HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

6 Mart 2014 Perşembe

Nazlı Ilıcak ve Cüneyt Özdemir'in 2011'de yazdıkları yazı ve bugünkü çelişkili tavırları
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
24 TV'de yayınlanan Günün Manşeti programında Nazlı Ilıcak ve Cüneyt Özdemir'in 2011'de yazdıkları yazı ve bugünkü çelişkili tavırları gündeme geldi.
 
06 Mart 2014
 
İşte Nazlı Ilıcak'ın o yazısından bir bölüm:

“Zeynep’in, Cambridge’de, teknolojiyi birlikte geliştirdiği bir grubu vardı. Ses sentezleme sistemlerini bir çok alanda uyguladılar. Ne yapabileceklerine bir örnek vermek gerekirse: Sözgelimi, Tayyip Erdoğan’ın ses kayıtlarını alıp, iyice temizleyebilirler. Toplanan bu verilerden hareketle, onun gırtlak ve ağız modelini makinede yaratıp, yazılan herhangi bir metni, makinenin Tayyip Erdoğan’ın sesiyle okumasını sağlayabilirler. Kelimeleri bir araya getirip, yeni söylemler oluşturmuyorlar; modeli istedikleri gibi konuşturabiliyorlar. Ayrıca, sözleri, öfkeli ya da duygusal bir havada aktarabiliyorlar.”

iktidarla ve Başbakanla alakalı ses kayıtları çıkınca "Zinhar bunlar olamaz" diyor. Nazlı hanım siz çok övmüşsünüz, mesela '15 dakika sizi konuşturalım 15 dakika başkasını' diyorlar.

Sonra Cüneyt Özdemir'in eski bir yazısı var. Ama bugün Cüneyt Özdemir de bu gördüğü ve dinlediği, mahkemelerde delil olabilecek şeyleri çürütecek teknolojiyi bugün unutmuş..

İşte Cüneyt Özdemir'in 2 Eylül 2011 tarihli o yazısı:

"Barselona (bizim İstanbul ya da İzmir’in tersine) tam ortasında kilometrelerce uzunlukta denize girebilecek plajları olan bir şehir. İşte dün o plajların birinin kıyısındaki yoldan yürürken iki ağaç arasına ip germiş cambazların ip üstündeki marifetlerini izlemeye başladık. İtiraf edeyim, hepimiz cambazın ne zaman düşeceğini merakla bekliyorduk... Ah bu Şarklılığın gözü kör olsun! Malum, Batılılar cambazın nasıl ipten geçeceğini, Doğulular ise ne zaman düşeceğini merakla beklermiş ya, iftira işte!..

Otele gelip bilgisayarı açtığımda Mehmet Metiner’in internete düşen (ve hayli canını sıkan) ses kaydı için “Ses bana ait ancak düşünceler bana ait değil, montaj” dediğini gördüm. Bir gün hepimizin ses kaydının internete düşeceğini varsayarsak Mehmet Metiner’in bu savunması çok da haksız değil. Birkaç gündür Barselona’da tam da Mehmet Metiner’in söylediği konu ile ilgili olan bilim dalı gündemimde. Bugüne kadar kimin sesi internete düşse (Işık Koşaner hariç) hepsinden aynı feryat duyuluyordu. Tıpkı Metiner taktiğinde olduğu gibi “Bu ses bana ait ama montaj yapmışlar” deniliyordu. Açık söyleyeyim, düne kadar ciddi ciddi bu feryatları dinleyip kesinlikle ciddiye almıyordum. Gelin görün ki bu konuda çalışan bilim insanlarının çalışmaları artık bunun teori ve pratikte mümkün olduğunu gösteriyor. Yani siz, hedefe aldığınız bir insanın sesini yeterince uzun bir süre kaydedip, daha sonra bu sesi matematiksel olarak kodlayıp, oldukça karışık bir şifreleme sistemi kullanarak bir makineye öğretebiliyorsunuz. Daha doğrusu, gerekli kodları yazdığınız zaman makine kendisi öğrenmeye başlayabiliyor. Yani ‘Yapay Zekâ’ dediğimiz şey artık fütüristik filmlerde değil hayatımızın ortasında gelişebiliyor. Sonuç ise mükemmel olmasa da gerçeğine çok yakın! Havaalanı anonslarında duyduğunuz soğuk metalik sesten bahsetmiyorum. Gülen, heyecanlanan, korkan, yani tamamen insani duygularla bezenmiş, bildiğiniz insan konuşmasından bahsediyorum. Gördüğüm ve dinlediğim öyle bir sistem ki bundan sonra pek çok mahkemede kanıt olarak sunulabilecek ses kayıtlarını da çürütmeye yetecek bir teknolojinin hayatta var olduğu anlamına geliyor.

Gelin görün ki bilim insanları bu teknolojiyi sahte delil üretmek ya da mahkemeye delil sunmak için değil insanlığın yararı için üretiyor ve kullanıyor. Mesela gençlerin sevdiği konsol oyunlarında karakterler bu şekilde konuşturulabiliyor. Ya da konuşma yetisini kaybetmiş insanlar tekrar bir sese kavuşabiliyor. Hatta ameliyat öncesi sesleri kayda alınırsa gırtlak kanseri sonrasında seslerini kaybedebilecek insanlar hayata yine kendi sesleri ile devam edebiliyorlar (bilimin önünde saygıyla bir kez daha eğilelim).

Gelin görün ki bizim aklımıza ilk olarak internete düşen ses kayıtları geliyor.

Tıpkı cambazın ipten düşmesini beklediğimiz o anlar gibi... "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder