HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

14 Şubat 2014 Cuma

İşte Cemaat'in "Korumalı Hayalet ABİ"leri!
 
İşte Cemaat'in "Korumalı Hayalet ABİ"leri!09.02.2014
Paralel yapının MİT ve Emniyet'teki imamlarının devlet kurumlarında çalıştığı ortaya çıktı. Ama onları koruyan gizli bir el, 2000'den sonra imamları tüm kayıtlardan yok etti. Görünmezlik kalkanıyla korunan büyük 'Abi'ler devletin içinde hayalet bir çalışa
Paralel yapının imamlarına devlet içerisinde gizli bir elin özel koruma sağladığı ortaya çıktı. Emniyet imamı O.H.Ö., MİT imamı M.K. ve İstanbul Emniyet'inde İstihbarat, Terörle Mücadele, Organize İşler ve Kaçakçılık Şubeleri'nin imamı M.K.'nın devlet içinde kayıtlarının saklandığı, bu isimlerin adeta birer hayalet çalışan olarak görev yaptıkları ortaya çıktı. Üç imamın SGK sigorta prim sorgulaması ya da nüfus kayıt sorgulamasına sivil olmalarına rağmen kısıtlama getirildiği anlaşıldı.
Böylece paralel yapının imamlarına yönelik devletin güvenlik birimlerinin takibini zorlaştıracak özel bir tedbirin devreye sokulduğu belirlendi. SGK sigorta prim sorgulamaları MİT, Nüfus Kayıt Sorgulamaları ise İçişleri Bakanlığı tarafından denetleniyor. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı ve MİT nezdinde, bu kısıtlamaları kimin getirdiğine ilişkin inceleme başlatıldı. 

ÖZEL KORUMA BELGELENDİ 
Kim tarafından yapıldığı araştırılan kısıtlama, imamların SGK dökümlerine yansıyarak belgelendi. Buna göreEmniyet imamı O.H.Ö.'nün işyeri numarası ve kurum numara bilgileri 2002 yılının 7. ayından itibaren silinmiş ya da erişim dışı bırakılmış. SGK hizmet dökümünde 2002'den bu yana emniyet imamıyla ilgili işyeri ya da kurum numarasıyla ilgili hiçbir bilgi yer almıyor. MİT imamı M.K.'nın işyeri numarası ya da kurum numara bilgileri de 2000 yılından itibaren silinmiş ya da erişim dışı bırakılmış. İstanbul Emniyeti'nde İstihbarat, Terörle Mücadele, Kaçakçılık ve Organize İşler Şubeleri'nin imamı M.K. ise öğretmenlik yapan bir devlet memuruyken 4C Tescil Bilgileri'nde "Durumu" bölümünde çalıştığı kurum gizlenmiş. Bunun yerine "Kamu İdaresi içi Nakil" ibaresi konularak gizleme yapılmış. Üç ismin yaklaşık 13 yıldır kayıtları tutulmazken SGK sicillerinde aktif durumda oldukları da dikkatleri çekiyor. 

TAKİP EDİLMESİNLER DİYE... 
Getirilen kısıtlamayla paralel yapının imamlarına yönelik devletin güvenlik birimlerinin takibini zorlaştıracak özel bir tedbir devreye sokulmuş oluyor. Güvenlik birimleri SGK dökümlerinde ya da nüfus kayıt örneklerine baktığında izlere ulaşamıyor. Kısıtlama sayesinde bu üç imam hakkında yapılan sorgulamalar sadece daire başkanı gibi belirli yetki düzeyindeki kişiler tarafından gerçekleştirilebiliyor. Alt düzeyde yapılan sorgulamalarda bu bilgilere erişilemiyor. Sistem hemen uyarı veriyor. 

İŞTE MİT İMAMI
Paralel yapının Emniyet Müdürü olarak görev yaptığı iddia edilen O.H.Ö.'den sonra, devletin içine sızan yapının Adalet Bakanı gibi hizmet ettiği öne sürülen Ahmet Can da deşifre olmuştu. Paralel yapının son deşifre olan ismi ise Elazığ'lı M.K. oldu. M.K.'nın paralel devletin MİT Müsteşarı gibi görev yaparak Milli İstihbarat Teşkilatı'nda görev yapan kendi adamlarını yönlendirdiği ve bu yolla MİT'ten önemli belgelerin sızdırılmasına da önayak olduğu iddia edildi. M.K'nın işyeri numarası ya da kurum bilgilerinin de 2000 yılından itibaren temizlendiği tespit edildi. 

SORGU YAPAN ŞÜPHELİ OLUYOR
Paralel devletin üç imamına uygulanan kısıtlılık sadece yetkili kişiler tarafından yapılabileceğinden, bu isimler ancak belirli bir hesaptan oturum açılarak sorgulanabiliyor. Böyle olunca da bu isimlerle ilgili sorgu yapan kişiler derhal tespit edilebiliyor. İmamlarla ilgili sorgu yapanlar kurumlardaki paralel yapı tarafından derhal imamlara bildiriliyor. Sorgulama yapan üst düzey bürokratlar imamlar tarafından "şüpheli" olarak değerlendirilip o bürokratlara karşı harekete geçiliyor... 

KAYIP İMAM KOZANLI
Emniyet İmamı O.H.Ö, 17 ve 25 Aralık'ta gerçekleşen darbe denemesinin mimarı olarak tanınıyor. Yargıdaki ortağı Ahmet Can ile beraber tezgahladığı operasyonun başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Kozanlı Ömer lakaplı O.H.Ö. evini taşıyarak adresini değiştirdi. 17 Aralık Operasyonu öncesi, Zaman gazetesini ziyaret ettiği görüntülenen O.H.Ö.'nun kayıplara karıştığı ve gizli kanallar vasıtasıyla Pensilvanya ile irtibata geçtiği öğrenildi. 

ÖĞRETMENLİK
İstanbul'da Emniyet İstihbarat, TEM ve KOM şubelerini kontrol eden M.K'nın ise çalıştığı kurum gizlendi.Öğretmen olduğu bilinen bu kişinin görev alanı "Kamu İdaresi İçi Nakil" ibaresiyle perdelendi. Bu arada devlette öğretmenlik yapan birinin İstanbul Emniyeti'ndeki paralel yapının memurlarını emri altına alması da şaşkınlıkla karşılandı. İstanbul'daki operasyonlarda paralel yapıya hizmet eden şube amirlerinin, talimatları M.K.'dan aldığı öğrenildi. 

http://www.analizmerkezi.com/iste-cemaatin-korumali-hayalet-abileri-35619h.htm
"CIA İsterse Savaş Başlatır, Darbe Yapar!"
"CIA İsterse Savaş Başlatır, Darbe Yapar!"
John Perkins, 1970'li yıllardan 2000'lere bir ekonomik tetikçiydi. 2004'te yaptıklarını itiraf etti ve "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabıyla dünyayı karıştırdı. 12 Şubat'ta İstanbul'da! Yeni kitabıysa yolda...
"Ekonomik tetikçi dediğim kişiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Bu kişiler, Dünya Bankası, Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı 'yardım' kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet vardır... Nereden mi biliyorum? Ben de bir ekonomik tetikçiydim."
 
Yukarıdaki satırlarla başladığı "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabının yazarı John Perkins (68), New York Times'ın çok satanlar listesini 2 yıla yakın meşgul etti. 1970'lerden 2000'lerin başına kadar ekonomik tetikçiydi. Latin Amerika ve Ortadoğu'yu birbirine kattı. 2004'te ceketini astı. Sonunda 24 kitabevinin yayınlamaya korktuğu, 5 kez yazmaya karar verip rüşvet ve tehditlerle vazgeçtiği ünlü itiraflarını; yani içinde bulunduğu "kirli düzeni"; kara para, rüşvet ve tehdit 'operasyonlarını' yazdı. Kitap 40 dile çevrildi. Perkins artık, gelecek nesillerin miras almak isteyecekleri bir dünya yaratma konusuna kendini adamış, kâr amacı gütmeyen Dream Change and the Pachamama birliğinin kurucusu. MCT Danışmanlık'ın 12-13 Şubat'ta düzenlediği "İK Zirvesi"nde konuşmak üzere İstanbul'a geliyor. Bir de müjdesi var: Geçen 10 yılda olanların perde arkasını da "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları"nın devam kitabında anlatacak...
 
Hırslı olmakla açgözlülük arasındaki farkı nasıl tarif edersiniz?

İnsanlar sanat eserleri yaratmak, müzik yapmak, yazı yazmak, iş kurmak, gelecek nesiller için sürdürülebilir bir sistem oluşturmak için hırslı olabilir. Açgözlülük ise aşırılıktır. Açgözlüler yalnız kendi servetlerine servet katmaya, daha güçlü, daha prestijli olmaya bakar.

 
Siz nasıldınız; açgözlü mü?

Beni motive eden, dünyayı keşfetme arzumdu. Güçlü bir adam olmak istiyordum. Ama ekonomik tetikçiyken hayatımı şekillendiren sadece güçlü olma arzum değil, temsil ettiğim büyük firmaların açgözlülüğüydü.

 
'DÜNYANIN ZENGİNLİĞİ YÜZDE 1'İN DE YÜZDE 1'İNDE'
 
Ve değiştiniz...

Bakın, yüzde 1'in yüzde 99'a hükmettiğini söylüyoruz. Gerçek ise şu: Dünyanın zenginliği aslında o yüzde 1'in de yüzde 1'inin kontrolünde. Bu sistem bir fiyasko. Kabaca dünya nüfusunun yüzde 5'ine sahip ABD, dünya kaynaklarının yüzde 25'ten fazlasını tüketiyor. Artık yeni bir model yaratmanın zamanı geldi.

 
Kapitalizmin bu çelişkisi çözülebilir mi?

Bence kapitalizmin kendisinde sorun yok. Sorun, "vahşi, yağmacı kapitalizm"de... Yarattığımız düzene "ölüm ekonomisi" diyorum. Temelinde militarizm ve dünyayı yok edene kadar kaynaklarını fütursuzca tüketmek var. Oysa biz bir "hayat ekonomisi" kurmalıyız. Gezegendeki çevre kirliliğini temizleyen, açlığa çare bulan; ulaşım, enerji, bankacılık, iletişim, pazarlama, eğitim kanallarını verimlileştiren bir düzen...

 
"Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabınızda, "Sayılar ve finansal istatistikler silahlardan daha tehlikeli" diyorsunuz.

Kesinlikle öyle... Bugünki "Küresel İmparatorluk" Amerikan İmparatorluğu değil; şirketlerin imparatorluğu... Borçlar ve istatistiklerin, nadiren de olsa silahlar üzerine kurulu bir sistem.

 
İnsanların ruhlarını satmasından bahsediyorsunuz. Kim ruhunu satmıyor?

Sanırım çoğu kişi satıyor. Ekonomik tetikçiyken ben de sattım ruhumu. Ama yolumu değiştirdim. Onurlu bir hayat yaşamanın tek yolu aktivizm değil. Üst düzey bir iş adamı da gelecek nesillere daha güzel bir dünya bırakmak için çalışabilir. Çocuklarınızı yetiştirerek de onurlu bir hayat sürebilirsiniz.

 
'ALKOL, VALIUM VE UYUŞTURUCULARLA YAŞIYORDUM"
 
Kitabı kariyerinizin sonunda yazdınız. Yani "günahlarınız" sizi zengin etti...

Kitap yayınevini zengin etti, beni değil. Sade bir hayat sürüyorum. Ama zengin bir hayat yaşadığımı hissediyorum. Çünkü fikirlerimi dile getirme imkânı buluyorum. Yaşadıklarımı, yaptıklarımı yazarken kendimle yüzleştim. Bu süreç bana acı verdi, başıma belalar açtı. 33 yıllık eşimden ayrıldım. Eşim, seyahat tempoma, içinde bulunduğum duruma dayanamadı. Tehditler aldım. Dışişleri Bakanlığı peşime düştü. Mutluyum, hiç bir pişmanlığım yok.

 
Hâlâ tehdit alıyor musunuz?

Birkaç yıldır almadım.

 
Yine de güvenlik önlemleriniz var mı?

En güçlü güvenlik önlemi yaptığım konuşmalar. Beni durdurmak isteyenler biliyorlar ki beni öldürdüklerinde bir sembole dönüşeceğim ve kitaplarım milyonlarca satacak. Bundan daha iyi bir güvenlik politikası olamaz.

 
Kitabınızı okuyup da "ekonomik tetikçi" olmak isteyen çıkmadı mı?

Ekonomik tetikçiliğin sunduğu hayat çekici gelebilir. Şahsen ben ekonomik tetikçiyken first class uçtum, en iyi otellerde kaldım, en iyi restoranlarda yemek yedim. Ama acınası haldeydim. Alkol, valium ve uyuşturucularla yaşıyordum. Bugün çok daha mutluyum. Bu meslek vicdanınızı yok eder. Bunun yerine "hayat ekonomisi"nin avukatı olun. Daha iyi birdünyada yaşamaya hizmet edecek çok meslek var bugün.

 
"CIA İSTEDİĞİNDE SAVAŞ BAŞLATIR, HÜKÜMET DEĞİŞTİRİR, DARBE YAPAR"
 
Kitabınızda hiç Türkiye'den bahsetmiyorsunuz.

Kitapta sadece içinde aktif olarak görev aldığım ülkelerden bahsettim. Türkiye'ye sadece turist olarak geldim.

O yıllarda Türkiye'de olan biteni takip ediyor muydunuz?

Gazeteleri okuyordum ama olan bitenle bir alakam yoktu.

 
Savaş başlatmak, hükümetleri değiştirmek, darbe yapmak kolay mı?

Bunların hiçbirini yapmadım. Ama CIA ve uygulayıcıları, "çakallar" istedikleri vakit pek zorlukla karşılaşmadan bunları yapabiliyorlar. 2009'da Honduras'ta, Ekvador'da, Kaddafi ve Saddam Hüseyin'in indirilişlerinde bunu gördük. Kolay diyemem. Ama mümkün olduğunu biliyorum.

 
1980'li yıllarda yaşanan bir değişimden, bir kırılmadan bahsediyorsunuz. Bu çağın oyun kuralları eskisinden farklı mı?

Bence bir bilinç devrimi yaşıyoruz. Bu, insanlık tarihinin gördüğü en mühim; tarım ve sanayi devrimlerinden de daha büyük bir devrim. İnsanlar gerçekten uyanıyor. Büyük şirketler üzerine kurulan dünya düzeninin, yani "şirketokrasi"nin çalışmadığını, adil olmadığını görüyorlar. Yüzde 99 nokta 999 ayağa kalkıyor ve harekete geçiyor.

 
"EDWARD SNOWDEN SÖYLEDİKLERİMİ KANITLADI"
 
Son 5 yılda küresel ekonomik krizler, Arap Baharı, Wikileaks, ortaya çıkan NSA dinlemeleri gibi inanılmaz olaylar yaşadık.

Herkesi hayrete düşüren bir 5 yıldı. Edward Snowden ve Wikileaks'le ortaya dökülenler 10 yıl önce kitapta yazdıklarımın ve pek çok insanın dile getirdiklerinin kanıtı oldu. "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" ilk çıktığında ABD Dışişleri Bakanlığı beni yalanlamıştı. "John Perkins'in NSA hakkında söyledikleri uydurmadır" diye açıklama yaptılar.

 
Öyle olaylar yaşandı ki kitabınızın modası geçti!

Bu yüzden "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları"nın devamını yazdım, yeni bitirdim. Geçen 10 yılı yazdım. Bence işler daha da kötü hale geliyor. Geçen 10 yılda "şirketokrasi" çok daha güçlendi. Öte yandaysa insanlar olan bitenin daha çok farkına vardı. Bu sistemin değişmek üzere olduğuna inanıyorum. Şirketokrasi ve statüko bu değişimle savaşmaya başladı. Korkuyorlar. Belki de "ölüm ekonomisi" ölüyor.

 
Peki şirketokrasi geçen 10 yılda nasıl güçlendi?

Afganistan ve Irak'taki savaşlardan; İran'a savaş tehdidinden beslendiler. Çok silah sattılar. Ekonomik krizde büyük bankalar devlet tarafından desteklendi. Latin Amerika'da operasyonlar yaptılar. Büyük şirketler küresel bir tröst haline geldi.

 
"EMİNİM MISIR'DA VE TÜRKİYE'DE DEVREYE GİRDİLER"
 
Ülkelerde yaşanan huzursuzlukların arkasında her zaman gizli bir el mi oluyor?

Şirketler için önem arzeden ülkelerde çalkantılar olduğu vakit, ekonomik tetikçiler her zaman devreye girer. Eminim ki Mısır'da ve Türkiye'de de devreye girdiler. Çünkü bunlar şirketlerin önemli yatırımlarının bulunduğu ülkeler. Ajanlar kesinlikle çalışmışlardır. Duruma göre muhalefetin ya da statükonun yanında yer alabilirler.

 
Mesela Arap Baharı bir "operasyon" muydu?

Bu hareket kendi kendine patlak verdi. Ama başlar başlamaz ekonomik tetikçiler ve çakallar hareketi kontrol etmek için müdahil oldular. Bunu hep yaparlar. Özellikle Mısır üzerine yoğun mesai harcıyorlar.

 
Durum artık "tetikçilerin" kontrolünde mi?

Her ülkede durum farklı. Mısır'da ordunun Müslüman Kardeşler'i devirip yönetime konmasından ABD ve şirketokrasi epey memnun gözüküyor.

 
Türkiye'de devlet katında "faiz lobisi" kavramı dillendiriliyor. Bu tanım doğru mu?

Evet, bence gerçeklik payı çok yüksek bir tanım. ABD adına konuşursam, benim çalıştığım dönemde kritik pozisyonlardaki pek çok siyasetçi büyük şirketler tarafından satın alınmıştı. Önemli kanunları bu politikacılar çıkartır, yasalar onların elinden geçerdi. Bu yüzden ABD artık temsili bir demokrasi değil; hükümetin resmi yetkilileriyle büyük şirketlerin yakın bağlar kurduğu faşist bir devlet. Şirketlerin fayda bulduğu ülkelerde de durum böyle. Ülkenizde benzer şeyler olduğuna inanıyorum.

 
Gezi olaylarını takip ettiniz mi?

Evet. Elimden geldiğince...

 
Ne düşündünüz?

Son bir kaç yılda Türkiye'ye 3 kere geldim. İlk gelişimde Erdoğan'ın demokrasi deneyimi Ortadoğu ülkelerine örnek gösteriliyordu. Muhalefetin var olduğundan elbette haberdardım ama dünyada, uluslararası toplumda Erdoğan'dan övgüyle ve saygıyla bahsediliyordu. Bugün ise o itibarının büyük kısmını kaybetti. Polisi göstericileri dağıtmak için gönderirken stratejik hatalar yaptı.
İŞTE Gülen Cemaati'nin ABD Senatosuna Yaptığı Dudak Uçuklatan Bağış!
İŞTE Gülen Cemaati'nin ABD Senatosuna Yaptığı Dudak Uçuklatan Bağış!08.02.2014
ABD sathına yayılmış sivil toplum kuruluşu görünümündeki örgüt merkezleri ile büyük bir para akışının kontrolünü yapan Fethullah Gülen cemaatinin ABD Senatosu'nda yer alan onlarca isim için 1.5 milyon dolar bağışta bulunduğu ortaya çıktı.
Gülen Cemaati'nin ABD'de senato üzerinde söz sahibi olmak, lobi faaliyetlerinde bulunmak için 2006'dan beri seçimler öncesinde adaylara en önemli destek veren kurumlar içinde yer aldığı ortaya çıktı. ABD'deki gazetelerin yazdığına göre senatoda Ermeni, Yunan lobilerinden bile daha güçlü bir durumda olan Gülen Hareketi'nin bu güce, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi adaylara yaptıkları bağışlarla ulaştığı belirtiliyor. Seçimler sonrası devlet yönetiminde ağırlıklarını artırmak isteyen Gülencilerin bu bağışlar için gereken kaynağı nereden elde ettikleri ise belirlenemedi. Bağış listesindeki en ilginç ayrıntı ise Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen New Jersey merkezli mermer şirketi Bayrock Natural Stone'un sahibi Burak Yeneroğluoldu. Yeneroğlu son seçimlerde senato adayları için tek başına 652 bin 900 dolar bağışta bulunurken cemaatin toplam bağışı 1.5 milyon doları geçti.
http://www.analizmerkezi.com/iste-gulen-cemaatinin-abd-senatosuna-yaptigi-dudak-ucuklatan-bagis-35611h.htm
Yine GÜLEN CEMATİ Yine Peygamber İstismarı..
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

CHP ZİHNİYETİNİN DEVRİMLERİ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
  

F.GÜLEN BAŞÖRTÜSÜ FÜRUAT'TIR





Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Kasetler ellerinde kalacak

Ersoy Dede / Yeni Akit
09 Şubat 2014
İnternetle ilgili düzenlemenin iptali için adeta Cumhurbaşkanı Gül üzerinde baskı kurmaya çalışıyor birileri.. Kimin bu dönemde ne murad ettiğini anlamak açık söylemek gerekirse benim için hayli güç.. Ortak düşman üzerinde hedef birliği yapan beş benzemez ideolojiler, yeni ittifaklar kurmuşlar.. Bu ittifakları için de siyasi destek arayışındalar.. Bunların Avrupa’daki lobileri tıkır tıkır çalışıyor. ABD’deki lobileri tıkır tıkır çalışıyor.. Buradan bir basıyorlar feryadı, Avrupa bilmemne üyesi bilmemne meclisi bilmemne grubu başkanı bilmemne konseyi çatır çatır açıklama yapıyor.
TÜRKİYE AVRUPA GİBİ OLSUN O ZAMAN!
Türkiye’yi; Çin, İran, Küba gibi gösterme gayretleri tam gaz devam ediyor.. Bu ülkelerin isimleri sembol olduğu için sürekli olarak onu zikrediyoruz.. Neden? Çünkü Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, aralarında bu ülkelerin de olduğu 12 ülkeyi internet düşmanı ilan etmişti de onun için.. Kuzey Kore de var bu listede, Tunus da var, Özbekistan da var.. Peki ama aynı listede başka bir şey yazmıyor mu? Mesela bir büyük dünya haritası yayınladı aynı örgüt bu listesiyle birlikte. Bu haritada Avrupa kıtasının önemli bir bölümü ile Amerika kıtası ise neredeyse tamamen sarıya boyanmış olarak gösterildi.. Sarı ne peki? Çeşitli internet kısıtlamalarının var olduğunu gösterir grafik.. Kırmızı da var ayrıca bazı yerlerde.. O da ‘’gözetleme altında’’ demek.. Ama varsa yoksa Türkiye’yi koysunlar hedefe...
KÜFRETMEK SERBEST OLSUN
En çok tartışılan ne? “Özel hayatın gizliliği” gerekçesiyle hükümete tanınan sınırlama yetkisi. İnternet ortamında yapılan yayının içeriği nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden vatandaşlar ya da kurumlar, “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na başvurarak”, içeriğe erişimin engellenmesini talep edebileceklerdir. Yasaya göre, TİB, kendisine gelen bu talebi uygulanmak üzere “derhal” –bu yasayla oluşturulacak olan- Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne bildirecek. Birlik de TİB’den gelen tedbir talebini en geç dört saat içinde yerine getirecek. Başvuran kişi ya da kurum aynı anda bu talebini içeren bir dilekçeyle sulh ceza mahkemesine giderek alınan idari tedbirin altını dolduracak bir mahkeme kararı çıkartacak.. Dolayısıyla ‘’derhal’’ alınan idari tedbir eğer mahkeme tarafından da yerinde görülürse sorun yok.. Mahkeme tedbiri yerinde bulmazsa TİB erişim hakkını serbest bırakacak.. Bunu internet özgürlüğüne müdahale olarak görüyor bazıları.. Yani istiyorlar ki, biz sayalım-sövelim, analı-bacılı gidelim ama kimse buna müdahale etmesin.. Yok öyle üç kuruşa beş köfte..
DERT BAŞKA
Sevgili okurlar dert başka.. Size arz edeyim.. Bakın sürekli olarak ‘’dershanelerle başladı’’ deyip duruyorlar ya.. İşin onunla ilgili olmadığı toplanan telefon dinlemelerinden ya da şantaj kasetlerinden ortaya çıkıyor.. Bu sistemli saldırı için sinsice plan yapılmış.. Ve bir takvim kararlaştırılmış. Bu takvim doğrultusunda her gün bir ses kaydı ayda bir gizli çekim şantaj videoları servis etmeyi önceden planlamışlar.. Bu yasayla birlikte aylar evvel hazırlanmış olan kasetler ellerinde kaldı.. Dert bu.. Yoksa bu kadar tantana yapmalarının karşılığında, internetten “hakaret etti” diye yüzlerce dava açarlar mıydı? Kalın sağlıcakla.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Hasan Karakaya / Yeni Akit

Hırsızlık babadan evlâda geçer... Evlâttan babaya değil!

09 Şubat 2014
CHP Genel Müdürü Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun sık sık tekrarladığı bir söz vardır... Der ki; “Hırsızlık babadan oğula geçer, evlattan babaya değil!”
Çok doğru bir söz...
Hırsızlık, gerçekten de
“Babadan oğula”,
Ya da;
“Babadan kızına” geçer!..
Bu, herkes için böyle!..
Tabiî, Bay Kılıçdaroğlu için de!..
Malûm;
Son günlerde, “çalıştığı Vakıfbank’tan belge sızdırdığı” iddia edilen ve bu yüzden “istifa” ettiği söylenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun kızı Zeynep Kılıçdaroğlu, gündemin ilk sıralarında...
Peki; “TÜRGEV adlı vakfa yapılan bağışın belgesi”ni sızdırdığı iddia edilen Zeynep Kılıçdaroğlu kimdir?..
Kim olacak;
Elbette “Babasının kızı”dır!..
Peki, babası kim?..
Elbette Kemal Kılıçdaroğlu!..
Peki, Kılıçdaroğlu kim?..
SSK’YA KAZIK
Gelin, “Kılıçdaroğlu ve ailesi”ni yakından tanıyalım ve onlara, belki “kendilerinin bile unuttuğu” hayat hikâyelerini yeniden hatırlatalım...
l Efendim, 6 Eylül 2010 tarihli yazımda demişim ki;
Vakit’in o günlerde gündeme getirdiği en önemli olaylardan biri de; “İktidara geldiğimizde soymayacağız, soydurmayacağız” diyen ama bizzat kendisi, “SSK’daki soygun”dan dolayı “yargılanacak” iken “Rahşan Affı” ile kurtulan Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “aile boyu sigorta üçkâğıdı” yaptığını ortaya koyan haberimizdi.
Çünkü Kılıçdaroğlu’nun;
14 yaşındaki oğlu Kerem ve 10 aylık torunu Duru’nun ardından, kızları Azime Aslı ve Zeynep Kılıçdaroğlu’nun da usulsüz yollardan sigortalı yapıldığını gözler önüne sermiştik!..
Hem de, “iddia” olarak değil, “belge”leriyle!..
Vakit’in ulaştığı SSK dökümlerine göre Kılıçdaroğlu’nun, Ankara’da yaşayan ve o tarihte lise öğrencisi olan küçük kızı 1979 doğumlu Zeynep Kılıçdaroğlu ve büyük kızı 1976 doğumlu Azime Aslı Nadir Kılıçdaroğlu, üstelik okullarının devam ettiği bir dönemde, merkezi İstanbul’da bulunan Ekinciler Holding bünyesinde çalışıyor gösterilip, birer aylığına sigorta ettirilmiş!
Ne enteresandır ki;
“Sigorta yapan adres” hep aynı!..
Evet, “Ekinciler Holding!”
Kılıçdaroğlu’nun oğlu Kerem de, kızları Zeynep ve Aslı da, hep “Ekinciler Holding’te çalışıyor” gösterilip, “sigorta” ettirilmiş!..
Ve yine, ne “tesadüf”(!)tür ki;
Her üçü de, “birer ay çalışmış”(!)lar!
Kılıçdaroğlu, çok haklı.
Gerçekten de;
“Hırsızlık, babadan evlâda geçiyor!”
Baksanıza, baba SSK’yı batırmıştı, evlâtları SSK’yı kazıklıyor!..
PARALI AMA BURSLU!
Devam edelim...
l “Ekinciler Holding’ten sigortalı” olarak “lise”yi bitiren Zeynep kızımız, artık “üniversiteli”dir.
Ama nerede ve nasıl?..
Tarih 18 Eylül 2010... O günkü Vakit’te şöyle bir haber var:
 Kemal Kılıçdaroğlu’nun kızı Zeynep Kılıçdaroğlu, Ankara’da Köksal Toptan Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’da paralı eğitim veren Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Ancak Kılıçdaroğlu ailesi, yaklaşık yıllık 20 bin TL olan ücreti ödemedi. Çünkü Bilgi Üniversitesi, Tuncelili Zafer Mutlu’nun babası Latif Mutlu’ya ait... Yani Zeynep’i Tuncelili Mutlu ailesi okuttu. Latif Mutlu, iddialara “10 yıl oldu, hatırlamıyorum” derken, Zeynep Kılıçdaroğlu, sorulardan kaçtı.”
Latif Mutlu, Zeynep’e; acaba “kara kaşı, kara gözü” için mi “burs” verdi, yoksa “Tuncelili dayanışması” olsun diye mi?..
BANKAYA AMA SINAVSIZ!
Her neyse... Devam edelim...
l Zeynep Kılıçdaroğlu, “üniversite”yi de bitirmiştir... Artık “iş hayatı”na atılacaktır...
Gerisini, 18 Mart 2009 tarihli Vakit’ten okuyalım:
“CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu, birçok konuşmasında AK Parti hükümetinin kadrolaştığını iddia etmişti. Fakat Kılıçdaroğlu’nun ailesinin de kadrolaştığı ortaya çıktı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun küçük kızı Zeynep Kılıçdaroğlu’nun, 2007 yılında Türkiye’nin en önemli kamu bankalarından birisi olan Vakıfbank’ın hukuk müşavirliğinde sınavsız işe başladığı öğrenildi. Avukat Zeynep Kılıçdaroğlu’nun en büyük kamu bankalarından olan Vakıfbank’ta, genel müdürün tensibiyle işe alındığı belirlendi. Zeynep Kılıçdaroğlu şu anda Vakıfbank Hukuk Müşavirliği’nin İstanbul Şişli’deki bürosunda çalışmaya devam ediyor.”
Gördüğünüz gibi;
Zeynep kızımız “sınavsız” da olsa “Vakıfbank’ın Hukuk Müşavirliği”nde işe alınmış, çalışmaya başlamıştır.
Hani, Kılıçdaroğlu “AK Parti’nin kadrolaştığı”ndan dem vurur ya, işte kızı, hem de AK Parti iktidarında “Vakıfbank’ta sınavsız işe alınmış” ve dahası, Başbakan Tayyip Erdoğan da, bunu öğrenince; “hayırlısı olsun” demiş!..
Demek ki;
“Bizim iktidarımızda, Kılıçdaroğlu’nun kızı da ekmek yesin” diye düşünmüş...
Kılıçdaroğlu olsa;
Zırnık koklatmazdı!..
EV KARŞILIĞI İŞ!
l Tamam, Zeynep kızımız Vakıfbank’ta işe başlamıştı ama, “kalacak bir ev” bulması lâzım... Aksi halde, bir ev kiralayıp “yalnız” kalacak...
Vakit’in, 18 Mart 2009 tarihli haberinde, bu problemin nasıl halledildiği, şöyle haberleştirilmiş:
“Üniversiteyi bitirdikten sonra 2007 yılında Vakıfbank’a sınavsız giren Zeynep Kılıçdaroğlu’nun, şu anda yalnız kalmaması için İstanbul’da bir ailenin evinde kaldığı ve bunun karşılığında ise söz konusu ailenin işsiz oğlu Yusuf Kocadağ’a, 5 ay önce CHP’li Ataşehir Belediyesi’nde iş verildiği ortaya çıktı.
CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi tarafından işe alınan Kocadağ, belediyenin Basın ve Halkla İlişkiler biriminde görev yapıyor... Kocadağ, hakkındaki iddiaları dinledikten sonra telefonu kapattı.”
Hani, “şanslı” birine; “Ne ballı adamsın” derler ya, Zeynep Kılıçdaroğlu da, “ballı bir kız” olmalı ki, “hep dört ayak üstüne” düşmüş!..
Şu hâle bakın;
Daha “Lise’de öğrenci” iken “sigortalı” olmuş!.. Üniversiteyi “paralı” kazanmış ama “burslu” okumuş!.. Vakıfbank’a “sınavsız” girmiş!.. “Ev” sorununu “Kocadağ ailesi” ile halletmiş... Üstelik, ailenin “işsiz” oğlu Yusuf’a “CHP’li Belediye’de iş” verilmesine vesile olmuş!..
Amma da “ballı kız”mış!..
RAHATSIZ AMA ÇALIŞIYOR!
Neyse... Gelelim son olaya...
l Tarih 20 Mart 2009...
Turyol’a ait bir tekne ile açıldığı İstanbul Boğazı’nda gazetecilerin sorularını cevaplandıran Kılıçdaroğlu, kızının Vakıfbank’a sınavsız nasıl girdiği konusunda ısrarla açıklama yapması istenmesi üzerine demişti ki;
“Ben hiçbir soruyu cevapsız bırakmam. Kızım İngilizcesi olan yurtdışında eğitim görmüş bir kişidir. Her yerde işe girebilecek bir avukattır. Vakıfbank’ta işe girmesi onun tercihidir. Torpil yapılması söz konusu değildir. Ama işinden memnun değil, istifa edip ayrılabilir.”
Ne ilginçtir ki;
Mart 2009’da, babasının “işinden memnun olmadığı için istifa edeceği” söylenen Zeynep Kılıçdaroğlu, “4 yıl daha” Vakıfbank’ta kalıyor ve ancak 29 Ocak 2014’te istifa ediyor...
İlginç bir zamanlama!..
KIZI MI SIZDIRDI?
İlginç, çünkü, bu istifa; babası Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 28 Ocak günkü CHP Grubu’nda yaptığı konuşmada; “TÜRGEV’in Vakıf Bankası’ndaki bir hesabına 26 Nisan’da 99 milyon 999 bin 990 dolar para yattı mı?.. Bu para bir rüşvet parası mıdır” diye sorduğu günden bir gün sonra gerçekleşmiştir?..
Bu vesileyle, şunu söyleyelim:
Siyasi partilere bağışlar 20 bin lirayla sınırlıdır... Ama vakıflara yapılan bağışın sınırı yoktur...
Bay Kılıçdaroğlu, tutturmuş bir TÜRGEV... Peki, AK Parti’den önceki dönemlerde Fatih Belediyesi, ÇYDD’ye, İstek Vakfı’na, TEV’e arazi bağışlamadı mı? Ne yani; o vakıflar, şimdi suç mu işlediler?..
Bunu yazdım ki, Bay Kılıçdaroğlu’nun samimiyetsizliği daha iyi anlaşılsın...
Her neyse... Devam edelim...
Bay Kılıçdaroğlu’na sormuşlar:
“Dile getirdiğiniz iddialar ile kızınızın istifası arasında bir bağlantı var mı?”
Kılıçdaroğlu, “hayır” demiş; “Kesinlikle hayır... Uzun süredir kendisi kamu görevinden ayrılarak özel sektörde çalışmak istiyordu. Tamamıyla kendi kişisel kararı.”
Kılıçdaroğlu, “böyle demek zorunda” kalmış olsa da, gazetelerdeki yorumlarda deniliyor ki;
“Zeynep Kılıçdaroğlu, Vakıfbank’ın içinden bilgi sızdırdığı iddialarının artması üzerine istifa etmek zorunda kaldı!”
Böyle midir, bilmiyorum...
Ama, “iddia edildiği” gibi, TÜRGEV’le ilgili bilgileri “Zeynep Kılıçdaroğlu sızdırdı” ise, bunun adı “hırsızlık”tır... Evet, “bilgi hırsızlığı!”
Bu “sızdırma”yı kim yaptı ise;
Bunun adı “müşteriye ihanet”tir.
“Eğer iddialar doğru ise”; Zeynep Kılıçdaroğlu, gitmek istediği özel sektöre nasıl “güven” verebilir ki?..
Onu, kim çalıştırmak ister?..
Ama, bu olayın ortaya çıkması çok çok iyi oldu... Yine tekrar ediyorum, “iddialar doğru ise”, Zeynep Hanım, nihayetinde babasını doğrulamıştır.
Ne diyordu babası;
“Hırsızlık babadan evlâda geçer.
Evlâttan babaya değil!”
SSK’daki “yolsuzluk”ları ve “kayırmacılık”ları herhalde “benim babam” yapmadı!..
“Zeynep’in babası”, o dâvâlardan nasıl yırttığını anlatmalı değil mi?
**********************************************************
Casusluk ya da vatana ihanet örnekleri!
Başbakan Tayyip Erdoğan, Almanya dönüşü, uçaktaki sohbetimizde; “Benim evimin dinlenmesi casusluktur” demişti... Malûm; “casusluk” suçu, “vatana ihanet”le eşdeğerdir... Çünkü, “casusluk”  yapıldığında, ortada “en az 2 taraf” vardır... Yani, “Erdoğan’ı dinleyen” her kimlerse, aldıkları bilgileri, “bir başka ülkeye aktarıyor” demektir!..
Bunu yapanlar, “Paralel Yapı’nın Badem Bıyıklı Neoconları” olduğuna göre, aldıkları bilgileri acaba “hangi ülkeye” servis etmektedirler?..
Terör Devleti İsrail’e mi,
Amerikalı Neocon’lara mı?..
Ortada bir “casusluk” olduğuna göre, demek oluyor ki; “bilginin paylaşıldığı ülke veya ülkeler” de işin içindedir.
Erdoğan’ın evini dinlemek, nasıl “casusluk” yani “vatana ihanet” ise; tam da Cenevre öncesinde Hatay’da, içlerinde “ilaç ve gıda malzemesi” bulunan “MİT TIR’ları”nı durdurup, “içinde silah var” şayiası yaymak ve “Türkiye’yi, Suriye’deki terör örgütlerine silah yardımı yapıyor” gibi göstermek de, “vatana ihanet”tir!..

Bunun hesabı, elbette sorulacaktır.

Biz 40 kişiyiz!

09 Şubat 2014

Meşhur sözdür: “Biz 40 kişiyiz, biliriz birbirimizi!”Levent Ersöz paralel yapıyı 10 yıl önce Özkök paşaya iletmiş..
Biz birbirimizin gözündeki çöpü ararken, kendi gözümüzdeki merteği görmeyiz.. Ağzı soğan kokanlar başkalarının ağız kokusunu duymazlar aslında, ama birileri yine de başkalarını suçlamaktan da geri durmazlar..

Koman paşa öldü gitti, kimse yönettiği JİTEM’in varlığını ona ikrar ettiremedi..
Ergenekoncu, Balyozcu paşalara da, bu yapıların varlığını bunlara ikrar ettiremezsiniz. İnkar genlerine işlemiş çünki.. Sırları ile ölüp gideceklerini ve sırların beyinleri ile birlikte çürüyüp toprağa karışacağını sanıyorlar.. Kiramen katibini hesaba katmıyorlar.. Din gününü akıllarına getirmiyorlar.. Hiçbir şeyin kaybolmayacağını düşünmek bile istemiyorlar.. Oysa insanların yaptıkları şeyler zerre-i miktar iyilik ya da kötülük, gün gelecek önümüze konacak!
Birileri inkar etse de, adı başka başka olsa da, evet derin devlet de var, paralel devlet de.. JİTEM de var, Ergenekon da!

Sahi, başkalarına öğütlediğimiz şeyler konusunda, sözkonusu olan kendi nefsimiz olunca nasıl farklı vadilere savruluyoruz bir anda.. Evin hanımı kırınca “hayırdır” diyenler, hizmetçi kırınca “kör müsün?” diye diklenmiyorlar mı?

AB bize hep örnek gösterilir değil mi?. Dürüst, şeffaf, katılımcı, çoğulcu.. Uygar, hukuka saygılı.. Bu işin reklam kısmı. Gerçek farklı. AB Komisyonu, Avrupa’daki yolsuzluğun ‘dudak uçuklatıcı’ bir seviyeye ulaştığını açıkladı. Komisyon, yolsuzlukların AB ekonomisine maliyetinin yıllık 120 milyar euroyu bulduğunu duyurdu. AB Komisyonu’nun içişleri konularındaki yetkilisi Cecilia Malmström’ın açıkladığı ‘’Avrupa’da yolsuzluk bilançosu’ raporu, dünyanın ‘en şeffaf bölgesi’ olarak gösterilen AB’de de durumun pek parlak olmadığını gösteriyor. Rapor 2014 başında yayınlandı.. Rapora göre, yolsuzluğun AB ekonomisine maliyeti birliğin bütçesine denk geliyor. Malmström yolsuzluğun demokrasiye olan güveni aşındırdığı ve ekonominin kaynaklarını kuruttuğunu da söyledi. Bu rapora göre, AB vatandaşlarının üçte ikisi yolsuzlukların ülkelerinde yaygın olduğuna inanıyor. Bu arada, sanılanın aksine AB ülkelerinde rüşvet giderek artıyor ve yaygınlaşıyor. Özellikle AB’ye yeni üye olan Balkan ülkelerinde durum vahim.. İtalya’da yolsuzluk, tüm Avrupa’nın yarısı kadar.  Rapora göre İtalya’da yolsuzluk yılda 60 milyar euro ile gayri safi milli hasılanın % 4’üne ulaşmış durumda.

İtalya ve Yunanistan’da halkın, sırayla, yüzde 97 ve 99’u, yolsuzluğun yaygın olduğunu söylüyor.
Polonya (% 15), Slovakya (% 14) ve Macaristan (% 13) rüşvetin, özellikle sağlık alanında, yaygın olduğu ülkeler arasında. İş hayatı başarısında kilit siyasetçi ya da bürokrat tanımak, bizde olduğu gibi “Adamını bulmak”.. Avukat tutacağına hakim tutmak bir başka ifade ile!..

Avrupa Birliği’nin yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadele için oluşturulan Avrupa Yolsuzlukla
Mücadele Bürosu (OLAF) adlı bir kurumu var. Ancak OLAF kaynak sıkıntısı çekiyor. Büro’nun 2011 bütçesi 23,5 milyon euro civarında.

Avrupa polis teşkilatı Europol ise organize suç örgütlerinin çok gelişmiş ağlara sahip olduğunu belirterek, bu grupların Avrupa genelinde sayılarının en az 3 bin olduğuna işaret ediyor.

Europol’e göre, Bulgaristan, Romanya, İtalya AB’deki organize suç örgütlerinin yaygın faaliyet gösterdikleri ülkeler olarak ortaya çıkıyor. Fakat rüşvet ve vergi kaçakçılığı gibi “görev suçları”nın çoğu AB ülkesinde yaygın.

Bu arada batılılar dışa dönük usulsüzlükleri, mesela borsa manipülasyonlarını, LİBOR ve faiz oranlarındaki operasyonları, karapara operasyonlarını usulsüzlük olarak görmedikleri için bu işlemler bu toplama dahil değil.. Ve bu fasılda rakamlar bu rakamlarla kıyaslanamayacak kadar sansasyonel..
Biz çok temiz değiliz, ama  Avrupalılar da öyle. Tencere dibin kara, seninki benden kara.. Eğer nihai toplamlar üzerinden konuşulacak olursa Türkiye’nin yolsuzluğu batıya göre devede kulak kalır..

Sadece mali operasyonlar değil, her yönden kıyas kabul etmez bir durum sözkonusu..
Bu iş, Demokratik Avrupa’nın Mısır’daki darbecilere darbe diyememesine benziyor..
Kızılderilileri yok edip, karaderilileri köleleştirenlerin, kendi geçmişleri ile yüzleşmeden başkalarına hesap sormalarına benziyor bu iş..

Ya da kendi “God’s Army”i görmezden gelip, “Hizbullah” hesabı sormalarına benziyor..
Mesela Ruanda’daki Hutu-Tutsi kavgasının bilançosunu biliyor muyuz?
Bütün İslam ülkelerinin GSMH’si Almanya’nınki kadar değilse, acaba bütün İslam ülkelerindeki yolsuzlukların toplamı sadece İngiltere’deki borsa, LİBOR, faiz manipülasyonunun yarısının yarısı kadar eder mi acaba!

Ya hu, Vatikan’daki yolsuzluğun haddini, hesabını bilen var mı?
Geçen gün finansal tetikçilikle ilgili bir istişare toplantısı yapalım dedik, toplantıya bir CHP’li, bir sosyalist, bir Amerikan Koleji mezunu, eski bir rotaryen, dindar kimliği öne çıkan bir işadamı, ben ve birkaç kişi daha bir araya geldik, aynı şeyleri söylüyor, aynı kaygıları paylaşıyoruz.. Ve herkes aynı yanlışın kurbanı olmuş. Birileri bizim kamplara bölüp, birbirimize karşı kışkırtırken bu karambolde bir vurgun düzeni, soygun düzeni kurmuşlar.. Bize namus dersi verenler, kendileri malı götürmüşler.. Ama artık işleri eskisi kadar kolay değil,

Selâm ve dua

Bankasya fedaileri!

Mehtap Yılmaz
05 Şubat 2014
Bank Asya, camianın elinde avucundakilere gözünü dikmiş!
Sürekli olarak müşterilerine, “Bank Asya’da Altın Kabul Günü!
Kolye, bilezik, çeyrek v.b. altınlarınız, banka hesabınızda değer kazansın” mesajları gönderiyor.
Demek ki bu kadar telaştalar!.
Hizmet mensupları harıl harıl faizle kredi çekip, Bank Asya’ya yatırıyorlar! 
Sorgu yok, sual yok…
Uçurumdan atla buyurmuş ya imamlar!
Sürü itaatiyle uçurumdan, bataklığa atlıyorlar!
Bank Asya uğruna, faize batıyorlar!
Kendilerince kurtarma operasyonu yapıyorlar!
Bu kez neye dayandırıyorlar bilmiyorum.
Şizofrenik bir rüyaya mı?
Cinnilerden aldıkları istihbarata mı?
Tek bildiğim, tüm Gülenistlerin, harıl harıl kredi çektikleri…
Zahir, KOÇ’un desteği az geldi…
Ananas, tuzluk derken, Bank Asya tökezledi.
Bu kitlece harama atlama operasyonu aklıma Van’daki sürü faciasını getirdi…
Koyun sürüsünün önünde giden koyun, uçurumdan atlamış.
Bin dört yüz seksen koyun da peşi sıra atlamış!
Çoban ne kadar çırpınırsa çırpınsın, telef olmalarına mani olamamış!
Sadece Van’da değil… 
Bu olay Türkiye’nin pek çok yerinde, defalarca yaşanmış!
Peki, onca baş, onca beynin hamallığını ne için yapmış?
Şimdi söyleyin, “The cemaat”! Hangisi olmak istersiniz?
Sürü mü, birey mi?
Eğer aklını liderine kiraya verirsen sürü olmaktan (harama bulaşanları; faizli kredi alıp camianın bir şirketini kurtardıklarını zannedenleri kastediyorum) öteye varamazsın!
İHH’nın yolunu kes derler, kesersin.
İsrail’in emri, ABD’nin kavliyle, İHH’yı terörist sayar, Suriyelileri ekmeksiz bırakırsın!
Kardeşinin kafasına silah daya derler, dayarsın!
 “Peygamber (s.a.v) twitleri iki katlayın dedi” derler, ikiye katlarsın.
Ananaslar, tespihler havada uçuşur, bilmezliğe yatarsın. 
Devlet maaşıyla çetelere çalışırsın.
Allah rızası için(?) kurumlarda köstebeklik yapar, bilgileri kopyalayıp Yahudi Lobicilerine satarsın!
Sinsi sinsi milletin çoluk çocuğunu takibe alırsın!
Dinlersin, fişlersin, şantaj, montaj, pornoculuk aracılığı yaparsın!
Rüşvet ver derler verirsin.
Hâkim satın al derler alırsın.
Polis sınav sorularını çalar, senet karşılığı adaylara satarsın!
Liderin harama mübah demişse, bu konuda Allah ne der kaygısı taşımazsın.
Karının başını aç derler, dayakla kötekle açtırırsın.
Hizmet kurumlarında gırtlağına kadar faize batarsın!
Yahudi Lobileri’nin taşeronu olur, Müslümanlara kılıç sallarsın!
CHP arkasına yaslanır, sen yerine ana muhalefetlik yaparsın.
Boğazına kadar krediye batar, müebbet faiz ödeme pahasına Bankasya’yı kurtarmaya çalışırsın!
Banka kurtulur, sen harama batarsın!
Ey CIAmia!
Ey Hizmet hareketi!
Ey Pensilvanya’cılar!
Ey Neo-derin devlet!
Ey dostmodern darbeciler!
Ey camia!
Ey Okyanus ötesi!
Ey Mülaene taifesi!
İstediğiniz kadar din, iman edebiyatı yapın!
Eğer bu kadar birey olmaktan uzak,  bu kadar sürü (dini amaç gözetirken, harama bulaşanları kastediyorum) olursanız daha çok uçurumdan atlar, daha çok harama saplanırsınız!
 
Gezi Parkı Eylemleri devam ederken cemaatin yayımladığı yazı!
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Gülen İsrail'li Hahamla birlikte !
 
 
 
 
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
 
 

Galata Kulesi - 1854 (James Robertson )









Gömülü resim için kalıcı bağlantı
Ağlayan Gülen’e Bak
Emekli maaşı ile mütevazı bir hayat yaşadığını iddia edip, “Hiçbir mal varlığım olmadı ve halen de yok” diyen Fethullah Gülen’in, kitap teliflerinden yılda 532 bin TL gelir elde ettiği ortaya çıktı.
Ağlayan Gülen’e Bak
08 Şubat 2014
Fakir ve mütevazı hayat yaşadığı iddia edilen Fethullah Gülen’in aylık gelirinin 45 bin TL olduğu ortaya çıktı.

“Hiçbir malvarlığım olmadı ve hâlen de yok” diyen Fethullah Gülen’in; 2011 yılında Işık Yayıncılık Ticaret A.Ş.’den 414 bin TL, Nil Sesli Görüntülü Eserler Paz. San. Tic. A.Ş.’den 118 bin TL olmak üzere 532 bin TL gelir elde ettiği bildirildi. Gülen’in, söz konusu şirketlerden kitap yazdığı gerekçesiyle telif aldığı öğrenildi.

Fethullah Gülen’in resmi internet sitesi www.tr.fgulen.com’da, Fethullah Gülen’in malvarlığına ilişkin açıklamaları yer alıyor. Gülen, “DGM Savcısı senelerce sürdürdüğü araştırma ve incelemelerden, bir dizi tevsî’-i tahkikâttan sonra ‘Fethullah Hoca’yı züğürt bulduk!’ demişti” açıklamasında bulunmuş.

GAZETEMİZE AÇTIĞI 60 DÂVÂ MAL VARLIĞINI ORTAYA ÇIKARDI

Fethullah Gülen’in son 2 ay içinde aralarında Gazetemiz Genel Yayın Koordinatörü ve yazarı Hasan Karakaya, gazetemiz yazarı Mehtap Yılmaz ve muhabirlerimize toplam 60 dava açması, Fethullah Gülen’le ilgili bilinmeyeni gözler önüne serdi. Fethullah Gülen’in gazetemize açtığı manevi tazminat davasında, mahkeme, Gülen’in mali ve ictimai durumu hakkında araştırma yaptı.

YAYINCILAR, GÜLEN’E ÖDEDİKLERİ TELİFLERİ AÇIKLADI

Işık Yayıncılık Ticaret A.Ş.; yazarları Fethullah Gülen’in 1 Ocak 2011-31 Aralık 2011 tarihleri arasında 414 bin 402 TL ödendiğini açıkladı. Nil Sesli Görüntülü Eserler Paz. San. Tic. A.Ş. ise, eser sahiplerinden Fethullah Gülen’e 1 Ocak 2011-31 Aralık 2011 tarihleri arasında 118 bin 67 TL hesabına alacak kaydedildiğini bildirdi.

GÜLEN: BENİM GİBİ BİRİNE AYDA 500 LİRA YETER 

Fethullah Gülen, kendisi gibi birine ayda 500 lira yeteceğini söylemişti.

Gülen; Milliyet Gazetesi’nin, “Fethullah Gülen nasıl geçiniyor, rahat ve keyif içinde mi yaşıyor?” şeklindeki sorusuna şöyle cevap vermişti:

“(…) Benim gibi, şeker hastası, günde 1200 kalori alan, ağır şeyler yiyemeyen, yemek ihtiyacını çok defa yoğurt ve çorbayla karşılayan bekâr bir insan, ABD’de olsa 500 lirayla (dolar yerine lira diyor) geçinir. Bu tür şüpheler uyandırarak karalamak isteyenlerin tavrını fevkalade yakışıksız ve münasebetsiz buluyorum. Bunları hiç söylemek istemezdim. Çünkü, isterdim ki, imkânım olsaydı da, o telif ücretlerini de yemeseydim”

 “Buradaki ikametim için arkadaşlar gönderiyorlar ben de kerhen kabul ediyor ve ancak zaruri ihtiyaç çerçevesinde kullanıyorum. Zaten burada başka türlü durmam mümkün değil ve böyle bir telif ücretini alma mevzuunda da kimsenin bana bir şey demeye hakkı yoktur. Soruldu, açıkça söyleyeyim: Arkadaşlar, -rahatsızlıklarım da olduğu için- ihtiyaten bir miktar bankada bulunduruyorlar; her sene için de 30 bin gönderiyorlar. (…) Zaruri ihtiyaçlarımı gideriyor, geri kalanını da millete tavsiye ettiğim üzere eğitim hizmetlerine bağışlıyorum. Bana gönderilmeyen ve birikmiş olan teliflerin de Allah rızası için bazı yerlere ve muhtaç kimselere verilmesini söylüyorum. Allah’ın huzuruna girerken arkada beş on kuruş bile olsa bir şey bırakmak istemem.”[1]

[1] Milliyet’te Mehmet Gündem’le röportaj, 22.01.2005
Ağlayan Gülen’e bak
 “HAKKIMIZ OLMAYAN ŞEYLERE EL UZATMAYIZ”

Fethullah Gülen, resmi internet sitesi www.tr.fgulen.com’da, mal varlığına ilişkin şu açıklamada bulunmuş:
“Biz hayatımızı ihtiyaç dairesine bağlamış, ihtiyaç çerçevesinde bize gelen şeylerle yetinmeye bağlamış, onunla geçinmeye çalışıyoruz. Ayaklarımızı kısarız büzeriz yorgana göre uzatırız, üç defa yemek yemeye imkânlarımız yetmiyorsa bir kere yeriz, iki kere yetiyorsa iki kere yeriz, hakkımız olmayan şeylere el uzatmayız. Akıldânelik yaparak bazı şeyleri aparma filan düşünüyorsak onlara tenezzül etmeyiz. Bunların hepsi tenezzül edilmemesi gereken şeylerdir. Âdiliktir, bayağılıktır bunlar.” (Bamteli, 28.05.2006)

“HİÇBİR MALVARLIĞIM OLMADI VE HÂLEN DE YOK”

“Hiçbir malvarlığım olmadı ve hâlen de yok. Giydiğim elbiseler ve günlük yediğim yemek sayılmazsa herhangi bir lüksüm de yok. Ama soframa konan bir üçüncü çeşit yemek bile zakkum gibi geliyor bana; üzerinde gezindiğim halıyı sırtımda taşıyormuşum gibi ağırlığını hissediyorum. Zaten milletin parası ile alınan halıya basmamaya her zaman gayret gösterdim. Bir vakıfta üzerine bastığım sergiler için bile yıpranma parası verdim. Yediğim, içtiğim her şeyin ücretini ödemeye çalıştım” (Kırık Testi, 13.05.2002)

“FETHULLAH HOCA’YI ZÜĞÜRT BULDUK!”

“DGM Savcısı senelerce sürdürdüğü araştırma ve incelemelerden, bir dizi tevsî’-i tahkikâttan sonra ‘Fethullah Hoca’yı züğürt bulduk!’ demişti. Ben hep ‘Allahım benim kardeşlerime, ailemin fertlerine dünyevî imkan verme!’ diye dua ettim. ‘Acaba akıyor mu bir yerden, sızdırılıyor mu?’ demelerinden endişe duyduğumdan bu niyazda bulundum. Hayatım boyunca kût-u lâyemut ile iktifa ettim.” (Bamteli, 27.06.2011)
Yeni Akit

Türkiye uzayda da büyüyor

Uzayda uydu sahibi 30 ülkeden biri olan Türkiye'nin, yıl sonu itibariyle uydularının sayısı 4'ü aktif olmak üzere 6'ya yükselecek
 
 08 Şubat 2014

Türkiye'nin 5. uydusu TÜRKSAT-4A, 14 Şubat'ta Türkiye saati ile 23.09'da Baykonur uzay üssünden fırlatılacak. Türk ve Japon mühendislerin ortaklaşa ürettiği TÜRKSAT-4A uydusunun yeni bir teknoloji olan ''Ka Bant'' frekansı sayesinde Türk televizyon ve radyo kanallarının yayınları, Avrupa ve Asya'nın ardından Afrika'yı da kuşatacak.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Japonya'da düzenlenen törenle Mitsubishi Electric Cooperation (MELCO) firmasından teslim alınan TÜRKSAT-4A uydusu, Türkiye'nin haberleşme kapasitesini 3 kat artıracak projenin önemli parçalarından birini oluşturacak.

14 Şubat'ta saat 23.09'da uzaya fırlatılacak
Japonya'dan Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'ne götürülen TÜRKSAT-4A, 14 Şubat'ta Türkiye saatiyle 23.09'da Proton roketiyle uzaya fırlatılacak.

TÜRKSAT-4A uydusunun ömrü 30 yıldan fazla olacak. Türkiye'nin yanı sıra Avrupa, Ortadoğu, Asya ve Afrika, TÜRKSAT-4A'nın kapsama alanı içinde yer alacak. Uydunun, yaklaşık 5 yılda kendini amorti etmesi bekleniyor

2019'a kadar filo 7 uydulu olacakTürkiye'de kurulacak UMET tesislerinde üretilecek TÜRKSAT-6A uydusunun 2019 yılı başlarında, TÜRKSAT-5A uydusunun 2017 yılında, uzaya fırlatılması öngörülüyor.

Türkiye, 2019 yılında en az 3'ü yerli toplam 7 uydudan oluşan uydu filosu ile Güney Amerika, Kuzey Amerika'nın doğusu, Avrupa, Asya ve Afrika'nın tamamı ile Avustralya'nın batısını kapsama alanına katacak. Böylece dünya nüfusunun yüzde 91'inde Türk uyduları aracılığıyla erişim imkanına kavuşulacak.
AA
Türköne; Kıvraklık menzilinin son durağı paralelizm
  Aslan Değirmenci

Hayatı boyunca hep iktidarların eteğinin etrafında dolaşan Türköne, vekilliği bir türlü kapamayınca kıvraklığıyla yüzünü vesayete çevirdi.
Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’ye kapatma davası açar…
Yıl 2008, Emin Çölaşan: “AKP'nin kapatılmasını bir vatandaş olarak kesinlikle diliyorum.”
Yıl 2008, Mümtaz’er Türköne: “AK Parti'yi kapatmak demokrasiyi tatil etmek; yani demokrasi içinde yer alan bütün aktörlerin de anlamsız hale gelmesi demek.”
Yıl 2014 ve Emin Çölaşan, deşifre olan paralelcilere destek verir: “Paralel sözcüğü bunların ağzında artık bir komediye dönüştü. Kafalarına balkondan saksı düşse “Paralel devlet” Tayyip’e tuzak kurdu!
Yıl 2014 pası alan Mümtaz’er Türköne: “Ak Parti kapatılsın.”
Mümtazer Yalçınkaya, Mümtaz’er Kanadoğlu, Mümtaz’er Yüksel, Mümtaz’er Savaş, Mümtaz’er Özden, Mümtaz’er Karadeniz ve Mümtaz’er Çölaşan…
Uzar gider bu yolculuk!
Mümtaz’er Ülkücü,
Mümtaz’er Türkücü,
Mümtaz’er Çiller,
Mümtaz’er Faili meçhul,
Mümtaz’er Susurluk,
Mümtaz’er Bucak,
Mümtaz’er Kocadağ,
Mümtaz’er BOP,
Mümtaz’er Liberal,
Mümtaz’er Diyalog,
Mümtaz’er Köle,
Mümtazer Paralel,
Mümtaz’er Vesayetçi…
Ruhunu, vicdanını, beynini ve kişiliğini tapusuyla her dönem kiraya veren, son küresel operasyonla satan Türköne…
Kıvraklık menzilinin son durağı paralelizm…
Son sözü Yunus Emre’ye bırakalım;
“Bir dem abid, bir dem zahid, bir dem asi, bir dem muti,
Bir dem gelir ki ey gönül, ne dinde, ne imandasın.”

www.twitter.com/aslandegirmenci

http://www.haber10.com/makale/38671/#.UvxuIVo5nDd
Hocaefendi'nin avukatından
Twitter hesapları hakkında suç duyurusu
07 Şub 2014    

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak kişilerin haberleşmelerinin dinlenmesi amacıyla örgüt kurup, örgüt faaliyeti kapsamında suç işledikleri gerekçesiyle bazı Twitter hesapları hakkında suç duyurusunda bulundu.




Fethullah Gülen Hocaefendi ’nin avukatı Nurullah Albayrak kişilerin haberleşmelerinin dinlenmesi, kayda alınması, görüntülerinin kayda alınması ve bunların açıklanması amacıyla örgüt kurup, örgüt faaliyeti kapsamında suç işledikleri gerekçesiyle 'GİZLİ ARŞİV (@GizliArsiv)', 'WAKE UP ATTACK (@WUAttack)' ve 'YEŞİL OPERASYIN (@YesilOperasyon)' adlı Twitter hesaplarının kullanıcıları hakkında suç duyurusunda bulundu. 

Albayrak, yaptığı yazılı açıklamada, adı geçen Twitter hesapları hakkında TCK’nın 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişilerin verilerinin kaydedilmesi, verilerin hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, yasaklanan bilgileri temin ve yasaklanan bilgileri açıklama' hükümleri gereği suç duyurusunda bulunduğunu belirtti. 

Türkiye’de bazı odaklar tarafından insanların telefon görüşmeleri ve uygunsuz görüntülerinin illegal yollardan kaydedilip servis edilmek suretiyle insanların mağdur edildiğini ve bu faaliyet kapsamında algı operasyonu yapıldığını kaydeden Albayrak, “Bu kapsamda bir parti liderinin, başka bir partinin üst düzey yöneticilerinin mahrem görüntüleri kaydedilmiş ve servis edilmiştir. Bu operasyon üzerine isimleri geçen siyasiler görevlerinden istifa etmek zorunda kalmışlardır.” dedi. 

Son günlerde illegal telefon dinlemelerinin ve servis edilmelerinin konuşulmaya başlandığını vurgulayan Albayrak, "Aynı odak tarafından yapıldığı düşünülmekte olan illegal dinlemeler neticesinde müvekkilime ait olduğu iddia edilen 13.01.2014 ve 30.01.2014 tarihlerinde montajlanmış ve çarpıtılmış telefon görüşmeleri internet üzerinden servis edilmiştir. İllegal faaliyetler yürüten bu örgütün servis işlemi Twitter üzerinden yapılmaktadır. Kod adları ile açtıkları hesaplar üzerinden illegal olarak elde edilmiş görüşmeler yayınlanmaktadır. Şüpheliler bu şekli ile kurdukları örgüt faaliyeti kapsamında hareket etmektedirler. Toplum açısından önde görülen kişiler pervasızca dinleyip bunları servis edebilen bu örgütün şikayet konusu suçları işleyebilmesi için teknik imkanlarının ve personelinin olması ya da istihbarat kurumları içerisinde yer alan bazı kişilerle birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Şüpheliler tarafından kullanılan hesapta verilen bilgiler incelendiğinde, örgütün istihbarat birimleri içerisinde bulunan üyeleri tarafından temin edilen bilgilerin paylaşıldığı anlaşılmaktadır.” ifadelerini kullandı. 

Örgütlü suç deyince üçten fazla kişiden oluşan, eylemlerinde süreklilik olan ve gerektiğinde şiddete başvurabilen, para ve gücü hedefleyen, faaliyetlerinde toplumu göz ardı etmeyen, toplumun değerlerine vurgu yaparak topluma şirin görünmeye çalışan ve bu amaçla hem yasa dışı faaliyetlerini daha kolay yürütmek, hem de legal görüntü çizmesine yardımcı olması maksadıyla siyasilerle ve bürokratlarla ilişkilerinde son derece hassas olan bir suç grubunun akla geldiğini vurgulayan Albayrak şu şekilde devam etti: “Yani örgütlü suçların; çıkar amaçlı olma, ideolojik yönü bulunmama, kendi içinde hiyerarşik bir yapıya sahip olma, sınırlı ve özel bir üyelik sistemi bulunma, devamlılık bulunma, rüşvet verme ve şiddete başvurma istekliliği olma, iş bölümüne sahip olma, tekelciliğe önem verme ve kendi içinde bir takım kurallara ve düzenlemelere sahip olma gibi özellikleri bulunmaktadır. Örgüt soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hakimdir, bu hiyerarşik ilişki bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Niteliği itibarı ile devamlılık arz eder. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılması zorunlu değildir.”

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen ‘suç işlemek için örgüt kurmak’ suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için üye sayısının en az 3 kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gerektiğini ifade eden Albayrak, açıklamasında şöyle dedi: “Şüphelilerin içerisinde yer alan örgüt, yasanın aradığı anlamda suç işlemek amacıyla bir araya gelmiş, yürüttükleri illegal faaliyetleri ile güç elde etmeyi hedeflemektedirler. Bu amaçları doğrultusunda insanların telefonlarını dinlemekte, görüntülerini kaydetmekte ve menfaatleri doğrultusunda servis etmektedirler. Şüpheliler faaliyetlerini özellikle Twitter üzerinden gerçekleştirmektedirler. Twitter isimli sosyal paylaşım sitesinin Amerika merkezli olması ve yayınının durdurulamayacağı düşünülerek bu şekilde hareket edilmektedir. Twitter hesaplarında tam bir terör estirerek 'bugün şunun telefon görüşmeleri yayınlanacak' diyerek insanlara korku salmaya çalışmaktadırlar. Kendi çıkarları dışında hareket eden kişilerin telefon görüşmelerini yayınlayacaklarını ilan ederek, ellerinde ciddi bir arşiv olduğunu ifade etmektedirler. Şüphelilerin mensubu olduğu örgüt tarafından müvekkilimin ve bazı kişilerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların koruması altında bulunan haberleşme hakları hukuk tanımaz şekilde ihlal edilmekte, bu kayıtlar servis edilmek suretiyle korku imparatorluğu yaratılmaya çalışılmaktadır.”

CİHAN
 Buna cevap verecek  Gülenciler Varmı?







Gömülü resim için kalıcı bağlantı


SURİYE
Halep'in Sesi

13 2 2014

Ariel Şaron'un Yeni Katliamı Ortaya Çıktı

Beyrut Kasabı lakablı Ariel Şaron'un 1972 yılındaki sır katliamı ortaya çıktı.
Ariel Şaron'un Yeni Katliamı Ortaya Çıktı
12 Şubat 2014
Ocak ayında ölen eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un hayatı, Filistinlilere yönelik katliamlarla doluydu. O katliamlardan biri Şaron'un ölümünden bir ay sonra ortaya çıktı.
Şubat 1972'de yani 6 gün savaşlarından yaklaşık 1 yıl önce İsrail Ordusu, Sina Yarıdmadasında tarihin en büyük askeri tatbikatlarından birini gerçekleştirmişti. Tatbikatı yoneten komutan Şaron'du.
saron.jpg
Haaretz gazetesi editörü David Landau'nun Şaron'un biyografisini anlatan yeni kitabına göre Şaron, 20 Şubat 1972 gecesi Sina'da yaşayan 3 bin Bedevi'nin bölgeyi terketmesi emrini verdi. Bedeviler bu duruma karşı koymaya çalışsalar da başarılı olamadılar. Tanklar, barakaları yerle bir edince 3 bin Bedevi Negev Çölüne doğru yola koyulmak zorunda kaldı.
Kış şartları nedeniyle gece soğuk hava yüzünden Şaron'un emriyle evleri yıkılan çoğu çocuk ve kadın olan 40 kişi soğuktan donarak hayatını kaybetti.
Şaron'un ölüme terkettiği Bedevilere yönelik o katliam emri, bugüne kadar hiç bir kaynakta yer almamış ve Şubat 1972'deki o tatbikat bir sır olarak kalmıştı.
saron2.jpg
HABER7

İsteniyor ki, gazeteci Başbakan’ı tehdit etsin!

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
 
 
12 Şubat 2014
Gazeteciye posta koyan Başbakan mı?
Başbakan’a posta koyan gazeteci mi? 
Ben gazeteciyim ama..
Benim tercihim, birinciden yana..
Niye?
Başbakan’ı değiştirmek, halkın elinde..
Ama gazeteciyi değiştirmek, halkın elinde değil.
O patron kovar, diğer patronun yanında kaldığı yerden çirkefliğe devam eder.
O da kovarsa, bir başkasının yanında..
Şirretlik sürdürülür..
Öyle ise, seçim vasıtası ile koltuğundan indirme imkanı bulunan “siyasetçi”nin, koltuğundan indirilemeyen gazeteciye posta koymasını, tercih etmemiz lazım..
“Ana avrat” kelimelerinin de karıştırıldığı tehditler mi?
Bir anlamda gönül koyma sadedinde, “Ya olur mu? Ne yapıyorsunuz siz?” türünden sitemler mi?
Benim tercihim, “gönül koyma” anlamındaki sitemden yana..
“Ana” ve “avrat” kelimelerinin geçtiği bir  tehdidi, tabii ki kabullenemem..
Bu tercihlerimi niye sıraladım..
Habertürk gazetesindeki gerçeklere aykırı bir yayın ile alakalı, Başbakan’ın dinlemeye takılan konuşması sebebi ile..
Başbakan, gazete yetkilisine sitem ediyor. 
Sitem sebebi ile medyada kıyametler kopuyor..
“Bu açık bir sansürdür” deniliyor..
Oysa Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün, 28 Şubat dönemindeki hükümetin bakanına, başbakana aktarması için söylediği sözler, hâlâ kulağımızda..
Ne diyordu, genel yayın yönetmeni..
“Ulan yine ben koruyorum, hâlâ da ben koruyorum. Röportaj gibi gideceksin ana avrat iyice bir kavga edeceksin ondan sonra tekrar iyi adam olacaksın.”
Sızdırılan onlarca konuşmadaki “sitem” içerikli hatırlatmalara bir bakın..
Bir de o dönemin, açığa çıkan tek örneğindeki ahlaksız tehdide..
Bu ülkenin bakanı ile değil, sanki emri altındaki bir çalışanı ile konuşuyor..
Bu ülkenin başbakanına değil, sanki kendi oğluna tehditler savuruyor..
Arada bir fark daha var..
Başbakan, gazete yönetimini ararken..
Haksız olduğu bir konuda, kendisinin haklı gösterilmesini istiyor değil..
“Biz gece gündüz çalışıyoruz.. Siz sekteye uğratıyorsunuz” diyor.
Kısaca söylemek gerekiyorsa, “Bize haksızlık ediyorsunuz” diyor..
Peki, Özkök örneğindeki gazeteci, hükümetin üyesi bakanı niye arıyordu?
“Gazetemize haksızlık ediliyor” türünden bir konuda mı?
Hayır..
“Patronun mukavva fabrikasına, teşvik çıkmadı, gelip ana avrat ...” diye..
Gazetecilikle ne ilgisi var ise, patronun, mukavva fabrikası teşviğinin!
Kimse, “Onlar dünde kaldı” demesin..
Bugün de arzulanan, dünkü o tablodur.
İstiyorlar ki, gazeteciye “sitem”le yetinen başbakan gitsin..
Yerine, gazetecilerden emir alan başbakanlar gelsin..
Gazetecinin patronunun bir dediğini iki etmeyen başbakanlar gelsin..
Halk, seçimde son sözü kendisinin söylediğini zannetsin..
Ama ülkeyi, derin gazeteciler yönetsin..
Patronlarının arzuladığı şeyi alamayınca, başbakan indirip, yerine kendi belirledikleri, başbakanları getirsinler..
28 Şubat günlerinde, Yeni Yüzyıl, Milliyet gazeteleri banka hortumcusu Korkmaz Yiğit’e satılmıştı..
28 Şubatçı Güven Erkaya’nın referansı ile, Türk Ticaret Bankası’nın ihalesini de, arka plandaki Alaattin Çakıcı ile birlikte hortumcu Korkmaz Yiğit almıştı.. 
Oysa, o alımlar yapılana kadar, piyasada kimse, Korkmaz Yiğit’i tanımıyordu.
Bugün, Sabah ve atv’nin, kamuoyunun yakından tanıdığı iş adamları tarafından satın alınmasına karşı çıkanlar..
Arzu ediyorlar ki..
Gazeteleri, televizyonları  gerçek iş adamları değil..
Banka hortumcuları alsınlar..
Hatırlayın..
İnterbank hortumunu.. Etibank hortumunu organize eden Cavit Çağlar, ntv’nin sahibi idi. Ayrıca Bursa’da yerel televizyon ve bir gazetenin sahibi idi..
Bankekspress hortumcusu Korkmaz Yiğit, kanal6’dan tutun.. Milliyet, Yeni Yüzyıl’a kadar birçok medya organını satın almıştı..
Sadece banka hortumcusu değil..
Ayrıca MİT’le irtibatlı bir mafya babası ile ortaktı.. 
Bugün, kamuoyunun tanıdığı iş adamlarının sabah-atv’ye sahip olmasına karşı çıkanlar..
İstiyorlar ki.. 
Mafya babaları ile ortak olan banka hortumcuları gazetelere sahip olsun.. Televizyonlara sahip olsun..
Çark, karanlık adamların eliyle döndürülsün..