HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

20 Mart 2014 Perşembe
















Bir dinin iki mabedi olmaz!..


MEHMET ÖZMEN / İSTANBUL -
18 Mart 2014
Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, bir insanın “La ilahe illallah” demesinin cennete gitmesi için asla yeterli olmadığını belirterek, “Cennete girmenin anahtarı kimsenin elinde değil. Cennete girmenin şartını Allah belirlemiştir. Bu da imanın altı şartını yerine getirmekle mümkündür. Bir insan La ilahe illallah diyebilir ama Muhammedün Resullullah demedikçe cennete giremez” dedi.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Akgündüz, Cemaat’in Cumhuriyet Halk Partisi’ni desteklemelerini hayretle seyrettiğini hatırlatarak, “Bugün bir tüccarla karşılaştım. Şunları söyledi; ‘Biliyorum ki Mustafa Sarıgül İstanbul’a hiç layık olmayan bir adam. Ama talimat geldi, ona oy vereceğim’ Bunun İslami bir endişe olduğuna hiç katılmıyorum” diye konuştu. Alevi İslam Diyanet İşleri Başkanlığı tartışmaları ile ilgili olarak ise Akgündüz, “Bir dinin iki mabedi olmaz” cevabını verdi.

Prof. Dr. Akgündüz’le sohbetimiz şöyle:

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi hususunda Fener Rum Patriği Bartholomeos’un; “Hıristiyan dünyası mezhep farkı tanımaksızın yekvücut olup tepkisini ortaya koyacaktır” şeklindeki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu Fener Rum Patriği tarihi bilmiyor. İslam’ı hiç bilmiyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u 1453’te kılıç gücüyle fethetmiştir. Ama, daha sonradan barışla fethetmiş gibi muamele etmiştir gayrimüslimlere. İslam hukukuna göre bir memleket kılıç gücüyle fethedildiyse o memleketteki bütün kiliseler, havralar devlet başkanı tarafından camiye çevrilebilir veya yıkılabilir. Osmanlı bunu pek kullanmamıştır. Sadece 17 kilise ve havra camiye çevrilmiştir. İşte bunlardan biri de Ayasofya’dır. Ayasofya’nın bir diğer adı da bundan dolayı “Fethiyye Mescidi”dir.
Bir hadiseden bahsetmek isterim.

- Tabi ki buyurun…

- Şöyle ki; Bediüzzaman Hazretleri Ayasofya’nın camiye çevrilme hadisesini Mustafa Kemal ile 1923 yılında tartışmıştır. Yani Mustafa Kemal’in, Ayasofya’yı kiliseye veya müzeye çevirme düşüncesi 1923 yılından beri vardır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle; “Ayasofya’yı puthaneye çevirme düşüncesi.”

Ayasofya ile bir diğer önemli husus şudur ki;  Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya vakfiyesinin en az iki sayfasında Ayasofya’yı amacının dışında kullananlara lanet etmiştir. Dolayısıyla müzeye çevrildikten sonra lanete vesile olan bir iş yapılmıştır ve bu lanetten kurtulunmalıdır.
- Bediüzaman Hazretlerinin bazı eserlerinde CHP ve MHP ile ilgili bir takım düşünceleri mevcut. Bunu biraz açar mısınız?

- Üstad hazretleri Emirdağ Lahikası ikinci ciltte açık bir ifade kullanmıştır. Öncelikle İslam Demokrat Partisi’ni değerlendirmiştir. Demiştir ki; bu memlekette yüzde 60, yüzde 70 dindar olmadıkça dindar bir parti kurulmamalıdır. Kurulursa dini siyasete alet etmek gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalınır. Bu önemli bir ikazdır. Çünkü siyaseti dine alet etmek gerekir. Bir diğer tespiti ise Halk Partisi ile alakalıdır. Bu milletin Halk Partisi’ni kendi iradesiyle asla iktidara getirmeyeceğini söylemiştir. Eğer Halk Partisi iktidara gelirse zındıka cereyanı hâkim olacaktır, demiştir. MHP yerine o dönem Millet Partisi vardır. Onlar hakkındaki tespiti ise şöyledir; eğer ırkçı manasındaki ekip gelirse bunu şiddetle reddediyoruz. Ama, dindar milliyetçilerden oluşan bir Millet Partisi gelirse o zaman şöyle bir tehlike var: Bu vatanın tam manasıyla üçte biri Türküm diyebilir. Geriye kalanını farklı kesimler oluşturur. Böyle bir iktidar hâkim olursa bu büyük kitleyi rahatsız edecek bir hava oluşur. Böyle bir ekibin gelip de olumsuz bir hava yaratmasındansa Demokrat Parti’ye katılmalarını tavsiye etmiştir.

HALK PARTİSİ’Nİ DESTEKLEMELERİNİ HAYRETLE VE AĞLAYARAK SEYREDİYORUM

- Bediüzaman Hazretleri’nin CHP ve MHP ile kanaatleri ortadır. Ama bugün onun yolundan gittiğini söyleyenler bu düşünce tarzlarına sempati duyduklarını hatta oy vereceklerini söylemektedirler. Bunu bir çelişki olarak değerlendirebilir miyiz?

- Tam manasıyla bir çelişki. Bunda hiç şüphe yok. Halk Partisi’ni desteklemelerini hayretle ve ağlayarak seyrediyorum. Bugün bir tüccarla karşılaştım. Şunları söyledi; ‘Biliyorum ki Mustafa Sarıgül İstanbul’a hiç layık olmayan bir adam. Ama talimat geldi, ona oy vereceğim’ Bunun İslami bir endişe olduğuna hiç katılmıyorum.

- Fethullah Gülen yabancı bir gazeteye verdiği röportajda hiçbir siyasi partiyi desteklemediğini bundan sonra da desteklemeyeceğini söyledi. Ama cemaat tabanına baktığımızda farklı partilere kanalize olma durumu söz konusu...

- Bu konuda öncelikle şunu söylemeliyim ki; Bediüzzaman ile Fethullah Gülen asla kıyaslanmamalıdır. Bu bir kıyas-ı maal-fârıkdır. Bediüzzaman asrın müceddidi olan bir allemedir. Gülen ise, Said Nursi’den istifade ettiğini söyleyen bir âlim. Hocaefendi’nin görüşleri kendi cemaatini ilgilendirir. Asla Nur cemaatini ilgilendirmez. Gördüğüm kadarıyla Nur Cemaati’nin yüzde 90’ı Başbakan’ın yaptığı icraatlarını takdir ediyor. Fakat cemaat hiçbir partiyi destekleyen bir bağlayıcı bir karar almaz. Genel bir kamuoyu yoklaması yapar. Ehl-i imanın meyli neredeyse ona oyunu verir.

Bu şu anda AK Parti’dir. Ama daha sonra elbette değişebilir. Gülen’in dershane mevzusundan sonraki konuşmalarını hatalı ve hissi olarak değerlendiriyorum.

- Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllarda devletin dine bakışıyla bugünkü devletin dine bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Meclisin kurulduğu günden beri Selamet-i Vataniye adı altında bir zındıka cereyanı ortaya çıkmıştır ve bütün manevi tahribatları bunlar yapmıştır. Maalesef cumhuriyeti bir laâdînî bir cumhuriyet olarak görmüşlerdir.  Bu düşüncenin başında Ziya Gökalp, Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak gibi isimler vardır. Ve bu tahribat, 1952’ye kadar devam etmiştir. Sonra da sürmüştür. Bana göre Özal hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti dini ile barışmıştır. Öncesinde kısmen Menderes ile de barışmıştır. Ama Özal’ın mirasını tam gerçekleştiren şahsiyet Tayyip Erdoğan olmuştur. Bugün hizmete en çok desteği veren kişinin Tayyip Erdoğan olduğunu en iyi bilenlerden biriyim.

CEMEVİ ANCAK DERGAH OLUR

- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanında bir de Alevi-İslam Diyanet İşleri Başkanlığı kurulması bazı kesimler tarafından öneriler sunuluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bir dinin iki mabedi ve Diyanet İşleri Başkanlığı olmaz. Eğer bir Sünni veya Alevi; Allah’ı, Peygamberi ve Kur’an’ı kabul ediyorsa o Müslümandır. Eğer aksi bir durum varsa ister Sünni, ister Alevi olsun Müslüman kabul edilemez. Dolayısıyla Aleviler de Müslümandır ve böyle bir şeyin Türkiye’de ihtilafı körükleyeceği kanaatindeyim. Bu yüzden Cemevi’nin asla mabed olamayacağını ancak bir dergâh olarak kabul edilebileceğini düşünüyorum.
Yeni Akit

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder