İLETİŞİMDE
ALGI YÖNETİMİNİN ÖNEMİ
Doç.
Dr. M. Sezai TÜRK
Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi
Toplumsal yaşamın sağlık bir biçimde
yürütülmesinde çok önemli bir araç olan İletişim,
insanların birbirlerini etkileme ve birbirlerinden etkilenme sürecidir. İnsanın evren içinde bulunduğu
her konum, yaptığı her hareket, gösterdiği her tavır bir iletişim değerine ve
malzemesine sahiptir. İletişimin
temel işlevi belirlenen hedef üzerinde belirli bir etki yaratmaktır. Başka bir açıdan değerlendirildiğinde
ise aslında iletişimle istenen nihai sonuç, hedef kitlede kaynağın amacına
hizmet edecek bir etki yaratmasıdır.
Sosyologlar kitlelere bir şeyi yaptırmak için yeryüzünde üç etkili yol
bulunduğundan söz ederler: zor kullanma, para ile satın alma, inandırmak.
Halkın bir yeniliğe, bir sosyal değişime uymasında, alışmasında halkla
ilişkiler sanatının kullandığı işte bu üçüncü yoldur: İnandırma. Algılama yönetimi bu ‘’inandırma’’yı kişilerin bilinçlerine ve
psikolojilerine seslenerek gerçekleştirir.
Günümüzde ‘’halkla ilişkiler’’ kavramının sunmuş
olduğu içerik, mesleğin faaliyet alanının çerçevesini çok aşmış durumdadır. Bu açıdan 80’ler den bu yana
akademik dünyada ve iş dünyasında halkla ilişkiler mesleğinin boyutları yeniden
belirlenmeye çalışılmakta. Son yıllarda stratejik iletişim ve
halkla ilişkilerin en önemli konulardan birini algı yönetimi oluşturmaktadır.
Algılama yönetimi kimilerine göre halkla ilişkiler mesleğinin yeni ismi
ve kimlik arayışının bir ürünü, kimilerine göre ise; ‘’ halkla ilişkiler
mesleğinin ‘’etik’’ boyutuyla da desteklendiğinde gelecekte halkla ilişkileri
yerini alacak ve boyutlarını şekillendirecek bir kavram’’dır.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde algı, bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma,
idrak olarak tanımlamaktadır. Algı süreci organizmanın bir başarısıdır; algı,
algılayıcının etkin problem çözme işlemi olmaksızın var olamaz. Algılarımızın
anlamı vardır. Anlam hem geçmiş deneyimlerimizden, hem de şimdiki
amaçlarımızdan kaynaklanır. Anlam olmasa algı da olmaz.
Bir başka tanıma göre: algı, nesne ve olaylara karşı organizmanın
yaptığı, anlamlı, sistemli ve toptan bir tepkidir. Algılar
duyuların sonucu ortaya çıkar. Algılar kişinin eski ya
da yeni bilgilerine göre şekil alırlar. Bu sebeple,
algı, bir kişilik tepkisidir. En önemli belirtisi de
duyumların, belli bir nesne ve şekle ait olduğuna dair bir bilinç halinin
kişide ortaya çıkmasıdır. Bunun için, kişide, bir
şeyin algısı oluştuğu zaman, o şeyi tanıyor, biliyor demektir. Duyu
organları yoluyla alınan duyumların neye ait olduğu kişi
tarafından bilindiği ya da tanındığı anda, duyumların bir yorumlanması söz
konusu olur.
Algılama
Yönetiminin Ortaya Çıkışı
Algı
yönetimi kitabının yazarı Saydam; toplum mühendisliği çerçevesinden
bakıldığında algılama yönetimi uygulamalarının çok eskilere dayanan bir anlayış
ve tüm semavi dinlerin yayılmasında gözlemlenmesinin mümkün olduğunu
söylemektedir.
Algılama
yönetimi kavramı ilk kez ABD Savunma Bakanlığı içindeki birimler tarafından
kullanılmıştır. ABD Savunma
Bakanlığı tarafından şöyle bir tanımı yapılmıştır: Algılama yönetimi,
yabancıların her seviyedeki istihbarat birimleri ve liderleri de dahil olmak üzere, bu ülkedeki geniş kitleleri kendi (ABD)
hedefleri doğrultusunda tavır almaları ve resmi adımlar atmalarının sağlamak
amacıyla, seçilmiş bilgi akışını ve somut belgeleri yönlendirerek ya da
reddiyesini oluşturarak, kitlelerin hislerini, güdülenmelerini, düşünce
sistemlerini etki altına almaya çalışmak için yürütülen eylemlerin tamamıdır.
Algılama yönetimi, çeşitli yolları kullanarak, gerçekleri yansıtma, operasyon
güvenliğini sağlama, gerçeği gizleme ve çarpıtma, psikolojik operasyonları
yönetme gibi unsurların bileşkesinden oluşur. Bu tanımdan hareketle algılama
yönetimi; yabancı ülkelerdeki hedef kitlenin, görüşlerini etkilemek için
yapılan aktivitelerin tamamını içerir.
Algıyı yönetmek iletişimi yönetmektir.
“mantık ikna eder, ancak duygular motive
eder’’. Algıyı yönetebilmek için tüketicinin motive edilmesi ve onunla duygusal
iletişim kurulması gerekir
Algılama yönetimi kimilerine göre
hedef kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kandırmak ve onları kendi
hedefleri doğrultusunda kullanacakları birer unsur haline getirmek amaçlı bir
iletişim disiplini; kimilerine göre bir ürün, hizmet veya fikri satın alma
konusunda birinci aşama olan ikna etme yolunda kullanılması gereken olmazsa
olmaz tekniklerin bütünüdür.
Algıyı
yönetmek iletişimi yönetmektir.
İletişim, algılamayı yönetmek, davranış biçimleri oluşturmak ve iş hedeflerine ulaşmak
için bir araçtır.
Algılama
yönetimi ile sahip olduğumuz kurumsal görünüm güçlenir veya yayılır. Bu da bize hissedarlar karşısında kurum değerinin
artması, tüketici bağlılığının sağlanması ve kriz dönemlerinde ‘’iyi niyet’’
ortamının daha çabuk sağlanmasının yolunu açar.
Algılama
yönetimi açısından en önemli konulardan birisi de teknolojidir. Değişen teknolojiyi anlamak algıyı yönetmek için çok
önemlidir. Mesajın iletilmesini sağlamak için medyayı yönetmek, doğru karışımı
yapabilmek gerekir.
Mesajların
güvenilirliği, etkinliği ve geçerliliği, kritik öneme sahiptir. İnsanlar için ne söylendiğinden daha çok, nasıl
söylendiği önemlidir. Bilim adamlarının söylediği gibi, ‘’ mantık ikna eder,
ancak duygular motive eder’’. Algıyı yönetebilmek için tüketicinin motive
edilmesi ve onunla duygusal iletişim kurulması gerekir. Bu iletişim, ana
stratejileri etkileyecek bir faaliyet haline gelmelidir, yoksa bütün yapılan
yatırımlar ‘’ sokağa atılan para’’ anlamına gelir.
Algılama
Yönetiminin Aşamaları
Algılama
yönetimi stratejisinde başarılı olabilmek için bazı aşamaları gerçekleştirmek
gereklidir. Aşağıda algılama
yönetimi aşamaları belirtilmiştir.
·
Hedef Kitlenin Kültürü, Değerleri ve Tutumlarını Göz Önünde Bulundurmak:
Günümüz koşulları altında bir kuruluşun hedef kitlesi ile iş birliği
yapmadan, görüşlerini dikkate almadan yaşaması, ya da uzun ömürlü olması
imkânsızdır. Bu nedenle kar amaçlı işletmelerin, iletişim çalışmalarında
kendilerine sormaları gereken, hedef kitle ile uygun iletişimi nasıl
kurabilirim? Sorusu olmalıdır. Algılamayı
hedef kitlenin kültürüne, değerlerine ve tutumlarına uygun şekilde yönetmek, bu
soruya verilecek en uygun cevaplardan biridir.
Algılamayı
yönetmek için hedef kitle veya kişinin değerler sistemiyle ve tutumlarıyla kesinlikle
çatışmamak gerekir. Değerler
sistemi önemli bir süzgeçtir bu süzgeçten geçilmediği takdirde algılamayı
yönetmek mümkün olmaz. Global şirketler, iletişim çalışmalarında ‘’ global düşün, yerel hareket et’’ ilkesini benimsemişlerdir.
Bu ilkeden hareketle bulunduğu ülkenin çeşitli yörelerinin dahi değer
sistemlerine ve kültürel farklılıklarına saygı göstermeye büyük önem
vermektedirler. Buna en güzel örnek Coca-Cola’ nın iletişim çalışması olabilir.
Coca-Cola Türkiye’nin 11 değişik bölgesinin ritim ve duygusuna göre yeniden
cıngıllar düzenlemiştir. Hatta ramazan aylarında dini kültür ve değerlere uygun
ve saygılı reklamlar yapmaya özen göstermiştir.
Hedef kitlenin değerlerine uygun düşmeyen unsurlar kimi zaman üründe kullanılan renkler,
ürünün şekli, ambalajı veya müziği olabilir. Özellikle büyük şirketler iletişimde bulunacakları
ülkenin veya yörenin bu tür hassasiyetlerine dikkat etmeli bunlara göre
iletişim çalışmalarında bulunmalıdır.
İnsanlar
eşitler arasından sevdiklerini tercih ederler. Bu, belki basit ancak sonuçları
etkileyici saptama, marka ve algılama yönetimiyle ilgilenenlerin unutmaması
gereken kuralların başında gelir. Mükemmel bir ürün ortaya çıkarmış ve pek çok
reklam ödülü almış olabilirsiniz. Fakat hedef kitlenin duygularına ulaşamıyorsanız,
bu reklamların pek bir anlamı yoktur.
İnsanlar eşitler
arasından sevdiklerini tercih ederler. Bu, belki basit ancak sonuçları
etkileyici saptama, marka ve algılama yönetimiyle ilgilenenlerin unutmaması
gereken kuralların başında gelir. Hazırlanan reklamlar veya diğer pazarlama
iletişim unsurları (halkla ilişkiler,
satış promosyonları, kişisel satış vb.) mükemmel kreatif
ürünler olabilirler ve pek çok reklam ödülleri de alabilirler. Fakat hedef
kitlenin duygularına ulaşmıyorsa, bu reklamların pek bir anlamı yoktur.
Değerler
sisteminin kilit taşı dindir. Bir
iletişimci dindar veya inançlı olmak zorunda değildir, ama iletişim faaliyeti
içinde bulunacağı ülkenin insanlarının inanç kodlarını, dini sembollerini
anlamak ve onlara saygı göstermek zorundadır. Ülke insanın gelenek ve
göreneklerine aşina olması gerekir.
Bir şirketin ya da kuruluşun kendine atfettiği
değerleri vardır, bir de hedef kitle tarafından algılanan değerleri vardır. Atfedilen değerler ile algılanan değerler arasında uçurumların
bulunduğu kurum, firma ya da marka öncelikli olarak bu uçurumu kapatmak için
iletişim çalışmalarına girmek zorundadır. Aksi halde
yapmış olduğu sosyal sorumluluk çalışmalarında bile istediği sonuca ulaşamaz.
Kurum, hedef kitlesinin zihninde eğer olumsuz bir algıya sahipse, bu
algıyı olumlu yönde düzeltene kadar suçlu durumdadır ve yapmış olduğu hiç bir
iletişim çalışması istenilen sonuca ulaşmaz. Bunun en güzel örneklerini siyasi
partilerde ve seçim sonuçlarında görebiliriz.
Karşılıklı ilişkiler sonucu oluşan semboller,
yoğun anlam yüklü mesajlar içerir. Sembol birey için değer ve
anlamı olan öğrenilmiş bir ‘ uyarıcıdır. Sembollerle aktarılan
anlamlar, bireyin içinde yaşadığı toplumun ortak değerlerini yansıtır. Bu semboller bireylerin geçmiş yaşam deneyimlerinin derin izleri
olarak kişiliklerine yansır. Simgelerin temsil ettiği
değerler kültürden kültüre farklılık gösterir. Mesela
tren Fransızlarda hızı ve dakikliği simgelerken, Türkiye’de yavaşlığı, eski
teknolojiyi simgeler.
Hedef kitlenin kültürünü doğru
analiz etmez ve gerektiği kadar dikkate almazsanız,
başarılı sonuçlar elde edemezsiniz. Toplum tarafında istediği şekilde
algılanmadığını düşünen kuruluş, başkalarını suçlamak yerine, nasıl algılanmak
istediğini saptamalı ve bu yönde gerçekleştireceği iletişim çalışmaları ile
algılama değişikliği sağlayabilir. Yani gideceği yeri belirlemeden önce,
bulunduğu yerin farkında olmalı ve buna göre bir strateji geliştirmelidir.
Şirketlerin yaşadıkları itibar sorunlarının
temel nedenlerinden biri, kurumların kendilerini yeterince ifade edememeleri,
iletişimlerini gerektiği gibi yönetememeleridir. Halk
arasındaki genel algılama, kurumun ve üyelerinin halkın kültürüyle yakından
uzaktan ilgilerinin bulunmadığı, tersine yaşam tarzlarıyla halktan tamamen
kopuk olduğu ve bu durumu değiştirmek için ciddi bir çaba içinde olmadığı
yönünde ise, kurumun itibarında ciddi sorunlar söz konusudur. Bunun düzeltmek, halkın kültürünü, değerlerini ve beklentilerini
göz önünde bulundurarak yapılacak iletişim çalışmaları ve algılama yönetimiyle
mümkündür. Bu açıdan, algılamayı yönetmek, ancak
içinde yaşanılan toplumun değerlerini tanımak anlamak ve doğru yorumlamakla
mümkündür diyebiliriz.
·
Mesajın Yalın ve Anlaşılır Olması
İnsanlar
günde ortalama beş bin kadar reklama, yani marka ve mesaja maruz kalmaktadır.
Bu mesaj bombardımanı içerisinde insanların dikkatini çekmek, farkında lığı
sağlamak için öncelikle onların algılarına seslenmek gerekir.
Algılarımız
seçicidir. Reklam veren
şirketlerin amacı, bu algılama süzgecinden geçerek, binlerce reklam arasından
fark edilmeyi sağlamaktır.
Bu iletişim kirliliği içerisinden sıyrılıp, hedef kitlenin algısına ve
aklına istediğimiz mesajı yerleştirmek ve hedef kitleyi satın alma davranışına yöneltmek:
‘’kafaları karıştırmadan; yani basit olmak; ama bayağı olmamakla mümkündür.”
Karmaşık ortamlarda algılamayı yönetebilmek
ancak sınırsız bir yalınlıkla mümkündür. Bu nedenle
altı yaşındaki bir çocuğun kavrama ve yorumlayabilme kapasitesini referans
almak, bu alanda uygulanabilecek en uygun yöntemdir.
·
Araştırma Yapmak
Herhangi bir kuruma yeni biri alınırken o kişinin kültür ve değerleriyle kurumun
kültür ve değerlerinin uyumlu olması isteniyor ve bunu ölçmek için çeşitli
testler ve söyleşiler yapılıyorsa, aynı şekilde iletişimi yapılacak ürün ya da
hizmetle hedef kitlenin değerleri ve kültürü arasındaki uyumun araştırılması ve
ölçülmesi şarttır. Ölçmeyi iki
ayrı anlamda ele almak gerekiyor. Biri, iletişim stratejilerini oluşturmadan
önce yapılacak araştırma ve ölçmeler; ikincisi sonuçların takibi ve izlenen
yolun değerlendirilmesi için yapılacak araştırma ve ölçmeler. Özellikle
kuruluşların ya da şirketlerin itibarının belirlenmesi için yaptıkları ölçüm ve
araştırmalar, kurumların bu alanda yapacakları iletişim faaliyetlerinde
stratejik bir yol haritası oluşturmaktadır.
Stratejik araştırmalarda neyin nasıl söyleneceğinin belirlenmesiyle
kalmayıp, aynı zamanda iletişim çalışmaları için hangi kanalın kullanılması
gerektiğinin de bilgisini sağlar. Bu bağlamda algılama yönetiminde bulunan ya
da bulunmak isteyen kurum paydaşlarının ve faaliyette bulunduğu ülke ya da
kültürün ortak bir algılama haritasını çıkarmalıdır. Algılama haritası; hedef
kitlenin ortak zihinsel haritasıdır. Yani kişilerin ortak beklentileri, algı
kalıpları, algı süzgeçleri, tutumları, hassasiyetleri, değerleri vb. dir.
İletişim çalışmaları bu ortak algılama haritası doğrultusunda
gerçekleştirildiğinde istenilen başarıya ulaşılır.
·
Doğruları
Söylemek
Algılamayı
doğru yönetmek istiyorsak, söylediklerimizi doğrulara dayandırmamız gerekir. Aksi halde hedef kitlenin zihninde ‘’yalancı’’
imajını oluştururuz. Bu imajı düzeltmek kimi zaman şirketin isminin
değiştirmekle mümkün olabilir ancak. Halkla ilişkiler çalışmalarında güven en
önemli unsurlardan biridir. İmaj ve itibar gibi kurum kimliğini ortaya çıkaran
öğeler güven unsuru üzerine inşa edilir. Hedef kitlesine doğruyu söylemeyen bir
kurum ne kadar iyi ve kaliteli çalışmalar yapsa da hedef kitlesinin zihninde,
amaçlana imajı itibarı oluşturamaz.
·
Tekrar Etmek
Kişinin uyarı ile karşılaşma sıklığı artarsa bu
uyarıya vereceği tepki çabuklaşır ve artar. Reklam
kampanyasının başarısında tüketiciyi ürünün faydasına ikna etmek büyük önem
taşır. Bunun için pazarlamacılar tarafından sıklıkla geliştirilen
strateji, basit ürün vaatlerini tekrar etmektir. Araştırmalarda
bir reklamın tekrar edilmesinin reklamı yapılan markayla ilgili hafızayı
pekiştirdiği saptanmıştır. Aynı reklamın pek çok kez
gösterilmesinin, önce reklamı yapılan ürüne karşı pozitif bir tutumun
takınılmasını, ardından da giderek bu pozitif tutumun etkisini kaybettiği
görülmüştür. Araştırmalarda, tekrarla tetiklenen
aşinalığın, ürünün temel vaadine olan inancı kuvvetlendirdiği gözlenmiştir.
Fakat belli bir zaman sonra çok fazla tekrar
edilmiş olan bir reklam mesajı, hedef kitlenin algı eşiğini aşamayacağı için,
yeni öğeler içeren reklam mesajlarıyla hedef kitlenin mesaja ve ürüne dikkat
etmesi sağlanmaya çalışılmalıdır.
·
Farklı Olmak
Bir markanın, ürünün, hizmetin
kendisini nasıl konumladığı, marka ruhunun, rasyonelden çok duygusal boyutta ne
vaat ettiği, bu vaadini gerçekleştirmek üzere hangi ipuçlarını sunduğu, hiç
kuşkusuz o ürün veya hizmetle ilgili satın alma davranışını birinci dereceden belirleyen
bir algılama öğesidir.
Rekabet ortamında farklılaşan ürünler dikkat çeker.
Tüketici davranışında karşımıza çıkan önemli durumlardan biri stereo tiplemedir. Stereo tipleme bir ürünü değerlendirirken o ürünün
ait olduğu herhangi bir kategori veya grup sebebiyle çok fazla dikkat etmeden
hemen bir değer yargısına varılmasıdır. Örneğin, bir ürünün Çin malı olması
sebebiyle kalitesiz, Alman malı olması sebebiyle sağlam ve kaliteli olduğunun
algılanması stereo tiplemeye bir örnektir. Böyle bir durumla karşı karşıya
kalmamak için ürünler piyasada farklılaşması gerekir. Çünkü tüketici çoğu zaman
bir ürünün özelliklerine bakarak, diğer ürünlerinde aynı ya da benzer olacağı
şeklinde genellemeler yapmaktadır.
·
Görselliği Önplana Çıkarma
İnsan, parçaları değil,
o parçalar arasındaki bütünsel işleyişi görür. Örneğin, kişi izlediği bir
reklam filminde, salt tüketimi önerilen ürünü değil, o ürünün tüketildiği
ortamın yaşam biçimini de algılar.
Bir geştalt, değişik şekillerin birbiriyle
ilişki içinde, parçalardan farklı olan yeni bir bütünsel şekil oluşturması
halinde, ilginin odağını simgeler. Bu bir
nesne, bir örüntü vb. olabilir. Zemin ise, bu nesnenin içinde bulunduğu
çevredir. Örneğin, duvara asılı bilboard reklamında ağır vasıta motor yağı
kutusu yanında duran güzel bir kadın resmi görsek de, burada ilginin odağı
motor yağı figürü olmalıdır. Ancak reklamı yapılan ürünün
uyarı cazibesi hemen hiç yoktur. Zemin olması gereken
güzel kadın, figür olmak üzere kurgulanmıştır. Çünkü ağır vasıta motor
yağı satın alma
potansiyeli olan bir kamyon şoförü için uyaranın cinsi olarak cazip, güzel kadın, motor
yağından daha çekicidir. Algılama uyaranı erotik bir unsura
yönlendirilir; ürün bu erotik uyaranın himayesinde dikkat alanına dahil edilir.
Yani kişinin algısı görsel öğelere daha duyarlıdır. Bu
görsel öğeler dikkat çekici unsurlarla bezenerek ( cinsellik,
ölüm,mizah vb.) kişinin algısı istenilen yönde etkilenebilir. Benzer şekilde reklamcıların, mesajın etkisini artırmak için
kullandıkları bir yöntemde parçalardan yararlanarak bütünü çağrıştırma
yöntemidir. İletişim uzmanı İnceoğlu bundan şu şekilde bahsetmiştir: Mona
Lisa tablosu yerine salt Mona Lisa’nın ellerini ayrıntılı olarak gösteren
büyütülmüş bir fotoğrafla karşılaştığımızda, daha önceden tablonun tamamını
defalarca gördüğümüzden ve de tablonun bütününü canlandıracak parçasal veriler
zihnimizde kayıtlı olduğundan, Mona Lisa’yı Leonardo Da Vinci’nin yaptığı
biçimde, bütünsel bir imge olarak algılarız. Reklamcılar
bütünün en kolay algılanabilir parçasını izleyiciye verilir ve bütünsel imge
yaratılır. Yani insan kendiliğinden zihinsel bir
sürece sokularak mesaj içeriğine dahil edilir. Doğal
olarak bu durum, mesajın etkinliğini artırıcı bir rol oynar, çünkü birey
mesajın parçası haline gelmiştir.
Görsel algıyı
yönetmek, genel algıyı yönetmenin kritik başarı faktörlerinden biridir. İnsanın bir bilboard’a, gazetedeki bir ilana ya da
habere sadece iki üç saniye ayırabildiği düşünülecek olursa, görsel algılamanın
önemi daha iyi kavranabilir. Böyle kısa bir süre içerisinde hedef kitlenin
dikkatini çekmek, verilmek istenen mesajı iletmek, algılamasını sağlamak ve bu
sürecin sonunda hedef kitlede bir davranış değişikliği oluşturmak
istenmektedir. Bunu yapabilmek oldukça zordur. İletişimcini amacı doğru
yöntemler kullanarak, yaratıcı bakış açısıyla zor olanı başarmaktır.
·
Duygulara ve Bilinçaltına Seslenmek
Duygular hafıza üzerinde büyük rol oynamaktadır. Bazı şeyleri tek bir defa duymuş olmamıza rağmen,
dakikalarca değil, hayatımız boyunca hatırlayabiliyoruz. Bazen duygular ve
hatıralar öylesine iç içe olabiliyor ki hiç hatırlamak istemediğimiz şeyleri
bile hatırlayabiliyoruz.
Reklamcılar
insanların duygularına seslenmek ve akılda kalıcılığı artırmak için bilinçaltı
ve örtülü reklamlara yönelmektedir.
Marketing Türkiye dergisinin yaptığı bir araştırmaya göre genç tüketiciler,
filmlerdeki ürün yerleştirmeye daha fazla karşılık veriyor ve filmlerde
gördükleri bir ürünü denemeye daha çok eğilim gösteriyorlar. Gençlerin
beğendiği oyuncuların rol aldığı filmlerde gençleri özendirecek şekilde çeşitli
ürünlerin reklamları yapılmaktadır. Bilinçaltı reklamları çoğu zaman
eleştirilse de tüketici üzerindeki etkisi kaçınılmazdır. Bilinçaltı reklamcılık
algıya dayanmaktadır ve insanlar algılarını ‘’gerçek’’ olarak kabul etmektedirler.
Bilinçaltı zihin, pazarlamacıların üzerinde çıkarma yaptığı ve rekabete dayalı
avantaj elde ettiği önemli bir bölgeyi temsil eder. Hiçbir firma, bu fırsatlar
bölgesini egemenliği altına almadıkça tüketicileri anladığını iddia edemez.
Gerçektende firmalar, eğer bu bölgedeki gizli hazineyi ortaya çıkarmak
istiyorsa, bilinçli ve bilinçaltı düşünme şekillerinin nasıl etkileştiğini ve
birbirlerini nasıl şekillendirdiğini iyi kavramalıdır. Aynı şekilde önemli olan
bir şey ise, pazarlamacılar, kendi bilinçaltı zihinlerinin pazarlama karışımını
ve diğer önemli kararları etkilediğini bilmelidir. Pazarın zihni, hem
yöneticilerin, hem de tüketicilerin bilinçli ve bilinçaltı düşünme şekillerinin
etkileşmesiyle oluşur. Zihin, beyinin ne yaptığıdır ve pazarlama yöneticiler,
zihni karakterize eden işleme tarzlarına ve paradokslara oldukça dikkat
etmelidir.
Özet olarak algılamayı yönetmenin
dokuz adımını şu şekilde sıralayabiliriz: Ele alınan işin sonucunu ve
hedeflerini etkileyebilecek bütün sosyal paydaşların belirlenmesi. Esas olarak
yönetilecek konuların ana hatlarıyla belirlenmesi. Bu konular doğrultusunda
sosyal paydaşlar üzerinde duygusal etki yaratacak mesajların belirlenmesi.
Sosyal paydaşların beyinlerine ve kalplerine ulaşacak temel iletişim
tekniklerinin belirlenmesi. Mevcut algının tespit edilmesi, odaklanılmış
mesajların yaratılması ve istenilen davranış biçimleri ile ölçülebilir
sonuçların elde edilmesi. Mesajı belirlerken karşı tarafın ne algıladığının
dikkate alınması, karşı tarafın algılama engellerinin tanımlanması. İletişim
alanındaki mevcut akımların mesajın algılanmasına etkisinin belirlenmesi. Aktif
olarak karşı tarafı dinlemek ve karşılıklı diyalogun algılamaya etkisinin
bilincinde olmak. Hedef kitlelerle çift yönlü simetrik iletişim içinde olmak. Hedefle
ilgili ortak aklın oluşturulması ve geri bildirimlerden yararlanılması. Mesaj
oluşturulurken kullanılan üslupta hedef kitlenin değer, tutum ve kültürünün
dikkate alınması.
SONUÇ
Son yıllarda
iletişim alanında kullanılan sihirli sözcük algı yönetimidir. Bazı alan uzmanlarına göre, halkla ilişkiler literatüründe ‘halkla ilişkiler’ sözcüğü yerine ‘perception
management’ yani algı yönetimi
kullanılmaya başlanmıştır. Algılama
yönetimi her geçen gün iletişim alanında önemini artırmaktadır.
Algılama yönetimi kimilerine göre
hedef kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kandırmak ve onları kendi
hedefleri doğrultusunda kullanacakları birer unsur haline getirmek amaçlı bir
iletişim disiplini; kimilerine göre bir ürün, hizmet veya fikri satın alma
konusunda birinci aşama olan ikna etme yolunda kullanılması gereken olmazsa
olmaz tekniklerin bütünüdür. İletişimin kızıl elması iknadır. İknayı
gerçekleştirmek içinde ikna edilmesi gerekli olan kişi ya da hedef kitlenin
algısını bilmek önemlidir. Algıyı yönetmek aslında iletişimi de yönetmektir.
İletişim, algılamayı yönetmek, davranış biçimleri oluşturmak ve iş hedeflerine
ulaşmak için bir araçtır. Bu açıdan yapılan işin ismi ne olursa olsun, hedef
kitlesi tarafından olumlu algılanmak isteyen, imajını ve itibarını güçlü tutmak
isteyen bütün büyük şirketler hedef kitlesinin zihninde yer edecek, onların
algılarını etkileyecek faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Çünkü insanlar
gerçeklerden çok algılarına inanırlar.
Günümüzde reklamcılık, mesaj bombardımanı altındaki müşteriye ulaşmanın yollarını
aramaktadır. Biz farkında olsak
da olmasak da günlük yaşantımızda milyonlarca mesajı zihnimiz algılamaktadır.
İşte bu mesaj kirliliğinin içinden sıyrılmanın yolunun ‘duygulara ve algılara
seslenmekten’’ geçtiğinin birçok iletişim uzmanı ve reklamcı farkındadır ve
bunu da kullanmaktadır. Algılama yönetimi halkla ilişkiler mesleğinin
psikolojik boyutunu oluşturmaktadır.
KAYNAKÇA
·
ASNA,
Alaeddin; Public Relation ( Temel Bilgiler), Der Yayınları, İstanbul, 1993
·
BİNBAŞIOĞLU, Cavit ; BİNBAŞIOĞLU;Etkin, Endüstri Psikolojisi, MEB
Yayınları, Ankara,
1992
·
GARİH, Üzeyir; Pazarlama Tanıtım Halkla İlişkiler, Hayat Yayınları,
İstanbul, 2000
·
İNCEOĞLU, Metin; Tutum Algı iletişim,
Elips Kitap, Ankara, 2004
·
KADIBEŞEGİL,
Salim; Halkla İlişkilere Nereden Başlamalı, Mediacat Kitapları, Ankara, 2001
·
KOÇ,
Erdoğan; Tüketici Davranışı Ve Pazarlama Stratejileri:
Global ve Yerel Yaklaşım, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007
·
MUTLU, Erol; İletişim Sözlüğü, Bilim
ve Sanat, Ankara, 2004
·
PELTEKOĞLU, Filiz, Balta; Halkla İlişkiler Nedir, Beta Yayınları, İstanbul,
2001
·
SAYDAM,
Ali; İletişimin Akıl ve Gönül Penceresi Algılama Yönetimi,
Rota Yayınları, İstanbul, 2005
·
TIĞLI, Mehmet; Bilinç Altı Reklamcılık, İstanbul Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dergisi,İstanbul, 2002, Sayı:15
·
ZALTMAN,
Gerald; Tüketici Nasıl düşünür, MediaCat Yayınları,
İstanbul, 2003
DİĞER KAYNAKLAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder