılar”a;
“1 milyar dolar”dan ve bunun “görüntü”lerinin olduğundan söz ediyorsunuz...
Besbelli ki;
Siz, ya hiç “dayak” yememişsiniz, ya da “sayı saymasını” bilmiyorsunuz!..
Ulan, “1 milyar dolar” para, öyle “otomobil bagajı”nda taşınır mı?..
O kadar parayı taşımak için, “en az 5 kamyon” lâzım!..
Ya da, bir TIR!..
“TIR” dedim de aklıma geldi... Bir okuyucum demiş ki;
“Adana’da MİT’in TIR’ını durduran bu Paralel Yapı, Başbakan’ın evinden çıkacak bir TIR dolusu parayı neden yakalamadı da, sadece görüntü(!)sünü çekmekle yetindi acaba?..”
Gerçekten de öyle değil mi;
Madem “1 Milyar Dolar”dan(!) haberin var, madem “paranın kaçırıldığından”(!) haberin var ve görüntülerini(!) de çektin!..
A salak, a gerzek;
“paranın taşınması”nı görüntüleyeceğine niye “baskın” yapmadın?..
“MİT’in TIR’ını” bastığın gibi, “paranın TIR’ı”nı niye basmadın?..
Demek oluyor ki;
Yalan söylüyorsun!..
“Erdoğan’ın evinde para olmadığı” gibi senin elinde de “görüntü” yok!.. Sadece “yalan” söylüyor, sadece “iftira” atıyor ve sadece “fitne” üretip, “kerizlere yutturuyorsun!”
Bütün işin, gücün;
“Algı operasyonu!”
Keriz çok ya;
Nasıl olsa yiyen çıkar!..
DOSYA BOŞ, İDDİALAR FOS!
Sözü madem “para”dan açtık, yine “para”dan devam edelim...
Bilmem hatırlar mısınız;
Hem Ayna’da yazmış, hem Ülke TV’de demiştim ki;
“Kirli 17 Aralık Operasyonu’nda tutuklananlar hakkında hiçbir ciddi delil ve dolayısıyla suçlama yok... Göreceksiniz, tutukluların hepsi, ilk duruşmada tahliye edilecekler.”
O günlerde bu “iddialı lâfı” ederken, elbette “işkembe-i kübra”dan atmıyordum... Dosyayı gören “sanık avukatlarından biri”yle konuşmuştum... Avukat; “Dosya boş, iddialar fos” diyordu...
Nitekim, avukatın dediği çıktı... “İlk duruşma”ya bile kalmadan, “tutuklular”ın hepsi “tahliye” edildi!..
Yine o günlerde demiştim ki;
“Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan gibi, elinin altından milyarlarca dolar geçen bir adam için, rüşvet aldığı ileri sürülen 4.5 milyon dolar gibi bir para, çok az bir paradır!.. Milyarlarca doları yöneten bir adam, çok daha büyük rüşvet almalı değil midir?..
Ve ayrıca; bu adam, bu rüşveti almışsa, karşılığında, birine yasadışı bir iş yapmalı değil midir?.. O halde, Süleyman Aslan’a rüşvet veren adam tesbit edilmeli ve rüşvet karşılığında ona hangi kıyağı yaptığı belgelenmeli değil midir?..”
Ne oldu?..
O da tahliye edildi!..
PAKET PAKET PARA KİMDEN?
Şimdi, sizlere Süleyman Özışık’ın 17 Şubat 2014 Pazartesi günü “internethaber.com”da yayınlanan, “hayli ilginç” yazısından bir bölüm aktarmak istiyorum...
Buyrun, birlikte okuyalım:
“Yolsuzluk yaptığı ve rüşvet aldığı iddiasıyla 17 Aralık’ta gözaltına alınıp tutuklanan Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan neden tahliye edildi?
Herkesin kafasını bu soru kurcalıyor!
Öyle ya!
Evinde yapılan aramada ayakkabı kutusunun içinde 4,5 milyon dolar bulunan bir adam neden tahliye edilir?
İstanbul 19’uncu Sulh Ceza Mahkemesi yargıcı Hulusi Pur; Aslan’ın tahliyesine gerekçe olarak üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyetini, mevcut delil durumunu, üzerine atılı suçun vasıf değiştirmesi ihtimalini, savunmasını, tutuklama sonrasında dinlenen tanık beyanları ve hakkındaki suçlarla ilgili olarak delillerin büyük oranda toplanmasını göstermiş.
Operasyonlar başladığı günden beri bir algı oluşturmaya çalışan medyaya bakacak olursanız hükümet, yargıya operasyon yaptı, AK Parti’nin adamı(!) olan hakim de Süleyman Aslan’ı tahliye etti.
Peki işin aslı böyle mi?
İzin verirseniz bugüne kadar hiç dillendirilmeyen, araştırılmayan bir gerçeğin ışığında o tahliye nedenini ben size anlatayım.
Ama önce Süleyman Aslan’ın gözaltında verdiği ifadeyi tekrar hatırlayalım.
Ne demişti Süleyman Aslan;
“Evimden çıkan 4.5 milyon doların tamamı bağışlardan toplanan paralardır. Bu paralar Makedonya’da Balkan Üniversitesi ve Çorum Osmancık’da İmam Hatip Lisesi’nin yapımında kullanılacaktır. Yardımsever insanlardan toplanan paralardı ve bunları oralara gönderecektim.”
Peki bu yardım ve bağış paraları nereden, daha doğrusu kimlerden geldi hiç merak ettiniz mi?
Ben merak ettim ve araştırdım.
Bakın nasıl bilgilere ulaştım.
Tarih, 16 Aralık 2013... Türkiye’nin o kıyamet gününü yaşadığı operasyondan bir gün, hatta birkaç saat önce...
“AK Partili bir milletvekili”nin şirketinden birkaç paket Süleyman Aslan’a ulaştırılmak üzere, mesai saatinin bitiminde kurye aracılığıyla gönderildi.
Daha da ilginç olanı kuryeye; Süleyman Aslan’ın ev adresi verildi. Paketler ulaşmadan evvel, Süleyman Aslan arandı, paketlerin içinde ne olduğu anlatıldı ve evine bırakılacağı kendisine bildirildi. Aslan da, safiyane bir düşünce ile kabul etti.
Sonra mı?
Birkaç saat sonra, sabaha karşı 17 Aralık operasyonu gerçekleşti. Ondan sonrasını zaten hepimiz televizyon ekranlarında, “Ayakkabı kutularında milyon dolarlar bulundu” sözleri eşliğinde izledik.
Dikkat ederseniz; Süleyman Aslan’ın tahliyesiyle beraber, mal varlıklarına konulan tedbir de kaldırıldı. Ancak para kutularında bulunan 4 buçuk milyon dolar kendisine iade edilmedi.
Edilmedi, çünkü; o para ile ilgili bir araştırma yapılması ihtiyacı doğdu.
Aslan’ın verdiği ifade doğrultusunda; okul yapımı için yardımda bulunan kişilerin isimleri bir bir tespit edildi. En yüklü bağışı yapan AK Partili milletvekilinin ve ortağı olan kişinin ismi de, işte bu sırada belirlendi.
O ortağın, operasyonlardan hemen önce AK Parti’den olaylı bir şekilde istifa eden Hakan Şükür’ün kardeşi Gökhan Şükür olduğu belirlendi. Polis şimdi bu durumu tüm detaylarıyla araştırıyor.
İşin içinde ne var, ne yok bilmiyorum. Ama kabul edelim ki isimlere bakıldığında ortaya şüphe edilir bir durum çıkması da gayet normal. Yakında bu konuda haberlere rastlarsanız şaşırmayın!”
İLGİNÇ ZAMANLAMA!
Hakan Şükür “herkesin malûmu” da, kardeşi Gökhan Şükür’le ilişkisi ne?..
Araştırdığım kadarıyla, aralarında “ciddi bir problem” yok... Sadece, “Seda Sayan’la evlilik”ten dolayı Hakan Şükür, kardeşine biraz kırılmış, o kadar...
Haa, Süleyman Özışık’ın yazısını aktarmakla “Gökhan Şükür de oyunun içinde” demek istemiyorum... Kesinlikle böyle bir düşüncem yok... Ama, “Süleyman Aslan’a açılan telefon”dan “eve gönderilen paketler”den ve “paketlerin içinde para olduğundan” birilerinin mutlaka haberi oldu ve “baskın saati” ona göre ayarlandı!..
Ne yani, “zamanlama” ilginç değil mi?
Söyleyin hele;
“Başbakan’ı bile dinleyen” bir Paralel Yapı, hiç “Süleyman Aslan’ın veya Gökhan Şükür’ün telefonları”nı dinlemiş olamaz mı?!?..
Telefonları dinlediler ve “paketlerdeki paralara baskın” yaptılar!..
Şimdi ben merak ediyorum;
Süleyman Aslan’ın “Ayakkabı kutularındaki 4.5 milyon dolarına baskın” yapanlar, “Erdoğan’ın evindeki 1 Milyar Dolar”(!)a acaba niye baskın yapmadı?..
Demek ki, “yok” öyle bir para!..
Ya da; “TIR bulamadılar!”
Keşke, Kılıçdaroğlu’ndan isteselerdi!..
Ya da, Amerika’ya sorsalardı!..
---------------------------------------------------
Yurttan atılan ve tehdit edilen öğrenciler!
Söyleye söyleye dilimizde tüy bitmişti ama, yine de kabul ettiremiyorduk... Diyorlardı ki; “Cemaat ne yaptı?.. Hani, Paralel Yapı nerede?”
Şanlıurfa Suruç’ta, sırf “Çözüm Süreci’ni sabote etmek” için, duvara “Biji Apo” yazarken yakalanan “polis”in amacı acaba neydi?.. “Sprey boya” ile yazı yazmak gibi bir zevki mi vardı?.. Yoksa, “ortalık karışsın” mı istiyordu?.. Sorsanız kendisine, herhalde “Paralel Yapı’dan olduğunu” inkar edecektir!..
Gelelim Düzce’deki bir “öğrenci yurdu”ndaki olaya... “AK Parti ve Erdoğan’a sövmeleri” istenen 3 öğrenci, “Abi’lerine muhalefet” edince, “Cemaat yurdundan atılmışlar” iyi mi?..
Dahası da var...
Karabük’teki “kız öğrenci yurdu”nda da, “Abla”lar; “Erdoğan’ın Karabük’e geleceği gün” için, “sokağa çıkma yasağı” koymuşlar!.. Demişler ki; “mitinge giderseniz, yurttan da gidersiniz!”
Herhalde bu kadar örnek yeter... Hâlâ; “Kim?.. Ne?..” diye sorarlarsa, yapacağım bir şey yok!..
Lâfın tamamı “ahmak”lara söylenir!.. 
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit

Ah CHP, vah CHP!

 
 
 
 
 
 
05 Mart 2014



Gülen’in şefaat edilecekler listesinde Kılıçdaroğlu’nun en son sırada bile yer alacağını sanmıyorum, ama  Kılıçdaroğlu, Ergenekon avukatlığından sonra “cemaat muhibliği”ne soyunuyor..

Kılıçdaroğlu’nun ilkesizliği CHP tabanı için de tam anlamı ile bir sükutu hayal oldu!
Göreceksiniz CHP bu seçimde oy kaybedecek..

Ankara’da CHP’li solcular MHP kökenli birine ne ölçüde oy verecek 1 Nisan’da ortaya çıkar.. Bütün bu olanlar 1 Nisan şakası gibi bir şey.. Cemaatten CHP’ye ne kadar oy giderse, CHP’den de MHP’li bir adaya o kadar oy gider..
Sarıgül’ü aday göstermeleri de ayrı bir ilkesizlik!

CHP Hatay’dan aday göstermek için bula bula AK Partili belediye başkanını buldu..

CHP kazanmak için oynamıyor, AK Parti’ye ne kadar zarar verirse kendini o kadar mutlu ve başarılı hissedecek.. Kendi varlığını AK Parti’nin yokluğu ile temellendiren bir anlayışla hareket ediyor.. Kafaları şöyle çalışıyor: CHP kazandığı için AK Parti kaybetmeyecek, AK Parti kaybettiği için CHP kazanacak! Kendi içlerinde ciddi bir özgüven eksikliği yaşıyorlar..

Bir avuç ulusalcının CHP’ye inadına vereceği oydan başka kimse, içine sindirerek CHP’ye oy vermeyecektir. Kerhen CHP diyenlerin sayısı da sınırlı kalacaktır..

CHP Kemalizmden savruldu, ideolojik bir çizgisi de yok, etnik ya da sosyolojik, mezhebi bir tabana da oturmuyor.. Dersim’de güç kaybederken belki Hatay’da Esedçi Nuseyrilerden oy alacağını hayal ediyor olabilirler..

CHP için seçim sonrası, seçim öncesini aratacak gibi gözüküyor..
Sarıgül olayı başlı başına bir muamma.. Sarıgül kazanırsa da kaybederse de parti içinde sorun olacak..

Bu seçimde bir AK Parti konuşuluyor, bir de Cemaat.. CHP’nin bütün umudu bu kavga.. AK Parti zaafa uğratılırsa kendine gün doğacağını vehmediyor..

Kılıçdaroğlu’nun bu işte anlamadığı bir konu var, Yeni bir Türkiye için dini ve AK Parti’yi yeniden dizayn etmek isteyenler CHP’yi de dizayn etmek isteyeceklerdir.. Yeni CHP’nin başında

Kılıçdaroğlu olmayacak.. Yeni CHP eski CHP de olmayacak! Rüzgar hangi taraftan eserse essin bu gemi karaya oturacak!

AK Parti’yi parçalamak isteyenler CHP’yi de bölebilirler. Yeni siyasal ittifaklar kurabilirler.. Derin devlet yeniden dizayn edilmeye çalışılırken, iktidar da, muhalefet de, siyasi örgütler de yeniden yapılandırılacak aslında!

Kılıçdaroğlu’nun bugün durduğu yere bakar mısınız? Dün Ergenekonun avukatlığını üstleniyordu, bugün Ergenekoncuların can düşmanı olan bir hareketi savunuyor..
Haberal’ın serbest kalması öncesi derin devletle paralel yapı arasında, uluslararası sistemin devreye girmesi ile  derin bir mutabakat sağlandı ya, belki de bu durumu fark etti, derin - paralel fark etmez, nasıl olsa ikisi de aynı şey diye düşünüyor olabilir..

CHP yolsuzlukların üstüne gidiyor güya! Ama başkasının gözünde çöp arayanların önce kendi gözlerindeki merteği çıkarmaları gerek. Uçkur meselesine fazla girmiyor, çünki, yaraları var, acıları var! Yolsuzluk işini fazla kurcalarlarsa, CHP’nin sabıkası herkesten daha fazladır..

Zaten ilk servis edilen yolsuzluk ve kasetler tam bir fiyasko ile sonuçlandı.. Bu işler artık inandırıcı ve ciddi bulunmuyor. Hatta bu silaha sarılanlar pişman oluyorlar..
Laikçiliği bırakıp cemaatçilikten ya da yolsuzluktan başka söyleyecek sözü olmayan bir siyasi hareketten başka ne bekleyeceksiniz ki!

Daha 28 Şubat’ın yıldönümünü yeni idrak ettik. O günlerin acısı hâlâ taze.. Darbeler ve darbecilerin konuşulduğu her zeminde CHP ve yol arkadaşları kan kaybetmeye devam edeceklerdir..
CHP’liler bu 28 Şubat’ta mahcup ve üzüntülü idiler.. Brifingçi media, Brifingçi yargı, Brifingçi TSK’lar da öyle..

30 Mart’ta seçim var, 31 Mart’ta 31 Mart vakasının yıldönümü! Her 31 Mart’ta da CHP biraz daha kan kaybeder.. Artık 31 Mart İrtica tartışmalarının yapıldığı bir zaman değil, İttihat Terakki cuntasına duyulan öfkenin dışa vurduğu bir zaman dilimidir..

Bilen bilir, CHP Kuvayı Milliye’nin değil, İttihat Terakki’nin devamıdır!
Önce İttihat Terakki Bankası’nın, sonra da Afyon Terakki Bankası’nın mal varlıkları İş Bankası’na devredilmiş ve hak sahiplerine hakları da verilmemiş. Şimdi bu konu mahkemelik..
CHP bari bu İş Bankası meselesine de bir el atsa.. Bir ilin CHP il yönetim kurulu  üyesinin de İş Bankası’nda babası ile ilgili bir hesapla ilgili olarak başına gelenler bir gün mediaya düşecek olursa o zaman ne cevap verirler bilmiyorum..

Hani derler ya “laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde” CHP de o hesap işte.. Hiçbir şey söylemeden nasıl bu kadar konuşuyorlar, o da ayrı kabiliyet!..

Sadece CHP değil, genel olarak muhalefet ciddi anlamda savruldular.. Bir kısım seçmen ise, AK Parti adayının karşısında yer alan en güçü adaya oy verebilir.. En azından cemaat böyle istiyor.. Seçmen ise, Türkiye’nin bu tür maceracı politikalarla Suriye’ye, Mısır’a, Ukrayna’ya, Kırım’a dönmesinde korkuyor.. Onun için de istikrar adına AK Parti’yi tercih ediyor. Dahası cemaat ve CHP’nin bu öfkeli kampanyaları parti içi aktiviteyi ve dayanışmayı olağanüstü artırdı. Yani, oyun geri tepti.. CHP neye ulaşmak istiyorsa ondan uzaklaşıyor, neyi elde etmek istiyorsa, onu kaybedecek..

 Görünen köyün hikayesi böyle.. Herkesin bir planı var, Allah’ın ise bir hükmü vardır. Galib olacak olan O’nun iradesidir.

Selâm ve dua ile..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Helal olsun bu Başbakan’a!

 
 
 
 
05 Mart 2014

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit



Ne istiyordunuz?

Bülent Ecevit gibi, yürümekten aciz bir başbakan mı?

Yoksa, Mesut Yılmaz gibi, kumarhanede yumruk yiyen bir başbakan mı?

Veya, 17 Nisan’da “başörtü sorununu, masaya yumruk vurup çözeceği” vaadi ile oy toplayan, hemen iki hafta sonra ise, Rahşan Ecevit’in “Eli kanlı katiller” zılgıtını yiyince, süt dökmüş kedi gibi her şeye eyvallah eden, başörtü yasağını ilahiyatlara, imam hatiplerin tamamına teşmil ettiren iktidara ortak olan Devlet Bahçeli gibi bir başbakan mı?

Hepsini gördük..
Şimdi ise, ülkenin her sorunu ile bire bir ilgilenen, koşturan bir başbakan, ülkenin yönetiminde..
Onun için de, rahatsız oluyor, malum çevreler..
Bırakın yurtdışı seyahatleri, toplantıları..
Bırakın yurtiçi açılışları, kongrelere katılımları..
Bir de o televizyondaki programda yapılan sahtekarlığı.. Diğer programda yapılan tarih ahlaksızlığını takip edip, ilgilileri uyarmıyor mu?

Hafakanlar basıyor, Mesut Yılmaz usulü, Bülent Ecevit usulü, Devlet Bahçeli usulü yönetime alışık olanları..

İstiyorlar ki, Başbakan kumarhaneye gelsin, bir mafyacıya yumruk attırıp, dersini versinler.
İstiyorlar ki, Başbakan yürümekten aciz bir görüntü versin, “Tırnaklarını bile temizleyemiyor” yazıları ile itibarsızlaştırıp, ülkeyi kendileri yönetsinler..

İstiyorlar ki, şantaj yapabilecekleri siyasiler hükümette olsun, “12 Eylül öncesindeki cinayetlerinizi manşet yaparız haa!” diye korkutup, istediklerini yaptırsınlar..

Böyle bir başbakan olmadığı için, Tayyip Erdoğan’a tahammül edemiyorlar.. İndirmek istiyorlar..
Peşinen söyleyeyim..

Telefon kaydı olduğu ileri sürülen ve internete sızdırılan konuşmaların büyük çoğunluğunun montaj olduğu kanaatindeyim..

Aralarda doğruluk süsü vermesi için, montajsız sızdırmalar da olabileceğini düşünüyorum..
Hangisi montaj, hangisi montajsız ayrıntısına girmeden..

Yayınlanan son konuşmalardan birisi ile ilgili, Doğan Yayın Holding’in yaptığı açıklamayı masaya yatıralım..

Konu, bizim de uzun süre takipçisi olduğumuz, “kağıt ithalinde üçkağıt” hususu..
Yurtdışındaki dandik şirketler aracılığı ile, Türkiye’deki halka açık şirketlerin zarar ettirilmesi gerçeği..

Aydın Doğan, kızı ve iki yöneticisi, o davada beraat etmişlerdi..
Yargıtay beraati bozdu..
Yeniden beraat ettiler.
Şimdi dosya, Ceza Genel Kurulu’nda..
Ancak sızdırılan kasete göre, Başbakan, davanın son durumunu, Adalet Bakanı’na soruyor, konunun uzmanı ve müdahili olan SPK’nın, suçun varlığı konusunda tam kanaat sahibi olduğunu hatırlatıp, yargıya etki edilmezse, mahkumiyet kararı çıkması gerektiğinin söylendiğini belirtip,  neler olduğunu soruyor!
Bu noktada, bir hatırlatma yapayım..
Eğer kaset montajsız ise..
Bu kaseti sızdıranlarda üç kuruşluk akıl yok..
Çünkü bu kaset, Başbakan’ın aleyhine değil.. Başbakan’ın şeref levhası olarak odasına asması gereken bir konuşma..

Niye?
Konuşmalarda açık açık görülüyor..
Doğan grubu yönetimin yargıyı etkileyerek “kağıt üçkağıdından kurtulmaya çalıştığı..”
Sanıkların, yerel mahkemede, tek kişi ile karar verilme noktasında müdahalede bulunabildikleri..
Ama Ceza Genel Kurulu, 20-25 kişilik kalabalık bir yapı olduğu için, orda müdahalede bulunamayacakları,  adil kararın Ceza Genel Kurulu’ndan çıkacağı konuşuluyor..
Ne var bunda?
Ne var ki, Başbakan’ı suçlamak için, sızdırıp, yayınlıyorlar?
Ne yapacaktı, Başbakan?
Sanıkların, yerel hakimi etkilemeye çalıştığı ileri sürülecek. Başbakan da seyir mi edecekti?
Alın işte..

Başbakan duruşmadan önce olayın ne aşamada olduğunu sormasına rağmen, siyasi iktidar tarafından hakime bir etki yapılmamış olmalı ki, Yargıtay kararına rağmen, beraat kararı çıkıyor..
Bin karardan bir tanesinde karşılaştığımız “direnme kararı” ile yüz yüze geliyoruz.
Bin karada bir tane de değil..
“Yüz binde bir karar” desek, daha doğru olur.
Niye?
Çünkü ilk kararı veren, bu hakim değil.
Başka bir hakim.
Başka hakimin verdiği bir kararı, Yargıtay bozmasına rağmen direnen hakimi, ben 25 yıllık hukuk hayatımda hiç görmedim.
İlk defa, Aydın Doğan davasında gördüm.
Ve daha ilginci, Doğan grubunun dün yaptığı açıklamada..
Başbakan ve Adalet Bakanı arasındaki konuşmaya atıfla diyorlar ki açıklamada, “Böyle bir görüşme yargı sürecine açık bir müdahale anlamı taşımaktadır. Bu konuşmada ayrıca, bağımsız ve tarafsız olması gereken SPK’nın da davayı etkilemek için harekete geçmesinden bahsedilmektedir.”
Vay ay vay..

Başbakan’ın, “Yerel mahkemelere etki mi ediyorlar” diye, Adalet Bakanı’na sorması, Ceza Genel Kurulu’na böyle bir müdahalenin olup olamayacağını sorgulaması, yargıya müdahale midir?
Daha net sorayım, Başbakan yargıya müdahale etseydi, Yargıtay’da 5 üyenin birden “mahkumiyet” dediği bir dosyada, yerel mahkemede tek hakim, nasıl “beraat” verebilecekti?
Öyle ya..

Yargıtay mahkumiyet diyecek. SPK mahkumiyet isteyecek. Başbakan mahkumiyet isteyecek. Adalet Bakanı mahkumiyet isteyecek..
Ama iki yıl önce Isparta’dan gelen bir hakim, bunların hepsine direnip, beraat kararı verecek?
Nasıl mümkün olabilir ki, bu?
Doğan grubunun açıklamasındaki “Tarafsız olması gereken SPK” ifadesi ise, aslında yaşadıklarımızı çok net ispatlıyor..
SPK nasıl tarafsız olur..
Bir yanda parası hiç edilmek istenen halk varsa, SPK tarafsız olabilir mi?

Lütfen, Başbakan’ın halkın yanında, kasetçilerin de “üçkağıt” sanıklarının yanında olduğunu, herkes kabul etsin artık.. 
Kerime Yıldız / Habervaktim

Kamyon Kasasındaki Tehlike

 
 
05 Mart 2014
Kerime Yıldız / Habervaktim


Bazı okuyucular, çok film seyrettiğim kanaatinde. Seyretmeden nasıl fikir sahibi olabilirim ki. Düşmanın silahı ile silahlanmak diye bir kural varken hem de.

Kamyon kasası meselesinde, bu fikrim daha da kesinlik kazandı. Malum sahneyi,  Peygamberimizle ilgili hassasiyetimden dolayı merak bile etmedim. Bakmadım.

Bugüne kadar ki karikatür, hakaret gibi şeylerle de ilgilenmedim. Ateistler ve İslam’a mesafeli insanlarla da Efendimiz hakkında tartışmam. Acziyetimden değil.  Mesela;  çok evlilik meselesi. ”Din benim, Peygamber benim. Sana ne kaç kere evlendiyse.. Bir kere evlenmiş olsa iman mı edeceksin?” . İstiyorum ki öte tarafda şefaatini istemeye yüzüm olsun. Şüpheler veya manasız tartışmalara girerek buna halel getirmek istemiyorum.

Ancak, bir mecburiyet karşısında, Şefkat Tepe dizisindeki malum sahneyi seyretmek zorunda kaldım. Yukarıda yazdığım gibi seyretmeden, sahiden  fikir sahibi olamayacağımı bir kez daha anladım.

Şimdiye kadar, başkalarının fikir kadar fikrim varmış meğer.

Öncelikle size, bir yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum. Abdülhamid Güler’in “Pornografi hissi öldürür” başlıklı yazısı. Mahremi yansıtmak , ayrıntılı görsellik hisse vurulan bir darbedir. Bunu sadece cinsellik olarak algılamayın. Vahşetde de böyledir. Ayrıntı, görsel algı eşiğini yükseltir. Şöyle izah edeyim. Bir acıyı, ağrıyı tanıyan bünye, mukavemet geliştirir ve daha fazlasına dayanır. Yani, ağrı eşiği artar. Mahremde ayrıntıya girmek de böyle. Nefis daha fazlasını görmek ister.

Eskilerin “Vuslat aşkı öldürür.” cümlesi ile demek istediği şey bu işte.

Kutsal olanı, kalbde ve zihinde muhafaza edileni somutlaştırmak, resmetmek de böyle bir şey.
İslami sanatlarda Peygamberimizi  tasvir etmek yasaktır . Sadece Hilye-i Şerif’de tarif edilir. Rüyada görmek mümkündür ancak.  Hz. İsa’nın resim ve heykellerine tapınılması, bu yasağın ne kadar doğru olduğunu ispat ediyor.

Gelelim görsel bir sanat olan sinemaya. Hepinizin bildiğine emin olduğum  Çağrı filmini hatırlayın . Peygamberimizin hayatı, tamamen İslami kaynaklara dayanıyordu ve herhangi bir kurgu yapılmadı. Filmdeki varlığı, sadece hissettirildi. Zihnimizdeki kalbimizdeki hisse bir zarar vermedi.
Peki , canlandırma ile nasıl zarar verilir? Hz. Ömer ile izah edeyim. Bizim nesile, ” Hz. Ömer kime benziyor?” diye sorulsa “ Cüneyt Gökçer” gözünün önüne gelir. Aynı aktör, başka bir rol de oynayabilir. Onu da zihne kopyaladığınızda, çağrışımlar zihninizi alt üst eder. Bir misal daha vereyim. Şaban deyince mübarek bir ayı değil, Kemal Sunal’ı hatırlarsınız. Dolayısı ile Şaban, salaklığı çağrıştırır. Şaban isimli biriyle karşılaşınca gayr-i ihtiyari hafife alırsınız.

Netice olarak bir ışık huzmesi şeklinde bile olsa, bir filmde Peygamberimizi göstermek, bir koltuğa oturtmak  görsel algı eşiğini yükseltir . Önce şaşırır, sonra alışırız ve bir gün bir canlandırma yapıldığında zihnimizdeki kalbimizdeki Peygamber sevgisi, inancı , o artistin yüzüne hapsolur gider. Allah muhafaza..

Ayrıca , Peygamberimiz hakkında günlük hayat ile ilgili bir kurgu yapmak, sadece rüyada görülebileceği esasını da zedeler. O’nun hayatı, sesi, yüzü,  teşhirde, tasvirde ve kurguda  sınır tanımayan sinemacıların eline malzeme olamaz. Olmamalı. Buna  müsaade etmeyelim.

Yarın, o sahnenin subliminal bir tahlilini yapmak niyetindeyim. Tehlike bildiğiniz gibi değil.

http://www.habervaktim.com/yazar/63983/kamyon-kasasindaki-tehlike.html
GÜLEN'İN PASAPORT YOLSUZLUĞU
Fethullah Gülen'e "Emekli Vaiz" Diyen Fatih Tezcan İltifat Bile Etmiş: İşte Gülen'in Vaizlikten İstifa Dilekçesi!
 
Fethullah Gülen'e "Emekli Vaiz" Diyen Fatih Tezcan İltifat Bile Etmiş: İşte Gülen'in Vaizlikten İstifa Dilekçesi!05.03.2014
Hakkında başlatılan soruşturma üzerine Fethullah Gülen’in 21 Mart 1999′da ABD’ye yeşil pasaportla gittiğini ortaya koyan SABAH, Gülen’in vaizlikten istifa dilekçesine de ulaştı.

1999′da hakkında açılan soruşturmadan hemen sonra, tedavi gerekçesi ile ABD’ye giden Gülen’in yeşil pasaportla çıkış yaptığı ortaya çıkmıştı. 1981′de sağlık gerekçesi ile istifa eden ilkokul mezunu küçük dereceli bir memur olan Gülen’in yeşil pasaporta nasıl sahip olduğu kamuoyunda merak konusu oldu.
 
AVUKATI CEVAPSIZ BIRAKTI
 

Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak, haberimiz üzerine Cihan Haber Ajansı’na verdiği demeçte, yeşil pasaportun Pasaport Kanunu gereğince alındığını savundu. Albayrak, istifa eden bir memurun nasıl yeşil pasaport alabildiğine ise açıklama getirmedi.

SABAH, Gülen’in sağlık nedeni ile 24 Mart 1981′de Çanakkale merkez vaiziyken Çanakkale Müftülüğü’ne verdiği istifa dilekçesine ulaştı. Gülen dilekçesinde, kalp rahatsızlığı nedeniyle istifasının kabulünü istedi. Gülen’in Diyanet’teki sicil kaydında da 16 Nisan 1981′de istifa ettiği görülüyor. 1981′de istifa eden bir devlet memurunun yıllar sonra nasıl yeşil pasaport aldığı ise merak konusu oldu.
 
 
 
 
 
 
İLGİLİ HABERLER:
 



Fatih Tezcan: Fethullah Gülen ve Örgütü Yargılanmalıdır! -Video-
Fatih Tezcan: Fethullah Gülen ve Örgütü Yargılanmalıdır! -Video-

Fatih Tezcan: Bu Fethullah Gülen'in Bittiği Gündür! VİDEO
Fatih Tezcan: Bu Fethullah Gülenin Bittiği Gündür! VİDEO

Fatih Tezcan'dan Fethullah Gülen'e Korkunç Sorular! VİDEO
Fatih Tezcandan Fethullah Gülene Korkunç Sorular! VİDEO

http://www.analizmerkezi.com/fethullah-gulene-emekli-vaiz-diyen-fatih-tezcan-iltifat-bile-etmis-iste-gulenin-vaizl-37875h.htm
 

Deşifre'den Fethullah Gülen'e sorular

17 ARALIK OPERASYONU
DEŞİFRE PROGRAMI

 
05.03.2014

Akif Beki 'AK Parti kodamanları için kayıp ilanı' verdi

05 Mart 2014
'5 yıldır her mart sabırla, sebatla aynı şeyi yazıyorum... Forbes dergisi, en zengin ilk 100 listesini açıklıyor. Ben de bakıp "Değişen bir şey yok, ensesi kalınlar mahallesinde asayiş berkemal" diyorum. '

Hürriyet'ten Akif Beki "AK Parti kodamanları için kayıp ilanı" başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısında Forbes Dergisi'nde her yıl yayınlanan zenginler kulübüne giremeyen yandaşlardan (!) dert yandı. İronik bir dille yazılan yazıda Beki, taşı gediğine koyan tespitlerde bulundu.

İşte Beki'nin bugünkü köşe yazısı:

Gören, duyan, bilen en yakın Twitter hesabından haber yollasın, bu sene de en zenginler kulübünde bulunamadılar...
Jip sosyetesinden jet sosyetesine yükseldiği söylenen devrin ‘iktidar' kodamanları sırra kadem bastı. Akıbetlerinden haber alınamıyor.

Eşkâli ‘sonradan görme'lere benzeyen malum şahıslar, kayıp ‘gömü'leriyle birlikte tüm yurtta köşe bucak aranıyor...

* * *

Forbes dergisi, 9 yıldır hiç sektirmeden ‘en zengin 100 Türk' listesini yayınlıyor.

Ben de 5 yıldır ısrarla, okuduğunuz minvalde bir yazı derliyorum. Forbes listesini süzüp değişenlerin, daha doğrusu değişmeyenlerin fotoğrafını çekiyorum.

Bu yılın listesi de çıktı ve yine kayda değer bir değişiklik, yani herhangi bir zıpçıktılık yok.
Yenilikler şöyle sıralanıyor:

Ferit Şahenk liste başını Murat Ülker'e kaptırdı, dolar milyarderi sayısı 44'ten 25'e düştü, toplam servet de 25 milyar dolar kadar eridi...

Listenin olayı bu...

Arıyorum tarıyorum, AK Parti zenginlerini göremiyorum yine listede.

Hep aynı kalantorlar, hep eski zenginler. Listeye yeni giren, yandaşlık kontenjanından krema tabakasına terfi eden bir kişi de mi bulunmaz ilaç için, yok işte birader...

* * *

5 yıldır her mart sabırla, sebatla aynı şeyi yazıyorum...

Forbes dergisi, en zengin ilk 100 listesini açıklıyor. Ben de bakıp "Değişen bir şey yok, ensesi kalınlar mahallesinde asayiş berkemal" diyorum.

Her iktidar kendi zenginlerini üretirmiş. Bu iktidarınkiler ya güdük kaldı ya da büyük zenginlerin yancılığından geçinen çulsuz ayaklarına yatıp çok iyi saklanıyorlar.

Hayır, yani servet el değiştiriyor diye gözüne uyku girmeyenler namına takipteyim, başkasının malında, mülkünde ne gözüm olacak yoksa...

En üsttekiler, geçen yıla nazaran kaç akçe artırmış servetlerini, para parayı nasıl tanıyıp da çekmiş, borsaya akan sıcak kayme panikleyip de nerelere kaçmış bana ne... Muhasebeci değilim ki el parasının hesabını tutayım...

En zenginler kulübüne geçen yıl yeni girenlerin sayısı 9... Bunların 4'ü Sabancı, 2'si de Koç ailesindendi. Ötesine gerek var mı?
Bu sene ters gitmiş yalnız işler, biraz kesatmış... Kalbur üstü ailelerden tek tük ilk yüz'ün altına düşenler olmuş... Fakat neyse ki aralarında yer değiştiriyorlar. Listedeki yaprak dökümleri mevsimsel genellikle, dökülenler çıkıyor bir yerden...

* * *

‘Muhafazakâr sermaye' dedikleri Torun'lar, Boydak'lar, Çalık'lar, Topbaş'lar mı? Nereden yeni zengin oluyorlar, kaç iktidar devridir bekleme listesindeler.

Geçen yıl sayıları 20'ydi, listede bu sene 22 varsıl kadın yer alıyor. Mercekle baktım, aralarından başörtüsü takan birini de henüz seçemedim. Jip olayında varken jet olayında yoklara karışıyor başörtülüler...

Klasik kapanışımıza gelirsek...

Kimse telaş etmesin, külliyetli servet el mel değiştirmedi, toplu para emin ellerde dönüp dolaşıyor.
Dünyalık dağılımında kayda değer bir değişiklik tespit edilmedi. Kâğıttan balyalar, vaktiyle yükünü tutmuş aynı cefakâr omuzlarda, ha gayret!..
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/05/akif-beki-ak-parti-kodamanlari-icin-kayip-ilani-verdi.html#.Uxd80Fo5nDc

Paralel'den hain sabotaj

TİB'de yapılan inceleme, paralel yapının ulusal güvenliğe yönelik ihanetini ortaya koydu. TİB'in 2012 öncesine ait tüm dijital dinleme kayıt ve belgelerinin çalındığı öğrenildi
Paralel'den hain sabotaj
05 Mart 2014

Telekominikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) yeni başkanı Cemalettin Çelik'in talebi üzerine inceleme başlatan Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) ulusal güvenliğin karşı karşıya olduğu tehdidin boyutlarını ortaya çıkardı. Yapılan incelemelerde 2012 öncesine ait tüm dijital kayıtların silindiği ya da çalındığı ortaya çıktı. Silinen kayıtlarda 'tape' olarak bilinen dinleme kayıtlarının yanı sıra kimin kimi, hangi kararla dinlediğine ilişkin veriler de yer alıyor. Bu TİB'in dev arşivinin çalınmış ya da silinmiş olduğu anlamına geliyor. Gelişmeler üzerine çalışmalar derinleştirilirken ilk inceleme sonuçları şöyle:
LOG KAYITLARI: Dijital dünyada "parmak izi" olarak bilinen ve sistemi kimin kullandığı, hangi işlemlerin yapıldığı verilerini tutan log kayıtları sistematik olarak tutulmadı. Bu nedenle sistemende kimin ne yaptığı, arşivi kimin sildiği tespit edilemiyor. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan bile dinlenmiş olsa log kayıtları olmadığı için bunların tespit edilmesi oldukça güç.
3 CASUS ÇANAK : TİB binasında 1 değil 3 uydu çanağı tespit edildi. Bunlardan birinin yabancı uyduya dönük olduğu anlaşılınca 3 anten de çalışamaz duruma getirildi.
ŞİRKETLERE İNCELEME: TİB'in çalıştığı firmalar da mercek altına alındı. NGİNE isimli internet araştırma firmasının sözleşmesi feshedildi. Bu firmayla eski TİB yönetiminin 9.5 milyon TL'lik sözleşme imzalandığı anlaşıldı. TİB'in alt yapısıyla ilgili çalışan ve Cemaat'e yakınlığıyla bilinen Kaynak Holding'e ait Sürat AŞ. de mercek altına alındı. TİB personelinin yazılım ve donanıma ilişkin teknik bilgisinin istenen düzeyde olmadığı ve bu nedenle birkaç şirkete bağımlı kılındığı tespit edildi. Alım-satımlar da müfettişler tarafından incelenirken, tüm dinleme ve kodlamalarda şirketlere bağımlı olunduğu kaydedildi.
ÇALIŞANLARA TEHDİT: TİB çalışanlarının bazılarının, paralel yapı tarafından tehdit edildiği tespit edildi. Buna göre çalışanlara, yeni yönetimle hareket etmemeleri konusunda uyarıların yapıldığı, "Bu devir geçecek, hepiniz hapis yatacaksınız" şeklinde tacizlerde bulunulduğu yönetime yapılan şikayetlere yansıdı.
GÜVENLİK TAHKİKATI YAPILMADI: TİB, ulusal güvenlikle yakından ilgili bir kurum olmasına karşın çalışanlarla ilgili detaylı inceleme yapmadan personel alımına gitmiş. Personelin yüzde 90'ı homojen. TİB'in casusluk faaliyetlerine karşı savunmasız olduğu ve devletin iletişim güvenliğinin tehlike altında olduğu vurgulandı.
GİRİŞ KARTI VERMİŞLER: Bilgi güvenliğini tehlikeye atan diğer bir konu, söz konusu şirket çalışanlarına TİB giriş kartı tahsis edilmiş olması. Bu durum "TİB'in mahremiyeti kalmamış" olarak değerlendirildi.
DENETLENMEMİŞ: TİB'in denetlenmesi konusunda ciddi eksiklikler olduğu belirtildi. TİB'in anormal derecede karmaşık teknik altyapısının olduğu, fakat denetleme ve hesap verme konusunda istismara açık olduğu değerlendirildi. TİB, 2007'den bu yana sadece 2009'da Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmiş.

KAYNAK: SABAH

Bu kaset Türkiye'de kıyameti koparacak!

 
05 Mart 2014
Süleyman ÖZIŞIK

Nice zamandır kulağımıza en üst perdeden çalınan uğursuz kavgada son kozların oynanacağı güne yaklaşıyoruz. Şüphesiz ki bu kavga dün başlamadı, yakın zamanda bitecekmiş gibi de görünmüyor. 17 Aralık'tan beri Türkiye'yi saran yangının dumanı daha epey süre, bir sis perdesi gibi gözlerin görmesine engel olacak anlaşılan.

Adına cemaat dediğimiz kurumunun yöneticileri imkansıza and içmiş anlaşılan. Kulaklar, "Bu kavganın galibi olmayacak" diyen bilge insanların sözlerine kapanalı çok olmuş.

Kadim dostlarının en can alıcı ihtarları bile onların akıllarını başlarına getirmiyor. Söyledikleri tek şey var:

"Sadece biz hak yoldayız! Sadece bizim hocamız doğru! Bu işin en doğrusunu bizden başkası bilemez! Biz birşey yapıyorsak bir hikmeti vardır! Zaman bizim haklı olduğumuzu gösterecek. Yakında sokağa çıkacak yüzünüz olmayacak. Bize dokunan Gayretullah'a dokunur. "

Pensilvanya sakinin 40 yıllık şöhretinde bir doğruluk payı varsa, işler bu kadar çirkinleşmemeli, kavga bu duruma hiç gelmemeliydi. Çevik Bir'e korku titremeleri arasında ve bir çırpıda peşkeş çekilen dershaneler, Erdoğan'ı boğmak, bu kadim ülkeyi yangın yerine çevirmek için can alıcı bir bahane olmamalıydı.

Ama oldu!

Hiçbir insana, hiçbir Müslüman'a yakışmayacak aşağılıkta bir kavga yaşanıyor ve biz günlerdir bu kavgayı aciz, şaşkın ve bezgin bakışlarla izliyoruz. Gayrı resmi dinlemeler, medya patronları ve işadamlarının belaltı kasetleri, siyaset ve iş dünyasının mahrem konuşmaları ortalıkta hayasızca dolaştırılıyor.

Bunun yanısıra devletin asla başka kulaklara fısıldanmaması gereken en can alıcı bilgileri bir ihanetle ele geçiriliyor ve kimbilir hangi dış güçlerin ellerine servis ediliyor.

Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'la yaptığı iddia edilen konuşmalar günlerdir tartışılıyor. Ondan önce de Fethullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen kasetler yayınlanmıştı.

Kasettlerde ananas, ihaleler, banka kurtarma, Koç'a "Maliye geliyor hazırlıklı ol" ihbarı, "ABD ile aramız açılmasın" gibi pek çok nahoş konuşmalar yer alıyordu.

Dikkat ettiniz mi?

Gülen'e ait olduğu iddia edilen o kasetler yayınlandığında Hocaefendi, avukatı aracılığıyla bir  kendini savunmuş, kasetlerin tamamen montaj olduğunu, iddia sahiplerinin iddiasını ispatlamasını  istemişti.

Bir tek Allah'ın kulu üzerinde durdu mu?

"Hadi bu kasetleri TÜBİTAK'a gönderelim, hadi ses analizi yapalım. Bakalım hoca yalan mı yoksa doğru mu söylüyor?" dedi mi? Cemaat medyası, "Bu kasetlerin montaj olduğunu ispatlarız" diyerek meydan okudu mu?

Yok!

Bunun yerine tam da yukarıda yazdığım şeyler yapıldı.

"Sadece biz hak yoldayız! Sadece bizim hocamız doğru! Bu işin en doğrusunu bizden başkası bilemez! Biz birşey yapıyorsak bir hikmeti vardır! Zaman bizim haklı olduğumuzu gösterecek. Yakında sokağa çıkacak yüzünüz olmayacak. Bize dokunan Gayretullah'a dokunur" denildi.

Erdoğan günlerdir meydanlarda, "Benim olduğu iddia edilen ses kayıtları montaj ve dublajdır" diyor. Yani Fethullah Gülen ne diyorsa aynısını söylüyor. Hocaefendiyi aklamaya çalışan cemaat medyası ve sosyal medyada soytarımsı hareketlerle twitler atan güruh ne yapıyor? Erdoğan'ı bu kayıtlar üzerinden ipe çekmeye çalışıyor değil mi? "Biz iddia ederiz, sen ispatla" diyor.

Bu riyakarlığın daniskası değil mi?

Tekrar gözden geçirecek olursak...

Ses kaydında Bilal Erdoğan olduğu iddia edilen kişi babasına, "Bende ne olacak baba? Sadece senin paran var kasada" diyor. Cemaat medyasında, "Evden çıkarıldı" diye anlatılan para ne kadar?

1 milyar dolar!

Yani eski Türk parası ile hesaplarsak 2 katrilyon 200 milyar TL. Niye kimse "Yahu böyle bir kasa bankalarda bile yok. Bu nasıl bir kasa ve böyle bir kasa Bilal Erdoğan'ın evine sığar mı?" diye sormuyor?

Aynı ses kaydından başka bir ayrıntı...

Erdoğan olduğu iddia edilen kişi oğluna, "Abini, enişteni amcanı teyzeni çağır. Bu paraları sıfırlayın" diyor. Siz Bilal Erdoğan olduğu iddia edilen kişinin, abisini, eniştesini, amcasını arayıp çağırdığına dair bir ses kaydı duydunuz mu?

Bu paraların daha sevkiyatı yapılırken, daha paralar evlerden çıkarılırken, "Neden operasyon yapılmadı ve Erdoğan ailesi suçüstü o paralarla yakalanmadı" diye soran, araştıran kimse gördünüz mü?

Hayır!

Günlerdir, "Niye inanmıyorsunuz, Erdoğan çalmış" diyenler işte tam da burada çuvallıyor. Halkın geniş kesimleri işte bu nedenlerden dolayı Erdoğan'ın yolsuzluk yaptığına inanmıyor. Erdoğan'ı zerre kadar sevmeyen kişilerin bile kafasında soru işareti olmasının nedeni budur!

Elinizi vicdanınıza koyun....

Yolsuzluktan dolayı hüküm giymek üzereyken Rahşan affı ile paçayı kurtaran bir genel başkanın "Yolsuzluk var" dediği bir ortamda kimi yolsuzluğun olduğuna inandırabilirsiniz?

11 yıldır ses çıkarmayıp, son 3 ayda tam da çıkarları zedelenince "Hırsız var" diyenlere kim nasıl inansın.

Başından beri söylüyorum!

Bu bir algı operasyonu ve inanmaya hazır kesimler sadece işine geldiği şekilde duyuyor, yorumluyor. Erdoğan'a inananlar Erdoğan'ı, Gülen'e inananlar Gülen'i işte tam da bu nedenle savunuyor.

Ancak herkesin inandığı, artık cemaat mensuplarının bile inkar edemediği bir gerçek var. O gerçek, yasal olmayan kasetlerin bizzat cemaatin eliyle servis edildiği. Çünkü eskiden gizlice yapılan bu iş artık herkesin gözü önünde yapılıyor. Cemaati savunan kesim, "Yakında piyasaya çıkacak kasetleri izleyince sokağa çıkacak yüzünüz kalmayacak" demekte beis görmüyor.

Geçtiğimiz yazıda tehdit unsuru olarak kullanılan bu kasetlerin içeriklerini ayrıntılarıyla dikkatinize arzetmiştim. Merak eden arşivden o yazılara ulaşabilir.

O yazıyı okuyan herkes günlerdir,  "Bir gelişme var mı? Yeni bilgilere ulaştınız mı?" diyerek cevap arıyor.

Evet, yeni gelişmeler var!

O kaset ulaştırılması gereken ele ulaştırıldı. Bu tarihi bir kenara not edin! Kasetin internete servis edileceği tarih, çok büyük ihtimalle 25 Mart olacak! Herkesin günahını vebalini üstlenerek söylüyorum ki, kasetin yayın tarihini, Şefkat Tepe dizisinin senaryosuna onay veren isim belirledi.

"Geride kalan kasetleri unutun! Bu kaset Erdoğan için öldürücü darbe olacak. Bu kasetten sonra o koltukta istese dahi oturamayacak. Bu kaset Türkiye'de kıyametleri koparacak. Bu kasetle ilgili kendini savunmaya ne mecali ve zamanı olmayacak. Herkes ona göre hazırlığını yapsın!" denilerek hüküm verildi.

Kasetin içeriği mi?

Kim bilir!

Belki bir sonraki yazıda gerek o kasette, gerekse cemaat evlerinde ve dershanelerde yapılan iğrenç konuşmaların yer aldığı başka kasetlerin içeriği ile ilgili bilgilerle karşınıza çıkarım!

twitter.com/slymnoz

facebook.com/slymnoz

İstanbul‘a rüya gibi proje!


Tuzla Viaport Marina, Kadir Topbaş'ın da katılımıyla tanıtıldı. Bu proje ile birlikte 25 milyon turist gelmesi hedefleniyor.
Türkiye ve dünyanın gözdesi olacak Tuzla Viaport Marina görücüye çıktı. Yılda 25 milyon turisti ağırlayacak marinaya havaray ile ulaşım sağlanacak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, projenin 1 yıl sonra biteceğinin sözünü aldı.

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN

VİDEO İÇİN TIKLAYIN

Çırağan Sarayı'nda düzenlenen projenin lansmanına İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadir Topbaş, Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı, Via Properties Yönetim Kurulu Başkanı Coşkun Bayraktar ve davetliler katıldı.

Programda konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Dünyada İstanbul ile rekabet edecek bir şehir yok. İstanbul'u model alınan bir şehir yapmak üzere adımlar attık. Önemli bir destinasyon. Sadece İstanbul için değil; yurt dışından gelecek insanlar için bir proje ortaya koyduk" dedi.

"DENİZ ALTI TRENİ YAPILABİLİR"
Projeye yeni projelerin eklenebileceğini belirten Topbaş, "Burada bir tren düşünün. Deniz altı treni, denize dalsın alttaki batıkları görsün. Deniz dibine ilk defa bir akvaryum yapın ve orada bir hareketlilik olsun. Bunlar yeni fikirlere açık olan yatırımcıların ortaya koyacağı projeler. İstanbul'un dünyadaki rekabet gücüne büyük katkı koyacak. Kentin en uç noktası gibi görünen Tuzla yeniden devreye giriyor. Cadde tramvayı var orada. O da katkı koyduğu zaman İstanbul'un nabzı orada atacak. Bu proje bütün dünya insanlarını etkileyecek ve model alınan bir proje olacak. Arzumuz bu şehirde yaşayanlar bu şehre hayranlık duysunlar ve diğer şehirlere imrenmesinler. İstanbul Vialand'dan sonra yeni bir alan daha kazanıyor. İstanbul dünyanın konuştuğu bir kent olsun diyorum" diye konuştu.

ŞADİ YAZICI'DAN IŞIK SES VE SU OYUNLARI ALANI MÜJDESİ
Programda konuşan Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı, "Deniz deyince akla Tuzla gelsin dedik. Deniz Harp Okulu, Denizcilik Fakültesi bulunduran bir Tuzla vardı. Tarihi Tuzlayı koruyoruz ve yeni yaşam alanları ile büyüyen bölgede deniz üstünde bir alan kurma çabasındayız. En az 2 bin 500 insan çalışacak ve Tuzla'ya yeni bir istihdam kazandıracak. Her zaman bize destek olan abimiz Kadir Topbaş'a teşekkür ediyorum. Bir müjdeyi daha veriyorum. O bölgede ışık ses ve su oyunlarının olacağı bir alanı projeye ekledik" şeklinde konuştu.

Via Properties tarafından inşa edilen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Tuzla Belediyesi'nin katkılarıyla Tuzla'da hayat bulan Viaport Marin, Mayıs 2015'te İstanbulluların hizmetine açılacak. Viaport Marin projesi, 570 milyon TL'lik yatırımla hayata geçiriliyor. 5 çıpalı marina konseptinin uyarlandığı projede, unutulmaya yüz tutan balıkçı barınakları yeniden inşa ediliyor. Tuzla halkının yararlanabileceği sosyal alanlardan oluşan projede, 150 bin metrekare yeşil alan, 750 yat kapasiteli marina, adacıkların üzerine yerleştirilmiş otel ve Tuzla halkı ile yat sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ticari üniteler yer alacak. Yeşil alanlar, dev bir park ve oyun alanlarıyla 7'den 70'e herkese hitap edecek Viaport Marin, Türkiye'de ilk defa hayata geçirilen deniz oteliyle de fark oluşturmyaya hazırlanıyor. Ulaşım ağının geliştirilmesi ile mesafelerin kısaldığı İstanbul'da Tuzla, sanayi bölgesinden de arınarak yeni yaşam merkezi haline geliyor.

10 BİN METREKARELİK DENİZ SUYU HAVUZU
Bugüne kadar hayata geçirdikleri konsept projelerle adını duyuran Via Properties'in Yönetim Kurulu Başkanı Coşkun Bayraktar, "Tuzla'da dünya standartlarında ve yine Türkiye'de ilk olan bu projeyi hayata geçirmekten memnuniyet duyuyoruz. Bu proje hem yerli hem yabancı misafirlerimize hediye olacak. İstanbul'da deniz keyfi artık Tuzla'da yaşanacak. Denizin üzerinde alışveriş yapacak ziyaretçiler, isterlerse otelde konaklayacak, isterlerse de 10 bin metrekarelik deniz suyundan oluşturulacak yüzme havuzunda yüzecekler" dedi. Türkiye'de yine çok ses getirecek bir projeye imza attıklarını belirten Bayraktar, "Turizme çok büyük katkı sağlayacağız. Turistler Tuzla Marin'i görmeden İstanbul'dan ayrılmayacak. 1980'lerin sonuna kadar balıkçılığın merkezi olan Tuzla, eski ihtişamını geri kazanacak. Bu proje bizim İstanbul'a ve İstanbullulara hediyemiz olacak" diye konuştu.

PROJEYE HAVARAY İLE ULAŞIM
Tuzla'yı yenileme projelerinden birinin ulaşım olduğunu söyleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Bölgeye iki ayrı metro hattı ve havaray getireceğiz. Viaport Marin İstanbul'un çok önemli bir aktivite merkezi olacak. Yılda 25 milyon insan buraya gelecek" dedi.

http://smart.aksam.com.tr/Home/newsDetail?newsHeadline/haber-289714
Gülen'den şoke eden Hazreti İsa yorumu

A Haber’de yayınlanan Mehmet Ali Önel yönetimindeki “60 Dakika” programına İlahiyatçı ve Hukukçu Yazar Ahmet Tekin’in Fethullah Gülen ile ilgili çok çarpıcı açıklamaları damgasını vurdu.

'GÜLEN DE HZ.İSA, HZ.MUHAMMED'İN OĞLUDUR DİYOR'

Aşağıdaki ifadeler Fethullah Gülen'in Nil Yayınları'ndan çıkan Fasıldan Fasıla kitabına ait.. (3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 197)

Bütün tefsirler bunu Cebrail (as) olarak ifade ediyorlar. Fakat âyette "Ruh" tabiri kullanılıyor. Bu Ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise, ihtilafın çerçevesini aşkın ve Efendimizin (sav) ruhunu da içine alacak kadar geniştir. Çünkü Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı, bu itibarla da gözlerinin içine bir başka hayalin girmemesi gerekirdi. Ayrıca Efendimiz (sav) de, bir makamda onun kendisiyle nikahlandığına işaret etmektedir. Bu açıdan da "Ruh" Efendimizin (sav) ruhu da olabilir. Fakat, bu kat'i değildir, bir ihtimaldir. İhtimaller ise, delillerle takviye edilecekleri an'a kadar kat'iyet ifade etmezler.
05.03.2014

İşte bu şok ifadeleri yorumlayan ilahiyatçı-yazar Ahmet Tekin; "Fethullah Gülen Ali İmran suresinin 64. Ayetini açıkça tahrif ediyor ve Hıristiyanlıktaki, dini ahkâmları ortadan kaldıran Pavlus gibi Gülen de Müslümanları Hıristiyanlaştırmak istiyor" şeklinde çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Ahmet Tekin; "Fettullah Gülen diyalog toplantılarına girerken açıkça şunu demiş oluyor. 'Hz. Peygambere sen şurada biraz dur benim içerde işim var' . Diyalog toplantılarının hiç birine Hz. Peygamber sokulmuş mudur? Hayır. Hz. İsa ise Rab olarak Tanrı olarak 3 Tanrıdan biri olarak diyalog toplantılarına girmiştir. Ama Hz. Muhammed (S.A.V) diyalog toplantılarına sokulmamıştır, hiç bahsedilmemiştir bile. Eğer bunu sokarsanız biz bu toplantıyı terk ederiz gideriz diyorlar çünkü" dedi.

"GÜLEN, PAVLUS'UN YOLUNDAN GİDİYOR"

Hz. İsa'nın Tevhid dinini değiştirip dini ahkâmları ortadan kaldıran Pavlus gibi Gülen'in de İslam'ı Hıristiyanlaştırmak istediğini öne süren Ahmet Tekin sözlerini şöyle sürdürdü:

"Fethullah Gülen'in üzerinde yürüdüğü yol Pavlus'un yoludur. Nasıl ki Pavlus şeriatı yani dinin diğer ahkâmlarını ortadan kaldırarak Hıristiyanlığı sadece tanrıya iman ve sevgi dini haline getirmiş ve Şer-i ahkamı tamamen ortadan kaldırmıştır. Şimdi Gülen de insanları oraya götürmek istiyor . Çünkü istiyor ki dinler arasındaki müşterek noktaları alalım, müşterek olmayan noktaları kenara bırakalım onlar bize yeter diyor. Hıristiyanlarla Müslümanlığı nasıl bir araya getireceğini şaşırmış vaziyette."

"İSLAM DİNİNDE REFORM YAPILAMAZ"

Fethullah Gülen'in dinler arası diyalog ile ilgili yaptıklarının dinin temel hükümlerini yok saymak olduğunu belirten Tekin; "Gülen İslam dünyasını Hıristiyanlaştırmak istiyor. Bu görevi yapıyor şu anda. Misyonumuz bir diyor! Reformda devrimde ne diyorsanız diyin İslam ile gelmiş ve bitmiştir. Yeniden dinde reforma öteye beriye ihtiyaç yoktur. Bu adam milletin dinini fikrini dejenere ediyor, boşluk yaratıyor zihinlerde ve bu boşluk içinde misyonerler rahat faaliyet göstersin diye yapıyor bunu. Bu çok büyük bir tehlikedir geleceğimiz için." diye konuştu.
"GÜLEN OKULARINDAKİ HOCALARIN ÜÇTE BİRİ AJANDIR"
Cemaat okullarındaki hocaların 3'te birinin ajan olduğunu iddia eden Tekin, "Cemaatin okullarındaki hocaların üçte biri ajandır. Bu hocalardan bizim istihbaratımızda da olanlar olabilir o ayrı ama kesinlikle bunların üçte biri ajandır. Ve bunlar çocuklarımızı ifsat ediyorlar." diyerek sözlerini noktaladı.
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/05/gulenden-soke-eden-hazreti-isa-yorumu
Taksim Meydanı, İstanbul,1929
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
GÜLEN İÇ ÇAMAŞIRLARI VE GÜLEN CELL
Gülen marka oluyor!
 
Yasa dışı dinlemeleri yapan paralel yapılanmanın "Fethullah Gülen" markasıyla "Telefonlar, fakslar, tele fakslar, teleksler, telgraf makinaları, mobil telefonlar, telsizler, telsiz telefonlar ve telefon santralleri" kurabilmek için Fethullah Gülen ismini tescil ettirdiği öğrenildi.

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

05 Mart 2014
Türk Patent Enstitüsü'ne "Fethullah Gülen" ismini marka olarak tescil ettirmek için ilk başvuru Gülen cemaatinin "Sızıntı, FEM, ANAFEN, Güvender, Işık, Zambak ve Gonca" gibi yazılı materyallerini basan İzmir Gaziemir'de kurulu Çağlayan Basım Yayın Dağıtım Ambalaj Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapıldığı öğrenildi. Şirkette Fethullah Gülen'in kardeşleri Kudbettin Gülen ile Mesih Gülen'in de yönetici sıfatıyla görev aldıkları biliniyor. Şirketin Gülen adına yaptıkları marka başvurusunda en dikkat çeken faaliyet alanı ise haberleşme hizmetleri oldu. Şirket, "Fethullah Gülen" markasıyla "Cep telefonu, uydu, bilgisayarlar arası, faks, teleks, telgraf ve telefon ile iletişim hizmetleri ve elektronik posta hizmetleri yapabilecek.

İÇ ÇAMAŞIRI BİLE VAR
Patent Enstitüsü'ne yapılan bir diğer marka başvurusu "Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, ayak ve baş giysileri" için oldu.

Kaynak: Takvim
Şok Kayıt! Cemaat Abisi: "Oyları Sarıgül'e veriyoruz."
 
Montajsız, şantajsız ses kaydı! Cemaat abileri her yerde Sarıgül için propaganda yapıyor.
05.03.2014

DHA Muhabiri: O fotoğrafı miting öncesi çektim!

05 Mart 2014
Erdoğan'ın Adıyaman mitingindeki kalabalık, yine muhalefeti ikna edemedi. Çoğu ulusal, paralel ve Gezici sosyal paylaşım hesaplarında DHA'nın fotoğrafı kaynak gösterilerek 'montaj' denildi.

Adıyaman'da dün Sakarya Caddesi Vali Yücel Özbilgin parkının bulunduğu meydanda yapılan AK Parti mitingi yine polemik konusu oldu.

Erdoğan'ın Anadolu'da yaklaşık 15 ilde yaptığı mitingden ajanslara düşen fotoğraflara 'fotomontaj' denildi.

Bir benzer durumda dün AK Parti'nin Adıyaman mitingi için de söylendi. Facebook ve Twitter gibi osyal paylaşım sitelerinde yayılan bir fotoğraf binlerce kişi tarafından paylaşıldı.

DHA'NIN MİTİNGDEN YAKLAŞIK 2 SAAT ÖNCE SERVİS ETTİĞİ O FOTOĞRAF


Haber 7'nin ulaştığı Adıyaman DHA muhabiri Mahir Alan, söz konusu fotoğrafın mitingden önce çekildiğini söyledi.
DHA'nın abonelerine geçtiği ek fotoğraflarda ise alanın tamamen dolduğu görülüyordu.

BU DA DHA'NIN SAAT 15'TE GEÇTİĞİ FOTOĞRAF


Anadolu Ajansı'nın meydanın daha geniş gören açıdan çektiği fotoğraf



FERHAT ESNEK / HABER 7
17 ARALIK F.GÜLEN ALBÜMÜ 10
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı








Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı

















Gömülü resim için kalıcı bağlantı



















Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı





Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı














Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı








Gömülü resim için kalıcı bağlantı




Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

















Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı



Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
DİĞER ALBÜMLER
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
05.03.2014