Prof. Dr. Erol Göka
Mehdilik iddiası ve psikolojik sağlık I
6 Şubat 2014
Dinler tarihine bakıldığında, bir kısım insanın, kıyametin
Musevilikte kurtarıcı beklentisinin kitabi delilleri olduğu ileri sürülse de, Yahudilerin tarihleri boyunca yerleşip barınacakları bir yurt özlemi çekmelerinin de böyle bir inancı teşvik ettiğinden bahsediliyor. Musevilik içinde yerleştirebileceğimiz Sabetay Sevi'nin izleyicileri ise doğrudan doğruya Mesihlerinin bir gün geri geleceği inancından besleniyor, arada bir deniz ve ırmak kenarlarında 'Seni bekliyoruz!' diye haykırıyorlar.
Hıristiyanlık, tamamen Mesih merkezli bir din.
Sünni âlimler için Mesih ve Mehdi meselesi, oldukça tartışmalı bir durumda. Hz. İsa'nın ref edildiği makamdan tekrar dünyaya nüzul edeceği hakkında ancak 4 müteşabih ayete gönderme yapılabileceğini ama Kütüb-ü sitte'de de bulunan bazı hadislerde konunun sarahaten yer aldığını kaynaklar bildiriyor. Lakin her halükarda Hıristiyanlıkta olduğu gibi bir Mesih inancının İslamiyet'te asla olmadığı, iki dinin arasındaki köklü farklılıkları bulunduğu mutlaka belirtiliyor. Kelime anlamı itibariyle doğru yola girmiş, hidayete ermiş demek olan Mehdi konusunda ise tartışma çok daha şiddetli.
Mehdi'nin gelişi veya zuhuru hakkında hiçbir ayet olmadığı hakkında tama yakın bir fikri birliği var. Tartışma, konuyla ilgili rivayet edilen, 40'ının sahih olduğu (ama Buhari ve Müslim'de yer almadığı) söylenen yaklaşık 100 hadisten kaynaklanıyor. İbn Haldun'un Mehdi inancına mesnet teşkil eden haberleri ele aldığı, inancı tarihsel ve toplumsal durumlara bağladığı satırları konuyla ilgili kaynakların hemen hepsinde ele alınıyor. Daha yeni kaynaklar modernist Müslüman Fazlurrahman'ın 'Mesih ve Mehdi inancının ahlaki zaaflara yol açtığı, beşerin itici gücünü körelttiği' sözlerini çoğu kere naklediyorlar.
Genel Sünni kabulüne göre, Mehdilik'in temel inanç esaslarından olmadığı, bu inanca sahip olmayan bir kimsenin dinden çıkmış sayılmayacağı belirtiliyor. Ama Mehdi/Mesih inancına çok önem veren, bu sayede Müslümanların manevi güçlerinin arttığına, yeryüzünü Mehdi'nin gelişine hazırlayacak şekilde nesiller yetiştirilmesine işaret edenler de var.
Aranızda 'Hoca, derin mevzulara dalmışsın, bu konular sizi aşar' diyenler olduğunu biliyorum. Telaşa hacet yok; haklısınız, ben de aynen sizin gibi düşünüyorum. Bu konular elbette beni aşar, ben de her Müslüman gibi öğrenme gayreti içindeyim. Haddimizi bilir, Meshilik/Mehdilik meselesini ilahiyat boyutuyla ele almaya yeltenmekten taaccüp ederiz. Lakin takdir ederseniz ki, konu sadece ilahiyatla ilgili değil bir de sosyopsikolojik boyutu var. Söz alma nedenimiz de meselenin bu sosyopsikolojisi. Bir de, en çok Mesihlik/Mehdilik iddiasında bulunan kimselerle yüz yüze gelenlerin, onları derinlemesine tanıma imkanı bulanların biz psikiyatri uzmanları olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Mesihlik/Mehdilik meselesinin sosyopsikolojik boyutu hakkında çok az konuşuluyor. Bilenleri, hem bilgileri hem meslek ahlakları, (susmaya demeyelim de) konuşmamaya zorluyor. Bilgileri zorluyor çünkü hayatın öyle kolay çıkarımlar yapılamayacak kadar karışık, her insanın psikiyatrik etiketler yapıştırarak anlaşılamayacak uçsuz bucaksız engin bir iç dünyası olduğunu biliyorlar. Meslek ahlakları zorluyor çünkü bugün hırs ve hiddetten burunlarının ucunu göremeyenlerin, pek güvendikleri akılları, yarın 'imdat' demeye bile yaramadığında yardım istemek için kapılarını çalabileceklerini düşünüyorlar.
Kapılarını herkese, kendilerine saldıranlara bile açık tutuyorlar. Gelgelelim tüm yaşam alanlarımızı psikiyatriyi bir biçimde ilgilendiren fenomenler öylesine doldurmuş durumdaki, profesyoneller de adap ve usul dairesinde kalarak, konunun hassasiyetini bilerek ve kimseyi incitmemeye çalışarak söz almak zorunda. Başarabilirsek önümüzdeki yazıda bunu yapmaya, Mesihlik/Mehdilik iddialarının sosyopsikolojisi üzerinde durmaya çalışacağız. (Yeni Şafak)
Yazıyı kaynağından okumak için tıklayın...
Mehdilik iddiası ve psikolojik sağlık II
'Kandesin sen kande, çık ey mehdi-i sahip zuhur!
Millet-i İslamı pamal eyledi ceyş-i fütur' diye haykıran Ziya Paşa, rahatın, huzurun kalmadığı, zulüm ve matemin kol gezdiği zamanda bütün ümidini Mehdi'ye bağlıyor. İslam coğrafyasında, özellikle çok zor zamanlarda
'1494 yılı içinde İstanbul'da bir olay meydana geldi: Şehre Acem ülkesinden bir kişi geldi. Bu kişi Mehdi'nin çavuşlarından olduğunu iddia etti. Hayli maceralar oldu. Bu konu âlimler arasında tartışıldı. Âlimler paşalara türlü türlü cevaplar verdiler ve aralarında anlaşıp dediler ki: Her devirde bunun gibi maceralar olur. Halifeler zamanında da olurdu. Arap'ta, Acem'de halifeler bunun gibileri katlederlerdi, âlem halkı fesada varmasın diye. Hem de delile gerek duymadan. Şimdi bunun gibileri ortadan kaldırmak yeğdir dediler. Sonunda âlimlerin ittifakıyla fetva verip katlettiler.' (İşin ilginç yanı, katli gerçekleştiren makam, vatandaşların talepleri üzerine bu kişi için ileride bir türbe yaptırmak zorunda kalır.)
Bir kez daha söyleyelim, Mesihlik/Mehdilik mevzuunun ilahiyat boyutu konusunda konuşmaktan teeddüp ederiz. Özellikle tasavvuf erbabı içinde, mehdiyete çok mühim bir özellik atfeden Müslümanlar olduğunun farkındayız. Derdimiz, kardeşlerimizin ne mehdiyet inancı ne ümidi. Mehdi olduğu zannıyla hareket eden, toplumun kendisine bu şekilde inanması için envai çeşit atraksiyonlar yapan, zan'la hakikati karıştıran madrabazların ayıklanması, hepimizin vazifesi. 2 Şubat
Mehdilik iddiasında bulunan kimselerin önemli bir kısmı, psikolojik
Yine de psikiyatrik hastalık üstün bir zekâ ile birleştiğinde tıbbi otoritelerin bile teşhis etmekte zorlanabilecekleri vakalar olabilir. Bunlara bir misal yakın tarihimizdeki Mustafa Kamil Efendi'dir. Mustafa Kamil Efendi, benim de memleketim olan Denizli/Çal Kadılığı görevindeyken ikinci oğlunun Menderes ırmağında boğulması üzerine melankoliye tutulur. Görevine devam edemez ve memleketi Elbistan'a gelir. Bir süre sonra iyileşince 1906'da Haçin Kadılığı'na atanır. Ancak bu görevindeyken melankolisi nükseder ve Mehdiliğini ilan eder ve II.Abdülhamid'e de bir menşur gönderir, zaten karışık olan ortalığı bir de o karıştırır.
Topluma yönelik asıl tehlike, tanınmaları çok daha zor ama toplumu cerbezeli özellikleriyle etkilemeleri yüksek ihtimal olan, bariz bir psikiyatrik hastalığı bulunmayan kimselerin Mehdilik iddiaları. Bu kimselerde ilk bakışta kendisini ele veren bir psikiyatrik hastalık yok ama rahatsızlık onların kişilik yapılarında. Kişilikteki bozukluklar, şahsın çevresinde yaşayanları çok zor durumda bırakır lakin kendisi tarafından fark edilemez bile.
Ona göre kendisi en sağlıklı, onun gibi düşünüp davranmayanlar hastalıklıdır. Böyle hastalıklı bakış açıları, her şeye kolayca inanma özelliğine sahip bazı insanlar tarafından benimsenip yayılarak toplumu da ifsat edebilir.
Mehdilik iddiasında olan kimseler, kişilik olgunlaşması açısından oldukça çocuksu, hayalle gerçeği, kendi arzularıyla dış dünyanın taleplerini ayıramayan, dürtülerini denetleyemeyen yapıdadırlar. Tasavvufa göre madde ve mana âlemleri arasında berzah vazifesi ifa eden insan-ı kamilden beklenen yüksek kişilik özellikleriyle zerre miskal alakaları yoktur. Bu şahısların kişilik yapılarındaki ortak özellik, kimi zaman sinsi biçimde seyreden 'seçilmişlik duygusu'dur. Seçildiklerine inandıklarından, kendileriyle diğerleri arasında keskin ve çok adaletsiz bir ayrım yapar, ona göre davranırlar.
Yazıyı kaynağından okumak için tıklayın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder