Niyet kabak gibi ortada

SALİH TUNA

Niyet kabak gibi ortada TIR olayı yargı içinde konuşlanmış aynı odağın, hükümeti dünya kamuoyunda zor duruma düşürmek amacıyla MİT'in gizli bir operasyonunu deşifre etme çabasıdır.
Yukardaki satırlar bana ait değil.
'Devlet sırrını' her halükarda kutsayan muhafazakâr bir muhtereme de ait değil.
Tam aksine, devlet sırrına, 'devletin gizli operasyonlarına' ilkesel olarak karşı çıkan bir yazara, Gülay Göktürk'e ait...
Madem ki...

MİT Kanunu'nun değiştirilen 26. maddesi açık seçik bir şekilde, 'MİT mensuplarının görevini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında soruşturma yapılması Başbakan'ın iznine bağlıdır' diyor, MİT'in kontrolündeki o TIR'ı hiçbir savcı soruşturamaz, yolundan alıkonulamaz.

Bu basit gerçeği Kılıçdaroğlu'nun temellük etmesi zaman alabilir.
Lakin hiç bir savcının böyle bir lüksü olamaz.
Dahası, kanunu ihlal eden savcı da olsa suç işliyor demektir.

Ayrıca...
Türkiye'ye karşı uluslararası arenada kara propaganda yapılmasına (bilerek yahut bilmeyerek) malzeme sağlayan nitelikli bir suçtur bu!

Kimi medya organlarının eklemlenmiş vaziyette bu suçu arkalayarak dünyaya servis etmesine bakılırsa (korkarım ki) organize bir suçla karşı karşıyayız.
Zaten malum mevkute, Türkiye'yi, El-Kaide gibi terör örgütlerine destek veren ülke gibi göstermek için adeta çırpınıyor.

Anlaşılır şey değil, gerçekten anlaşılır şey değil.
Bir gazete, muhafazakâr veya mütedeyyin olduğuna inanılan insanlar tarafından çıkartılan bir gazete, kendi ülkesi aleyhine böylesine korkunç bir kara propagandayı nasıl yapar?

Zerre miskali milli duygulara sahip bir insan evladı ülkesini zora sokacak bu gibi faaliyetlerin içinde nasıl yer alır?

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni dışarıya 'El- Kaide'yi destekliyor, içeriye 'İrancı' diye sunmak nasıl bir zihniyettir?

Dünya alem bilir ki, El-Kaide ve İran kadar birbirini yok etmek isteyen yeryüzünde çok az düşman vardır.
Buna rağmen bu rezil propagandayı sürdürmek nasıl bir ahlakın tezahürüdür?

Maksat nedir?
Günlerdir hemen her konuşmamıza, her yazımıza başlarken, yolsuzluk yapanların Allah belasını versin, burunlarından fitil fitil getirilsin dediğimiz halde orda burda, sosyal medyada görülmemiş kolektif cezalandırma yöntemiyle (sırf Erdoğan'a karşı kurulan kumpası dile getiriyoruz diye) 'yolsuzlukları örtmekle' suçlanıyoruz.

Tıpkı...
JİTEM'in faili meçhul cinayetlerini deşifre etmeye çalışanların vaktiyle 'vatan haini' olmakla suçlandıkları gibi.
Dün...
Köyleri yakanlar, köylülere dışkı yedirenler, failli meçhullere imza atanların maskesi 'vatanı savunmaktı.'
Bugün...
Seçilmiş hükümeti iş yapamaz hale getirmek ve ülkeyi ileri taşıyabilecek bütün icraatları durdurmak isteyenlerin maskesi 'yolsuzluk operasyonu' olmuştur.
Şükür ki şükür, gün geçtikçe maskeler düşüyor!
Meselenin, zihniyetle, hukuk algısıyla falan da alakası yoktur.

Şayet öyle olsaydı...
Atilla Yayla'nın şu mükemmel tespitini hatırlatmak isterdim: 'Mesele temelde bir siyasî felsefe meselesidir ve hukuk devleti belli bir felsefenin ürünüdür. O felsefeyi reddederseniz geriye hukukçular kalır ama hukuk devleti kalmaz. Hukuk devleti ile hukukçuların devleti aynı şey değildir. Hukukun hâkimiyeti hukukçunun hâkimiyeti değildir. Unutmayalım ki, pozitif hukukun ana kaynağı da halkın iradesidir. Kanunları Meclis yapar ve hukukçu memurlar ona uymak zorundadır... '

Gelgelelim mesele zihniyet değil, niyet meseledir.
Ve (savcının mezkur kanunu / yasayı ihlal ettiği Hatay'daki TIR olayıyla) niyet kabak gibi ortaya çıkmıştır.
Gülay Göktürk bakın ne diyor: 'Üstelik bu defa, 'Yasanın gereğini yapmak savcının görevidir, ihbar gelmiş, savcı da harekete geçmiş. Ne yapsaydı yani, görevini yapmasa mıydı' argümanının da işe yaramadığı bir durum var karşımızda.

Yani niyet kabak gibi ortada...'

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SalihTuna/niyet-kabak-gibi-ortada/46987