HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

4 Şubat 2014 Salı

Bu bir 2014 ittifakıdır!
Mustafa Balbay’ın tahliyesi neyin işareti? Balbay'ın kendisi çok önemli bir figür değil, ama tahliyesi büyük oyun ve büyük fotoğrafı netleştirmemize katkı sağlıyor.
Ergenekon Terör Örgütü ‘hükümlü’sü Mustafa Balbay’ın tahliye edilmesinin salt bir hukuki düzenleme sonucu gerçekleştiğine bizi inandırmaya çalışıyorlar.
İşin bu tarafı hukukçuların işi.
Tartışıyorlar, tartışacaklar.
Elbette, 2010 referandumu sonucu Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun sağlanması adalet zemininde büyük bir sıçramaydı.
Balbay’ın kendisi ve partisi CHP, o anayasa değişikliğine, gerek TBMM ve gerekse halk oylaması aşamasında şiddetle karşı çıkmışlardı. Şimdi bu imkandan yararlanan kendileri oldu.
Buna tarihin garip bir cilvesi deyip geçelim.
Çok net ifade etmek gerekirse; Balbay’ın serbest bırakılması, büyük bir oyunun küçük bir parçası.
Nasıl mı?
Nasılını doğru teşhis etmek için biraz gerilere ve derinlere gidip, devlete yakından bakmak gerekiyor.
60 darbesinden sonra Türkiye’nin bürokratik oligarşisi 4 ayak üzerine dizayn edildi. Askeriye, yargı, medya ve sermaye.
İstihbarat, son yıllara kadar askeriyenin bir tür şubesi olduğu için ayrı bir ayak değildi. Siyaset ise tamamen paravan bir yapı olarak sisteme entegre edilen, varlığına görece izin verilen bir kurumdu.
Son elli yıla baktığımızda, darbeler dahil ne kadar operasyon, kanlı kansız olay, gerginlik, trajedi, ayrımcılık, hak ihlali, her seferinde toplumun çeşitli kesimlerini düşman kategorisine alıp zulme uğratma, aşağılama, hukuk çiğneme, sabotaj, provokasyon, psikolojik harp taktiği ve hatta terör olayı gerçekleşmişse hepsinde de bir şekilde bu 4 organın içinde olduğu yapının parmağının olduğu görülüyor.
Bürokratik oligarşiyi oluşturan bu üç ayak yeri geldiğinde rolünü sahneye koyuyor.
Bir gün asker, diğer olayda istihbarat, diğer olayda sermaye, bir süreçte yargı, ama yanında hep medya.
Türkiye bu günlere hep bu kumpas içinde getirildi.
Getirildi diyorum. Getirenin hangi irade olduğunu yazının sonuna doğru belirteceğim.
Bu 4 ayağın faaliyetlerinin rafine edilmiş şekilde üst şemsiyesi, bir tür orkestra şefliği ise hep “köşk” olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın kastedilen bu kurumların bizzat kendisi değil. O kurumların yetkilerini kullanan aktörlerin şimdiye kadar izledikleri yöntem ve taktikleri ve gördükleri işlev söz konusu olan. Ve bu kurumlar içinde yetkili konumlara gelmiş kişiler.
Bu yapının değişimine yönelik yer yer siyaset kanadından atraksiyonlar olsa da kontrol altına alınıp yeniden dizayn edilmesi şimdiye kadar mümkün oldu, kendileri açısından. Ecevit’in 70’lerdeki çıkışları, Özal’ın gerçekleştirdiği reformlar, Erbakan’ın attığı adımlar bu zeminde dikkate değer atılımlardı. Siyaset/yürütme erkinin etkinliği ve milletin iradesinin belirleyiciliğini geliştirmeye yönelikti. Ama hepsi bir şekilde akamete uğratıldı.
Erdoğan liderliğinde son yıllarda hukuk düzeni, idari yapı ve toplumsal hak-özgürlükler alanlarında gerçekleştirilen dev, hayati ve kritik reformların yanı sıra ekonomideki başarı grafiği, bahsettiğimiz bürokratik oligarşinin görece gerilemesini birlikte getirdi.
Toplum/siyaset mühendisliğini yürüten yargı, askeriye(istihbarat), medya ve sermayede önemli değişim yaşandı, yaşanıyor.
Ancak.
Kabuğunu kırmaya çalışan, milletin belirleyiciliğinin etkin olduğu bir ülke durumuna gelmeye çalışan bir Türkiye’nin gerçekleşmesinden rahatsız olan ve engellemeye çalışan bu oligarşik yapının unsurlarının tamamen bittiğini düşünmek saflık olur.
Direnç devam ediyor.
Ettirenler ise yargı, medya ve sermaye içindeki eski düzenin aktörleri.
Bu üç ayak tamamen değişmedi, değişime direniyor.
Askeri vesayet büyük oranda geriledi ve Türk Silahlı Kuvvetleri asli ve doğal işlevine doğru kendisini konumlandırmaya başladı.
İstihbarat sivilleşti, daha milli olmaya yöneldi ve dış istihbarat teşkilatlarının şubesi olmaktan hızla kurtulmaya çalışıyor.
Yargı, medya ve sermayedeki eski dış bağlantılı operasyon zihniyeti ve aktörleri ise etkinliğini sürdürüyor.
Yargının tamamı değil ama kritik noktalardaki karar vericiler birer yargıç olmaktan öte bürokratik oligarşinin hukuk şubesini oluşturan memurlardır.
Anayasa Mahkemesi eski raportörü Prof. Dr. Osman Can, bir mülakatında, “Siz Ankara’da yüksek yargıçlar olduğunu mu sanıyorsunuz? Hayır, orada yüksek bürokratlar var…” demişti.
Medyadaki eski vesayetçi yapının etkinliğini görmek için Gezi’den itibaren Hürriyet’in sinsi provokatif manşet ve haberlerini, Ergenekon, Balyoz davalarındaki tavrının yanına Zaman grubunun Gezi, Barış süreci ve Dershane alanındaki manşetlerini yan yana koyup bir göz atmak yeterli sanırım.
“Dış bağlantılı sermaye ne yapıyor?” diye sorulacak olursa, “Çözüm sürecine ne denli destek çıktıkları ve gezideki tavırları dikkatle incelenmeli” derim.
Ve gelelim bu güne…
Yeni Şafak Ankara temsilcisi Abdulkadir Selvi, bugünkü yazısında Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın Gezi kalkışmasından bu yana yaptığı çıkışlara dikkat çekiyor. İşte o cümleler:
“Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın Gezi olaylarından bu yana verdiği mesajlar, her hafta sonu ülkenin bir köşesinden verdiği mesajlar ve sonunda bu karar, üst üste konularak okunuyor.
Tüm yolların Roma'ya çıkması misali.
Ankara'da tüm yollar siyasi senaryolara çıkıyor.”
Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu ise bugünkü yazısında gerginliğin ve çatışmanın nirengi noktasına parmak basmış. Babaoğlu, “Çatışmanın esas kaynağı: Millet anlayışı!” başlıklı yazısında şu çarpıcı tespitte bulunuyor : “Türkiye'nin dönüşümü ve ufku açısından baktığımızda esas çatışma başka bir noktada.
İster laik bürokratik oligarşinin, ister muhafazakâr sivil yapıların vesayet arayışı olsun...
Birbirlerine düşman bile görünseler, hatta birbirlerini hırpalasalar dahi bu kesimleri ortak kılan bir yanları var: Eski Türkiye'nin tanımlar ve kavramlar çerçevesine bağlılar.
Bunu anlamak için basit bir test sorusu yeterli...
İki tarafa da barış süreci ve Kürtler hakkında ne düşündüklerini sorun. Ya da iki tarafın da bu konuda izledikleri siyasete bir bakın.
Nasıl ortak bir noktada buluştuklarını anlarsınız!”
Ve Akşam yazarı kurtuluş Tayiz de bugünkü yazısında, “Çok tuhaf bir ülkeyiz; silahla ‘hak’ arayanlara, şiddetle ‘özgürlük’ savaşı verenlere, şimdi de gizli belge ve şantaj kasetleriyle ‘demokrasi’ mücadelesi verenler eklendi.
Amaçlar iyi gibi görünüyor ama nedense araçlar hep gayri insani ve kirli” diyor.
Bu üç tespitte kimler var.
Adını net koyalım.
Yargı var.
Medya var.
Gülen Grubu var.
Bir ittifakın büyük resmi şekillenmeye başlıyor.
Bu ittifakın adı, 2014.
Aktörler renklerini açık etmeye başladı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ABD’de Gülen Grubu ile de görüştü.
Gülen Grubunun abilerinin kapalı toplantılarda Sarıgül’ün desteklenmesi gerektiğine dair söylemler geliştirdiğine dair bilgiler geliyor.
Haşim Kılıç ve Cemil Çiçek, Ergenekon sanıklarını da serbest bırakmaya yönelik satır aralarında mesajlar vermeye başladı.
Köşk, Gezi’den beri birtakım çevrelere göz kırpıyor görüntüsü içinde.
Abdulkadir Selvi, “bütün yollar Roma’ya çıkar” özdeyişini kullanmış. Oysaki yüz yıldır Türkiye’de yollar Londra’ya çıkar. Ama biz bazılarının ABD’de ikamet ettiğini veya bazılarının orada temaslarda bulunduğunu sanırız!
Balbay’ın tahliye edilmesini, Ertuğrul Özkök’ün Gezi, Ergenekon ve Balyoz’a dair her biri bir psikolojik harp taktiği olan yazılarının eşliğinde okuyun.
Ha unutmadan, Balbay çıkar çıkmaz “intikam duygusu yok” derken kime selam gönderdi? Siyaset kurumuna olmadığına göre?
Yargı'da birileriyle irtibatlandırılan yapının kullanılması sözkonusu. Yeni Türkiye karşıtlığında Zaman grubunun son dönemdeki tavrına paralel bir kullanma da denilebilir
Balbay, Kılıçdaroğlu’na bir jest olarak salıverildi ve kulaklarına da “Bakmayın siz siyaset kurumunun sesinin gür çıktığına, devlette ben güçlüyüm…” lafı da fısıldanmış oldu.
Fotoğraftaki bu parçalara, bir de Haşmet Babaoğlu’nun önerdiği test açısından bakılınca da büyük fotoğraf tamamlanıyor.
Ve bu fotoğraf, 2014 Köşk savaşının müttefik kuvvetlerinin resmidir.
Hayırlı olsun!
Umarım bu savaş, şimdiye kadarki 11 seçimde olduğu gibi kanlı olmaz!
Yazı biraz uzun oldu, affedersiniz.
hikmetgok@gmail.com

http://www.haber10.com/makale/36507/#.UvFV0Pti0tB

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder