Fahrettin Altun
7 Mart 2014
17 Aralık operasyonunun ardından toplumda Fetullah Gülen Cemaati'nin değişen algısını İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr Fahrettin Altun değerlendirdi.
Türkiye'de filizlenip dünyanın dört bir yanına serpilen Cemaat'in imajı ''barışçı İslam'' idi. Fakat kendi ülkesinde devletin kurumlarına sızarak elde ettikleri gücü ve istihbarat bilgilerini şantaj olarak kullanıp hükümeti düşürmeye çalışmalarından sonra Türkiye'de ve dünyadaki imajları tam tersine döndü. Barışcı İslam tanımlaması yerine siyasete müdahale eden, hükümet devirmeyi amaçlayan, istihbaratçı bir örgüt olarak anılmaya başlandı. Hepsinden önemlisi okullarının olduğu ülkelerde kendileri hakkında çok ciddi şüpheler oluştu ve 'nasıl bu kadar radikalleştiler?' soruları soruluyor.
Cemaatin imajı 17 Aralık operasyonu ile tamamen değişti ve insanlar bu örgütten çekinmeye başladılar. İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr Fahrettin Altun, Gülen Hareketi'nin 17 Aralık sonrası değişen ve bozulan algısını Sabah.com.tr'ye değerlendirdi.
17 Aralık operasyonuyla birlikte Fetullah Gülen cemaati tartışma konusu oldu. Aslında tartışmanın nedeni operasyonların nedeni olarak da gözüktü. Bir STK olarak görünen cemaatin böyle operasyonlarla anılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
En hafif tarbirle tatsız olarak değerlendiriyorum. Cumhuriyetin kuruluşundan 2000'li yıllara kadar devlet, toplumun,
Devlet zaman zaman bu faaliyetleri engellemeye çalıştı, değil mi?
Elbette. Bizim bugün
Cumhuriyetle birlikte tam bir kopuş yaşandı!
Cumhuriyet Osmanlı'dan ideolojik bir kopuş yaşamıştır doğru. Ama rejim değişimine rağmen, kültürel bir kopuş yaşanmamıştır. Bu zemine baktığımızda, ulus-devlet öncesinde kendi konvansiyonları, iletişim ağları, denetim mekanizmaları olan dini cemaatleri görüyoruz. Toplumsal alanın, gündelik hayatın her alanında varlık gösteren cemaatler bunlar. Kemalist rejimin uyguladığı müstebit
CEMAAT SİYASİ MÜCADELE YAPIYOR
Bugün AK Parti iktidarında ne değişti? Bugün
Doğrusunu isterseniz karşı karşıya kaldığımız gerilim ya da çatışmayı
"SAİD NURSİ'NİN KİTAPLARINI DEVLET YAYIMLIYOR CEMAATİN UMURUNDA DEĞİL"
Bu durum, devletin gadrine yıllarca muhatap olmuş bir cemaat için meşru görülemez mi?
Devlet değiştikten, küçüldükten sonra bunun akla gelmesi kuşku uyandırıcı değil mi? Ülkenin ekonomik büyümesini, refah artışını, AK Parti'nin uyguladığı "hizmet siyaseti"ni geçtik. Allah aşkına Kürt meselesini çözme cesareti gösteren, bu noktada güçlü adımlar atan, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana karşımızda duran din-devlet gerilimini rehabilite eden bir hükümet iktidardayken bu faaliyetlerin yapılması akıl karı değil. Bu
"CEMAATİN 17 ARALIK OPERASYONU DİNDARLARI ZAN ALTINDA BIRAKMIŞTIR"
Siz, çeşitli yazılarınızda bu çatışmanın Gülen hareketine yaratacağı toplumsal maliyetlerden bahsediyorsunuz.
Evet, bu sürecin Gülen hareketine yaratacağı maliyetler çok büyük. Karşımızda nihayetinde toplumsal bir yapı var. Bu yapıyı oluşturan
"CEMAAT ARTIK SİYASAL BİR HAREKETTİR"
Peki siz biraz önce "devletin disiplin yöntemleriyle sosyal hareketleri baskılamak
Bakın, bu saatten sonra Gülen Hareketini bir toplumsal hareket olarak niteleme imkanımız yok. Bir siyasal harekettir Gülen Hareketi. Elbette bunda kriminalize edilecek bir şey yok. Ancak, sorun bir toplumsal hareket, bir cemaat olduğunu dahi yıllar yılı kabul etmeyip, gizlice bürokraside örgütlenip daha sonra bu örgütlenmenin imkanlarını kullanarak gayrı meşru bir siyasal kalkışmaya girişmesidir.
"KASET SİYASETİ YAPIYORLAR"
Gülen hareketi toplumsal beslenme kaynaklarını kısa vadede kaybetmiş, uzun vadede ise ciddi şekilde fakirleştirmiştir. Doğal toplumsal ve kültürel akışlardan beslenen toplumsal hareketleri yukarıdan aşağıya mühendislik projeleriyle baskılayamazsınız. Fakat bu durum, gizli kapalı bir istihbarat örgütü gibi algılanan bir yapı için söylenemez. Bakın, böyledir demiyorum. Gülen hareketinin medya yüzlerinin medyadaki performanslarına, hareketin önde gelen isimlerinin beyanlarına birtakım isnadlara binaen söylüyorum. Doğrusunu, yanlışını ben bilmem. Ben sosyologum. Toplumsal ve siyasal aktörlerin beyanları, sosyal alandaki performansları ve oluşan algılar üzerinden analiz yaparım. Bu yönüyle baktığımda "kaset siyaseti"ne bel bağlamış, "kapalı bir liderlik" yapısı olan bir yapı görünümünde.
Gülen hareketi ile ilgili değerlendirirsek, bugüne kadar daha öncesine gidersek 7 Şubat krizinden önce dindar, mütedeyyin, liberal, dünyaya açık, hümanist hatta liberal İslam gibi Türkiye'de ve dünyada böyle bir algı oluşturulmuştu. "Bunlar Terör=İslamcılardan değildir" diye böyle bir algı oluşturuldu. Kendileri bunla ilgili propaganda yaptılar. Peki, 7 Şubat ve 17 Aralık operasyonundan sonra dünyada Fetullah Gülen örgütü için aldı nasıl değişti?
''GÜLENCİLER NASIL BU KADAR RADİKALLEŞTİ''?
Bu algı da değişti tabii. Katıldığımız uluslararası toplantılarda bize yöneltilen en popüler sorulardan bir soru Gülen hareketinin nasıl bu denli radikalleşip, sertleşebildiği yönünde. Zira, kendisini küresel bazda bir barış hareketi, barış elçisi gibi tanıtıp, ılımlı İslam'ın temsilcisi olarak yansıtan bir hareketin bu denli sert bir biçimde iktidar oyununa girmesi merakları celbediyor. Bu sadece merakla da kalmıyor elbette. Küresel networkleri olan bir hareketin, kendi ülkesinde "illegal yapılanma", "parelel devlet" vb. sevimsiz kavramlarla anılması, söz konusu networklere zarar verecek bir durumdur. Kendi ülkesinde meşruiyet krizi yaşayan bir hareketin uluslararasılaşmasından bahsetmek, halen ulus-devlet temelli yürüyen küreselleşme ortamında hiç de gerçekçi olmayan bir hayal. Aslında hayaller iyidir. Bu, hayalin ötesinde bir propaganda unsuru.
Şunu söyleyebilir miyiz? Fetullah Gülen Hareketi bu kadar dünyaya bunu anlatırken kendisine sadece hizmete dönük bir operasyon yürüttüklerini düşünürlerken sonra ortaya çıkan konuşmalar, tartışmalar, ses kayıtları aslında müthiş bir hiyerarşik örgütlenmeden, istihbarattan, ekonomiden, bankadan ve medyadan oluşan büyük bir yapıyı denetleyen kontrol eden bir yapıya dönüşmüş oluyor. Dini alandan daha çok seküler denetleyen, kontrol eden bir yapıya dönüşmüş oluyor. Yani dini alandan daha çok dünyevi, seküler, iş dünyası, istihbarat gibi konuları ele alabilecek bir lidere mi dönüştü?
FRANKESTEiN SENDROMU
Bir dini hareketin sadece "dini alan"la, "uhrevi işler"le uğraşmasını beklemek doğru değil. Hele ki İslami orijini olan bir hareketten bahsediyorsak. Dünyevi alanda da örgütlenebilir. Ama buradaki temel mesele referansları ve bunu açık bir biçimde yapıp yapmadığı. Nihayetinde içinde yaşadığımız dönemde meşru siyaset demokratik bir siyaset alanında yapılıyor. Ve bunun birtakım gereklilikleri var. Bir de Gülen Cemaati, bir din aliminin dini otoritesi etrafında birleşmiş bir hareket değil. Etki etmeyi temel almış bir hareket. Bu etki de gündelik siyasete ve ekonomik akışlara ilişkin bir müdahale mahiyetinde. Söz konusu etkinin şiddeti ve gücü harekete tam anlamıyla bir Frankestein sendromu yaşattı. (Sabah)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder