HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

22 Mart 2014 Cumartesi

Cemaat ile memleket arasında kaldıkları zaman memleketi gözlerini kırpmadan satabilirler”

Cevdet Akbay Cemaat gerçeğini anlattı - 1

Fayetteville State Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Cevdet Akbay ile Paralel yapıyı ve son günlerde eş anlamlı olarak kullanılan Cemaat'i konuştu. Akbay röportajın birinci bölümde Fethullahçıların lokalden genele adımlarını nasıl attığını anlattı.

      14.02.2014
 


HÜR HABER / HABER MERKEZİ
M. FATİH GEDİMAN


Gülen Cemaati... Son 2 aydır Türkiye'de iktidarı isteyen, hükümeti devirmeye çalışan bir paralel devletin mimarı olarak anılan yapı...

Prof. Dr. Cevdet Akbay... Cemaatin yetiştirdiği bir isim olmamasına karşın Amerika'da devam etmek durumunda olduğu çalışma hayatı sırasında bu yapıyla tanışan çocuklarını bu yapının okullarında okutan, Eşi aynı yapı tarafından yakın bir tarihe kadar büyük değer görürken bugün Türkiye'de bir çok kişinin de yaşadığı iddia edilen dışlamaya maruz bırakılmış, kendisi ile ilgili de Türkiye gündemine ilişkin yorumları nedeniyle görüşülmeme kararı alınmış bir eğitimci..

Akbay ile Cemaat'in dününü, bugününü ve paralel yapının inşaasını konuştuk. İşte Tarihe not niteliği taşıyacak o röportajın ilk bölümü:

SORU: Paralel Devletle başlayalım. Siz Cemaatin içinden mi geliyorsunuz? Yaptığınız bir çok tespit bu yapıyı iyi tanıdığınız izlenimi oluşturuyor.

CEMAAT AMERİKA’DA BÖYLE GÜÇLENDİ

Üniversite’ye başlayana kadar herhangi bir Cemaat ile tanışma imkanım/şansım olmadı. Üniversite’ye başlayınca Risale-i Nur’la iştigal edenlerle tanıştım. Türkiye’deyken Gülen Cemaati’ni uzaktan tanıyordum, içlerine pek girmedim. Amerika’ya geldiğim dönem (1993’un sonunda geldim) Amerika’da fazla güçlü değillerdi. Daha sonra organize bir şekilde çoğaldılar. Fethullah Gülen’in ABD’ye yerleşmesinden sonra daha çok güçlendiler.

BAŞLARDA SEVİNDİK

Tabi, onların güçlenmesi, aynı iklimi teneffüs eden biri olarak beni ve benim gibi birçok insani sevindirdi. Neticede, kurumlarıyla ABD’deki çocukların dini eğitim almasını, memleket kültürüyle büyümeleri yolunda faaliyetleri var. Eğitim yoluyla, bu Charter (Sözleşmeli) Okullar aracılığıyla birçok hizmetler veriyorlar; dünyanın dört bir yanındaki özel okullarıyla o memleketlerin gençlerini eğitiyorlar; o gençlerin memleketimize karşı olan bakış açılarını olumlu yönde etkiliyorlar. Öyle görüyor, ondan dolayı da takdir ediyordum.

CEMAAT – MEMLEKET ARASINDA KALSALAR GÖZLERİNİ KIRPMAZLAR

Ama Mahir Zeynalov gibilerin meşru hükümete menfi bakışını, Başbakan Erdoğan’a karşı olan edepsizce tavrına bakınca “Cemaat bu gençlere Türkiye/memleket sevgisi mi Cemaat sevgisi mi aşılıyor? Cemaat ile memleket arasında kaldıkları zaman memleketi gözlerini kırpmadan satabilirler” gibi sorular ve düşünceler ister istemez insanın aklına geliyor. Bir de, Cemaat’in yurtdışındaki, özellikle ABD’deki diyalog faaliyetlerini takdir ediyordum. Diyalog faaliyetlerinin, yabancıların Müslümanlara karşı bakışını olumlu yönde değiştirdiğine inanıyorum. En azından önyargılı olmayan Amerikalılar taraflı medya yerine direk Müslümanlarla konuşuyor, onlardan dinliyorlar. Biraz önce Charter Okulu dedim, ABD’de yüzlercesi var. Louisiana Eyaleti’nin Baton Rouge şehrinde doktorayı bitirip 2002’de Georgia Eyaleti’nin Atlanta şehrine taşınınca orada bir tane vardı (daha sonra iki tane daha açıldı). 2004’te şimdiki iş icabı North Carolina Eyaleti’nin Fayetteville şehrine taşındım. Atlanta’daki Charter okulunda bazı sorunlar çıkmış, okulun Mütevelli Heyeti’ndeki bazı elemanlar okul müdürünü işten attırmaya, okulu kapanma noktasına kadar getirmeye niyetlenmişler.

OĞLUNU BİZE VER SENİ HEYETE SEÇELİM!

Bu da onları tedirgin etmiş. Benim ortaokul yaşlarında oğlum olduğu için beni aradılar. “Rica etsek, evi geri buraya taşır, oğlunu okulumuza verirsen veli olman hasebiyle Mütevelli Heyeti’ne seçilebilirsin; okul için hayati öneme sahip” dediler. Eşimle konuştuk, hiç tereddüt etmeden evi tekrar Atlanta’ya taşıdık, birkaç sene hem o okulun hem de daha sonra açılan lisenin Mütevelli Heyeti’nde yer aldım. Çalıştığım Fayetteville ile Atlanta arası arabayla 6 saat sürüyor; 2010 yılına kadar iki haftada bir, bazen ayda bir eve gidip geliyordum. Meşakkatli oluyordu ama neticede bir okulun varlığı söz konusuydu. Yaptığım küçük bir iyilik idi, yeri geldiğinde biz de onların iyiliğini gördük elbet; insani durumlar.

İÇLERİNDE DE BİR PARÇASI OLAMAZSINIZ

Sorunuza gelince, Cemaat ile tanışıyordum, onları yakın görüyordum, onlar da beni kendilerine yakın görüyorlardı. En az 10-15 sene Gülen Cemaat’i ile bir dost olarak irtibatım oldu; öyle olunca birçok konuda nasıl düşündüklerini ister istemez insan biliyor veya en azından tahmin edebiliyor. Ama “Cemaatin içinden mi geliyorsunuz?” sorunuza “evet” diyemiyorum çünkü yapının bir parçası olmadım, olamadım. Fıtrat meselesi. Tanıdığım insanlar, genç öğretmenler pırlanta gibi insanlar, hala da onları öyle görüyorum. Ama Hanefi Avcı’nın bir tespiti var, bir insan kendi başına olunca farklıdır, bir Cemaat’e veya Örgüte bağlı olunca farklıdır. Kendi başına olan bir insan kendi iradesiyle, şartlara bağlı olarak hareket eder; Cemaat’e bağlı olan bir insan gelen emirlere göre hareket eder; kendi iradesi ikinci belki üçüncü planda kalır.

CEMAAT’TEN TALİMAT: ONUNLA GÖRÜŞMEYİN!

Nitekim, son tavrından dolayı Cemaat’i Twitter ortamında eleştirmeye başlayınca Cemaat kimsenin benimle görüşmemesine karar vermiş. Daha önce Cemaat’teki bazı fertlerin Başbakan’a karşı menfi düşüncelerini görüyor, duyuyordum ama “şahsi husumeti var” deyip fazla ciddiye almıyordum. Çünkü Başbakan’a muhabbet besleyenler de vardı.

"GÜLEN’İN HİÇBİRŞEYDEN HABERİ YOK" TEZİ NASIL ÇÖKTÜ?

Emre Uslu, Önder Aytaç ve benzeri zevatın saldırılarını “Cemaat’ten ve F. Gülen’den habersiz, kendi başlarına” sanıyordum. Onun için “Derin Damar” derdim. Derin Damar’ı, Cemaat’ten ve F. Gülen’den bağımsız sanırdım. Gelişmeler, Cemaat içinde bir “şahin” kanadın, daha doğrusu operasyonel bir ekibin olduğunu gösterdi. Bu ekibin F. Gülen ve Cemaat’in üst ekibin bilgisi ve direktifiyle faaliyet gösterdiğini, uzun bir hüsn-ü zan döneminden sonra anladım.

AİLEME DE TAVIR ALDILAR!

Sadece benimle irtibatı kesmekle kalmadılar, onları çok seven, onların da kendisine saygı gösterdiği eşime de tavır koydular. Genelde eşimi ziyaret eden, davet eden bayanlar, telefon açmayı bile kestiler. Yukardan emir öyle gelmiş, emri uyguladılar. Bu eşimin çok zoruna gitti. İlk baslarda beni suçluyordu ama onların tavırlarını gördükçe bana hak verdi. Cemaat’i eleştirmek günahsa, o günah benim; tuhaf olan günahı olmayan eşimi cezalandırmaları. Bu bir psikolojik baskı yolu tabi.

CEZALANDIRMAK İSTEDİKLERİNE BU YÖNTEMİ UYGULUYORLAR

Eşimi cezalandırarak beni susturma yöntemi. 1950-60’larda, siyahi Amerikalıların bağlı olduğu Nation of Islam’da buna benzer bir yöntem vardı. Birisini cezalandırmak istedikleri zaman onu yalnızlığa mahkum ederlerdi; senelerini o yapıya vermiş, o yapının dışında tanıdığı olmayan o dışlanmış insan da psikolojik depresyona girermiş. Bu sefer Nation of Islam’dakiler “bakın, yapıdan uzaklaştı, yapının dediklerini yapmadı, yapıyı eleştirdi Allah da onu cezalandırdı, delirtti” gibi laflar ederek diğerlerine mesaj verirlerdi. Sanıyorum Cemaat da bu yöntemi uyguluyor. Ben fazla ehemmiyet vermiyorum, esimin çok zoruna gitti önceleri ama alıştı. Bir oğlum başka bir şehirde üniversitede okuyor, onlarla kalıyor, en kısa zamanda onu da onların içinden alacağım.

SORU: Bu yapının askeri vesayet sonrasında devletin içerisine böylesine yerleşmesinin geçmişini nasıl görüyorsunuz? Bunun temelini görmek için 2002’ye mi gitmek gerekiyor? Yoksa daha da geride mi dersiniz?

PARALEL YAPI 40 YILDA OLUŞTU, AK PARTİ DÖNEMİ FİNALDİ

Sayın Başbakan da söyledi, orada-burada da söyleniyor, yazılıyor, bu devlete sızma konusu yeni değil; 30-40 yıllık bir sürecin ürünü. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte aynı değerlere sahip olmaları hasebiyle önleri açıldı; engel çıkartılmadı. Polis, emniyet ve birçok kurumda zaten varlardı; Kimisi hakkıyla kimisi de organize yöntemlerle (torpil, sınav sorularının çalınması vs) yerleşmişti devlete ama üst mevkilere tırmanmaları, alt mevkilere geçişlerin hızlandırılması AK Parti döneminde oldu.

HÜKÜMET CEMAATİ ASKERİN ŞERRİNDEN KORUDU! İSTESEYDİ…
Geçenlerde hükümete vurmak için Taraf’ın yayınladığı ve F. Gülen’in de bunu fırsat bilerek hükümete tokat salladığı 2004’teki MGK kararları iki şeyi gösteriyor. Bir, Cemaat askerlerin hedefindeydi ve hükümet eliyle Cemaat’i boğmaya çalışıyorlardı, hükümete baskı yapıyorlardı. İki, hükümet kararlara imza attığı halde Cemaat’in burnunun kanamasına bile fırsat vermedi. Eğer hükümetin niyeti Cemaat’i bitirmek olsaydı, askerlerin ve o baskı dönemini, boğucu şartları bahane ederek “görüyorsunuz askerler baskı yapıyor, direnemedik” diyerek Cemaat’e ağır darbeler vurabilir, tasfiye edebilirdi. Ama ne yaptı, göğsünü siper etti, imkanlar tanıdı. Cemaat’in birçok alanda gelişmesini sağladı.

NANKÖR VE GÜVENİLMEZ OLDUKLARINI GÖSTERDİLER
Bir sefer 2004 MGK kararlarını bahane ederek kendileri için fedakarlık yapan hükümete cephe almaları, onların nankörlüklerini ve güvenilmez olduklarını, onlara iyilik yaramaz olduklarını gösterir. Hükümetin sunduğu imkanlarla Ergenekon yapısı zayıflayınca, Cemaat güç zehirlenmesi yaşadı, her şeyi kendileri yaptı havasına girdi ve Hükümet ile iktidarı paylaşma pazarlığına girdi. Hükümet pazarlık yapıp gücünü paylaşsaydı bile Cemaat tatmin olmazdı; bir adım ötesinde hükümeti alaşağı etmek vardı. Çünkü Cemaat paylaşmayı bilmez, istemez, “hep benim olsun, her şey benim olsun, herkes beni dinlesin, herkes benim emrimde olsun” istiyor.

BİR YERE GİRDİKLERİNDE İLK DÜŞÜNDÜKLERİ NEDİR?
Başbakan’ın “ne istediler ver vermedik!” tepkisini bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Mesela bir derneğe, bir partiye veya suna buna üye olduklarında düşündükleri ilk şey şudur: burayı nasıl ele geçirebiliriz? Kendilerinden olmayanların kurdukları yapıları ele geçirmek için plan program yaparlar. Çok tuhaf bir yapı, bir ruh hali.

CEMAATLERİN HEPSİNE AYNI DAVRANILDI,
YAŞANANLAR BUNLARIN FITRATINDAN…


SORU: Başbakanın ifadesiyle bu “çöreklenmenin” günahkarları arasında Ak Parti iktidarı var mı? Bilinen ciddi bir ilişki vardı çünkü.

Ben şahsen AK Parti iktidarını bu konuda suçlu/günahkar olarak görmüyorum. Bütün vatandaşlara, bütün Cemaatlere olduğu gibi Gülen Cemaati’ne de aynı mesafede durdu. Rahat hareket etmelerini, organize olmalarını, güçlenmelerini sağladı. Nitekim hükümet hizmete zemin hazırlamak için vardır. Geçmişte sırf Cemaatten olduğu için insanları dışlasaydı o zaman hata yapmış olurdu. Hatta hükümetin bugünkü haklı tavrı bile geçmişteki menfi tavrına bağlanıp “Hükümet’in zaten geçmişte de Cemaat’e kini vardı” diye eleştirilebilirdi. Oysa öyle bir şey yoktu geçmişte; hükümet zayıf dönemlerinde olduğu gibi güçlü döneminde bile Cemaat’e karşı bir tavrı almadı. Cemaat biraz güçlenince farklı yerli ve yabancı yapılara yanaştı; bir zamanlar kendisine göğsünü siper eden meşru hükümeti yıkma oyunları içine girdi. Mesela birisini yanınıza alır iş verirsiniz; o kişi zamanla onunla yetinmez, iş yerini de elinizden almaya çalışırsa, bunun suçlusu siz olmazsınız. İyi niyetinize karşılık size ihanet edenin karakteri böyle. Tek sucunuz(!), belki Bülent Arınç’ın ifadesiyle “fazla saf” olmak olabilir.

GÖREVDEN ALMALAR…
AMİRİNE GÜVENMEYEN GÖREVLİYE BİZ NİYE GÜVENELİM?


SORU: Operasyonlar sonrası yargıya müdahale ile suçlanıyor hükümet. Sizce buna nasıl bakmak gerekiyor? Gerçekten bir paralel yapı var ise ve bu yargıyı ele geçirmişse olduğu gibi bırakıp yargı gerekeni yapsın diyebilir miydi hükümet?

Cemaatçi birkaç savcı, yedeklerine bir miktar emniyet görevlisini alarak yolsuzluk bahanesiyle bir operasyon başlatıyorlar. Muhtemelen yargı ve emniyetten sorumlu Cemaat İmamları’nın/Abilerinin direktifleriyle. Muhtemelen, bu imamlara/abilere emir daha üst, belki en üst seviyeden gelmiş, bilemiyorum. Operasyonlardan F. Gülen’in, hatta tetikçi olarak kullanılan birkaç gazetecinin haberi oluyor ama savcı ve polislerin amirlerinin haberi yok! En başında bir usulsüzlük olduğu ortada. Amirlerine neden haber vermezler? Güvenmediklerinden olabilir. Amirlerine güvenmeyen görevlilere biz neden güvenelim? Hükümet neden güvensin? Ayrıca, iki seneye yakın bir zaman boyunca çalışmışlar, araştırıp bulmak istediklerini elde etmişler; malzemeleri manüple etmişler, uygun hale getirmişler. Demek operasyon planlı bir operasyon. Hükümet dershaneler konusunda geri atim atmayınca da düğmeye basmışlar. Demek yolsuzluk bahane, asıl hedef hükümetti, hükümeti zayıflatıp çökertmekti.

MÜDAHALE ETMEMEK GİYOTİNE BAŞKOYMAK OLURDU
Mafyavari bir operasyonla karşı karşıyayız. Simdi siz hükümetin yerinde olsanız başınızı bu adamların giyotininin altına koyar mısınız? Mesela, bir çeteye bağlı birkaç polis ve birkaç savcı/yargıç evinizi basıp mal varlıklarınızı yağmalamak isteseler, teslim mi olursunuz, karşı mı çıkarsınız? Yolsuzluk bahanesiyle yapılan operasyon da hükümete karşı suikast girişimidir; halk iradesini bir zümrenin/yapının iradesine kurban etme girişimidir. Hükümet kendisine karşı oynanan oyunu farketti, zamanında karşı harekete geçti. Yapılması gerekeni yaptı.

HORTUMCU AĞIRLAYAN YAPI HASSASİYET TAŞIYABİLİR Mİ?
Bir de Cemaat’in tavrı dikkat çekici. Mesela, milletin sırtından holdingleşen ve banka hortumlayanlar bizzat F. Gülen tarafından ağırlanıyor; onlara rafineri, “ananas” “tespih” hediye ediliyor. Böyle bir yapının yolsuzluk konusunda hassas olduğu söylenebilir mi? Bana samimi gelmiyorlar. Ayrıca, Sabancı Cinayeti’ne 2009’da Savcı Zekeriya Öz el attı, şimdiye kadar çözmedi veya çözmek istemedi. Dava daha sonra Muammer Akkaş’ın eline geçti. Hrant Dink Cinayeti de onun elinde. Derin Devlet’in işlediği, memleketin kaderiyle yakından alakalı bu önemli davaları yıllarca sürüncemede bırakan savcılar, birbirinden bağımsız üç davayı birleştirerek düğmeye basıyorlar. Herşey, operasyonun yolsuzlukla mücadele için değil, AK Parti’yle mücadele, onu yıkmak için olduğunu gösteriyor.
http://www.hurhaber.com/cevdet-akbay-cemaat-gercegini-anlatti-1/haber-616233

Cevdet Akbay: Cemaat deşifre oldu ama vazgeçmeyecek

Prof. Dr. Cevdet Akbay'ın Hür Haber röportajının ikinci bölümü... Cemaatin hamleleri bitti mi? Gülen bu yapı için neyi ifade ediyor? Darbe gerçekleşse iktidarı cemaate verirler mi?

17.02.2014



HÜR HABER / HABER MERKEZİM. FATİH GEDİMAN

Prof. Dr. Cevdet Akbay'ın ilk bölümü büyük yankı uyandıran röportajının ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Akbay röportajın bu bölümünde Cemaat'in adımları bitti mi?, Gülen'in Şah İsmail ve Hasan Sabbah benzerliği, Erdoğan karşıtlığının geçmişi ve 28 Şubat benzerlikleri gibi başlıklarda sorularımızı yanıtladı.

İşte Cevdet AKbay röportajının ikinci bölümü

SORU: En çok merak edilen şey ise şu. Acaba bitti mi? Yani iki düşünce var. En ağır ve öldürücü darbe ile başladılar ve tutmadı görüşü. Bir de bu operasyonların artarak devam edeceği daha çok şeyin geleceği... Sizce bu iş Cemaat adına bitti mi?

KÖŞK SEÇİMİNDEN AZ ÖNCE YAPACAKLARDI AMA...
Asıl hedef Erdoğan olduğu için aslında bu operasyonu Erdoğan'ın itibarını zedelemek, seçilmemesini sağlamak için Cumhurbaşkanlığı seçiminden az önce yapmak istediklerini tahmin ediyorum. Cemaatin Ak Parti'yi Erdoğan'sızlaştırma niyeti uzun süreden beri biliniyor. Cemaatin Erdoğan karşıtlığı sanıldığı gibi birkaç senelik değil.

"ERDOĞAN'A OY VERMEYİN" 1994'TE DENENDİ
Cemaat'in yurdunda müdürlük yapmış, daha sonra Zaman'da çalışmış bir dostumdan duydum. 1990'ların başında İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi olduğunda Cemaatin üst seviyesinden haber gelmiş. Erdoğan desteklenmeyecek diye. Arkadaşın ifadesine göre tabana dinletememişler. Dershane konusunun tabanı Erdoğan'ı desteklememeye ikna için malzeme olarak kullanıldığını daha iyi anlıyoruz şimdi.

Ama referandumu örnek gösteriyorlar. Kapı kapı dolaştık diyorlar. Yanlış mı bu?
ERDOĞAN İÇİN DEĞİL, BÜROKRASİDE GÜÇLENMEK İÇİN KAPI KAPI DOLAŞTILAR
“Cemaat Erdoğan'ı desteklemiyor” denince hemen “kapı kapı dolaştık. Referandumda AK Partililerden daha fazla çalıştık; dünyanın bir ucundan gelip oy kullandık” diyorlar. Doğrudur. Ama bunu Erdoğan'ı desteklemek için değil, bürokraside güçlenip Erdoğan'ı alaşağı etmek için yaptılar. 7 Şubat operasyonu ortada. 17 Aralık darbe girişimi ortada, referandumdan sonra ele geçirdikleri HSYK’nın durumu ortada. Cemaat’in güdümündeki HSYK’nin eski HSYK’dan bir fark yok. Eskisi de meşru hükümete kafa tutuyordu, bu da.

DEŞİFRE OLDULAR AMA ELLERİNDEN GELENİ YAPACAKLAR
17 Aralık darbe girişimine dönersek, tahminimce, uzun sureden beri üzerinde çalıştıkları darbe planları bir sekilde deşifre olunca paniklediler. Operasyonu erkene almak zorunda kaldılar. Yerel seçimden öncesine denk getirmeleri, AK Parti’yi zayıflatıp birkaç büüykşehir kaybettirip moralen çökertmek, genel seçimlerde tek başına iktidar olmamasını sağlama amaçlıydı. Bu seçimde İstanbul ve Ankara’nın, veya hiç olmazsa ikisinden birinin kaybedilmesi icin ellerinden geleni yapıyorlar ve yapacaklar. Erdoğan'dan zaten hazetmiyorlar; iktidardan indiremiyorlar; partiye sızarak fethetmek istediler, olmadı; İçine sızdırdıklarını istifa ettirerek partiyi içten çökertmeye çalıştılar, olmadı; hiç olmazsa zayıflasın, tek başına iktidar olmasın istiyorlar. Yani Cemaat, Erdoğansız bir AK Parti ile yetinmiyor, AK Parti’siz bir Türkiye peşinde.

GEZİ'NİN YIPRATICILIĞI CEMAATİ YANILTTI
Yolsuzluk bahanesiyle operasyon yapılınca, hükümetin savunmaya geçeceğine ihtimal vermediler. Yolsuzluk, malum, yumuşak karın. Erdoğan 7 Subat’ta yaptığı gibi, 17 Aralık darbe girişimine karşı yaptığı beklenmedik hamleyle Cemaat’in planını boşa çıkardı. Cemaat, 17 Aralık darbe girişiminde başarısız olacağını bilseydi büyük ihtimalle öyle bir girişimde bulunmaz, ertelerdi. Tahminimce Cemaat, yerel ve global güç odaklarından “Gezi’de epey sarsıldı, zayıfladı; Sistemin damarlarına sızdırdığınız gücünüzle vurun, biz arkanızdayız, bu sefer kesin gidici” gibi bir sinyal aldı. Zaten Gezi Kalkışmasını gizliden desteklemişlerdi; İngilizce yayın yapan Today’s Zaman’da ise açıktan desteklerine şahit olduk. Cemaatcilerin Twitter’daki tavırlarına, Today’s Zaman’ın yayınlarına bakıldığında, hükümetin yıkılmasını dört gözle bekledikleri, bazen çok heyecanlandıkları görülüyordu.

28 ŞUBAT'I KOPYALARKEN SUÇÜSTÜ YAKALANDILAR
Geldiğimiz noktada şunu görüyoruz: Cemaat, 17 Aralık darbe girişiminde suçüstü yakalandı. Başarılı olsaydı. Hükümet istifa etmek zorunda bırakılacaktı. Bu da yeni bir 28 Şubat demekti. 28 Şubat’da perde önünde askerler olmasına rağmen, o postmodern darbenin arkasında lokal ve global güç odakları vardı, darbenin asıl planlayıcıları onlardı, cuntacı apoletliler, kendilerine emanet edilen güç/silahtan dolayı tetikci olarak kullanıldılar. Dolayısıyla, Cemaat’in bugün rol aldığı darbe girişiminin planlayıcısı ve arkasındaki güç de aslında 28 Subat’ın arkasındaki yerli ve yabancı güçlerdir. Cemaat, 28 Şubat’taki askerler gibi tetikçi olarak kullanılıyor, sahip olduğu, kontrolünde bulundurduğu güçten dolayı. Özellikle emniyet, yargı ve istihbarattaki gücü, Cemaat’i ulusal ve uluslararası güç odaklarının gözünde onu en güçlü tetikci adayi yaptı. Ve kullandılar, hala da kullanıyorlar.

17 Aralik darbe girisimi basarili olsaydi, darbenin arkasindaki asil guc iktidari Cemaat’e verir miydi?
17 ARALIK BAŞARILSA BİLE İKTİDAR CEMAATE BIRAKILMAZDI
28 Şubat'taki tecrübeye bakılırsa, hayır. O dönemin kudretli generallerinin akıbeti ortada. Sivil, meşru ükümeti yıkmak için en çok sabırsızlanan Çevik Bir’e “Seni Cumhurbaskanı yapacağız” dediler. Bir’deki makam ihtirasını kullandılar, o da kandı onlara. Sonunda rezil rüsva oldu. Hem de kendisini pohpohlayanlar tarafından. Diğer kudretli generaller de anlamadıkları bankaların yönetim kurumlarına getirildiler. Büyük ihtimalle onların cehaletlerinden istifade edildi, o bankaların birçoğunun içi boşaltıldı, hortumlandı.

CEMAAT ÇEVİK BİR'İN TECRÜBESİNDEN YARARLANAMADI
Cemaat’in AK Parti’ye karşı darbe girişimi başarılı olsaydı bile, bugün onların arkasında bulunan ulusal ve uluslararası güçler, iktidari onlara yar etmeyeceklerdi (ağızlarına bir parmak bal çalacaklardı belki); dün Çevk Bir’e yar etmedikleri gibi. Cemaat’in bu konuda Cevik Bir’in tecrübesinden yararlanması icap ederdi ama “güç zehirlenmesi” ve ihtiras fırsat vermiyor. 28 Şubat’ta Çevik Bir’in aklını başından alan aynı ihtiras ve “güc zehirlenmesi” hastalığıydı.

GÜLEN'İN ŞAH İSMAİL VE SABBAH BENZERLİĞİ
Biraz içindeki kendisine olan aşırı güven, daha doğrusu yaşadığı “güç zehirlenmesi” biraz da arkasındaki lokal ve global güçlerin kışkırtması/baskısı Cemaat’i kazanamayacağı bir savaşın içine itti. Kendisine güvenden kastım şu, Cemaat F. Gülen’i ahir zamanda beklenen zat, yani Mehdi olarak görüyor; tahminim beni yanıltmıyorsa, Gülen de kendisinin bir misyonla görevlendirildiğine inanıyor. Bu düşünce , hem Gülen’i hem de Cemaat’i “yenilmezlik” psikolojisine sokmuş gibi. Yani, madem görevliler, madem Türkiye'nin geleceğinde önemli rol alacaklar, o halde herşey onların müdahalesiyle olacak, ne yaparlarsa yapsınlar, hep başarılı galip çıkacaklar, yenilmeyecekler. Bu biraz kendisini beklenen Mehdi olarak gören Şah İsmail’i hatırlatıyor. Aşırı zekası, küçük yaşta lider olup büyük işlere girişmesi, başarılara imza atması, onun Mehdi olduğu fikrini canlandırmıştı. Hem kendisi, hem de etrafındakiler onu Mehdi olarak görüyorlardı. Anadolu dahil çevre bölgelerden binlerce kişi onun Mehdi olduğuna inandığı için yurtlarını bırakıp ona tabi olmuşlardı. Sah İsmail’in içinde bulunduğu işte bu psikolojidir onu Çaldıran'a sürükleyip yenilmesine sebep olan.

TEBASI "BEKLENEN İMAM" SABBAH İÇİN HERŞEYİ YAPTI
Benzer düşünceyi Hasan Sabbah’ta da görüyoruz. Bir farkla. Sabbah, kendisini beklenen İmam olarak görmüyordu; "İmam’in değersiz bir oğlu olmaktansa, seçilmiş bir hizmetkarı olmayı tercih ederim” dediği bilinir. Bütün suikastlarını, icraatların gelmesi beklenen İmam’in seçilmiş hizmetkarı olmak icin yapıyordu. Sabbah, haşhaşla efsunlayarak, efsunluyken yaptırdığı yalancı cenneti göstererek fedailerine cinayet işletiyordu. Ölduren de, Öldurme yolunda ölen de o cennete gidecekti!

SAVCI VE POLİSLER O SÖZLERİ İNANARAK SÖYLÜYOR
Cemaat’te Cennet’e gitme düşüncesi var elbet; ama bunun yanında, özellikle devlet kademelerinde bulunanlara “daha yüksek makam” sözü veriliyor. Yani insanlarin hub-u cah, yani makam sevgisini kullanıyor. Görevleri değiştirilen savcıların, polislerin “şimdi gidiyoruz ama yakında hükümet yıkılacak daha yüksek makamlara geri döneceğiz” sözleri inanarak söyledikleri sözlerdir. Çünkü Cemaat şimdiye kadar gerçekten öyle yaptı; istediği görevlinin makamını elinden aldı, istediğinin makamını yükseltti. Bu görevliler olup biteni gördükeri için Cemaat’in gücüne kesin inanmışlar, inanıyorlar.

CEMAAT UZLAŞMA İSTEMEYECEK
Madem böyle bir işe girişti, şimdiye kadar gizliden yaptığını açıktan yapmaya başladı; Cemaat Erdogan’ı tasfiye niyetinden ve faaliyetinden hiçbir zaman vazgeçmeyecektir. Kendisini “yenilmez” ve “seçilmis” olarak gören, her yaptığını mutlak doğru olarak gören Cemaat’in Erdoğan’la barışmaya, Hükümete uzlaşmaya yanaşacağına ihtimal vermiyorum. Takiye olarak yanaşsa bile Erdogan’ın, bu ihaneti unutup ona güveneceğine ihtimal vermiyorum. Erdogan’ın Cemaat’i yok etmek isteyeceğini de tahmin etmiyorum, zira boyle birsey hem mümkün değil, hem de kurunun yanında çok yaşları da yakacak, bu da zararlı ve gereksiz. Ama hiçbir sey olmamı gibi de duracağına ihtimal vermiyorum. Darbe girişiminde dahli olanları cezalandırıp(Ergenekon’da olduğu gibi), Cemaat’i legal sınırlarına çekilmeye zorlayacaktır.

ASKER DARBE DEĞİL İRTİCA DEDİ, CEMAAT DE YOLSUZLUK DİYOR
Cemaat ya “hata yapmaz”lik psikolojisinden, ya da aldatma amaçlı olarak “darbe girişiminde bulunmadık, yolsuzlukla mücadele ettik” diyorlar. Unutmayalım, Ergenekoncular da “hükümete darbe yapıyoruz” demezlerdi, “irticayla mücadele ediyoruz” derlerdi. Cemaatin arkasına sığındığı bahane de “yolsuzluk”.
http://www.hurhaber.com/cevdet-akbay-cemaat-desifre-oldu-ama-vazgecmeyecek/haber-616555

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder