HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Gülen Cemaatinin Amacı /

Tayyip Erdoğan'ın Savaşı 2

Harun Alanoğlu 7 ŞUBAT 2014
Beni eleştirebilirsiniz, belki hakaret bile edebilirsiniz, bu yazıyı okuyan herkese hakkımı şimdiden helal ediyorum ama lütfen sabırla ve nefes alarak okuyun bu yazı çok önemli.
Gülen cemaatinin faaliyetleri, Osmanlı yıkılmadan önce başlayan bir operasyon planının, günümüzde uygulanan bir parçasıdır. Bu operasyon biraz uzun vadeli ama İslamiyet'i başkalaştırarak yok etmek üzerine yapılmış bir plandır. Bu sitedeki ilk yazım olan "Yakın tarih ve günümüzle ilgili tespit öneri" başlıklı yazımda bu operasyondan kısmen  bahsetmiştim. çok daha önemli olan bu yazımda da ağırlıklı olarak operasyonun İslam dünyası ve cemaatle ilgili olan yanına değineceğim.

Bilindiği gibi Hıristiyanlık ve Musevilik ise dünyevileştirilip keyfi hükümlerle doldurulmadan önce hak dinlerdi. Hıristiyanlar ve Museviler inançlarını, birbirlerine ayak uyduracak şekilde evirip çevirebildikleri için yüzyıllardır gayet iyi anlaşabilmektedirler. Gerçi günümüzde genel olarak Hıristiyanlar Museviliği temsil eden Yahudilere ayak uyduruyor olsa da bu işleyiş, bu dinlerin hükümlerini ortak değerlerde buluşturmak üzerine çalışmaya devam etmektedir. İslamiyet ise ilahi hükümleriyle oynama yapılamadığı için, hükümleri dünyevileştirilmiş olan diğer dinlerle uyuşamamaktadır. Yahudiler, Hıristiyanların inançlarıyla oynayarak Hıristiyan dünyasını kontrol altına alabilmenin rahatlığını Müslümanlar söz konusu olduğunda hiçbir zaman yaşayamadılar ama Osmanlının yıkılış süreciyle beraber İslam alemini parçalayıp küçük devletler haline getirdikten sonra İslam dinini de başkalaştırma operasyonları yapma fırsatı buldular.

Hasta adam projesindeki hasta adam Osmanlı, hedef İslam diniydi..

Zaman içinde değişen şartlarla, ana plana bağlı kalmak kaydıyla değişik harekat tarzları belirlenen bu operasyon çerçevesinde, Müslümanları dünya kamuoyu nezdinde küçük düşürüp İslam dünyasını  aşağılayarak İslam dininin yanlış temellere oturtulduğunu ve bir değişimin şart olduğunu. Bu değişim gerçekleşmesi halinde Müslümanların da refah içinde yaşayabileceklerine dair bir algı oluşturulması çalışmalarına başlandı. Bu algıya zemin hazırlamak için, Osmanlı'dan sonra küçük parçalara ayrılan ve batının emrindeki diktatörlerce yönetilmeye başlayan Müslüman milletler, ulvi ve fenni tüm eğitimlerden mahrum bırakılıp yoksulluğa mahkum edilerek, çıkarılan kaos ortamlarında  buhran içinde yaşamaya zorlandı. Müslümanların sefalet içindeki bu yaşamları, daha doğrusu ölümleri, katledilişleri National Geographic belgeselleri gibi tüm dünyaya izlettirildi. bu şekilde Müslümanlara, yanlış bir hayatın içinde olduğu kendileri gibi olmazlarsa bu durumlarının değişmeyeceği mesajı verilirken kontrolleri altındaki toplumlara da,  kurduğumuz düzende huzur ve refah içinde yaşamanızın kıymetini bilin mesajı veriliyordu. Tüm bunlar olurken bir taraftan da Fethullah Gülen, Muhammed Tahir'ül Kadri gibi kişiler tarafından, zamanı gelince İslam inancı üzerinde operasyon yapmaya zemin hazırlayacak bazı İslami hareketler başlatıldı. Bu cemaatler benzer şekilde hareket ediyor olsa da şu an bizi ilgilendirenin gülen cemaati olmasından dolayı sadece gülen cemaatinden bahsedeceğim.

Yaklaşık elli yıl önce faaliyete başlayan bu hareketin seksenli yıllara doğru gelirken gizlice yapılmaya başlanan ev sohbetleri, o dönem baskı altında yaşayan Müslümanlar tarafından, kemalist diktaya karşı İslam namına cüretkarca bir karşı koyuş tavrı olarak görülmüş, girilen riskin de heyecanıyla olağanüstü bir şekilde benimsenmişti. Fethullah Gülen bu hareketin öncüsü olarak Müslüman camianın sadece sohbet konularında değil gönüllerinde de hızla yer edinmişti. Sohbet halkalarındaki Müslümanlar kısa bir sürede Fethullah gülen ve başlattığı hareket için büyük fedakarlıklar yapacak hale gelmişlerdi. Bu aşamanın adına SIZINTI diyebiliriz. Fethullah gülen Sızıntı aşamasını başarı ile geçerek AKSİYON adını verebileceğimiz ikinci aşamaya geldi ve HERKÜL adını verebileceğimiz aşamanın temellerini atmaya başladı.

Fethullah Gülen, aksiyon aşamasında Müslüman camianın büyük destekleriyle dershaneler açmaya başladı. Müslümanların bunu eğitime verilen önem olarak değerlendirmesi için yapılan algı yönetimi de başarılı oldu.  Bizden saklanan asıl amaç ise gelecekte kullanılmak üzere işlenecek hammaddeye yani henüz fikirleri oluşmamış başarılı çocuklara ulaşmaktı.

Ailesi ve çevresi cemaate bağlı olan dimağı boş çocuklar alınıp, dershane ve aile ortamlarındaki telkinlerle gülen fanatiği bireyler olarak yetiştirilip, cemaat kontrolünde okutularak gelecekteki görevlerine hazır hale getirilmeye başlandı. Hedefin Türk halkı değil de İslam dini olmasından, İslam dininin de tüm dünyaya yayılmış olmasından dolayı cemaat, diğer ülkelerde de Müslüman kimliğiyle Türk okulları açmaya başladı. Bu okullar Gülen'e o ülkelerde de güç sağlayacak nesiller yetiştirmenin yanı sıra Türkiye'deki, cemaat ve tarikatlardan uzak kalan kendi halindeki Müslümanların da dikkatini çekerek, o insanların da, cemaatin içine girmeseler dahi Fethullah Gülen'i tanımalarını, saygı duymalarını ve güvenmelerini sağlayacaktı. Türkçe Olimpiyatları da bu amaçla yapılmaya başlandı ve büyük oranda başarılı oldu.

Cemaat, kendi gazete ve televizyonlarına sahip olarak kendi medya gücünü de oluşturdu ve kendileri hakkında olumlu ve olumsuz propagandalar konusunda pazarlık gücü elde ederek olumsuz propagandaların önünü kesti. Fethullah Gülen, gizli kadrolaşma çalışmalarının zarar görmesini engellemek için, Erbakan gibi Müslüman kimliğiyle ön plana çıkan bir başbakana karşı bile kemalist iktidar sahipleri tarafında yer alsa da, İslam karşıtı ortamı fırsat bilerek Amerika'ya yerleşti. Buradaki asıl amaç, Fethullah Gülen'i dokunulamaz bir hale getirerek devletin gündeminden düşürmekti. Bu sayede ülke içindeki kadrolaşma çalışmaları da gizlenebilecekti. diğer amaç ise Fethullah Gülen'e ulaşmanın bile zorlaştırılıp, ulaşıp görüşebilen kişilerin bile övülmeye layık, saygıyı hak eden kişiler olacağı şeklinde bir algı oluşturabilmekti.

Bu algı yönetimi de büyük oranda başarılı oldu. Kendisiyle görüşebilenin bile çok önemli bir insan haline getirildiği bir zat'ın etkisinin nasıl olabileceğini merak edenler, cemaatin içinden birine Fethullah Gülen'i sorsun ve cevabını dinlesin; eğer cemaatin içindeyseniz Fethullah Gülen'e karşı hislerinizi bir kontrol edin anlayacaksınız.

Gerçekleşmesi ihtimal dahilinde olan her duruma göre Alternatif planlar yapıp veriler toplayan Fethullah Gülen, 95 yılından sonra, Tayyip Erdoğan'ın ilerleyişine bağlı olarak, başbakan olmasının da bir tahmin edilebilir hale gelmesinden dolayı, bu ihtimal gerçekleşirse kullanabileceği verileri de hazırlamıştı, Bu ihtimal gerçekleşip de Tayyip Erdoğan Başbakan olunca hazırlanan verileri kullanarak Başbakan'ın güvenini kazanabildi. Bu veriler fikir birliklerinin ispatı ve Müslüman Kimliğinden dolayı kemalist devlet kadroları tarafından düşman ilan edilen Tayyip Erdoğan'a güç sağlayacak kozlardı. Yenilmesi imkansız görülen kemalist oluşumu yenebilme fırsatı bulduğunu düşünen Tayyip Erdoğan bu tuzağa düştü ve cemaatle işbirliği yapmayı kabul ederek Ergenekon örgütüyle mücadele edebilmesi için cemaatin devlet içinde kadrolaşmasına müsaade etti. Ancak, cemaati tanıdığım kadarıyla Fethullah Gülen'in mutlaka yapmış olduğuna inandığım ve çok önemli olan şu ayrıntıyı yazmadan geçemeyeceğim.

Cemaat Hükümetin bilgisi dahilinde yaptığı kadrolaşmanın dışında, gelecekteki planları dahilinde hükümetle ters düşmesi durumunda çıkacak anlaşmazlıktan dolayı tasfiye edilecek kadrolarının (yani bugünkü durumun) yerine kullanabilmek üzere eski tip gizli kadrolaşmasından da vazgeçmeyerek Fethullah Gülen ve çevresindeki birkaç kişinin dışında kimsenin bilmediğini düşündüğüm, birbirlerinden bile haberleri olmayan, kendi kadrolarına paralel gizli bir kadro da oluşturdu ve şu anda tasfiye edilen kadroların yerine atananlar arasında bu kadrolardan kişilerin de olması çok kuvvetli bir ihtimaldir, Tayyip Erdoğan'ın emir komuta zincirini katılaştırması bu kadroları geçici olarak durdurabilir ama uzun vadede yapılacak ve 17 aralık operasyonundan daha sıkıntılı sonuçlar doğuracak yeni operasyonların önünü kesemez. Şimdi konumuza dönelim, Tayyip Erdoğan'ın önünü açmasıyla  Ergenekon örgütünü tasfiye eden Fethullah Gülen, tasfiye ettiği kadroların yerine kendi kadrolarını yerleştirerek devletin yeni gücü haline gelmeye başladı. Burada herkesin dikkatinden kaçan ama aslında en ciddi olan mesele ise Şamil Tayyar'ın "Bugün dönüp de o soruşturma dosyalarına baktığımızda, tüm soruşturmaların mason localarına gelip dayanınca durduğunu ve o ana kadar ismi geçen herkesin mahkum edilerek dosyaların kapandığını görüyoruz" ifadeleriyle değindiği konudur. yani Fethullah Gülen mason localarının üzerine hiç gitmemiş hatta bunu söz konusu bile etmemiş, sadece kadroları tasfiye ederek, yerlerine kendi kadrolarını yerleştirmişti. Bu durumdan yola çıkarak, mason localarının Ergenekoncuları gözden çıkarıp, planlarının geldiği aşama doğrultusunda Fethullah Gülen'in yolunu açtığı sonucuna da ulaşabiliriz.

 Dinler arası diyalog projesi ise gelecekte İslam dinini başkalaştırmakta kullanılacak olsa da, Fethullah Gülen'in saklayamadığı bazı görüşmelerin bahanesi olarak kullanılıyor ve Abraham Foxman gibi, İsrail söz konusu olduğunda kraldan çok kralcı olan biriyle, refleks olduğuna inandığım samimi, muhabbet dolu kucaklaşmalarına bile bahane olarak kullanılabiliyordu. Algılarıyla oynayarak cemaate kayıtsız şartsız bağlanmaları sağlanan Müslüman kardeşlerimiz ise Fethullah Gülen'in bu ve benzeri açıklarına karşın bırakın başkalarını, kendi zihinlerini bile ikna edecek bahaneler üretme yoluna gidiyorlar. hiçbir bahane bulamadıkları durumda ise şartlandırıldıkları son savunma moduna geçiyorlardı. O savunmayı hatırlayalım; "Efendimiz (SAV) bu davayı Bediüzzaman'dan sonra Hoca efendiye miras bıraktı, her adımını alem-i mana'da Efendimiz (SAV) ile istişare (mübeşşirat) eden birinin hata yapması mümkün müdür, vardır Hoca efendi'nin bir bildiği"
Fethullah Gülen kemalist eğitim sistemine son vermek  ve Ergenekon örgütünden kurtulmak isteyen Tayyip Erdoğan'dan Milli Eğitim, Emniyet, ve Yargıyı aldıktan sonra Mit'i de alarak devletin mutlak hakimi konumuna gelecekti, işte ne olduysa bundan sonra oldu, Hakan Fidan'ı kayıtsız şartsız istemeyen Fethullah gülen, Hakan Fidan olmazsa olmaz diyen bir Tayyip Erdoğan'la karşılaşınca, Allah'ın inayetiyle diyebileceğimiz bir şekilde art arda hatalar yaparak niyetlerinin halis olmadığını belli etti ve güvenini kaybetmeye başladıkları Tayyip Erdoğan'ı zamanından önce yani HERKÜL aşamasını tamamlayamadan (Ülkenin en büyük gücü haline gelemeden) bertaraf etme yoluna gitti ve Tayyip Erdoğan kaderi buymuşçasına, belki de hala farkında olmadığı bir projeye karşı İslam namına yeni bir mücadeleye başladı. Yaptığı hatalar silsilesine devam eden Fethullah Gülen en son olarak Tayyip Erdoğan'ın Müslümanlara yaptığı gayrı resmi  yardımlar için paravan olarak kullandığı İHH kamyonlarına operasyonlar yaparak Tayyip Erdoğan'ın Müslümanlara yaptığı gizli yardımlarını ifşa etti.

Bu operasyonlarla Tayyip Erdoğan'ı Batı'ya ve Güney'e ihbar etmiş olsa da, Müslümanların da yapılanları görmesine vesile olarak İslam aleminin gözünde Tayyip Erdoğan'ın daha bir itibar kazanmasına, kendilerinin ise iyice itibar kaybetmesine neden oldu. Bu yazı çok daha uzayabilir; ama mümkün olduğunca kısa tutmaya çalıştığım için bir önceki Yazımda anlattığım, Fethullah Gülen'in Tayyip Erdoğan'a karşı başlattığı operasyonun şekline de bir daha değinme lüzumu görmüyorum.
Dünyada İslam dinine karşı uzun süreli bir operasyon var.

Bu operasyon çerçevesinde Müslümanlar ambargolarla her şeyden mahrum bırakılıyor, sefalet içinde yaşamaya zorlanıyor, aşağılanıyor, katlediliyor bu şekilde Müslümanların, içtihat adı altında İslam'ın kaideleriyle oynanabileceğine inandırılabilmesi için zemin hazırlanıyor. bu plan çerçevesinde Fethullah Gülen vb. birkaç kişi müçtehit ilan edilecek daha sonrasında ise yapılacak içtihatlarla Hıristiyanlık ve Musevilik gibi değiştirilmiş bir İslam oluşturulmak suretiyle Selçukluları, Osmanlıları var eden o inanç yok edilecek, yeni dünya düzeni kurucuları kendileri için oluşabilecek bütün tehlikeleri temelinden kurutmuş olacaklardır.

Saflarımızı ona göre belirlemeli, bu düzene karşı Allah'ın dinini korumak için mücadele eden kimler varsa onun yanında olmalı, Müslüman toplumları içinde bulundukları tuzaktan kurtaracak çalışmalar başlatmalı, yapılan çalışmalara da destek olmalıyız.

Selam ve dua ile…
http://www.on5yirmi5.com/yazar/harun-alanoglu/149202/gulen-cemaatinin-amaci-tayyip-erdoganin-savasi2.html
 
Gülen Cemaatin amacı /
Tayyip Erdoğan'ın savaşı 1

Şu aralar sokaklarda en çok sorulan sorulardan biri "Tayyip Erdoğan neden yolsuzlukların değil de savcı ve polislerin üzerine gitti" sorusudur. Gülenciler bu soruyu, halkta bir kafa karışıklığı yaratmak için propaganda amaçlı olarak tekrarlayıp duruyor, peki amaç bu soru muydu? Hayır, bu B belki C belki de D planıydı, hatta belki plan bile değildir. peki plan veya planlara ne oldu. Az  sonra değineceğiz.

Taşları yerlerine koymaya başlayalım. Gülen cemaati dershane bahanesiyle Tayyip Erdoğan'la mesafesini ve hükümet üzerindeki hakimiyet gücünü test etti. "Ne bahanesi dershaneler çok önemli" diyenler, o konunun bugün cemaat medyasınca dahi ne kadar konuşulduğuna bakarsa önemini anlar.

Eğer hükümete dershaneleri kapatma konusunda geri adım attırabilselerdi, Tayyip Erdoğan'a karşı güçlü bir konumda olduklarını ve istedikleri bir şeyi eninde sonunda alabileceklerini anlayacaklardı; ama bu olmadı hatta ters tepti ve Hakan Fidan konusundan dolayı zaten kendilerine kızgın olan ve artık cemaate karşı çok şüpheyle bakan Tayyip Erdoğan'ın kendilerini zayıflatacak adımlar atmaya başlamasına sebep oldular. bu durumda cemaat için yapılacak tek şey kaldı "Tayyip Erdoğan'ı bitirmek". peki bu spontane gelişen bir olay mıydı, tabi ki hayır. Öyle olsaydı cemaat, hükümetle savaşabilmek için yıllar önceden çalışmalara başlamış olmazdı.

Tayyip Erdoğan, kendisine çok yakın dahi olsa, hakkında yolsuzlukla ilgili dedikodu çıkan birini yanında tutmuyor. Bunu, aksine inanmak için şartlanmayan herkes biliyordur. İsim vermek istemiyorum ama bazı bakanlar ve vekiller bu sebepten artık ortalıkta yok. peki bu dedikodular Tayyip Erdoğan'ın kulağına gelmezse... Gelmezse Tayyip Erdoğan hiçbir şey yapmaz, işine bakar.

İşte bütün mesele burada. Cemaate bağlı polis ve savcılar uzun süre boyunca herkesi takip altına alıp haklarında bilgiler toplayıp, bu bilgileri sadece kendilerine sakladılar. bu bilgiler belki yolsuzluktu belki de yolsuzluk olarak dedikodu çıkarabilecekleri birtakım resmi olmayan hayırlı işlerdi, şu aşamada işin orasını bilemiyoruz.

Konumuza dönelim. Cemaat, Tayyip Erdoğan'a karşı, kasım ayındaki yazımda da belirttiğim gibi bir itibarsızlaştırma operasyonu başlattı, bu operasyonun süreci ise muhtemelen şöyle işleyecekti.
- Bir sabah, savcıların bakan yakınlarını, yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla gözaltına almasıyla uyanacağız ve aynı anda bakanların da yolsuzlukla alakalı olduklarını işaret eden iddialar konuşulmaya başlanacak.

- Savcı ve polislerin, daha önceden varlığını tespit ettikleri paraları saymak ve taşımak için yanlarında götürecekleri para sayma makineleri ve ayakkabı kutuları üzerinden daha önceden hazırlanmış propagandalar başlayacak ki zaten ortada o kadar para varken o kutu ve makineleri polis getirdi diye savunma yapılırsa komik duruma düşecekler. Bu sayede yolsuzluk gerçekten var mı yok mu yerine ayakkabı kutuları ve para sayma makineleri konuşulacak.

- Hükümete Tepki Göstermeye başlayan halktan korkan Tayyip Erdoğan hükümetinin bozulan itibarını düzeltme çabasıyla panik halinde derhal adı geçen bakanları, özellikle de içişleri bakanını görevden alacak.

- Hükümetteki panik ve boşluktan istifade yeni operasyonlar başlayacak, polisler savcı eşliğinde milletvekilleri bakanlar ve hatta Tayyip Erdoğan'ın kapısına dayanacak ve bu arada Temiz Eller sloganıyla savcılara ve polislere kahraman sıfatıyla halk desteği sağlanacak.

- Sosyal medya ve sokak eylemlerinin de desteğiyle hükümet yolsuzluğa boğulmuş, Tayyip Erdoğan da yolsuzlukların üzerinde oturan kişi olarak devamlı haber yapılacak, dava dosyaları hazırlanacak hatta Bilal Erdoğan gözaltına alınıp, Tayyip Erdoğan bizzat yolsuzlukların içinde gösterilecek.

- Seçimlere kısa bir süre kaldığı için savunması yapılamayacak bu operasyonlar Tayyip Erdoğan'ın seçimlerde ağır bir hezimet yaşayarak istifa etmesine ve gelecek seçimi de kazanamamasına sebep olacak.

- DEVLETTE BELLİ BİR GÜCE ERİŞMİŞ OLAN CEMAAT, BU SAYEDE YENİ GELECEK KOALİSYON HÜKÜMETİYLE UYUM İÇİNDE GÜCÜNÜ ARTIRARAK YAKIN BİR ZAMANDA ÜLKENİN EN BÜYÜK GÜCÜ OLACAKTI
Peki ne oldu; Tayyip Erdoğan öncelikle bakanlar hakkındaki iddiaların değil de kendisine yapılacak operasyonun faillerinin üzerine gitti. Bu durum cemaatin planlarını bozdu ve işler tersine döndü. Cemaat, savcı ve polislerin konumu kurtarmak için kendilerinden olmadığını, olaylarla da ilgileri olmadığını açıkladı. Başarılı olamayınca, bu operasyonun doğru bir iş olduğuna halkı ikna etme yoluna gitti, adına ahitleşme denilen bedduanın amacıda buydu ki burada yanlış olan başka bir şey de vardı. Ahitleşme eşit şartlarda yapılmalıydı, "evim, ailem vb. hiçbir dünyevi bağım yok, bunların olmasını davama aykırı buldum" (ki Peygamber Efendimiz sav.'de bunlar vardı) diye açıklama yapan birinin ev ve aileler üzerinden "ateşler yağsın, ağıtlar yağsın" diyerek ahitleşmesi de, en az operasyonlar kadar doğru değildi.

İşler ters gidince cemaat diğer planlara geçti, mesela (muhtemelen Hakan Fidan'a ait) ses kayıtları çıkarmak için zemin hazırlanmaya çalışıldı, Fethullah Gülen'in ses kayıtları servis edilip, sonra ki çıkarılacak ses kayıtlarını inkar için yer yapıldı, bu taşla iki kuş vurmak için, Fethullah Gülen'in sabancı, koç gibi büyük işadamlarınca da çok önemli olduğu ve dünyanın her tarafında sözünün geçtiğini gösteren bir kayıt seçildi. Çıkarılması planlanan ses kayıtlarıyla alakası olmalı ki, devletimizin Müslüman kardeşlerimize yaptığı, devlet sırrı olması hasebiyle gayrı resmi olan yardımlar da hedef seçildi. Propaganda  da hazırdı ve sözcüsü muhalefet lideriydi "mit silah kaçakçılığı yapıyor". Savcıların kapısını dahi açamadığı için içini hiç kimsenin görmediği kamyonlarda silah olduğunu, Cemaate hizmet eden yazarlar nasıl biliyorsa biliyordu ve kamyonlar daha durdurulur durdurulmaz sosyal medyada "silah dolu kamyonlara savcıyı sokmuyorlar" yazıyordu. İşin ilginci ise Müslüman bir cemaatin, Filistin'de ve Suriye'de Müslümanlar katledilirken tepki göstermeyip, hatta neredeyse destekleyip, Müslümanlara silah gönderilmesine feryat etmesiydi.

Sohbet ortamlarında "silahları gönderip kardeşi kardeşe kırdırıyorlar" diyerek de kendi tabanını hükümetten iyice soğutmaya çalışıyordu (Cemaat içindeki kardeşlerimize hatırlatmadan geçemeyeceğim. Fotoğraflarını gördüğünüz işkence ve açlıktan öldürülen 11.000 Müslüman kardeşimizi ve çocuğumuzu kardeşleri değil düşmanları, kendilerini savunacak silahları olmadığı için eziyet ederek katletti.) Buradan amaçlanan ise içeride umdukları zararı veremedikleri Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan'ı, terör destekçisi etiketi yapıştırarak dünya kamuoyu ve devletlerinin önüne atmak ve hadi sizde vurmaya başlayın demekti. Bunu yaparak, önceki yazımda belirttiğim gibi Müslümanların lehine olan devlet sırlarını ifşa ettiği için İslam dünyasındaki en büyük itibar kaybını yaşadı.

Oyunlar bitmedi, büyük planlara günlük planlar eklenerek operasyon devam ediyor. Tayyip Erdoğan'a destek olmanın bir İslami dava olduğuna inanıyor, bu sebepten dolayı elimden gelen bu olduğu için yazıyorum.

Bir dini cemaat neden devleti ele geçirmek ister, bu uğurda İslam dünyasını karşısına alır mı, alırsa neden alır? Cemaatin İsrail'le ilişkilendirilmesi ve cemaatin buna tepkisinin yumuşak olmasının bence nedenlerine cemaatin görevinin ne olabileceğine inşallah bir sonraki yazımda değinmeye çalışacağım.

 Selam ve dua ile Allah'a emanet olun.
yayın : 27 Ocak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder