HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

18 Mart 2014 Salı

 
Gülen yine beddua etti! - İZLE
 
 
 
BUDA BEDDUA AÇIKLAMASI
 
18.03.2014
Egemen Bağış'tan Hollandalı ırkçı milletvekiline "Oğlum Bak Git"
 
 
18.03.2014

Gülen'in ayak tarafındaki ayetli oda fotoğrafı mizansen hatası mı?

(Bence ayet ve komidin fotoğraf için oralara konmuş, çünkü yatağın baş kısmı yastığın olduğu yer. Yatağın baş mobilyasına Dikkat Edin. Ayrıca orası Gülen'in odası mı? pek sanmıyorum
Ahdar)

 

Zaman'daki imaj düzeltme röportajının içeriğinden çok, amatör algı çalışmaları dikkat çekti, sosyal medyada alay konusu oldu. Peki ayak tarafındaki ayet hatası nasıl yapıldı?
Gülen'in ayak tarafındaki ayetli oda fotoğrafı mizansen hatası mı?
18 Mart 2014
stargazete.com-özel
Fethullah Gülen'in Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajlar serisinde göze çarpan duygu sömürüsü ve imaj tazeleme çabasına yönelik algı çalışmaları dikkat çekmeye devam ediyor. Öyle ki, toplumu yönlendirme amaçlı bu çabalar röportajın içeriğinin bile önüne geçti.

CEKET SOSYAL MEDYADA ALAY KONUSU OLDU

Röportajın ilk parçasında Ekrem Dumanlı'nın öne çıkardığı "hiç iki ceketi" olmadı vurgusu gün boyu alay konusu olmuş, Gülen'in farklı zamanlarda çekilmiş farklı ceketli fotoğrafları internette paylaşılmıştı.

YATAĞIN AYAK TARAFINDAKİ AYET TEPKİ ÇEKTİ AMA...

İkinci parçada ise Gülen'in yatak odası tartışma konusu oldu. Gün boyu sosyal medyada yatağın ayak tarafında yer alan ayet konuşuldu. Osmanlı'nın kurucusu Osman Bey'in, misafirlikteyken Kur'an'ı Kerim'in bulunduğu odada sabaha kadar ayaklarını uzatıp yatmadığı, hatta uyumadığı menkıbesi hatırlatıldı. Atalarımızın bu hassasiyetine karşılık, Gülen'in neden bu hassasiyeti gözetmediği soruldu.

İŞTE O FOTOĞRAF:



Ayet, Hud Suresi'nin 88. ayetiydi. Ve meali şöyleydi:

(Şuayb şöyle ) dedi: “Eğer ben, Rabbimden bir delil üzerinde isem ve beni kendinden güzel bir rızıkla rızıklandırdı ise de görüşünüz (bu) mu? Sizi ondan men ettiğim şeyde size muhalefet etmek istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar ıslâh etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Ben, O'na tevekkül ettim ve O'na yöneldim.”

Gülen'in ayak ucundaki ayeti Cemaat medyası bir türlü izah edemedi, açıklayamadı.

Ancak, stargazete.com Ekrem Dumanlı'ya ve Cemaat medyasına bir kıyak yaparak "ayak uzatılan ayet" konusunu tevil ediyor.

MİZANSEN Mİ YAPILMAYA ÇALIŞILDI?

Fotoğraftakinin aksine, aslında yatağın üstündeki yastık, yatağın diğer ucundaydı. Yani, ayetin asılı bulunduğu tarafta. Zira, genellikle yatağın yastık tarafında bulunan komidin, fotoğrafta görüleceği üzere yatağın ayak tarafında bulunuyor. Peki bu nasıl oldu?

Tezatlar, fotoğrafın algı amaçlı bir mizansenden ibaret olduğunu gösteriyor. Söz konusu karede ayetin bulunduğu tablonun, Fethullah Gülen'in başının hemen arkasına denk gelmesi amaçlandı. Böylelikle, fotoğrafa ilk bakışta Gülen'in yüzüne bakılacağı için, ayetle Gülen'in yüzünün aynı anda algılanması gerekiyordu. Gülen'in ne kadar hassas, ayetlerle haşır neşir olduğu, inzivaya çekilmiş insan intibaı insanlara en kolay böyle aksettirilebilecekti. Yani mizansen bir tür teknik çalışmanın ürünüydü.

Bu sırada, yatağın kanepe ya da başka bir şey olmadığını, oradaki şeyin Gülen'in yatağı olduğunun belli olması amacıyla üstünde bir yastık olmalıydı, ve bu yastık görünür bir yerde bulunmalıydı. Bu nedenle yastık ters tarafa konuldu.

MİZANSEN YAPARKEN BÜYÜK HATA GÖZDEN KAÇTI

Ancak o sırada, vahim bir hata yapılmış, ayetin ayak ucuna denk geldiği detayı gözlerden kaçmıştı.

Zaman Gazetesi bu nedenle bu fotoğrafa gelen tepkilere cevap vermekte zorlanıyor.

DİĞER YATAK ODASI NEREDE?

Öte yandan, bir başka şaşırtıcı detay ise, yatak odasının genelinde gizli. Çünkü, Gülen'in daha önce yine Pensilvanya'da çekilmiş bir yatak odası fotoğrafı paylaşılmıştı.

Oradaki yatak yere serilmişti. Ve Dumanlı'nın dün söylediğinin aksine o oda 4 metrekareden oldukça büyüktü. Bu detay ise, röportajdaki fotoğrafın algı çalışması amaçlı bir mizansenden ibaret olduğu yönündeki şüpheleri kuvvetlendiriyor.

İŞTE DAHA ÖNCE PAYLAŞILAN GÜLEN'İN YATAK ODASI FOTOĞRAFI:

AK Parti-Cemaat kavgası ile Türkiye'de ne yapmaya çalışıyorlar?

18 Mart 2014
TIMETURK yazarı Abdulaziz Tantik AK Parti- Cemaat çekişmesinin iç boyutunu ve dış boyutunu anlattı.

TIMETURK / TUĞÇE KOSKA


30 Mart yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Türkiye her seçim zamanında olduğu gibi bu seçimde de sancılı bir dönem geçiriyor. Tapeler, montajlar, provokasyonarla seçimlere gölge düşürülmeye daha da önemlisi hükümetin gerek yurt içinde gerek yurtdışındaki vizyonunu etkilemeye, ülkeyi kaosa süreklemeye, mevcut hükümeti devirmeye çalışmak istenilen girişimlerin ardı arkası kesilmiyor. Tüm Türkiye 17 Aralık operasyonundan itibaren tek bir konuya kilitlenmiş durumda…AK Parti-Gülen Cemaati gerginliği…

Yerel seçimlerde kimin kazanacağından çok bu atmosferin ne zaman normale döneceği en çok merak edilen konu. AK Parti- Cemaat arasındaki bu çekişmeyi , ‘hesaplaşma’nın seyrindeki olayları ve bunların İslamcılık ile ne kadar bağdaştığını muhafazakar camianın önemli isimlerinden TIMETURK yazarı Abdulaziz Tantik ile konuştuk. Tantik, ‘’İslamcılık şu an tekil düzeyde temsil edilebilmekte ve ana gövde İslamcılık iktidarın yanında yer almış bulunmaktadır. Bu İslamcılığın geleceği açısından ciddi bir sorun olarak ortaya konulmalıdır. Özellikle İslamcılık bu çatışmada mühendislik ve algı operasyonları bağlamında tarafsız kalmalı ve her iki tarafa da söyleyecek bir sözünün bulunması kaçınılmaz olmalıdır. Yoksa gelecek açısından bu çatışma Müslümanlığın genleri üzerinde olumsuz bir etki bırakacaktır’’ dedi.


-17 Aralık operasyonundan başlarsak... Sizce bu bir yolsuzluk operasyonu mu yoksa bir algı operasyonu mu? Neler söylemek istersiniz?
17 Aralık operasyonu hem algı operasyonu hem siyasi ve toplumsal mühendislik projesi, seçim sonuçları iktidarı alınamadığı her dönemde benzeri şeyleri yaşadığımız malumdur. Bu yüzden de halk bu meseleye istenilen düzeyde çekilemedi. Tam tersi olarak Ak Parti güçlenerek çıktı. Şunu da belirtmek gerekir ki bu algı operasyonu çok önceden başlamıştı. Erdoğan’ın otoriterliği, Ak Partinin totaliterliği vesaire söylemler de bu algı projesinin ön unsurları olarak değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

- 7 Şubat MİT krizi ile başlayan AK Parti- Gülen cemaati arasındaki gerginliğin boyutu halkı gün geçtikçe şaşırtıyor. Bu çekişme sizce nasıl sonuçlanır?
Bu çekişmenin bir iç boyutu var; iktidar çatışması, bir dış boyutu var; uluslar arası güçlerin Türkiye ve Ortadoğu üzerindeki bilgi tekelinin kırılması… Medyada da belirtildiği gibi GES olayı işin temelidir. Çünkü Genelkurmay Elektronik Sistemleri sayesinde sadece Türkiye değil bütün Ortadoğu’da ne olup bittiği anlaşılabiliyor. Buradaki tahakkümünü kaybettiği zaman -ki bu hükümet eliyle MİT’e bağlandı- çatışma da kaçınılmaz oldu. Ayrıca milyonlara varan dinlemeler de işin cabası…

-Türkiye'de son iki seçimdir izlenen 'tape siyaseti' hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Çok iğrenç bir şey, siyaseten sonuç alıcı olması da ayrıca siyasal olanın büyük kabahati olarak tanımlamak gerekir. Bu tip yasadışı dilemeleri hem delil olarak reddetmeli ve hem de siyasal sonuç alınmasının önüne geçilmesi şart oldu. Hele birde yeni teknik imkanlarla sese eklemeler, çıkarmalar yapılabildiği bir teknik zeminde bu tapeler çok can yakabilir. Bu noktada kesin bir tavır almak yeni tapeler için de umut verici bir durumu oluşturabilir.

-1 seneden fazladır silahların sustuğu dönemdeyiz. Ölüm haberlerinin gelmemesi halkı sevindirirken, 17 Aralık operasyonu ile başlayan Ak Parti- Cemaaat kavgası hem bölgede hem de tüm Türkiye'de tedirginliğe neden olmakta. 30 Mart yerel seçimlerinden sonra hassas olan çözüm süreci sizce nasıl boyut kazanır?
Türkiye büyümek ve kendi ayakları üzerinde durarak bağımsızlığını elde etmek istiyorsa bu çözüm sürecini tamamlaması kaçınılmaz bir siyasi vecibe olarak orada durmaktadır. Ayrıca bu barış bölgesel barışın da teminatı olma özelliği taşımaktadır. Küresel Sermaye Gücü Ortadoğu için yeni bir planı devreye koyma telaşını gösterdiğini söylemek mümkün. Bunun taşeronluğunu devredecek gruplar aradığı da malum. Bu aynı zamanda İsrail devletinin de güvenlik sorunu olarak teşmil edilebilir. Ama asıl olan şey İslami olanın ana gövdesini ortadan kaldırmaya matuf olduğunu söylemek daha uygun. O yüzden İhvan üzerine çok sert bir şekilde gidildi. Eğer çözüm süreci bırakılır ve eski hale geri dönülürse bu Türkiye için sonun başlangıcı olacaktır. Aynı zamanda da Ortadoğu içinde siyasi ve sosyal mühendisliklerin kazanımı… O yüzden hükümet bu hayati adımı attığı için başına gelen bu gailelere karşı yine halkın desteği ile karşı koymalı ve çözümü nihayete erdirmeli. Hatta en önemli adım olarak da seçim sonrası hemen çözümü sonuca taşıyacak yeni bir Anayasa metnini tartışmaya açmalı ve vakit geçirmeden bu yeni anayasayı yürürlüğe koymalı ki toplumsal ve siyasal mühendislikleri ve algı yönetimlerini bertaraf edebilsin…

-Dershanelerin değişim sürecine gireceği duyurulduğu andan itibaren özellikle cemaate yakın yayın organları ve STK'ların tepkileri sadece dershane düzenlemesine mi karşıydı yoksa Cemaat-İktidar kavgasının ayyuka çıkma olayı mıydı? Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Dershane meselesi sadece bir işaret fişeği idi. O kadar… Kavga çok önceden başlamıştı zaten. Sorunuzda belirttiğiniz gibi Oslo süreci olarak betimlenen olgu ile birlikte hem yerel hem de uluslar arası siyasal yol ayrımı devreye girmişti zaten. Bu yüzden dershane meselesi sadece bir meşru zemin oluşturdu…

-Bu gerginlik ortamında CHP- Cemaat ittifakını iki tarafın geçmişini göz önünde bulundurarak değerlendirirseniz; bu yakınlaşmanın nelere gebe olduğunu söyleyebilirsiniz?
Bu zorunlu bir ittifaktır. Denize düşen yılana sarılır misali… Çünkü Cemaat ile Cumhuriyet Halk Partisi yapısal farklılığa sahip oldukları gibi epistemik farklılıkları da vardır. Uzlaşmaları mümkün olmayan iki güçtürler. O yüzden geçici bir uzlaşıya sahiptirler. İlk virajda da ayrışacaklar zaten… Hem bu ittifak iki tarafı da zora sokacak bir düzlemi taşımakta ve her iki yapıda da çatlaklar oluşturabilir. Bu yüzden bu ittifak biraz zoraki biraz emredilen bir durumu ihtiva etmektedir.

-Geçtiğimiz günlerde 26 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kalan Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ'un tahliyesini ve 'Cumhurbaşkanlığına aday olacak' söylentilerini nasıl yorumlarsınız?

İşin esasına bakarsanız bu durum yargıya olan güvenin az olduğu gerçeğini hesaba kattığımızda 17 Aralık süreci ile birlikte en büyük darbeyi yargıya vurmuştur. Ve böylece halk artık bu yargıya güvenini kaybetmiştir tıpkı benim kaybettiğim gibi… Çünkü yargı tam da bir komplo ve siyasal mühendislik aracı olarak kullanıldığını aşikar kılmıştır. 28 Şubat sürecinde yargı nasıl bir güç eliyle kullanılmışsa bu süreçte de yine yargı bir gücün denetiminde kullanılmış ve genel kamuoyu nezdinde ciddi bir yara almıştır. Bu güvenin yeniden tesisi ise gerçek anlamda çok zor görünmektedir. İlker Başbuğun yaptığı açıklamada sadece Anayasa Mahkemesine yaptığı vurguyu dikkate aldığımızda yargının durumu ortaya çıkar.

İlker Başbuğ’un cumhurbaşkanı adayı olması ise bir başka süreci işaret eder. Aday olacağına dair bir kanaate sahip olmadığım gibi velev ki olduğunu farz edelim; sukutu hayale dönüşecektir. Artık eski cumhuriyeti isteyenler tarih çöplüğüne gömülmüşlerdir. Bugünlerde Ergenekon davası sanıklarının kahır ekseriyeti de dışarı salındı. Buna rağmen bu gerçek değişmeyecektir. Çünkü gerçek devlet aklı bir şeyi iyi anlamıştır: eski cumhuriyet beka sorununu aşamayacaktır. Küresel Sermaye tarafından parçalanmak istenmektedir. Tıpkı diğer bütün ulus devletleri parçalamaya başladıkları gibi… Bu yüzden ısrarla Yeni Türkiye vurgusu yapan Başbakan’ın niçin bu vurguyu yaptığını hesaba katmalıyız.

-Son günlerde hükümet tarafından sıkça dile getirilen '3 dönem kuralı istenilirse kaldırılır' söylemlerini nasıl okumak gerekir? Sizce kaldırılmalı mı? Yoksa bu kural devam etmeli mi?

Bu meselenin öyle kolay cevaplanacağı bir vasatı yoktur. Birincisi, bu mesele yeni bir konjonktürel durumun oluşturulması sürecinde gündeme gelmiştir ve geçici bir tabiata sahiptir. İkincisi, Başbakanın cumhurbaşkanlığı süreci zora girerse kaçınılmaz bir yaklaşım olarak orada durması gereken önemli bir hamledir. Üçüncüsü ise Başbakanın ilkeli tutumu ile çelişecek zorunlu bir durumu içermesi işi zorlaştırmaktadır. Benim kanaatim, siyasi iktidarlarda bulunmanın ilanihaye olması gerekmediğidir. Hizmet bir sürü farklı teknik ve yöntemlerle yapılabilir. Ama siyasal anlamda Başbakan öyle bir şeye zorlanıyor ki bunun sonucunu hepimiz bekleyip göreceğiz. O yüzden atacağı adımın bu koşullar hesaba katılarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Ama benim kanaatim ilk elde ilan edilen ilkelerin varlığının anlamı uğruna bu ilkeden vazgeçmemektir. Bu siyaset arenasında bir güvenin tesisi açısından da elzem bir durumu içerir.

-17 Aralık operasyonu ile başlayan Cemaat-İktidar kavgasının boyutları şüphesiz İslamcılık tartışmalarını tekrardan gündeme getirdi. Sizin de bu konu ile ilgili çıkan 'İslamcılığın Arayışı' adlı son kitabınızdan yola çıkarsak 'İslamcılık' ile son yaşanan olaylar ne kadar bağdaşıyor? --İslamcılığın iktidar ile olan ilişkisi nasıl olmalıdır?
İslamcılık bir kader olarak kendisine dayatılan siyasal süreçlere biraz da düşünmeden katılımda bulunmaktan imtina edemiyor. İslamcı ana gövdenin Ak Parti iktidar sürecinde iktidara eklemlenmesi önemli bir sorun alanı olarak orta yerde durmaktadır. İslamcılık en temelde cemaat ile ortak bir özellik taşımaz ama 2011 tarihi itibarı ile iktidarın ortaya koyduğu siyasal vizyona sahip çıkmalıdır. Ama iktidar ile arasındaki mesafeyi koruyarak bunu yapmalı. İktidarın doğrularını desteklemeli ama yanlış adımları da muhakkak iyi niyetli olarak eleştiriye tabi tutmalıdır ki sağlıklı bir siyasal olgu oluşturulabilsin. Çıkar ve çatışma üzerinden bir diyalog oluşturulamaz. İslamcılık kendi siyasi vizyonu üzerinden siyasal alanla bir diyaloga geçebilir. Ama üzülerek belirtmeliyim ki İslamcılık şu an tekil düzeyde temsil edilebilmekte ve ana gövde İslamcılık iktidarın yanında yer almış bulunmaktadır. Bu İslamcılığın geleceği açısından ciddi bir sorun olarak ortaya konulmalıdır. Özellikle İslamcılık bu çatışmada mühendislik ve algı operasyonları bağlamında tarafsız kalmalı ve her iki tarafa da söyleyecek bir sözünün bulunması kaçınılmaz olmalıdır. Yoksa gelecek açısından bu çatışma Müslümanlığın genleri üzerinde olumsuz bir etki bırakacaktır.

-Mısır'daki darbeyi ve Türkiye'de AK Parti iktidarına karşı yapılanları göz önünde bulundurarak, Türkiye'de sizce Siyasal İslam mümkün mü?

Siyasal İslam bir boyutu ile zaten şu an iktidarda… Demek ki bu mümkün ayrıca cemaat olarak tesmiye edilen harekette bu anlamı ile zaten siyasal İslam’a tekabül etmektedir. Kendisini hizmet olarak tanımlaması onun üzerine yapacağımız sosyolojik ve siyasi analizleri yönlendiremez. Yapılanlar ortada bu ortaya çıkış biçimi ile de siyasal İslam ile birebir örtüşen bir boyutu vardır. İslamcılık ise tam olarak bu süreçte siyasal olanla arasına mesafe koymalı ve ahlaki zemini muhafazaya yönelmelidir. Mısır’da İhvan’a yönelik siyasi darbe ve şu an ontolojisine yönelik yapılan saldırı siyasal İslam’ı yok etmez bilakis güçlendirecektir. Ama bu iki türlü uç verebilir. Ilımlaşarak demokratik bir düzleme kayması ya da şiddet dilini seçerek yer altına inmesi… Bu iki durum da kabullenilecek bir durum olarak tesmiye edilemez. Bu topraklarda siyasal İslam hep varolacaktır. Bu toprakların kaderidir. Ancak İslamcılık salt siyasal arenada kalarak varlığını sürdürecekse bitişini de ilan emiş sayılacaktır. Bu yüzden yeni arayışlar hep olmalı ve sürdürülmelidir.

---Türkiye'de İslamcılığın gelişimi hakkında neler söylemek istersiniz? Osmanlı'nın son dönemlerinde ortaya çıkan İslamcılık ile günümüzdeki İslamcılığın benzer ve farklı yönleri nelerdir?

İslamcılık belli bir proje dahilinde önceden tasarımlanarak ortaya çıkan bir hareket değildir. Bu hem Osmanlı hem Türkiye dönemlerinde aynı özelliğe sahiptir. Hasbi ve biraz da zorunlu olarak öne sürülen bir akım olma özelliği taşımaktadır. Bu yüzden gelişimi de hep çatışmalı ve sürekli el yordamı ile deneme yanılma yöntemi üzerinden gelişimini sürdürmektedir. Bu entelektüel yapı ile hareket arasındaki kopukluğu da ifade eden bir durumdur. Gelişim çizgisi halen böyle sürdürülmektedir İslamcılığın… Ama ortak özellikleri ise modern olması, ideolojik kaygıyı öne çıkarması, siyasal bir isteği barındırması ve bir kurtuluş umudu ve ideolojisi olma bağlamında her iki İslamcılık tipi de benzer özellikler taşımaktadır. Bilgi ve birikim bağlamında ise Osmanlı İslamcılığı daha derin bir yapıyı taşımaktadır. Fakat yeniden değerlendirme ve farklı bir duruşu içerebilmesi açısından tecrübe ve birikimi hesaba kattığımızda seksen kuşağı İslamcılığı daha verimli bir zeminde durmaktadır. Ve taban olarak da ciddi bir niceliğe sahiptir. Farklılığı ise zamansal ve siyasal gelişmelerin getirdiği noktada tebarüz etmektedir. Niteliği yükseltilebilmektedir. Oyun kurucu bir özellik taşıyabilmektedir. Entelektüel derinliği inşa edebilmektedir. Gerektiği zaman önemli bir kamuoyu gücünü arkasına alabilmektedir. Bunları Osmanlı İslamcılığında bulabilmek daha zordu.

--Yeni çıkan 'İslamcılığın Arayışı' adlı kitabınızda İslam ve Sosyalizm başlıklı çarpıcı bir bölüm yer alıyor. Bu iki farklı düşünce dünyasına ait göndermeler içeren ' İslam ve Sosyalizm'in bir arada olması mümkün mü?


Hedefleri ve amaçları bağlamında bir arada olmaları mümkün değil. Toplumsal yapının muhafazası ve adaletin ikamesi bağlamında ise birlikte yapabilecekleri bir şeyler olabilir. Ama bu İslam’ın sol yorumu gibi nevzuhur bir yaklaşımı olumlamak anlamında değil tabii ki…

---Dünyanın bir çok yerinde İslam'a karşı İslam projesinin uygulandığı ifade ediliyor. Sizin bu tez hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

İslam’a karşı İslam tezi medeniyetler çatışması tezinin yeni versiyonudur. Önce böl parçala sonra onları birbirleri ile çatıştır ki başlarını kaldırıp sömürüldüklerini anlamasınlar ve böylece kendilerine biçilen elbise içinde mahrum ve mazlum bir şekilde yaşasınlar. Bunu her yerde yapmaya çalışıyorlar. Afganistan, Pakistan, Mısır, Suriye, Libya ve şimdi de Ak Parti Cemaat kavgası ile Türkiye’de de yapmaya çalışıyorlar. Önemli olan bu tuzağa düşmeyecek basireti göstermek bunun içinde lazım olan şey: eleştirel analiz yöntemini kullanarak düşünceleri, olguları yeniden gözden geçirmedir.

ABDULAZİZ TANTİK'İN 'İSLAMCILIĞIN ARAYIŞI' ADLI KİTABI KÜTÜPHANENİZDE BULUNMASI GEREKEN NADİDE ESERLERDEN BİRİ NİTELİĞİNDE

Twitter'da Gülen'in ceketiyle böyle alay ettiler!

18 Mart 2014
Fethullah Gülen'in benim tek ceketim var demesi sosyal medyada olay oldu...

Fethullah Gülen'in Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'ya verdiği röportajda kendisi hakkında söylenen sözleri yakışık bulmadığını belirtirken, 28 Şubat döneminde darbeyi önlemek için çırpındığından bahsetti. Fenerbahçe ve Galatasaray'dan bile bahseden Gülen'in dinlemeler konusuna değinmemesi ise dikkat çekti. Merak edilen birçok soruyu yanıtsız bırakan röportaj için, "Muhabir, Gülen'in cevaplarını sorulandırmış" yorumu yapıldı. Söyleşiden akılda kalan tek önemli şey ise Gülen'in ceketi oldu. Gülen'in fotoğraf çekimi için getirilen ceket için söylediği "Bu benim ceketim değil. Benim tek bir ceketim var. Türkiye'den Pensilvanya'ya geldiğimden beri onu giyiyorum. Hayatımda hiçbir zaman iki ceketim olmadı" sözleri gündemi salladı.

CÜBBE OUT CEKET İNFethulah Gülen'in ceketi sosyal medyada da en çok konuşulan konu oldu. İşte sosyal medya kullanıcılarının Fethullah Gülen'in ceketi hakkındaki yorumları:

NE hocalar gördüm üzerinde ceket yok. Ne ceketler gördüm içinde hoca yok.

İHH'YA söyleyin. Pensilvanya'ya ceket göndersin.

TEK vatan, tek devlet, tek millet, tek ceket.

AYDIN Doğan, Mustafa Koç, Turgay Ciner, Ali Sabancı... Ananas yerken iyiydi. İnsan bir ceket alır hocasına...

MİLLETE ananas, ihale dağıtıyorlar, hocalarına bir ceket alamıyorlar. Ne biçim cemaat bu?

CEKET almak için otoriteden izin gelmemiş.

AŞIRI tevazu kibirdendir. Kıtmır benzetmesi, tek ceket sözü kibrin ifadesi.

ONLAR ceket değil, mülaane...

MİLLET o ceket ışığa göre renk değiştiriyor. Hepsi aynı aslında!

CÜBBE out, ceket in!

BEN size 'tek ceketim var' demedim. 'Üzerinden tansiyon ölçülebilen tek ceketim var' dedim.





















http://www.timeturk.com/tr/2014/03/18/twitter-da-gulen-in-ceketiyle-boyle-alay-ettiler.html#.Uyi34lo5nDc
Casus fitneciler!..
18 Mart 2014

Son zamanlarda haram lokmayla büyümüş, meydanlarda yırtınan adam ve horonarkadaşı Big Bossefendi’nin fitne harekâtının devamına şahit oluyoruz ki, sorma gitsin, ne marifet. İkisi beraber ülkemin ikbali, mukaddesatı ve milletimin iradesinin üzerinde horon tepiyorlar, pişkinlikle aklı ve iffeti çiğniyorlar..!

Haram lokmayla büyüyen adam, meydanlarda, öteki Big Bossefendi ise ötelerde bir yerlerde, kasvetli şatolarda, gizli lobilerle entegre vaziyette, pür telaş  çalışıyorlar, millete düşmanlık için..!
İslam örtüsünün altına saklanarak milletin çocuklarını imanlarından yakalamış Big Bossefendi, Allah’ın (cc) “Ve la tecessesü”,  casusluk yapmayın emrini tahrifle sanki“ casusluk yapın” emriymiş gibi mana verip  ve bir  ibadet miş gibi uygulatmış reddetmediği bendelerine..!

Aslında casusluk faaliyetleri ile ün yapan yapan Big Bossefendi’ nin bendeleri hepsi bu ülkenin çocukları, arkadaşlarımız, dostlarımız,  ama haramla büyüyen adamın partisinin, batı menşeli suni kültürel gübre ile  zehirleyip murdar ettiği tarlalarımızda yetişen,  maalesef imanı felç edilmiş bir nesil..!

Onun için İstendiği  gibi şekillendirdi Big Bossefendi, istendiği gibi işledi bu nesli, 1435 yıllık İslami kurallara ve değerlere mugayir fetvaları  yaşlı gözlerle anlattığı menkıbelerle girdiği kalplere zerk etti, meşhur rüyalarla felçi felç etti..!

Casusluğu ve ihanetiAllah rızası için yapar hale getirdi..!
Peygamberin emrettiği  gibi cihad anlayışı, Müslüman duruşu olmayınca, “cihad” aşkıyla casusluk ve cemaat taassubu yaptırdı  bu nesile.!

Böyle bir casusluk “cihadı” esnasında,  gece gündüz durmadan  millet ve ümmet için gayret gösteren milletin adamı Başbakana kurdukları bir ihanet kumpasındabizi de senaryolarına alet ettiler..!

Birçok sesin birleştirilmesiyle, montajlanmasıyla oluşturulan ve ülkenin istikrarına kurulan kumpas maksatlı piyasaya sürülen kasetle yeni bir huzursuzluk tezgahladılar..!
Bu “cihad” aşkıyla kumpas yapan çete şunu gayet iyi bilsin ki, her canlı gibi bizim de hatalarımız olabilir, bizler aciz insanlarız, faniyiz, beşeriz, yanlış yapabiliriz..!

Ama asla ihanetimiz olmaz..!
Asla mukaddesata ve millete hainlik yapmayız, beynimizde öyle bir kodlanma yok..!
Asla millete kumpas kurmayız..!

Asla kapalı kapılar arkasında fenalık formülleri üretip “cihad” aşkıyla uygulamaya koymayız..!
Bizim şahit olduğumuz kırk yıllık bölümüyle yürüyüşümüz gayet sarihtir…!
Açıkça maksadımızı ilan ederek meydanlardan sokaklardan, evlerden, camilerden, mahallelerden geliyoruz, doğruları ve gerçeği haykırarak yiğitçe buradayız..!

Resmi olarak kurduğumuz her vatan evladına açık şeffaf partilerle, vakıflarla, derneklerle  hiçbir şeyi gizlemeden, saklamadan herkesin anlayacağı bir üslupla beyan ederek geldik..!
Hiç bir zaman gizli bir ajandamız olmadı..!

Üst üste kapalı kapılar ardında fısıltıyla konuşmadık hiç, mahzenlerde çetecilik senaryoları yaparak riyakârlıkla iktidarı ele geçirme gayretimiz olmadı... Kalleşlik kitabımızda yok..!
Hiçbir yol arkadaşımızı, kardeşimizi de kalleşlerin önüne atmadık..!
Maksat da illa iktidar olmak değil zaten..!

Tevfik Allah’tan deyip çıktık yola ve sadece doğruları milletimizle paylaşarak geldik bu günlere ve Allah lütfetti de Tevfik’le tanıştık..!

Lobilerin örtülü destekleriyle, dinleme, montaj, şantaj marifeti ile ikbal aramadık..!

Masonik üslupları asla tercih etmedik, ama o üsluplara muhatap olarak başardık..!

Başarıyı da milletimizle paylaştık en ince detayına kadar..! Bu paylaşımı, millet haliyle ve gösterdiği muhabbetiyle haykırıyor, takdir  ediyor medeniyet şehirlerimizin  meydanlarında ve sandıkta..!

 Hiçbir vatandaş arasında fark gözetmeden adil olmaya çalıştık.. Cemaat taassubuyla örtülü hezimetlerin peşinde değil, hayra motor, şerre fren olucu bir anlayışla hizmet ettik..!
Fitnenizin sizi nereye taşıyacağı inanç müktesebatımızda gayet açık..!

Fitnenizle ancak arizi bir tahrişiniz olabilir bünye de, ama bir kremle halledilebilecek sivri sinek marifetini asla geçemez..!

Kimseye küfür etmeyi marifet saymam..!

Tanımadığım ve hiçbir şekilde ilişkim olmayan insanlara husumet beslemek bir yana, Allah için sevip, Allah için buğz etmeye gayret ederim..!

Cemaat veya örgüt menfaatlerinden sebep değerlerimi hiçbir maksada peşkeş çekmem. Hele ne idüğü belirsiz ulusal ve uluslar arası fesatçı lobilere..!

Gündeme attığınız fitne maksatlı tapeye gelince;  bildiğiniz gördüğünüz ne kadar spor tesisi varsa hemen hemen hepsinde imzası ve hizmeti olan bir hareketin muhibbi olarak, ülkemi başarıyla temsil etmiş asırlık  güzide bir Kulübümüze, Başkanına ve  Taraftarına da asla kötü konuşmam..! Tapenizi de tepe tepe kullanın..!

Meşhur rüyalardaki istişarelere mi dayandırdınız bu casusluk tapenizi bilmem..!
Ama biz hocalarımızdan, Hz. Peygamberimizin ;“açık gördüğün kapıdan bile içeri bakma”, buyurduğunu duyduk..!

Elli çeşit sesin, teknolojik kabiliyet marifetiyle birleştirilmek suretiyle elde ettiğiniz çok sesli çalışmanızdan kaynaklı fitneniz, akıbetinizi hazırlayan önemli bir unsur ve beraberinizde taşıyacağınızodun olacak..!

Asla başarılı olmayacaksınız..!

Çatı örgüt” olan kadim millet düşmanı parti ile paralel yürüttüğünüz  büyük Medeniyet gemimizi  delme eyleminiz  cümle alemin gözleri önünde cürmü meşhut olmuştur..!

Bin yıldan fazla zamandan beri yürüyen büyük Medeniyet gemimiz,  yüz yıldır cebren sokulduğu batıl rotadan tekrar asli rotasına döndürülmüştür..!

Bir daha hiç kimse ve hiçbir güç bu medeniyet gemisini asli rotasından batıl rotaya döndürmeye gücü yetmeyecektir..!

Vesselam..!
Twitter; @ahmethamdicamli

Radikal Gülen için yaptığı intihar haberinde çuvalladı

18 Mart 2014
Radikal gazetesi, Fethullah Gülen'in Zaman'a verdiği röportajda söylediği 'İntihar vakalarının 12 yılda arttığı' sözleri üzerine, yapılan araştırmayı yayınladı ama bir şeyi unuttu.

Fethullah Gülen'in medyadaki prensi olarak bilinen aynı zamanda Elif Şafak'ın kocası olan Eyüp Can'ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı Radikal, Fethullah Gülen'in "intihar" verilerine yönelik bir demecine çanak tutmak için yapılan araştırmayı haberleştirdi ama çuvalladı.

GÜLEN: İNTİHAR VAKALARI 12 YILDA ARTTI

Fethullah Gülen, Zaman'a verdiği röportajda intihar vakalarının son 12 yılda yüzde 32 oranında artış gösterdiğini söylemişti. Gülen'in altını çizdiği "12" yıl vurgusu "AK Parti" dönemi anlamını taşıyordu. Gülen bu tespiti de okuduğu bir araştırmaya dayandırıyordu.

HOCA'YI HAKLI ÇIKARMAK İÇİN ARAŞTIRMAYI HABERLEŞTİRDİLER

Bunun üzerine Radikal gazetesi Gülen'in demecini haklı çıkarabilmek için söz konusu araştırmayı yeniden haberleştirdi. Radikal Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Eskin'in "İntihar" isimli web sitesine taşıdı.

EN FAZLA İNTİHAR YAŞANAN İLLER

Araştırmada Gülen'in bahsettiği intihar vakalarının en fazla yaşandığı iller "İzmir, Uşak, Kastamonu, Iğdır, Aydın, Muş, Edirne, Ardahan, Çorum, Bingöl" olarak sıralandı.

CHP'Lİ İZMİR İLK SIRADA

Radikal'in Gülen'e jest olsun diye haberleştirdiği araştırmada, CHP'nin en büyük kalesi olarak bilinen İzmir en fazla intihar vakasının yaşandığı 10 il arasında birinci sırada yer aldı.

RADİKAL FENA ÇUVALLADI

Radikal, CHP - Cemaat yakınlaşmasına çanak tutarak AK Parti'ye çakmak için haberleştirilen araştırmada "CHP'li İzmir'in en fazla intihar vakasının yaşandığı il" sonucunu dikkate almadı.

CEMAAT'İN TETİKÇİLİĞİNİ ÜSTLENDİ AMA..


Daha önce Referans gazetesini batırıp, sonra Radikal'in başına geçen ve burada da bir türlü istediği tiraj rakamlarına ulaşamayan Eyüp Can, AK Parti - Cemaat gerilimi çıktığından günümüze kadar Cemaat'in AK Parti karşıtı haberlerinde Zaman ve Bugün'le yarışır bir konuma geldi. Radikal, başta Adana'da durdurulan TIR haberleri olmak üzere hükümetin aleyline çalışan bir Cemaat organı gibi yayın yapmaktan geri durmadı. Şimdi ise Hocaefendilerinin demeçlerine çanak tutmak için "CHP'yi zor duruma sokacak" bir araştırmayı bile haberleştirebildiler.

EN SONHABER

İşte Gülen’in nasıl sapkınlığa battığının kanıtı!

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

 

Gülen'in battığı an! Türkiye bu konuşmaya hazır mı?

18 Mart 2014


Fetullah Gülen'in 1995 yılına ait "Yeni Mülahazalar" isimli vaaz kasetinde Peygamber Efendimiz ile ilgili sözleri, bugün kendisinin nasıl bir İslami sapma içinde olduğunun çarpıcı bir kanıtı oldu.

Takvim'de yer alan habere göre; Bugün Peygamber Efendimiz'in Türkçe Olimpiyatları'na geldiğini iddia edecek kadar ileri giden Gülen, işleri Peygamberimizin rüyada kendilerine "Twitleri ikiye katlayın" dediğini savunup buna göre amel etme noktasına kadar vardırdı. Hatta öylesine işler sapkınlık boyutuna ulaştı ki, Gülen örgütü üyelerine sürekli olarak Peygamber Efendimizin Fetullah Gülen'le 81 ili teftiş ettiği, öğrenci evlerini denetledikleri gibi akla ziyan masallar anlatıldı.

İş bununla da kalmadı, senaryosunu bizzat kendisinin onayladığı Şefkat Tepe isimli dizide Peygamber Efendimiz bit kamyonet sırtına indirildi.

Gülen'in 1995 yılına ait bir vaazında söyledikleri bizzat bugün geldiği çizginin İslam'a aykırı olduğunu kendi ağzından ortaya koyuyor. 19 yıl önceki ses kasetinde Peygamber Efendimiz ile rüyada ya da bizzat görüşmenin hiçbir önemi olmadığı, İslami açıdan hiçbir hükmü bulunmadığını anlatan Gülen, bir de iddialı biçimde bizzat Peygamber Efendimiz kendisine gelse ve birtakım taleplerde bulunsa muhalefet edip, karşı çıkacağını söylüyor.

Gülen, "Efendimizden mesaj alsak bile günümüzde öyle bir tehlikeli çıkış da var, bence Kitap ve Sünnet ortadadır Fukaha-i Kiramın safiyane içtihatları ortadadır, meselelerimizi bunlara dayandırarak hüküm çıkarmaya çalışacağız" diyor. Bu sözleriyle Gülen "Peygamberimizle görüştük, rüyamıza girdi, bunları istedi" denilerek amel edilmesini de tehlikeli bir çıkış bulduğunu savunuyor.

Cemaat içinde birtakım veliler de çıkabileceğini söyleyen Gülen, bu insanların Hz. Peygamber ile zamanüstü değişik yerlerde bir araya gelseler bile bunun gereksiz olduğuna vurgu yaparak o insanları "medyum" olarak niteliyor.

Gülen bugün kim çıkıp Peygamberimizle görüştüğünü söylese, rüyasında görse bile Hz. Muhammed'in verilmesi gereken bütün emirler verdiğini, "Bitmiştir o iş artık, şu hizmet-i imaniye ve Kur'aniye'de bile bundan sonra ondan alacağınız emirler sizin meşverette içtihad ettiğiniz hüküm çıkardığınız hükümlerin önüne geçemez." ifadeleriyle de, Hz. Peygamber ile rüyada ya da gerçek anlamda görüşüyor olmanın hükümsüzlüğünü kesin bir dille anlatıyor. Gülen'e göre rüya ile amel etmek İslami değil ama bugün geldiği nokta artık ibretlik bir hal arzediyor.

Hatta Hz. Peygamber'in kendisine bugün gelse ona muhalefet edeceğini anlatan Gülen, İslami açıdan tek hüküm kaynağının Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve fıkıh olduğunu söylüyor.

Peygamberle rüyada görüşmenin işin aslı olmadığını ifade eden Gülen bu durumu "gölge" olarak tanımlıyor, "Biz meseleleri asla göre yorumlama mecburiyetindeyiz" diyor. Gülen biri gelip de "Ben peygamberimizden şöyle bir mesaj aldım" dese ona denecek şeyin "Evet o fasıl bitmiştir, bundan sonra yapılacak şeyler iki kaynak Kitab'a ve Sünnet'de uymak ve hizmet hayatını ona göre dizayn etmektir" ifadelerini kullanıyor.

Gülen'in bugün geldiği noktanın İslami olmadığı ve büyük bir sapkınlık olduğu da bizzat kendi sözleriyle açığa çıkıyor.

http://www.timeturk.com/tr/2014/03/18/turkiye-gulen-in-bu-konusmasina-hazir-mi.html#.UyixV1o5nDc

Çin'in Esed aşkı belli oldu

18 Mart 2014
Son yıllarda silah ihracatında da büyük ilerleme gösteren Çin, dünyada Fransa'yı geçerek en büyük 4. silah ihracatçısı oldu.


İsveç'in Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI'nin raporuna göre, dünyada en çok silah ihraç eden ülke ise yüzde 29'luk pay ile ABD olurken, bunu yüzde 27'lik payı ile Rusya, yüzde 7'lik pay ile Almanya, yüzde 6'lık pay ile Çin, yüzde 5'lik pay ile Fransa ve yüzde 4'lük pay ile İngiltere takip etti. Raporda ayrıca son beş yılda dünya silah ihracatının yüzde 14 oranında arttığı da kaydedildi.

Raporda, Çin'in silah ihracatındaki avantajının çekirdek teknoloji yerine ucuz fiyatın olduğu kaydedildi.

Çin ana silah ihracatı bir önceki beş yıllık dönem ile karşılaştırıldığında, 2009-2013 döneminde yüzde 212 oranında arttı ve küresel silah ihracatındaki payı yüzde 6,2'ye yükseldi.

Çin'in son beş yıl içinde özellikle düşük ve orta gelirli 35 ülke için önemli silah tedarikçisi olduğu, bu alandaki ihracatının dörtte üçünü Pakistan, Bangladeş ve Myanmar'a gerçekleştirdiği de ifade edildi. Çin medyası, Çin'in silah ihracatındaki artışta Pekin yönetiminin bu alanda yaptığı yatırımların da etkili olduğunu yazdı.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi Türkiye'nin, Çin'in HQ-9 uzun menzilli karadan-havaya füze sistemini geçen Eylül ayında satın almak istediği ve bunun Ankara'ya NATO üyeleri tarafından baskı yapılmasına neden olduğu da Çin medyasında yer aldı. Türkiye'nin 3,44 milyar dolarlık projeyi ihaleyi haleye katılan AB, ABD ve Rusya'nın yerine Çin'e vermesinin ardından Ankara yönetimin gelen baskılar üzerine bunu yeniden düşüneceği de ifade edildi.

SİLAH İTHALATINDA LİDER HİNDİSTAN OLDU

SIPRI verilerine göre en büyük silah ithalatçısı ise yine Hindistan oldu. Hindistan'ı Çin, Pakistan, Birleşik Arap emirlikleri ve Suudi Arabistan takip etti. Yeni Delhi yönetimi, tüm aldığı silahların dörtte üçünü Rusya'dan ithal etti. Hindistan'ın aldığı silah miktarı, Pakistan ve Çin'in alımlarından üç kat daha fazla olduğu da yine rapora yansıyan bilgiler arasında yer aldı.
Asya ve Okyanusya devletleri tarafından silah ithalatı 2004-2008 ve 2009-2013 yılları arasında yüzde 34 oranında arttı.
Afrika'da en çok silah alan ülkeler ise Cezayir, Fas ve Sudan olarak sıralandı.
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/18/cin-in-esed-aski-belli-oldu.html#.UyivPFo5nDc
Cemaat ‘ana muhalefet’ olmuş, partiler ‘paralel!’
18 Mart 2014

30 Mart seçimi zaten bir ‘yerel seçim’ olmayacaktı. Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimi ve ondan 9 ay sonra gelecek genel seçimlerin ‘öncüsü’ olacağı için zaten bir ‘genel seçim, referandum’ havasında geçmesi bekleniyordu. Ancak 17 Aralık operasyonu ile tamamen bu havaya büründü.

17 Aralık süreci ‘görünmeyen muhalefet’i de ortaya çıkardı. Aslında ‘görünmeyen ana muhalefet’ demek gerekiyor. Çünkü MHP bir ölçüde, CHP ise tamamen -cemaat kumpası olarak görülen- ‘17 Aralık operasyonu’ ile ortaya dökülen ‘malzemeler’le seçim propagandası yapıyor.
‘Cemaat paralel devlet olmakla kalmamış, paralel muhalefet de olmuş’ diyenlere katılmıyorum; “paralel olan cemaat değil, muhalefetin kendisi!”

Adayların ‘yerel vaatleri’ne baktığımızda, AK Parti’nin İstanbul ve Kayseri gibi ‘örnek’lerini diğer illere taşıma vaadinin önüne geçebilen bir ‘yeni’ vaat gözlenmiyor. Anlaşılan ‘yerel hizmet vaatleri’ni değil, ‘17 Aralık süreci’ni meydanlara taşıması da bu yüzden.

Doğal olarak AK Parti de ana muhalefet olarak ağırlıkla cemaati muhatap alıyor!
‘Paralel ittifak’ın şifreleri
Muhalefetin sadece ‘siyasi’ söylemini değil, tabandaki ‘siyasi işbirliği’ni de kendisi belirlemiyor. “CHP’de birleşelim” sloganının altı da başkaları tarafından ‘ev ev dolaşılarak, propaganda gazeteleri, bültenleri basılıp dağıtılarak’ dolduruluyor.
Bakın nasıl;
- Hangi şehirde hangi sosyal, mezhepsel, ideolojik kitle fazlaysa ona yönelik ‘senaryo’ yazılıyor. Caferilerin, Alevilerin yoğun olduğu şehirlerde “Erdoğan Şia karşıtı, Alevi karşıtı” propagandası yapılıyor; Sünni yoğunluklu şehirlerde ise “Erdoğan İrancı, bazı bakanları Şii, muta nikahlı. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Erdoğan’a büyü yaptı” saçmalıkları yayılıyor.

-Özellikle Güneydoğu’da “Erdoğan Kürtleri kandırıyor, terörü bitirme projesi yalan” denilirken; İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz ve Batı bölgelerinde tam aksine, “Erdoğan Öcalan’la görüştü, özerklik sözü verdi. Doğu ve güneydoğu’da zayıf adaylar göstererek bölgeyi BDP’ye bırakıyor. Özerklik için altyapı hazırlanıyor” propagandası yapılıyor.

- Bütün bölgelerde, AK Parti oylarını bölebilecek partiye veya doğrudan ikinci partiye oy verme propagandası yapılıyor. Bunun için önce AK Parti seçmeninin sıcak bakabileceği BBP, SP ve MHP adayları öne sürülüyor; ardından ‘ama oyunuz boşa gitmesin istiyorsanız ikinci partinin adayını kazandırın’ deniliyor. Bu yöntemde, Batı’da ‘özerklik ilan edecekler’ diye ‘şeytanlaştırılan’ BDP de Güneydoğu’da ‘oy verilebilecek partiler’ arasında sayılıyor! Böylece AK Parti’ye belediye başkanlığını kaybettirecek veya kazanmasını önleyecek ‘ittifak’lar oluşturulmaya çalışılıyor. Çoğu zaman birçok ilde ikinci parti olan CHP’nin adı verilerek yönlendirme yapılıyor.

-30 Mart seçimlerinin bütün partiler ve siyasi gözlemciler tarafından Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik bir ‘öncü referandum’ olarak görülmesine rağmen, “Bu genel seçim değil; başbakanı değil, yol, su, doğalgaz getirecek kişiyi seçeceğiz. AK Parti’ye sadece bir ders vermek lazım” ifadeleriyle 30 Mart’ın hafife alınması sağlanmaya çalışılıyor.

-Bir başka propaganda da, artık manşetlere kadar taşınan “AK Parti sandığa müdahale edecek” propagandası. En ‘muhalif’ anketler bile AK Parti’yi yüzde 40’ın altında göstermezken, AK Parti’nin yüzde 30’lara indiği öne sürülerek, vatandaşlar sandığa müdahale edeceğine ikna edilmeye çalışılıyor.

Bu son propaganda aslında ‘tersinden’ ciddi bir tehlike barındırıyor. Aylar önce bir yazımda değinmiştim; sandığa müdahalenin ‘iddiası’ vukuundan beterdir. Örneğin 100 ayrı noktadan ‘müdahale’ haberi yayınlanması ile YSK’nın bunu yalanlaması ve haberin düzeltilmesi arasında geçecek zamanda sosyal medyada ve belki sokaklarda yaşanabilecekleri; bunun yaratacağı ‘algı’yı düşünün!

Olmaz mı diyorsunuz;
Bir haber ajansının geçtiği; ancak kaynağının ‘iki kez yalanladığı’, ajansın da ‘düzelttiği’ bir haberi ertesi gün manşet yapan, sonraki günlerde de bu haber yalanlanmamış gibi bunun üzerinden yeni haberler yapan bir medya grubu var!

Ve vatandaşa söyleyecek sözü olmadığı için ‘17 Aralık yalanları’na sarıldığı gibi, sandığa gömüldüğü için her türlü yalana sarılmaya hazır bir muhalefet!

“BDP 30 Mart’tan sonra özerklik ilan edecek” haberlerine bir daha bakın...
Biz de sizin duygu durumunuzdan endişeliyiz!

18 Mart 2014 Salı  

Başbakan’ın “duygu durumu” endişe vericiymiş... Türk Tabipleri Birliği, internet sitesinde yayınladığı bildiride böyle diyor...

Bu durum, boyutları itibariyle de tehlikeli bir hal arz etmekteymiş...
Başbakan hem “kendisine”, hem çevresine, hem de Türkiye’ye zarar veriyormuş.
Kimdir bu “Türk Tabipleri
Birliği?”

Daha doğrusu, nedir?
Şu, “Köprü yapılmayacak, havaalanı açılmayacak, enerji üretilmeyecek, hükümet derhal istifa edip gidecek” diyen “devrim heyetine” üye ve gözlemci veren kuruluş değil mi?
Hatta olayların içindeydiler... “Devrimciler burada, makarnacılar nerede?” diye slogan atan gözü dönmüş güruhla omuz omuza nafile bir devrim yürüyüşü gerçekleştirmişlerdi.
İhtimal ki, Dolmabahçe Camii’ndeki “sağlık merkezi”ne de katkı sağladılar... Hani, “içki içildi mi, içilmedi mi?” tartışmasına konu olan cami...
İçkinin ötesinde şeyler vardı o camide: Polisten kaçıp camiye sığınanların yüzde 70’i doktor üniforması taşıyordu, ilginçtir... Şallak mallak çamurlu ayakkabılarıyla içeri dalmış, saygısız bir özgüvenle dolaşıyorlardı ortalıkta. Sağa sola istiflenmiş koli koli sargı bezi, tentürdiyot ve serum şişesi... Beyaz önlüğünün arkasında haç işareti taşıyan biri de Doğan Haber Ajansı ve Reuters kameraları önünde koşturup duruyordu... Pek de “sığınmacıya” benzemiyorlardı. Belli ki önceden tertibat alınmıştı, bir “karargâh” oluşturulmuştu. Salim arkadaşlar devrim yapacaktı. Devrim gazileri karargâhta sağaltılacaktı, Reuters da bu güzel görüntüleri sıcağı sıcağına “hür dünyaya” geçecekti. Neyse...
Bildiri, “Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi”adına kaleme alınmış...
Pek devrimci duruyor...
Türk Tabipleri böyle bir açıklama yapar da, Zamangazetesi kaçırır mı? Hemen birinci sayfasına taşımış haberi... Demek ki, Başbakan’ın duygu durumu, başka mahfillerde de endişe yaratıyor...
Mümkündür...
Fakat, ben de Türk Tabipleri Birliği’nin duygu durumundan endişeliyim...
Hayır, “Köprü yapılmayacak, havaalanı açılmayacak” diye ültimatom verdiği için değil...
Erdoğan’a yönelik “nefret”ten “siyasi sonuçlar” çıkarmaya uğraştığı ve pespaye bir üslubu benimsediği için... “Benim başörtülü bacıma saldırdılar” ifadesinde bile “bozuk ruh haleti” saptamışlar.
Hem mahirler, hem çirkinler...
İşbu Türkiye Tabipleri Birliği, elinde kaset ve tape “Başçalan” diye ortalıkta dolaşan Kemal Kılıçdaroğlu’nun duygu durumuna bakmayı düşündü mü? Düşünür mü?
Birileri beddua seansları düzenliyor...
Birileri “Bu AKP’lileri elektrik direğine bağlamalı, akşama kadar ne mutlu Türk’üm diye bağırtmalı” diyor.
Birileri, “Hoşgörü de bir yere kadar... Pazartesi’nden sonra tespit ettiğim AKP’lileri işten atacağım” diye açıklama yapıyor...
Birileri halkı “isyana” çağırıyor...
Bu arkadaşların duygu durumunu nasıl değerlendiriyor Türk Tabipleri Birliği?
Delirmiş gibi yayın yapan merkez medya gazeteleri...
Nefretle kalkışan sol kanat önderleri...
Mezara tükürmeyi bile “tenezzül meselesi” sayan bağımsız köşe yazarları...
Bu arkadaşların “duygu durumu” ne anlatıyor?
Menderes hatırlatması yapmadan yazıya başlayamayan Hasan Cemal’in duygu durumu ne anlatıyor? “En kötü paralel yapıyı, en iyi tek adam yönetimine tercih edeceğini” söyleyen Cengiz Çandar’ın duygu durumu ne anlatıyor? Astronomik telif ücretinden mahrum kalınca cami ve kışla metaforlarına sarılan Mehmet Altan’ın duygu durumu ne anlatıyor? “Başbakan sürüne sürüne ölecek” diyen laik hemşirenin duygu durumu ne anlatıyor? Nihayet paralel yayın organına kapak olan Ömer Laçiner’in duygu durumu ne anlatıyor?
Bakıverin bir zahmet...
Kendi durumunuza da bir bakın...
Ki, biz de sizin duygu durumunuzdan endişeliyiz...
Murat Çiçek: "Bu savcılar niye gelip sana soru soruyorlar?"
Fethullah Gülen'in Zaman gazetesindeki sözleri ile ilgili konuşan Murat Çiçek "Bu savcılar niye gelip sana soruyorlar?" dedi. Gülen sözlerinin itiraf niteliği taşıdığını belirten Çiçek'e, Melih Altınok ise "Demek ki başsavcılık makamı kendisinde" diye yanıt verdi.
Murat Çiçek: ''Bu savcılar niye gelip sana soru soruyorlar?''
18 Mart 2014
24 Genel Yayın Yönetmeni Murat Çiçek ve Türkiye Gazetesi yazarı Melih Altınok'un gündemin öne çıkan başlıklarını masaya yatırdığı Günün Manşetinde bugün Fethullah Gülen'in Zaman Gazetesine yaptığı açıklamalar masaya yatırıldı.
İşte programdan satır başları:

17 ARALIK İÇİN SAVCILAR FETHULLAH GÜLEN'DEN İZİN Mİ ALMIŞ?

Çiçek, Ben Fethullah Gülen’in röportajından şunu anlıyorum, bu soruşturmaları bu davaları takip eden insanlar gelip sana sormuşlar demeK ki efendim bunları ne yapalım? Görmezden mi gelelim? Diye sormuşlar ki sende Görmezden mi gelİN demeliydim diyorsun, bir kere bu savcılar bu soruşturmayı yürütenler niye gelip sana soruyorlar? Fetullah Gülen bu cümleyi kurabilmek için sana bir soru sorulmuş sorulmuş olunması lazım ki sende bunları görmezden gelin demedim diyorsun, sorulmuş demektir bu, garip itiraf gibi dedi.

DÜN CEKET OLAYINI İMAJ YARATMAK İÇİN BİLEREK KULLANDILAR

Altınok, Röportajın kendisi imaj tazeleme çalışması, seçim gezisine başladı Fethullah Gülen her gün yayınlanacak ama bu astsal seyahat Pensilvanya’da olduğu için tabi ki otobüslere binip gezemiyor buraya yönelik bir seçim propagandası müthiş bir imaj faaliyeti, bu ceket mevzuları falan bilerek yapılıyor, bir insanın ceketi olması suç değil. Ceket açıklaması da şu, giyiniyorum başka birine veriyorum, mevzu bu değil ama siz niye bunun üzerinden faaliyet yürütüyorsunuz komik duruma düşersiniz dedi.

BİR LOKMA BİR HIRKA SÖYLEMİNE KİMSE İNANACAK DEĞİL!

Çiçek, İşin sakat tarafı o niye sorsunlar? Niye sormalılar? Malikâne meselesi diyorlar diyor, Malikane değil gidenlerde o malikaneyi gördüler Mustafa Koç’ları bile ağırladılar bütün misafirlerin ağırlandığı bir yer. Latif Erdoğan anlatmış Gülen’in malikânesini gitti birkaç defa görüştüğü için şunu söylüyor. 130 dönümden üzerine inşa edilmiş bir malikâne, bu malikânenin onlarca odası var ama ben bu malikânenin odalarından değil malikânenin içerisinde bulunan sekiz villayı konuşmak gerekir, bu malikâne o kadar büyük ki bu dünya liderleri bile böyle bir lüks yaşama sahip değiller.
 
 Sekiz villanın biri Fethullah Hocaya tahsis edilmiş medyada gösterildiği gibi değil bu villa da yaşananlar demiş. Şimdi bunları anlatmaya gerek yok önemli olan yalan söylememeye gerek yok! Yalan derken eksik söylüyorsun sen bu resmi göstererek sanki bundan başka hiçbir yerde ben kalmıyorum bir hırkam ve kuru bir döşeğim var cümlesini kullanıyorsan hani hafifi tabirle eksik söylüyorsun. Çükü seninle beraber kırk yılını geçiren son bir iki yılını senden ayrı geçiren senin Pensilvanya’daki malikâneni ziyaret eden yakın dostun ki sırdaşın. Bu adam gelmiş görmüş sana ayrılan tahsisi edilen bir villadan bahsediyor.
 
Sen kamuoyun da bir şekilde benim para ile pul işim olmaz bir hırkam kuru bir döşeğim var imajını satmaya çalışıyorsun, ama eksik bu villan var villanda da kalıyormuşsun buda ayıp değil! Bir hırkam kuru bir döşeğim var metaforunu kendi inananlarınıza anlatıp onları inandırmaya gayret gösteriyorsanız sorun yok! İnanan varsa inansın ayrı bir dava ama bu böyle değil imaj yapıp tabir şey söylemenin anlamı yok bütün hizmetlerden yüzde onbeş, burada 20 milyar dolarlardan bahsediliyor buna inanacak insanlar varsa Eyvallah yapın da çok inandırıcı değil dedi.
Çiçek, Ben 2003-2004 yılında bir haber yapmak için Amerika’ya gittim. O arada Pensilvanya’ya gidip eğer olacaksa bir röportaj yapmayı planladım. O yeri o kadar kolay bulmakta mümkün değil zor bela buluyorsunuz, kaldı ki referanslarınız yoksa kimse bilgi vermiyor gidemiyorsunuz. Fotoğrafta ki evin bulunduğu yer ben güvenlikten içeri giremedim, çünkü randevu yok, referans yok, himmet yok, birilerinin seni göndermesi yok, direk bir gazeteci olarak gidip görmeniz mümkün değil dedi.
Hidayet Tuksal'dan ses kaydına açıklama! Star'dan nasıl ayrıldı?
 
Hidayet Tuksal'dan ses kaydına açıklama! Star'dan nasıl ayrıldı?
Star Gazetesi'nin eski yazarlarından Hidayet Şefkatli Tuksal'la ilgili internette yayınlanan ses kaydına cevap yine Tuksal'ın kendisinden geldi.

İşte Tuksal'ın yayınladığı o cevap yazısı:

STAR'DAN NASIL AYRILDIM? GERÇEKLER VE YALANLAR

Akşam geç vakit oğlum aşağı kattan seslendi: “Anne seninle ilgili yeni bi şey çıkmış!”

Allah Allah dedim, ne olabilir ki? Yanına inip izlediğimde, başbakan kusura bakmasın ama gülmekten kendimi alamadım çünkü bizim camianın erkekleri böyle hoşlarına gitmeyen tavırlarımla karşılaştıklarında hep aynı tür tepkiler veriyorlar: “Bu kendini ne zannediyor yaaa?” Uzatmadan cevap vereyim: Aslında hiçbir şey zannetmiyorum; fakat onları da bir şey zannetmiyorum, belki onları şaşırtan şey de bu! Aldığım dînî eğitim, hayattan elde ettiğim tecrübelerim bana, dünyadaki hiçbir kişiye, kuruma, sisteme gereğinden fazla değer yüklememeyi; onları sorgulanamaz ve eleştirilemez kılmamayı öğretti. İşte hepsi bu!

Gelelim benim Star’dan ayrılış hikâyeme…

Star’da yaklaşık iki yıl yazdım. Bu süre içinde, başbakan duymasın ama hiçbir yazım konusunda gazete yönetiminden herhangi bir itiraz, eleştiri ya da buna benzer üzerimde baskı oluşturabilecek bir tavır görmedim. Zaten böyle bir tavır vaki olsaydı, bunu hem ifşâ ederdim, hem de o gazetede bir saniye bile durmazdım. Üstelik ayrılış yazımda, neden ayrıldığımı da gayet ayrıntılı bir biçimde açıklarken, bana tanınan bu özgürlük konusunda Mustafa Karaalioğlu başta olmak üzere, gazete yönetimine teşekkür bile ettim. Ayrılış sebebim ise gayet basitti ve “Üç bin beş yüz vuruşa veda!” başlıklı son yazımda karar anımı şu cümlelerle ifade etmiştim:

“Köşe yazarlığı serüvenine başlarken iki yıl önce, bunun ne kadar süreceğini bilmiyordum gerçekten. Hatta dün bile, bugün sabah kalkıp, bu işi bitireceğimi bilmiyordum. Ama sabah kalktım ve rüyamı anımsadım. Rüyamda bir arkadaşıma şöyle diyordum: ‘İnsanlara yapıştırılan etiketler bir kara delik gibi, söylediğimiz her şey o kara delik tarafından yenip, yutuluyor.’ Aslında rüyama kendim de şaştım. Çünkü genelde bu kadar net cümleler hatırlanmaz rüyalardan. Ama ben sanki cümlem biter bitmez uyandım ve bu söz üzerine düşünmeye başladım.

… İki yıldır bu köşede yazıyor olmanın sorumluluğu ile bu hızlı akış içinde daha bir gündemin peşinde, daha çok içindeyim. Ama bunun tüketici bir tarafı var ne yazık ki. Bencillik etmeme adına ertelediğim ve hem kendim hem de benim gibi kıvrananlar için önemli olduğuna inandığım sorularım var kafamda. Bu soruların peşinden gitmek istiyorum artık. Rüyamla ne ilgisi var bilemiyorum ama ben sabah kalktıktan bir iki saat sonra, kendimi bu kararı almış buldum.”

Evet, bu kararı aldım, Mustafa Karaalioğlu’nu aradım, kesin bir dille yazmayı bırakacağımı söyledim ve bir veda yazısı yazarak köşe yazarlığını bıraktım. Bunun üzerine kimi medya sitelerinde bir vâveylâ koptu ve “Hak sillesiyle uyarıyorum!” başlıklı yazıma atıflarda bulunularak, başbakanın talebi üzerine gazeteden uzaklaştırıldığım yazılıp çizildi. Ulaşabildiğim bir ikisine itiraz ettim, işin doğrusunu bir kere daha söyledim- çünkü yazımda zaten anlatmıştım- ama fayda etmedi, gerçeği köşe yazımda dururken yalanlar üretildi, yayıldı. Bu yalanlar yayılırken, “Hak sillesi” başlıklı yazım hep “Halk sillesi” yapıldı ve kopyala yapıştır habercilik sitemiyle, aynı yanlışlar ve yalanlarla çoğaltıldı. Bu sabah baktım T24 sitesi bile bu konuyu aynı özensizlik içinde haber yapmış, etik metik diye bir şey var, ayıp yahu!

Yalan habercileri üzmek pahasına belirteyim ki, Star gazetesinden ayrılma hikâyem bundan ibaret! Ancak daha sonra bir ara, hakkımdaki bazı karalamalara cevap yazabilmek amacıyla gazeteye yeniden dönmek istediğimde talebim kabul edilmedi; bunu da gerçeğin tamamını ortaya koymak adına belirteyim. Bir başka gerçek de, Star yazarı Elif Çakır’la aramızda, onun tweetlerinde iddia ettiği gibi bir konuşmanın geçmemiş olduğudur; çünkü gazeteden ayrıldıktan sonra beni hiçbir şekilde aramamıştır.

Yakın tarihte, daha önemli bir gerekçeyle Taraf gazetesinden ayrıldık; Hasan Cemal’e yakılan ağıtların hâlâ devam ettiği bir dönemdi, ancak ne hikmetse bizim ayrılışımıza ağıt yakan kimsecikler olmadı. Demek ki neymiş: Başbakan isteğiyle köşenizden olursanız ağıt yakılacak, patron isteğiyle işinizden olursanız es geçilecek!

Timsah gözyaşları içindeki etik duyarlılık (!) medyamıza çok yakışıyor doğrusu…
İşte il il dinlenenlerin listesi
 
Van'dan Edirne'ye 30 ilde her yer telekulak
 
18 Mart 2014
2 bin 500 kişinin ‘Selam Terör Örgütü’ kisvesiyle dinlendiğini ortaya çıkaran STAR şimdi de paralel yapının 30 ilde 148 bin kişiyi mercek altına aldığını gözler önüne seriyor. Kocakulak kurbanlarının çoğunun polis, savcı ve hakim olması dikkat çekiyor. Karanlık yapı kendisine yakın hakim, savcı ve polisleri de boş bırakmayıp sıkı takip altına almış.
İşte il il dinlenenlerin listesi
STAR’ın duyurduğu ‘Selam Terör Örgütü’ bahanesiyle binlerce kişinin illegal dinlendiğinin orta çıktığı tarihi telekulak skandalı bitmek bilmiyor. STAR şimdi de 30 ilde aralarında çok sayıda valilik ve kaymakamlıkların da yer aldığı siyasi partinin il ve ilçe teşkilatları, emniyet müdürlükleri ve amirlikleri, adliyeler, savcılar, hakimler, polis memurlarından emniyet müdürlerine kadar her kademeden emniyet görevlisi, TSK mensupları, belediye başkanlıkları, STK yöneticilerinin ‘terörist’ ve ‘organize suç örgütü’üyesi gibi gösterilerek üç yıl boyunca illegal olarak dinlendiği ortaya çıktı.




 
30 ilde 147 bin 858 kişiyi dinleyen karanlık yapının ‘Ergenekon, uyuşturucu, terör’ gibi soruşturma dosyalarına dinlemek istedikleri isimleri monte ettikleri belgelendi. STAR’ın ele geçirdiği belgelerde 30 ildeki dinlemelerden sadece bin 173 kişilik liste yer alırken örgütün hakim, savcı ve polislerin tüm özel hayatını ileride kullanmak üzere ‘arşiv’lediği belirtildi.İki yılda bir milyon kocakulakzede!
STAR’ın yayınladığı skandal dinleme listesinin ardından TİB kayıtlarındaki dinleme rakamları da şok etmişti. TİB kayıtlarına göre, Emniyet iki yılda bir milyonu aşkın dinleme yaptı. TİB’in mahkeme kararlarıyla yaptığı dinlemelerin büyük oranının paralel yapının çalışmaları kapsamında olduğu ortaya çıktı. Emniyetin “İhbar mektubu” yöntemiyle dikkat çekmeyen isimler üzerinden özel yetkili savcılar aracılığıyla başlattığı “terör faaliyetleri, organize suç örgütü, uyuşturucu, kaçakçılık, Ergenekon, İBDA-C” gibi soruşturmalara ilgili ilgisiz birçok isim eklendi. İçi boş birçok soruşturma dosyasına emniyet “Terör faaliyeti”, “Organize suç örgütü” veya “Uyuşturucu” gibi gerekçelerle kendilerine yakın savcıları kullanarak mahkemelerden dinleme kararı çıkarttı.
UYAP’a değil arşive yüklendi
Polisin “Terör, organize suç örgütü, uyuşturucu suçları” gibi genel kalıp doğrultusunda “Suç oluşumuna gidiliyor” denilerek mahkemelerden alınan kararlar TİB’e yollanarak dinlemeler aylarca yapıldı.Bu dinlemelerin bazılarının gerçekten adli soruşturmalar kapsamında gerçekleştirildiği ancak çoğunun paralel yapının “şantaj ve dizayn” için gelecekte kullanmak üzere hazırladığı havuzunda arşivlendi. Emniyette oluşturulan bu “havuz”un tamamının şu an yurtdışında olduğu iddia ediliyor. Dinleme kararlarının ve dinlenen isimlerin ise UYAP sistemine kaydedilmediği belirtildi. Dinlenenler arasında paralel yapıya yakın emniyet görevlilerinin olması ise dikkat çekti. İddiaya göre, paralel yapı kendi adamlarını “Kontrol altında tutmak için” dinledi. Gözdağı ve baskı havası estirmek amacıyla yapılan bu dinlemelerin çoğunun emniyet teşkilatında olması ise “Can damarlarını kontrolde tutma çalışması” olarak değerlendirildi. 
İstanbul’da 28 bin 500 kişi dinlendi
13 bin 54 kişinin dinlendiği Adana’da ele geçen 102 kişilik dinleme listesinde 10 yargı mensubu 5 adliye müdürü ile 68 polisin 2011-2013 arasında dinlendiği görüldü. 28 bin 508 kişinin dinlendiği İstanbul’da takibe takılan 220 kişiden 100’ünün polis olduğu anlaşıldı. 11 bin 231 kişinin dinlendiği Ankara’da belirlenen 41 kişiden 17’sinin polis olduğu görüldü. 12 bin 978 kişinin dinlendiği İzmir’de takip edilen 69 kişiden 46’sının polis olması dikkat çekti. 10 bin 817 kişinin dinlendiği Hatay’da 38 kişiden 14’ünün polis olduğu görüldü. Gaziantep’te takip edilen 59 kişiden 24’ünün polis olduğu dikkat çekti.Edirne’de 29 kişiden 15’nin emniyet mensubu, Kocaeli’de 78 kişiden 51’inin polis, Van’da takip edilen 41 kişinin tamamının polis, Sakarya’da 125 kişiden 73’ünün polis olduğu dikkat çekti.
 HAKİMDEN SAVCIYA VE POLİSE 148 BİN PARALEL KULAK KURBANI
Karanlık örgüt 30 ilde 147 bin 858 kişiyi dinledi. Adana 13 bin 54, Ankara 11 bin 231, Antalya 7 bin 52,  Aydın 2 bin 764, Elazığ 3 bin 64, Bursa  3 bin 596, Edirne bin 273, Erzurum bin 999, Eskişehir bin 429, Gaziantep 15 bin 426, Hatay 10 bin 817, Isparta 693, İstanbul 28 bin 508, İzmir 12 bin 978, K.Maraş bin 363, Karaman 592, Kayseri bin 770, Kırıkkale 845, Kırklareli 805, Kilis 1332, Kocaeli 5 bin 896, Konya 4 bin 389, Nevşehir 892, Rize 909, Sakarya 2 bin 816, Samsun bin, Tekirdağ 825, Trabzon bin 119, Tunceli bin 374, Van 8 bin 489.
ADANA ADLİYESİ’Nİ OKYANUS VE MİT TIRLARI İÇİN Mİ DİNLEDİLER
Paralel çetenin Adana’da yargıçları neden dinlediği Konya merkezli yürütülen Okyanus davasına bakılınca daha da iyi anlaşıldı. 2008’de başlayan dava daha sonra Adana’ya gönderilmişti. O dönem dosyanın Adana’ya gönderilmeden önce Adana Savcılığında görevli hakim ve savcıların 15 gün boyunca dinlenerek dosyanın kime verileceği belirlendiği yönündeki iddialar çokça tartışılmıştı. Paralel çetenin hakim olduğu Adana Savcılığı ayrıca son günlerde çokça tartışılan MİT TIR’larına yönelik operasyonlarla da dikkat çekmişti.

http://haber.stargazete.com/guncel/vandan-edirneye-30-ilde-her-yer-telekulak/haber-857199
İŞTE İL İL DİNLEME LİSTESİ: