HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

4 Mart 2014 Salı

Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Korsan cemaat!

Emniyet, jandarma ve MİT'te yapılan dinlemelerin merkezi olan TİB'e kayıt dışı çanak kondu. Paralel yapının koyduğu çanak antenin yerli uydulara değil yabancı bir uyduya servis yaptığı anlaşıldı

Korsan cemaat!
04 Mart 2014

17 Aralık operasyonunun ardından ortaya çıkan dinleme skandallarında, Türkiye'nin yasal dinleme merkezi olarak da bilinen TİB'e başkan olarak Ahmet Cemalettin Çelik getirildi. Paralel yapının usulsüz dinlemeleri yaptığı iddia edilen TİB'de yönetimin değiştirilmesinin ardından yapılan incelemelerde dinlemelerle ilgili ne için kullanıldığı belli olmayan ve kayıt dışı olduğu anlaşılan bir çanak bulundu.

TÜRKSAT UYDUYU ARAŞTIRIYOR
Çanak ile ilgili incelemeleri yapan uzmanlar, çanağın yönünün yerli uydular değil yabancı uydulara dönük olduğunu tespit etti. MİT ve TİB uzmanları, TÜRKSAT'tan çanağın yönünün dönük olduğu uyduları bulmasını talep etti. TİB uzmanları, çanak ve uydu bağlantısı kurulduğunda paralel yapının yurtdışı bağlantısını da tespit etmiş olacak. Uzmanların yaptığı incelemede dinleme için kullanılan çanağın yönünün Türkiye'nin kullandığı uydulara dönük olmadığı tespit edildi. Yabancı uyduların çanak üzerinden bilgi transferi yapmış olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.

YURTDIŞINA SERVİS YAPIYOR
Kaynaklar, internet üzerinden yasadışı dinlemeleri yayan örgütün yurtdışı serverları kullanmasına dikkat çekerek, bu çanak ile başka bir ülkeye ya da başka bir istihbarat ağına bilgi veriliyor olabileceği ihtimalini de değerlendiriyor. TÜRKSAT ve TİB uzmanlarının, bulunan çanağın uzayda hangi ülkenin uydusuna yönelik olduğuna ilişkin inceleme başlattığı öğrenildi. TÜRKSAT, TİB ve MİT'te görev yapan haberleşme ve bilişim uzmanlarının incelemeleri raporlaştırılarak Başbakanlığa gönderilecek.

DİNLEME MERKEZİ
Başbakan'ın yargı ve emniyet gibi kritik kamu kurumlarında paralel devlet olduğu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın dahi kriptolu hattan yaptığı konuşmaların dinlendiği açıklamasının ardından gözler TİB'e çevrildi. 23 Temmuz 2006'ya kadar MİT, Emniyet ve Jandarma her birim kendi merkezinde ayrı ayrı dinleme yaparken bir takım suiistimaller nedeniyle Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kurularak yasal dinlemelere tek bir merkezden uç verilmesi sağlanmıştı.

SKANDALIN İLK PERDESİ
TİB'in kuruluşunda, yasal fiber optik hatlardan Emniyet İstihbarat Dairesi'ne paralel gizli bir hat daha çekildiği ve binlerce kişinin hukuka aykırı dinlendiğini ilk kez TAKVİM gündeme getirmişti. Bu haberin üzerine kurumda büyük bir operasyon yapılmış ve TİB'in üst düzey yöneticileri görevden alınarak yerlerine yeni isimler atanmıştı. Ayrıca, gizli kurulan paralel hat ile yapılan dinleme kayıtlarının hangi amaçla kullanıldığına ilişkin de inceleme başlatılmıştı.

Kaynak: Takvim

Gülen, CIA ve FBI’dan izinsiz namaz bile kılamaz!

Gülen, CIA ve FBI’dan izinsiz namaz bile kılamaz! Her hafta bir ajanla görüşür! Mehmet Öz’ün de Gülen’le arasından su sızmaz.
Gülen, CIA ve FBI’dan izinsiz namaz bile kılamaz!
04 Mart 2014
Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergül Diler'in "En büyük kulak" başlıklı yazısı:

Geçtiğimiz hafta çok yoğun geçti. Bu koşuşturma arasında uzun zamandır ortalarda görünmeyen dostuma ulaşmayı denedim! Ama bir türlü başaramadım! Bosna'ya uçmadan önce bizim EMRE'den "Sen takip et lütfen! Ben ulaşamadım. Yakalarsan cevapları almadan bırakma! Peş peşe soruları sırala" ricasında bulundum... Sağolsun Emre ne yapıp edip bizim uzaklarda yaşayan dostumuza ulaştı! Hem de ne ulaşma!

ABD başkanları, genelkurmay başkanları, siyasetçiler, CIA şefleri ve devlet görevlileri arasında neredeyse mekik dokuyan dostum, her soruya açık net cevap vermiş! Bir ayağı ANKARA'da olan sarışın uzun boylu, çok iyi koku alan dostum öyle şeyler anlatmış ki şaşırdım açıkçası! Tedbiri hiç elden bırakmayan biri olarak ilk kez bu kadar sivriydi! Bazen insanların hukukunu düşünür ve yuvarlar geçerdi!
Ama bu kez içinde bulunduğu ilişkilerin hakkını vermiş! Tabii bu benim düşüncem. Siz okuyun, karar verin! Her soruya nasıl yaklaştığını bir görün!
Bakalım sizler de benimle aynı fikri paylaşacak mısınız?
İşte hiçbir yerde bulamayacağınız bilgilerin KÜÇÜK bir bölümüne yer verilen o sohbet!
Hadi bakalım...

Neler oluyor böyle, tapeler havada uçuşuyor? Nedir perde arkası?
Anladım! Ne sorduğunu biliyorum!
Ne istediğini de!

Evet!
Dostum, Fethullah Gülen, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en güçlü TÜRK!
Bunu bilmen şart! Bunu anlamazsan olayı doğru okuyamazsın!

Bunu biliyorum!
Ancak MUSEVİ dünyasıyla ilişkilerinden dolayı, kumarhaneler kralı Sheldon Adelson'la yakınlığından dolayı herkes en güçlü TÜRK olarak Mehmet Öz'ü bilir! Yanlıştır! Güçlü olan Gülen'dir!

İki ayrı isim, iki ayrı portre!
Hiç de öyle değil! Kim ayrı olduklarını söyledi sana! Mehmet Öz defalarca Pensilvanya'ya gitti! Gülen'le arası çok iyidir! Su sızmaz anlayacağın!
Ha ÖZ kendi adına mı LOBİ adına mı oraya gitti, bilemem! Ama çok kez gitti!
Saat ve tarih dökümleri önümde, istersen ayrıntılarıyla yollayabilirim!
Hatta bir arada çekilmiş inanamayacağın kadar sıcak fotoğraflar!
Garip ama gerçek!

Gülen nasıl oldu da ABD'deki en güçlü TÜRK oluverdi?
Zamanı geriye sarmak şart! Türk devleti içinde onunla uğraşanların başına gelmeyen kalmadı! Devlet başkanları dahil herkes ayağına gitti!
Şimdi sıkıntı olduğu ortaya çıktı!

Nasıl güç oldu peki?

Dış
destekle tabii ki! Kendi olacak değildi ya! Milli olarak başlayan hareketin kontrol düğmesi el değiştirdi!
Bak! Bu hareketin Amerika Birleşik Devletleri ordusuna bile adam sızdırdığını biliyor musun?

Nasıl yani?
2011 yılında Amerikan ordusu için çok önemli İKİ GENERAL kapının önüne kondu! Tek nedeni vardı!
Kimsenin bilmediği ve devletin bildiği gerçek, GÜLEN'le yakınlıklarıydı!

İlk kez duydum!
İlk kez söylüyorum da ondan!
Amerikan ordusu Malta Şövalyeleri ve Opus Dei gibi tehditlerin yanı sıra GÜLEN hareketiyle de uğraşmak istemedi!
Korktu! Anlayacağın, Amerikan ordusuna sızan ve ne kadar ilerlediği tam olarak bilinmeyen bir yapı ile ANKARAkarşı karşıya! "Türkiye'de sızmayacağı bir yer olur mu" sorusuna sen cevap ver!
Bence olmaz, olamaz, olmadı da!

Bu kadar açıldın söyle o zaman nereye sızdıklarını!
Bazı yerler var söylenmez! Ama bir yer var ki söylenmeden geçilmez!

Neresi çok merak ettim!
Türkiye'deki, Ankara'daki kapışmanın altında yatan asıl neden GES!

GES mi?
Evet! Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı! Burası Ortadoğu'da yaprak kımıldasa haberi olan merkezdir! Yıllarca cemaatin hedefi burasıydı! Burayı ele geçirmek için hedef saptırıp geldiler! Ama sonunda geldiler! Burada ağırlık onlara geçti! Ama Hakan Fidan gelince ilk iş olarak burayı kendine bağladı ve temizliği yaptı! Şu an içinden geçtiğiniz her derdin arkasında yatan ana konu bu! KULAK onlarındı, siz gelip kestiniz!

Peki Gülen'in Pensilvanya'daki hayatı nasıl? Kimlerle görüşür ve karar alır?
Sizin oralarda rahat söylenmediğini biliyorum ama Gülen burada CIA ve FBI ile sıkı ilişkiler içindedir!

Gerçekten öyle mi?
Elbette! Sayıları kimine göre 900, kimilerine göre 3 bini bulan okulların sahibi olacaksın. Yönettiğin para belki 15, belki 50 milyar dolar olacak. Ancak hiçbirinin kaydı üzerinde olmayacak.
Ve sen gelip ABD'de elini kolunu sallayıp istediğini yapacaksın! İnan bana CIA ve FBI'dan izinsiz namaz bile kılamaz! Bu kesin ve net! Yalanlayan olursa bir "mail" at, gerisini bana bırak! Bu kadar açık!

Gülen'le görüşen özel biri var mı?
Özel biri yok ama özel olarak seçilenler var! Her hafta ama her hafta, belli gün ve saatte bir AJAN gidip baş başa görüşür! Bu görüşmeler asla kesilmez! Ve baş başa yapılır! Neler konuşulduğunu bilsen şaşırıp kalırsın!
Ama buradaysan işler böyle yürür! İster istemez bu çarkın içinde yoğrulursun!
Kimse sana kapısını kara kaşın, kara gözün için açmaz! Beklenti vardır!
Görev vardır!

Peki görüşmelere ilişkin bir bilginiz var mı?
Var ama elbette hepsini paylaşamam! Ama son görüşülen konulardan biri KASETTİ!
Çıktı zaten! Her gün KASET piyasası kuruluyor!
Evet ama şimdi

GÖRÜNTÜLÜ
servis konuşuluyor! Daha önce düşündükleri ama vazgeçtikleri konuyu tekrar ele aldılar! Bu gizli gündemleri!
Eğer karar alıp piyasaya sunulursa ortalık biraz daha renklenir! Bakalım!
Bana sorarsan, geliyor! Yakında!

NOT: İşte çok özel ilişkilerin virajındaki dostumun söyledikleri böyle... Asıl bombalar yarın! Fethullah Gülen'le ilgili verilen kararı merak ediyorsanız bir gün bekleyeceksiniz!
BOMBA ÇÜNKÜ! Hakan Fidan'ın neler yaptığını merak ediyorsanız gazetenizi şimdiden ayırtın! Sadece bu sütunda!

http://www.ahaber.com.tr/Gundem/2014/03/04/gulen-cia-ve-fbidan-izinsiz-namaz-bile-kilamaz
Gülen cemaati kendi gücünün kurbanı oluyor
             

Dün “Fethullah Gülen ve cemaati nihai aşamada, tam olarak ne istiyor?” sorusuna cevap vermek için kaleme aldığımız yazıyı (Fethullah Gülen nihai aşamada, tam olarak ne istiyor?) bazı okurlar “sanki yazı yarım kalmış” diye eleştirdi. Haklılar, çünkü soru çok çetin, kolaylıkla ve kısa bir şekilde cevaplayabilmek mümkün değil. Bu nedenle dünkü yazıyı bir girizgâh olarak kabul edip bu soru üzerine düşünmeyi bugün de sürdürelim. Ve tabii bu ikinci yazıyla da konunun kapanmasının mümkün olmadığının altını çizmeyi ihmal etmeyelim.

Gülen’in cemaatine hedef olarak Allah’ın kelamını, İslam dininin yüceliğini ve değerini dünyanın her köşesine bildirme ve yaymayı, bütün bunları yaparken hiçbir dünyevi beklenti içinde olmamayı, sadece Allah’ın rızasını kazanmak için çabalamayı gösterdiğini biliyoruz. Ama her toplumsal ve siyasi hareketin belli bir aşamadan sonra ana ilke ve hedefleriyle ilişkilerinin gevşediğini, etkili bir hareket olarak var kalma (beka) ve gelişip büyümenin sıklıkla temel hedeflerin önüne geçtiğini de biliyoruz.

İdealist değil realist ve pragmatist

Gülen cemaati de benzer bir serüven yaşadı ve yaşıyor. Örneğin bu hareketin tarihinde dönüm noktalarının 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve nihayet 17 Aralık 2013 olması da temel motivasyonun “her şeye rağmen ayakta kalmak” olduğunu gösteriyor. Cemaat, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi kritik dönemlerden, başlangıçtaki ilke ve hedeflerinden taviz vermekle birlikte çok ölümcül yaralar almadan, hatta daha güçlenerek çıkmayı bildi. 17 Aralık sürecinin nasıl gelişip sonlanacağıysa şimdilik meçhul.

Cemaatin yurt dışı faaliyetlerinde de idealizmden ziyade realizm, rasyonalizm ve pragmatizmi temel aldığını biliyoruz. Dinleri, ırkları, dilleri, gelişmişlik düzeyleri ve rejimleri tamamen farklı 140’a yakın ülkede köklü eğitim kurumlarına sahip olmanın başka türlü imkânı da olamazdı zaten. Bununla birlikte cemaatin ilk olarak okullaşmaya gittiği ve epey de başarılı olduğu Özbekistan’dan, bir süre sonra bu ülkenin otoriter lideri İslam Kerimov tarafından kovulduğunu da not düşelim.

Stratejik hatalar

Fethullah Gülen, cemaatinin bekasını her şeyin önüne koyduğu için çok ciddi stratejik hatalar yaptı. Bunların ilk akla gelenleri ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan’ın evinin Ergenekon soruşturması kapsamında polis tarafından basılması (13 Nisan 2009); Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargâh davası kapsamında tutuklanması (28 Eylül 2010); gazeteciler Ahmet Şık ile Nedim Şener’in Odatv soruşturması kapsamında tutuklanmaları (3 Mart 2011).

Prof. Saylan eğitim alanında cemaate rakip olduğu, Avcı cemaati suçlayan kitap yazdığı, Şık benzer bir kitap hazırladığı ve Şener de cemaat için çok değerli olan bazı polis şeflerinin Hrant Dink suikastıyla ilgilerini sürekli gündeme getirdiği için bu mağduriyetleri yaşadılar. (Bu noktada cemaat çevreleri tarafından dile getirilen “daha önce de çok kitap yazıldı, yazanlara bir şey olmadı” itirazına, “çünkü o dönemde cemaat bu kadar açık kumpasları düzenleme güç ve cüretine sahip değildi” karşılığını vermemiz gerekir.)

Sonuçta devletin imkânlarını kendi özel çıkarları için geniş ölçüde ve kötü biçimde kullanması cemaate yönelik sempati ve destekte ciddi kırılmalara ve sorgulamalara neden oldu. Öyle ki ülkede ve tüm dünyada eğitim alanındaki başarı öyküleri, bir dizi kültürel faaliyet, yardım çalışmaları, özetle her türden “hizmet” bu komploların gölgesinde kaldı; bunların değeri ve etkisi aşındı.

Peki buradan geri dönüş mümkün mü? Hükümetle savaşın her geçen gün daha da kızıştığı şu ortamda cemaatten böyle bir dönüş beklemek mümkün değil. Kaldı ki dünyevi işlere o kadar bulaşmış durumda ki, istese de asli (uhrevi) hedeflerini ve sivil alandaki temel faaliyetlerini merkeze almayı başaramaz.

Galiba sorun şurada: Gülen hareketi, idealizmini rasyonalizm, realizm ve pragmatizmle çok iyi harmanlamayı becerdiği için başarılıydı. Bu başarı sayesinde hızla büyüdü, küresel bir harekete dönüştü. Buna bağlı olarak bu hareketin bekası, ideallerin yerini aldı. Aşırı güçlenmenin getirdiği ölçüsüz özgüven yüzünden akılcılık ve gerçekçi düşünme geri plana itildi.

Ve kaçınılmaz noktaya gelindi: Hareket tıkandı!

Gülen cemaati kendi gücünün kurbanı oluyor...

http://haber.gazetevatan.com/gulen-cemaati-kendi-gucunun-kurbani-oluyor/614523/4/yazarlar          

Gezi Olaylarında 'Paralel' ses kaydı ortaya çıktı - Video Galeri

Gezi Olaylarında 'Paralel' ses kaydı ortaya çıktı - Video Galeri

Remzi Kartal'dan önemli iddia

04 Mart 2014
Gülen Cemaati ile ilgili büyük iddia. İddianın sahibi Remzi Kartal. Kongra-Gel Başkanı eski Demokrasi Partisi (DEP) Milletvekili Remzi Kartal Gülen cemaatinin daha önceki seçimlerde bölgelerde yaptıklarını anlattı. İşte kurdistan24.org'tan alıntılanan o iddialar!

BAKİ GÜL*

''Fethullahçıların AKP ile girdiği iktidar savaşındaki konumlanışı, Cemaatin anti-Kürt, anti-Alevi ve anti-Sol çizgisini sürdürmesine engel değil. Fethullahçıların Kürdistan’da devletin anti-Kürt histerisine göre, Türkiye kentlerinde ise devletin anti-sol/demokratik histerisine göre HDP’ye karşı çalıştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.''

AKP-fethullah

''Fethullahçılar, seçim dönemlerinde daha önce olduğu gibi bu seçim döneminde de oldukça faal. Daha önceki seçimlerde AKP kazansın diye kapı kapı dolaşıyorlardı. Özellikle Kürdistan’da Fethullahçılar seçimlerde AKP çıksın diye yapmadıkları hile kalmamıştı. Bingöl, Ağrı, Mardin, Şırnak bölgelerinde özel olarak çalışan Fethullahçılar sandık sonuçlarını değiştirmek için canla başla çalıştı. 2004 Yerel, 2007 Genel, 2009 Yerel seçimlerinde Mersin başta olmak üzere birçok yerde o dönem BDP’nin geleneğini sürdüren partiler kazanmasına rağmen kaybettirdiler. Bu operasyonları AKP ile ortaklaşa yaptılar.''

''REMZİ KARTAL’DAN ÖNEMLİ İDDİA''

''KONGRA GEL Eş Başkanı Remzi Kartal geçtiğimiz gün Sterk TV’deki porogramda konuşurken önemli bilgiler verdi. Remzi Kartal; 2009 seçimlerinde DTP’nin 150’ye yakın belediye başkanlığı kazandığını, ama Fethullahçıların bunu bir operasyonla 100’e indirdiklerini söyledi. Remzi Kartal; bu bilgileri Fethullah Gülencilerin belgelerine dayandırarak söylüyor. Fethullahçıların yaptıkları bir durum değerlendirme toplantısında DTP’nin belediye başkanlığı oranının 50’de tutulması gerektiğini planladıklarını ancak 2009 yerel seçim sonuçlarında DTP’nin 150 belediye başkanlığı kazandığını ancak, geliştirilen bir operasyonla bunu 100’e indirdiklerini söylüyor. Hatta Fethullah Gülen’in kendi ekibine bu başarısızlığı nedeniyle “fırça” attığı bile söyleniyor.''

''Buna örnek olarak da Bingöl gösteriliyor. 2009 yerel seçimlerinde Bingöl’ü Demokratik Toplum Partisi’nin adayı kazanmasına rağmen, Fethullahçıların “ağabey-imamları” devreye girerek Bingöl’ü DTP’den aldılar. Çünkü Fethullah Gülen bu konu üzerinde özellikle duruyordu. Kendi elemanlarına talimatlar ve direktifler veriyordu. Diğer bölgelerde de seçimleri DTP’ye, BDP’ye kaybettirmek için özel uğraş içindeydi.''

''FETHULLAHÇILARIN KÜRDİSTAN PLANI''

''Sürekli durum değerlendirmeleri yapıyor ve Türkiye, Kürdistan’daki örgütlerine talimatlar yağdırıyordu. Hatta “işini yapamayan ağabey-imamlara” fırçalar atıyordu. Diyordu ki “ne yapıp edip Kürtlerin seçimlerde kaybetmesini sağlayın” Bunun için yöntemler öneriyordu. “Didişme, dedikodu yaratın” diyordu. Adayları tartışmalı hale getirmeye, Kürt seçmenlerin gözünde adayları “itibarsızlaştırmaya” ortamı “muğlâklaştırmaya” çalışıyordu. Bunu her seçimde yaptılar. Fethullah Gülen hiçbir seçim öncesinde Kürdistan ve Türkiye’yi stabil halde tutmuyordu. Gerginlik siyaseti izliyor, Kürtleri kriminalize etmeye çalışıyordu.''

''Bunun için medyasını kullanıyor, kendi yerel örgütlenmelerini seferber ediyordu. Şimdi de Fethullahçılar oldukça yoğunlar. Bu kez birincil hedeflerinde Tayyip Erdoğan ve AKP var. Ama bu demek değil ki Fethullah Gülenciler, Kürtlere karşı faaliyetlerinden vazgeçtiler.''

''CHP-FETHULLAHÇI ORTAKLIĞI ANTİ-DEMOKRATİK CEPHEDİR''

''Fethullahçıların Kürdistan’da devletli oldukları ve devletin anti-Kürt histerisine göre, Türkiye kentlerinde ise devletin anti-sol/demokratik histerisine göre de HDP’ye karşı çalıştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun için de Kürtleri provoke etmek için kendi medyasında “PKK 30 Mart’tan sonra Özerklik ilan edecek” cahilliği ile provokasyon yapmaya devam ediyorlar. HDP ve Sol güçleri engellemek için de CHP’nin içine girmiş; aynen AKP’de yaptıklarını şimdi ulusalcı sosyal faşist cephe içinde devam etmektedirler. Yani Fethullahçıların AKP ile girdiği iktidar savaşındaki konumlanışı, Cemaatin anti-Kürt, anti-Alevi ve anti-Sol çizgisini sürdürmesine engel değil.''

''Zaten dikkat ederseniz Fethullahçılar ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin ortaklığından çıkan adaylar MHP kökenli, Alevi düşmanı ve sol karşıtı bir cephe oluşturmaktadır. Dolayısı ile seçim sürecinde Fethullahçıların anti-demokratik karakteri kendisini yaptığı ittifaklarla göstermektedir.''

''FETHULLAHÇILARIN 30 MART ÖNCESİ VE SONRASI PLANI''

''Ancak Fethullahçıların giderek zayıflayan gücünü rağmen kendisini “devletin sahibi” görmesi nedeniyle Kürtlere karşı eylem planından kolay kolay vazgeçmeyecek. Bunun için de Kürtlerin, sol ve demokrasi güçlerinin, Alevilerin 30 Mart 2014 yerel seçimleri öncesinde daha fazla dikkat etmesi gerekmektedir. Fethullahçılar, seçime doğru polis ve etkili oldukları yargı üzerinden provokasyonlarına devam edecekler. Özellikle Kürdistan’da halka saldırıları durmayacak. Bunun dışında nokta atışı yaparak bazı alanlarda AKP ile de gerilimi arttıracak, Kürtleri provoke etme girişimlerini sürdürecektirler. Bu hile ve oyunlarda başarılı olmasalar, seçim sandıkları üzerinden müthiş bir provokasyon zemini oluşturmak için çaba gösterecekler.''

''Eğer Fethullahçıların desteklediği CHP-BBP ve kısmen MHP gibi güçler ile birlikte kendilerini başarısız görürlerse, Fethullahçıları bu kez seçimleri belirsiz kılmak, sonuçların meşruiyetini engelleyecek girişimlerine hız verecekler. Özellikle Kürdistan’da Urfa, Bingöl, Mardin, Ağrı, Dersim, Bitlis, Muş gibi seçim alanlarında sonuçları Kürtleri tahrik edecek bir şekilde değiştirmek isteyeceklerdir. Kontra parti HÜDA-PAR’ın bir araç olarak kullanıldığı zaten örnekleri ile ortadadır. Ayrıca YSK krizi, tutuklu milletvekilleri vb girişimler ile 2009 yerel seçimlerinde acayip provokatif girişimlerini unutmamak ta fayda var.''

''Türkiye kentlerinde ise Adana, Mersin’de BDP-HDP adaylarının kazanmalarını engelleme girişimleri, İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya’da ise CHP ve AKP arasında büyük bir gerilim çıkarma çabaları içine gireceklerdir. İşte o zaman Fethullah Gülen’in daha önce söylediği gibi kendilerine karşıt gördüğü güçlere karşı “A, B, C, D, E, F…” gibi kaos ve provokasyon planlarını devreye sokacaklardır.

''Ayrıca siyasi suikastlar, ilginç kazalar, ani ölümler gerçekleştirmek de Fethullah Gülencilerin provokasyon ve kaos ajandasında yer alıyor. Bu durumlara da Türkiye’nin hazır olması gerekiyor.''

''Bu yazılan ve söylenenler siyasal bir analiz ve yorumdur. Ancak Fethullahçıların kendilerini AKP ile olan krizlerindeki mevzilendirmesine bakılırsa hiç de uzak bir ihtimal değildir. CHP’nin ve diğer sosyal faşistlerin Fethullah Gülen’e teşne olması; AKP’nin anti-demokratik uygulamaları, Kürt sorunundaki çözüm sürecinde yol alınamaması Türkiye’nin kaosa giden yol hattını oluşturmaktadır.''

''KÜRTLER NE YAPACAK?''

''Kürt siyasal hareketi bu durumun farkında. AKP’ye, CHP’ye, Fethullahçılara ve demokratik kamuoyuna bu konudaki uyarılarına defalarca yaptı. Türkiye kendisini kaosa sokarsa, Kürtlerin bu kaosa girme niyeti yok. Kürtler kendi mücadeleleri hattında, gerek demokratik, gerek meşru savunma, gerekse halk örgütlenmesi ve serhildanları ile kendi yollarında devam edeceklerdir. Bunun da güçlü hazırlıkları ve işaretleri söz konusudur.''

''Sonuç olarak Kürtler demokratik siyasetin güçlendirilmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından 30 Mart yerel seçimlerine stratejik bir anlam yükledi. PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 30 Mart’ın önemli bir tarih olduğunu ve son bir ayın da siyaset için önemli gelişmeler yaratabileceğini söyledi. Duran Kalkan eğer AKP gerçekten demokratik adımlar atarsa –ki bu şansın çok zayıf olduğunu söylüyor- ama demokrasi güçleri iyi yüklenirlerse seçimlerden Demokratik devrim sonucu çıkabilir diyor. Ancak eğer AKP hiçbir adım atmazsa da Devrimci Direnişin gerçekleşeceğini söylüyor. Yani Kürtler siyasal kaostan çıkış yol ve yöntemleri oluşturmakta hazırlıklılar. Bunun gereği olarak da çalışmalarını sürdürmektedirler. Ama herhangi bir karşı girişime karşı da kendilerini siyasal, askeri, toplumsal olarak savunacak adımlar atmaktan da geri kalmayacaklardır.''
*kurdistan24.org

(HABER ALINTIDIR)
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/04/remzi-kartal-dan-onemli-iddia.html#.UxZJR1o5nDc

Paralel yapı Suud işbirliği mi?

04 Mart 2014
Paralel yapının Suudi Arabistan'da da örgütlenmeye başladığı, İngilizlerin teşviki ile Suud, BAE ve Kuveyt istihbarat örgütleriyle işbirliğine başladığı iddia edildi.

Türkiye’de devlet içinde bütün kurumlarda paralel yapılanma aracılığı ile küresel güçlerin operasyon maşası görevi üstlendiği ortaya çıkan yapının son dönemde Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt İstihbaratları ile işbirliği yaptığı ortaya çıktı.

Ortadoğu’da giremediği iki ülkeden biri olan Suudi Arabistan’da da İngilizlerin ve Yahudilerin desteği ile örgütlenmeye başladı.

Paralel yapı, Cidde’de “Merkez İstişarat Terbeviyye (Eğitim Danışmanlık Merkezi) adında bir vakıf kurdu.

Vakfın başına İngiltere’den mezun emekli bir eğitimci olan ve İngiltere ile yakın ilişkileri bilinen Dr. Abdurrazık Zafir getirildi.

Vakfın amacı, Arabistan’da okullar açmak.

Cemaat’in körfez sorumlusu olarak bilinen ve daha önce Batı Afrika-Moritanya temsilcisi olan Halil Hardal son dönemlerde Kuveyt ve körfez ülkelerinde lobi faaliyetleri yürütüyor.

Mısır’daki darbe sürecinde koordinasyon merkezi ve finans organizasyonunun yürütüldüğü merkez olan BAE ve Dubai istihbarat şeflerinin de Cemaat için devreye girdiği belirtiliyor.

Bilindiği gibi neredeyse Ortadoğu’daki tüm ülkelerinde okulları ve faaliyetleri bulunan Cemaat’in Suudi Arabistan’da faaliyet yürütmesine bu ülke yönetimi onlarca yıldır defalarca teşebbüs edilmesine rağmen izin vermiyordu.

Ambargo kalktı

Alınan bilgiye göre İngilizlerin ve İsrail bağlantılı Yahudi sermayedarların desteği ile paralel yapı Suudi Arabistan’a da girmiş oldu.

Bu gelişme, BAE, Kuveyt ve Suudi istihbaratının cemaatle işbirliği yapmaya karar verdi şeklinde yorumlanıyor. Bu işbirliğinin ilk belirtileri Mısır’da Sisi öncülüğündeki darbe sürecinde ortaya çıkmıştı. Paralel yapının yazarları, darbe süreci ve katliamlarda hep mağdur konumundaki İhvan ve Mursi’yi suçlayıcı tavır takındıkları dikkat çekmişti. Ayrıca, örgütün liderinin de darbeden sonra CIA’nın arabuluculuğu ile General Sisi ile bir telefon görüşmesi yaptığı ve destek sunduğuna dair haberler de basında yer almıştı.

Bilindiği üzere, Mısır’daki darbenin Suud, BAE ve Kuveyt tarafından finanse edildi. Darbenin hemen ertesi günü milyarlarca doları Sisi’ye aktardıklarını kendileri açıklamıştı.

HABER 10

'Gülen gelmeyin diye haber yolladı'

04 Mart 2014
Bediüzzaman'ın ilk talebelerinden Said Özdemir'le yaptığı 3 bölümlük röportaj çok konuşulacak!

“Risalelerde tahrifat” iddialarına ilişkin haberimiz hayırlara vesile oldu. Yanlış anlamalar nedeniyle ziyaret edip duasını aldığımız Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden Said Özdemir’le 3 bölümlük ‘ses getirici’ bir röportaj yaptık. Said Ağabey, Risalelerde kesinlikle tahrifat yapılmadığını vurguladı.

Dikkat çektiğimiz bazı kelime hatalarının Abi’lerle gözden geçirilip düzeltileceğini belirtti.

Tahrifatın Gülen grubuna ait yayınevlerince yapıldığını söyledi. Oğlu Kemalettin Özdemir’in “Gülen grubu aleyhine MİT’e danışmanlık yaptığı” iddiasına verdiği cevabı ve diğer birtakım eleştirilerine “off the record” olduğu için röportajda yer vermiyoruz. Bu arada bazılarının Twitter üzerinden “Kanser olmuş, hafızasını kaybetti” dediği Prof. Dr. Kemalettin Özdemir’le de kısa süreliğine selamlaştık. Babasını “Misafirin var” diye çağırırken hafızası gayet yerindeydi!

İşte Bediüzzaman’ın has talebesi Said Özdemir’le yapılan o röportajın ilk bölümü:

RİSALELERDE TAHRİFAT YAPILMADI

Risalelerde tahrifat yapıldığı tartışmalarıyla neler söylemek istersiniz?

Risalelerde hiçbir tahrifat yapılmamıştır. Üstad bizzat kendisi tashih etti. Biz katiyen Risaleleri ellemedik. Üstad’ın kendi el yazısı var. Kendisi işaretledi. Üstad’ın düzelttiklerini, kendisi hayattayken bastık.

Kendisi mi burayı şöyle şöyle değiştirelim dedi, yoksa sadece size talimat mı verdi?
Yok kendi eliyle değiştirdi. ‘Biz Osmanlı zamanında bu Kürt kelimelerini koymuşuz. Fakat yanlış anlaşılır. Sanki bir kavmiyet ayrımı gibi olur’ dedi.

İlk tahsisattan herhangi bir düzeltme yapıldı mı?
Ondan sonra kimse ellemedi.

Cumhuriyetin ilanından sonra “Kürt”, “Kürdistan” kelimeleri değişti ya bir baskı mı oldu?


Osmanlı zamanında kimse sıkıntı yapmıyordu. Üstad, Kürdistan’ın bir elçisi gibi gelmiş Osmanlı’ya. O zaman Kürt kelimeleri vardı. Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra artık Kürt-Türk ayrımı bir menfi milliyetçiliğe gideceği için Üstad Hazretleri bizzat kendi eliyle o Kürt kelimelerini çizdi. ‘Vatandaşlarım, kardaşlarım’ diye onları değiştirdi. Kürtler bizim kardaşımızdır.

Sadece Kürtlerle ilgili şeyler yok. Mesela münafıklar meselesiyle ilgili İşaratül İcaz’da 70 sayfa çıkarıldı. Onları kim çıkarttı?
Üstad bizzat bana dedi ki: ‘Said kardeş, bu asır münafıklar asrıdır. Onların hücumunu şey etmeyelim. Onun için münafıklar bahsini İşaratül İcaz’da bastırmayacağım.’ Kendisi çıkarttı.

“ABİLERLE TOPLANIP DÜZELTECEĞİZ”


Şimdi Bediüzzaman, 1908’de Divanı Harbi Örfi’de Sultan Abdülhamit’ten bahsediyor. Ama Risalelerde Abdülhamit’ten ‘merhum’ diye bahsediliyor. Abdülhamit 1908’de hayattaydı. Burada bir hata mı var?

Yok o bir hata değil de belki bir baskı hatası olabilir.

Baskı hatası olabilir?


Evet.

Onu yeniden düzeltme imkanınız olabilir mi?

Düzeltilebilir o.

Şimdi yine Üstad Tarihçe-i Hayat’ın orijinalinde “Fahr olmasın, derim ki: Biz Kürdüz” diyor. Ancak Kürdüz kelimesi “Hakiki Müslümanız” diye değişmiş. Üstad ‘övünmek gibi anlaşılmasın, Müslümanız’ demiş gibi bir yanlış mana ortaya çıkmış. Oysa insan Müslümanlığıyla gurur duyar. Allah korusun farklı şekilde anlaşılabilir. Bunu tekrar gözden geçirebilir misiniz?

Tabii yapılabilir.

Yayınevlerine bu tavsiyede bulunur musunuz yeniden gözden geçirilsin diye?


Arkadaşlarla, Abi’lerle oturup belki yanlış bir kelime varsa düzeltilebilir.

Yani bu tahrifat tartışmalarını bitirmek için Risaleleri yeniden gözden geçirebilirsiniz?
Tabii olur. Şimdi biz elleyemeyiz ama belki matbaa hatası olabilir. Orada belki bir yanlış anlama var. Onlar düzeltilebilir. Bir kelimede herhangi bir baskı hatası varsa o kelime düzeltilebilir.

Bu baskı hatalarının düzeltilmesi için yakında abilerle bir araya gelir misiniz?

Tabii geliriz. İnşallah onlar düzeltilecek.

Sizin basmadığınız Risale-i Nur parçaları var mı?

Var. Üstad, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi’nin bir kısmını basmayın. Ama eski yazıyı bilenler okusunlar” dedi.

Orijinalleri sizde duruyor ama yayınlamıyorsunuz?
Evet. Ulus’ta büyük bir arşiv yapıyoruz. 4 bin metrekarelik bir yer aldık. Burada muhafaza edeceğiz. Üstadın 4-5 bin kadar mektubu var. Neşrolmamış mesela.

Üstadın mektupları yayınlanabilir mi yeniden?

Bunlar yayınlanabilir mektuplar. Onları yayınlayacağız.

“GÜLEN GRUBU KORSAN BASIYOR”

Geçmişte Risale-i Nur’ları sadeleştirdiği gerekçesiyle Gülen grubuna tepki gösterdiğiniz biliniyor?

Onlara ‘Üstad Hazretleri’nin eserlerini değiştirmeyin’ dedik. Üstad ‘ben dahi değiştiremiyorum’ diyor.

Sadeleştirmeye neden karşısınız, sadeleştirme yapılınca ne olur?
Risale-i Nur’lar doğrudan doğruya tamamen değişmiş oluyor. Bakıyorsun ki o kelimeler kalkıyor, başka kelimeler…

Manası mı değişiyor?

Mana da değişiyor, sonra Üstad Hazretleri katiyen ellenmesini istemiyor.

Yani tahrifat mı olur?
Tahrifat tabii. Sen kelimeleri kaldırıp da başka kelime koyarsan, o kelimenin manası başka, o kelimenin manası başkadır.

Asıl tahrifatı Gülen grubuna ait yayınevleri mi yapıyor diyorsunuz?

Onlar muazzam bir tahrifat yapıyorlar. Biz ona karşıyız ve kendisine de bildirdik. Gazetelerde de yazıldı.

Uyarılarınızı neden dikkate almıyorlar?

Maalesef inat içindeler.

Nasıl bir inat bu?

Bir defa bakın eser kendilerinin değil. Korsan olarak basıyorlar. E senin olmayan bir esere sen nasıl kalem karıştırıyorsun? Senin değil ki bu ya? Sonra para kazanıyorsun. O paralar da gayrimeşru olur. Neden? Senin eserin değil.

Sizden izin almadılar mı basmak için?

Yok. Katiyen izin yok. Kendilerine de bildirdik, Abiler de beyanat verdiler. Katiyen karşıyız. Bunu kabul etmiyoruz diye. Halen maalesef…

Telif hakkı ücreti falan size vermiyorlar öyle mi?

Gülen grubunun telif hakkı yok. Telif hakkı bizim.

Yani onun için size para vermesi gerekiyor ama vermiyorlar?

Para da vermiyor. Batsın! Parasını da istemiyoruz, değiştirmesinler.

“GÜLEN GELMEYİN DİYE HABER YOLLADI”


Peki bu meseleyi doğrudan Fethullah Gülen’le konuştunuz mu?
Kendisiyle bizzat görüşmek için gidecektik. ‘Bu hususta gelmesinler’ diye bize haber gönderdi.

Sizinle görüşmeyi ret mi etti?
Dedi ben görüşmeyeceğim.

Amerika’ya mı gidecektiniz?

Amerika’ya ben gidecektim. Bu sadeleştirme hakkında. Alaattin Kaya’yla haber gönderdi. ‘Gelmesinler. Bu hususta görüşmeyeceğim’ diye.

Üstad’ın hatırı için sizi kabul etmesi gerekmiyor muydu?

İşte. Artık kendi bilir.

Niye görüşmek istememiş olabilir?

Sadeleştirme konusundaki fikrini değiştirmek istemiyor onun için. E biz ‘efendim yapmayın’ diyeceğiz, o da ‘hayır’ diyecek.

Görüşseydiniz Gülen’e ne diyecektiniz?

Katiyen bunu yapmayın. Üstad buna razı değil. Biz de değiştirilmesine razı değiliz. Tabii münakaşa olacak. O da olmasın diye... Kendisi de kabul etmeyecek. Onun için bizim gitmemizi kabul etmedi.

Kaç yıl önceydi?

2-3 sene oldu. Ben gidecektim. Pasaportum vardı. Bu tahrifatı yapmayın diye gidecektik.

Yalnız mı gidecektiniz?

Arkadaşlar sen git dediler.

Peki kırıldınız mı?

Tabii kırıldım. Kırgınız. Neden? Bu eserleri bu şekilde tahrifat yapmasından dolayı kırgınız.

“RİSALELERİ TEMEL ALMIYORLAR”

Risalelerle ilgili Gülen grubu neden sizden farklı bir yol izliyor?

Zaten onlar bakıyorsun ki esas Fethullah Hoca’nın eserlerini okuyorlar. İkinci şey olarak da ayrıca Risaleleri okuyorlar.

Talebeleri Risaleleri temel almıyor mu?

Zannetmiyorum. Risaleleri temel almıyorlar. Esas Hoca’nın kitapları temeldir. Ama ara sıra yine Risale-i Nur’ları okurlar.

Niye böyle davranılıyor?
Kendi görüşleri öyle.

Onlar da Nur cemaati sayılmıyor mu?

Şimdi Nur cemaati Üstad’ın eserlerine sadık kalıp da onları aynen neşredenlerdir. E sen onu değiştirirsen Nur cemaati olur mu yani?

Gülen cemaatini Nur cemaati olarak kabul etmiyor musunuz?


Tabii cemaat olarak kabul etmiyoruz. Neden? Risale-i Nur’u değiştiren Nur cemaati olarak kabul edilebilir mi?

Fethullah Gülen’in Said Nursi’yle bağı nasıldı?


Bediüzzaman’ın eserlerini okuyor ve okutuyordu. Ama son zamanlarda baktık ki kendisi 40-50 tane eser yazdı. Ve kendi eserlerini okutuyor. Risaleler ikincil planda kalıyor.

Giderek Said Nursi’nin çizgisinden uzaklaşmaya mı başladı demek istiyorsunuz?

Tabii uzaklaşma oldu ki eserleri tahrif etmeye başladı.

Peki bunu doğrudan Fethullah Gülen mi yapıyor yoksa başkaları mı?

Yok kendisinin fikri de öyle. Çünkü bir televizyon konuşmasında onu dinledim. Diyor ki: ‘Efendim insanlar bunu anlayamıyorlar. Onun için onları sadeleştirmek lazım.’

Fethullah Gülen’i ilk nasıl duydunuz?

Muhterem bir hoca olarak kendisine hürmetimiz vardı. Hatta onu ilk önce bizim Nur vakfına aldık. Sonrasında ‘ben burada çalışamayacağım’ dedi. Kendisi çıktı.

Ayrıldı mı sizden?

‘Ben yalnız çalışacağım’ dedi.

Sizin yanınızdayken nasıldı?

Risaleleri okuyor, okutuyordu. Biz ona hürmet ediyorduk. Şimdi de hürmetimiz var. Ama tabii onun bugünkü halini pek tasvip etmiyoruz.

Bugünkü hali nasıl ki?
Risaleleri değiştirmesine, sadeleştirmesine karşıyız. Katiyen onun bu halini tasvip etmiyoruz.

Buradan Fethullah Gülen’e bir tavsiyeniz var mı?

Tavsiyem Risale-i Nur’ları değiştirmemesidir. İkincisi de bugünkü hükümetle böyle bir taklaşma, bir kavgaya girilmemesini tavsiye ederim. Bir birlik ve beraberlik olsun. Memleket o vakit ayrılıklara, düşmanlıklara gidiliyor. Bilen bilmeyen konuşuyor. Birçok yaralar açılıyor. Dedikoduya, iftiraya sebep olunuyor. Hükümete olan muhalefetinden vazgeçip, müsalaha etsinler. Müsalaha olacak noktaları bulsunlar. Bu doğrudan doğruya bir fitne meselesidir.

Said Nursi bugün yaşasaydı Gülen’e nasıl bir tavsiyede bulunurdu?
Üstad daima birlik ve beraberlik taraftarıydı. Bu münakaşaların lüzumunun olmadığını söylerdi. Millet huzur ve saadet istiyor.

Erol Metin / Habervaktim.com

Eğer cemaatin planı tutmazsa son seçenekleri bu olacak!

04 Mart 2014
Yenişafak Gazetesi yazarı İbrahim Karagül bugünkü yazısında cemaat eğer yaptığı operasyonların sonucunda başarısız olursa son olarak başvuracağı şeyin Ukrayna'daki gibi olaylar çıkarmak olacak dedi...

30 Mart yerel seçime sayılı günler kala kaset operasyonlarıyla amaçlarına ulaşamazsa cemaat hangi planı hazırlıyor? Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül'e göre son kozları Ukrayna'daki gibi şiddetli sokak olayları olacak.

Cemaatin operasyonunun sadece yargı-emniyet içinde yapılanan örgütten ibaret olmadığının altını çizen Karagül, bunun tıpkı Ukrayna'daki gibi çok uluslu bir operasyon olduğunu açıkladı.

Yüzlerce yabancının Ukrayna'daki eylemlerin bir benzerini Türkiye'de de uygulamak için hazırlık yaptıklarını biliyor musunuz?

SON SENARYO UKRAYNA!
Bugünlerde, Cemaat üzerinden uygulanan senaryonun, yolsuzluk dosyaları ve kaset kayıtları başarılı olamazsa, hükümete verilen kitlesel destek kırılamazsa, son seçenek olarak Ukrayna senaryosuna dönüşeceğini biliyor musunuz?

Bu yönde çok ciddi hazırlık yapıldığını, bu hazırlıkların takip edildiğini, Türkiye üzerinde bir kaos projesi hesabı yapıldığını, güvenlik birimlerinin bu yönde tedbirler almaya çalıştıklarını biliyor musunuz?

Türkiye içindeki kavgayla Ukrayna'daki kavga nitelik olarak aynı ve aynı merkezlerden besleniyor. 'Ne alaka' demeyin. Biraz düşünün, detayları sorgulayın, resme iyi bakın, göreceksiniz.

Gezi ayaklanması ile Ukrayna'daki isyanın kodları ve sembolleri ne kadar aynı ise, Ukrayna'ya yönelik siyasi proje ile Türkiye için hazırlanan siyasi proje de o kadar benzeşiyor.

Ukrayna'yı Rusya denetiminden çıkarıp ABD-AB denetimine sokmak isteyen proje ile, Türkiye'nin yüz yıl sonra ilk kez bağımsız hareket etmesinin önünü kapatmayı ve onu tekrar yönetilebilir alana çekmeye çalışan proje aynı.

BU BİR ANADOLU DİRENİŞİDİR
Yerli olanla, özgür olanla yabancı olanın, bağımlı olanın çatışmasını yaşıyor Türkiye. Anadolu ile Avrupa ve Amerika'nın çatışmasıdır. Yüz yıl sonra bir Anadolu direnişidir.

Siz, on binlerce insanı dinleyenlerin, onlarca hayali örgüt üzerinden binlerce insanı hapislere doldurma projesi yapanların, varolan siyasi kadroları tamamen tasfiye etmeye yeltenenlerin sadece emniyet-yargı bürokrasisi içine sinmiş örgüt mensuplarından ibaret olduğunu mu sanıyorsunuz?

TÜRKİYE'Yİ ÇOKTAN SATMIŞLAR
Türkiye tarihinin en büyük tasfiye operasyonunu yapanların merkezi bu ülke değil. Ana merkez dışarıda. Burada sadece işin ameleliği yapılıyor, ortakları üzerinden iş yürütüyorlar.

Aslında buradaki 'ortaklar' Türkiye'yi o merkezlere çoktan satmışlar da bizim yeni haberimiz oluyor. Millet bunları yeni öğreniyor.

Türkiye yüz yıldır stratejik konumunun bedelini ödüyor. Doğu-Batı köprü misyonunun acısını çekiyor. İç savaşlardan fakirliğe, kimlik bunalımlarından ideolojik kavgalara kadar bütün kırılganlıklar Türkiye'yi denetim altına alma mücadelesinin sonuçlarıdır.

KURTLAR SOFRASINA ATTILAR
Ama siz siz olun, Ukrayna'dan ders çıkarın. Bir ülkenin nasıl kurtlar sofrasına atıldığını, Doğu-Batı güç çekişmesine kurban edildiğini, bu amaçla 'masum' gibi görünen senaryolarla nasıl teslim alındığını görün.

ÜLKENİZE SAHİP ÇIKIN
Türkiye'yi de benzer bu serüvene hazırlıyorlar. Bugün yaşadıklarımız aslında bir tür 'çokuluslu' müdahaledir. Milletimiz durumu kavrar bu müdahaleyi boşa çıkarırsa ellerinde bir senaryo daha var.

Haçlı Savaşları'ndan beri direnen bir yurdun insanıyız. Emin olun, çok daha kötülerini tarihe gömdük. Bu felaketleri savuşturmayı da bileceğiz. Yeter ki Türkiye içine ve yakın çevresine dikkatli bakın. Zihinlerinizi rehin vermeyin, kendi gözlerinizle görün, kalplerinize danışın.

Ülkenize sahip çıkın...
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/04/eger-cemaatin-plani-tutmazsa-son-secenekleri-bu-olacak.html#.UxZHIVo5nDc

Başbakan Erdoğan ve Sadullah Ergin ses kaydı yine montaj çıktı

04 Mart 2014
Yine montaj: Kayıtta Sadullah Ergin askerin yüce divanda yargılanması kanununu konuşuyoruz içerideki odada diyor. O yasanın çıktığı tarihe bakıyoruz tarih bize 21.01.2014 tarihini gösteriyor. Aynı telefon konuşması içerisinde Sadullah Ergin, Başbakan'a ne zaman döneceksiniz diyor, Başbakan'da Meclis Başkanlığı seçimlerinde diyor seçimlere bakıyoruz 3 Temmuz 2013 tarihi ortaya çıkıyor.Kısaca yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor...
TIMETURK / Haber Merkezi

Hükümet cemaat arasındaki savaşta ses kayıtları yayınlanmaya devam ediyor.Ama ses kayıtlarını yayınlayanlar o kadar salakça bir şey yaptılar ki tarihleri karıştırarak montaj olduğunu kendileri kanıtlamış oldular.

Başçalan isimli sosyal medya hesabından yayınlanan ve Başbakan Erdoğan ile dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında geçtiği öne sürülen iki ses kaydında yargıdaki çeşitli davalara ilişkin Erdoğan’ın talimat vererek kararları etkilemeye çalıştığı iddia ediliyor.Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sızdığı anlaşılan ses kaydında Başbakan Erdoğan'ın Aydın Doğan’ın SPK davasında Ergin’e hızlandırma talimatı verdiği anlaşılıyor. Ergin ise takipte olduğunu ifade ediyor. Konuyla ilgili ikinci ses kaydında; Erdoğan’ın istediği yönde karar çıkmadığını Ergin’e aktarırken Ergin ise hâkimin Alevi olduğunu Erdoğan’a söylediği iddia ediliyor.Konuşmanın devamında Erdoğan’ın yerel mahkemede sonuçlanan davanın sonraki aşamasını takip ettiği görülürken, Ergin’e davanın gideceği Yargıtay Ceza Kurulu’ndaki üyelerin yakın takibe alınması talimatını verdiği ifade ediliyor.

SESLER MONTAJLANMIŞ İŞTE KANITI:

Kayıtta Sadullah Ergin askerin yüce divanda yargılanması kanununu konuşuyoruz içerideki odada diyor. O yasanın çıktığı tarihe bakıyoruz tarih bize 21.01.2014 tarihini gösteriyor. Aynı telefon konuşması içerisinde Sadullah Ergin, Başbakan'a ne zaman döneceksiniz diyor, Başbakan'da Meclis Başkanlığı seçimlerinde diyor seçimlere bakıyoruz 3 Temmuz 2013 tarihi ortaya çıkıyor.diğer taraftan Sadullah Ergin'in Bekir Bozdağ'a görevini devrettiği tarih ise 26 Aralık 2013 tarihi olarak karşımıza çıkıyor. Sadullah Ergin Hatay AK Parti Belediye Başkan adayı olarak seçim çalışmalarını yürütüyor...Şimdi size soruyoruz bu kasetler nedir....
Kısaca yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor...

İŞTE VATANDAŞIN TESPİT ETTİĞİ O SAHTEKARLIK
http://www.timeturk.com/tr/2014/03/04/basbakan-erdogan-ve-sadullah-ergin-ses-kaydi-yine-montaj-cikti.html#.UxZGkVo5nDd

  1. Son olarakta meclıs baskanlıgı secımı ne zaman olmus ona bakıyoruz , 3 temmuz 2013 , buyrun pic.twitter.com/LCKx4jXZ19
  2. Aynı telefon konusması ıcınde  S. ergın , basbakana ne zaman doneceksınız dıyor ,o da meclıs baskanlıgı secımı dıyor pic.twitter.com/rnYZJQ1fm0
  3. O yasanın cıktıgı tarıhe bakıyoruz hemen 21.01.2014 buyrun pic.twitter.com/xLr7zGVmmJ
  4. Kayıtta guya sadullah ergın , askerlerın yuce dıvanda yargılanması kanununu konusuyoruz ıcerkı oda da dıyor , buyrun pic.twitter.com/uWui8KMOE8