Fethullah Gülen Hocaefendi'den hizmet erlerine çok önemli uyarı!
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin en güncel sohbeti Herkul.org sitesinde yayınlandı
Fethullah Gülen
Hocaefendi'nin "397. Nağme: Kara Propaganda ve Nefis Muhasebesi"
başlıklı yeni sohbetinde, Hizmet erlerinin, maruz kaldıkları kara
propaganda karşısında nasıl davranmaları gerektiği anlatıldı. Sohbette
ayrıca “furuât” sözünü tenkit edenlerin yanlışlıklarına imada bulunularak, “usûl” ve “furuât” kavramları açıklandı.
İŞTE HERKUL.ORG SİTESİNDEN YAPILAN SOHBETLE İLGİLİ AÇIKLAMA METNİ
Muhterem
Fethullah Gülen Hocaefendi, birkaç saat önce yaptığı sohbetinde, Hizmet
erlerinin, maruz kaldıkları kara propaganda karşısında nasıl
davranmaları gerektiğini anlatarak sözlerine başladı.
Yapılacak
işlerde mazi, hal ve müstakbelin beraberce ele alınması lazım geldiğini
ifade eden Hocaefendi, her zaman ahiretin ve hesabın hatırda
tutulmasının önemine değindi. “Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarsa “Selametle!” derler.” (Furkan, 25/63) ve “Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler.”
(Furkan, 25/72) mealindeki ayet-i kerimeleri hatırlatarak, kötülüklere
aynıyla mukabele etmemek gerektiğini vurguladı. Bu cümleden olarak, “furuât” sözünü tenkit edenlerin yanlışlıklarına imada bulundu, “usûl” ve “furuât” kavramlarını açıkladı. Ayrıca, “mâlikâne” iftiralarına temas etti.
Mü’minlerin
farklı içtihatlarda bulunabileceklerini ama katiyen hakperestlikten
ayrılmamaları gerektiğini belirten Hocaefendi, Ashab-ı kiram
efendilerimizin karşı karşıya geldikleri zaman bile çok hakperest
davrandıklarını söyledi. Hazreti Ali ile Hazreti Zübeyr’i misal olarak
serdeden Hocaefendi şu hadiseyi anlattı: Hazreti Zübeyr, Hazreti Ali’nin
karşısına atını sürüp çıktıktan sonra bir bahtsız adam onu şehit
etmişti. Hazreti Zübeyr’i şehit eden kişi, daha sonra Hazreti Ali’ye
yaranmak ve ondan bir pâye koparmak için huzuruna gelmiş ve “Safiyye’nin
oğlunu, senin hasmını öldürdüm.” deyivermişti. Buna karşılık Hazreti
Ali, “Ben bu kulaklarımla Rasûl-ü Ekrem’den şöyle işittim: Safiyye’nin
oğlu Zübeyr’in kâtilini Cehennem’le tebşir ederim!” demişti.
İnsanların
hatalarını arama, gizli hallerini araştırma, kabahatlerin izini sürme,
kulağı olumsuz sözler için kullanma ve dili gıybetle, iftirayla kirletme
gibi çirkin günahların, kuyruğunu dikip bir köşede sinsi sinsi bekleyen
bir akrep gibi bazı mü’minlerin gönül hayatına nasıl zehir akıttığına
sözü getiren Hocaefendi, kimsenin günahının takipçisi olmamak,
başkalarının hatalarını araştırmamak ve onların –amme hukukuna girmeyen–
kusurlarına göz yummak gerektiğini ifade etti.
Muhterem
Hocaefendi, başkalarının günahlarını teşhir etmemek ve hiç kimseyi
utandırmamak lazım geldiğini şerh ederken hiç unutamadığı üç hadiseyi
ilk defa anlattı.
Hakkın hangi kriterlere
göre tesbit edilebileceği üzerinde duran Hocaefendi, hak bildiğimiz
mevzuya sahip çıkarken kendi muhasebemizi yapmaktan da dûr olmamamız
icap ettiğini belirtti. Özellikle Hazreti Üstad’ın “Bana zulüm ve
işkence yaptıklarının hakiki sebebini şimdi anladım. Ben kemal-i
teessürle söylüyorum ki, benim suçum, hizmet-i Kur’aniyemi maddî ve
mânevî terakkiyatıma, kemalâtıma alet yapmaklığımmış.”
şeklindeki mülahazasını hatırlattı. İman ve Kur’an’a yapılan hizmetin,
maddi beklentiler bir yana, varidat ve mevhibelere mazhar olma, velilik
mertebesine erme gibi maksatlara da alet yapılmaması; hatta cennete
girme, cehennemden uzak kalma gibi ulvî gayelere dahi vasıta
kılınmaması; evvelen ve bizzat talebin ihlâs ve rıza-yı ilahi olması
lazım geldiğini dile getirdi.
Muhtevasına sadece küçük bir işarette bulunduğumuz bu önemli sohbeti istifadeye medar olması recasıyla arz ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder