HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Kim Bu IŞİD?

11.06.2014
IRAK ordusunun tankı topu bırakıp kaçmasına sebep olan IŞİD neyin nesi?
Kim Bu IŞİD?
Irak savaşından sonra kurulan örgüt başlarda çok ciddiye alınmamıştı. Kendisini Irak El Kaidesi olarak tanıtmıştı ama 2013 yılında Suriye anlaşmazlığı ile onlarla da yollarını ayırdı.
Suriye'de dehşet yaratan örgüt, bu ülkede petrol yataklarının neredeyse tamamına hakim oldu. Şimdi de Irak'ta petrol yataklarını ele geçiriyor. Peki ama gücünün kaynağı ne? Arkasında kim var?
İşte 10 soruda bilinmeyenleriyle IŞİD örgütü
IŞİD ne istiyor?
Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren silahlı bir örgüt. Selefi ideolojiye sahip IŞİD Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarını içine alan bölgede Şeriat'a dayalı bir devlet kurmak istiyor. IŞİD ve lideri Ebu Bekir Bağdadi, ABD, AB ve Türkiye’nin “terörizm listesi”nde yer alıyor.
Ne zaman kuruldu?
Örgüt 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. Sonrasında Usame Bin Ladin liderliğindeki El Kaide’ye katıldı. El Kaide’ye katıldıktan sonra adını “Mezopotamya’da El Kaide” olarak değiştirdi.
İlk liderleri kimlerdi?
2006’da yayınlanan bir videoda Zerkavi, “Mücahitler Şurası Konseyi”ni kurduklarını açıkladı. Irak’taki Zerkavi, 7 Haziran 2006’da ABD güçlerince düzenlenen bir operasyonda öldürüldü. Yerine Ebu Hamza el Muhacir geçti. 2006 yılının sonlarında El Kaide’ye yakın Ebu Ömer el Bağdadi ise liderliğini yaptığı “Irak İslam Devleti”ni kurduklarını açıkladı.
Şimdiki lideri kim?
2010 Nisan’ında, ABD ve Irak güçleri, Sisar bölgesinde Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Hamza el Muhacir’in kaldıkları eve ortak bir operasyon düzenledi. Operasyonda her ikisi de öldürüldü. Ebu Bekir El Bağdadi örgütün yeni lideri oldu.
Nusra Cephesi ile ilişkisi var mı?
2011 sonlarında Muhammed Colani liderliğindeki Nusra Cephesi, El Kaide’nin Suriye kolu olarak kuruldu. 9 Nisan 2013’te Ebu Bekir Bağdadi’ye ait bir ses kaydında Nusra Cephesi’nin Irak İslam Devleti’nin müttefiki olduğu belirtildi. Aynı yıl, Bağdadi Nusra Cephesi ile Irak İslam Devleti’nin “Irak-Şam İslam Devleti” adı altında bir araya geldiğini açıkladı.
screen-shot-2014-06-11-at-10.21.00-am.png
IŞİD-Nusra ayrışması nasıl başladı?
Kısa bir süre sonra Ebu Muhammed Colani’ye ait bir ses kaydı yayınlandı. Ses kaydında Colani, Irak İslam Devleti ile yakın ilişki fikrine sıcak baktığını söyledi, ancak iki örgütü bir isim altında bir araya getirme fikrini reddetti. Colani ses kaydında El Kaide lideri Eymen Zevahiri’ye bağlılığını ilan etti.
IŞİD El Kaide’nin bir kolu mu?
2013 Şubat’ında, El Kaide, Suriye’deki IŞİD’i tanımadığını ilan etti ve örgütün Suriye’yi terk etmesini istedi. El Kaide Suriye’deki temsilcisinin Nusra Cephesi olduğunu açıkladı. Nusra Cephesi ve IŞİD arasında birçok cephede çatışmalar yaşandı. En sonuncusu ise IŞİD’in Nusra Cephesi’nin kontrolündeki Deyr Ez-Zor kentinde kontrolü sağlamasıyla son buldu.
screen-shot-2014-06-11-at-10.20.09-am.png

Suriye ve Irak’ta nereleri kontrol ediyor?
IŞİD, Suriye’de Mumbuc, petrol zengini Rakka ve Irak sınırına yakın Deyr Ez-Zor kentlerini elinde tutuyor. Irak’ta ise Anbar eyaletindeki Felluce ve Ramadi’de etkili. Son olarak Musul kentini de ele geçirdi.
Askeri gücü ne kadar?
IŞİD’in Suriye’deki askeri gücünün 6-7 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Savaşçılarının çoğunluğu yabancılar. Irak’taki silahlı üyelerinin sayısının ise 10 binin üstünde olduğu tahmin ediliyor.
screen-shot-2014-06-11-at-10.20.01-am.png
Suriye rejimi ile işbirliği var mı?
Suriye muhalefeti IŞİD’in Suriye’de devrimin sabote edilmesi için Şam yönetimince desteklendiğini iddia ediyor.
Şam rejimi Suriye’de muhaliflerin elindeki bölgelere düzenli olarak varil bombası atarken, IŞİD’in kontrolündeki bölgelere saldırmıyor. IŞİD, Rakka’da çıkardığı petrolü de Suriye rejimine satıyor.

http://www.habervaktim.com/haber/374482/kim-bu-isid.html
Musul ve Kerkük Türkiye İçin Neyi İfade Ediyor?

11.06.2014
Irak - Şam İslam Devleti adlı örgütün Musul'u işgal etmesinin ardından, Türkiye'nin Irak'ta bulunan Musul ve Kerkük'teki hakları yeniden gündeme geldi.
Musul ve Kerkük Türkiye İçin  Neyi İfade Ediyor?
Irak - Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) adlı örgüt günler süren çatışmalar sonrası Musul'da kontrolü büyük ölçüde ele aldığı resmi kaynaklar tarafından da bildirilmişti.
HALK ERBİL'E KAÇTI
Güvenlik kaynakları, kontrolü IŞİD'in eline geçen bölgede yaşayan hükümet yetkililerinin, kentte uygulanan sokağa çıkma yasağına rağmen aileleriyle kaçtığını ifade etti. Musul halkı, Irak Kürt Yönetimi idaresindeki Duhok ve Erbil'e doğru kaçtı. IŞİD'in Musul'un ardından Kerkük'e girebileceği ifade edildi.
TÜRKİYE'NİN MUSUL VE KERKÜK'TEKİ HAKLARI
Musul'un IŞİD'in kontrolüne geçmesiyle birlikte ülkede tam bir kaos hakim. Irak Başbakanı Maliki, başta Avrupa Birliği olmak üzere dünya ülkelerine acil yardım çağrısında bulundu. Irak'ın bölünmüş yapısı ve otorite boşluğundan doğan kaos ortamı, bölgedeki Türkmen'lerin can güvenliği olduğu kadar Türkiye'nin Musul ve Kerkük'teki haklarını da yeniden gündeme getirdi.

TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ BOZULURSA TÜRKİYE GİREBİLİR
Mısak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan İstanbul anlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul anlaşmasına göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme getirdi. Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye'nin Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslar arası hukukta meşru zemini hazırlıyor. Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilir.
İşte o sınırlar:

Öte yandan Tarihçi - Yazar Mustafa Armağan, resmi twitter hesabından yaptığı açıklamada belki de birçok kimsenin unuttuğu bir ifadeye yer verdi.
Armağan'ın paylaştığı bilgiye göre, 2004 yılında Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül'ün Irak'ın toprak bütünlüğünün bozulması durumda Irak üzerinde haklarımızın doğacağını ortaya koymuştu.
İşte Mustafa Armağan'ın paylaştığı o ifadeler:


http://www.habervaktim.com/haber/374440/musul-ve-kerkuk-turkiye-icin-neyi-ifade-ediyor.html

10 Haziran 2014 Salı

Rezaletin fotoğrafı!
Bu fotoğraf İslâm dünyasının yöneticilerinin ataleti ve basiretsizliğinin bir göstergesi ve sonucu…

Rezaletin fotoğrafı!10 Haziran 2014

Dünyanın dört bir yanına yayılan ve 2 milyarlık nüfusa ulaşan İslam dünyası, kangrene dönüşmüş İsrail zulmüne sessiz kalıp kendi meselesi olan Filistin’e bir çare üretemezken; 0.44 km²’lik Vatikan’dan ve onun Papasından medet umuluyor. Buna rezalet denmez de ne denir ki?!

İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu yoruma gerek bırakmaksızın anlatan manidar bir fotoğraf karesi bu… Müslümanlar, Filistin’de yıllardır kanayan yaraya pansuman olamayınca ortaya böyle garabet görüntüler çıkmaya başladı. Müslümanlar milyarlarla ifade ediledursun, bir karış toprağa sahip İsrail ve bir kasaba kadar küçük Vatikan, ‘devasa ama güçsüz’ Müslüman ülke yöneticilerinden rol çalıyor. Nerede İslâm dünyasının ‘lider’i, nerede bir buçuk milyar Müslümanın iradesi, imanı, cesareti!? Allah’ın ipine gerektiği gibi sarılmayan İslâm âlemi, bunun bedelini dünyanın kanını emen Hıristiyanların lideri Papa ve Orta-doğu’nun vampiri İsrail’den medet umarak ödüyor. Yalnız ve biçare bıraktığımız Filistin davası bu fotoğraflarla bize nasıl bir çıkmaza saplanıldığını hatırlatıyor.

Ey iman edenler!
“Allah, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” (Mümtehine/9)

Vatikan Devlet Başkanı ve Katolik âleminin lideri Papa Franciscus’un girişimiyle Vatikan’da İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Fener Rum Patriği Bartholomeos’un katılımıyla Ortadoğu’da barış için tarihi dua zirvesi yapıldı. Vatikan’da akşam saatlerinde buluşan liderler, tören alanına bir minibüsle birlikte geldi. Müzik dinletisiyle başlayan törenin ilk bölümünde, Yahudilik, Hıristiyanlık inancı ve İslâm dinine, dünyaya geliş sırasına göre dualar için sırayla zaman ayrıldı. Muharref kitaplarla Kur’an-ı Kerim’den aynı anda “barış kesitleri” adı altında mesajlar aktarılması ise apayrı bir skandal olarak kayıtlara geçti. Bu mesajla Kur’an-ı Kerim, muharref kitaplarla aynı kefeye konulmaya çalışıldı.
Papa 6. Paulus, Vatikan’da Kadıköy Metropoliti Meliton’un ayaklarını öpmüştü

Papa’nın elini öpmesi Patrik’i gururlandırdı
Papa’nın “kutsal topraklar” ziyaretinde kendisinin elini öptüğü anımsatılan ve bunu nasıl değerlendirdiği sorulan Bartholomeos, bunu beklemediğini söyledi. Bartholomeos, “Çok duygulandım. Bunu beklemiyordum tabii. Papa’nın mütevazı bir insan olduğunu biliyordum. Sembolik jestler yaptığını biliyordum ama tabii bu kadarını tahmin etmiyordum” dedi. Patrik Bartholomeos, “1975’teydi sanırım, dönemin Papası 6. Paulus, Vatikan’da benim manevi pederim Kadıköy Metropoliti Meliton’un aniden ayaklarını öptü. Diz çöktü ve o an İstanbul Patrikhanesi’nin temsilcisi olan Meliton’un pabuçlarını öptü. Biliyorsunuz Haçlı Seferleri, Şark kilisesine biraz zarar verdi. Bundan ötürü özür dilemek istediler. Sembolik jest. Biz de bunu takdir ediyoruz.”

Osmanlı gibi bir lider devletten ve Osmanlı padişahları gibi bir liderden yoksun Müslüman milletler milyarlarla ifade ediledursun, bir karış toprağa sahip İsrail ve bir kasaba kadar küçük Vatikan ‘devasa ama güçsüz’ Müslümanları çaresiz bıraktı. Nerede İslâm dünyasının ‘lider’i, nerede bir buçuk milyar Müslümanın iradesi, imanı, cesareti!? Allah’ın ipine gerektiği gibi sarılmayan İslâm âlemi, rezaletinin bedelini dünyanın kanını emen Hıristiyanların lideri Papa ve Ortadoğu’nun vampiri İsrail’den medet umarak ödüyor. Adam olana, Müslüman olana bu rezalet yeter de, artar!

Vatikan Devlet Başkanı ve Katolik âleminin lideri Papa Franciscus’un girişimiyle Vatikan’da İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Fener Rum Patriği Bartholomeos’un katılımıyla Ortadoğu’da barış için tarihi dua zirvesi yapıldı. Vatikan’da akşam saatlerinde buluşan liderler, tören alanına bir minibüsle birlikte geldi. Müzik dinletisiyle başlayan törenin ilk bölümünde, Yahudilik, Hıristiyanlık inancı ve İslâm dinine, dünyaya geliş sırasına göre dualar için sırayla zaman ayrıldı. Bu üç semavi inanca mensup din adamları, muharref kitaplardan ve Kur’an-ı Kerim’den barışla ilgili kesitler aktardı.

Yahudilik’te Zebur’dan ayetler okunurken, sıra Hıristiyanlığa geldiğinde Fener Rum Patriği Bartholomeos Yeşaya kitabından bir bölümü okudu. Son olarak gelen İslâmiyet bölümünde de İmam Jamal Abu Alhnoud Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nden ayetler okudu. Bu olay, Vatikan’da ilk kez Kur’an-ı Kerim’in okunması olarak da ayrıca tarihe geçti.

Bir müslüman, yahudi ve hıristiyanla nasıl dua eder!
Müslüman ülkeler ve halkların yalnız bıraktığı boynu bükük Filistin öyle çaresiz hale geldi ki, kâfirden, İslâm’ın ve Müslümanların ezeli ve ebedi düşmanlarından medet umar, hatta onlarla birlikte ‘dua etmek’ saçmalığına bile girişir hale geldi. Nasıl olur da bir Müslüman, aynı Yaratan’a inanmayanlarla birlikte dua eder!? Bu itikat bozukluğu mudur, çaresizliğin düşürdüğü bir saçmalık mıdır!?
Üç semavi dinden aktarılan bölümlerin ardından tarihi dua zirvesine ev sahipliği yapan Papa Franciscus başta olmak üzere sırasıyla İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “kutsal topraklar”da sözde barış için dua etti. İlk konuşmayı yapan Papa Franciscus, Peres ve Abbas’a dönerek, bu zirveye katıldıkları için teşekkür ederken, böylesi önemli misafirleri beraber ağırlama teklifini kabul ettiği için Fener Rum Patriği Bartholomeos’a da ayrıca şükranlarını sundu.
“Tanrım, şimdi bize yardım et. Bize rehberlik et ve barışı bize bağışla. Gözlerimizi aç ve ‘bu kadar savaş yeter’ de” ifadeleriyle barış temennisinde bulunan Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa, “Umarım bu buluşma, bölen şeylerin üstesinden gelme arayışında yeni bir yürüyüşün başlangıcı olur” ifadesini kullandı.
Papa, barışı sağlamanın zorluğuna dikkati çekerek, “Barış yapmak, savaşmaktan çok daha fazla cesaret ister. ‘Buluşmaya evet, çatışmaya hayır, diyaloğa evet, şiddete hayır, müzakerelere evet, düşmanlıklara hayır, anlaşmalara saygılı olmaya evet, provokasyonlara hayır’ demek cesaret ister” diye konuştu.
Katilden barış masalları!
Filistin topraklarını ele geçirmek ve Mescid-i Aksa’yı yıkarak bölgeyi tamamen Yahudileştirme planı uğruna Filistinli Müslümanları on yıllardır katleden ve sistematik bir soykırıma tabi tutan İsrail, dünya ile dalga geçer gibi bir de barış mesajları veriyor, güya barış için çaba sarf ettiklerini iddia ediyor. Askeri ve siyasi kariyeri boyunca kadın, çocuk, yaşlı demeden Müslümanları katleden 91 yaşındaki terörist İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres trajikomik ifadeler kullanarak “Hayatım boyunca barış için hareket ettim,” dedi.
İsrail Cumhurbaşkanı Peres de böyle bir buluşmayı sağladığı için Papa’ya teşekkür ederek, “İki halk, İsrailliler (!) ve Filistinliler hararetle barışı arzuluyorlar. Gözyaşlarına, şiddete, çatışmalara bir son vermeliyiz. Hepimizin barışa ihtiyacı var. Eşitler arasında barış” dedi. Ülkesinde Cumhurbaşkanlığı görevini tamamlamak üzere olan 91 yaşındaki Siyonist lider, “Ben savaşı da barışı da tecrübe ettim. Savaşın bedelini ödeyenleri asla unutmayacağım. Annelerin, çocukları için gözyaşları yüreklerimize kazınmış durumda. Hayatım boyunca barış için hareket etmekten geri durmadım. (!) Bunu, bizim çocuklarımızın mutlu bir geleceğe sahip olmaları için yaptım” ifadelerini kullandı.
Çaresizliğin Resmi: Abbas
Filistin Devlet Başkanı Abbas da ülkesi ve çatışmalardan durulmayan bölgesi için haysiyetli yaşam, doğru bir barışın, egemen ve bağımsız Filistin’in, Filistin halkının ve bölgenin güvenliği, istikrarı için gerekli olduğunu söyledi.
Abbas, Allah’tan kutsal topraklar, Filistin ve Kudüs için barış dilediklerini anlatarak, Kudüs’ün, tüm inananlar için güvenli ve Kur’an-ı Kerim’de de belirtilen 3 din için de dua edilebilecek bir yer olarak kalmasını Allah’tan istediklerini kaydetti.
Filistin Devlet Başkanı, “Bizim için, komşularımız için barış temenni ediyoruz. Barış ve refah düşüncelerini arıyoruz. Yüce Rabbimiz, dualarımıza karşılık veriniz, çünkü sen en doğru, en merhametli olansın. Amin” diyerek dua etti.
Konuşmaların ve duaların ardından birbirlerine sarılan Papa, Peres ve Abbas, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile tören alanına dikilen barışın uluslararası simgesi zeytin ağacının dibine toprak attı.
Liderler, daha sonra tarihi törene yerinde tanıklık eden az sayıdaki davetliyi selamladı. Davetlilerden bazılarının ruhani lider Papa ile fotoğraf çektirmeye çalıştıkları görüldü. Törenin ardından Papa, İsrail ve Filistinli liderlerle kısa birer özel görüşme yaptı.

http://www.milligazete.com.tr/haber/Rezaletin_fotografi/323425#.U5dcBpU9LDc

5 Haziran 2014 Perşembe

Medyadaki Kripto Ermeniler
 
 
M. Şevket Eygi

MEDYADA hayli Ermeni var. Bir kısmı tek kimlikli Ermeni. İsimleri Ermeni ismi, dinleri ya Gregoryen, ya Katolik, yahut Protestan. Ateist veya marksist olanı da vardır her halde…
İnançlarımız, fikir ve görüşlerimiz birbirine uymasa da bunlardan rahatsız değilim. İçlerinde Türkçelerini, kültürlerini takdir ettiklerim de vardır.
Bir de Kripto Ermeniler var. Onlar iki kimlikli, dıştan Müslüman gibi görünüyorlar ama asıl kimlikleri Ermenilik. Hayır, isim vermeyeceğim, buna hem hakkım yok, hem de fitne fesat çıkartmak istemem.
Bu Kripto Ermenilerin bir kısmı çok yıkıcı hareket ediyor.
Bazıları dıştan Alevî görünüyor, Aleviliğe de zarar veriyor.
Artık Türkiye’ye hayli hürriyet geldi. Keşke iki kimlikliliği bıraksalar, asıl kimlikleriyle arz-ı endam etseler.
Müteveffa Hırant Dink böyle yapmıştı.
Türkiye gazetesinin 9 Şubat 2012 tarihli nüshasında “Ermeniler Kendi Kimliklerine Dönüyor” başlıklı haberde anlatılan, mahkeme kararıyla iğreti Türk (veya Kürt), Müslüman kimliklerini bırakıp, tek kimlikli Ermeni olan vatandaşlarımız…
Osmanlı imparatorluğunun varisi Türkiye Cumhuriyeti bir çeşitlilikler meşheriydi.
Ana kimlik Türkiyeliliktir.
Rivayete göre halen yetmiş sekiz ırk ve kavim varmış.
Nüfusun bir kısmı iki kimlikli.
Kripto Yahudiler: Dönme denilen ama dönmemiş Sabataycılar… Sabataycı olmayan Kripto Yahudiler… Pakradunileri Yahudi mi sayacağız, Ermeni mi?
Ülkemizdeki Kripto Yahudilerin yekun sayısı bir milyondan az değil.
Yine en az bir milyon Kripto Hıristiyan var.
Türkiye, bu Kriptolar meselesini halletmedikçe güvende olmayacaktır.
Somadaki faciadan sonra oraya dıştan Alevî görünen ekipler gönderildi, fitne fesat kargaşa çıkartılmak istendi.
Gezi hadiselerini yapanlar Sünnî midir?... Alevî midir, Kripto mudur?
Kriptolara karşı devekuşu gibi başını kuma gömmekle hiçbir çıkış yoluna ulaşılamaz.
Milyonlarca Kripto Türkiye’nin acı ve çetin realitesidir.
Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, diğer gayr-i müslim unsurlar Osmanlının Milletler Birliği sisteminde barış, din ve kimlik hürriyeti içinde yaşadılar ve var oldular.
Sömürgeci devletler bu unsurları Devlet’e düşman etti, devlet yıkıldı, yerine laik Cumhuriyet rejimi kuruldu ve hepsi târümar oldu.
Ortodoks Rumlar Osmanlı devleti sisteminde, Müslümanlardan sonra ikinci Milletti. Osmanlı sistemi devam etmiş olsaydı, bugünkü sınırlarımız içinde en az beş milyon Rum yaşayacaktı… Yine en az beş milyon Ermeni…
Rumların ve Ermeniler bir kısmı (hepsi değil) emperyalist, sömürgeci devletlere, misyonerlere uydular, bindikleri dalları kesip düştüler. Onlar yanlış ata oynadı ve kaybetti.
Laik faşist rejim sadece Rumları, Ermenileri mahv etmedi, çoğunluktaki Sünnîlerin de canına okudu.
Alevîleri de rahat bırakmadı.
Keşte Ermeniler tebaa-i sâdıka olmakta devam etseydiler.
Keşke Osmanlı vatandaşı İzmir Rum metropoliti Hrisostomos, düşman Yunan ordusunu karşılayıp takdis etmemiş olsaydı, Osmanlı tarafından yer alsaydı.
Keşke Osmanlı devleti birinci dünya savaşını kayb etmemiş olsaydı.
Keşke keşke keşke… Ah bu keşkeler!
* (İkinci yazı)
En Büyük Hizmet ve Himmet nedir?
2014 Türkiye’sindeyiz. Ülkenin ve dünyanın hali mâlum. Acaba bugünkü şartlar içinde halkımıza yapabileceğimiz en hayırlı hizmet nedir?
Bu soruya hiç tereddüt etmeden “İman ve Kur’an hizmetleri” cevabını verebiliriz. Milyonlarca vatandaşımızın bu hizmetlere büyük ihtiyacı vardır.
Altmış küsur yıldan beri Müslüman halk cami binası yaptırtmayı en büyük hizmet biliyor ve yurt sathını kubbeli, uzun minareli, çinili, nakışlı, halılı, klimalı, kaloriferli sanatsız müzeyyen yeni camilerle doldurmuş bulunuyor.
Keşke basit, süssüz camiler inşa edilseydi de, hizmet paralarının geri kalan büyük kısmı ile halkın ve bilhassa gençliğin imanını kurtarma hizmetleri yapılmış olsaydı.
Evet, gayret ve himmetlerimizin yüzde 90’ını imanî ve Kur’anî hizmetlere yönlendirmeliyiz.
Bir insan için imansızlık en büyük felaket ve hüsrandır.
Geçerli bir imanı yok ama Karun kadar serveti var, Firavun gibi lüks ve ihtişamlı bir hayat sürüyor, özel uçaklarla, limuzinlerle geziyor… Ne işe yarar? Yarın ölecek, cesedi iki metrelik bir çukura konulacak, mirası paylaşılacak… İmanı yoksa kabir azaba başlayacak. Daha sonra Kıyamet kopacak, insanlar Mahşerde toplanacak, Mahkeme-i Kübra kurulacak ve imansızlar Cehenneme atılacak. Dünyadaki muazzam serveti hiçbir imansızı ahirette kurtaramaz.
Şu üniversitede okuyan delikanlı fena bir insan değil ama imansız kalmış. Ailesi ona imanı öğretmemiş, okullardaki mecburî din kültürü dersi de iman kazandırmamış. Çevresindeki Müslümanlar da ona iyi bir örnek olmamışlar. Zavallı imansız yetişiyor. Yok mu ona imanı öğretecek bir şahıs veya teşkilat?
Yüksek tabakaya mensup bir gencin eline Mızraklı İlmihal vermekle onun hidayetine sebep ve vesile olamazsınız. Yanlış anlamayın, Mızraklı İlmihali hafife almıyorum, o çok kıymetle bir eserdir ama bizim gencin gönlü onu okumakla ihtizaza (titreşim) gelmez. Ona başka bir üslupla, başka bir edebiyatla hitap edilmelidir.
Camiyle ilgileri kopmuş gençleri ve halkı nasıl imana çağıracağız?
Bu iş parayla satılan ticarî kitap, risale, CD ve kasetlerle olur mu sanıyorsunuz?
İman ve Kur’an hizmetleri parasız, ticaretsiz yapılmalıdır.
Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam İslamı ve Kur’anı tebliğ ederken para, ücret, maaş almadı.
İman ve Kur’an hizmetleri Allah için ihlasla ücretsiz yapılır.
Yaratanın rızası için yapılan hizmetlerin ücreti yaratıklardan istenmez ve alınmaz.
Cahiller, ilimsizler, irfansızlar, hikmet fukaraları böyle hizmet yapamaz.
İman ve Kur’an hizmetleri aşkla ve şekle yapılır ancak.
Allahın Resulü müjdeliyor: Allahın bir kulunu, senin vasıtanla hidayete kavuşturması (iman etmesi), senin için, üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmandan daha hayırlıdır.
Şu dünyadaki büyük ticaretlerden biri de, rızaen lillah iman ve Kur’an hizmetleri yapmak, insanların mü’min olması için gerektiği gibi çalışmaktır.
Sen bu çalışmaların ve çırpınmaların sonunda bir kişinin bile imanına vesile olmasan bile Ekremülekremîn olan Allahü Teala ve Tekaddes hazretleri seni ücretsiz ve mükafatsız bırakmaz.
Ah ah ah!.. Ramazan geliyor ve bizler Türkiye ve Ümmet çapında iman ve Kur’an hizmetleri hazırlıkları içinde değiliz.
Camilerde ve her yerde bedava dağıtılacak yüzlerce çeşit, milyonlarca adet faydalı broşürler yayınladık mı?
Bırakın yahu şu cemaat ve baron holiganlığı yapan yayınları!.. Bendeniz iman ve Kur’an tebliği yapan broşürlerden bahs ediyorum.
Darphane gibi para basan şu büyük camiin derneğinin idarecileri, elinizdeki büyük paralarla ne gibi yayınlar hazırladınız halk ve gençlik için?
İslamî camianın sayın bilenleri!.. Bu konuda ne gibi hazırlıklarınız var sorabilir miyim?
Biz Müslümanlar hak dinimiz için, Yahova Şahitlerinin kendi sektleri için çalıştığı kadar niçin çalışmıyoruz?
İslam İslam deyip duruyoruz ama niçin İslamı hakkıyla yaşamıyoruz?
Önümüzdeki Ramazanda bakalım, kaç içkili ve fuhuşlu lüks otelde israflı (israf haramdır, gösterişli iftar ziyafetleri verilecek?
Kaç Ramazan çadırının kapısına “Bu akşamki iftarı zengin zade zengin bey veriyor, duyduk duymadık demeyiniz” levhaları konulacak?
Bakalım yurt çapında kaç Müslüman evinde gösterişli, riyalı, rekabetli, şatafatlı, ihtişamlı iftar ziyafeti verilecek. Tellioğullarının iftarı mı daha zengindi, Zilloğullarınınki mi?
Ziyade ailesinin büyük iftarında masalarda 11 ayrı çeşit hurma varmış!.. Ya öyle mi?
Ramazan perhiz ayı, bizim bazılarımız bayrama kilosu artmış çıkar.
İmamı Rabbanî hazretleri buyurmuş: Siz Ashab-ı kiram hazeratını görmüş olsaydınız onlara deli derdiniz, onlar sizi görselerdi, size Müslüman demezlerdi.

http://www.habervaktim.com/yazar/65396/medyadaki-kripto-ermeniler.html
İŞTE O VİDEO; CEMAAT GERÇEKLERİ.!
 
 
 



05.06.2014
FATİH KELES
http://www.youtube.com/watch?v=XgnlvOwzgDQ

3 Haziran 2014 Salı

Bu gerçekleri İngiliz imalatı “sol” söyleyemez!

Bu gerçekleri İngiliz imalatı “sol” söyleyemez! Haziran 03, 2014    
Takvim gazetesi genel yayın yönetmeni Ergün Diler son dönemdeki ufuk açıcı yazılarından birini de bugün yazdı. “Aslında ne oldu”nun cevabına ilişkin hem zihin jimnastiği yaptıran Diler, hem de gerçeklerin nasıl günümüzde perdelendiğini gözler önüne serdi. 17 Aralık’taki darbe girişimini, Halkbank meselesini, Kuzey Irak petrolünü, Diyarbakır’da Barzani ile Türk-Kürt kardeşliğinin temellerinin atılmasından bir ay sonra Başbakan Erdoğan’ın  evine gidip çocukları almaya kalkışanları anlamak istiyorsanız bu yazıyı mutlaka okumalısınız.
İşte Diler’in yazısı:
İŞTE KISIR DÖNGÜMÜZ
Eğitim hayatımız, kalıplarımız, eksik öğretilenler ve arşiv sıkıntısı gerçeklerle buluşmayı engelledi! Dedelerinin yazdığını okuyamayan kuşaklar olarak bir eli, bir ayağı eksik doğduk! Prematüreden farkımız yoktu!
Üstelik konulduğumuz kuvözler de İngiliz malıydı! Aldığımız oksijen bile Kraliçe’nin Adamları tarafından temin ediliyordu!
Bu gerçeği bilmeden, Cumhuriyet’in kodlarını çözmeden ideolojiler üzerine tartışmak telefonla satranç oynamak gibi bir şey… İçeride anlaşamadığımız nokta bu!
Orjinde hata yaptığımız için problem doğru sonuç vermiyor! Vermesini ise yıllardır ısrarla bekliyoruz! Bunun nafile bir çaba olduğunu gösterenlere ise saldırıyoruz! İşte kısır döngümüz bu!Bilmiyoruz!
Hem dengeleri, hem kimlerle mücadele ettiğimizi, hem de dışarıdan emir alıp saldıranları…
Bilginin bizlerle buluşması engellendiği için çok sık hata yapıyoruz! Sloganlarla yürüyoruz! Gerçeğin üzerini örten tülü yırtıp atmayı akıl edemiyoruz! En azından düne kadar böyleydi!
OSMANLI ABDÜLHAMİT HAN’IN AKLINA RAĞMEN AYAKTA KALAMADI
Türkler, 16 imparatorluk kurdu! En sonuncusu olan OSMANLI, Abdülhamit Han’ın aklına rağmen ayakta kalamadı!
Rothschild ailesini ilk tanıyan, İngilizler’in ajandasını ilk gören o oldu! Buckingham’la tam 21 kez oturup kalktı! Ortak hareket edeceğini söyledi! “Topraklarında ameliyat olmasın” diye direndi! Ama İngiliz’in derdi ANLAŞMAK değildi! Osmanlı’nın elindeki petrole konmaktı! Birinci Dünya Savaşı’nın nedeni bu paylaşımdı!
Bunu anlayıp gelecek kuşaklara intikal ettirmede bile başarılı olamadık! Masallarla büyüdük! Fakülteler yarı aydın makinasına dönmüştü! Ülkesinin gerçeğini bilmeden diploma alanlardan geçilmiyordu! Ve üstelik karar verenler de bunların arasından çıkıyordu!
İnanılmaz bir sarmaldı başımızdaki!
Dışarıdan kontrol edilen MEDYA da sistemin ana kumandasındaydı! Gerçekle halkın ilişkisini engelliyordu!
MENDERES VE ÖZAL BU YÜZDEN ORTADAN KALDIRILDI
Türkiye Erdoğan’dan önce bölge ile bütünleşme yolunda adımlar atsa da başarılı olamadı! Menderes ve özellikle Özal bu nedenle ortadan kaldırıldı! İngiltere merkezli BARONLAR Anadolu’nun eski arka bahçesiyle buluşmasına kesinlikle karşıydı!
ASALA, PKK, sol örgütlerin pek çoğu, ekonomik krizler, cuntalar, darbeler, koalisyonlar ve emir alabilecek BAŞBAKANLAR bu nedenle geldi! Bizi BATI’ya davet eden Avrupa her defasında karanlığa terk etti! Şimdi işler değişti!Ankara, bütün gücüyle, herkese rağmen bölgeye koşuyor! Biz koştukça tekme yağıyor! En son yapılan 17 Aralık’ı da böyle görmek şart! İçeride üretilen nedenlerle DIŞARIDA sonuç almak için yapıldı!
Bunu yapan AKIL DA TÜRK değildi!
Biraz geri dönün!
TÜRK-KÜRT KARDEŞLİĞİ DÜNYAYA DUYURULDU, BİR AY SONRA DA ERDOĞAN’IN EVİNE GİDİP ÇOCUKLARI ALINMAK İSTENDİ
Barzani, Diyarbakır’a gelip Erdoğan’la birlikte halkı selamladı!
Hatırlayın o günü! Çok önemliydi! Projenin arkasında ortaya çıkmasa da kimse görmese de Hakan Fidan vardı! Barzani’nin oraya gelmesi meydan okumaydı! “Türkiye ile aramıza kimse giremez! Biz artık biriz, bütünüz” demekti! O gün bütün köprüler yıkılmamacasına kuruldu! Türk-Kürt kardeşliği dünyaya duyuruldu! Zaten bir ay sonra da Erdoğan’ın evine gidip çocukları alınmak istendi!
YERLİ nedenlerle YABANCILARIN işine yarayacak sonuç alınmak istendi! 17 Aralık’a böyle gelindi!
Ama çok kişi atladı! Bilenler de görmek istemedi! Çünkü işlerine gelmiyordu! Şimdi aynı Barzani Bağdat’a, Maliki’ye “Sabrımızı zorlamayın! Sizin şartlarınızda birlikte olmamız mümkün değil. Referandum kaçınılmaz!” diye rest çekti! Bağdat’ın petrolden verdiği YÜZDE 17′lik payı kabul etmiyordu! Kabul etse uzun vadede yaşaması mümkün görünmüyordu!
Ama iş sanıldığından daha karışıktı! İşte bizim kafa yormadığımız nokta burasıydı!
Amerika 2003′te Irak’a girdiğinde ülkeyi din değil ETNİK köken itibariyle böldü! Kürtler’i kuzeye itip Araplar’ı aşağıda tuttu! Bu aynı zamanda enerji taksimi anlamına geliyordu!
Ancak güneyde yine İngiliz vardı! Her taşın altından çıktıkları gibi yine oradalardı! Ancak Amerika’nın BASRA, SÜVEYŞ, HÜRMÜZ gibi stratejik enerji geçiş üslerini kontrol etmek gibi bir amacı vardı! Başka çaresi de yoktu!
Çünkü buralarda onlar olmadığı zaman İngilizler oluyordu! Ama bu denge askerle çözülecek bir denge değildi! Astarı yüzünden pahalıya patlıyordu! Tek seçenek eski gücün yani OSMANLI’nın geri gelmesiydi! Bunu okuyan Ankara özellikle son 10 yılda bu dengenin üzerine üzerine gitti!
Irak meselesi de böyleydi! Oyun başka türlü kurulmuştu! Amerika, Irak’a girdikten hemen sonra SOMO (yani State Organization for Marketing of Oil) tam kapasite ile devreye girdi! Irak’ın devlet kurumu olan SOMO petrolde tek yetkiliydi! O satıp, o alırdı!
Türkiye’nin şimdi uğraştığı sorunlara bakmaya kalktığınızda SOMO’yu atlama lüksünüz yoktu!
Olamazdı!
ROTHSCHİLD ve ROCKEFELLER KAZANIYOR IRAK KAYBEDİYORDU
2003′ten itibaren ele alsak bile tablo gayet net! Bu kurum yılda ortalama 115 milyar dolarlık petrol ihraç ediyor! Bu da şimdilik! Rakam çok daha yukarı çıkacak!
Peki bu paralar ne oluyordu? İşte bunu atladığımızda başımızdaki sorunu anlamak ve reçete yazmak mümkün olmuyordu!
Irak yurtdışına sattığı 115 milyar dolarlık petrolün YÜZDE 10′unu kendi bankalarında değerlendiriyor! Yani yaklaşık 12 milyar doları… 10 yılda TRİLYON doların üzerindeki PARA ise bilin bakalım nereye gidiyor?
Evet! Bildiniz!
GOLDMAN SACHS
ve JP MORGAN’a! Yani patronu ROTHSCHİLD ve ROCKEFELLER olan yapı kazanıyor, IRAK kaybediyordu! Çünkü SOMO yani Irak’ın devlet kuruluşu olan yapıdan bu iki aile sorumluydu!
Başına da kuklaları olan ve Londra’da lüks içinde yaşayan Falah Alamri’yi getirmişlerdi! Independent Oil & Energy Yönetim Kurulu Üyesi de olan ALAMRİ sadece bu ailelerden emir alırdı! Irak’ta kimseyi takmazdı! Garip değil mi? Bizdekilere ne kadar da çok benziyordu?
Türkiye, Kuzey Irak’a yanaştıkça bu ailelerin saldırısına uğruyordu! Erdoğan hem hedef hem DİKTATÖR oluveriyordu!
SOMO da boş durmayıp “Kuzey Irak’tan Türkiye’ye giden petrolü satın alanlar hakkında yasal işlem başlatacağız. Özel şirket veya diğer ülkeler de bu kararımıza dahil…” diyebilecek kadar ileri gidebiliyordu! Çünkü arkasındaki güçlere olan inancı tamdı!Peki, Türkiye’de bunu yazan basın var mıydı? Yoktu elbet! Bu aileler, Ankara’nın Barzani ile yakınlaşmasını mercek altına alırken tıpkı Irak’ın SOMO’su gibi İran’ın NIOC’u yani “The National Iranian Oil Company”sine de takılmışlardı! Bu şirket de ihraç ettiği petrolden elde ettiği paranın bir kısmını JAPONYA’da tutuyordu! Alışverişin yapıldığı para birimi ise DOLAR’dı!
HALKBANK’TAKİ PETROL PARASI
İşte İran devleti çok yüklü sayılacak miktarı bir gün ani bir kararla çekip HALKBANK’a getirdi! Ancak gelen para saniyeler içinde ONLİNE SİSTEME takıldı!
Paranın Türkiye sınırlarına indiği tespit edildi!
Baronların adamı KOHEN soluğu bankanın içinde aldı! Tesadüfe bakın ki tam da 17 Aralık sürecinin ortasındaydık!
Türkler çok oluyordu!Hem Kuzey Irak petrolü, hem de bölgedeki ticaretin artısı olan PARA buraya geliyordu!
Dolar tehlikedeydi! Enerji hattında DOLARIN egemenliği tartışılmaya başlanmıştı! İran-Hindistan-Türkiye arasındaki TL bunun işaretiydi!
Putin de destek veriyordu!Bu aileler için tehlike çanları çalıyordu!
Erdoğan gitmeliydi!
Ama yapamadılar!
ŞİMDİ SAHTE PKK ÜZERİNDEN SONUÇ ALMAYA ÇALIŞIYORLAR
Şimdi sahte PKK üzerinden sonuç almaya çalışıyorlar! Silaha söz hakkı verip paranın, huzurun ve zenginliğin onlarda kalmasını umuyorlar! Oyun bu!
GEZİ istedikleri gibi sonuç vermedi!
Sadece GÜNEYDOĞU’da değil Erdoğan üzerine de kafa patlatıyorlar!
Başbakan Köşk’e çıkarsa boşalttığı koltuğa kendi ekollerinden birini oturtmaya çalışıyorlar!
Yumuşak darbeyle hem devletin şimdiki rotasından hem Erdoğan’dan kurtulmak istiyorlar!
BİZDEKİ SOL İNGİLİZ İMALATI
Normalde bunları SOL’un yazıp söylemesi gerekir! Ancak bizdekiler İNGİLİZ İMALATI!Bu nedenle çok zor!
Halk bunları görmese de hissediyor ve onlardan kaçıyor!
Mesela CHP neden CUMHURİYET’i büyütme projesinde yok! Neden tam karşısında?
Çünkü onlar SINIRLI CUMHURİYET için söz verenlerden!
Erdoğan ise “Ben vermediğim sözü tanımam” diyenlerden!
Olay budur!
Gerisi kafa karışıklığı…
DİLER’İN YAZISI İÇİN TIKLAYIN

http://www.medyagundem.com/bu-gercekleri-ingiliz-imalati-sol-soyleyemez/