HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

26 Mart 2014 Çarşamba

Mustafa Durdu

Tayyip Erdoğan Abdülhamid'in Devamıdır

26 Mart 2014
 
 
 
 
Tarihin süregelen bağlantılardan oluştuğu hakikatine bakarak insanlığın gidişatını etraflıca analiz etmek imkânı var iken ve hele tarih tekerrür eder vecizesi önümüzde örnekleriyle dururken buna uygun bir bakış açısı edinemememiz yadırganacak bir durumdur.

İnsanlık tarihi bir bütündür. Bunun içinde en kutlu dönem olan İslâm tarihinin sergüzeşti ise bütün mazinin en aydınlık sayfalarını teşkil eder. İslâm'ın tebligatından itibaren Müslüman coğrafyasında gelişen olaylar hep birbirini tamamlar ve tekrar eder mahiyettedir.

Hulâfa-i Raşidîn'den hemen sonra başlayan fitne ve kargaşa ortamında kim nerede yer almışsa ilerideki asırlarda oluşan fesat ortamlarında da aynı zihniyet aynı tarafta yer almıştır. Emevîler ve Abbasîler devirlerinden itibaren ortaya çıkan Zındıka hareketi ve onun oluşturduğu Rafizî temayüller İslâm dünyasını zulmette boğmak için var gücüyle çalışmış ve Müslümanların şuuru için geçen belli bir süreden sonra ise bu zulmet denizini kurutacak ve fitneyi söndürecek büyük İslâm kumandanları bu güzîde coğrafyaları teşrif etmiştir.

Rafizî-Batınî fitnesini yok etmek için ulvî gayelerle hareket eden Selçukluların misyonu ne ise Fatımî belasını ümmetin başından atmak için cihat eden Selahaddin Eyyubî'nin misyonu da odur. Her beladan sonra bir kurtuluş ve fitnenin bertaraf edilmesi hadiseleri bütün İslâm tarihi boyunca devam etmiştir.

Tarih boyunca İslâm'ı tahrif eden hareketler hiç bitmemiştir ve bitmeyecektir de. Çünkü bu tahrif ve Rafizî hareketlerin başında Şeytan aleyhülla'ne vardır. Onun emrinde olanlar da her zaman canla başla çalışacaklardır. Nitekim İslâm ümmeti tam felaha erdi denilirken Rafizî-Safevî hareketi ümmetin başına bela olmuştur. Onu da yok etmekle görevlendirilen Sultan Selim Hazretleri, Avrupa Fatihi Kanunî'den daha büyük ve ulvî bir görev ile görevlendirilmişti. Çünkü İslâm'ın içinde çıkan Rafizî zuhurat, hariçteki açık gaileden daha zararlı ve sinsîdir.

Sultan Selim'den sonra İslâm ümmeti bir sükûnet devrine girer. Kendi içindeki gelişimi ve döngüsü kesintisiz devam ederken yer yer sarsıntılar geçirir. Bununla birlikte istikamette bir gerileme olmaz. Mânâ aleminde gelişmeler kaydedilir. Nihayet ilahî adalet mucibince Devlet-i Aliye'nin eceli yaklaşınca bu ecelin hükmüne uygun sebepler zuhur eder. İslâm âleminin en uzun yüzyılı olan 19. asırdaki olaylar iç ve dış fitnenin birleştiği asır olmuştur. Bu devrin temayüz eden iki çehresi vardır: Biri, aydınlık diyerek zulmeti devşirmekle görevlendirilen Batıcı, tahrifçi, modernist İttihatçı taraf, diğeri de zulmeti fark ettiğinden, zaman kazanmak için diplomasiyi de kullanarak ümmetin selameti için çaba sarf eden Abdülhamid Han Hazretlerinin tarafıdır.

Abdülhamid'in, yıkıcı hareketi engellemek için yaptığı uygulamalarını, devrinin bazı Müslüman önderleri bile anlamamıştı. O kadar ki devrin büyük İslâm şairi Âkif, ona Yıldız Baykuşu diye hakaret etmiştir. Hatta Said Nursî de ona iyi gözle bakmaz. Fakat Abdülhamid bütün iftiralara karşı kendi nefsini feda etmiştir. O, bu iftiralara kulak bile asmamış, Kızıl Sultan, Müstebit ithamlarına aldırış bile etmemiştir. Onun tek misyonu İslâm ümmetine, selamete ulaşması için zaman kazandırmak ve Rafızî-tahrifçi hareketi bertaraf etmek hiç değilse emellerinin gecikmesini sağlamaktı.

Abdülhamid'in siyasetinin ne kadar haklı olduğu tarih içinde daha net anlaşıldı. O kadar ki onu bir kaşık suda boğmak isteyenler bile son inkıraz döneminde nedamet duyarak Hakan'ın ruhaniyetinden istimdat dilemeye bile kalktı.

Şimdi ise İslâm ümmetinin ittifak ettiği şey, devrinin her türlü iftiralarına hedef olan Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin büyük bir İslâm halifesi olduğu, ona yapılan muhalefetin ise bir ihanet olduğu hakikatidir.

Bugün Mehmed Akif'in Abdülhamid'e karşı hatalı olduğu gerçeğini herkes kabul eder. Çünkü tarih içinde olayların iç yüzü hemen ortaya çıkmıştır. Tarih, Sultan Abdülhamid'in haklılığını çok geçmeden ortaya çıkarmıştır. Hatta Mehmed Akif bile Mısır sürgününde Abdülhamid'i anlayamadıklarını itiraf etmiştir. Said Nursî de Yeni Said döneminde Abdülhamid'e hakkını teslim eder. Bugün bütün İslâm âlemi Sultan Abdülhamid'i rahmetle yad ederken düşmanları olan Midhat Paşa ve Aharcıları lanetlemektedir.

Tarih zinciri bugün de aynı şekilde devam ediyor. Bu zincirin halkalarında bile bir değişiklik bulamazsınız. Tekerrür etmenin bütün mahiyeti apaçık ortada duruyor. Tabiî doğrular tekerrür ederken yanlışlar da tekerrür edecektir. Bu ilahî bir kanundur. Bugün nasıl Rafizî harekete darbe vuran, tahrifatçı fitnecilerle mücadele eden Tuğul Bey, Selahaddin Eyyubî, Sultan Selim ve Abdülhamid Han'ın karşılıkları varsa zulmet için mücadele eden ve tahrifatı hedef edinen Rafizî-modernist hareketler de bulunmaktadır. Bu mücadele Şeytan aleyhülla'ne ile hak ve hakikatin savaşıdır. Kıyamete dek sürüp gidecektir.

Bugünkü olayları değerlendirdiğimizde de yaşananların Sultan Abdülhamid devrine tekabül ettiğini müşahede edebiliyoruz. Bu benzerlik sadece siyasî alanda değil ekonomik ve kültürel alanda da kendisini gösteriyor.

Yaşadığımız devir ile Rafizî-Batınî hareketin fitne çıkardığı ve saldırıya geçtiği dönemi karşılaştırdığımızda hiç bir değişikliğin olmadığını görüyoruz. O dönemde suikastlarla bir yerlere varmak isteyen tahrif hareketi Sultan Hamid zamanında da bu suikastlarına devam etmiştir. Selçukîler devrinde sapkın İsmailîler pek çok İslâm kumandanını katletmişti. Aynı şekilde Abdülhamid'in son aylarında da İstanbul'daki pek çok Müslüman bu tahrifat hareketinin yeni versiyonu tarafından yok edilmişti.

Bugün değişen bir şeyin olmadığı görülüyor. Değişen tek şey suikastların farklı veçhelerle oraya çıkması ve teknoloji ile yapılmasıdır. Aynı tahrif hareketinin müdavimleri bu kez teknolojiyi ve Avrupaî modern anlayışları kullanarak Tayyip Erdoğan'a itibar suikastı yapıyorlar. Bu modern suikastlar, şüphesiz ki, günümüz iletişim çağında eskilerinden daha tesirli ve yıkıcıdır.
Burada Abdülhamid ile Tayyip Erdoğan'ı kıyaslamak istiyorum. Abdülhamid'e devrinin en büyük şairi muhalifti. Bugün de Türkiye'nin en büyük şairi Tayyip Erdoğan'a muhaliftir. Dün Abdülhamid'e baskıcı, sansürcü, müstebit, kızıl sultan, diktatör diyenler bugün de Tayyip Erdoğan'a diktatör, sansürcü diyorlar. Abdülhamid fitneci gazeteleri kapatarak ümmetin dirliğini korumaya çalışmıştı. Onun bu müspet hareketine modern tahrifçiler karşı çıkmıştı. Bugün de fitne ve ahlaksızlık yuvası olan bazı sosyal paylaşım sitelerine sansür uygulandı, buna ilk karşı çıkan Rafizî-tahrifçi hareketin mümessilleri oldu.

Selçukîler devrinde yurt dışını mesken tutan hainler İslâm ülkesini kederlere boğuyorlar, Haçlılarla işbirliği içerisine giriyorlardı. Abdülhamid devrinde de Paris ve Londra'yı merkez edinen kökü dışarıdaki çeteler Sultan Aziz suikastıyla iyice kudurup her yolu mubah görmeye başlamışlar ve Abdülhamid'in en büyük düşmanı olmuşlardı. Bugün de Amerika'yı merkez edinenler Tayyip Edoğan'ı devirmek için ülkede operasyon yapmayı mubah görüyorlar.

Abdülhamid, dünya Müslümanları için verdiği uğraşılarını Müslümanlara yeterince duyuramadığı hâlde ilahî hissiyatla ümmet-i İslâm bundan nasiptar oluyor ve olayların iç yüzünü hemen fark ediyordu. Bundan dolayı Güney Afrika'daki Müslümanlarla Endonezya ve Çin'deki Müslümanlar Abdülhamid için medyun-ı şükran idi ve ona dua ediyorlardı.

Bugün de Malavi'deki en büyük medresenin hocası Tayyip Erdoğan için "Otuz iki diş dili nasıl koruyorsa Allah da Tayyip Erdoğan'ı öylece korusun!" diye dua ediyor. Gazze'deki mazlum Müslümanları Tayyip için dua ettiren ilâhî saik dünyanın her yerinde onun muhabbetinin artmasına vesile oluyor. Anadolu'nun en ücra yerindeki Müslümanlar onun için dua ediyor. Abdülhamid Hicaz Demir Yolu projesi ile Müslümanların duasına mazhar olmuştu. Bugünkü YHT projesinin ana hedef noktası da İstanbul-Hicaz YHT projesidir.

Abdülhamid içteki Rafizi-tahrifçi hareket ile mücadele ederken vatan evlatlarının zarar görmemesi için her şeyden vazgeçmişti. Mesela Hareket Ordusunu ortadan kaldırabilecekken bunu yapmadı. Masum insanların da yanabileceği endişesi ile hareket etti. Bugün bu hareketin yanlış bir adım olduğunu tarihçiler itiraf ediyor. Tayyip Erdoğan da Rafizi-modernist bir hareketin çepeçevre saldırısı ile karşı karşıyadır. Fakat Sultan Hamid'in yaptığı hatayı tekrarlamaması onun uzun tesirli bir tecdid devrine vesile olacağının bir işaretidir.

http://www.habervaktim.com/yazar/64291/tayyip-erdogan-abdulhamidin-devamidir.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder