HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

1 Ağustos 2014 Cuma

Karaman Hoca kendini ele verdi
Mustafa Özcan/ YeniAsya
13 Temmuz 2009

Hayrettin Karaman Hoca son yıllarda büyük güven kaybetti. Bunun nedeni her yerde ve her ortamda olması. Farklı yerlerde farklı konuşması gibi hususlar nedeniyle gerçekten de güven kaybetti. Böylece tutucudediği hocaların kendi hakkındaki görüşlerini fazlasıyla doğrulamış oldu. İfrat ve tefrit çizgisi arasında son yıllarda yalpalamaktan maada hep tefriti temsil eder oldu. Sözgelimi aşırı gördüğü insanları rahat bir biçimde Haricilerle mukayese ediyor. Lakin ifratın öbür ucunda yer alan Şia hakkında gayet müsamahakar davranıyor ve neredeyse onların bid'at ehlinden olduklarına dair tek kelam etmiyor. Bura rağmen öbür taraftan neredeyse isimleri silinmiş sadece yer yer sıfatları kalmış Hariciler hakkında atış serbest iken Şiiler hakkında haklı eleştiriler bile ‘ümmet birliğiadı altında yasaklanıyor! Halbuki bid'at birliğe manidir. Sünnileri ve İslam alemini bu durumda iki zümre kandırıyor. Bir, takiyye meşrebiyle kendilerini ve görüşlerini allayıp pullayıp müşteri arayan teşeyyü' akımı ve takımı ve bir de suret-i haktan görünerek ve Sünniliği temsil makamında algılanan Hayrettin Karaman Hoca gibilerin iğfalatıdır. Teeddüben idlalalat demiyeceğim ama yaptıkları şey en hafifinden ifsadat ve iğfalat cümlesindendir. Zira mensupları kalmamış ya da İbazîler gibi etkisi azalmış mezhepler hakkında dilinin kemiği yokken Ayetullah Teshiri gibi ehl-i bidat ve borazancıbaşıların peşine ve arkasına takılarak Sünnilerle Şiiler arasında neredeyse bir farkın olmadığını savunmaktır. Aynı yoldan yürüyen Mustafa İslamoğlu ise iki mezhep arasında hiçbir fark olmadığına dair Azerbaycanlı bazı insanların sorularına gelişigüzel cevap vermiştir. Hayrettin Karaman Hoca ifrat ile tefriti, Sünni yol ile bid'î yolu ayırmadığı halde yani bu makamda tefrite düştüğü halde ifrat ehlini suçlamakta ve onlara reddiyeler kaleme almaktadır. Guya zumunca ve kendince Ehl-i sünnet yolunu savunanlara yol göstermekte. Halbuki kendisinin bu hususta rehber olabilmesi için Ehl-i Sünnet tarikini ve yolunu iltizam etmesi ve benimsemesi gerekir. Lakin beyanlarından onun Ehl-i sünnetin görüşlerini değil de Teshirinin görüşlerini benimsediği anlaşılıyor.  Lakin bütün bunları tevriye yani kaçamak yollarla yapıyor. Ayıp olan husus budur.
 
Son olarak kimi kastediyorsa Tevil varsa tekfir yoktur diye bir makale kaleme almış ve burada Sarahsinin Mebsutundan bazı nakiller yapıyor. Buna göre, insanlar bazı değerleri ve rükünleri tevil yoluyla saptırırlar veya reddederlerse İslam dairesinden çıkmazlar. Haklarında bir şey lazım gelmez.  Mutezile böyledir. Mutezilenin rüyetullah ve benzeri konularda görüşleri malumdur ve bu yolda tevilata sapmışlardır. Lakin tevilatlarından dolayı tekfir edilmemişlerdir. Gerçi Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevinin Metnil akaid gibi kitaplarında bu hususta bazı mezhepler tekfir ediliyor. Sünnilikte kaide ise şudur: Bir mezhebin görüşleri onu küfre götürse bile ihtiyaten ismen ve aynıyla bir mezhep küfre nispet edilmez. Zira, bazen mezhebin mensupları ve ammesi mezhebin dakik meselelerinin farkına varmazlar ve belki de bu hususta aynı anlayışı da paylaşmazlar. Bu durumda mezhep külliyen ve ayniyle tekfir edilerek küfür bütün mensuplarına teşmil edilmez. Lakin Mutezile, Ehl-i sünnet alimlerine göre tevilatta israfata gittiğinden dolayı bidat makamına tenzil etmiştir. Bundan dolayı Mutezileye bid'at demeyen dolaylı olarak onun görüşlerini paylaştığı gibi onunla ilgili hükmü yani ehl-i bidat sıfatını da paylaşmış olur. Aynı durum Şia için de geçerlidir.

Mezhepler tarihinde en tehlikeli ve siyasi yönleri itibarıyla en zararlı olanı Şiilik olmuştur. Şiilik siyasal İslam’ın anasıdır.  Şeltüt aksini iddia etse bile Şiilik en fazla vaza yani uydurma haberlere mesnet olan mezheptir. Hatta Musa Carullah Bigiyefin El Vaşiasında ifade edildiği gibi bunlara görüşü bile denemez ve düpedüz  imamlar hakkında sahip oldukları mu'tekedat ve kanaat aslında esatir yani mitoloji nevindendir. Ha onların bazı kitaplarını okumuşsunuz ha vakit geçirmek için Bin bir Gece Masallarını mütalaa etmişinizdir. Karaman Hocanın bu konuda birikimlerinin yetersiz ve görüşlerinin isabetsiz olduğu  meydandadır ve yazdıklarından malum olmuştur. Evet ve elbette Ehl-i Sünnet vel cemaat tevil sahiplerini tekfir etmez. Mebsutta Sarahsi ve El kanun fit Tevil (veya kanunun tevil) kitabında Gazali aynı şeyleri söyler. Lakin Gazali bununla birlikte bazı ilave şartlar da söyler. Bunlardan birisi de Hazreti Peygamberden yalan sadır olmadığına inanmaktır. Peygambere yalan isnat eden fırkalar tevilatı ne olursa olsun kabak gibi kafirdirler. Şia bunu doğrudan yapmasa bile Beda gibi inançlarıyla bunu dahi geçmektedir.. Onun ötesinde imanı korumak için ma ülime mineddini bizzarurekuralını da ihlal etmemek gerekir. Yani dinde zaruri olarak bilinenleri reddetmemektedir. Sözgelimi, İslam’ın beş rüknünü tevil ederek mehtevasının dışına çıkaranlara Müslüman demek ne derece doğrudur? Burada evrak veya banknot nevinden paralara zekat terettüp etmediğini savunarak zekata mani olmak başkadır ve bu durumda tevilatından dolayı mazur olmasa bile kafir olmaz. Lakin zekat temizlenmektir ve helal kazanan birisi için zekata ne luzum vardır dese ve zekatı böylece bağlamından tamamen çıkrarsa ve namazı da dua etmektir ve zaman zaman Allaha yakarmak kafidir derse bu batiniliğe girer ve ölçüler kaçar ve din tamamen keyfi hale gelir. Dolayısıyla bu makamda da tevilun dune tevil kuralı geçerlidir. Yani her tevil bir ve aynı değildir. Kıyas maalfarik gibi tevil dune tevil makamları vardır.


Bu girişten sonra kendisine ve İslami camiaya daha fazla zarar vermeden Karaman Hocaya köşesine çekilmesini tavsiye ediyoruz. Gereği kendisini ilgilendirir ama Hocanın dengeyi tutturamadığı kesin. Belki maksadı faydalı olmak ama faydalı olma niyetiyle zarar veriyor. Bugüne kadar takribu mezahip konusunda samimi olanlar hep pişman oldular. Bunlardan birisi Musa Carullah Bigiyeftir.  Zamanında Hayrettin Karaman gibi kendisi de tongaya düşmüştür. Kendisi İslam ittihadı için önce Şianın beşinci mezhep olarak Sünni dünya tarafından kabul edilmesi gerektiğine dair bir risale yazmıştır. O zamanlar düşüncesi aynen Hayrettin Karaman veya Hayri Kırbaşoğlu gibidir. Lakin daha sonra Şia meselesinde derinleştikçe azim bir hata içinde olduğunu fark eder. Yıllar yılı Irak ve İranda dolaşır ve Şii kültürel mirasını gözden geçirir ve Şii ayetullahlarla bizzat görüşür ve onlara yazdıklarını gönderir ve onlardan samimane bir şekilde cevap ister. Şia içinde bütün kitapların elenmeden ve reddedilmeden Şianın bırakın hak mezhep olmasını İslama en büyük zarar olduğunu beyan eder. Mesela şöyle der: Bazı Şiiler (Aliallahiler) Hazreti Ali ve Caferi ilah olarak tanıyorlar. Bu bir yerde kendileri için zararlıdır. Ama birinci kuşağı tekfir etmeleri ve dinde şüpheye düşürücü yaklaşımları İslam dünyasının birliğine ve bütünlüğüne en büyük zarardır. Demek istediği şudur: Şianın küfrünın zararı kendinedir bidatı ise bütün ümmetedir.  Bu anlamda Hazreti Aliye Allah diyen Aliallahilerin bile diğer Şiilere nazaran tehlikelerinin hafif olduğunu söylemektedir. Zira diğerlerinin tefrika çıkarma ihtimali yoktur. Diğerleri ise sureti haktan görünerek daha büyük zarar vermektedir. En büyük kanıt tarihtir.  Bundan dolayı İran devriminden sonra birileri ateşle oynayarak gafilane bir biçimde Türkiyedeki Alevilerin Şii ve Caferi olmaları gerektiğini savunmuşlardır. Bunun daha az zararlı olacağını söylemişlerdir.  Halbuki tersi doğrudur.  Musa Carullah Bigiyefe göre, aslında gulat ile İsna Aşeriyye arasında belirgin bir derecede fark yoktur: Ve men mineşşiati leyse bigalin ( El Veşia fi  nakdi akaid eş Şia, S: 90). Sözgelimi Lübnanlı Kayıp İmam Musa Sadr, Hafız Esad’ın Nuseyriliğini tezkiye etmiş ve onun mutedil bir Şii mezhep olduğuna dair fetva vermiş ve dolayısıyla meşrulaştırmıştır. Keza Muhammed Hüseyin Fadlallah aynısını Dürzi taifesi için yapmıştır.

 Mamut Toptaş Hoca gibi kimileri de Şiiliğin kabuk değiştirdiğini ve şuanki Şianın daha mutedil olduğunu söylemekte veya en azından bu hususun gözden geçirilmesini istemektedir.

 Bu ise seraptan başka bir şey değildir. İran Devriminden sonra güç kazanan Şia bütün ihtiyatını elden bırakarak kendisini ele vermiştir. 1935 yılı itibarıyla da Musa Carullah Bigiyef şunları söylemektedir :Günümüzün Şiasının geçmişteki Şiadan daha mutedil olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Aksine, günümüzdeki Şia taassup derecesinde geçmişin de ilerisindedir, daha yüksektir…”

 Dolayısıyla bazıları siyasi yönden bazıları da dini yönden Şia tehlikesini hafife almakta bu ise ihtiyatın kalkmasına neden olmakta ve tehlikeyi daha vurucu hale getirmektedir. Şianın İslam alemine ve ümmete verdiği zararlar Haricilerle bile mukayese edilemez. Kat be kat fazladır. Hal böyle iken Karaman Hoca Haricileri hedef alırken diğer taraftan bu cesametteki bir tehlikeyi görmezlikten gelmektedir. Hatta tehlike olmadığını söylemektedir. Dolayısıyla müfrite müfrit ve ehl-i bidata bidat demediği için kadere fetva verdirmekte ve  tekfirci tarafa mazeret ve bahane üretmektedir.

Musa Carullaha göre, günümüzün Şiileri inançlarında ve bunu izharda seleflerinden daha aşırı ve azgın bulunuyor ( El Veşia, S: 66). Ona göre, en az 200 ayeti tenziliyle veya teviliyle kitaplarında tahrif etmişlerdir. Kesinlikle Musa Carullah, İhsan İlahi Zahir gibilerden farklıdır. Lakin Şiilikle ilgili tetebbuatı sonunda onu aynı kanaate sevk etmiştir. Zira akıl için yol birdir. Hayrettin Karaman ise populizme mağlup olmuş ve ehl-i bidatın zararlarını hiçe saymış ve görmezlikten gelmektedir. Aksine, karşı taraftakileri de ehl-i bidata nispet etmiştir. Musa Carullah Bigiyef, Şianın kafir olmadığını lakin dahili tehlike olarak daha büyük tehlikeli olduklarını beyan etmektedir. Şia ile bizim literatürümüz tam zıt istikamette seyretmektedir. Onlar Sıddık-ı Ekbere zındık derken onların Rahman-ı Tak dediklerine biz Şeytan-ı Tak demişiz. Bu misaller binlerle çoğaltılabilir. Buna rağmen, nasıl oluyorsa Hayrettin Karaman gibiler Sünnilikle Şiliği aynı kefeye koyabiliyorlar? Bunu yapmak ne hadlerine ve de kim oluyorlar ? Kestirmeden kendisine hemen derhal bir Veşia kitabı edinmesini ve onu okumasını öneriyoruz vesselam. Gerçekten de artık sapla samanı karıştıracağına köşesine çekilerek dinlenmeye ihtiyacı var. Bu işler Gripin üzerinden karı beğenmeye benzemiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder