HERŞEYİN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR. Sizin bir planınız, bir hesabınız varsa, Allah’ında bir planı bir hesabı var.

4 Şubat 2014 Salı

 İbrahim Arpacı
                                       Gayretullah'a ne dokunur hocam?
4 Aralık 2013 Şair şöyle diyor: “Demedim dilimin ucuna gelen ne ise”… Evet. Demedik dilimizin ucuna gelen her ne ise. Belki bir mücemmil çıkar keser bu sesi diye. Neticelerin rehavetiyle aklımızı oturtup gözlerimizin minderine...

Sadece izledik bir vakit olan biten nedir diye. Hah işte şimdi çıkar bir âkil, böler bütün kesretleri. O kadar ki arzuladık bir vahdet kesreti paramparça etsin diye. Bilemedik. Yatırlandık secdelerde. Gelmedi kimse. Gelen de ateşe alev çaldı. O kısım hep muallâk gitti semaya. Ne diyeceğimizi bilemedik. Bir zamandı, bekledik.

Bekleyenler selamet bulur diye. Ama çalkanlandı, sulanmasını önlemediler, önleyemedik. O vakit iftira söyledik aklımıza: Çalkalayanlar bizden değildir diye. Nebze nebze işareti sîkâyı bekledik. Beklediklerimiz ya da beklentilerimiz her ne ise çıkıp gelmedi o kapının ardından. Hep çeperlendik. Biz yine dilimizin ucuna gelen ne ise demedik. Bir hayrı bin şerre yetiririz de, yine de sızmaz kalbimiz diğer muhabbet fedailerine buğuz olarak dedik. Dedik ama demedik dilimizin ucuna gelen her ne ise…

Bir cemaatin şahsı manevisi ne kadar kuvvet-i iman ise, o cemaatin aldığı sorumluluğun hakkını vermemesi de bir o kadar musibeti ğarabe, bela-i ammedir. Onu da bilirdik. Bir vakit bunu da paltolarımızda gizledik. Çok değil… Çıkar bir Furkan, ayırır süte karışmış kanı diye teskinleştik. Çok geçmedi henüz süt kanın yoluna girmişti ki, sohbet meclislerinde telef olan kalbi ölümler gördük. Ayrışan insanlar… Daha dün secdesini diğer başın niyetine bulamak isteyen şakirdi, bir diğer mümini bir kaşık suda boğmak isterken gördük.

İçtihadı ayrılığın fıkhi olduğunda zenginleşme, siyasi olduğunda gözleri adavetle kanlanan insanlara dönüştüğünü gördük. Zî şuursuzluğun isabetsizlikten olduğunu anladık. Şakirdin gözünde beğenilmeyen insanların, sırf siz emanetin hakkını vermediğiniz için sizden akil olabildiklerini de gördük. Sonra salyalaşmış ağızların, ihlâs dairesinden, sırf sizin ihlâssızlığınız yüzünden ihlâstan nasiplendiklerini gördük.

Ama şahit olduklarımızdan ötürü kazananların elhamdülillah ki, Ümmet-i Muhammed olduğunu gördük. Zarar görenlerin, göreceklerin kendi ayaklarına sıkanlar olduklarını bil-a kayd müşahede ettik. Diğer taraftan Kalbini İslam kardeşliğinin ihlâs trenine bağlamayıp, kurumsallaşmanın hiyerarşik düzenine bağlayanlarında maalesef kaybettiklerini gördük. Ve sizi kaybedenlerden gördük. Size üzüldük. Sizden nasiplenecek yeni nesillerin sizlerle ilgili oluşacak ön fikirlerine üzüleceğiz/üzüldük. Siz de üzüleceksiniz/üzüldünüz. Ümmet üzülecek. İşte o vakit Gayretullah üzülecek.

Ey şakirt şu ibareyi iyi hatırlarsın “Yaptığım hak ama tek hakikat benim yaptığımdır deme(ilgili risalenin ilgili metni). İnsanların bam telini alıp da kendini mazlum yapma. Allah seni nasıl yükselttiyse yükseldiğin yerden kaderine razı ol. Ene’ni besleme, haklı olduğunu düşünerek. Zihninde hayalî dünyanı kurup da geçmişin güzelliklerini kendine siper yapıp, sana inanmış olan gönülleri de tefrikaya düşürme. Hz Rasulullah’ın ifadesi ile: “Fitnenin çıktığı yerde, al silahını(kalemini) toprağa göm. Sus içine at. İçine attığında ise deme ben fedakârım. Hatta gelip biri seni öldürmeye yeltendiğinde efendimizin buyurduğu gibi: “Hz Âdem’in öldürülen oğlu ol.”

Sen ki görüşünü beyan etmişken, başka yollara tevessül etme. Yüce Allah ile mamur olunan kalplere ki, girmişsin: O kalbin içindeyim diye de, içtihadım kabul görmedi diye, o inanan sineleri talan etme. Bugüne değin yapılan tüm güzellikleri ve gelişmeleri sırf dediğin olmadı diye, senden nasiplenenleri âdeme mahkûm etme.

Allah davasını güden hiçbir tarikat ya da cemaat siyasete bulaşmamışken, düştüğün duruma yan. Nasıl ortada kıyafetsiz kaldığına… Hem böylelikle dilimize gelen her ne ise söyletme. Zekâtına, fitresine, sadakasına talip olduğun sokaktan, sen tüm infakları toplarken, sokakta oturan sırf senin topladıklarından dolayı, komşusu olan zengin ona yetiştirememişse, onun o buruk kalbinin sende netice vereceği musibete yan. Bırak şunu bunu. Kılı tüyü. Hangi büyük toplantılarda ben kurban olarak seçildim diye fısfısçı arama. İçine dön. Özüne bak. İlahi kelimetullahın kaderi cilvesine kulak ver. Hangi asiye olduğundan daha fazla iltifat edip, hangi

Müslüman’ın korunaksız bıraktığına yan. Sen de bilirsin ki, esbap bir perdedir. Hakikiye bak. Söylentilere kulak asma. Bediüzzaman’ın müesseseleşmenin ne gibi zararlar doğurduğu sözlerini hatırla. Nur dairesinde Yine Bediüzzaman Said-i Nursi’nin neden müessesleşmediğini taakkul et, henüz aklendenler kurtuluşa eriyor iken… “Unutma ki, hizmet müesseseleri ihlâs risalesi dairesinde aşınmalara neden olmuştur.”(Metin Karabaşoğlu)

Dilimize gelen her ne ise söyletme dedikse de, hakikatin karşısında da hizipleşmeyiz. Şimdi ey şakirt, sana izletilen o videolarda, hoca efendi illaki bir beşer unutmuş olabilir. Sen kendisine ya da biz sizi müsaade edin hatırlatalım: Sayın hoca efendisinin noktasını kaldır, yerine bir virgül koy ve şöyle devam edelim: Mirzabeyoğlu’nun durumu Gayretullah’a dokunur. Mavi Marmara Gayretullah’a dokunur. Bir mahallenin zekâtları ve sadakaları toplanırken, aç kalan insanın oğluna geçen sene giydirdiği kıyafet Gayretullah’a dokunur.

Çok kıymetli İslam âlimi hocam: Raiyetiniz altında bulunan müntesiplerinizin, yaptıkları dizilerde mubah gördükleri çarpık ilişkiler Gayretullah’a dokunur. Sen olmasaydın Biz olmazdık” malum kişiye hitap şeklinde reklam alınması Gayretullah’a dokunur. Kulağıma şuan Ankara temsilcinizin bunlar paket programlardır mecburen alıyoruz dediği ahmakça cevap geldi biran. Bu da akıllarımıza hakaret mukabilinden dokunur.

Kapitalist sistemin dizisini izleyeceğine gel benim içinde aynı entrikaların olduğu, dini mesajları da ötelemediğim, beyin uyuşturan dizilerimi izle” demek, mahşeri vicdana dokunur. Aynı sohbet halkasında bir kişinin siyasi partiyi, bir diğerinin sizi haklı bulduğu yerdeki tefrikalar, mahşeri vicdana dokunur. Bunun hatalı bir tarafı hükümet ise, bu mahşer günü ilgili muhataplardan sorulacağı gibi, tarafınızdan gelen tahrifat ise kurumsallaşan bütün bireylerinizden sorulur O vakit mahşeri vicdanın altında kalan müntesiplerinizin vebali

Gayretullah’a dokunur. Yine Allah’ın indinde en makbul olanı yapıp ağlayın ki; ki, ağlamak size yakışıyor. Bu müminin şiarı ve cennet ehlinin ahlakıdır. İşte bu noktada topuzu kaçırdığınız yerden Allah’tan af ve mağfiret dileyin. Bizler için Ümmeti Muhammed’in selameti için dua buyurun efendim…


Hudeybiye demişsiniz, Allah ki, sizi “kıyas- ı ma-el Faruk” yaptığınız yerden ağlatsın. İşte o vakit Gemi’nin nereden su aldığını fark edip, doğru olan safa ilerlemiş olursunuz. Hudeybiye’de taraflardan biri olan Hz Rasulullah’ın davası kurumsal değildi. Onların hiyerarşisi yoktu. “Bu sizin fikriniz mi ya Rasulullah” diye sorulduğunda, “evet bu benim fikrim” dediğinde efendimiz, biat edip amenna diyen değil; akli melekeleri ile itiraz edebilen bir sahabesi vardı. Yani akıllarını hocalarına teslim etmiş, al bu bizim aklımız bizim adımıza tart bizim adımıza biç diyen bir önderleri yoktu. Onların İslam adına toplanan paralarla yıllık 10 bin dolardan başlayan özel okulları yoktu. Onlar o anlaşmayı imzalarken taraf olan herhangi bir Müslüman’ın ortak olduğu bir dershanesi, kalbini bağladığı evlat ve iyalleri yoktu. Onların güzde gelen bir Bediüzzaman nimetini de yemediler; onlar varlığa düştükleri anda hüngür hüngür başımıza acep ne musibet gelir diye ağladılar. Yani biz siyasi değiliz deyip de tüm zemini ile siyasete ayar vermediler. Bir zekâtın alımı söz konusu olduğunda Hz

Ebubekir’in yaptığı gibi, “devenin yularına kadar savaşırım da ben bu dinin emirlerinden vazgeçmem” dediler.
O Hudeybiye Ashabı, ona buna yaranacağım diye, şefaat hakkım olsaydı bunu ilk Ecevit için kullanırım demediler. İslam’ın zor günler geçirdiği zamanlarda Rasulullah’ın arkasında durmamazlık yapmadılar; sizin

Necmettin Erbakan’a yaptığınız gibi yani…
Neyse ki dilimizin ucuna gelen her neyse demiyoruz. Çenemizi biraz daha tutuyoruz. Ama bunları dile getiriyoruz ki, ikinci kez aynı yılan deliğinden Ümmet-i Muhammed istismar edilmesin diye.

Sevgili hocam; efendim: Şunu iyi bilirsiniz ki, bütün dünya bir araya gelse Allahın hayır murat ettiğine zarar veremez. Yine bütün dünya bir araya gelse Yüce Allah’ın musibet takdir ettiğine hayır isabet ettiremez. Şimdi düşünme vaktidir, belki de kurumsallaştığınız o kadrolardaki insanlar birer kıyamet alametidir; şüphesiz. İşi ehli olmayanlar yürütüyordur! Kim bilir? Siz bunun karşısında Allah’a yalvarmaktan daha büyük ne yapabilirsiniz? Haşa! Siyasi iktidara Allah namına gazap mı besleyeceksiniz? Ümmet-i Muhammed’in şahsı manevisi yeteri kadar, kendisine ders çıkaracak kadar zarar gördü. Şimdi toplayıp valizleri, sohbet evlerinden tweet değil, eğilip rükûlara, secdeleri uzatma zamanıdır biteviye.
ibrahimarpaci61@gmail.com

http://www.haber10.com/makale/36481/#.UvFTJPti0tB

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder