Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yeni sohbeti paylaşıldı!
Fethullah Gülen Hocaefendi, doğru ve makul olanda ısrar etmek gerektiğini söyleyip, üsluptan taviz vermeden mutlaka müdafaa yolunu gösterdi.
Hocaefendi, doğru ve makul olanda ısrar etmek gerektiğini; doğruda ısrar etmemenin bâtıla meyletmek olduğunu
belirtip “Yıkalım bu okulları.” Bâtıl bu!.. “Açılımı durduralım.” Bâtıl
bu!.. Allah hesabını sorar. Sana ait bir şey değil ki, emanet bu!..
Buna karşı alakasız kalamazsınız; bu, hakka karşı alakasız kalma
demektir; müdafaa edeceksiniz bunu, üslubunuzdan taviz vermeden mutlaka müdafaa edeceksiniz." ifadelerini kullandı.
Hocaefendi: Doğru ve makul olanda ısrar etmek lazım
VİDEO İÇİN TIKLAYIN
Muhterem Hocaefendi, “Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir” diyor
Hazreti Pir. Birinin o ölçüde sevgiye, takdire, tayine, desteklenmeye
hakkı yoksa şayet, siz o mevzuda aşırı gittiğinizden dolayı, Allah,
“Onların hakkı o kadar değildi!” diye sizi tokatlayabilir. Ben yediğim tokatları bundan biliyorum. Şimdiye kadar hiç kimseye yapmadığımız şeyleri yaptık; “Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir”, Allah tarafından tokat yiyorum, Allah affetsin. (…) Zira
kâmet-i kıymetinin üstünde, o ölçüde liyakati olmayan insanlara değer
atfetme mevzuu, hakikati alt üst etme demektir. Kader, “Öyle değil bu
mesele; alın siz ağzınızın payını!” dedi ve bize tokat üstüne tokat indirdi. Şamarı bir başkası değil, biz yiyoruz." diye konuştu.
*Ölüm ansızın gelir çarpar, ötesi de amel sandığı olan kabir. Orada senin değerin, arkada bıraktığın şeyler değil, amel, iman ve aksiyonun.. nasıl inandığın, ne
ölçüde ne derinlikte inandığın ve “inandım” diye iddia ettiğin inanca
göre neler yaptığındır. Bunları kıyaslarlar ve -hafizanallah- “Niye
yalan söylüyorsun?” derler. Bu sözler bile azap adına insanı batıracak
şeylerdir.
*Unutmamanız gerekli olan şeyler vardır. Zannediyorum
aklımızda sıkı tutmamız, kontrol altına almamız, “aman kaçar” deyip de
pek çok eskortla korumamız gereken şeyler vardır. Sürekli müzakere,
sohbet-i Canan, işi evirip çevirip hep Allah’a, peygambere bağlamak…
Bunlar da onun eskortu. Haramilere, kapkaççılara çaldırmamanın yolu bu.
Paranız çalınsa ne olur ki!.. Bir gün yerine konur. Fakat çalınan sizin
duygu ve düşüncenizse, siz kendi değerlerinizden yoksun hale gelirsiniz.
Dolayısıyla değerler, kıymetler yetimi haline gelirsiniz. Şimdilerde
rüzgârlar biraz muhalif estiğinden dolayı, bazen duygularda, düşüncede,
ifadede, beyanda savrulmalar olabilir. Bunları hesaba katarak
savrulmamaya karşı kararlı durmak lazım.
*“Birileriyle
müşterek bazı projeler realize ediliyor; Sam amcanın çocuklarıyla, Ham
amcanın çocuklarıyla, Tam amcanın çocuklarıyla..” diyorlar. (…) Şayet
meseleye basitçe yaklaşmak icap etseydi ve ben de 10-15 yaşımdaki halime
göre konuşsaydım, şöyle derdim: “Eğer birinin, benim gibilerin bu
türlü iştirakler içinde zerre kadar hissesi varsa, Allah bin defa
kahretsin. Yoksa.. öyle diyenler…” İşte gerisini demeye cesaret
edemiyorum. Çünkü nasıl olsa Allah’a havale edilmiş o işte, şimdiye
kadar haksız ilişenler, (cezalarını) bulmuşlardır; ben “Allahım, sav
onların başından o belayı!” diye dua ediyorum.
*Hakkın müdafaası çizgisinden ayrılmamak lazım. Hakkın müdafaası çizgisi… Hata yapıyorsak, Allah bizi affetsin; doğru yapıyorsak, ondan dönmek en büyük hatadır. Fakat üslupta kusur etmemek lazım.
*“Gayr-ı
meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir” diyor
Hazreti Pir. Birinin o ölçüde sevgiye, takdire, tayine, desteklenmeye
hakkı yoksa şayet, siz o mevzuda aşırı gittiğinizden dolayı, Allah,
“Onların hakkı o kadar değildi!” diye sizi tokatlayabilir. Ben yediğim
tokatları bundan biliyorum. Şimdiye kadar hiç kimseye yapmadığımız
şeyleri yaptık; “Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir”, Allah tarafından tokat yiyorum, Allah affetsin. (…) Zira kâmet-i kıymetinin üstünde, o ölçüde liyakati olmayan insanlara değer atfetme mevzuu, hakikati alt üst etme demektir. Kader,
“Öyle değil bu mesele; alın siz ağzınızın payını!” dedi ve bize tokat
üstüne tokat indirdi. Şamarı bir başkası değil, biz yiyoruz.
*Doğru istikâmetinde sâbit-kadem olmalı; dimdik durmalı, taviz vermemeli, evet dememeli, tabasbusta bulunmamalı, yaltaklık yapmamalı!..
Saygıda kusur etmemeli ama yaltaklık da yapmamalı!.. Yanlışlarımız
varsa, birbirimizle konuşurken onları düzeltelim ama doğru bildiğimiz
şeylerden de taviz vermeyelim. O, hakka karşı, Allah’a karşı, Peygamber’e karşı dünyanın hatırına, dünyevî geleceğin hatırına saygısızlık olur.
*Bir sarrafın bir altın ve gümüşü bir potada eritip altını gümüşten ayırması gibi, Allah da sizi hasınızı, hamınızdan ayırmak için imtihan eder. Cenab-ı
Hak, temizleri, pakları ayırsın diye yapıyor bunu. (…) Duruyor musun
yerinde, kaytarıyor musun, yan çiziyor musun? ‘Ben de ehl-i dünya gibi
dünyaya meyledeyim, şirin görüneyim, birileriyle aynı çizgide olayım,
zevk u safa içinde hayatımı sürdüreyim, belli makamlara, mansıplara,
payelere bağlayayım’ filan.. Allah böyle imtihan eder sizi. Kayıyor musun, kaymıyor musun; dünyaya meylediyor musun, etmiyor musun?.
*Kur’an-ı Kerim, pek çok ayet-i kerimeyle bu imtihanları nazara veriyor:
“Allah,
sizin içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri ortaya çıkarmadan,
kolayca cennete girivereceğinizi mi zannettiniz?” (Âl-i İmran, 3/142)
“Yoksa
siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz
kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere,
öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber
ile yanındaki müminler bile “Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman
yetişecek?” diyecek duruma geldiler.” (Bakara, 2/214)
*Peygamber
dahi dedi: “Allahım yardım ne zaman?” Demir bir pençe ile sıkıldılar,
Peygamber de sıkıldı. Bu açıdan da, böyle olmayı yanlış bir şey
yapıyoruz şeklinde algılamamalı. Eğer bir demir pençe içinde sıkılma bir
yönüyle yanlışın neticesi olsaydı, Allah celle celaluhu, Hazreti Adem’i
başta öyle demir bir pençe ile sıkmazdı, Hazreti Nuh, 20-30 insanıyla
yalnızlığa terkedilmezdi. Hazreti Musa Mısır’ı terk edip kaçmazdı.
Hazreti Zekeriyya testereyle ikiye biçilmezdi. Hazreti Yahya bir yerde
öldürülmezdi, Hazreti Mesih için çarmıhlar gerilmezdi. İnsanlığın
İftihar Tablosu, tev’em, ikiz olarak, bağrında neş’et ettiği Kabe’den
Beytullah’tan uzaklaştırılma mecburiyetinde bırakılmazdı. Burada bu kötü
bir şey olsaydı, Allah en sevdiği kullarını bu türlü şeylere maruz
bırakmazdı. Demek ki, bu yolun cilvesi bu!.. Burada kıvam sergileyen
insanlar, kıvam sergileyecekler nezd-i uluhiyette.. Allah da onlara
istikbal va’dedecek. Hakkı olmayan insanlar da elenip gidecek, has
hamdan ayrılsın diye.
*Başkalarının
saldırılarına karşı aynıyla mukabelede bulunmamak lazım. Siyon
diyebilirler, miyon diyebilirler, çiyon diyebilirler, hıyon
diyebilirler. Aynıyla mukabele etmemek lazım. Mü’mine yakışan şey odur.
Öbürüne gelince, onu diyenlerin de mü’min olduklarına ihtimal
vermeseydim, ona “densizlik” diyecektim. Fakat mü’min olduklarına
ihtimal verdiğim için “densiz” demeyi bile nezaketsizlik sayıyorum.
*Yürünen
yolu sık sık test etmek lazım; müzakerelerle, ortak akılla, Kur’an’ın
temel disiplinleriyle, Sünnet-i Sahiha ile onun doğruluğunu test etmek
lazım. Kanaat önderlerine, ulemaya, meşayihe o meseleyi sormak lazım,
doğru mudur diye. Eksiği yanlışı varsa şayet, onları gidermek lazım.
Onun ok gibi dosdoğru olmasını sağlamak lazım, ok doğru olmazsa hedefine
varamaz. Doğru olduğuna inanılan meseleden de asla taviz vermemek
lazım.
*Doğru ve makul olanda ısrar etmek
lazım. Doğruda ısrar etmemek, bâtıla meyletmek demektir. “Yıkalım bu
okulları.” Bâtıl bu!.. “Açılımı durduralım.” Bâtıl bu!.. Allah hesabını
sorar. Sana ait bir şey değil ki, emanet bu!.. Buna karşı alakasız
kalamazsınız; bu, hakka karşı alakasız kalma demektir; müdafaa
edeceksiniz bunu, üslubunuzdan taviz vermeden mutlaka müdafaa
edeceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder