Fethullah Hoca Ne Yapmak İstiyor?
18 Kasım 2013 Pazartesi
fatihugurlu53@gmail.com
Özel
dershanelerin hükümet tarafından kapatılıp, okulların daha nitelikli
hale getirilmesi ve öğrenimde üniversiteye girişte parası olana üstünlük
sağlayan sürecin artık son bulması ihtimali bir anda ortalığı savaş
alanına çevirdi. Türkiye’de özel dershane pastasından aslan payını alan Cemaat Hareketi,
işi önce zamana yayıp 2014 yılının Mayıs ayına kadar devam etme izni
aldılar. Niyetleri bu arada AK Parti’yi ikna ederek özel dershanelerin
devamını sağlamaktı. Hükümetin kararlı olduğunu ve 2014’ün son tarih
olduğunu anladıklarında eteklerindeki taşları dökerek ellerindeki medya
kuruluşları ile Erdoğan’a karşı insafsız bir kavgaya girdiler. Zaman ve Bugün gazeteleri, Samanyolu yayın grubu, Bugün TV ve Kanal Türk aynı provokatif bir üslupla, saldırıya geçti. Yayınlar Gezi olayları sırasında Ulusal Kanal, Halk TV ve Aydınlık’ın üslubunu taşıyordu. Özellikle de fakir aile çocukları “Bu dershaneler kapanırsa bizim halimiz ne olur?”
diye sızlanıyordu. Oysa cemaatin dershaneleri de çok iyi paralarla
öğrenci kaydediyor ve ödemeler konusunda da oldukça zalimane
davranıyorlardı. 3 ulusal dershane ve ayrıca her şehirde marka haline
gelmiş bir yerel dershane ile çalışan cemaat, iyi bir gelir elde
ediyordu, üstelik öğretmenler de “hizmet hareketinin bir neferi olmak” aşkı ve şevki ile çok fedakârlık göstermekte ve oldukça mütevazı ücretlerle görevlerini yapıyorlardı.
Şimdi
cemaatin yayın organlarına ve televizyonlarına bakınca kanım donuyor. 8
yaşında bir kız çocuğu hüngür hüngür ağlıyor ve mikrofona konuşuyor:
- Buralar kapanınca bizler ne yapacağız?
Güneydoğulu kanaat önderleri olan meleler konuşturuluyor:
-
Bu okuma salonları ve etüd merkezleri kapatılırsa burada terör
faaliyetleri tekrar başlar, dağa çıkışlar artar, barış süreci akamete
uğrar.
O kanaat önderleri
konuşurken de arka planda dağda yürüyen PKK’lı gençler fonda devamlı
olarak yayınlanıyor ve anlaşılıyor ki barış sürecini AK Partili hükümet değil, Fethullah Hoca başlatmış.
Şimdi geliyoruz işin doğrusuna. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Sky Türk 360° televizyonunda Cengiz
Özdemir’in canlı yayında konuğu oluyor ve dershaneler olayının aslını açıklıyor. Şaşırıyorum, Zaman gazetesi ve Samanyolu Grubu günlerdir bir yalan rüzgârı estiriyorlarmış da haberimiz yokmuş. Hani o “Doğu
ve Güneydoğu’da okuma salonları ve etüd merkezleri kapatılacak,
çocuklarımız dağa çıkıp PKK’nın militanı, terörist olacaklar”
diye günlerdir Samanyolu, Mehtap, Bugün ve Kanaltürk ekranlarından
pompalanan kocaman bir yalanmış. Okuma salonları ve etüd merkezleri Milli Eğitim’in SODES (Sosyal Destek Programı)
adı verilen ve devlet tarafından finanse edilen, isteyen tüm sivil
toplum kuruluşunun hizmetinde olan bir proje. Kapatılmak şöyle dursun,
yaygınlaştırılmasına çalışılan bir proje. Yani cemaatte yaptığı bu
hizmetin karşılığında devletten destek ve para alıyor. Pekiii bu yalan
girdabına utanmadan arlanmadan niye girdiler?
Efendim
dershanelerin artık eşitsizliği artıran, parası olan çocuklara bilgi
değil, sınav kazanmanın inceliklerini öğreterek parası olmayanları ezen
bir sistemden çıkarmak, onları özel okullara dönüştürmek, bunu yaparken
de onlara her türlü finans desteği sağlamak. Bakan Avcı,
bu durumu iki yıldır özel okulların çatı kuruluşu 4 büyük dernekle
koordineli olarak yürüttüklerini, kimsenin de bir şikayeti olmadığını
belirterek cemaatin açtığı bu savaşın altında başka tür sebepler
olabileceğinin altını çiziyor.
Özel okulların yüzde 20’si hemen, yüzde
50’si bir süre sonra özel okula dönüşecek ve kimse de mağdur
edilmeyecek. O özel okullardan da devlet hizmet satın alacak, maddi
durumu iyi olmayan zeki halk çocuklarını sınavla alıp buralarda
okutacak. Geriye kalan fiziki şartları uymayan yüzde 30’luk özel
dershanede şimdilik özel açık liseye dönüştürülecek. Bakan dershanelerde
50.000 derslik olduğunu ve bunun israf edilmeyeceğini belirtiyor. Bir
başka gerçeği daha açıklıyor; şu anda özel okullarla öğrenci velileri
arasında 45.000 çek-senet davası mahkemelerde devam ediyormuş. Şimdi
burada bir durum tespiti yapmak istiyorum, AK Parti bazı gerçekleri
halka anlatmada başarısız, elindeki medya gücüne rağmen. Yani medyayı
kötü kullanıyor. Dershaneler olayında yüzde 100 haklı, ama yandaş
medyadan da birçok yazar, programcı AK Parti’nin kuyusunu kazıyor,
CHP’nin değirmenine su taşıyor! Bu başarısızlık
Gezi olaylarında da
varit olmuştu. Bu vesile ile hükümet hiç olmazsa yandaş denilen medyaya
çekidüzen vermelidir. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da
kanal kanal dolaşarak işin Zamancıların söylediği gibi olmadığını
millete anlatmalıdır ki bu yalan rüzgârı bir tsunami, bir tayfun gibi
kıyılarımızı vurmasın!
Bu arada; AK Parti Kütahya Milletvekili İdris Bal gibi bu yalana hizmet eden ve CHP milletvekili gibi davrananlara gereken uyarı yapılmalı, anladıkları dilden konuşulmalıdır. İdris Bal
bal gibi değil, baldıran zehiri gibi davranmaktan menedilmelidir. Ben
cemaatin dershaneler konusunda verdiği bu ağır tepkinin bir meydan
savaşı görüntüsünün onlar adına bindikleri dalı kesmek olduğunu
düşünüyorum. Bugüne kadar bu iktidardan her istediklerini alan ve adeta
şımararak ve haddi aşarak MİT’in başındaki Hakan Fidan’ı alaşağı edip, orada da kendilerinden birini görmek istediler. Yani davul Recep Tayyip Erdoğan’ın boynunda, tokmak da Fethullah Hocanın ve cemaatin elinde olacaktı. Hoca, fiilen başbakan olacaktı.
Milli İstihbarat Teşkilatı’na istediğini atayamayan bir başbakan olabilir miydi ve işi yavaş yavaş:
- Erdoğan, artık makamını filan adama bırak! demeye vardırıyorlardı. Bu arada Fethullah Hoca, geniş halk yığınlarının desteğini arkasına alabilmek için atağa geçiyordu. İlk hamle Ankara’da bir cami-cemevi projesi olarak ortaya çıkıyor ve Hoca, Alevilerin bir kısmının kalbini fethetmeyi başarıyordu. İkinci tuhaf açıklama ise yine Pensilvanya’dan gelecekti.
Fethullah Hoca,
Taksim Gezi Parkı eylemleri ile bir isyan hareketi başlatan, 500 aracı
tahrip eden, 25 binayı yakan, 6 kişinin ölümüne sebep olan ve
kendilerini çapulcu olarak vasıflandıran bununla da iftihar eden Gezi
zekâlıların avukatlığına soyunuyor ve Erdoğan’ı eleştiriyordu. Onlara “çapulcu”
demek onurlarını zedelemekti. Gülen Hocaefendi, Mavi Marmara olayında
da İsrail’den izinsiz yola çıkıldığı için hükümeti suçlamakta beis
görmüyordu.
Ardından ikinci hamle ETÖ, Balyoz, Sarıkız ve Ayışığı
darbe planları dolayısıyla ile mahkemede yargılanıp ceza alan paşalarla
ilgili bir açıklama geliyordu. O yaşlı-başlı paşaları görünce Fethullah Hoca pek üzülüyormuş. Elinde imkân olsa Silivri, Hasdal, Sincan’ın kapılarını açacak ve tüm cuntacıları serbest bırakacakmış. Hoca, bu iş için de Hz. Peygamber’in yaptığı bir davranışı örnek gösteriyordu. Enteresandır Fethullah Hoca’mız
daha önce de İsrail’de Filistinli mücahitlerin saldırısı ile ölen
Yahudi çocukları için çok acı çektiğini, üzüldüğünü söylemişti. Doğrusu Hocamızın rakik bir kalbi vardı, ama yanlış yerde ağlıyordu. Mesela 28 Şubat döneminde Necmeddin Erbakan gibi bir başbakan Osman
Özbek denen küfürbazın küfürlerine muhatap olurken, Milli Güvenlik Kurulu’nda
cemaatin hizmet hareketini savunarak hançerlenirken, hakarete uğrarken,
hiç harekete geçmeyecek ve üstüne üstlük bir televizyon kanalı ile iki
muzır gazeteye (Hürriyet ve Milliyet) konuşarak Erbakan’ı ağır bir dille suçlayarak çekip gitmesini isteyecektir.
Fethullah Hoca, Erbakan’ın ateşten gömlek giydiği o günlerde hemen teslim bayrağını çekmiş ve Türkiye’deki tüm okullarını 28 Şubat cuntacılarına vermeyi teklif etmişti. Hoca, kimin malını kime veriyordu? Böyle bir teklife samimi ya da gayri samimi hakkı var mıydı?
Fethullah Hoca, bir söyleşi de Erbakan’a bir türlü ısınamadığını, onu sevemediğini söylemişti. Çok geçmeden Erbakan
hem de onuru zedelenerek iktidardan uzaklaştırıldı. Yerine kurulan ve
ülkemizi iflasın eşiğine getiren 55. hükümetin başbakan yardımcısı ve
56. hükümetin başbakanı Bülent Ecevit’le kanka olacak, onu sevecek ve Erbakan’dan esirgediği muhabbeti ona gösterecektir.
Bülent Ecevit, başörtülü vekil Merve Kavakçı’nın üzerine gözü dönmüş bir şekilde yürüyüp:
- Bu kadına haddini bildiriniz! diye bağırırken ardında:
- Başörtüsü füruattır! diyerek Erbakan’ı imanî noktada yalnız bırakan Fethullah Hoca’nın desteği vardır. O iman sınavında Fethullah Hocamız ve cemaati de sınıfta kalmıştır, Nesrin Ünal’ın başını açarak Meclis’e sokan MHP de!
Sonrasında da Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Hanım bir sahtekârlığı imza atarak:
- Din elden gidiyor! diye haykıracaktır. Ne garip dini korumak, sanki başörtüsü düşmanlarının görevi gibi?
Bugün dershane olayını bahane edip AK Parti ve başındaki Erdoğan’ı Firavunluk ve Karunlukla suçlayan ve “Cennetin kapısında dursalar kendilerinden başkalarını sokmazlar” diyerek sevenlerini hacet namazı kılmaya çağıran Fethullah Gülen,
kendi cemaati ve dünyanın dört bir yanında gönüllü alperenler olarak
çalışan Hizmet Hareketinin altına dinamit döşüyor. Nerede ise bu partiye
oy verenleri tövbe istiğfara çağıracak. Baksanıza yaptığı açıklama
zehir-zemberek ifadelerle dolu. Böyle giderse cemaat ister istemez kan
kaybedecek, ucundan-kıyısından AK Parti de yara alacak ve buna sadece
düşmanlar sevinecek. Son günlerde “Dünya kimseye kalmaz, şimdi kardeşlik zamanı” sloganı ile tüm TV ekranlarını dolduran Zaman
gazetesi tiraj almak yerine 30.000 tiraj kaybetmiştir.
Abone iptalleri
sürerken cemaatin önde gelenleri Pensilvanya’da toplanıp durum
değerlendirmesi yapmalıdır. Şurası unutulmamalıdır ki artık kanaat
önderlerinin her dediğine “Bir hikmeti vardır” diye
körü körüne bağlı müntesipleri yoktur. Sorgulayan, kendi kendine karar
veren insanlar evleri dolduruyor. Hizmet hareketi de bizimdir, bize
hizmet ediyor, AK Parti de bize hizmet ediyor, bizimdir. Bu ikisinin arasını açmaya Fethullah Hoca’nın bile hakkı yoktur. Bu hareket ilahi bir ikram olarak yeşermiştir, Fethullah Hoca esbaba tevessül etmiş bir kuldur, sonucu tayin eden Cenab-ı Hakk’tır. Hiç kimse kendisinde keramet görmesin.
Son sözü Eba Müslim-i Horasani’nin kitaplık çapında bir öğüdü söylesin:
“Zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular.
Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar!
Ama, uzaklaştırılan dost, düşman oldu!
Herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu!”
..............
FATİH UĞURLU
Bu yazımızı çeşitli mecralarda dostlarımızla paylaşırsanız sevineceğim. Şimdiden teşekkürler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder