HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

5 Mart 2014 Çarşamba

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

Helal olsun bu Başbakan’a!

 
 
 
 
05 Mart 2014

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit



Ne istiyordunuz?

Bülent Ecevit gibi, yürümekten aciz bir başbakan mı?

Yoksa, Mesut Yılmaz gibi, kumarhanede yumruk yiyen bir başbakan mı?

Veya, 17 Nisan’da “başörtü sorununu, masaya yumruk vurup çözeceği” vaadi ile oy toplayan, hemen iki hafta sonra ise, Rahşan Ecevit’in “Eli kanlı katiller” zılgıtını yiyince, süt dökmüş kedi gibi her şeye eyvallah eden, başörtü yasağını ilahiyatlara, imam hatiplerin tamamına teşmil ettiren iktidara ortak olan Devlet Bahçeli gibi bir başbakan mı?

Hepsini gördük..
Şimdi ise, ülkenin her sorunu ile bire bir ilgilenen, koşturan bir başbakan, ülkenin yönetiminde..
Onun için de, rahatsız oluyor, malum çevreler..
Bırakın yurtdışı seyahatleri, toplantıları..
Bırakın yurtiçi açılışları, kongrelere katılımları..
Bir de o televizyondaki programda yapılan sahtekarlığı.. Diğer programda yapılan tarih ahlaksızlığını takip edip, ilgilileri uyarmıyor mu?

Hafakanlar basıyor, Mesut Yılmaz usulü, Bülent Ecevit usulü, Devlet Bahçeli usulü yönetime alışık olanları..

İstiyorlar ki, Başbakan kumarhaneye gelsin, bir mafyacıya yumruk attırıp, dersini versinler.
İstiyorlar ki, Başbakan yürümekten aciz bir görüntü versin, “Tırnaklarını bile temizleyemiyor” yazıları ile itibarsızlaştırıp, ülkeyi kendileri yönetsinler..

İstiyorlar ki, şantaj yapabilecekleri siyasiler hükümette olsun, “12 Eylül öncesindeki cinayetlerinizi manşet yaparız haa!” diye korkutup, istediklerini yaptırsınlar..

Böyle bir başbakan olmadığı için, Tayyip Erdoğan’a tahammül edemiyorlar.. İndirmek istiyorlar..
Peşinen söyleyeyim..

Telefon kaydı olduğu ileri sürülen ve internete sızdırılan konuşmaların büyük çoğunluğunun montaj olduğu kanaatindeyim..

Aralarda doğruluk süsü vermesi için, montajsız sızdırmalar da olabileceğini düşünüyorum..
Hangisi montaj, hangisi montajsız ayrıntısına girmeden..

Yayınlanan son konuşmalardan birisi ile ilgili, Doğan Yayın Holding’in yaptığı açıklamayı masaya yatıralım..

Konu, bizim de uzun süre takipçisi olduğumuz, “kağıt ithalinde üçkağıt” hususu..
Yurtdışındaki dandik şirketler aracılığı ile, Türkiye’deki halka açık şirketlerin zarar ettirilmesi gerçeği..

Aydın Doğan, kızı ve iki yöneticisi, o davada beraat etmişlerdi..
Yargıtay beraati bozdu..
Yeniden beraat ettiler.
Şimdi dosya, Ceza Genel Kurulu’nda..
Ancak sızdırılan kasete göre, Başbakan, davanın son durumunu, Adalet Bakanı’na soruyor, konunun uzmanı ve müdahili olan SPK’nın, suçun varlığı konusunda tam kanaat sahibi olduğunu hatırlatıp, yargıya etki edilmezse, mahkumiyet kararı çıkması gerektiğinin söylendiğini belirtip,  neler olduğunu soruyor!
Bu noktada, bir hatırlatma yapayım..
Eğer kaset montajsız ise..
Bu kaseti sızdıranlarda üç kuruşluk akıl yok..
Çünkü bu kaset, Başbakan’ın aleyhine değil.. Başbakan’ın şeref levhası olarak odasına asması gereken bir konuşma..

Niye?
Konuşmalarda açık açık görülüyor..
Doğan grubu yönetimin yargıyı etkileyerek “kağıt üçkağıdından kurtulmaya çalıştığı..”
Sanıkların, yerel mahkemede, tek kişi ile karar verilme noktasında müdahalede bulunabildikleri..
Ama Ceza Genel Kurulu, 20-25 kişilik kalabalık bir yapı olduğu için, orda müdahalede bulunamayacakları,  adil kararın Ceza Genel Kurulu’ndan çıkacağı konuşuluyor..
Ne var bunda?
Ne var ki, Başbakan’ı suçlamak için, sızdırıp, yayınlıyorlar?
Ne yapacaktı, Başbakan?
Sanıkların, yerel hakimi etkilemeye çalıştığı ileri sürülecek. Başbakan da seyir mi edecekti?
Alın işte..

Başbakan duruşmadan önce olayın ne aşamada olduğunu sormasına rağmen, siyasi iktidar tarafından hakime bir etki yapılmamış olmalı ki, Yargıtay kararına rağmen, beraat kararı çıkıyor..
Bin karardan bir tanesinde karşılaştığımız “direnme kararı” ile yüz yüze geliyoruz.
Bin karada bir tane de değil..
“Yüz binde bir karar” desek, daha doğru olur.
Niye?
Çünkü ilk kararı veren, bu hakim değil.
Başka bir hakim.
Başka hakimin verdiği bir kararı, Yargıtay bozmasına rağmen direnen hakimi, ben 25 yıllık hukuk hayatımda hiç görmedim.
İlk defa, Aydın Doğan davasında gördüm.
Ve daha ilginci, Doğan grubunun dün yaptığı açıklamada..
Başbakan ve Adalet Bakanı arasındaki konuşmaya atıfla diyorlar ki açıklamada, “Böyle bir görüşme yargı sürecine açık bir müdahale anlamı taşımaktadır. Bu konuşmada ayrıca, bağımsız ve tarafsız olması gereken SPK’nın da davayı etkilemek için harekete geçmesinden bahsedilmektedir.”
Vay ay vay..

Başbakan’ın, “Yerel mahkemelere etki mi ediyorlar” diye, Adalet Bakanı’na sorması, Ceza Genel Kurulu’na böyle bir müdahalenin olup olamayacağını sorgulaması, yargıya müdahale midir?
Daha net sorayım, Başbakan yargıya müdahale etseydi, Yargıtay’da 5 üyenin birden “mahkumiyet” dediği bir dosyada, yerel mahkemede tek hakim, nasıl “beraat” verebilecekti?
Öyle ya..

Yargıtay mahkumiyet diyecek. SPK mahkumiyet isteyecek. Başbakan mahkumiyet isteyecek. Adalet Bakanı mahkumiyet isteyecek..
Ama iki yıl önce Isparta’dan gelen bir hakim, bunların hepsine direnip, beraat kararı verecek?
Nasıl mümkün olabilir ki, bu?
Doğan grubunun açıklamasındaki “Tarafsız olması gereken SPK” ifadesi ise, aslında yaşadıklarımızı çok net ispatlıyor..
SPK nasıl tarafsız olur..
Bir yanda parası hiç edilmek istenen halk varsa, SPK tarafsız olabilir mi?

Lütfen, Başbakan’ın halkın yanında, kasetçilerin de “üçkağıt” sanıklarının yanında olduğunu, herkes kabul etsin artık.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder